@yazarnunur
|
YAYIMLANMA TARİHİ; 2 Kasım 2024.. 47. Bölüm;
Konuşarak, gülerek ve eğlenerek eve geldiğimizde ona döndüm.
"Görüşürüz." Dedikten sonra parmak uçlarımda kalkıp iki yanağına birer öpücük bıraktım o da aynı benim gibi yanağımı öptü.
"Görüşürüz güzelim." Dediğinde birbirimize el salladık. Ben evin demir kapısından bahçeye girdim o da kendi evinin yolunu tuttu ve böyle güzel bir günün daha sonuna gelmiş olduk çünkü ben bundan sonra iftara kadar uyuyacaktım.
👨👩👧👦👨👨👦👦
2 AY SONRA
"Defne dön önüne şu çocuğa bakıp bakıp durma. Abinin yanındasın bak ben kıskanıyorum." Kuzey abim homurdanarak konuştuğunda gülerek önüme döndüm arabada.
Ne mi oluyordu? Ares, Erim, Emir, Aras ve beni Kuzey abim birkaç ay önce iddiaya girdiğim Bora abinin yanına daha doğrusu iddiayı gerçekleştirmeyi kararlaştırdığımız mekana götürüyordu.
Hatırlamıyor musunuz? Hani yılbaşı gecesi evden kaçmıştık sonra bizimkilerin yanına giderken Bora abi ile karşılaşmıştık o da bizi gideceğimiz yere bırakmıştı ki o da orada arkadaşları ile buluşacaktı zaten. Aynı yere gitmiş olmuştuk. Babamlar onları tanıdığı için ve bizim de bir tanışıklığımız olduğu için aynı masada oturmuş ve Bora abi ile ' buranın menüsündeki bütün yemekleri bir oturmaya yerim' diye iddiaya girmiştik ya.
Heh işte onu gerçekleştirmek için yılbaşında gittiğimiz mekana Kuzey abim bizi götürüyordu.
"Hem lan Ares sen pedofili misin oğlum?" Dediğinde kaşlarımı çattım. Ne alâka lan ?
"Ne? Ne alâka?" Dediğimde abim bana baktı.
"Ares 18 yaşında sen 17 yaşındasın. Ares yetişkin sen çocuksun. Yetişkin birinin bir çocuğa ilgi duyması olayına pedofili denilir." Yaptığı açıklamayla elimi alnıma vurdum.
"Oha abi oha. Saçmalama daha fazla. Battın iyice battın ya." Dediğimde arabadakiler gülmüştü.
Pedofili diye Ares'e değil Gürkan gibi pezevenklere denirdi.
"Abiye oha denmez kız sus bakayım." Dediğinde gözlerimi devirdim. E haklı olunca tabi.
"Haklıyım ya hemen sustur zaten. " Dediğimde bizimkiler gülüyordu.
"Geldik." Abim dediğim şeyi duymamış gibi yapıp arabayı durdurduğunda konuştu.
"Sağ ol. Görüşürüz." Dedikten sonra kapıyı çarpıp çıktığımda arkamdan kıkırdamasını duydum.
Bizimkiler de yanıma geldiğinde hep beraber içeri girdik. Bora abiler bizden önce gelmişti.
"Nereden kaldınız be Defne!? Açlıktan öldüm burada öldüm. Bir an açlıktan midem kendi kendini yok edecek ve bir daha yemek yiyemeyeceğim diye çok korktum." Bora abi ellerini yukarıya doğru kaldırıp konuştuğunda güldüm. Allah'tan restorant fazla kalabalık değildi.
Bu çocuk manyaktı ya. Ama biz manyak severiz yani böyle tatlı manyak olanları severiz acımasız manyak değil.
Ben ne diyorum ya?
"Ulan ben komite diyorum toplantı diyorum sen hâlâ yemek diyorsun ya." Demir abi sinirle konuştuğunda tebessüm ettim.
"Geldik işte çatladın mı ?" Bora abiye hitaben gülerek konuştuğumda o da sırıttı.
Bora abi ile birlikte Gülce, Deva ve Aslı abla; Derman ve Demir abi vardı.
Aras'a baktıklarında elimle Aras'ı gösterdim.
"Kuzenim Aras. Benimle yaşıt. Aras bunlar da Bora, Derman ve Demir abi. Gülce, Aslı ve Deva abla." Dediğimde birbirlerine baş selamı verdiler.
"Hemen başlayalım o zaman." Konuştuğumda başlarını salladılar.
Garsona çağırıp bütün yiyeceklerden ikişer tane istediğimizde doğal olarak garson şok olmuş gibi yüzümüze baktı. Gülmemek için kendimi kastım.
E o da haklıydı. Ben olsam ben de şaşırırdım.
Yemekler gelene kadar konuşmuş yemekler gelince Bora abi ile birlikte başlamıştık.
Yemeklerin yarısına geldiğimde artık şişmiştim.
"Ay şiştim. Pes." Dediğimde Bora abi sırıtarak konuştu.
"Ben devamını yerim yerim." Dediğinde güldüm.
"Ben bir tuvalete gideyim." Elimle karnımı tutarken konuştuğumda başların salladılar.
Restorandan çıkıp restoranın dışında olan tuvalete gittim.
Tuvalette işimi halledip çıktıktan sonra elimi yıkarken bir hareketlilik hissettim. Başımı kaldırıp aynaya baktığımda arkamda gördüğüm Gürkan ile çığlık atmak için ağzımı açmıştım ki elindeki bezle birlikte elini ağzıma kapadı.
Korkuyla ve endişeyle istemeden nefes aldığım zaman gözlerim kapanmadan önce aynadan gördüğüm şey bize doğru koşan Ares'i arkadan birinin tutup aynı Gürkan'ın bana yaptığı gibi ağzını bir bezle kapatmasıydı.
👨👨👦👦👨👩👧👦
ERİM'DEN;
Telefonumdan saate baktığımda derin bir nefes aldım. Ares Defne'ye bakmak için kalkalı 5 dakika olmuştu. Ha şimdi gelecekler diye diye bakmadım. Artık dayanamıyorum. Ne yapıyordu bunlar ya?
"Ben bir Ares ile Defne'ye bakayım." Dediğimde beni başlarını sallayarak onayladılar.
Restorandan çıkıp tuvaletlerin oraya geldiğimde ilk işim erkek tuvaletine girmek oldu.
Kimseyi görememiş olmam kaşlarımı çatmama sebep olduğunda tuvaletten çıktım ve Defne'nin telefonunu aramaya başladım.
Kadınlar tuvaletinden Defne'nin telefonunun sesi geldiğinde kaşlarımı çattım ve kapıyı açıp içeriye baktım. Evet yaptığım doğru bir şey değildi fakat telefon çalmış çalmış açan olmamıştı ama tuvaletten telefonun sesi geliyordu.
Yerde çalan Defne'nin telefonuyla yutkundum ve hemen içeriye girip telefonu yerden aldım.
"Defne?" Belki kabinlerin birindedir diye seslendiğimde geri dönüş alamamıştım.
Hızla tuvaletten çıktım. Neredeydi bunlar?
Hızlı adımlarla bizimkilerin yanına geri döndüm.
"Adar'da Defne de yoklar." Masada sadece bizim tayfa vardı. Diğerlerinin işi olduğu için Bora abi karnını doyurunca kalkmışlardı.
"Ne?" Aras şok içinde bana baktığında dudağımı yaladım.
"Tuvalette yoklar. Defne'nin telefonu tuvaletteydi. Yerdeydi. Bilmiyorum. Bir çevreye bakalım belki çevrede dolaşıyırlardır." Dediğimde Emir ve Aras ayağa kalkmıştı.
Ayrıldığımızda ben üzerime düşen her yere bakıp buluşacağımız yere geldim. Aras ve Emir de yanıma geldiklerinde yanları boştu.
Sinirle saçlarımı karıştırdım ve kaçıncı kez aradığımı bilmeden tekrar Adar'ı aradım.
Nerede bunlar!?
"Kameralara bakalım. Müdüre gidelim. Hadi." Aras konuşup hemen müdür odasına doğru ilerlediğinde biz de peşinden gitmeye başlamıştık.
İnşallah bir şey olmamıştır. Lütfen lütfen lütfen...
Müdürün odasına vardığımızda zar zor müdürü ikna ettik ve kayıtlara baktığımızda başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü resmen.
Gürkan Defne'yi kaçırmıştı...
"A-abi ben yanlış mı görüyorum? Abi bu olamaz." Beti benzi solmuş bir şekilde konuşan Emir'e baktığımda diyecek hiçbir şeyim yoktu. Korkudan ve sinirden elim ayağım titremeye başlamıştı.
Biz onu daha yeni kazanmıştık bu kadar erken kaybedemezdik ki!
"Ben teyzemi ve eniştemi arayıp haber veriyorum. Oturun siz biraz." Aras telefonunu açmaya çalışırken konuştuğunda ellerimi saçlarıma geçirdim.
Nasıl olabilirdi bu nasıl!?
Adam resmen gözlerimizin içine baka baka ikizimi kaçırmıştı! Bunu nasıl yapabilirdi!
Aras annemle babama haber verdiğinde kafayı yiyecek gibiydim.
Nasıl fark etmemiştik! Nasıl , nasıl , nasıl?
Dibimizden ya dibimizden kaçırmıştı!
Elimle kafama vurmaya başladım.
"Apta kafam. Aptal kafam. Adar ile ben de gitmeliydim Defne'ye bakmaya. Aptal kafam."
Aras ellerimi tutup kafama vurmama engel olmaya çalıştığında ellerimi çekmeye çalıştım.
"Bırak Aras bırak. Şuraya baksana. Nasıl gözlerinden belli korktuğu. Sözde ikiziyim. Hissetmem gerekmez miydi? En ufak bir huzursuzluk hissetmem gerekmez miydi? Olmadı işte. Hiçbir şey olmadı. Hissetmedim. Aptal kafam." Son cümlede tekrardan kafama vurduğumda Aras ellerimi tuttu yine.
"Kuzen sakin ol. Sakinleş. Emir daha kötü olacak sakin ol." Dediğinde sinirle nefes aldım.
Niye hep büyükler sakin olmak ve metanetini korumak zorundaydı ki? Niye? Biz de acı çekiyorduk işte.
Derin bir nefes alıp ellerimle yüzümü sıvazladım.
Emir'e baktığımda boş duvara transa geçmiş gibi bakıyordu.
Emir'in yanına gidip ensesinden tuttum ve kendime çekip sarıldığımda sanki bu anı bekliyormuş gibi bir anda hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.
"Abi, olmaz. Olamaz." Kendince bir şeyler söylemeye çalıştığında ne demek istediğini anlamıştım. O da benim gibi düşünüyordu işte. Geç birbirimizi bulmuşken bu kadar erken kaybedemezdik...
"Tamam abicim sakin ol. Ağla. Dök içini." Saçını okşarken konuştuğumda benim de gözyaşlarım akmaya başlamıştı.
Ben de çocuktum. 17 yaşındaydım ve anca bu kadar sakin kalabiliyordum.
Kapı çalmadan hızla odaya biri girdiğinde başımı oraya çevirdim.
Annemle babam önde olmak üzeri kamera kayıtlarını izlediğimiz an müdürün aradığı polisler gelmişti.
"Kayıtlar?" Babam titreyen sesiyle konuştuğunda müdür monitörü babama çevirdi. Polisler de monitörü görebilecekleri bir konuma geçti.
Annem kırmızı olmuş gözleriyle bize gelip ikimize bir sarıldığında titrek bir nefes aldım.
Cidden birinin hayatına dahil olup o hayatı berbat etmek bu kadar basit miydi?
Aklıma yüzlerce kaçırılıp canice katledilen kadınların haberleri dolduğunda hızla gözlerimi kapattım.
Niye bitmiyorlardı ki? Niye? NİYE?
Babamın yanımıza geldiğini elini omzuma koyduğunda anlamıştım. Gözlerimi açıp yüzüne baktım.
"Polisler başlayacak aramaya ben Adar'ın ailesine de haber vereceğim. Kamera kaydının yedeğini aldım. Eve geçelim. Yapabileceğimiz başka bir şey yok." Babam perişan bir ses tonuyla konuştuğunda yutkundum.
Başımızı salladığımızda önden babamla annem arkalarından Emir'le ben hayatımızın dönüm noktası olan bu restorandan çıktık.
GÜNEY'DEN DEFNE'NİN KAÇIRILMA HABERİ GELMEDEN BİR SAAT ÖNCE;
Gömleğimin üst düğmesini açtım ve yakalarımı tutup kendime hava yapmaya başladım. Bugün hava sıcaktı ve benim odamdaki klima şansa bakın ki bozulmuştu.
Üzerimdeki ceketimi sandalyemin üzerine koydum ve önümde dosyaları incelemeye başladım. Yirmi dakika ya da yarım saat sonra Ezgi adliyeye gelecekti.
Ben dosyaları incelerken tahmin ettiğim gibi 20-30 dakika sonra Ezgi kapımı çalıp odama girmişti.
"Hoş geldin." Oturduğum sandalyemde ayağa kalkıp onu karşıladığımda tebessüm etti.
Gülüşü odamı aydınlatmıştı sanki ya da bana öyle gelmişti.
Elini uzattığında elini tutup kendime çektim ve sarıldım. Tamam müvekkilim olduğu için şu an belki bu kadar yakın olmamam gerekiyordu ama bunu yapmak en zor şeylerden biriydi.
"Hoş buldum." Dedikten sonra geri çekildiğinde elimle masamın önündeki tekli koltuğu gösterdim.
"Otur lütfen." Dediğimde başını salladı ve oturdu.
Ben de sandalyeme oturduğumda artık onu seven adam değil avukatı olmuştum. Bana getirdiği ve Ezgi'nin de içinde olduğu dava hakkında son kez konuştuk.
"Bunların sonucunda alacağız gibi duruyor." Dediğimde kocaman gülümsedi.
Dava çok büyük bir şey değildi aslında. Kardeşler arasında çıkan bir miras sorunuydu. Ezgi de bu kardeşlerden bir tanesinin kızıydı.
"Teşekkür ederim." Dediğinde sırıttım.
"Bir şey değil ama." Dediğimde kaşları çatıldı bir an.
"Ama?" Sözümü devam etmemi istediğini belirttiğinde belli etmemeye çalışarak derin bir nefes aldım.
Ben niye bu kadar heyecan yapmıştım ki?
"Ama ben de sana teşekkür etmek isterim." Dediğimde tek kaşı havalandı.
"Niye? Ne yaptım ki?" Masum masum sorduğunda güldüm.
"Kalbimi işgal ettin sessizce, hissettirmeden ve ben bundan çok memnunum, o yüzden." Dediğimde gözlerini dahil kırpmadan bana bakmaya başladı.
Çok mu ani söyledim ya?
"Ben de senin kalbini işgal edebildim mi?" Kendimi durduramayıp devam ettiğimde gözlerini birkaç kez kırpıştırdı.
"Evet." Duyabileceğim bir kısıklıkta konuştuğunda derin bir nefes alıp gülümsedim.
Bu hoşuma gitmişti.
"O zaman sana sevgilim dememe izin verir misin?" Dediğimde itirafımdan beri kırmızının tonlarına bürünün yanakları başka bir tona geçiş yapmıştı.
Bir ısırık alabilir miyim hanımefendi?
"Veririm." Başını sallarken konuştuğunda sırıttım.
"Sen de bana der misin?" Dediğimde başını tekrar salladı.
"İşte tam da bu yüzden teşekkür ederim." Dediğimde derin bir nefes aldık ikimiz de.
Ayağa kalkıp yanına gittim ve ellerini tutuk ayağa kaldırdıktan sonra kendime çekip sıkıca sarıldım.
"O zaman hayatıma hoş geldin sevgilim." Dediğimde titrekçe nefes aldı ve o da kollarını boynuma doladı.
Masamın üzerindeki telefonum çaldığında Ezgi'den ayrıldım.
Zaten benim telefon da çalmaz çalmaz anca bu zamanda çalar.
Telefonumu elime aldığımda babamın aradığını gördüm.
"Alo." Telefonu açıp kulağıma götürünce beklemeden konuştuğumda babam derin bir nefes aldı.
"Yanında yakın hissettiğin biri var mı oğlum?" Babam tuhaf gelen sesiyle konuştuğunda kaşlarım çatıldı.
Arkadan annemin ağlama sesi mi geliyordu?
"Evet?" Dediğimde babam derin bir nefes aldı.
"Ona ver telefonu." Dediğinde kaşlarımı olabildiğince çatıp telefonu Ezgi'ye uzattım.
Ne oluyordu?
"Babam." Ezgi'ye bakarak konuştuğumda elimdeki telefonu alıp kulağına götürdü.
"Buyrun Özgür Bey." Dedikten sonra babamı dinlediğinde her geçen saniye yüzü asılmış ve bakışlarını bana dikmişti.
Gerçekten de ne oluyordu şu an? Yüzünden düşen bin parçaydı. Ne oluyordu?
"Peki. Ben getiririm Güneyi." Kısık sesiyle konuştuktan sonra telefonu kapatıp bana uzattı.
"Güney seni eve götürmem lazım." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Ne dedi babam?" Dediğimde elini bana doğru uzatıp avucunu açtı.
"Arabanın anahtarını ver lütfen. Arabaya binince söyleyeceğim." Çözemediğim bir ses tonuyla konuştuğunda eline arabanın anahtarını koydum ve üzerime ceketimi geçirdim.
Odamdan ve adliyeden çıkıp arabaya bindiğimizde Ezgi sakin gibi görünmesine rağmen titreyen elleriyle arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.
"Evet Ezgi dinliyorum. Arabaya gidince söylerim demiştin." Dediğimde titrek bir nefes aldı ve arabayı kenara çekip bana döndü.
"Lütfen söylediğim şeyden sonra sakin ol. Tamam mı?" Dediğinde yine kaşlarımı çattım.
Ne diyecekti de önceden garantiye alıyordu?
Başımı onaylar manada salladığımda dudağını yaladı.
"Defne. Kaçırılmış." Dediğinde bir süre yüzüne baktım hiçbir tepki vermeden.
"Hiç komik olmayan bir şaka. Şimdi gerçekten diyeceğin şeye geç." Dediğimde başını olumsuz manada salladı.
"Ezgi şakaysa hiç komik değil." Gergince konuştuğumda başını tekrar olumsuz manada salladı.
"Özgür bey öyle dedi ve seni hemen eve getirmem gerektiğini söyledi. Defne kaçırılmış Güney." Dedikten sonra hemen arabayı tekrar çalıştırıp sürmeye başladı.
"Kim?" Kısık çıkan sesimle dalgınca konuştum.
"Kim kaçırmış Defne'yi söyledi mi?"
"Gürkan dedi." Ezgi'nin sözleri kulağıma dolduğunda bedenim kaskatı kesilmişti.
Gürkan mı?
"Allah kahretsin. Hepsi bizim yüzümüzden." Elimle torpidoya sertçe vurduktan sonra konuştum.
Elimle yüzümü sıvazladıktan sonra hızmımı alamayıp torpidoya yumruk atmaya başladım.
"Benim yüzümden, benim yüzümden, benim yüzümden."
"Yapma. " Ezgi arabayı kenara çekmiş yumruklarımın arasında söylenirken ellerimi tutmaya çalışarak konuşmuştu.
"Benim yüzümden." Bağırdığımda elini enseme götürüp beni kendime çekti ve sıkıca sarıldı.
"Yapma." Kulağıma doğru fısıldadığında ne zaman akmaya başladığını bilmediğim gözyaşlarım kıyafetine düştü.
Kızarmış elimi yavaşça beline koyduğumda ellerini saçıma çıkarıp saçımı okşamaya başladı.
"Ağla, rahatlarsın." Mırıldandığında başımı olumsuz manada salladım.
"Şu an ne ağlamak ne de ölmek rahatlatmaz beni. Defne'nin sağ salim evde olduğunu görmek rahatlatır. İçimdeki ateşi anca kaybolarak o ateşi yakan kişinin dönmesi söndürür. Başka hiçbir şey değil." Dediğimde derin bir nefes aldı.
"Dönecek. Hissediyorum ben. Dönecek." Derken saçlarımı okşamaya devam ediyordu.
"Ezgi , lütfen bir an önce eve gidelim. Lütfen." Mırıldandığımda başını sallayıp benden biraz uzaklaştı. Koltuğuna oturup arabayı çalıştırmadan önce yanağımı okşadı ve okşadığı yeri öptü.
Arabayı sürmeye başladığında başımı geriye atıp gözlerimi kapadım ve eve gidince kendimi kaybedeceğimi bilmeme rağmen kendimi toparlamaya çalıştım.
LODOS'TAN;
"Burayı da imzalamalısınız." Müdür beyin konuşmasıyla gösterdiği yeri de imzaladım.
"Evet Lodos bey. Bütün her şey tamamlandı. Asel'i alabilirsiniz. Asel'e koruyucu aile olduğunuz için teşekkür ederiz. Onu en iyi şekilde büyüteceğinizden eminiz." Dediğinde tebessüm ettim.
Müdürün talimat verdiği kadın pusetin içindeki Asel ile birlikte eşyalarını bana uzattığında bir elime puseti diğer elime çantayı aldım.
"İyi günler müdür bey." Dediğimde aynı geri dönüşü aldım.
Yetimhaneden çıkıp asel'i ve eşyaları arabaya yerleştirdim.
Ön koltuğa yerleştirdiğim Asel'e oturduğum yerden baktım. Mışıl mışıl uyuyordu.
Defne ile 2 ay önce Asel'i bulduğumuzda 1 aylıktı. Çok küçük ama bir o kadar da güzel bir bebekti. Annesinin içi nasıl el vermişti bilmiyorum ama bırakabilmişti meleğimi yetimhaneye.
Defne'nin söyledikleri ile Asuman'ın hayattayken söyledikleri o gün çok dolanmıştı kafamda. Asuman ile bir hayalimizdi bize benzeyen bir bebeğimizin olması. O yoktu şu an ama ben hayalimizdi gerçekleştirmiştim işte.
Yavaşça arabayı çalıştırıp çok hız yapmadan eve doğru ilerlediğimde Defne'nin yüz ifadesini hayal etmeye çalışıyordum. Kesin çok mutlu olacaktı. Biraz da söylenebilirdi tabi.
'Sevmeye varım ama bakma konusunda yokum' diyebilirdi ama bir şeyden emindim ki kesinlikle çok mutlu olacaktı.
Uzun süredir çalmadığını fark ettiğim telefonumu ceketimin cebinden çıkarıp baktığımda kapandığını fark ettim. Şarjı bitmişti sanırım.
Telefonum kapalı olduğu için açmadan arabanın hızını iyice düşürerek arabamda bulunan şarja taktım.
Arabanın hızını çok yükseltmeden sürmeye devam ettim. Sonuçta arabada bebek vardı artık hız yapamazdım çünkü kendimin dışında bir can vardı ve o can bana emanetti. Kendi canımı düşünmez onun canını düşünürdüm.
Kısacası arabayı hızlı sürmedim.
Eve yaklaştığımızda yüzümdeki gülümseme daha da artmıştı. Uzun süre boyunca hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Defne'nin vereceği tepkinin bende uyandırdığı merak büyüyerek heyecana dönüşüyordu.
Evin bahçesine girip arabayı park ettikten sonra puseti ve çantayı alıp arabayı kapadım.
Evin önüne geldiğimde zili çaldım.
"Defne." Evden bağırış sesinin ardından koşma sesleri geldiğinde kaşlarımı çattım. Ne oluyordu?
Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş ve şişmiş annemi gördüğümde kaşlarım iyice çatıldı.
"Anne ne oluyor?" Dediğimde gözleri elimdeki pusetin içindeki Asel'e düşmüş ama hiçbir tepki vermeden geri gözlerime çıkmıştı.
"Gürkan. Gürkan Defne'yi kaçırdı oğlum."
BÖLÜM SONU...
EKŞIN , OLAY, KAOS İSTİYEN BUYRUN FMDMMDMD
BÖLÜM NASILDI?
Gürkan'a küfür edebilirsiniz öfkfkfkdkdl
Beğendiniz mi?
Oy atmayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen.
Kendinize dikkat edin.
Allah'a emanet olun.
Bir dahaki bölümde görüşmek üzereeeee. |
0% |