Yeni Üyelik
18.
Bölüm

15.Bölüm

@yazarpapatya01

Merhabalar canlarımmm.

Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın.

İyi okumalar...

Yazardan (İlk karşılaşma) (Ömer 30 yaşında, Tomris 24 yaşında):

Genç adam parmağındaki yüzüğün ağırlığı ile hiç bir yere sığamıyordu.

Her yer dar geliyordu ona...

Tam üç ay...

Tam üç aydır, tanımadığı bir kadınla nişanlıydı.

Görev demişti komutanları...

Görev...

Ne kadar da kolay söylemiştiler öyle.

Kalbinin sahibi olan bir kadın varken hemde.

Komutanlar da biliyordu, bu genç adamın sevdasını. Ama vatan her şeyden önce gelirdi. Bunu da gayet iyi biliyorlardı.

O yüzden iki seçenek sunmuştular genç adama.

Ya vatan, ya sevda demiştiler...

Bir an olsun tereddüt etmeden, sesi küçücük dahi olsun titremeden vatan demişti genç adam.

Ama o an kalbi nasıl titredi, bir Allah birde kendisi biliyordu.

Şimdi ise 'müstakbel' nişanlısı ile oturmuş, düğün davetiyesi seçiyordu.

Askeriye de tim odasında, bütün tim odanın bir kenarına dağılmışken, nişanlı çift ikili koltuğa oturmuştular.

" Bu nasıl aşkım?"

Duyduğu hitapla, öğürmemek için büyük bir çaba gösterdi Ömer.

Bu kelime her zaman bu kadar iğrenç miydi, yoksa bu kızın sesinden mi bu kadar kötü geliyordu?

" Sen nasıl istersen öyle olsun canım."

Makas yok muydu, makas! Şu 'canım' diyen dilini kesmesi lazımdı acilen.

Dudak büzdü Seda. İyice Ömer'in dibine girerek konuştu.

" Ama aşkım birlikte seçmemiz lazım. Tek benim seçmemin bir anlamı olmaz ki. Yoksa sen bu evlilik işini önemsemiyor musun?"

Ömer, dibine giren kızdan geri çekilmemek için büyük bir çaba verirken, daha fazla o ağır midesini bulandıran parfüm kokusuna dayanamayıp kafasını geri çekti.

" Olur mu öyle şey Seda. Sadece senin zevkine benim güvenim tam. O yüzden de, sen seç istiyorum."

Seda, Ömer'in boynuna bir an da kollarını sarıp, onca kişinin içinde olmalarını umursamadan yanağından öptü.

" Yiaaa seni çoooook seviyorum."

Ömer derin bir yutkunma ile zorla konuştu.

" Bende seni canım, bende seni."

Biraz daha eziyet çeken Ömer, Seda'nın odadan çıkması ile yığılırcasına koltuğa bedenini bıraktı.

" Deterjan getiren bana. Nolursunuz bir deterjan getirin. Tuz ruhu da olur. Yüzüme basacağım."

Tüm tim gülmekten başka bir şey yapamamıştı.

Seda, askeriye revirinde çalışan bir doktordu. Gayet normal gibi görünen bir hayatı vardı. Ama işin aslı hiçte öyle değildi.

Seda'nın babası kırmızı listede aranan bir teröristti.

Tabi Seda'nın da ondan kalır yanı yoktu.

Seda yıllarca yurt dışında eğitim almış, vakti geldiğinde ise babasının yanına dağa çıkmıştı.

Babasının verdiği görev üzerine de bir süredir, bu askeriye de doktorluk yapıyordu.

Aslında ilk başta geldiğinde her şey normaldi. Herkes onu gelen normal bir doktor sanıyordu.

Ta ki, bir gün Ömer telefon konuşmalarını duyana kadar.

Bu konuşmayı harfi harfine komutanlarına anlatmış, ve bu görevi almıştı.

Sedayı kendine aşık etme...

Ömer, Sedaya karşı ilgi gösterdikçe, Seda da bu duruma kanmış ve babasının da onaylaması ile, Ömer'i kendi taraflarına çekmek için onunla sevgili olmuştu.

Tabi zamanla, gerçekten de aşık olacağını bilmiyordu. Git gide kalbi Ömer'e doğru çekilmiş ve evlilik teklifiyle de, babası ile tanışmasını kabul etmişti.

Ömer'in, Seda'nın duyguları ile oynaması umrunda bile değildi.

Sonuçta o kızın, dağda neler yaptığını biliyor ve bu içinde o kıza karşı olan nefretini körüklüyordu.

Bu görevi ise sadece bazı üstler ve kendi timi biliyordu.

Başka hiç kimse bunun görev olduğunu bilmiyordu.

Herkes, Ömer'in Sedaya çok aşık olduğunu ve yakında evlenecek olmalarını biliyordu.

" Dayan aslanım, az kaldı."

Ömer, komutanının söylediği ile elini kalbine vurarak, hüzünle konuştu.

" Buradakine ihanet ediyormuş gibi hissediyorum komutanım. O kız bana her sarıldıkça öptükçe, onu aldatıyormuş gibi hissediyorum."

Fırat Komutan ne söyleyeceğini bilemeyerek başını eğdi.

Bu sözlere hiç birinin verecek hiç bir cevabı yoktu.

Fırat komutanın ağzında sadece şu sözler çıktı.

" Vatan aslanım. Vatanın için dayanacaksın."

Bir süre sessizce oturan tim, albayın postasının söylediği ile hızla toplantı odasına doğru ilerlediler.

Toplantı odasına girmeleri ile albay selam vermelerine bile izin vermeden konuştu.

" Oturun çocuklar. Durum acil."

Tim hızla yerlerine yerleşirken, Albay tekrardan konuştu.

" PÖH timi, gittiği operasyon da pusuya düşürülmüş. Mühimmatları oldukça az ve militanlara destek geliyormuş. Hemen hazırlanıp desteğe gidiyorsunuz. Unutmayın! Siz özel kuvvet askerisiniz. Yüzünüzü ve sizi görmeden işi halledin. Polisleri de sizinle birlikte buraya getirin."

Tüm tim anında ayağa kalkıp hazır ol duruşuna geçmişti.

"" EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!""

Hızla toplantı odasından çıkan tim, son sürat kendi odalarına girip tehçizatlarını alıp görev kıyafetlerini giydiler. Yanlarına da bol bol yedek mermi almayı unutmadılar.

Tim ailelerini ararken, Ömer de kısa bir süre kardeşleri ile konuşmuş, daha sonra da ayaklarını sürüye sürüye Seda'nın yanına gidip göreve gideceğini söylemişti.

Tüm tim helikopterin önünde sıralı bir şekilde duruyordu. Hepsinin yüzünde maskeleri vardı. Gözlerinde bile gözlük olduğu için, kimin kim olduğu belli olmuyordu.

Albayın onayı ile tek sıra halinde helikoptere binen tim, sessiz bir şekilde helikopterin yere inmesini bekliyordu.

O sırada içine çöken sıkıntı ile nefes almakta zorlandığını hissetti Ömer. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor, nefesleri sıklaşıyordu. Ne olduğunu anlayamıyordu Ömer.

" Hakkınızı helal edin."

Ömer'in sesi ile tüm tim ona döndü. Ne olduğunu anlamamışlardı.

" Ne diyorsun oğlum?"

Bunu da Fırat Komutan dillendirdi.

" Hakkınızı helal edin diyorum komutanım."

" Helal olsun da nereden çıktı o oğlum? Hiç yapmazdın böyle."

" İçimde bir sıkıntı var komutanım. Siz hakkınızı helal edin. Ne olacağı belli olmaz."

Tüm tim yutkunmakta zorlandığını hissetti. Hepsi arka arkaya konuştu.

"" Helal olsun.""

Samet, Ömer'in omzuna küçük bir yumruk attı.

" Ben helal etmiyorum lan. Eğer başına bir şey gelirse hakkım helal değil. Öteki dünyada da, benim hakkım peşini bırakmaz. Ona göre kendine dikkat et."

Ömer yarım bir şekilde gülüp, Samet'in omzuna kendi omzu ile vurdu.

" Sırf öteki dünyada da, senin hakkın peşimde olmasın diye dikkat edeceğim kendime."

Bir süre sonra alçalan helikopterle, aşağıya indiler.

Verilen konuma doğru koşar adım giden tim, silah sesleri duymaları ile daha da hızlandılar.

Alana iyice yaklaşmaları ile tim komutanı Binbaşı Fırat konuştu.

" Mustafa herkesi görebileceğin bir yere konumlan."

" Emredersiniz komutanım."

" Hasan, Ferhat sağ taraf sizde."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" İsmail, Ömer sol taraf sizde."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Samet, sende benimle arka taraftan dolaşacaksın."

" Emredersiniz komutanım."

Hızla yerlerine yerleşen timi, polislerde dahil kimse fark etmemişti.

Onlar bordo bereliydiler...

Onların yerlerini bir kendileri, bir de Allah bilirdi.

" Tim, atış serbest."

Fırat binbaşının sözünün bitmesi ile yedi kişi anında yere devrilmişti.

Teröristler daha ne olduğunu anlamadan, cehennemi boyluyordu.

PÖH timi gelen destekle derin bir nefes verdi. Hepsi şehadet getirmiş, ellerinde kalan mermilerle tam kendilerini vuracaklarken kurtulmuşlardı.

O sırada tüm dağda bir ses duyuldu.

" ÖMEEEEER!"

İsmail, Ömer'in yere devrilen bedenine doğru hızla ilerlerken tim bir kaç saniye ne olduğunu kavrayamamıştı.

" Ne oluyor lan? ÖMER! SES VER OĞLUM! BU BİR EMİRDİR ASKER!"

Fırat komutanın sesi, silah seslerini bastıracak kadar gür çıkıyordu.

Tam PÖH timine mermi vermeye gitmek için ayağa kalkmışken, bir an da geriye doğru devrilmişti Ömer.

İsmail hızla, Ömer'in yanına çömelip yarasının nerede olduğunu anlamaya çalıştı.

Yoktu! Hiç bir yerde bir yara yoktu!

" Ömer! Lan Ömer! Nereden yaralandın lan sen? Komutanım, yarasını bulamıyorum."

Fırat bir cevap veremeden, hepsinin kulaklığına gelen ses ile rahat bir nefes verdiler.

" Noluyor teröristini satayım? O mallar beni kafamdan mı vurdu?"

" İyi misin Ömer?"

" İyiyim komutanım. Sadece kafamdan vuruldum."

" İsmail, Ömer'in yarası var mı kontrol et. Tim hızlan."

"" Emredersiniz komutanım.""

İsmail, Ömer'in yarasını kontrol etmiş, sadece kaskına kurşun isabet ettiğini, bu yüzden de anlık şokla devrilip ensesinde küçük bir yara olduğunu görmüştü.

Tim ise kısa süre içinde çatışmayı bitirmiş, yerlerinden temkinli bir şekilde çıkmıştı.

O sırada PÖH timinin telsizine bağlanan, Fırat Binbaşı konuştu.

" Ben Binbaşı Fırat BARIŞ. Yerlerinizden çıkabilirsiniz. Bütün teröristler etkisiz hâle getirildi."

Telsizden duyulan ses ile PÖH timi temkinlice yerlerinden çıktılar. Ama hâlâ her an bir olay olabilecek gibi silahlar hazır bir konumda, etraflarına bakıyorlardı.

Hiç birinin yüzünde maske yoktu PÖH timinin. Biraz ilerleyince, yeşiller içinde olan dev yedi adamın olduğunu ve bazılarının etrafı konrtol ettiğini, kalan kısmın ise askerlerden birine sarıldığını gördüler.

Askerlerin yanına iyice yaklaşmaları ile, yedi adam da dik bir şekilde onları süzmeye başladı.

Fırat Binbaşı bir adım öne çıkıp elini uzattı.

" Binbaşı Fırat."

" Başkomiser Emre."

Onlar tanışırken, Ömer tek tek süzdüğü PÖH timinde gördüğü misket gözlerle bir adım sendeledi.

Hayal mi görüyordu o şu an?

Yoksa etrafı keskin gözlerle süzen kız, onun misket gözlüsü müydü?

Hızla İsmail'in kolundan tutup onu sarstı.

" Ne oluyor lan?"

" İso ben kafaya kurşun yedim ya."

" Eeee?"

" Ben hayal görüyor olabilir miyim o zaman?"

" Yok öyle bir şey oğlum. Nereden çıkardın onu?"

" Lan, ben misket gözlümü görüyorum şu an."

İsmail hızla yerinde dikleşip etrafına bakındı. Dağ taşta uzakta bir kız görecekmiş gibi etrafına bakıyordu.

" Nerede gördün lan?"

Ömer, İsmail'in kolunu koparmak ister gibi misket gözlüsüne döndürdü.

" Aha misket gözlüm."

İsmail kızı kısaca süzüp Ömer'e doğru döndü.

" Lan oğlum bu kızın ağzı, yüzü, ne bileyim gözü hep anlattığın gibi."

" Dimi aynısı. O değil mi abi?"

" Ne bileyim ben birader. Her halde odur."

Tanışıp tanışmama konusunda derin bir tartışmaya giren ikiliyi, bir kişi fark etmişti.

Ömer'in misket gözlüsü...

Komiser Tomris ÇELİK...

İtişip duran ikiliye anlamsızca bakıyordu. Bunlar dağ başında ne yapıyordu böyle?

Fırat Binbaşı tam gitmek için emri verecekken, itişen ikiliyi fark edip maskenin altından hafif gülümsedi.

" İsmail, Ömer!"

Hızla hazır ol duruşuna geçen ikili konuştu.

" Emredin komutanım."

" Emredin komutanım."

" Kavganıza sonra devam edersiniz. Gidiyoruz."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

PÖH timinin etrafını saran bordo bereliler, etrafı keskin gözleri ile hızla kontrol ediyorlardı. Kendi canları pek önemli olmasa da, korumaları gereken bir PÖH timi vardı.

Ömer en arkada İsmaille ilerlerken, biraz önünde ilerleyen misket gözlüsüne ara ara derin bakışlar atıyordu.

Buradaydı değil mi?

6 yıldır hayaliyle yanıp bittiği kadın, hemen birkaç adım ötesinde ilerliyordu değil mi?

Yoksa o yine hayallerini mi görüyordu?

Yandan İsmail'i dürtüp konuştu.

" Piştt."

" Ne oldu lan?"

" Beni bir cimciklesene lan."

" Tamam."

İsmail hiç sorgulamadan onaylayıp, okkalısından bir cimciklemişti Ömer'i.

Ömer, hissettiği acı ile yüzü kıpkırmızı oldu. Tam İsmail'e kızacakken bir şey fark etti.

Acı hissediyordu o şu an.

Yani hiç bir şey hayal değildi.

Şu an bağırarak gülmek istemesi normal miydi gerçekten? Ya da önüne gelen herkese sarılmak istemesi? Peki şu dağ taşta horon tepmek istemesi normal miydi?

İçinde ki volkan patlamak üzere olmasına rağmen, görevde olduğunu kendisine hatırlatarak genişçe gülümsemekten başka bir şey yapmadı.

Helikopterin ineceği alana gelmeleri ile helikopter de görünmüştü uzaktan.

İlk önce PÖH timi, ardından da etrafı kısaca süzerek tim binmişti.

Helikopterin bir tarafına PÖH'ler diğer tarafına da tim oturmuşken, herkes birbirini tanımak için sohbet ediyordu.

PÖH timi, karşılarında ki maskeli bordo bereli time hayranlıkla bakmaktan kendilerini alamıyorlardı.

Fırat Binbaşı timine dönüp konuştu.

" Maskeleri çıkarın."

Emri ile maskelerini çıkardı tim.

İlk gördüğü andan beri gözü takılan askere bakan Tomris, maskesini çıkarması ile Ömerle göz göze geldi.

İşte o ilk bakış her şeyin başlangıçı olacaktı.

Türlü türlü zorluktan geçecek olan bu aşkın, başlangıçı olmuştu bu bakışlar.

Zaman zaman birlikte ağlayacakları, zaman zaman birlikte gülecekleri anların başlangıcıydı o bakış.

Hiç bir şeyi bu zamana kadar kolay elde edemeyen Tomris ve Ömer, bu aşkı elde etmek için çok çabalayacaklardı.

Ama en sonunda yine aşk kazanacak, nefret kaybedecekti.

O gün o helikopterde ki kısa bir bakış ardından, Ömer'in nişanlı olduğunu öğrenecekti Tomris.

Vazgeçecekti...

Olmaz diyecekti...

Zaten küçük bir beğeniydi diyecekti..

Ama kısa bir süre sonra, Ömer'in onun peşinden koşup gerçekleri anlatması ile o fark etmeden kalbi yavaş yavaş asıl yerine kurulacaktı.

Seda kısa bir süre sonra hayatlarından çıkacak, Ömer bir an olsun Tomris'in yanından ayrılmayacaktı.

Gelecekte önüne uzatılan seçimde de doğru bir seçim yaparak, mutlu bir ömüre imza atacaktı...

Veee sonnn. Nasıldı bölümümüz?

Sedaya sevgi sözcükleri söyleyecek kişileri bu satıra davet ediyorum...

Ömerim vatan ve aşk arasında kaldı. Siz olsanız hangisini seçerdiniz?

Ömerim o içinde ki sıkıntı şehit olacağından değil, gönlünün efendisini göreceksin ondan kdvdnxbkxn

Ömerimi kim vurdu lan, çabuk söylesin! 🐥🔪

Kafadan vurulunca hayal görülüyor mu acep 🤔

Altı koca yıl Tomrisi bekleyen Ömerimize buraya kalpleri yağdıralım 🩵

Ömerle birlikte horona kim katılmak ister 🥳

İlk görüşte vurulan Ömer ve Tomrisimizle, hâlâ aşkı kabul etmeyen var mı?

O zaman bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın canlarım...


Loading...
0%