Yeni Üyelik
19.
Bölüm

16.Bölüm

@yazarpapatya01

Merhabalar canlarımmm.

Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın.

Bölümü kontrol etmeden atıyorum. Şimdiden bir yanlışım varsa affola.

İyi okumalar...

Yazardan:

" Ömer muhlama hazır mı?"

" Hazır hatun."

" Ahmet abi, hâlâ salatalık ve domatesleri yıkayamadın mı?"

" Çok kirli Tomris, ne yapabilirim?"

" Bir şey demeyeceğim sana abi. Git tuz ruhuna bas umrumda değil. Nazlı sen de çayı demledin mi?"

" Çay hazır Tomris."

" Ali, ablacım ekmeği aldın mı?"

" Aldım abla."

Tomris bir yandan masayı kurarken, bir yandan da mutfaktakilere emir yağdırıyordu.

Bugün Ramazan ayının ilk günüydü. Mübarek bir aya girmiş bulunmaktaydılar.

Vakit gece yarısını epeyce geçmiş, Tomris ve Ömer'in çağırması ile Pusat timi her sene olduğu gibi, sahura onlara gelmiştiler.

Ömer elindeki muhlama ve ciğer tavası ile salona girdiğinde, hemen elindekileri masaya bırakıp, hızlı hızlı tabakları düzenleyen Tomrise arkadan sarıldı.

" Sakin ol biraz yavrum. Daha vaktimiz var."

" Ay Ömer hep öyle söylüyorsun. Sonra da geç kalıyoruz."

Tomrisin geri çekilip, Ömer'in yüzüne bakarak konuşması ile Ömer tek kaşını kaldırdı.

" Ne zaman oldu öyle bir şey?"

Kesinlikle bilmezlikten gelecekti.

" Geçen sene, orucun ilk günü daha çok vakit var diye diye beni oyalamıştın hatırlarsan. Sonra da sofraya oturduğumuz an da okunan ezanla, ağzına götürdüğün çayı Ahmet abinin yüzüne püskürtmüştün."

Ömer tatlı bir şekilde gülümsedi.

" Ama hayatım, ezanın ben o kadar erkenden okunacağını nereden bileyim? Hem bir kez oldu diye, her zaman olacak gibi bir şey yok."

Tomris tek kaşını kaldırıp alayla konuştu.

" Bir kez olduğuna emin misin canım?"

Ömer, hatırladığı anılar ile bakışlarını kaçırdı. Elini ensesine atıp ovuştururken, otuz iki diş gülümseyerek gözlerinin tamamen kısılmasına sebep olmuş ve Tomrise izleyecek harika bir manzara oluşturmuştu.

" Ehe ehe, aslında geçmişi de o kadar deşmeye gerek yok. Geçmiş geçmişte kaldı. Bu sefer öyle bir şey yaşamayacağız. Emin olabilirsin."

Tomris yalandan bir kabullenişle başını salladı. Bu adama biri, her sene aynı sözü verdiğini hatırlatabilir miydi?

" Tamam canım, haklısın. Neyse, diğer muhlama mutfakta mı?"

" Evet, ocağın üstünde duruyor. Sen gitte götür gel, hadi."

" Tamam, ben hemen gelirim. Siz beni beklemeyin. Yiye durun."

" Sen onu düşünme. Bekleriz biz seni. Sen hadi git gel."

Tomris, Ömer'i onaylayıp mutfaktan aldığı muhlama tavası ile evden çıktı.

Bu eve taşındıktan sonra bir hafta geçmişti aradan. Bu bir haftayı gayet güzel vakitler geçirerek bitirmişti karı koca. Bazenleri tek başlarına oturmuş, bazenleri pusat timini çağırmış, bazenleri ise Mustafa Bey ve Beyzayı çağırıp güzel vakitler geçirmişlerdi. Bir hafta boyunca gayet sakin geçmişti yani. Nisa ile de karşılaşmayan ikilinin, tadından da yenmezdi.

Bugün ise ramazanın ilk günü olduğu için pusat timi ile sahur yapacaklardı. Ömer muhlamayı yaparken iki tava yapmıştı. Hem Mustafa babası seviyordu, hem de Beyza hamileydi. Ne kadar oruç tutmayacak olsa da, dün Ömer'e bir kez de kendisi için yapıp yapamayacağını sormuştu. Ömer de, bunu büyük bir keyifle kabul etmişti.

Sonuçta o da dayı sayılırdı değil mi? Tabi ki de biricik yeğeninin her istediğini yapacaktı.

Tomris elinde üstü kapalı tava ile karşı eve doğru ilerlerken, kapı açıldı. Çıkanın, elinde tava ile Çınar olduğunu görünce duraksadı. Bir an ne yapacağınızı bilemeyecek gibi olsa da, sakinleşmek için derin nefesler vererek adım adım ilerledi.

Çınar ayakkabısını giyip doğrulduğun da, işte o an Tomrisi gördü.

" A-abla..."

Tomris küçük bir baş selamı verip, onu umursamadan kapıyı çalmak için öne atıldı. O sırada önüne Çınar geçti.

" Biraz konuşalım mı abla? Lütfen."

Tomris sabırlı bir şekilde karşısındaki bir zamanlar için, kardeşi canı kanı gördüğü kişiye baktı. Şu an da ona bakarken neden içinde hiç bir duygu canlanmıyordu. Neden içinde özlemi geçti, nefret bile yoktu?

Çünkü, karşısındaki insana nefret beslemek bile bir duyguydu. Ama o karşısındaki insanlardan artık nefret bile etmiyordu.

Buraya da onlarla barışmaya değil, yarınları yokken babası ile vakit geçirmek istemesi ve Ömer'i kırmak istemediği için gelmişti.

O şu an bu insanlardan intikam falan almak istemiyordu. Bunu şu an daha net anlıyordu. O sadece kendisine yapılan haksızlığın hesabını sormak istiyordu. Fazlası yoktu. Aile olmak gibi bir şey içinden bile geçmiyordu artık. Çünkü bu aileye dair tüm ümidi bitmiş ve artık onları bir yabancıdan bile uzak görüyordu.

" Çekilirsen elimdeki tavayı vereceğim. Daha fazla da burada boşa zaman harcamayıp, ailemin yanına sahura gitmek istiyorum."

Çınar düşük omuzlarla yana çekildiğinde, Tomris öne geçip kapının ziline bastı.

Kısa bir süre sonra açılan kapıda Beyza gözüktü.

Karşısında Tomrisi görünce şaşkınlıkla kaşları kalktı.

" Tomris?"

Tomrisin yüzünde içten bir tebessüm oluştu. Acıyla kendisinin gülümsemesine bakan Çınar'ı umursamadı.

" Nasılsın Beyza?"

" İyiyim canım. Buyur içeri geç."

Beyza tam geriye doğru bir adım atmışken, Tomris kolundan tutup onu durdurdu.

Çınar da büyük bir umutla ablasına bakıyordu.

" Yok sağ ol canım. Evde beni bekliyorlar sahur için. Ben bu muhlamayı getirmiştim."

Beyza'nın duyduğu muhlama lafı ile gözlerinden kalpler çıkmıştı adeta. Normalde de hamile olduğu için geceleri acıkıyor ve atıştırmak için kalkıyordu. Şimdi de sahura onlarla birlikte kalkmış ve karnını güzelce doyurmak gibi hayalleri vardı.

" Ayyy Ömer abi mi yaptı?"

Tomris, Beyza'nın heyecanla elindeki tavaya bakarak konuşmasına tebessüm etti.

" Evet o yaptı. Evin içinde ben dayı olacağım diye geziniyor. E dün sen de öyle söyleyince, özel olarak Trabzondan getirdiği peynirden yaptı. Hadi yine şanslısın. Bu peyniri öyle herkese yapmaz."

Beyza'nın mutlulukla dudakları kıvrılırken, ne yapacağını bilemiyor heyecanla yerinde kıpırdanıyordu. Onun da bir abisi vardı artık. Ve abisi onu düşünüyor, dayı olacağı ile övünüyordu. Ondan utanmıyordu.

Gözleri dolarken, ağlamamak için kendini sıktı. Bu durum her aklına geldiğinde içine bir hüzün dolsa da, şu an hamile olduğu için pek kendini kontrol edemiyordu.

Tomris, gözleri dolan Beyza ile kaşlarını çattı. Acaba yanlış bir şey mi söylemişti?

" Teşekkür ettiğimi sen ilet Tomris. Bu arada, Ömer abinin sevdiği bir yemek veya tatlı var mı? Ben de onu yapayım. İftarda birlikte yeriz."

" Hamsiköy tatlısı var aslında. Ama sen kendini yorma hiç. Ben yaparım, yine istersen birlikte yeriz."

" Olur mu hiç öyle şey canım? Ben yapacağım. İftardan sonra çayla birlikte yeriz."

Tomrisin kıkırdayıp konuştu.

" Ömer'in tam damarından giriyorsun yalnız. Hamsiköy tatlısı ve çay ikilisine hayatta dayanamaz."

Beyza tam cevap verecekken, kendilerine bakan Çınar'ı fark etti.

" Çınar? Ablam ne yapıyorsun orada sen?"

Çınar daldığı ablasının gülüşünden, Beyza'nın sesi ile çıktı.

" A-annem, ablamlar için ciğer göndermişti. Onu götürecektim ben de."

Beyza başını anladım manasında sallarken, Tomris elindeki tavayı Beyza'nın eline verip konuştu.

" Ben gideyim artık Beyza."

Demiş ve Çınar'a dönüp elindeki tavaya doğru uzanmıştı.

" Sen ver onu. Ben götürürüm."

Tam alacakken Çınar geri çekilmişti.

" Ben getiri-"

" ABLAAAA!"

Çınar'ın sözünü, Ali'nin bağırışı kesmişti.

Tomris kafasını yana doğru eğip konuştu.

" Ne oldu Ali?"

" Nerde kaldın abla? Murat abim her şeyi yemeden çabuk buraya gel."

Ali evin kapısından Tomrise doğru konuşurken, Çınar donup kalmıştı yerinde.

Tomris onun ablası değil miydi? Neden, başkası ona abla diyordu?

" Geliyorum ablacım. Sen içeriye gir, üşütme. Bak sonra, bir hafta yataktan kalkamıyorsun."

" Tamam giriyorum ben abla. Sende çabuk ol."

Demiş ve eve girmişti Ali. Eve girdiğinde, alenen gülüyordu. O kardeş olmayı geçti, insan olmayı beceremeyen varlığın, onlara bakışı çok hoşuna gitmişti.

Tomris, kapanan kapı ile kendisine donmuş bir şekilde bakan Çınar'a döndü. Bir kaç kez seslenmesine rağmen kendisini duymayan Çınar'a anlamsızca baktı. Niye kendisine üzgün bir şekilde bakıyordu?

En sonunda bu duruma dayanamayıp, hızla Çınar'ın elindeki tavayı çekip aldı.

Çınar irkilip kendine geldi. Elinden çekilen tavaya baktı.

" Teşekkür ettiğimi iletirsiniz. Hadi hayırlı sahurlar."

Tomris, sonda kapıda ona bakan Beyzaya küçük bir bakış atıp kendi evine doğru ilerledi.

Kısa bir süre sonra eve giren Tomris, duyduğu gülme sesleri ile biraz önce sokakta yaşanan her şeyi unutmuştu.

Masaya elinde tavayla gelen Tomrisle, ortam iyice şenlenmişti. Bol bol gülüşerek ve hızlı hızlı yemek yiyerek vakit geçirdiler. Ama kimsenin aklına da, Tomrisin getirdiği bir tabak ciğer gelmedi.

O ciğer ise, kedi ve köpeklerin aç karnını doyuracak yemek oldu.

Hiç birinin aklına gelmeyen yemek, aç karınları doyurup, o aile aksine baya bir işe yaramıştı.

****************************************************

Ömer dinlediği karadeniz türküleri ile askeriyeye doğru ilerliyordu.

O büyük gün gelmişti. Sonunda vatanı koruma görevlerinin başına geçiyordu Pusat timi ve Tomris.

Sahurdan sonra Pusat timi hazırlanmak için kendi evlerine geçmişti.

Onlardan sonra bir süre daha oturan ikili, büyük bir heyecanla sanki ilk defa üniformalarını giyecekmiş gibi hazırlanmış ve altıda evden çıkmışlardı.

Tabi onların erken gideceğini bilen Mustafa Bey onları durdurmuş ve bu akşam mahalle de toplu iftar olacağını söylemiş ve onların da gelmesini istemişti.

Mustafa Bey'in ısrarını dayanamayan ikili kabul etmişti.

Akşam eve geldiklerinde bir kaç yemek yapacaklar, ardından ise mahalle de kurulan uzun masada iftar yapacaklardı.

İşlerinden dolayı kalabalık ortamda yemek yemeye, özellikle de iftar açmaya alışık olan ikili için bu gayet normal bir olay olarak geliyordu. Yani gidecekleri yemek pek de umurlarında değildi.

Ama en azından yalnız olmayacaklarına biraz da olsun seviniyorlardı.

Çünkü Mustafa Bey, yemeğe Pusat timini de çağırmıştı. Bu duruma sanırım en çok sevinen kişi, şüphesiz Murattı. En çok üzülen kişi ise, şüphesiz Ahmetti. Ben herkesin yaptığı yemeği nasıl yerim diye çıngar çıkarmıştı. Ama Tomrisin yemek yapacağını öğrenince susmuştu.

Eh, en azından temiz yapacağına emin olduğu biri vardı.

Nazlı ise bu yemek durumunu hemen kabul etmişti. Ne de olsa koca mahalle de yakışıklı bir kaç erkek bulabilirdi. İftarını yemekle açar, tatlı niyetine de erkekleri yerdi.

Ali ise sanırım bu olayı en sakin şekilde kabullenen olmuştu. Ama içinden neler geçtiğini kimse bilmiyordu. O ailenin gözüne soka soka, bu mutlu tablolarını gösterecekti. Ablasına yapılanı, her ne olursa olsun affetmeyecekti. Tomris ablası ve Ömer abisinin sessiz olması, onun da sessiz olacağı anlamını gelmiyordu.

Bir tarafta bu düşünceler dolanırken, diğer tarafta Nisa karşısındaki kişinin elini sıktı.

Bu anlaşma her şeyi bitirecekti. Tomrisin sonunu getirecekti. Bir daha o kızı kimse anmayacaktı bile. Herkes ondan nefret edecekti. Ve sonunda ailesi de, Ömer de ona kalacaktı.

Ya da o öyle sanıyordu. Hiç birinin bilmediği şeyler vardı.

O da Ömer'in kafasında ki bordo berenin, boş yere orada olmadığıydı.

" Kız, mahalleye dönüyor abi. Şimdi ne yapayım?"

" Takipte kal."

Ömer kulağında ki telefonu indirirken gülümsedi.

Birilerinin sonu çok yakındı. Ve o sonu kim getirecek kader belli edecekti.

Kader ne sonuçlar gösterecekti bilinmezdi.

Ama bilinen bir şey varsa, Ömer'in kalemi kötü sonların üstüne çizik atıp, iyi sonlar yazacağıydı.

Evet bir bölüm daha bitti. Nasıldı?

Bölüm sonunda aşırı yükselen bir tek ben miyim???

Ömer'in resmine neden dalarak baktığımı biri bana açıklayabilir mi???

Sizin hiç sahur da böyle değişik geç kalma gibi yaşadığınız bir olay var mı???

Beyzammm senin bu hallerine çok üzülüyorum 😢 Biz senden asla utanmıyoruz...

Ömer'in dayı olma sevdası jdvxjjdkksh

Çınar? ( Buna daha fazla yazabilecek bir şey bulamadım. Bu yüzsüzlüğe karşı, kelimelerim kifayetsiz kalıyor.)

Pusat timini seven tayfa, burayı bir kalpler ile donatalım ❤️🩷🧡💛💚💙🩵💜🤎🖤🩶🤍

Nisa sizce kimle anlaştı? Neler olacak?

Kitabın heyecanlı yerlerine neredeyse geldik artık. Bizi harika şeyler bekliyor. Ben bile aşırı heyecanlıyımmmmm.

Bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın canlarım...


Loading...
0%