Yeni Üyelik
25.
Bölüm

20.Bölüm

@yazarpapatya01

Merhabalar canlarımmm.

Nasılsınız bakalım? Keyifler yerinde mi?

Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın.

Bölümü kontrol etmeden atıyorum. Şimdiden bir yanlışım varsa affola.

İyi okumalar dilerim...

Yazardan:

" Üsteğmen, şu soktuğum nişancısını daha bulamadın mı?"

Ömer nefes nefese telsize doğru bağırırken, Murat bulduğu nişancıyı kafasından vurdu.

" Nişancı etkisiz hâle getirildi komutanım."

Murat'ın duyulan sesi ile hepsinde yarım bir gülüş olurken, Ömer kulaklıktan tüm timin beklediği emri verdi.

" Dağılıyoruz tim. Pusatınız keskin olsun."

Pusat timi, teröristlerin etrafını sararken, teröristlerin hiç bir şeyden haberi yoktu.

Karşı taraftan gelmeyen ateşle, yerlerinde tedirgince beklerlerken, kimse görmeden beş kişinin aynı anda boğazı kesildi.

Hiç ses çıkmadan, Türk askerlerinin pusatlarında can veriyorlardı şeref yoksunları.

Pusat timi gülerek yapıyordu işlerini.

Pusat timiydi onlar...

Türk Silahlı Kuvvetlerinin en güçlü timlerinden biriydiler...

Adları gibiydiler...

Onların olduğu bir yerde, askerlerin silahlarından kurşun çıkmazdı...

Pusatları ile alırlardı teröristlerin canlarını...

Ellerinin altlarında verirlerdi son nefeslerini...

Üstlerindeki yeşil üniformaları renk değiştirmeye başlamıştı. Yeşillerin arasına yeni bir renk eklenmişti. Bu üniformaların alışık olduğu, kan kırmızısı rengiydi...

Elinde döndürdüğü komando bıçağı ile iki kişinin nefesini arka arkaya kesti, Binbaşı Kurt.

Bir şeylerin hırsını çıkarmak istercesine, öldürüyordu teröristleri.

Ellerinin altındaki bedenin önce kasıklarına, ardından da boğazına bıçak izlerini bıraktı Yüzbaşı Kara.

Her zamanki temizlik takıntısı şu an umrunda değildi. Tek istediği, bu iğrenç yaratıkların son nefeslerini vermesini sağlamaktı.

Boynunu kırdığı bedenden çıkan sesle, bir çöp gibi yere bıraktı elinin altındaki bedeni Kıdemli Üsteğmen Baran.

Balık sırtı örülmüş turuncu saçlarından bir kaç tutam kaskından çıksa da, umursamayıp yeni avına yaklaştı.

Tam midesinin olduğu yeri bıçağıyla deşerek, bıçağı olduğu yerde döndürdü Üsteğmen Akyurt.

Yere devrilen bedenden çıkardığı bıçağı, ölü bedenin kıyafetlerine silerken, olduğu ortamdan oldukça memnundu.

Leş bedenden kafasını tamamen ayırıp, yere fırlattı elindeki kafayı Teğmen Güneş.

Önündeki bedene bakarken gülümsüyor, hiçte olduğu ortam ve yaptıklarından iğrenmiyordu.

Ömer, önündeki son bedeni de cehenneme yollayıp kulaklığına doğru konuştu.

" Durum bildir Pusat!"

" Temiz komutanım."

" Temiz komutanım."

" Temiz komutanım."

" Temiz komutanım."

Ömer duyduğu sözlerle memnunca gülümsedi.

" Dağın arkasından buluşuyoruz. Dikkat edin."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

Yarım saat temkinli bir yürüyüşün sonunda, Ömer dışında tüm tim toplanmıştı.

Ahmet kulaklığına doğru konuştu.

" Komutanım nered-"

Ahmet'in sözü bitmeden, biraz ilerilerindeki ağaçtan koca bir beden düştü.

Ömer üstündeki tozları hafif silkip kendisine bakan time doğru yürürken, sert sesi ile konuştu.

" 8 dakika 17 saniyedir sizi bekliyorum. Hayırdır? Ne bu yavaşlık? Anlaşılan geri dönünce sizinle iyi bir eğitim yapmamız gerekiyor."

Tim kendilerini açıklamak için ağzını açmışken, Ömer onların konuşmasını izin vermedi.

" En arkanızda ben vardım. Ama ne hikmetse en önce ben geldim. Ben bordoysam, siz de bordosunuz. Kendinize gelin. Sizin bu yavaşlığınızla bir sivil kurtarmaya gitsek, sivilin cesedini anca buluruz. Şimdi sesinizi kesin. Sıradaki durağımıza gidiyoruz."

Tim mahcup durumda komutanlarına bakarken, Ömer onları pek umursamadı.

Sivildeki hatalarını affedebilirdi ama görevdeyken en ufak hataları hepsinin canına mâl olurdu.

" Murat sen en arkadan gelip bizi koru."

" Emredersiniz komutanım."

" Nazlı batı sende."

" Emredersiniz komutanım."

" Ahmet doğu da sende."

" Emredersiniz komutanım."

" Ben önden gidiyorum. Ali sende ortamızdan gidiyorsun."

" Emredersiniz komutanım."

Ali dudak büzerek ortada yürümeye başladı. Daha mesleğinin ilk yılları olduğu için, komutanları ona ayrı bir düşüyor, sürekli onu korumaya çalışıyorlardı.

Ne kadar o da komutanları gibi en azından çevre güvenliği almak istese de, bazı şeyler için daha erken olduğunun farkındaydı.

Yaklaşık iki saattir yürüyen Pusat timi, komutanlarının elini yumruk yapıp kaldırması ile durdu.

" Biraz dinlenelim. Ahmet, ikimiz çevre güvenliği alalım. Kalanlarda yemeklerini yiyip, ihtiyaçlarını gidersin. Sadece yarım saat buradayız."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

Ahmet ve Ömer, çevre güvenliği alırken, diğerleride yemeklerini yiyip ihtiyaçlarını gidermişti.

Ardından Ahmet ve Ömer, ihtiyaçlarını giderip yemeklerini yemişler, o sırada onları koruyan timle de tekrardan yola çıkmışlardı.

Bu sefer önde ilerleyen Murat'ın sesi duyuldu kulaklıktan.

" Komutanım, 750 metre ilerimizde yeni bir kamp görüyorum."

" Mevzileniyoruz tim. Murat herkesi görebileceğin bir yere çık."

" Emredersiniz komutanım."

" Nazlı, Ahmet ikiniz doğu tarafını alıyorsunuz."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Ali sende benle geliyorsun. Batı tarafı bizde."

" Emredersiniz komutanım."

Tüm tim yerlerine kurulup kampı dikkatle izlerken, kulaklıktan Ömer'in sesi duyuldu.

" Geceyi bekleyeceğiz tim. O zamana kadar bizi asla fark etmeyecekler. Gerekirse, sizi fark etmemeleri için nefes bile almayacaksınız. Anlaşıldı mı?"

" Anlaşıldı komutanım."

" Anlaşıldı komutanım."

" Anlaşıldı komutanım."

" Anlaşıldı komutanım."

Hava kararmaya başladığında, Ömer kafasını laciverte dönmeye başlamış gökyüzüne çevirdi.

Her ne kadar şu an görevde olduğu için düşünmek istemese de, aklına yine sızmıştı misket gözler. Gerçi aklından çıktığı da yoktu ya.

Tam 27 gündür hasretti misket gözlere...

Bir saat görmese hasretine dayanamadığı gözleri, 27 gündür görmüyordu...

İçli bir nefes alırken, eli tam kalbinin üstündeki küçük resme gitti.

Cebinden çıkardığı resme hasretle bakmakdan alamadı kendini.

Komutanlarının duyarsa kızacağını bile bile almıştı bu resmi yanına. Bu görev gizli bir görevdi.

Şanlıurfa'dan, Hakkari karargahına gitmişlerdi önce. Oradaki yarbay, kendilerini ve Türk olduklarını belli edecek her şeyi bu karargahta bırakmalarını istemişti.

Haliyle künyelerini ve üniformalarında ki bayraklarını çıkaran tim ile birlikte, Ömer de boynunda asılı duran alyansını çıkarıp özellikle Yarbaya emanet etmişti. O yüzük onun için çok değerliydi.

Bir kere misket gözlüsü ile evli olduğunun en büyük kanıtı o yüzüktü.

Elindeki fotoğrafa, karşısında gerçekten de karısı varmış gibi narin, kırmak istemezcesine küçük bir öpücük bıraktı.

Göğsündeki küçük cebe tekrardan resmi bırakıp, derin bir nefes aldı.

Genzini yakan keskin ve sert soğukla, kendine gelmişti.

" Murat, durum bildir."

" 94 kişi var komutanım. 75 kişisi silahlı. Ama 60'ının acemi olduğu belli. İki ağır silahlı, üç keskin nişancı var. Hedef bu kampta da değil. Rüzgar hızı ve nem normal. Görüşüm açık."

" Murat, keskin nişancılar sende. Sessiz bir şekilde hallet. Ses duymayacağım. Anlaşıldı mı?"

" Anlaşıldı komutanım."

İki dakikalık bir sessizlikten sonra, tekrardan Murat'ın sesi duyuldu kulaklıktan.

" Keskin nişancılar, etkisiz hale getilirdi komutanın."

" Murat sen yerinden ayrılma, bizi koru. Pusatınız keskin olsun, pusat timi."

Kısa süre içinde dağılan tim ile teröristlerin bedenleri tek tek yerlere serilmeye başlamıştı.

Ömer yanındakine Ali ile, ilerilerindeki mağaraya doğru ilerlerken, kulaklıktan sesi duyuldu.

" Murat, mağara için görüş bildir."

" Mağara da bir hareketlilik yok komutanın. Sadece yarım saat önce giren üçlü grup olması lazım içeride."

" Anlaşıldı. Ali ile birlikte giriyoruz. Murat sen, Nazlı ve Ahmet'e uzaktan yardım etmeye devam et."

" Emredersiniz komutanım."

" Nazlı ve Ahmet, sizde dışarıdaki adamlar bitince çevre güvenliği alın. Anlaşıldı mı?"

" Anlaşıldı komutanım."

" Anlaşıldı komutanım."

" Ali giriyoruz aslanım. Önce ben giriyorum. Arkamdan ayrılma."

" Emredersiniz komutanım."

Nazlı ve Ahmet, yaşayan kimsenin kalmaması ile çevre güvenliği alırken, dağlarda yankılanan bir silah sesi duyulmuştu.

Ardından ise Ali'nin feryadı...

" ABİİİİ!"

****************************************************

İki günlük küçük bir görevden dönen Gökbörü timi, dinlenme odasında oturmuş sohbet ediyorlardı.

Tomris ve Selim'in pek bir keyfi olmasa da, sohbete katılmaya çalışıyorlardı.

Tomris sıkıntı ile etrafına bakarken, gördüğü demlik ile oraya gidip kendisine bir bardak çay doldurdu.

Çaya bakarken gözlerinin hafif dolsa da kendisini toplamaya çalıştı.

27 gündür haber alamıyordu çakır gözlüsünden...

Her kapı çaldığında korkarak açıyordu kapıyı...

Karşısında askerler görmediği için bir yanı sevinirken, bir yanı da Ömer'in hâlâ dönmemesi ile üzülüyordu.

Ramazanı yeni timi ile geçirmişti. Aynı şekilde bayramı da.

Hep bir yanı, belki bayram da gelir diye ümit etse de gelememişti Ömer.

Mahalle de ise durumlar karışmaya başlamıştı.

Nisa sürekli Ömer'in ondan kaçıp gittiği ile ilgili imalar yapıp duruyordu.

Ayrıca mahallede de, Ömer'in bir ay gelmediği için dedikoduları çıkmıştı.

Tomrisi gören bazı kişiler laf atıp dururken, Mustafa Bey, Selim, Beyza ve Tomris hepsine laflarını söylüyordu.

Kadınların günlerinde de bu sözler edildiğinde de, Aynur Hanım onları susturmuştu.

Her ne kadar Tomris bu sözlerle baş edebiliyor gibi görünse de işin aslı çok başkaydı.

Yorulmuştu Tomris...

İnsanlara laf anlatmaktan, Nisa'nın küçük planları ile başa çıkmaktan, en çokta Ömer'i özlemekte yorulmuştu.

Ama yorulmasına rağmen bir kere ah dememişti Tomris. Kocası, devleti için mücadele ederken onun güçlü olması gerekiyordu.

Bu yüzden de hiç kimseye bir şey belli etmiyordu.

Ya da o öyle sanıyordu.

Gece sessiz sandığı hıçkırıklarını duyuyordu Selim. Elinden yanında olmaktan başka bir şey gelmediği için, sessizce destek oluyordu kardeşine Selim.

Kendine gelmek için hafif bir silkelenip, arkasına döndü.

Adım adım koltuğa doğruldu yaklaşırken, kalbine inen ağırlık ile elindeki bardak yerle buluşup tuzla buz oldu.

Herkes ayağa kalkarken, Tomrisin bedeni daha fazla ayakta kalamayıp yere devrildi.

Selim hızla kardeşinin kafası yere değmeden onu tutarken, Tomrisi kendine getirmek için yanaklarına küçük tokatlar atıyordu.

" Tomris! Abicim! Aç gözlerini, hadi çiçeğim."

Tomrisin gözleri yavaşça açılırken, iki gözünden de birer damla yaş döküldü.

Selim tam göz yaşlarını silecekken, Tomrisin dediği ile eli havada donup kaldı.

" Ömer'e bir şey oldu abi. Kalbim acıyor. Ömer'in canı acıyor...

Evet bir bölüm daha bitti. Nasıldı? (Lütfen fazla sövmeden yorum yapın. Nedense içimdeki bir ses, siz bu bölümü okuyunca, bol bol kulağımın çınlayacağını söylüyor.)

Pusat timinin, adının anlamını öğrendiniz. Çok havalı değil mi 😎

Komutan bir Ömer'in havası bir ayrı mı ne 😍

Ömer'in, Tomrisin resmini yasak olmasını resmini yanından taşıması? Ömer, aslanım bizim beklentimiz yükseliyor. Bu gidişle evde kalacağız 😅

Murat'ın keskin nişancılığı peki? Kabul edin düştünüz 🫠

Ali sizce niye bağırdı?

Ömer'e gerçekten bir şey oldu mu sizce? Olduysa ne olmuş olabilir?

Mahalle de işler karıştı. Neler olmuştur sizce?

Tomrisimin kalbi ağrıdı. Hissetti mi ne 🤔

Bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın...


Loading...
0%