Yeni Üyelik
26.
Bölüm

21.Bölüm

@yazarpapatya01

Merhabalar canlarımmm.

Kontrol edip attım ama yine de bir hatam varsa şimdiden affola.

Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın.

İyi okumalar dilerim.

Yazardan / Tomris 16 yaşında:

" Gel kızım hadi, çekinme."

Mustafa Bey, kızına kapıdan geçmesi için eliyle yol gösterirken, Tomris yutkundu.

Gerginlikle etrafına bakarken, evin içine doğru ayakkabılarını çıkarıp bir adım attı. Böylelikle de sırtındaki Aynur Hanımın eli çekilmiş oldu.

Evin içinde gelen gülüş sesleri ile ne yapacağını bilemedi Tomris. Bir heykel gibi donmuş kalmıştı. Buraya kendisini oldukça yabancı hissediyordu.

Kısa tırnakları avuçlarına batarken, Mustafa Bey ve Aynur Hanımın ilerletmesi ile salona giriş yapmıştı.

Onun salona girmesi ile bıçakla kesilmiş gibi kesilmişti gülüş sesleri. Tomris ne yapacağını bilemeyip kısa bir an salondaki insanları inceledi.

Kendisinden dört beş yaş büyük bir adam ve kolunun altında karıştığını öğrendiği kız vardı. Bu adamı hastanede görmüş olması lazımdı, yanlış hatırlamıyorsa. Mustafa Bey, adının Oğuz olduğunu söylemişti.

Gözleri biraz daha yana kaydığında, hastanede yüzüne bir kez baktığı adamı gördü bu seferde. Kendisinden bir kaç yaş büyük duruyordu. Adı Mert olmalıydı. Yine Mustafa Bey söylemişti.

Mert'in yanında oturan küçük çocuğu takıldı bakışları. En fazla 13-14 yaşlarında olmalıydı. Aynur Hanım, adının Çınar olduğunu söylemişti.

Çınar'a bakarken oldukça heyecanlamıştı. Belki birileri onu koruyup kollamamıştı. Ama Çınar da isterse, o onu korurdu. Ona abla olmak isterdi.

Tüm salonun ona baktığını fark ettiğinde, ne yapacağını bilemeyip Mustafa Bey'e döndü. Mustafa Bey, bocalamış bir şekilde ona bakan kızının saçlarını şefkatli okşayıp, eliyle üçlü koltuğu gösterdi.

" Gel şöyle oturalım kızım."

Tomris, saçlarını okşayan elle öylece kalakalırken, hafif elini çimdikleyip, Mustafa Bey'in gösterdiği koltuğun bir ucuna oturdu.

Yanına Mustafa Bey, onu yanına da Aynur Hanım oturmuştu.

Karşı koltuktakilere kısaca baktığında, Nisa'nın yüzündeki nefreti gördü. Neden öyle baktığını anlamadı. İstemeden bir şey mi yapmıştı acaba?

Herkesin bakışlarından kaçınmak için, kafasını ellerine indirip çok ilginç bir şey görmüş gibi incelemeye başladı.

Mustafa Bey gergin sessizliği bozmak için, boğazını temizleyip bakışları üzerinde topladı.

" Çocuklar, kardeşiniz Tomrisle tanışın. Bugün annenizle, Tomrisi nüfusumuza aldık. Bundan sonra bizimle yaşayacak. Kardeşinize yabancı hissettirmeyin kendisini."

Oğuz hafif öne doğru eğilip, küçük bir baş selamı ile adını söyledi.

" Oğuz ben. Hoş geldin."

Babası ve annesinin bu durumu söylediğinde hiç şüphesiz en çok sevinendi kendisi. Hem Nisa bir yere gitmeyecekti, hem de bir kız kardeşi daha olacaktı. Ondan daha mutlusu olamazdı. İki tane kız kardeş abisi olmak, çok güzel bir duygu olmalıydı.

" Ben de Mert. Hoş geldin."

Düz bir ses tonu ile konuşmuştu Mert. Bir kız kardeşi vardı zaten. Fazlasına gerek yoktu. Ama bunun içinde Tomrise kötü davranacak değildi.

" Çınar bende. Hoş geldin."

Gülerek konuşmuştu Çınar. Bir ablası varken, artık iki ablası olmuştu. Daha ne isterdi.

" Tomris bende. Hoş buldum."

Bakışlar Nisaya döndüğünde, o hiç bir şey demeden salondan hızla çıktı.

Tomris mahçuplukla gözlerini kaçırdı. Nisa'nın ailesini elinden almış gibi gözüküyordu, büyük ihtimalle Nisa'nın gözünde.

Ama Tomrisin öyle bir niyeti asla yoktu. O da sadece aile sevgisi nasıl bir şeymiş, gerçekten öyle bir sevgi var mı diye gelmişti.

Hem Nisa da isterse, onunla iki kız arkadaş olmak isterdi. Belki iyi anlaşırlardı.

Tomris o gün o düşünceler içindeyken, hayatının en kötü yıllarını o evde geçireceğini bilemezdi.

****************************************************

Yazardan - Günümüz:

Selim hızla arabadan inip, kapısını kapattı. Yolcu koltuğunun kapısını açıp, ruh gibi bir ifade ile oturan kardeşini kucağına aldı.

Kendilerine dönen bakışları umursamadan, arabanın kapısını kapatıp hızla eve ilerledi.

" TOMRİS!"

Mustafa Bey'in gür sesi duyuldu, tüm sokakta.

Sokak başından koşturarak gelirken, Selim onu beklemeden tek eli ile evin kapısını açıp ayağındaki ayakkabılarını bir yerlere fırlatarak hızla eve girdi.

Onların eve girmesinin arkası sıra, kapı tutulup Mustafa Bey de eve girdi.

Selim, Tomrisi salondaki koltuklara yatırdı. Kardeşinin önünde yere çöküp, bir kaç saat içinde yüzü çökmüş kızın yüzünü avuçladı.

Sıla ve Yasminin yardımı ile üstünü değişmişti Tomris. O sırada da yüzündeki donuk ifade, bir türlü gitmemişti.

" Çiçeğim. Hadi konuş kardeşim. Hadi bitanem."

Tomris kalbindeki ağrı ile başa çıkmaya çalışırken, Selim'in sesini umursamadı bile.

" Tomris."

Salon kapısında duyulan ses ile o tarafa döndü Selim.

Gördüğü Mustafa Bey ile geri çekildiğinde, bu seferde Mustafa Bey çöktü Tomrisin önünde.

Yaşlılıktan hafif titreyen ellerini, upuzun siyah saçlara daldırdı Mustafa Bey. Hafif hafif saçlarını okşarken, kısık bir sesle konuştu.

" Ne olmuş benim güzel kızıma? Kim üzmüş benim gül kızımı? Söylesin babasına. Babası da onun cezasını versin. Olur mu prensesim?"

Tomrisin hafif dudakları büzülürken, evin kapalı kapısı çaldı.

Tomris hızla yerinden doğrulurken, Selim'in kapıyı açmak için ayaklandığını görüp hızla elinden tuttu.

" Açma abi. Abi nolursun açma. Bize gelmemişlerdir. Açma abi."

Selim bir şey demeden elini çektiğinde, kapıya doğru ilerledi. Adımları bir o kadar isteksiz ve hüzünlü idi. İçinde Rabbine yalvarıyordu, öyle bir şeyin olmaması için.

Koridorda yavaş adımlarla kapıya doğru giderken, tüm mahalleyi sarsacak şekilde bağırdı Tomris.

" AÇMA ABİ! AÇMA O KAPIYI!"

Selim'in gözünden bir yaş akarken, hızla kapıyı açtı.

Karşısındaki gördüğü insanlarla ilk defa mutlu oldu.

İçinden Allah'a şükrederken, karşısındaki insanlara hitaben konuştu boğazındaki ağlamamak için oluşan yumru ile.

" Buyurun?"

Aynur Hanım hızla öne atılıp eve girdi.

" Tomrise ne oldu? İyi mi?"

Selim ilk defa onları terslemeden, sessizce kapıyı tamamen açtı. Nisa hariç tüm aile burada idi. Eve girmelerine izin verdi.

Bu duruma biraz şaşırmıştılar açıkçası. Çünkü yaklaşık bir aydır ne zamandır karşılaşsalar, Selim onlara laf sokmaktan ve onları eziklemeden durmuyordu.

Selim'in bu ciddi durumu ile hızla eve girip, girişten görünen salona girdiler.

Salona girdiklerinde gördükleri görüntü ile şaşkınlıktan donup kaldılar.

Tomris ellerini kulaklarına kapatmış, dizlerini de karnına çekmiş bir şekilde yüzü kapalı oturuyordu.

Mustafa Bey ise önünde çökmüş bir şekilde ona bakıyordu.

Tomrisin mırıltılı sesi tüm salonda duyuldu.

" Geri dönecek Ömer. Geri dönecek Ömer. Geri dönecek Ömer."

Aynı şeyi tekrar edip dururken, salona giren Selim kardeşinin yanına gidip, önünde dizlerinin üstüne çöktü.

Elleri ile kulaklarını kapatan Tomrisin ellerini tutup biraz çaba ile ellerini tuttu.

" Bana bak çiçeğim."

Selim gayet yumuşak bir tını ile konuşurken, Aynur Hanım eşinin yanına iyice yaklaştı.

" Geri dönecek Ömer. Geri dönecek Ömer."

Tomris sürekli bu cümleyi tekrar ederken, Selim boğazındaki yumru ile konuştu.

" Dönecek tabi çiçeğim. Ömer seni hiç bırakır mı? Bak gelenler de başkasıymış. Ömer içinde gelmemişler."

Tomrisin duyduğu şey ile mırıltılı sesi susarken, umutla abisine baktı.

" Başkası mıymış gerçekten? Ömer için gelmemişler mi? Ömer bırakmamış mı beni?"

" Başkasıymış gerçekten. Ömer bırakmaz seni."

" Ömer bırakmaz beni."

Derken hızla öne atılıp, abisine sarıldı. Sıkıca abisine sarılırken, kendisine bakan babasını fark edip hızla ona da sarıldı.

" Bırakmamış beni baba. Ömer için gelmemişler. Ömer beni bırakmamış baba."

Tomris sıkıca babasına sarılırken, salonda bir burun çekme ardından da hıçkırık sesi duyuldu.

Tüm salonun bakışı oraya döndüğünde, Tomris ağlayan Beyzayı ve yanındakileri fark etti.

" Beyza?"

Tomrisin afallayan sesiyle, Beyza hönkürerek ağlamaya başladı. Çok duygusal bir ortamdalardı şu an. Daha fazla dayanamamıştı, çeşmeleri kapalı tutmaya.

O hıçkırarak ağlarken, Oğuz eşini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama hiç bir çaba işe yaramıyor, ve Beyza'nın ağlayışı git gide artıyordu.

Beyza büzülü dudakları, ıslak yanakları ve kızarmış burnu ile Tomrisin yanına paytak adımlarla gidip oturdu.

Oğuz bir an da boşalan kollarına, gözlerini kırpıştırarak baktı. Karısı şu an, resmen onu satmıştı.

Beyza sıkıca Tomrise sarılırken, vücudunu kastığından ağrıyan kollarını yavaş yavaş kaldırıp kendisine sıkıca sarılmaya çalışan ama karnının izin verdiği kadar sarılan Beyzaya karşılık verdi, Tomris.

Mert, Tomrisin uyuşan vücudunu fark ettiği için, Beyzayı kolundan hafif geri çekti.

" Yenge çekilde, bir Tomrise bakayım. Ağrısı var gibi görünüyor."

Mert onaylamak için Tomrise döndüğünde, onun zaten kendisine baktığını fark etti. Ama bakışlarının pek de iyi olduğu söylenemezdi.

Şeye bakar gibi bakıyordu... Boka bakar gibi...

Beyza hızla yanaklarındaki yaşları silip, oturduğu yerden kalkıp karşı koltukta oturan Oğuz ve Çınar'ın arasına oturdu.

Mert kendisine atılan bakışı umursamamaya çalışıp, konuştu.

" Ben evden sağlık çantasının getireyim. Bir kas gevşetici veya ağrı kesici vurayım."

Dedi ve dayanamadığı o bakışlarla hızla evden çıktı.

Selim kardeşini kolunun altına almaya yeltendiğinde, Tomrisin diğer tarafında oturan Mustafa Bey anında koluna bir silleyi çaktı.

" Hayırdır oğlum sen? Burada babası varken, sen nasıl Tomrise yaklaşma cüreti gösteriyorsun?"

Selim elini geri çekerken, yutkunup şirin bir tebessüm etti.

" Aptallık ettim amcacığım. Sen bakma bana."

Demiş ama gizlice de Tomrisin bir elini tutmayı unutmamıştı.

Mustafa Bey, Tomrisi göğsüne çekip saçlarını okşamaya başladı.

" İyi misin gül kızım? Ağrın var mı?"

Tomris babasına iyice sırnaşıp, büzülü dudakları ile konuştu.

" Kendimi kastığım için biraz ağrım var. Onun dışında iyiyim."

Tomris hafif tebessümle babasına bakarken, abisine döndü.

" Abi."

Tomrisin tek kelimesinden ne demek istediğini anlayan Selim, hızla ayağa kalktı.

" Tamam, denerim."

Selim hızla Ömer'in komutanı ile konuşmak için salondan çıkarken, Oğuz'un elleri kıskançlıkdan yumruk oldu.

O kardeşinin tek kelimesinden tanımayı bırak, kardeşinin doğru dürüst ne sevip ne sevmediğini bile bilmiyordu.

Ama bu adam, tek kelimesinden Tomrisin ne istediğini anlamıştı.

Odaya giren Mert ile bakışlar ona dönerken, Mert elindeki sağlık çantası ile Tomrisin önünde çöktü.

" Önce bir tansiyonun ve şekerine bakalım. Ne olur ne olmaz. Ardından da bir kas gevşetici vurayım. Olur mu?"

Tomris sadece başını sallayarak onu onayladı.

Mert, tansiyon ve şekerini ölçükten sonra bir an da ayağa kalktı Tomris.

Kapı girişinde duran abisine umutla bakarken, Selim yüzündeki sırıtışla telefonu uzattı.

Tomris vücudundaki ağrıyı umursamadan, hızla abisine doğru atılıp elindeki telefonu alıp odasına doğru koşturdu.

Tomris hızla kapıyı kapatıp, yatağın üstüne oturdu. Göğsüne bastırdığı telefonu, titreyen elleri ile kulağına götürdü.

" Ö-Ömer."

Telefonda önce hırıltılı bir nefes alma sesi duyulmuş, ardından da Tomrisin müptelası olduğu ses duyulmuştu.

" Tomrisim."

Ömer'in sesi oldukça yorgun gelirken, Tomrisin kalbinde yeniden bir acı oluştu.

" İyi misin? Yaralandın mı? Hepiniz iyi misiniz? Kalbim acıdı, bir şeyin var mı? Neden susuyorsun Ömer? Cevap versene bana! Yoksa çok mu kötüsün? Ömer bir cevap verir mis-"

" Tomris."

Ömer'in hırıltılı sesi, Tomrisin taramalı tüfek gibi sorularını kesti.

" Efendim."

" Sakin ol biraz yavrum. İyiyiz biz, merak etme. Asıl sen nasılsın?"

Tomris yüzündeki derin bir tebessümle konuştu.

" İyiyim ben, sadece seni özledim."

" Bende seni çok özledim efulim. Şimdi kapatmam lazım. Daha fazla izin vermedi komutan. Kendine iyi bak. Seni seviyorum."

" Sizde kendinize iyi bakın. Seni seviyorum."

Tomrisin sözü bitmesi ile telefon kapandı.

Ömer elindeki telefonu kapatıp, acılı bir nefes verdi.

" Nazlı, benim şu pansumanı iki dakika yapıver."

" Emredersiniz komutanım."

" Ahmet, sende nöbetçi askere telefonunu ver."

" Emredersiniz komutanım."

" Bir saate çıkıyoruz, pusat. Hazırlığınızı yapın. Daha fazla geç kalamayız."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Emredersiniz komutanım."

" Komutanım biraz daha dinlenseydiniz."

Sınır karakolundaki askerin çekingen sesi duyulduğunda, hırıltılı nefesi ile konuştu Ömer.

" Gerek yok aslanım. Vatan önce gelir. Küçücük bir yara, bizi yolumuzdan döndürmez."

" Siz nasıl isterseniz komutanım."

Selim odaya koşturan kardeşine tebessümle bakarken, Aynur Hanımın çekingen sesi duyuldu.

" Tomrise ne oldu?"

Selim'in anında yüzündeki tebessüm ifadesi yok olurken, içinden bolca sabır diledi.

Mustafa amcasının ailesi olmasa, ne yapacağını biliyordu ya neyse.

Yine de ağzının tutamayıp konuştu.

" Sizin o iğrenç kızınızın, attığı iğrenç iftira sonucu, siz hâlâ kardeşimi düşünme hakkını nereden buluyorsunuz? Üstelik o iğrenç iftiraya inanan, iğrenç insanlara siz de dahilken."

Bu sözden sonra bir an da oturduğu yerden kalktı, Mert. Selim'in üstüne yürürken, sinirle konuşuyordu.

" Sen kim olarak böyle konuşabiliyorsun ha? Tomris sana abi dedi diye, sen kendini ne sanıyorsun?"

Selim sinirle dilini ısırırken, yerinden kalkanları eli ile durdurup, siniri aksine sakince konuştu.

" Ben kendimi ne sanıyorum öyle mi? Ben kendimi Tomrisin abisi sanıyorum. Ki süt kardeş olarak, bence abisi oluyorum. Sen ne dersin bu duruma?"

" Süt kardeşi mi?"

Mert'in afallayan sesi koca salonda duyulurken, Aynur Hanımın gözünden bir damla yaş düştü.

Kızının her şeyine geç kaldığını, bir kez daha yüzüne vurulmuştu.

" Evet süt kardeşi. Ben Tomrisin; en kötü günlerinde yanında olan, ona destek olan, o gülsün diye her şebekliği yapan, abisiyim. Yani bir abinin yapması gereken her şeyi yapan, en önemlisi de kardeşini yargılamadan şartsız koşulsuz seven abisiyim."

Selim derin bir nefes alıp, Mert'in üstüne doğru bir adım atıp tekrar konuştu.

" Peki, şimdi sana soruyorum. Sen kim sanıyorsun kendini? Tomrisle ilgili bir şeyi sorgulayacak hakkı nereden buluyorsun sen? Damarlarınızdaki akan kana güvenme, çünkü Tomris aynı kandan insanlardan yiyebileceği en büyük kazığı yedi zaten. O yüzden bana geçerli bir sebep söyle. Tomris ile ilgili şeyleri sorgulaman için, Tomrisi düşünmen için bana adam akıllı bir sebep söyle."

Selim'in tane tane söyledikleri ile bir şey diyemedi Mert. Ne diyebilirdi ki zaten? Selim sonuna kadar haklı değil miydi?

Salonda oluşan derin sessizliği, paldır küldür salona giren Tomris bozdu. Hiç kimseye bakmadan, direkt abisinin boynuna atladı.

" Çok teşekkür ederim abimmm."

Sonunu uzatarak, Selim'in yanağına kocaman bir öpücük bıraktı.

Tomris kendisine acıyla bakan insanları görmeden, abisine sıkıca sarıldı.

O sırada Tomrisin elindeki, Selim'in telefonu çaldı.

Selim telefonu indirirken, derin bir soluk verdi.

Vatan onları çağırıyordu...

Gökbörü timi göreve gidiyordu...

Masumları korumaya, göklerde dalgalanan bayrağın yere inmemesi için savaşmaya gidiyorlardı...

Evet bir bölüm daha bitti. Nasıldı?

Tomrisin geçmişini böyle ara sıra normal bölümlerin bir kısmında paylaşacağım.

Sizce kardeşlerin, Tomris hakkındaki düşünceleri nasıl değişmiş olabilir?

Tomrisin kapıyı açtırmaması? Bu sahnede gözlerim doldu, bazı insanların gerçekten bunu yaşaması üzüyor insanı 🥺

Mustafa Bey 🥰

Selim için düşüncelerinizi alalım, benim tek diyebileceğim 🤴👑

Beyza 🐰

Ömerim yaralanmış 🥲

Mert için bu satırı boş bırakıyorum, istediğinizi yazın ona. Bu da benden gelsin 🤢🤮💩

Gökbörü timi göreve gidiyor, neler olur sizce?

Bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın canlarım...


Loading...
0%