@yazarpapatya01
|
Merhabalar canlarımmm. Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın. Bölümü kontrol etmeden atıyorum. Şimdiden bir yanlışım varsa affola. İyi okumalar dilerim... Yazardan: " Yasmin sen kendine iyi bir yer bul. Gerekmedikçe kendini belli etme." " Emredersiniz başkomiserim." " Tomris ve Yiğit, siz arka taraftan dolanıyorsunuz." " Emredersiniz başkomiserim." " Emredersiniz başkomiserim." " Sıla ile biz de ön taraftan gireceğiz. Herkes dikkatli olsun." " Emredersiniz başkomiserim." " Emredersiniz başkomiserim." " Emredersiniz başkomiserim." " Emredersiniz başkomiserim." Herkes yerlerini aldığında, hepsinin kulaklığından ortak bir ses duyuldu. " Nefes alan tek kişiler biz olacağız tim. Bizden başka hiç kimsenin, kesikde olsa nefes sesini duymak istemiyorum. Allah yardımcımız olsun." Selim'in sözünün bitmesiyle, Tomris ve Yiğit mağaranın arkasından giriş yapmıştı bile. Onlar önlerine çıkan teröristleri susturucu silahları ile tek tek öldürürlerken, Selim ve Sıla da mağaranın ön tarafından giriş yapmışlardı. Yaptıkları hasat oldukça iyi geçerken, bu durumdan oldukça mutlulardı. Bir kişi hariç... O da etrafı sirke satan suratlar ile izleyen Yasmindi. Başkomiseri onu buraya bırakmış, içeri de tim arkadaşları ile parti veriyordu. Hayır bari en azından silahıyla uzaktan da olsa bir kaç iti öldürebilseydi. Her yerde, yattıkları yerden para kazandıklarını söylüyorlardı. Kısa bir an gerçekten de kendisine bakan Yasmin, gerçekten de yattığını fark edince daha da sinirlendi. O niye şu an o tabire uyuyordu. O ŞU AN NİYE YATIYORDU?! NİYE KELLE ALMIYORDU?! NİYE ELLERİNE YENİ İT KANLARI BULAŞMIYORDU?! Yasmin kendi kendine sinirlene dursun, Yiğit ve Tomris gördükleri yol ayrımı ile durdular. Tomris, işaret ve orta parmağımı birleştirip sağ tarafı Yiğide gösterdi. Yiğitte konuşmadan başını sallayıp, kısa sürede girdiği sağ tarafta itleri avlamaya devam etti. Tomris sıklaşan kalp ritimleri ile mağaranın karanlık yollarında ilerledi. Selim ve Sıla hızla karanlık yollarda ilerlerken, karşılarına çıkan itleri nefes alıyor gibi kolayca öldürüyorlardı. O sırada, hepsine kulağından Tomrisin sesi duyuldu. " Başkomiserim, belgeler burada değil." " O zaman daha fazla beklemeden çıkın." "Başkomiserim, biz Yiğit ile ayrıldık. Mağara da yol ayrımı vardır." Selim sinirle gözlerini kısarken, bir adamı daha cehenneme gönderirken sinirle konuştu. " Kimden emir aldınız da böyle bir şey yaptınız? Her neyse, bunu sonra konuşacağız. Yiğit!" Bir süre kuraklıktan herkes ses gelmesini beklese de hiç bir ses duyulmadı. Selim tekrar seslenirken, tüm tim sakin kalmaya çalışıyordu. " Yiğit hemen cevap ver!" Yiğitten bir ses duyulmazken, Tomris hızla koşarken konuştu. " Ben Yiğide bakıyorum başkomiserim." " Dikkatli ol Tomris." " Emredersiniz." Dakikalar geçerken, Yasmin gördüğü görüntü ile hızla silahına davrandı. " Başkomiserim eğil-" Yasmin'in sözü bitmeden iki silah sesi duyuldu, koca dağda. İki beden yığıldı yere... Biri çoktan son nefesini vermişken, bir diğeri de ölmemek için çabalıyordu... Ama ne kadar çabalarsa çabalasın, onun da nefesleri yavaşlamaya başlamıştı... Gözleri kapanmadan önce ağzından şehadet kelimeleri dökülürken, kalbinde ve aklında tek bir isim vardı... **************************************************** Genç kadın son hastasını da kontrol edip, yorgun adımlarla odasına ilerledi. Dün akşam saatlerinde biten nöbeti, ondan sonraki nöbetçi doktorun hasta olması ile uzamıştı. Tam tamına 47 saattir nöbetteydi ve biraz daha ayakta duracak olursa, ayakta uyuyacaktı. İleri de görünen odasına doğru yavaş ve aksak adımlar atarken, gözlerinin bir an da kapanması ile uykuya daldı. Evet... Ayakta uykuya daldı... Bu aslında genç kadını tanıyan herkes ve kendisi için gayet doğal bir şeydi. Onun doğasında vardı bu. Her yerde, zaman ve mekan fark etmeksizin uyuyabilirdi. Ve o bu kadar uykuya düşkün olmasına rağmen 47 SAATTİR UYUMUYORDU! Kafasının arkaya doğru düşmesi ile irkilerek uyandı. Ve hiç bir şey olmamış gibi odasına doğru yavaş adımlar atmaya devam etti. Alışmıştı bu duruma. Ki odasına gelirken bile, beş kez uyuyup uyanmıştı. Nasıl alışmazdı bu duruma? Ağzını gergedan gibi açarak odasına giriş yaptı. Çenesinden ve burnundan, bu açık ağız için ağıtlar yakan sesler duyulsa da umursamadı. Üstündeki önlüğü bile çıkarmadan, uykuya açlığından dolayı aldığı üçlü rahat koltuğa kendisini fırlattı. Tam kendini o uykunun engin, güzel ve rahat denizlerine bırakacaktı ki, kapısı çalınmadan 'dan' diye açıldı. Tek gözünü açıp kapısındaki nefes nefese kalmış asistanına bıkkınlık dolu bakışlarını attı. " Abdi eğer yine idrar rengi soracaksan, ben kovmadan git canım benim." " Yok hocam bu sefer çok aci-" " Abdi bokun rengine de bakmayacağım. Lütfen terbiyemi bozmadan defol!" Abdurrahman yani takma adı ile Abdi, hocasının susması ile hızlıca konuştu. ( Bundan sonrasını, Mustafa Yıldızdoğan - Gittiler ile dinlemenizi tavsiye ederim.) " Hocam yaralı bir polis ve asker geliyormuş." İşte o an, onca saat uykusuz olan kendisi değilmiş gibi bir çeviklikle ayaklanıp acile doğru Abdi ile koşturdu. " Hastalar ile ilgili bir bilgi geldi mi?" Abdi koşan hocasına yetişmeye çalışırken, nefes nefese konuştu. " Yaralı asker yaklaşık bir hafta önce, böbreğinin iki santim solundan vurulmuş. Düzenli olarak pansuman yapılmış ama son görevde dikişleri patladığı için, kan kaybından bayılmış." " Üroloji ve dahiliyeden uzman doktorlarımızı çağıralım. Polisin durumu ne?" " Polisin, kalbe iki santim yakınlıkta bir kurşun girişi olmuş. Kurşun çıkışı gözükmüyor. Fazla kan kaybetmiş. Bilinci kapalı." " Tamam, polisin ameliyatına ben gireceğim. Eda ile beni asiste edeceksiniz. Çabuk Edaya haber ver." " Tabi hocam." Acil girişine gelen ikilinin ardından, Üroloji ve Dahiliye doktorlar ve üç tane de asistan doktor gelmişti. Ambulans siren sesleri duyulurken, bütün hocalar eldivenleri takmış hazır bir şekilde ambulansları bekliyorlardı. İlk ambulansın durması ile içinden iki görevli ve sedyeden taşan boyuyla yatan bir adet, Binbaşı Ömer KURT çıktı. " Erkek, asker. Adı Ömer Kurt. Yaşı 34. Bir hafta önce böbreklerine iki santim yakınlıkta vurulmuş. Dikişleri patlaması ile kan kaybından bayılmış. Tansiyonu 8'e 5. Kalp ritmi düşük. Bilinci en son 20 dakika önce açıktı." İki doktor ve asistanlar hızla sedyeyi ameliyathaneye doğru götürürken, arkasından bir grup asker hızla hastaneye giriş yapmıştı. Onlar ameliyathaneye doğru giderken, ikinci ambulansda acilin önünde durdu. Genç doktor, hızla sedyeye doğru yaklaşırken konuştu. " Durum bildirin." " 28 yaşında, kadın polis. Adı Tomris Kurt. Kalbe yakın kurşun girişi olmuş, kurşun çıkışı yok. Tansiyonu 7'ye 8. Kalp ritmi düşük. İki kez kalbi durdu, geri getirdik. Bilinci hiç açılmadı." " Tamam, arkadaşlar hemen ameliyathaneyi hazırlayalım. Acil ameliyata giriyoruz. Sezgin hocaya da haber verin, hastaneye gelsin. Ameliyata birlikte yapacağız." Sedye hızla ameliyathaneye doğru ilerlerken, PÖH ekibi hızlı bir giriş yapmıştım hastaneye. Sedyenin arkasından hızla ilerlerken, hastaneyi Başkomiser Selim'in sesi salladı. " Tomris! Kardeşim ben Ömer'e ne derim? Nolursun iyi ol! Beni tek başıma bırakma!" PÖH ekibi, ameliyathaneye giren sedyenin arkasından yıkılmış bir şekilde bakarken beklemedikleri bir ses duydular. " Selim abi?" Ali'nin sesi ile arkasına dönen ekip şaşkınlıkla karşılarındaki insanlara baktılar. Nazlı kızarık gözleri ile bir adım atarken, Selim'in gözlerine bakarak titreyen sesi ile konuştu. " Abi siz niye buradasınız? Abimin durumunu duydunuz ondan geldiniz değil mi? Tomris nerede abi? Hadi nerede benim Tomrisim söylesene?" Selim ağlayamamaktan oluşan boğazındaki yumru ile göğsünde güçsüzce vurulan yumrukları bileklerinden tutarak durdurdu. Başı yerden kalkmıyordu. Koruyamamanın mahcubiyeti omuzlarını binmişti. Ama karşısında ondan cevap bekleyen kardeşlere de bir şey demesi gerektiğini bildiğinden, kısık bir sesle konuştu. " Vuruldu Tomris. Koruyamadım onu, özür dilerim." Nazlı'nın ağzımdan bir hıçkırık çıkarken, yere yığılmadan tuttu onu Selim. " Olmaz öyle bir şey. Abime ne deriz biz? Hem Tomris güçlüdür, bir şey olmaz ona. Olmaz değil mi?" Nazlı ıslak gözlerini kırpıştırarak Selim'e baktığında, Selim içindeki şefkat ile ellerini kızın toz toprak içinde olan saçlarına atıp acıtmadan okşadı. " Olmaz tabi, ikisi de güçlü onların. Hem birbirlerini bırakmazlar onlar, bilmiyor musun? İki dakika ayrı kalsalar özlerler onlar birbirlerini." Nazlı hıçkırarak ağlarken, Selim'e sıkıca sarılmıştı. Koridorda herkes akılları bulanık bir şekilde birbirlerine destek olmaya çalışırken, ameliyathanede durumlar pek iyi gitmiyordu. " 160'a ayarlayın!" Bir kez daha verilen şok bir işe yaramazken, ekrandaki düz çizgi olduğu gibi duruyordu. " 180'e ayarlayın!" Genç doktor hiç kimseyi dinlemeden, bir elektri şok daha verdiğinde, genç kadının hâlâ oluşmayan kalp ritmi ile bağırdı. " 200'e AYARLAYIN!" Aynı saniyelerde yan ameliyathanedeki adamın da kalp ritmi durmuştu. Doktorlar müdahale ederken, genç adamın kalbi konuşuyordu. ' Bırakın, diyordu. Kalbimin atma sebebi gidiyorken, benim yaşamamın anlamı ne, diyordu.' Genç adamın sol gözünden bir damla akarken, genç kadının ve adamın kalp atışları bir an da stabil bir şekilde atmaya başladı. Doktorlar ne olduğunu anlamadan müdahale ederken, genç çiftin yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Kalp atışlarının sebepleri hayattaydı, daha ne isterlerdi? **************************************************** 2 hafta sonra: Ömer yavaş adımlarla, hastane odasında turlarken güzeller güzeli karısına baktı. O acı günün üstünden iki hafta geçmişti. İki gün yoğun bakımda kalan Ömer, yoğun bakımdan çıktığının ertesi günü uyanmış ve Tomrisin yaralandığını öğrenip hastaneyi ayağa kaldırmıştı. Tomris ise bir hafta yoğun bakımda kalmış, ardından da normal odaya almışlardı. Verdikleri ilaçlar yüzünden bir haftadır uyuyordu ve ilaçlar bugün kesilmişti, Tomrisin uyanmasını bekliyorlardı. Ömer odanın içinde sabırsız adımlar atarken, bu iki hafta da yaşadığı şeyleri düşündü. Bir hafta hastane de kalmış, ardından da hastaneden çıkmak istemediği için Tomrisin refakatçisi olmuştu. Hastane de kaldığı bir hafta da bir çok ziyaretçisi olmuştu. Koca hastane, askeri üste dönmüştü. Ömer artık insan görmekten kusacak hâle gelmişti ama kimseye de bir şey diyememişti. Zaten generale de bir şey diyemezdi. Generaldi bu, boru mu? Askerler dışında bu bir hafta da, Selim'in annesi Esma teyzesi ve Mustafa babası da yanında olmuşlardı. İlk başta haber verilmesine çok kızmıştı Ömer. Onlar yaşlıydı. Ölmedikleri sürece böyle bir durumda haber verilmesine gerek yoktu. Boşa telaş yapıyorlardı. Neyseki sonunda onları ikna eden Ömer, dinlenmeleri için göndermişti. Her gün ziyaret saatlerinde gelen, Mustafa Bey ve Esma Hanım yeterince yorulmuştu. Ömer onların bugün gelmemelerini istemişti. Zaten ailesinden bu durumu gizleyen Mustafa Bey oldukça yoruluyordu. Her gün kavga telaş içinde evden hastaneye geliyordu. Ve bu da yaşlı adamı yormaya yetmişti. Ömer'in duyduğu kısık sesle hızla döndüğünde, bedeninde küçük bir acı hissetse de umursamadan hızla yatağa yaklaştı. Yatağa iyice yaklaştığında, yeni pansuman olduğu için daha tişörtünü giyemediğinden dolayı gözüken sargı bezine kısa bir an baktı. Kan görmemesi ile gözlerini kısık bir şekilde açmış karısına büyük bir sevgi ile baktı. Hızla yatağın yanındaki kırmızı düşmeye bastığında, kendisine sessiz bir şekilde izleyen karısını aynı şekilde büyük bir dikkatle izlerken ikisininde ağzından aynı anda, aynı kelimeler döküldü. " Sana dikkat et dememiş miydim?" " Sana dikkat et dememiş miydim?" **************************************************** Genç kadın, kahvesini alıp odasına doğru sallana sallana ilerlerken gördüğü adamla sırıtarak ona doğru adım adım yaklaştı. " Ahmet Beeeeyyy." Kardeşleri ile konuşarak Tomrisi görmeye giden ekip, duyduğu ses ile durdular. Ahmet'in yüzünde ağlamaklı bir ifade oluşurken, diğerleri gülmemek için bakışlarını kaçırıyordu. Ahmet tam duymamış gibi ilerleyecekken, önüne geçen esmer güzeli dedikleri kadın ile durdu. Ahmet karşısındaki kişinin bir kadın olduğunun kendine hatırlatarak, sakin olmaya çalıştı. " Şebnem Hanım?" Ahmet'in sert sesi kadını durduramamış, hatta daha fazla etkilenmesine sebep olmuştu. " Ayy adımda ağzınızdan nasıl da güzel çıkıyor öyle." Ahmet sabır dilenerek başını yukarı kaldırırken, Şebnem gördüğü adem elması ile sırıtarak konuştu. " Böyle bir adem elması güzelliği, başka bir yerde görmedim ben." Ahmet hızla başını eğip, eli ile boğazını kapattı. Bu kadın da neden utanma denen şey hiç yoktu? " Şebnem Ha-" Ahmet'in sözünü kesen şey, Şebnem'in cebindeki küçük makineden gelen sesti. Şebnem cebinden çıkardığı makinede gördüğü ile önündeki kişilere bir bakış atıp, Ahmet'in izin vermesini önemsemeden koluna girerek konuştu. " Elticiğim uyanmış, hadi gidip onu kontrol edelim." Ahmet kolunu geri çekmeye çalışırken, Şebnem hiç umursamadan kaslı kola daha sıkı sarılıp hoplaya zıplaya Tomrisin odasına gitti. Arkalarından gelen üç kardeş ise bu ikiliyi gülümseyerek izliyordu. Üçü de biliyordu ki, Ahmet abileri istese saniyesinde o koldan ayrılırdı. Odaya büyük bir neşe ile giren Şebnem, yatakta bitkince yatan kadını gördüğünde gülümsemesi daha da büyüdü. " Elticiğim nasılsın?" Şebnem'in sesindeki imayı anlayan Tomris, karşısındaki gördüğü kadına inanamadı bir an. " Şebnem?" Sesi bitkin çıksa da, şaşkınlığı oldukça belliydi. " Şebnem ya Şebnem! Yıllardır nerelerdeydin sen hayırsız... Evet bir bölüm daha bitti. Nasıldı? Tomrisim yaralandı 🥺 Ömer ve Tomrise yazdığım kalp sahnesinde gözlerim doldu 😢 Evet yeni karakterimiz kitaba an itibari ile giriş yapmış bulunmaktadır. Şebnem için nasıl biri olduğu ile alakalı tahminlerinizi alalım bakalım >>>>>>>>>> Kimler Şebnem gibi uykuya düşkün 😪 Şebnem ve Ahmet ikilisi? 🤩 Yazarınız yine hızlı ve beklenmeyen yeni bir ikili yaptı. Hangisine sahne yazacağımı şaşırıyorum ama yine de uslanmıyorum ndvdkdgdkhdjdgd. Şebnem Hanım biraz yavaş mı olsanız acaba? Ahmet'i yiyecek gibi duruyorsunuz kdvdkdbxknd Şebnem: Yiyeceğim zaten 🤤😍 Ahmet fazla naz yapma yavrum, yoksa bu deli seni bir yerlerde sıkıştıracak 😅 Şebnem: Harika bir fikir 🧐 Şebnem ve Tomris sizce nereden tanışıyor? Kafamda deli sorular 🤯 Bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın canlarım... |
0% |