@yazarpapatya01
|
Merhabalar canlarımmm. Nasılsınız bakalım? Keyifler yerinde mi? İyi okumalar dilerim... Tomris KURT: " Lan çekilsene it!" " Asıl sen çekil şerefsiz!" " Lan bırak beni!" " Önce sen beni bırak!" " NAH! Senden önce asla bırakmam." " Çocuk musun sen? Bir çekil de geçeyim." " Sen beni bırak, ben de seni bırakayım." " Yok yaa! Bırakayım da, kürek gibi ayaklarını götüne vura vura koşarak odaya gir değil mi? Yemezler Selim Bey, yemezler." " İyi bunu sen istedin enişteciğim." Duyduğum konuşma, ardından da boğuşma sesleri ile uykumdan uyanmıştım. Hâlâ tam olarak gözlerimi açamasam da, sesler daha net gelmeye başlamıştı. Abimin acı çekercesine çıkan sesleri ile gözlerim hızla açıldı. Ne olduğunu anlamadan hızla yataktan kalkarken, pufun üstündeki sabahlığı üstüme geçirip hemencecik odadan çıktım. Odadan çıkmama rağmen ilerleyemedim ama. Neden mi? Çünkü iki ayı, kapının açılmasıyla benimle birlikte yere devrildi. Üstümdeki ağırlıklarla nefes alamazken, ne yapacağımı bilemiyordum. Hızla kendimi toparlamaya çalışıp, hâlâ üstümde yatan ayılardan hangisine gelirse artık diyerek son gücümle tekme attım. " AAHHH! YANDIM ANAAAMMM! GİTTİ EVLATLARIM!" Selim abimden gelen böğrüme seslerinin ardından, üstümdeki yük bir anda azaldı. Ömer'in baya ama baya baya büyük gövdesinden dolayı, sadece abimin koşarak giden ayaklarını görebilmiştim. Üstümdeki olup da hâlâ kalkmayan Ömer'den bir ses gelmemesi ile ona seslendim. " Ömer kalkmayı düşünüyor musun acaba? Biraz daha üstümde böyle tüm ağırlığın ile yatarsan, nefessizlikten bayılacağım." Ömer'den hâlâ bir ses gelmemesi ile, kafamı kaldırabildiğim kadar kaldırıp Ömer'in kızardığını fark ettiğim yüzüne baktım. " Ömer canım iyi misin? Ömer bir ses versene! ÖMER!" Bir anda irkilip üstümden hızla kalkan Ömerle neye uğradığımı şaşırmıştım açıkçası. Ne olmuştu ki bir an da? Hızla öne atılıp beni yerden kaldırdığında, ellerimle benden yüzünü kaçıran Ömer'in yüzünü avuçladım. Ağzından tek bir kelime de dökülmemişti. Ne oluyordu yahu? " Ömer iyi misin bitanem?" Ömer bana bakıp, ağzını açıp kapadı. Bir şey söylemek istiyordu, o belliydi. Ama bir türlü konuşmuyordu. " Ömer konuşacak mısın?" Ömer'in elleri hareket ederken, iki koca eli takip edip ne yaptığına baktım. Ömer'in elleri kasıklarının üstünde birleştikten sonra, titrek sesini duydum. " Baba olamayacağım." O kelimelerden sonrası ise büyük bir kaostu. Ömer tabiri caizse böğürerek abimin yanına gitmiş, ve birlikte buzluktaki buz kalıpları için savaş açmıştılar. Tabi bu sırada buzdolabının bölmelerinin, bu iki ayının gücünü dayanamaması ve kırılmasını da gayet doğal karşıladım. Bir ara havada uçan bir salatalık bile görmüştüm. Bu kadar kargaşaya dayanamayan mutfağımda epey bir dağılmıştı. Gerçi buna dağılmakta denemezdi. Düpedüz mutfağımın içine sıçmışlardı. Ama ben bu kargaşa olurken, oldukça sakindim. Hatta mutfağımın bu kadar rezil bir hâle gelmesine bile sakin kaldım. Sonuçta bu içine sıçtıkları mutfağı, güzelce toplayacaklarını ben ve siz tüm okurlar biliyordu. Haliyle bunu bilirken, neden kendimi yorayım ki? Değil mi ama? **************************************************** " Ya Tomris, tüm suç şu pis abinde! Neden bende temizlik yapmak zorundayım? Hem de bu halde!" Abim elindeki bezle dolapları silerken, Ömer'e en ters bakışlarını attı. " Asıl tüm suç sende! Niye gelip benim alacağım buz kalıbını almaya çalışıyorsun? Ayrıca gülüm, bu salağa katılacağım hiç aklıma gelmezdi ama biz niye bu halde temizlik yapıyoruz?" Demiş ve başından kaymak üzere olan baş örtüyü, tekrardan çenesinin altından bağlayıp bana cevap beklercesine bakmıştı. Gülmemek için büyük bir çaba gösterirken, yüzüm kızarmış bir şekilde onlara bakıyordum. O sırada gözüme takılan şeyle, artık gülmemi bastıramamış resmen anırarak gülmüştüm. Tabi siz ne olduğunu bilmiyorsunuz. Durun hemen anlatıyorum. Ömer telefonundan baş örtü yapılış videosu açmış, oradaki kadının yaptıklarının aynısını yapmaya çalışıyordu. Tabi benden bir cevap bekleyen abimde, çaktırmadan o videoya bakıp birlikte baş örtülerini yapmaya çalışıyorlardı. Ben kendimden geçmiş bir şekilde gülerken, beni umursamamışlar ve göz devirip, homurdanarak videoya geri dönmüşlerdi. " Bu kadınının kafasının arkasındaki, o koca şey ne peki?" " Bilmiyorum ki Selim, top gibi bir şey koymuş kadın." " Eee biz ne koyacağız o zaman? Gidip bakkaldan top mu alsak?" " Yok o bakkaldaki toplar çok büyük. Bize daha küçük bir top lazım." " E tamam o zaman, internetten başörtünün altındaki siyah şeyle birlikte sipariş verelim, getirsinler." Ben artık gülmekten nefes alamaz hâle gelirken, gözlerimden gülmekten arka arkaya yaşlar düşüyordu. Yerde yuvarlanıp kendimden geçmiş bir hâldeyken, çalan kapı ile sürünerek kapıyı açmaya gittim. Diğer ikilinin, tartışmaktan kapıyı duydukları falan yoktu. Kapı koluna uzanmaya çalışırken, uzanamayan kolumla kahkaham daha da yükseldi. Uzun zamanıdır atamadığım kahkahaların birikmişliğiyle, dolu dolu kahkaha attım. Ben kendimden geçmiş bir haldeyken, tekrardan çalan kapı ile zorda olsa ayaklanıp kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm Nazlıyla, zor durdurduğum kahkaham tekrar yükseldi. Neden güldüğümü bilmiyor ama gülmeden de duramıyordum. O yüzden de, karşımdaki kişinin Nazlı olması ile sesim gittikçe yükselmişti. Nazlı anlamazca bana bakarken, arkamdan gelen adım sesleri ile oraya döndüğümde gülmekten tekrar yere düşmüştüm. Kapıya doğru başlarındaki baş örtüleriyle koşturarak gelen ikili oldukça güzel bir görüntü oluşturuyordu. Tabi baş örtülerinin altlarındaki kaslarını gösteren, siyah rambo atletler çok başka bir hava katıyordu onlara. Ben kasları ve baş örtüleri arasında göz gezdirerek gülerken, bana gür bir kahkaha sesi eşlik etmeye başladı. Nazlı da benim yanıma devrilirken, bize bakan ikili ne olduğunu anlayıp baş örtülerini yırtmak isterlercesine başlarından çıkardılar. Çatık kaşları ve homurdanmaları ile, yanımızdan ayrılan ikiliyle erkek tribi çekeceğimizi anladık. Ama şu an bu umrumuzda mıydı? İşte orası bir kaç saat sonra belli olacaktı. **************************************************** Yatak odamıza girdiğimde, söylenerek üstünü giyinen kocam karşılamıştı beni. Bu duruma göz devirerek, kapıyı örttüm. Şu erkek tribi denen illet, bizim kız triplerinden kat kat daha kötüydü. Salonda, iki saattir abim ve Ömer'den laf yemiştik. Ağzımızı açsak, niye açtınız diye bizi konuşturmuyorlardı. Yahu, arkadaş ben ömrümde bu kadar illet bir trip atmadım size. Sizin bu trip aşkınız neydi öyle? Bu günü mü bekliyordunuz, bize laf sokmak için? Aklımdan daha bunun gibi bir çok isyan cümlesi çıksa da, dışımdan bir şey söylemiyordum. Mazallah tripleri falan uzardı! Hiç çekemezdim! " Sevgilim." Yandan bana bakıp önüne dönen canım kocama, sevgi(!) dolu sözcüklerimi iletmemek için dilimi ısırdım. Sabırlı olup, bu savaştan suçsuz olarak çıkmalıydım. Boğazımı temizleyip, kendimi role sokmak için derin bir nefes verip gözlerimi doldurdum. Dudaklarımı da hafif titrediğim de, eş zamanlı olarak dudaklarımdan bir hıçkırık çıktı. Hıçkırık durumuna şaşırsam da, tam yerinde hıçkırık tuttuğu için bu hıçkırığı tebrik edebilirdim. Sesimi duyan Ömer hızla bana döndüğünde, yüzünde derin bir telaş vardı. Kısa bir an bu telaş vicdanıma oynasa da, hemen kendimi topladım. Size bir sır vereyim kızlar. Eğer bir erkek tribine maruz kaldıysanız, bilin ki o tribi bitirmenizin yolu vicdandır. Kendi vicdanınız da rahat etmeyebilir ama yine de umursamadan, erkeğin vicdanına oynayın ve o trip tasını tarağını toplayıp def olup gitsin. Evet sizle de sırrımı paylaştığıma göre, konuya geri dönebiliriz. Ömer iki koca adımda dibimde bittiğinde, elleri yanaklarımı avuçlarken telaşla konuştu. " İyi misin bebeğim? Niye ağlıyorsun? Ben öyle davranınca mı üzüldün? Ama üzülme bebeğim. Ben sadece senden ilgi görmeyi sevdiğim için, biraz böyle tavırlı davrandım sana. Yoksa biliyorsun beni, sen yanımdayken sana bakmazsam yapamam ben. Lütfen ağlama. Senin tek bir göz yaşın, benim yüzümden akarsa ben kahrolurum." Yalandan dolan gözlerim, bu sefer gerçekten de yaşlarda dolduğunda arka arkaya hıçkırıklarım durmuyordu. Hıçkırarak ağlarken, sıkıca sarıldım karşımdaki sevdiğim adama. Beni bu kadar çok sevdiği için, defalarca kez teşekkür ettim fısıldayarak. Ve bir kez de özür diledim, içimden ona. Bu kadar sevgiye karşı, onu üzdüğüm her an için özür diledim. O bilmese de... **************************************************** Selim HARBAY: Üstümdeki tişörtü tek hamlede üstümden çıkardığımda, odamın kapısının dan diye açılması ile sinirle bağırdım. " YAVAŞ! Hayvan mısın oğlum se-" Arkama dönüp Ömer'e kızmaya devam edecekken, gördüğüm kişi ile dondum kaldım. Nazlı tek kaşı hava da beni mi süzüyordu, yoksa ben artık aşkımdan halüsinasyon görmeye mi başlamıştım. " Na-Nazlı?" Gözlerini vücudumdan çeken Nazlı, hiç bir çekince göstermeden odamdan içeride doğru bir adım attı. Sessiz bir şekilde bana yaklaşırken, derince yutkunarak sakin kalmaya çalıştım. Hiç bir şey söylememesi ve bu kadar yakın olmamız, tedirgin olmama sebep oluyordu. " Senin bu kadar kasın var mıydı ya?" Derince yutkunarak ona doğru bir adım yaklaştım. Ayaklarımız birbirine değerken, yüzünü doğru yaklaşarak konuştum. " Ne o? Hoşuna mı gitti yoksa?" Fısıltıyı andıran sesimle konuştuğumda, yüzünde arsız bir gülümseme oluştu. " Evet, hem de çok! Şu an sana yavşamamak için kendimi zor tutuyorum." Arsız bir sesle söyledikleriyle, kalbim münasip bir yerlerimde atmaya başladı. Ama ben de geri durmayıp, onun gibi arsız olmaya karar verdim. " Seni tutan nedir?" Yüzündeki sırıtma ile bana bakan Nazlı'nın güzel yüzünü bakarken, karnımda hissettiğim dokunuşla derince yutkundum. Yüzünü iyice yüzüme yaklaştıran Nazlı, nefesini yüzüme vererek konuşmaya başladı. " Çünkü abimsin." Kalbimin bir kez daha kırıldığını hissederken, yutkunmakta zorluk çektim. Ama bu kadar kolay vazgeçemezdim. Bir şansım olabilirdi ve ben bu şansı iyi kullanmalıydım. Sağ elim yüzüne doğru dökülmüş bir tutam turuncu perçemi kulağının arkasına doğru çekerken, saçlarından gelen o güzel kokuyu soluyarak konuştum. " Sana hiç bir zaman abin olduğumu söylemedim." Nazlı'nın tek kaşı kalkarken, onun şaşırmış yüzüne öylece baktım. Bu yaptıklarının bana karşı sadece oyun olduğunu biliyordum. Benimle şakadan flört ederdi arada. Ben de onunla konuşma fırsatım varken, onun oyununa katılırdım. Şimdi ise oyununa dahil olmamış, gerçek hislerimi açıklamak için yol yapıyordum. Yüzündeki bakışlarım ise kafasını karıştığını söylüyordu. Tam ağzımı açmış tekrardan konuşacakken, odanın kapısı dan diye açıldı. İkimizinde kafası o tarafa döndüğünde, kocaman gözlerle vahşet görmüş gibi bize bakan Ömer'i gördüm. Bu anı böldüğü için içimden ona söverken, Ömer feryat etmeye başladı. " Ne oluyor bu aşağılık yerde? Siz niye dip dibesiniz? Nazlı senin elin niye bu herifin, kas demeye bin şahit fındık baklavalarının üstünde? Sen niye çıplaksın lan?!" Gördüklerini algılamakta zorluk çektiği belli olurken, Nazlı hızla geri çekilmişti. Nazlı ağzını açarken, konuşamadan benim üstüme bir ton ağırlığındaki fil yüklendi. Yere devrilirken, üstümdeki fil bir kez daha feryat etti. " Öldüreceğim seni!!" Üstümdeki bordo bereli bir fil olduğuna göre, birer fatiha alırım sizden. Çünkü cenazem kalkacak gibi duruyor. Bu arada, mezarıma gelip de yasin okumayı unutmayın... Evet bir bölüm daha bitti. Nasıldı? Ömer ve Selim'in çocuğu olmayacak 🥲 Baş örtülü kızlar, toplaşın bizimkilere birer top götürelim 😂 Kaslı ve baş örtülü erkek mi? Olur olur yeriz 🤤 Tomrisin trip tavsiyesi hayat kurtarır. Hemen gidin not alın 🧐 Nazlı ve arsızlığı? Nazlı gibi arsız olan var mı aramızda?? Selim'in aşık halleri çok tatlı değil mi sizce de 😍 Evet bu yüksek ateşli ortamı, Ömer tarafından bozmazsam içim rahat etmezdi 😁 Bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın canlarım...
|
0% |