@yazarpapatya01
|
Merhabalar canlarımmm. Bölüme gecmeden yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın. İyi okumalar... Yazardan (Ömer'in Tomrisi ilk gördüğü an): Genç adam iki haftalık görev sonucu geçici olarak geldiği şehri geziyordu. Daha göreve başlayalı bir yıl olmuştu. 23 yaşında bir teğmendi henüz. Ama bu yaşına, rütbesine rağmen çok cesur deli yürek bir askerdi. Bu hallerinden dolayı da komutanlarından hem azar yiyor, hem de gurur dolu bakışlar alıyordu. Her göreve canla başla atılan, komutanları için kendi canını öne atan bu askerin çok iyi yerlere geleceğini ta o zamandan anlamışlardı komutanlar. Genç adam balıklı gölü büyük bir hayranlıkla izliyordu. Rabbi ne güzel şeyler yaratıyordu öyle. Elinden biraz aldığı yemi suyun içine atması ile doluşan balıklarla içten bir tebessüm etti. O sırada onun tebessümü ile iç çeken kızlardan habersizdi. Yakışıklıydı genç adam. Ergenlik döneminde uzayan boyu, anne ve babasının da uzun olması ile baya bir uzamıştı. Tabi buna yaptığı sporların da katkısı olmuştu. Aşırı olmasa da vücudu dinç ve kaslıydı. Boş zamanlarında bol bol antrenman yapmaları ile de vücudu daha da gelişiyordu. Siyah kısa saçları ve çakır gözleri ile gören, asker değilde model olduğunu sanırdı. " Teğmenim hadi, gidiyoruz artık." " Emredersiniz komutanım." Asker olduğunu duyan genç kız grubu, kıkırtılarla Ömer'i gösterip kendi aralarında konuşuyorlardı. Ömer gördüğü kızlar ile küçük bir tebessümle baş selamı verdi. Daha yaşları küçüktü. Ergenlik döneminde olan bir grup genç kızı rencide edecek değildi. Kendisine bakılıp konuşulmasını sevmese de, yaşları küçük olduğu için bir şey dememişti. Kızlardan daha yüksek sesle duyulan gülme sesleri ile hızla komutanlarının yanına gitti. Timin çaylağıydı kendisi. Kendisi ile aynı rütbe de olan hiç asker yoktu. Komutanlarının yanına gitmesi ile Üsteğmen Hasan, muzip bir sesle konuştu. " Oğlum her yerde yakışılılığınla kendini belli ediyorsun. Senin yüzünden kızlar bize bakmıyor." Ömer mahcubiyetle başını eğdi. " Estağfurullah komutanım. Ben sadece yaşları küçük diye selam verdim. Yoksa yapmam öyle şeyler biliyorsunuz." Binbaşı Erdem, şefkatle askerine bakıp konuştu. " Biz seni biliyoruz zaten oğlum. Açıklamana gerek yok." Ömer tam konuşmak için ağzını açacakken, Yüzbaşı Ferit konuştu. " Eee yakışıklı oğlansın Ömerim. Yok mu hiç biri?" " Şimdilik yok komutanım. İleri de olurmu da bilmiyorum." " Niye öyle diyorsun lan? Yakışıklı, asker adamsın. Afedersin ama elini sallasan ellisi değil binlisisin resmen." Ömer, yürüyüp bir yandan da konuşan timi ile ilerken, küçük bir taşa ayağıyla vurdu. " Öyle de komutanım, bir kere asker yolu gözleyecek kadar cesur değiller. Bir de ben öyle bir kızla konuşan biri değilim ki komutanım. Hem o kızın boşuna günahına girmiş olurum, hem de helalim olup olmayacağı kesin olmayan bir kızla görüşmek istemem." " Ohoooo oğlum senin ne kadar da çok şartın var böyle." Demişti Yüzbaşı Ferit alayla. Ama bir yandan da Ömer'in dediği her şeye bir tek harfine kadar katılıyordu. " Şart değilde komutanım, sadece kaderimde ki doğru kişi için bir açık kapım. Öyle bir kişi de şu anlık yok zaten." " Eh, elbet bir gün karşılaşıp tanışırsınız oğlum. Hayırlısı olsun." Dedi Binbaşı Erdem. " Amin komutanım." Demişti. Bir süre sonra çıktıkları çarşı ile yürüyerek, yakın olan askeriyeye doğru gitmeye başlamıştılar. Konuşarak giderlerken hepsinin dikkatini ileride ki kalabalık çekmişti. Yaklaşık aralarında beş metre vardı. Orta yaşlarda kadın ve adam, genç iki adam, 17-18 yaşlarında iki kız ve kızlardan bir kaç yaş küçük bir oğlan çocuğu vardı. Normalde bir şey yokmuş gibi görünse de dikkatlerini çeken başka bir şey idi. Siyah uzun saçlarını gördükleri kız ve orta yaşlı adam diğerlerinden bir kaç adım uzak yürüyor, kalan kişiler ise bunu takmadan kahkahalarla gülüyorlardı. " Baba şu kızı bırakıp bizim yanımıza gelsene." Adam kızına ters bir bakış attı. " Şu kız dediğin benim kızım Nisa. Ayrıca seninde kardeşin." Nisa hiddetle öne atılıp, Oğuz'un himayesinden kurtuldu. " O kız benim hiç bir şeyim değil baba. Aynı şekilde sizin de hiç bir şeyiniz değil." Onlar durmuş tartışırlarken, tim her ne kadar yanlış olduğunu bilselerde meraklı bir şekilde onları izliyorlardı. Aslında hepsinin bir diğer merakı da, yüzünü görmedikleri siyah saçlı kızın başı öne eğik bir şekilde hiç konuşmamasıydı. Acaba konuşamıyor mu diye içinde geçirdi Ömer. Sokak ortasında olmalarını umursamadan kavga çıkaran Nisa ile, sabır diledi Mustafa Bey. " Nisa kes sesini! Sokak ortasında yaptığın terbiyesizliğe bak. Sana hiç mi saygı denen şeyi öğretemedik biz?" O sırada öne atılıp bu seferde Mert konuştu. " Baba kardeşime kızma. Nisa gayette haklı. Şu kız eve geldiğinden beri başımıza gelmeyen şey kalmadı." Mert, sonunda Tomrise bakarak nefretle konuştu. Bu kızın bütün sene emek harcayıp tuttuğu tıp notlarını yakmasını unutmuyordu. Gerçi olayın gerçeğini de tam bilmiyordu ya. Nisa yanına gelip, Tomrisin notlarını yaktığını söylemiş ve notlarının gerçekten yandığını görünce çıldırmıştı. Tomris histerik bir gülüş ortaya bırakıp, başını kaldırdı. Alayla Merti süzüp konuştu. " Beni kardeşinizle karıştırma Mert. Benim onun gibi şeytanlıklara kafam basmıyor. Gerçi bassa da öyle bir aşağılıklık yapmam ben." Ömer gördüğü güzellikle ve duyduğu yumuşacık, güzel sesle yutkundu. Çok güzeldi... Fazla güzeldi hemde... Sesi de yıllarca dinlese bıkmayacağı türden bir melodi gibiydi... Hele o gözler neydi öyle... Misket gibiydi gözleri... Böyle güzel bir göz daha önce hiç görmemişti... Ağzı açılıp kapanırken, boğazının kuruduğunu hissetti. Yutkunmak istese de, ağzının içi sanki günlerce susuz kalmış gibi kupkuruydu. " Doğru konuş kızım benimle. Sen kendi suçunu bana atamazsın duydun mu beni?" Nisa bunu sinirle söylese de, bir yandan da tedirgindi. Tomrisin elinde kanıtlar olduğunu biliyor ve onu ispiyonlarsa diye korkuyordu. Ama böyle bir şeyi yapmayı Tomris hiç düşünmüyordu. Sadece kız kendisinden uzak olsun diye bir kaç kez kızı tehdit etmişti o kadar. Elinde kanıt olsa bile ortaya çıkarmıyordu. Çünkü biliyordu ki, ailesi gerçeği öğrense hemen ona iyi davranmaya başlardı. Ve o sahte samimiyetler istemiyordu. Ona şimdi babasını yanında olması ve Nisa yokken Aynur Hanımın onunla ilgilenip, iftira durumlarında kendisini koruması yetiyordu. Fazlasına ihtiyacı yoktu. " Nisa ben sen miyim de, kendi suçumu başkasına atayım? Bak mesela, Mert'in notlarının kimin yaktığı videosu elimdeyken hiç bir şey yapmıyorum." Son cümleyi, Nisa'nın kulağına doğru fısıldayarak söylerken, bir tek Nisa, Mert ve tim duymuştu. Onlar da zaten ağız okumayı bildiklerinden ne dediğini anlamıştılar. " NE! Ne diyorsun kızım sen? Ne görüntüsü bu?" Tomris oyunbaz bir tavırla dudaklarını büzüp, bakışlarını sessizce olan biteni izleyen ailesinde tek tek gezdirdi. Ama bilmediği şey ise, bu yüzünde ki tatlı ifade ile etrafa bakarken, onu izleyip bu güzellik karşısında büyülenen Ömer idi. " Bilmiyorum Mert, onu da artık canından çok güvendiğin kardeşine sorarsın." Demiş ve hızla timin o tarafa doğru koşmaya başlamıştı. Koşarak giderken iyice bulanıklaşan görüntü ile göz yaşları akmasın diye çabalarken bir bedene çarptı. Çarptığı kişiye bakmadan konuştu. " Kusura bakmayın." Demiş ve koşarak oradan uzaklaşmıştı. Arkasında, kolu koluna değdiği için, içi ateş gibi yanan adamdan habersiz. Daha fazla orada durmayan tim askeriyeye gittiğinde de, helikoptere binip Ankaraya indiğinde de ses çıkarmayan Ömer'e anlam veremeseler de ses çıkarmadılar. Bir tek olayın aslını anlayan Binbaşı Erdem, destek olurcasına Ömer'in omzunu sıktı. Anlaşılan Ömer'in açık bıraktığı kapının sahibi ile, Ömer tanışmıştı. **************************************************** " Ömeeeer hadi gelsene." Ömer etrafına bakınırken duyduğu ses ile hızla arkasına döndü. Gördüğü görüntü ile yutkunmakta zorlandığını hissetti. Güzeller güzeli, çiçekli bir elbise ile oturduğu çimlerin üstünde gülümseyerek kendisini çağırıyordu. Gülümseyerek onun yanına gidip oturdu. Elini kızın yanağına koyup okşayarak sevdi. " Çok özledim seni." Tomris hırçınca, Ömer'in elini bıraktı. " Neden vazgeçiyorsun Ömer? Bu kadar basit miydi bana aşkın?" Anlamsızca kaşlarını çattı Ömer. " Ne diyorsun? Anlamıyorum." Tomris, sıkıca Ömer'in ellerini tuttu. " Vazgeçme bizden Ömer. Ben seni bekliyorum." Ömer'in anladığı şey ile gözleri sıkıca kapandı. **************************************************** Nefes nefese gözlerini açan Ömer hızla yatağından kalktı. Sessiz adımlarla çıktı yatakhaneden. Aynı sessiz adımlarla bahçeye geçip, bu soğukta üstünde ki kısa kollusu ile durmayı umursamadan ağaçlık bir alana geçti. Çimlerin üstüne yığılırcasına çökerken, gözünden bir damla yaş düştü. Ağır geliyordu bu sevda artık ona... Sevdiği kadının önüne çıkıp, sana aşığım diye haykıramamak yoruyordu onu... En çokta her gece sevdiği kızı rüyalarında görmek bitiriyordu onu... Rüyalarında doya doya sevdiği kızın, gerçekte ondan haberi bile olmaması yaralıyordu onu... O sırada yanına çöken bir beden hissetti. Dönüp o tarafa bakmaya bile gerek duymadı. Çünkü biliyordu ki gelen kişi, kendisine bunca zaman abi olan Erdem komutanıydı. " Sevda yoruyormuş abi. Bunca yıl geçmesine rağmen bir kez olsun sesini, yüzünü unutamadığım kızı sevmek çok yoruyormuş abi." Erdem, destek olurcasına Ömer'in omzuna kolunu atıp konuştu. " Sevda yorar aslanım. Yorar ama sevdiğin kızın bir gülüşüne de o yorgunluk hiç yaşanmamış gibi gelip geçer." Ömer ağır ağır başını salladı. " Haklısın abi. Tam diyorum olmuyor artık, vazgeç diyorum. Sonra onun bir gülüşü aklıma geliyor, o düşünce aklıma geldiği için kendime kızıyorum." " Bu sevginin elbet bir gün mükafatını göreceksin. Sadece sabret." Ömer başını sallayıp bir şey söylemedi. Erdem abisi bir şey söylüyorsa doğrudur. O da yıllarca sevdalık ateşi çekmiş, en sonunda ise sevdiği kıza kavuşmuş ve şu an dört yaşındaki oğlu ile gayet mutlu bir aile idiler. " Yiğidim nasıl?" Erdem'in aklına gelen oğlu ile gözleri parladı. " Nasıl olsun, ortalıkta askerim ben diyerek evde ki tüm eşyaları kırmakla uğraşıyor." " Çok iyi bir asker olacak senin oğlun." " İnşallah aslanım. Gerçi büyünce fikri değişebilir. Benim için yinede sorun yok. Hangi meslekte mutlu olacaksa olsun. Yeter ki vatanına yararlı bir evlat olsun. Fazlasına gerek yok." " Öyle abi. Bu arada senin nöbet mi vardı bugün? Eve gitmemeşsin." " Evet nöbet vardı. Neyse ben bir kontrol edeyim etrafı. Sen de daha fazla düşünme, yat uyu. Yakın zamanda göreve gideceğiz. Bize dinç lazımsın aslan parçası." Demiş ve yavaş adımlarla uzaklaşmıştı. Ömer, bir süre arkasından bakıp kafasını yıldızlarla dolu gökyüzüne kaldırdı. " Vazgeçmeyeceğim misket gözlü. Ne olursa olsun vazgeçmeyeceğim." Rüyasında Tomrisin dediği gibi, vazgeçmeyecekti. Belki karşılık alamayacaktı bulunca. Ama üç yıl boyunca içinde taşıdığı bu sevgiyi yine de, sevdiği kıza haykıracaktı. Eveet bir bölüm daha bitti. Nasıldı? Bu bölümde ki ailemize sövme satırımız burasıdır >>> Böyle bir tanışma daha doğrusu platonik aşık durumunu Ömerden bekliyor muydunuz? Üç yıl boyunca rüyasında Tomrisi görüp, ona aşık olan Ömer'e düşenler? SİZCE Ömer ile Tomris bu üç yıldan sonra ne zaman tanışmışlardır? O zaman bir sonraki bölüme kadar hoşça kalın canlarım... |
0% |