@yazarperest
|
Ertesi gün Joon Sinta ile buluşacağımız yere varmıştım. Hava hafif serin ve akşamüstü güneşi yavaş yavaş kayboluyordu. Gözlerim, caddenin sonundan gelen insanları tararken, içimde garip bir huzursuzluk hissettim. Yaklaşık on beş dakika sonra, Sinta göründü. Yürüyüşü, duruşu her zamanki gibi dingin ama bir o kadar da gizemliydi. Yanıma geldiğinde sakin bir tebessümle selamlaştık ve birlikte oturduk. Siparişlerimizi verdik, ardından beklerken sohbete başladık.
Sinta'nın her zamanki gizemli havası bugün biraz daha belirgindi. Dikkatimi çeken bir şey vardı: Her ezan okunduğunda kısa bir süre için bir yerlere gitme alışkanlığı. Üstelik Müslümanlara özgü bazı şeyler hakkında konuşurken yüzüme bakmıyor, bakışlarını hep başka bir yere sabitliyordu. Saçını ve vücudunu örten kıyafeti, onu daha da merak uyandırıcı hale getiriyordu. Bu hali ilgimi çekmediğini söylesem yalan olurdu.
Muhabbetimiz koyulaştıkça, zaman nasıl geçti anlamadım. Ancak o anın büyüsüne kapıldığım için çevredeki detaylara pek dikkat etmemiştim. Gün sonunda eve doğru yürürken bir şeyin yanlış olduğunu hissettim. Yine de bunu önemsemeden eve vardım. Fakat eve girdiğimde olanlar, tüm günün huzurunu bir anda paramparça etti.
İçeri adımımı atar atmaz annemle babamın öfkeli yüzleriyle karşılaştım. İlk kez onları bu kadar sinirli görüyordum. Annemin bakışlarındaki sertlik, her zamankinden çok farklıydı. Üzerimde bir ağırlık hissettim, adeta boğazıma bir düğüm oturdu. Tam bir şey söylemek üzereyken, annem gözünü kırpmadan yüzüme tokat attı. Şok olmuştum. Hayatım boyunca bana el kaldırmayan annem, şimdi bana vurmuştu. Odadaki sessizlik içime daha da büyük bir korku saldı. Herkes sessizdi. Babam bile...
Annemin sesi odadaki ağır havayı yararak yükseldi, sanki her kelime boğazımdan aşağıya bıçak gibi iniyordu: "Nasıl olur da barbar bir ailenin kızıyla görüşürsün?" Bu sözler kafamda yankılanırken, içimdeki karmaşa giderek büyüyordu. Ne olmuştu? Sinta ile buluşmam neden bu kadar büyük bir mesele haline gelmişti? Anne babamın bu tepkisi, bir şeylerin hiç de normal olmadığını gösteriyordu, ama neydi o 'şey'?
Her şey bir anda altüst olmuştu, evdeki sıcaklık yerini soğuk ve ağır bir atmosfere bırakmıştı. O an her şeyi anlamıştım. Kardeşlerim, Sinta ile görüştüğümü söylemiş olmalıydı. Başka türlü böyle bir öfkenin kaynağı ne olabilirdi ki? Tamam, belki ailesi hakkında duydukları doğru olabilirdi, belki bir zamanlar barbar bir geçmişleri vardı. Ama Sinta… Sinta asla öyle değildi.
Derin bir nefes alıp, annemin öfkesini dindirebileceğimi düşündüm. "Belki biz yanlış tanımışızdır," dedim sessizce, sesimin titremesini engellemeye çalışarak. İçimde bir umut vardı, belki ona Sinta’yı gerçekten anlatabilirdim.
Ama annem anında hiddetlendi, gözlerinde öfkenin izleri daha da keskinleşti. "Ne saçmalıyorsun? Onlar her zaman barbardı!" dedi, sesi tok ve kesindi, sanki bu cümlenin ardında asırlık bir kin yatıyordu. Konuşurken sesi adeta odayı doldurdu ve içinde bulunduğumuz alanın havasını daha da ağırlaştırdı.
Beni savunmasız ve suskun bırakan o sert ifadeleri duymak yüreğime büyük bir ağırlık koymuştu. Derin bir iç çekerek, gözlerimi yere indirdim. Ne söylesem bir şey fark etmeyecekti. Her cümlemin karşısında o duvar gibi dikilen önyargıyı aşmam mümkün değildi. Onun düşüncelerini değiştirebileceğim bir an yoktu bu dünyada.
Sessizce odama yürüdüm, kalbimde ağır bir hüzünle. Odaya vardığımda, kapıyı kapatıp sırtımı duvara yasladım. Başımı yukarı kaldırarak gözlerimi kapattım. Sinta... O özeldi. Onu tanıdığım her an bunu daha çok anlamıştım. Farklıydık belki, ama bu farkındalık güzeldi. Kalbimdeki bu hisse kimse anlam veremezdi, ama ben biliyordum ki Sinta barbar olamazdı. O çok daha fazlasıydı; gizemli, derin ve kalabalığın içinde yalnız kalmış bir ruh gibi.
Dışarıdaki sesler yavaşça uzaklaştı, sadece içimde yankılanan düşünceler kaldı. Sinta’nın yüzü zihnimde belirdi; o sakin, dingin ifadesi, anlam yüklü bakışları… Annem ve babam konuşmak için dışarı çıktıklarında, kalbimdeki öfke dayanılmaz bir hâl aldı. O an kendimi tutamadım, hızla odalarına yöneldim. Kapı aralıktı, ama kimsenin beni fark etmesini istemiyordum. İçeri girdim ve kapıyı sessizce kilitledim. Kalbim hızla çarpıyor, düşüncelerim kafamda bir girdap gibi dönüyordu. Yüzümü aynada gördüğümde gözlerimde biriken öfkenin izlerini fark ettim.
"Neden yaptınız?" dedim sessizce, odanın duvarları sesimi yankıladı. “Ben her sırrınızı saklarken, neden ifşa ettiniz?!” Kelimelerim zehir gibiydi, sanki içimde biriken tüm hayal kırıklığını bir anda boşaltıyordum. Ama biliyordum, onların tavırları her zamanki gibi küstahtı. "Saklamasaydın sen de!" diyebilirlerdi pekâlâ. Hiç düşünmeden, içimdeki öfkeyi küçümsercesine.
O an anladım ki bağırmak, kavga etmek değersizdi. Sakin kalmalıydım. Kendimi kaybedip onlara teslim olamazdım. Ama içimdeki ihanet duygusu derinleşiyordu. Kardeşlerim, sırf annemle babamın gözlerine girebilmek için beni satmışlardı. Sinta’yla olan her şeyi onlara anlatmışlardı; sırf kendilerini daha iyi göstermek için beni harcamışlardı.
Ellerimi sıkıp dişlerimi gıcırdattım. Gözlerim kararmış bir öfkeyle doluydu. "Tamam," dedim kendi kendime, “Madem öyle, bundan sonra yediğiniz her haltı anneme söyleyeceğim!” Onların ihaneti karşısında artık ben de susmayacaktım. Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım, içimdeki öfke hâlâ kaynıyordu, ama onu kontrol etmeyi başarmıştım.
Dışarıdan annem ve babamın ayak sesleri gelmeye başladığında, hızla odayı terk ettim. Her şey değişmişti.
|
0% |