Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@yazarperest

Yol boyunca sessizlik hâkimdi, ne o konuştu ne de ben. Sanki aramızda söylenmemiş sözler havada asılı kalmıştı, ama ikimiz de o sessizliği bozmaya cesaret edemiyorduk. Arabanın içinde, sadece motorun monoton uğultusu ve yolun sert yüzeyine değen tekerleklerin sesi vardı. Pencereden dışarı baktım, manzara hızla geçip gidiyordu; ağaçlar, dağlar ve ufuk çizgisi… Hepsi birer siluet gibi, uzak ve bulanıktı.

 

Sonunda karargaha vardığımızda, içimde bir boşluk hissettim. Babamla yıllar boyu birçok kez geldiğimiz bu yere şimdi yalnız gelmiştim. O yanımda değildi. Üniformamın içindeydim, o kadar çok istemiştim ki bu hâlimi onun görmesini, onaylayan bir bakışını, gururla dolu bir gülümsemesini... Ama şimdi buradaydım ve o yoktu. Her adımda, içimde babamın eksikliği yankılanıyordu. Soğuk beton binaların arasında ilerlerken, karargahın gri duvarları bana her zamankinden daha soğuk ve ürkütücü görünüyordu.

Sonunda yatakhaneye vardığımızda, içimde garip bir ağırlıkla eşyalarımı yatağın üzerine koydum. Diğerleri çoktan yerleşmiş, odada hareket eden ellerin ve ayakların sesi yankılanıyordu. Ama ben, sanki başka bir dünyadaydım. Yavaşça bavulumu açtım, kıyafetlerimi raflara yerleştirdim. Her hareketim ağır, her şey gözüme daha da karmaşık görünüyordu.

 

Sonra, bavulun dibine uzanıp en son babamın en sevdiği kitabını çıkardım: "Satranç." Kitabı ellerimin arasında tutarken, içimi derin bir hüzün kapladı. Babamla bu kitabı defalarca okumuştuk. Onun sesiyle yankılanan satırlar, satrancın karmaşık dünyasında kaybolurken, birlikte oynadığımız o uzun oyunları hatırladım. Hepimiz o oyunda birer taştık. Kimimiz kale, kimimiz at, kimimiz ise şahtık. Ama babam... O hep beni koruyan bir vezir gibi oyunu yönlendiren olmuştu.

 

Şimdi ise o oyunu tek başıma sürdürmek zorundaydım. Yatakhanenin loş ışığı altında, kitabın sayfalarına bakarken, içimdeki boşluk daha da derinleşti. O satranç tahtasındaki taşlar, birer birer devriliyor gibi hissediyordum.

"Satrançı mı okuyorsun?"

 

Sesi duymamla başımı çevirmem bir oldu. Konuşan Tırpandi'ydi. Onun sesindeki merak, yatakhanenin soğuk ve gri duvarlarına hafif bir yankı gibi çarptı. Kitabın kapağını yavaşça kapatıp dolaba koydum, sanki bir sır gibi saklarcasına. Ama bu çekindiğimden değildi. İçimde yükselen duvarlarım vardı, kimsenin aşamayacağı, kimsenin dokunamayacağı dağlarım.

 

Babamdan sonra o süslü, hayalperest prenses olamamıştım. Aslında, hiçbir zaman öyle biri değildim. Annem de beni hiç sevmemişti, böyle birinin prenses olmasına zaten izin vermezdi. Gözleri hep bir eksiklik arar gibi üzerimdeydi. Bu yüzden o peri masalları, o güzel elbiseler bana hiçbir zaman gerçek gelmedi. Babam varken bile kendimi hep bir savaşçı gibi hissetmiştim; onun gidişinden sonra ise artık bir zırhım vardı.

 

Yatakhanenin ağır, kasvetli havası arasında sessizlik yeniden hüküm sürdü. Duvarlarım aramızda örülürken, kitap dolapta yerini bulmuştu. Artık sadece bir hatıra, babamdan kalan bir izdi. Ama bana ne onun eksikliğini unutturabiliyordu ne de içimdeki savaşı dindirebiliyordu.

 

Loading...
0%