@yazarperest
|
"Kişisel eşyalara dokunulmasından hoşlanmam." Sesim içimde kabaran hafif bir öfkeyi bastırarak çıkmıştı. Özellikle de bu eşya, benim için özelse… Elinden kitabımı hızla alıp, yavaşça yatağın üzerine bıraktım. Parmaklarım, kitabın kapağını okşarken içimdeki hüzün ve gurur karışımı hissettim. Bu kitap, geçmişimin izlerini taşıyan, şimdi olduğum noktaya gelmemi sağlayan tek şeydi.
Odanın sessizliği, duvarlardaki mat gri tonlarıyla bütünleşmişti. Hafifçe başımı eğip derin bir nefes aldım. Havadaki hafif rutubet, bana kışlaya ait bu yerin soğuk ve katı havasını hatırlatıyordu. Adımlarım yavaş ve temkinliydi; zihnim toplantı salonuna yürüyecekken birden bileğimde sert bir el hissettim.
"Böge…" diye mırıldandım içimden, gözlerim bileğimi kavrayan güçlü eline kaydı. Sıkı ve kontrolcüydü, tıpkı onun tarzı gibi.
“Üslubundan hoşlanmadım, Sakur!” dedi Bulut Böge Aksoy, sesi keskin ve soğuk duvarları delip geçen bir yankı gibi çınladı. Gözlerimi ona çevirdiğimde, yüzündeki sert ifade, odayı daha da karanlık hale getiriyordu. Elini bileğimden hızla çekip ona döndüm. Gözlerim, içimdeki öfkeyi gizlemeye çalışsa da, sert ve kararlı bir şekilde ona kilitlenmişti. O, üstüm olabilirdi; belki rütbesi benden yüksekti, ama bu ona kişisel eşyalarıma dokunma hakkı vermezdi. Kitabım… Geçmişim ve geleceğimle bu kadar iç içe olan o şey, sıradan bir nesne değildi. Ellerim hâlâ onun varlığını hissederken içimde yükselen kor, yorgun bedenime rağmen beni ayakta tutuyordu.
Odada yoğun bir gerginlik hâkimdi. Dışarıda loş ışıklar, ağır havasıyla kaplanmış gri koridoru aydınlatmaya çalışırken, içerideki enerji neredeyse nefes almayı zorlaştırıyordu. Böge’nin bakışları, kontrol altında tutmaya çalıştığı bir otoritenin yansıması gibiydi. Ancak ben de geri adım atmaya niyetli değildim. Yorgun ve bitkin olmasaydım, eminim ki ona nasıl karşılık vereceğimi çok daha iyi bilirdim.
Bir adım ona yaklaştım, sesimdeki sakin ama sert tonla, her kelimemin etkili olmasını isteyerek konuşmaya başladım. "Bir: Kişisel eşyalarıma dokunamazsın," dedim, sesim odayı dolduran gerginliğin içinde yankılanarak. "İki: Mecbur kalmadıkça bana dokunamazsın," diye devam ettim, gözlerimi gözlerinden ayırmadan. Sözlerim net ve kesindi. "Üç: Ben de senin üslubundan hiç hoşlanmadım, ama bir şey diyor muyum?" Sözlerim bittiğinde, içimde biriken öfkenin son kıvılcımlarını serbest bırakmıştım.
Aramızdaki mesafeyi kaplayan bu gerginlik, odanın duvarlarına çarpıp yankılanıyor, sessizliği daha da derinleştiriyordu.
|
0% |