Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18.Bölüm

@yazarperest

 

.

İkimiz arasında görünmeyen bir gerilim hattı vardı. Böge, her zamanki gibi zeki ve sezgisel bir şekilde, içimde kopan fırtınaları okumaya çalışıyordu. Ama içimdeki duvarlar bu kez daha sağlamdı. Böge’nin bana bu kadar kolay nüfuz edemediğini görmek beni Savaş mı istiyordu? Savaşı görecekti. Ben, Doğu Türkistan'da Çin'in zulmünden kaçan bir babanın evladıydım. Babama verdiğim bir söz vardı: Kendi doğrularım için savaşacaktım.

 

O gün, İstanbul Hastanesi'nde sabah saatleriydi. Cumhurbaşkanının da bulunduğu o anlarda, bana yapılan bir saygısızlık tüm değerlerimi sarsmıştı. Peçe, bir askerin namusuydu; bir simge, bir duruştu. Ancak Mei Ling Hatun, bu onuru hastane koridorlarında, üstelik Cumhurbaşkanının gözü önünde yerle bir etti.

 

Bunu sineye çekmek mümkün değildi. Bu benim mücadelemin fitilini ateşlemişti. Artık geri dönüş yoktu.

“Bu bakışları ben biliyorum,” dedi Böge, gözlerini kısarak bana bakarken. Sesi sakin ama her zamanki gibi sorgulayıcıydı. Onun bu bakışlarıyla karşılaşmak, bir sırrın açığa çıkmasına eşdeğerdi. Bu adamın beni tanımasından bazen hoşlanmıyorum. Onun yanında hiçbir şey saklayamıyorsunuz, hiçbir yere kaçamıyorsunuz.

Böge’nin duruşu, bir kaya gibi net ve sarsılmazdı; omuzları her zamanki gibi dik, gözlerindeyse bir komutanın merakı vardı. Ama o gözlerin altındaki ufak kıvrımlar, bazen insanı delip geçen o keskin ifadeye karşı koymayı zorlaştırıyordu.

“Öyle mi?” dedim, gözlerini onun bakışlarından ayırmadan. Sesime hafif bir meydan okuma ekleyerek, aynı şekilde ona baktım. Kaşlarımı hafifçe kaldırdım, kelimelerimden çok bakışlarımla konuşmak istedim. Böge’nin gözlerinde, bir an için bir tebessüm kıvılcımı çaktı ama o kadar hızlı kayboldu ki bunu hayal etmiş olabileceğimi düşündümbir an için zafer kazanmış gibi hissettirdi.

“Öyle, öyle,” dedi Böge, imalı bir ses tonuyla. Gözlerinde, biraz eğlence biraz da gizli bir meydan okuma vardı. Gülümsedi ama o gülümseme, bir maskeydi. Dişlerinin arasından hızla kayıp, sanki hemen kaybolmaya kararlıydı. Yüzündeki ifade, bir yandan alaycı bir soğukkanlılık taşırken, diğer yandan ne olduğunu çok iyi bildiğini belli ediyordu.

"Biliyorsun, o Cumhurbaşkanın ikinci eşi," diye ekledi Böge, cümlesinin yükünü hissettirerek. Konuşurken, vücut dilinde hala o gizemli, sakin duruşunu koruyordu. Ama gözlerindeki kırılganlık, sanki cesurca söyledikleriyle bir şeyi deşmeye çalıştığını gösteriyordu. "Onunla savaşamazsın," dedi, bu kez daha sert bir tonla. Sözleri, bir uyarı gibiydi, ama aynı zamanda bir tehdit de taşıyordu.

İçimde bir öfke dalgası yükseldi, ama bunu dışarıya vurmak yerine, derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım. Böge’nin gözlerinde, doğruyu bildiğini ve bana bir ders vermek istediğini görebiliyordum. Ama o ders, hiçbir zaman kabul etmeyeceğim bir şeydi. O an, sanki içinde bulunduğumuz hastane duvarları bile daralmış, boğucu bir hale gelmişti. Sadece Böge’nin soğukkanlı bakışları, bu mekânın gerçekliğini koruyordu.

Loading...
0%