Yeni Üyelik
15.
Bölüm

4.Bölüm

@yazarperest

Belki de hiçbir zaman babamın dediği gibi birini bulamayacağım. Çünkü babamdan başka, hiç kimse bana meltem rüzgarı olmadı. Diğerleri bana hep lodos oldu; dallarımı kırdılar, yeri geldi toprağımdan kopardılar. Ne kendilerinde aradılar hatalarını ne de "iyi misin" diye sordular. Hep bir şeyin suçlusu olarak beni gösterdiler.

 

 

 

Meltem rüzgarı gibi nazik ve serinletici olan babamın aksine, herkes bana her zaman şiddetli ve yıkıcı lodoslar gibi davrandı. Babamın o huzur verici, sakin dokunuşundan mahrum kaldım. Hayatım boyunca meltemin dinginliğini özleyerek, lodosun acımasız gücüyle savruldum durdum. Bu sert rüzgarlar beni köklerimden koparıp savururken, kimse yaptıklarını sorgulamadı. Parçalandığımda, kırıldığımda kimse elini uzatmadı, kimse yanımda olmadı. Suçlu hep ben oldum, tıpkı bir fırtınanın ortasında yalnız başına kalmış, köklerinden kopmuş bir ağaç gibi.

 

Oysa ben bir ağaçtım, köklerim babamdı. Babam şehit düştüğünde köklerimi de kaybettim. Kökleri olmayan bir ağacın, en ufak bir fırtınada yıkılmaya mahkum olduğunu hepimiz biliriz. Ama işin acı yanı, ben yıkıldığım halde ayakta duruyormuş gibi davranmak zorundayım. Çünkü bu ülkede düşenin yanına yaklaşan, ona destek olan yoktur. Aksine, yere düşen birine bir tekme de kendi milleti vurur.

 

Babam meltemin naifliği ile bana güç veren, beni besleyen köklerimdi. Onun kaybıyla, ruhumda derin yaralar açıldı. Meltemin yumuşak dokunuşunun eksikliği, yerini sert ve acımasız rüzgarların hırpalamasına bıraktı. Artık sadece fırtınalarla savaşıyorum. Her seferinde daha da yalnız kalıyor, her darbede biraz daha çöküyorum, ama kimse bunu görmek istemiyor. Gözlerimi kapattığımda bile babamın o huzur dolu meltemini hatırlayıp, kırgın kalbime bir nebze olsun şefkat arıyorum.

 

 

Düşüncelerimden sıyrılıp F-16'ya doğru yol aldığımda son kez saate baktım. Hani kötü bir şey olmadan önce hissedersiniz ya, benim de içime doğmuştu. Sanki bu onlara son bakışımdı. Uçağa bindim ve kaskımı taktım.

 

 

 

Kokpitin dar ve karmaşık ortamı beni hemen gerçekliğe çekti. Gösterge panelleri, ışıklı düğmeler ve dijital ekranlar etrafımı sardı. Her biri kendi kritik işlevine sahipti ve hepsi de birbiriyle mükemmel uyum içinde çalışıyordu. Bu mekanik karmaşa içinde, benim için her şey net ve açıktı; görevim ve sorumluluklarım belirgindi.

 

 

 

Telsizi açtığımda timin sesini duydum. O tanıdık ve güven veren ses yankılandı kulaklıklarımda:

 

 

 

"Yolun açık olsun Astsubay Sakur, hakkını helal et."

 

 

 

Bu sözler, içinde hem bir vedayı hem de derin bir dostluğu barındırıyordu. Telsizin düğmesine basıp cevap verdim:

 

 

 

"Yolunuz açık olsun Serzen, hakkım varsa size helal olsun."

 

 

 

Telsizden gelen hışırtılar arasında bu son cümleler havada asılı kaldı. Gökyüzüne doğru yükselmeye hazırlanırken, kalbimde derin bir huzur ve kararlılık vardı. Uçağın motorları gürlemeye başladığında, içimdeki tüm tereddütler kayboldu. Görevim netti ve ben hazırdım.

 

Uçak yükselmeye başladığında tim altımda kalmaya başlamıştı, onlar yerden avlayacaklardı. Ben ise gökten vatan hainlerini. Bir insan nasıl para uğruna yemeğini yediği, suyunu içtiği, toprağına bastığı memleketine ihanet eder!

 

 

 

Düşüncelerim arasında kaybolmuşken birden kurşun sesini duydum ve hemen toparlandım. Serzen timi pusuya düşürülmüştü. Hainler kendi soydaşlarına kurşun sıkıyordu. Çabucak telsizin düğmesine basıp konuştum.

 

 

 

"Serzen, burası Şahin 1, cevap verin, iyi misiniz?"

 

 

 

Telsizden cızırtılı bir ses geldikten sonra yanıt gecikmedi. "Kartal 1, Serzen timinin komutanı Böge konuşuyor, mühimmatımız bitti. Köşeye sıkıştık."

 

 

 

Tek çıkış yolu vardı: Alçak irtifadan atış yapacaktım. Ancak düşmanın roketatarı olabilirdi. Ne olursa olsun silah arkadaşlarımı yolda bırakamazdım.

 

 

 

"Ne kadarlık mesafeniz var? Alçak irtifadan atış yapacağım. Sizi kurtarmanın tek yolu bu, Böge."

 

 

 

Böge tedirgin bir iç çekti, sesinde korku ve endişe vardı. Ben de riskleri biliyordum ama bunu bilerek yola çıkmıştım.

 

 

 

"Çok tehlikeli, roketatarla vurabilirler. İzin yok!"

 

 

 

Biliyorum, sizi yarı yolda bırakmam. Gerekirse şehit de olurum gazi de.

 

 

 

"Türk askerine imkansız de, otur izle komutanım, siper alın!"

 

 

 

Bu cümleler söylenirken uçakta bulunan diğer askerler de hazırlık yapıyordu. Herkes birbirine bakıyor, gözlerindeki kararlılığı gösteriyordu. İçimde bir yerlerde korku hissi vardı, ama bu korku, arkadaşlarımı kurtarma kararlılığımın yanında sönük kalıyordu. Planımı uygulamak için gerekli manevraları yapmaya başladım. Düşman hattına doğru hızla alçaldım. Kalbim hızla atıyordu, ellerim terlemişti ama gözlerimdeki odak hiç kaybolmuyordu.

 

 

 

"İşte geldik," dedim kendi kendime, "Sizi kurtaracağım, ne olursa olsun."

 

Derin bir nefes aldım ve kapakları açan düğmeye basıp pozisyon aldım. "4, 3, 2, 1, ateş!" Düşman sığınaklarına bomba yağdırdım. Eğer izliyorsan baba, senin izinden gittiğimi bil. Bu vatanı onlara bırakmayacağım, bu vatan bize emanet.

 

 

 

Tam o sırada buraya doğru bir roketatar göndermişlerdi! Kaçış manevrası yapsam da uçağa isabet etmişti bile. Uçak hızla düşüyordu! Karnıma kokpitin cam parçası saplanmıştı, kan kaybından dolayı başım dönüyordu. Telsizi son kalan gücümle açtım.

 

 

 

"K-Kartal 1 konuşuyor, sizi tanımak bir şerefti Serzen..."

 

 

 

Cevap gelmeden telsizi kapattım. Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm tek şey yerde paramparça olan uçağın görüntüsü ve Serzen'in bağırışlarıydı. İlk kez, ölüm korkutucu gelmiyordu.

Loading...
0%