Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@yazarperest

Böge

 

Enkazın yanına koşarak yaklaştığımda gözlerim Dolunay'a takıldı. Karnına saplanan dev cam parçası, çaresizliğimi daha da derinleştiriyordu. Onu bu durumdan kurtarmanın bir yolunu bulmalıydım. Etrafı hızlıca inceleyip bir çözüm ararken, koluma hafif bir dokunuş hissettim. Dönüp baktığımda, gözleri ışığını kaybetmiş, teni solgunlaşmış olan Sakura'yı gördüm.

 

 

 

"Beni bırakın," dedi, sesi titrek ve zayıftı. "Sizi yavaşlatırım."

 

 

 

Kararlı bir sesle cevap verdim, "Ben bugüne kadar hiçbir askerimi geride bırakmadım, şimdi de bırakmam. Seni bir şekilde kurtaracağız."

 

 

 

Hızlıca kıyafetimin kolunu yırtarak, camın saplandığı yerin etrafına tampon yaptım. Kanamayı yavaşlatmak için elimden geleni yapıyordum. Sakura'nın yüzünde acı dolu bir ifade vardı, ve ben ona yardım etmek için bir yol bulmak zorundaydım.

 

 

 

Bu şekilde devam edemezdi, onu kucağıma alıp revire götürmem gerektiğine karar verdim. Etrafımıza bakan Dikişsiz'i gözlerimle aradım ve onu yanıma çağırdım.

 

 

 

"Dikişsiz, çabuk buraya gel! Camın olduğu yerdeki tamponu tut, revire gitmemiz lazım," diye seslendim. Dikişsiz hızla yanımıza geldi ve tamponu dikkatlice tuttu. Ben de Sakura'yı kucağıma alarak hızla revirin yolunu tuttum.

 

"Komutanım, revir çok uzakta. Arabayla gitmeliyiz," dedi Dikişsiz. Onayladıktan sonra Sakura'yı ve Dikişsiz'i arabanın arkasına bindirdik, biz de öne geçtik.

 

 

 

Revire kadar dayanmalıydı, onu bekleyen hayalleri vardı. Daha yaşayacak günleri vardı. Arabayı sürerken arka koltuktan gelen zayıf bir sesle irkildim. Sakura, sitemli ve hayal kırıklığına uğramış bir ses tonuyla konuşuyordu.

 

 

 

"Beni hatırlamadınız, nasıl hatırlamazsınız? Oysaki benim çocukluğumda senin ayak izlerin vardı."

 

 

 

Bu sözler beni derinden sarstı. Arabayı sürmeye devam ederken şok içinde kalakaldım. Sakura'nın yüzünün neden tanıdık geldiğini şimdi anlıyordum. Ne yazık ki, geçirdiğim kaza nedeniyle hafızamın yarısını kaybetmiştim. Geçmişimin büyük bir bölümü artık anılarımda yer almıyordu.

 

"Ben sadece seni değil, çocukluğumu da hatırlamıyorum," dedim, gözlerim yolda, zihnim geçmişin gölgelerinde kaybolmuş halde. "En sevdiğim oyuncak neydi? Hangi çizgi filmi severdim? Bunları bile hatırlamıyorum. Kazadan sonra geçmişimin büyük bir bölümü benden silindi..."

 

"Bu vatanı korumak için ödediğim bedellerden en küçüğüydü belki de," dedim iç çekerek. "Kaza geçireli tam 15 yıl oldu. Hafızamdaki anılar hala silik ve buğulu. Geçmişi unutmak istersin ya, ben hiç istemedim. Geçmiş beni ben yapan şeydi çünkü."

 

 

 

Arabanın motoru uğuldayarak çalışmaya devam ederken, yolda hızla ilerliyorduk. Sakura'nın sitemli sözleri kafamda yankılanırken, hafızamın kayıp parçalarını bulmak için derinlere daldım. 15 yıl önceki kazadan sonra hayatım tamamen değişmişti. O zamanlar genç ve cesurdum, vatanımı korumak için her şeyi göze almıştım. Ancak bu uğurda ödediğim bedel, hafızamın büyük bir kısmını kaybetmek olmuştu.

 

 

 

O anıları silmek hiç istememiştim, çünkü onlar beni ben yapan şeylerdi. Şimdi ise her şey buğulu ve karışıktı. Sakura'nın çocukluğunda bıraktığım izlerin hatırası, hafızamın derinliklerinde bir yerlerde saklıydı.

 

Düşündüğüm şey doğru mu komutanım? Yani, siz aslında Astsubay Sakura ile çocukluğunuzdan beri tanışıyorsunuz?" diye sordu Dikişsiz, şaşkınlıkla."Öyle görünüyor Dikişsiz," dedim derin bir nefes alarak. "Her ne kadar ben hatırlamasam da tanışıyormuşuz."Gözlerim yolda, zihnim ise geçmişin gölgelerinde dolaşırken, Sakura'nın yüzü ve sesi zihnimde yankılanıyordu. Arabada ilerlerken, içimdeki karmaşık duygularla baş etmeye çalışıyordum. Dikişsiz'in gözleri dehşetle açılmıştı; bu yeni bilgi onun için de bir şoktu. Sakura'nın çocukluk anılarında bir yerim olduğunu bilmek, hafızamın kayıp parçalarını daha da önemli kılıyordu.

En sonunda revire ulaşmıştık. Arabadan inip arka kapıyı açarak Sakura'yı kucağıma aldım. Revirin kapısından içeri girdiğimizde zamanın hızla aktığını ve Sakura'nın kan kaybettiğini fark ediyordum; bedeni soğumaya başlamıştı. Onu sedyeye yavaşça, sarsmamaya çalışarak bıraktım.Bizi gören doktor hemen yanımıza geldi ve tedaviye başladı. Onu yalnız bırakmak için tam dönüp gidecekken, Sakura kolumdan tuttu.

"Gitme çocukluğum, sen de bırakıp gitme," dedi, sesi zayıf ve çaresiz.

Elimle yavaşça onun eline dokundum ve güven verici bir şekilde, belki de ilk defa, tebessüm ettim. Çünkü insanın en zor anında birine ihtiyacı olurdu; bir ele, bir dokunuşa ve belki de bir sarılmaya.

"Sakur, buradayım," dedim yumuşak bir sesle. "Seni bırakmayacağım."

Sanki en derinlerde bir yerlerde bu anı daha önce yaşamışım gibi hissettim. Silikleşen anılarımda yer alıyordu belki de. Şimdi annem olsaydı, yanımda ne yapacağımı söylerdi. Sanırım, anne ve babamın ölümünde kapattım duygularımı insanlara. Çünkü artık ne başımı koyacak bir omuz var, ne de yaslanacak bir dağım.

 

Revire ulaşmanın getirdiği kısa rahatlamanın ardından, içimdeki boşluğu hissettim. Sakura'nın yanında otururken, hafızamın karanlık köşelerinde gezinmeye başladım. Anılar, parçalar halinde zihnimde dolaşıyor, ama bir türlü tam olarak netleşmiyordu. Bir zamanlar yaşadığım bu an, şimdi tekrar canlanıyordu sanki.

 

Eğer annem burada olsaydı, onun sıcak sesi bana yol gösterirdi. Babamın güçlü elleri, beni korurdu. Ancak onların yokluğunda, kendi duygularımı içime gömmüş, insanlardan uzaklaşmıştım. Anne ve babamın ölümünden sonra, duygularımı kapattım insanlara. Çünkü artık başımı koyacak bir omuz, yaslanacak bir dağ kalmamıştı.

 

Sakura'nın elini tutarken, içimdeki bu boşluğu ve yalnızlığı derinden hissettim. Onun yanında olmak, belki de kendimle yüzleşmem için bir fırsattı.

 

 

Günlerdir Sakur revire yatırılmış, derin bir uykuda yatıyordu. Her gün onu ziyaret ediyor, sessizce başucunda oturuyordum. O anıları hatırlamıyordum belki, ama bir zamanlar onun da ailemin hayatına bir şekilde dahil olduğunu hissediyordum. Geçmiş kayıp bir insanın geleceği olur muydu? Bizi biz yapan şey geçmişimizse, geçmişi hatırlamamak, bugünü anlamanın önündeki en büyük engeldi.

 

"Geçmişi bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp, Böge," diye yankılandı bir ses kulaklarımda. Sesin geldiği yöne döndüğümde, Dolunay'ın uyanmış olduğunu gördüm. Gözleri daha canlı, yüzü daha dinç görünüyordu. Hatırlamasam da, geçmişimin derinliklerinde bana ait bir şeylerin olduğunu biliyordum. Bu bile bana yetiyordu.

 

Düşüncelerimden sıyrılarak, Dolunay’a su almak için dışarı çıktım. Sırt çantamda her zaman acil durumlar için bir şişe su taşırdım. Bence bundan daha acil bir durum olamazdı. Suyu alıp içeri girecekken, içeriden gelen hüzünlü bir melodi kulaklarıma çalındı. Dolunay, içli bir sesle bir şarkı mırıldanıyordu:

 

"Hani bir biblon vardı kırdığım.

Üstüne ne kırgınlıklar yaşadın.

Ama bil ki ben de parçalandım.

Annem, ben senin yanına kalanım."

 

Sesi öylesine acılı ve buğuluydu ki, bir başkası dinlese gözyaşlarını tutmakta zorlanırdı. Her kelimede, her notada, içindeki derin boşluk hissediliyordu. Bir insanın en büyük eksikliği, annesizliktir. Dolunay'ın bu eksikliği her sözünde ve her notasında yankı buluyordu. Odada yankılanan buğulu ses, ona olan empatiyi, acıyı ve kaybı iliklerime kadar hissettiriyordu. Dolunay'ın acısını derinden hissediyor, onun annesizliğini anlıyordum. O an, sadece bir asker ya da bir arkadaş değil, ona destek olmak zorunda olan bir insan olduğumu fark ettim.

 

Yavaşça Dolunay'ın yanına yaklaştım ve suyu uzattım. Şarkının son notaları odada yankılanırken, göz göze geldik. Gözlerinde derin bir hüzün vardı, ama aynı zamanda güçlü bir irade de parlıyordu. Annesizliğin yarattığı boşluk ve acı, onu yıkmak yerine daha da güçlendirmişti.

 

Bu an, Dolunay’ın derinlerde saklı kalan duygularını ve acılarını anlayabilmem için bir kapı aralamıştı. Onun yanında olmanın, ona destek olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Bu savaşın sadece cephede değil, yüreklerde de verildiğini bilmek, bana Dolunay'ın neden bu kadar güçlü ve kararlı olduğunu gösteriyordu.

 

Dolunay’ın söyledikleri hala odada yankılanıyordu:

 

"Annem annem

Sen üzülme

Sözlerin hep yüreğimde."

 

Onunla göz göze geldim ve şarkının devamını mırıldandım:

 

"Uzayan sohbet gecelerinde

Rolleri unutup dost oluruz

Bizi bağlayan bu kan değil yalnız

Annem biz birbirimize kalanız."

 

Dolunay’ın gözlerinde şaşkınlık ve anlamlı bir bakış gördüm. Belki de bu şarkıyı bilmemi beklemiyordu. Gözlerinden son bir damla yaş süzülürken, şarkının son sözlerini fısıldadı:

 

"Ben kararlı uçarken yolumda

Sen çatık kaşların altında

Katıksız sevgiyle bakarsın

Annem sen benim yanıma kalansın."

 

Son kelimeler dudaklarından dökülürken, odada derin bir sessizlik oluştu. Şarkının yankısı, duygularımızı daha da derinleştiriyordu.

Loading...
0%