Yeni Üyelik
7.
Bölüm

**DÖKMEDİĞİM GÖZ YAŞIM**

@yazarroze

 

 

 

 

Ben senin için hata olmayada razıydım.

(Asena)

 

Kırılmadım ki, ne güzel işte onun için hata bile olmuştum. Kalbim çak arsız dinlemiyor, bu gözleri ölümüm olan adama atıyor hem de öyle bir atıyor ki, bazen duyulacak diye korkuyorum. Gözlerimi kaçırdım, nasıl bakayım? Kalbim beni hata olarak görüyor, nasıl bakarım o gözlerine? Ayağa kalktım, izin vermezdim. O ateş ise bende ateşi başlatan kibritim. "Haklısın, belki de hataydı." Gidip sıkı sarılsam ne olurdu? Bu cevabıma şaşırmamıştı ya da herhangi bir şey yapmamıştı. Ben ise kırıldım, hem de öyle kırıldım ki, onu öpesim yoktu ya da sarılasım. Tek bildiğim şey odama gidip ağlamaktı.

 

İçeriye girdiğimde Pelin ve Mir barışmışlardı. Mir arkama bakıp gözlerini kırptı; arkamdaydı, kırılmıştım işte. Affetmezdim. Pelin bana bakınca kaslarını çattı. "Ben su içip geliyorum," diyerek mutfağa girdim. Hayır, hataydım işte, onun için neden vazgeçemiyorum? Neden bu kalbim bu kadar arsız ki? Suyu doldurup içtim ama ne çare. Ben ise yandım, yaniyordum. Ateşti o, ben ise kibritim. Çay yapmalıydım, severdi o. Kahretsin, unutmuştum ben hataydım, değil mi? Ah, bir bilse ne yaptığını.

 

Ne yani, ben şimdi her şeyde kendime hatamı diyecektim sanırım. Aşk bana bunu da yaptıracaktı. Halbuki farketseydi böyle olmazdı. Çayları alıp salona geçtim.

 

Gülümsedim ama o zannetmesin ki ben gülümsedim diye vazgeçmişim. O ölüm olsa ben ölmeye razıydım. Çayları içtiğimizde ayağa kalktılar. Ateş "Biz artık gidelim," dedi. Gülümsedim, halbuki bıraksalar ağlardım hem de saatlerce. "Tabii ki, Ateş bey." Bir an sustu çünkü ona ismiyle hitap etmemi söylemişti. Yapamazdım, bana hata diyen birisi. Hayır, gitmişlerdi sonunda. Odama geçiyordum ki Pelin "Asena, neyin var?" dedi. Neyim yoktu ki. "Yok bir şeyim," diye geçiştirdim"Çok yorgunum belki de," dedim.

 

Ağlamak istiyordum hem de, bu gözlerine bakan gözlerim çıkana kadar. Halbuki kıyamazdım gözlerime ağlamasınlar. Bu gözlerim gördü, onun gözlerini belki benim için değildi o gözler. Ah, en acısı buydu, ya benim değildi. Odama geçtim, bıraktım kendimi bu tek kişilik yatağıma. Yamadım onu gören gözlerime, ağlamadım. Halbuki isterdim ağlamak. Gözlerimi kapadım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım, uyuyamıyorum.

 

Nasıl uyulur ki? Sevdiğim adam beni hata olarak görüyordu. Sol gözümden bir yaş intiharını gerçekleştirdi. Hayır, yapamam bunu, onu gören gözlerimi ağlayarak yok edemem. Hem belki üzülür, ağlarsam ne çare? Ağlamaya başlamıştım bile. Kapım çaldı. "Gir," dedim. Gelen Pelin'di. Yatağıma doğru geldi. "Ah Asena, yine mi o?" bilmiyor muydu ki o benim her şeyimdi. Pelin çekip sımsıkı sarıldı bana, ben de karşılık verdim. Susmuştuk, duyulan tek şey benim hıçkırıklarım ve gözyaşlarımın birer birer intiharını gerçekleştirmesiydi. Kalbim acıyordu, hem de çok. Üşüyorum ama onsuzluktan üşüyorum. Ağlıyorum, sanki yağmur yağıyor. O toprak, ben de yağmurdum ama o çöl gibiydi. Ne kadar yağarsam yağıyım beni kabullenmeyen ve hep kurak kalan bir çöl. Sonunda gözlerimi uyku bulduğunda gözyaşlarım durdu. Pelin, beni göğsünden ayırıp göz yaşlarımdan arda kalan ıslaklığı eliyle sildi. "Asena, üzülme. Eminim bir gün seni fark edecek." İşte o gün ya ben onu sevmezsem Pelin, ya vazgeçersem? Pelin gülümseyerek, "Asena, sen vazgeçmezsin aşkından biliyorum seni. Hem zaten vazgeçtiğimiz gün aşkımızdan, işte o zaman her şey bir vazgeçiştir bizim için. Şimdi uyumalısın." Bir gözyaşım daha aktı sol gözümden. Bu ne içindi? Ondan vazgeçemem içindi. Son ve bir tek gözyaşı. Pelin odasına gitmek istememişti ama ben zorla göndermiştim. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Bir sağa döndüm, sığamıyordum. Bir sola döndüm, olmuyordu. İnsan sevdiği tarafından kırılınca tam kırılıyor, hele bir de aşık olduğu adamsa...

 

Gözlerimi zorla kapadım ve kendimi uykuya bıraktım. Sabah uyandığımda hava bulutluydu. Her yeri kara bulutlar sarmıştı. Bu gün Ocak tatiline girecektik.

 

Tatilde iş bulmuştum, çalışmam gerekti ama benim çalışasım yoktu. Bu yatağa yatıp dökemedim gözyaşlarım. Hayatıma girip de bana hata diyen adama yanmak istiyordum hem de. Küllerim bile onun ateşiyle olsun istiyordum. Ellimi ve yüzümü yıkamak için banyoya girdim, aynaya bakmadım çünkü ihanet etmiştim. Onu gören gözlerim ağlamıştı, kalbim acıyordu. Biraz kapatıcı alıp göz altlarıma sürdüm, görmesin. Onun toprağına yaramadığımı, görmesin. Çölün de çiçek açtıramayan yağmur olduğumu. Yüzüme yalancı bir gülümseme kondurdum ve başladım hazırlanmaya. Sonunda çıktığımda Pelin de hazırdı. Gülümsedim, bu iyim demekti.

 

Halbuki iyi değildim ama olsun, ben de yapardım herkes gibi mutsuzken. Mutluluk maskemi takardım. Nasıl olsa kimse bana demezdi neden diye. Ben mutlu olmak zorundaydım çünkü biliyordum hayat acımasızdı. Düşünce kendim kalkmalıyım. Eğer düşersem ve kalkamazsam, hayat bana biraz daha acı veriyordu.

 

Kapının önüne çıktığımızda Mir'den denilen çocuk buradaydı. O yoktu, gelmemişti. Gerçi insan hatalarını görmeye dayanamazdı, ben de onun için bir hastaydım. Mir "Bu gün seni ben okula bırakayım," dedi Pelin'e. Pelin bana baktı, başımı tamam anlamında salladım. Mir, "Sen de gel istersen Asena," diye sordu nazikçe. Reddettim, gittiklerinde ellerimi ceblerime yerleştirdim. Başladım yürümeye. Kulaklığımı da taktım. Teoman "Gemiler" çalıyordu. Şarkıyı mırıldanmaya başladım. "Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice," diye mırıldandım. Çok seviyordum bu şarkıyı. Ne ara okulun önüne gelmiştim.

 

Fark etmemiştim bile. Kulaklığımı çıkarttım. Etrafa baktığımda kimse yoktu. Okulun bahçesine doğru yürüdüm. Tam o sırada büyük bir siyah araç okulun kapısının önünde durdu. Ateş buradaydı. Diğer kulağımdaki kalan kulaklığımda ise şarkı devam ediyordu. "Deniz rüzgara karışmış, güneşte dalga sesleri vardı. Gülüşlerde; sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden sessizce." Yoluma devam ettim, şarkı ise bitti.

 

Sadece bir müddet sürmüştü, durmadım. Sonra yoluma devam ettim. Biliyordum ki ben onun için hataydım ve hatalar bir daha yapılmadıkça uğramazlardı bize. Okulun bahçesine girdiğimde arkamdan topuklu sesi geliyordu.

 

Merakımı yenik düşüp dönüp baktığımda ise Ateş ve başka bir kadın okula doğru ilerliyorlardı. Kadın Ateş'in koluna girmişti. Bu sefer gerçekten içimde bir şeyler kırıldı ve kırılma sesi kalbimin en ortasında yankılandı.

 

Gerçekten bitirmişti. Halbuki ben salaktım, değil mi? Belki de bu adamı sevmek en büyük salaklıktı. Hızla koştum, ayaklarım beni nereye götürüyorsa itiraz etmedim. Sonunda durduğum yer ise mezarlık, hem de kimsesizler mezarlığı. Ailemi buraya gömmüşlerdi, annemin mezarı çiçek doluydu. Baba minda da öyleydi. Hayır, sever biri yapıyor olmalıydı. Geçip oturdum, ağlamak isteyen ama ağlayamayan gözlerim, annemin ve babamın mezar taşlarında gezindi. "Anne, o beni sevmiyor." Ağlamaya başladım, halbuki ne çok isterdim aşkı beni ağlatmasın.

 

"Özür dilerim biliyorum, söz verdim hep gülümseyecektim canım acısa bile ama yapamıyorum anne. Gülmek istesem ağlamak peşimi bırakmıyor. Gülsem de hayat beni vuruyor, ağlatıyor..."

 

Saatler sonra gözyaşlarımın tükendiği ve gökte yağmur yağmaya başladı. Annemin mezarındaki çiçeklere dokundum. "Görüyor musun Anne, bugün gökte benimle beraber ağlıyor." Artık gitmeliydim. Ayağa kalktım, geçip tek tek öptüm annemin ve babamın mezar taşlarını. En kısa sürede tekrar gelecektim. Ardıma döndüm. Mezarlığın çıkışında siyah bir araba vardı, herhalde ziyaretçiydi.

 

Boynuma dokunduğumda kolyem yoktu. Mezarlıkta düşürmüş olmalıydım. Geri döndüğümde annemin mezarına çiçek koyuyordu. Kimiydi o? Ateş'ti, evet, ta kendisiydi. Peki ne arıyordu ki burada?

 

Bölüm sonu

Okuyan herkese teşekkürler 🥰 😘

Loading...
0%