@yazarruhluadam
|
Kimsiniz desem bile telefondaki erkek sesli o kişi "Sen benim kim olduğumu çok iyi biliyorsun." dedi. Sesi neşeli gelse bile çok gerilmiştim. Kalbim hızla atmaya başladı. "Belki size yardımcı olabilirim. Yanlış numarayı da aramış olabilirsiniz." O ise "Hayır Ellie, doğru numara." dedi. Ben ise gitgide daha da gerilmeye başladım. "Özür dilerim, kapatmam gerek." dedim. Adam "Şşş, sakin ol. Benden korkma. Sadece bir soru sormak için aradım." dedi. Ben de "Nedir o?" dedikten sonra "En sevdiğin korku filmi hangisi?" dedi. Bende "Elm Sokağında Kabus." diye yanıtladım. O ise "Güzel, sevdiğim bir film." dedi. Ben iyice rahatsız olduğum için "Üzgünüm kapatmam gerek." dedim ve tam telefonumu kapattığım anda arkamdan biri bir bezle ağzımı kapattı. Ardından elindeki bıçağı hızlıca karnıma sapladı. Canım çok yanmıştı ve olanların şokuyla ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. Sesimi çıkarıp, o kişinin elinden kurtulmaya çalıştım ama başaramadım. Karnımı tutuyordu ve benim hareket etmemi engelliyordu. "Şşş, sakin ol. Sana zarar vermek istemiyorum. Biraz uyuman gerek sadece o kadar." dedi. Her tarafım buz kesilmişti. Çok korkuyordum. En sonunda yavaş yavaş gözlerimin kapandığını fark ettim. Hareket edemez duruma gelmiştim. Beni kucağına aldığı sırada ise bayılmış, neler olduğunu hatırlamıyordum. Sonrası ise koca bir hiçlikti... İşte asıl beni korkutan kısım tam da bundan sonra başlıyordu... Sonra tekrardan kısa bir süreliğine gözlerim açıldı. Patrick ile göz göze geldim. Ortalık kan içindeydi ve aldığım yarayı hissetmiyordum. Ambulans sesi kulağımda yankılanmaya başlamıştı. Patrick ise ağlıyordu, herhalde sinirden olsa gerek. Patrick'in ilk gerçek ağlaması annem, babam tarafından vurulduğunda idi. Ben ise o gün şoka girmiştim. O gün orada babamızı öldürmek istemiştim annem yerde öylece debeleniyordu, aynı alkol sersemi gibi. Patrick'i sadece 2 kez ağlarken gördüm biri o olay, diğeri benim yaralanmam. Belki Patrick içine atıyordu ve odaya kapanınca ağlıyordu. Patrick elinde telefonu tutuyor ve bağırarak ambulans çağırıyordu. Çevredeki insanlar başımızda toplandıkça daha da stres olmaya başlamıştı. Ben ise zar zor gözlerimi açık tutuyordum. Katil beni bayıltmıştı ve kendime gelmekte çok güçlük çekiyordum. Aynı zamanda çok kan kaybediyordum. O an için sadece düşündüm. Bize bunu neden yapmak istiyordu? Bir insan neden katil olmak ister? Neden başka insanları öldürmek ister? Kısaca kafamda çok soru vardı. Katiller bana göre masum birer çocuktu, onlar kurbandı. Sadece kötü bir geçmişe dayanıyordu yaşamı. Kendimi buna inandırmak istedim. O katili bulabilirsek onunla konuşup, bunu neden yaptığını anlamak, onunla konuşmak istiyordum. Sadece "Neden?" diye sormak istiyordum. Neden?... Hastanedeki acil kısmına alınmıştım ve ameliyat gerekiyordu. Hemen beni ameliyathaneye aldılar gözüm halen açıktı. Patrick arkamdan öylece bakakaldı. Bende Patrick'e baktım. İki gözünden biri üzüntü için göz yaşı döküyor, diğer gözü ise sanki "O yaşayacak." gibi umut dolu bakıyordu bana. Ben gözlerindeki umut ve inancı gördüğümde üzüntü için dökülen göz yaşlarını görmek istemedim bile. Çünkü çok iyi biliyordum ki bende buna tutunmalıydım. Bende kendimi iyileşeceğime inandırmalıydım. Çünkü iyi biliyordum ki umut benim her zaman tek yaşam kaynağımdı. Beni hayata bağlayan içimdeki umuttu adeta... Beni kurtaran oydu, beni yaşatan içimdeki o umuttu. Doktorların beni iyileştirmesi önemli değildi. Ben çoktan umuduma tutunmuş, her şeyin güzel olacağına dair o inancımı çoktan dışa vurmuştum bile... Ameliyat boyunca gülümsedim. Kendime inandım, buradan çıkacağıma ve bunlardan kurtulacağımıza inandım. Beni öldürmek isteyen o kişiyle tanışacağıma, onu anlayacağıma inandım. O masum kurbanı belki iyileştirebileceğime, belki kendime yaptığım gibi onun da kalbindeki o umuda tutunabileceğine inandım... Ben bunları düşünürken genel anestezi ile bayıltılmıştım. Sonrasını hatırlamıyordum. Uyandığımda Patrick başımdaydı. "İyi misin?" dedi hemen. Gülümseyerek "Kendimi pek iyi hissetmiyorum, ama umarım daha iyi olacağım." dedim. Ardından Patrick "O sana ne yaptı?" dedi. Bende "Biri beni telefonla aradı. En sevdiğim korku filmini sordu. Ben çok rahatsız olduğum için telefonu kapatmak istedim. Fakat tam o anda biri bezle ağzımı kapattı. Ardından karnımdan bir kez bıçakladı. Son duyduğum şey Biraz uyuman gerekecek o kadar oldu." dedim. Canımın acısından adeta kıvranıyordum. Üstüne bunu kimin yaptığını öğrenme isteğim artık dayanamayıp ağlamama neden olmuştu. "Lütfen onu bulun..." diyebildim. "Onunla konuşmak istiyorum. Bunu neden yaptığını bilmek istiyorum... Lütfen..." dedim. Sesim titriyordu. Hem korkuyordum, hem de içimde hala umuduma tutunma isteği vardı. Bilemiyordum... Kafam çok karışıktı. Polisler beni yatıştırmıştı. Bir süreliğine sakinleşmiştim. Belki biraz dinlenmek iyi gelecekti. Biraz kendimle baş başa kalmak... Kendimle konuşmak, kendimi dinlemek bana öyle huzur veriyordu ki... Atasözlerini okumayı ve dinlemeyi çok seven biriydim. Tek katılmadığım söz "Kendi kendine konuşana deli derler." sözüydü. Ben bir tek bu atasözüne katılmıyordum. İnsan kendiyle konuşmalıydı, insanı en iyi anlayan kişi her daim kendisidir... Kendimle, ruhumla, tüm içten ve benliklerimle konuşacaktım. Bir tek bana ben yeterdim. Kendimi en iyi ben anlardım. İçimdeki duygu ve hislere bir tek ben yön verebilirdim. Çünkü ben, beni Ellie yapan şeyin...ta kendisiydim Aslında tek gerçek ağlama içten içe acısını iliklerinize kadar hissettiğiniz ağlamadır. Sevdiğiniz biri için ağlamakta buna dahil. Büyük ihtimalle o gün sinirimden ağlamıştım. Kendimi asla affetmeyecektim... Ellie'nin göz göre göre gözümün önünde ölmesine izin vermeyecektim. Onu kurtaramadığıma, daha erken gelemediğime bir türlü inanamıyordum. Ya benim yüzümden ölürse, ya bunun sorumlusu ben olursam? diye düşündüm korkuyla. Ben kendimi nasıl affederdim?... Tam o esnada yüzümde ışıklar ve flaşlar patlamaya başladı. Gözümü zar zor açıyordum. Kafamı tam kaldırdığımda ise onun yüzünü gördüm... Hafif uzun siyah saçları ve yüzündeki o makyajıyla bana bakıyordu. Dudağında kırmızı bir ruj vardı. Bu benim çok iyi tanıdığım Gale Weathers'tan başkası değildi... Onu görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Onu yıllar sonra karşımda gördüğümde şok oldum. Tüylerim diken diken olmuştu... O... O çok değişmişti. Değişmeyen tek huyu elinde sürekli tuttuğu o mikrofon, arkasında her daim yanında olan bir kameraman, onların arkasında bir sürü gazeteci ve tabi ki Gale' in içinde sönmek bilmeyen, sürekli her olayı habere çevirme ve en üzücü anlardan bile para kazanmaya çalışıyor olmasıydı. İşte bunlar beni delirtiyordu... Gale beni rahatsız eden o gülümsemesiyle bana bakarak sırıttı ve gülmeyi sürdürdü. Arkadaki gazeteciler çok ses yapıyordu. Hepsi farklı sorular soruyordu. Biran için başım dönmeye başladı. Ama kendimi tuttum. Gale mikrofonu ağzına götürdü ve konuşmaya başladı. "Patrick Larson, Ellie Larson'un ölümünün sizle ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?" dedi ve gülümsedi. Gale'a öfkeyle baktım. "O ölmedi, ölmeyecek." dedim. Gale güldü. "Emin misiniz? Bana sizin yüzünüzden yaralanmış gibi geldi. Onu neden evde yalnız bıraktınız? Özellikle korkunç telefon aramaları almanıza rağmen?" İyice sinirlenmeye başladım. "Hemen git buradan!" diye bağırdım. Gale güldü. Tam o sırada Ellie ayağa kalkmış, yürümeye çalışıyordu. "Patrick iyi misin?" dedi o masum ses tonuyla. Bende "Ellie..." dedim o sesini duyunca. "Ama sen... Sen iyisin... Yaşıyorsun..." dedim heyecanla. Ellie bana bakıp gülümsedi. Gözlerinin içi gülüyordu adeta. Gale o sırada "Benim yüzümden oldu demiyor da, iyileşmişsin diyor hâlâ." dedi. Ben ise sinirlenerek: KAPA ÇENENİ SENİ SÜRTÜK dedim. Bu cümle benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Elimi yumruk yapıp sıktım ve Gale'in yanağına sertçe bir yumruk attım. "Kes sesini!" diye bağırdım ardından. Gale o yumrukla beraber tam yere düşecekken onu kameramanı tuttu. Gale suratıma anlamsızca ve sinirle bakıyordu. Ellie çok korkmuştu. "Patrick sakin ol lütfen." diye beni sakinleştirmeye çalıştı. Patrick beni yavaşça arkasına aldı ve "Sakin ol Ellie. O dersini almalıydı." dedi. Ellie üzüntüyle bakıyordu... Hemşireler hemen gürültüye koştular ve Gale ile tüm kameramanları dışarı çıkardılar. Kendimi çok kötü hissediyordum, başım çok dönüyordu. Bayılacağımı düşündüm. Patrick benim düşeceğimi görünce hemen koştu ve beni kucağına aldı. Elleri titriyordu. "Ellie... Ellie neler oluyor? İyi misin?" dedi. Ben "İyiyim, biraz dinlenmem gerek sanırım...." diyebildim. Patrick "Merak etme iyi olacaksın" dedi. Ardından bir doktor çağırdı. Patrick beni odama götürüp yatağıma yatırdı. Ardından doktor hemen gelip durumun ne olduğunu anlamaya çalıştı. 5 dakika sonra "Görünürde bir sorununuz yok. Bu gece çok zor ve yorucu bir gece geçirdiniz. Bu gece bir daha yataktan kalkmamak en iyisi. İyice dinlenin olur mu?" deyip gülümsedi. Dediği gibi çok yorgundum. Ona karşılık gülümseyebildim sadece. Ağzımı dahi kıpırdatacak halim kalmamıştı. En son gördüğüm şey Patrick'in gözlerindeki telaş dolu o bakışlardı. İlk başta endişelendiğini düşündüm ama sonradan iyice anladım ki sanki Patrick başına gelecekleri hissetmişti.. Onu sonsuz ve karanlık bir sona sürükleyecek o olaydan haberi yoktu ama bunu iliklerine kadar hissediyordu, çünkü bana gözleri bunu söylüyordu. Ben daha fazla dayanamayıp uyuyakaldım. Patrick ise başından gelecek şeylerden habersiz umutsuzca bakmaya devam ediyordu. Sonsuz bir uçuruma bakıyormuş gibiydi gözleri... Sonu olmayan bir çıkış misali... Derin bir boşluk... İçimdeki o suçluluk duygusunu bir kenara bırakmaya karar verdim. Ellie iyiydi. Önemli olan da buydu. Sadece yorgun düşmüştü ve dinlenmesi gerekiyordu. Bunları düşündükçe içim biraz da olsa ferahladı. İçime adeta su serpilmişti. Saat çok geç olmadığından kendime kafeteryadan kahve almak istedim. Her ne kadar kahve içsemde uyurken bir sorun yaratmıyordu. Herkeste yarattığı o uykusuzluk sorunu bende yoktu. O yüzden bu benim sevdiğim yönlerden biriydi. Kafeteryaya girdiğimde etrafın boş olduğunu fark ettim. İnsanların olmamasını geçtim, satıcılar bile orada değildi. Herhangi bir garson da bulunmuyordu. Etrafta adeta bir ölüm sessizliği vardı. Yine de yiyecek ve içeceklerin olduğu kısımların olduğu şeffaf renkli büyük rafta hâlâ ışık yanıyordu ve içindekiler gözüküyordu. Biraz daha yaklaşıp baktığımda ise şok oldum... Ellerim titriyordu... Hastaneyi inletecek kadar büyük bir çığlık attım... Tek kötü yanı attığım çığlığı kimsenin duyamayacak olmasıydı... Rafta gördüğüm şeyler yeni kesilmiş, insan başlarıydı. Katil bizle nasıl dalga geçmek istiyor böyle diye midem çok feci bulanmıştı. Örneğin Cheesecake 'in olduğu kartın arkasında garsonun kellesi vardı. Kahvelerin olduğu yazının arkasında müşterilerin kellesi vardı. Tüylerim diken diken olmuştu. Katil adeta bizimle dalga geçiyordu. Çöp kovasına kusmak için yöneldim. Fakat yine şok oldum... Çöp kutusunda başsız bir ceset vardı. Arkamı hızla dönüp kustum, dengemi kaybedip düşmüştüm... Korkudan sesim çıkmıyordu. Tam o esnada telefonum çaldı. Titreyen parmaklarımla açıp, telefonumu kulağıma götürdüğümde kadın sesli biri bana "Sürprizi mi beğendin mi Patrick?" dedi ve korkunç bir kahkaha attı... Ne o kadının ne de benim çığlığımı kimse duymayacaktı. Ama önemli olan bu değildi. Asıl önemli olan kimin çığlık atarak ölecek olmasıydı?... Patrick ortalığı çınlatan bir sesle; SENİ BU SEFER SAĞ BIRAKMAYACAĞIM diye bağırdı. Nancy dalga geçerek; DENESENE diye bağırdı. Patrick her ne kadar midesi bulansa da dolabın arka tarafından bir kasap bıçağı aldı ve elindeki telefonla Nancy'ye hakaret savurmaya devam etti. Nancy elinde bir balta ile; Merhaba Patrick beni özledin mi diye korkunç bir şekilde güldü. Patrick ise dalga geçerek; O KADAR ÇOK ÖZLEDİM Kİ İNANAMAZSIN. SENİN GİBİ BİR SÜRTÜĞÜ ORTADAN KALDIRMAK İNAN BENİM İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR ZEVK OLACAK. İNAN BÜTÜN ORGAZMLARDAN DAHA ZEVKLİ OLACAK diye bağırdı. Nancy ise gülerek: ÖYLE Mİ SENİ KÜÇÜK APTAL diye bağırdı. Patrick daha fazla kendine hakim olamayarak bıçakla beraber Nancy'nin üstüne atladı ve onu darp etmeye başladı. Tabi Nancy de boş durmuyordu kafa atma, tekme, yumruk. Patrick'i güçsüz düşürmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ama Patrick kolay bir lokma değildi öyle kolayca teslim olacak biri değildi. Patrick ise dalga geçerek; KARDEŞİMİ DİĞER TUTTUĞUN KATİL AVLAMIŞ OLABİLİR ÇÜNKÜ O KİŞİ HER KİMSE KARDEŞİM HAZIRLIKSIZ BİR ANINDA YAKALANDI AMA BU SEFER ÖYLE OLMAYACAK NANCY BU SEFER SENİ YOK EDEN BEN OLACAĞIM SENİ ORTADAN BEN KALDIRACAĞIM HEPİNİZİN KÖKÜNÜ KURUTACAĞIM diye bağırdı. Nancy ise Patrick'e vurmaya devam ediyordu ve gülerek; DİKKAT ETTE BEN SENİ YOK ETMEYEYİM diye gülmeye başladı. Patrick ise bağırarak; SADECE 5 DAKİKA BİLE SENİ ÖLDÜRMEME YETER. DAHA SONRASINDA SENİ BU YANGIN MERDİVENLERİNDEN ÇIKARTIRIM SONRA SENİ BİR UÇURUMDAN AŞAĞI DENİZE ATARIM. İNAN SENİ 1 HAFTA İÇİNDE BİLE BULAMAZLAR. SENİ BULDUKLARINDA İSE ÇOKTAN ÇÜRÜMÜŞ OLURSUN. ONDAN SONRA KİM KİMİ YOK EDİYORMUŞ GÖRÜRSÜN. Patrick bir anda Nancy'yi kaldırarak dolabın arka tarafına çok güçlü bir şekilde fırlattı. Nancy dolabın üstüne çıkarak Patrick'in üstüne atladı ve boğazına bıçağı dayadı. Nancy gülerek; SENİ ÖLDÜRECEĞİM diye bağırdı. Nancy gülerek "Ben normalde bebekleri yakmamla bilinirim ama sen benim ilk fırında yakacağım yetişkin biri olacaksın Patrick." dedi ve kahkahayla güldü. Patrick daha fazla dayanamıyordu. Tam o esnada Ellie içeri girdi. Elinde bir tabanca vardı. Ellie, karşısında Nancy James'i görünce şok olmuştu. "Ama.. Ama bu olamaz..." dedi. Sesi titriyordu. Nancy "Merhaba Ellie, beni hatırladın mı?" dedi. Ellie'nin gözleri dolmuştu, çok korkuyordu. "Lütfen Patrick'e zarar verme..." dedi. Nancy o sırada Patrick'i hızla kaldırdı ve bıçağı boğazına dayadı. "Kardeşine veda et Ellie!" dedi ve gülümsedi. Ellie ise "Bunu yapmak zorunda değilsin, konuşabiliriz. Seni anlamak istiyorum Nancy... Bunu neden yaptığınızı bilmek istiyorum..." dedi. Nancy gülerek "Neden olmayınca çok daha korkunç oluyor, değil mi?" dedi. Ellie iyice gerilmişti. Nancy söze devam ederek "Erkek yardımcılarından biri seni öyle korkuttu ki ödün patlamıştı. Seni hiç beklemediğin anda bezle bayılttı. Onun kollarından kurtulamadın." "Sana en sevdiğin bıçak yarasının tadına baktırdı. Sen hiç kıpırdayamadın bile." diye gülmeye devam etti. Ellie eliyle ağzını kapattı. Artık gerçekten de ağlıyordu. Çok korkmuş ve gerilmişti. "Ama neden?..." dedi Ellie. "Bunu neden yaptınız?" diye sordu. Nancy "En sevdiğim sorudur neden sorusu. Ama bunu söylemek için erken." dedi. Ellie "Lütfen..." dedi. Nancy ise "Oyun bitti!" deyip tam Patrick'in boğazını kesecekken içeri polisler girdi. Polisler "Kıpırdama!" diye bağırdığında Nancy "Yaklaşmayın yoksa onun boğazını keserim!" dedi. Polisler "Şimdi sakin olmanızı ve elinizdekini yavaşça yere bırakmanızı istiyoruz." dedi. Nancy "Asla!" diye bağırdı ve pantolonunun arka cebinde bulunan silahın kabzası ile Patrick'in başına sertçe vurdu ve elindeki bıçaklardan birini hızla polisin birine fırlattı. Arkadaşının bıçaklandığını gören diğer polis ise olayın şokuyla Nancy'yi çoktan gözden kaçırmıştı bile. Nancy kapıdan hızla çıkıp karanlık gecede kaybolmuştu... "Patrick!" diye bağırarak telaşla kardeşinin yanına koştu Ellie. "Patrick lütfen aç gözlerini..." dedi Ellie ağlayarak. Ama Patrick'ten bir cevap gelmedi... Bu ıssız ve zifiri karanlık gecede geriye hastaneye hızla gelen 5-6 tane polis arabası, Patrick'in yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen o hareketsiz bedeni ve gözlerindeki umudu bu sefer üzüntü için akan Ellie kalmıştı... Jack ve Leo çok hızlı bir şekilde içeri girdi ve Jack şaşkın bir şekilde; NE OLDU BURADA diye bağırdı. Ellie bağırarak; YARDIM EDİN! YARDIM EDİN! diye bağırıyordu. Jack Patrick'in kanayan kafasını görünce; AMAN TANRIM diye bağırdı. Patrick bir anda gözlerini araladı. Aslında burada 35 saat önce Ellie vardı kanlar içindeydi. Şimdi onun yerine kendisi geçmişti. Nasıl böyle bir şeyin içine düşmüştü? |
0% |