@yazarruhluadam
|
Onca yaşadığımız şeyden sonra hiç iyi değildim... Kendimi hem yorgun hem de umutsuz hissediyordum... Sanki sonbahar gelmiş gibiydi... Yapraklar dökülüyordu hayatımızda... Öneri yok... Hepimiz kendi sonlarımıza iyice yaklaşıyorduk... Hepimizin öleceğine inanıyordum artık... Asla kurtulamayacağımızı düşünmeye başladım... Aklıma annem geldikçe ağlıyordum... Gözlerim her zaman doluyordu... Onu çok özlüyordum... Bir yandan da Patrick'in benim yüzümden yaralandığını bildikçe kalbim sızlıyor, vücudum korkudan titriyordu... Bize ne oluyordu? Sadece bu sorunun cevabını bilmek istiyordum... Tek istediğim eski hayatıma dönmekti... Toz pembe geçen çocukluğuma dönmek... Mor karanfillerin arasından gülümseyerek koştuğum zamanlara dönmek istiyordum... Meğerse ne kadar güzelmiş her şey o zamanlar... Mutsuz bir şekilde elimi yüzümü yıkadım. Babam ve Patrick'ten erken kalkmıştım. O sırada telefonuma mesaj geldi. O an vücudum titremeye başladı... Çok korkuyordum... Neyse ki yazan Ezel'di Yüzümde bir gülümseme oldu. Çok rahatlamış hissettim kendimi. Bir an için o kişinin Nancy olduğunu düşünmüştüm... Ezel bana "Merhaba Ellie. Konuşmayalı uzun zaman oldu. İyi misin diye merak ettim." yazmıştı. Bende "Pek iyi değilim maalesef Ezel... Ama sorduğun için teşekkür ederim. Umarım sen iyisindir." yazdım. Ezel mesajıma "Bende iyiyim. Bugün okulun ilk günü geleceksin değil mi?" dedi. Ben ise "Her ne kadar istemesem de gelmek zorundayım." dedim. Hazırlanırken Patrick gelip "Ellie hazırsan eğer gidelim." dedi. Ben ise "Hazırım Patrick, istersen gidelim." dedim. Babam eve anahtarıyla girdi ve "Okula mı gidiyorsunuz?" dedi. Ben ise artık dayanamayarak "Baba biz nasıl böyle olduk. Eski hallerimizi ben çok özledim. Seni de çok özlüyorum burada olmana rağmen. Neden böyle olduk Nasıl...?" dedim ve isyankâr bakışlarımla ona son kez bakarak evden çıktım. Okula ulaştık ve Megan direk üstüme atladı. Sımsıkı bana sarıldı. Hiç beklemediğim bir durumdu. Normalde annem hariç hiç kimse bu kadar sımsıkı sarılmamıştı. Ellerimi kavuşturdum. Bütün aşıklar birbirine sarılıyordu. Patrick Sally ile Jack ve Jenna'da sarılıyordu bizim gibi. Kısa süreli bir hasret giderme sonrası sınıflarımıza yöneldik. Herkes bize öyle bir bakıyordu ki sanki biz hortlakmışız gibi. Sıramıza oturduk. Serkan yanıma yöneldi ve "Ellie bu halin nedir? Dayak yemiş gibi bir halin var..." Serkan ise bana güzel bir tebessümle "Ellie inan bana baban kendini bu şekilde teselli ediyor. Çünkü 4 kişilik bir aile iken 3 kişilik bir aileye düştünüz. Kaybınız oldu, Siz annenizi o 20 yıllık hayat arkadaşını kaybetti. İnan bu onun için daha zor. O iki kişilik yatak ona o kadar dar geliyordur ki sonuçta babanız hayat arkadaşını, siz ise canınızdan çok sevdiğiniz annenizi kaybettiniz. Baharlar bir anda kışa döndü farkındayım bunun. Hepiniz kendinizi farklı şekillerde teselli etmeye çalışıyorsunuz. Babanın bulduğu çözüm yolu bu. Buna saygı duyun ve lütfen ona karışmayı artık kesin." Ben ise umutla Serkan'a bakarak "Sende haklısın ama bu hayatta ailemden sadece Patrick ve Babam kaldı. Ben onları kaybetmek istemiyorum. Serkan inan ben artık çok yoruldum sürekli rüyamda annemi görüyorum. Ben onu çok özlüyorum Serkan. Serkan ise omuzumu sıvazlayarak "Anne bu özlenmez mi?" Öğretmen sınıfa girmişti. Bir anda yeni eğitim dönemine kendimizden bir yaş küçüklerle başladık. Aslında bana sorsanız utanıyordum. Patrick'in pek umurunda olmaz ama ben aşırı derecede utanıyordum. Arkadaşlarımı bir üst sınıfta görmek beni rahatsız etmişti, Ama artık yapabilecek bir şey yoktu çünkü olan olmuştu. Derken 8 saat çok hızlı bir şekilde geçti. Ben, Patrick, Jack, Leo, Sally, Megan, Jenna, Ezel ve Serkan birlikte yürüyorduk. O an nedense orman yolundan gitmek istemiştik. Bu yürüdüğüm orman nedense bana çok huzur veriyordu. Doğa ile bütün bir insan olduğum için olabilir. Ama bundan emin olduğumu söyleyemem. Yürürken yol ayrımına çıktık. Ben sağ yönü seçtim ve benimle beraber herkes geldi. Yürürken bir anda tanıdık bir ev bizi karşıladı. Bu ev katliamın bizzat yaşandığı ve bizimde figüran olarak mevcut olduğumuz ev idi. Yavaşça ön tarafa doğru dolaştık. Ezel ise inanamayarak "Burası gerçekten Nancy'nin öldürüldüğü ev mi?" dedi. Patrick ise gülerek "Evet burası benim Nancy'yi bizzat boğazını keserek katlettiğim ev. O kadar zevkliydi ki inanamazsın. Annemin katilini öldürmek bana çok zevk verdi. İçim soğudu mu evet. Annem geri döndü mü hayır." Sally ise gözünden birkaç yaş süzülerek Patrick'e baktı ve "Tam 4 yerimden bıçaklanmıştım. Sonrasında kendime gelemedim 4 ay fizik tedavi gördüm. Bedensel bütünlüğüm bozulmuştu ve 1.5 ay geçici felç geçirdim. Benim açımdan rezalet bir gündü. Tabiri caizse hayatımız geri dönülemez bir şekilde değişti." dedi. Ben yavaş yavaş kapıya yaklaştım kapı kilitliydi. Anahtarın saksının altında olduğunu biliyordum. Çünkü bu anahtarı ben oraya koydum. Neden diye soracaksanız eğer bu ev olaydan 1 ay sonra satılığa çıkarıldı ve bende hiç düşünmeden bu evi aldım. Çünkü ben geçmişimi unutmak istemedim. İnsanlar genellikle geçmişini hatırlamak istemez ama ben geçmişine daha yatkın birisiyim. Çünkü geçmişimi unutmak beni daha hodbin biri yapabilir diye düşündüm. İnsan bence geçmişini unutmamalı. Unutmasın ki hodbin veya kendini beğenmiş bir insan gibi görmesin. Herkes meraklı gözlerle bana bakıyordu. Anahtarı aldım kilide taktım ve anahtarı yavaşça çevirdim. Kapı bir anda açıldı ve içerden baskın bir şekilde kan kokusu geldi. Bu durum bir anlığına tüylerimi diken... diken etti. Işıkları açtım, Vahşetin izleri halen yerlerde duruyordu. Mesela Patrick'in Nancy'yi öldürdüğü yerde halen kurumuş kan izleri vardı. Ben mutfağa gittim. Yerde bir yanık izi vardı. Bu büyük ihtimalle Kenny yanarak öldüğü anda zeminde leke şeklinde çıkmıştı. Duvarlara baktığım zaman kurşun izleri halen duruyordu ve yerde birkaç mermi vardı. Yerdeki mermilerin hepsini elime aldım ve çantama attım. Annemin öldüğü gün aynı şeyi yapmıştım. Otopsiden çıkarılan mermiyi annem için hazırladığım anı kutusunun içine saklamıştım. Annemi hatırladıkça kutuyu açar annem resimlerine ve o mermiye bakarım. Bir keresinde annemi rüyamda görmüştüm. O rüya o kadar güzeldi ki size nasıl anlatabilirim.... bilemiyorum. 2 saat geçti. Evden çıkmak için hazırlanıyorduk. Birden Depo'nun önündeki antika telefon beynimi delen bir sesle çalmaya başladı. Yaklaştım.... açarken 10 kez düşündüm. Bazı insanlar bir eylemi gerçekleştirirken 3 kez düşünür. Ancak ben 10 kez düşünüyordum. Pek özgüvenli bir insan değilim. O yüzden birçok eylemi gerçekleştirirken 10 kez düşünürüm. Son anda telefonu açtım ve telefondaki kişi "Merhaba ev eşyalarımızda çok güzel kampanyalarımız var. Deneyimlemek ister misiniz?" Ben ise gözlerimi devirerek "İstemiyorum, Teşekkürler" dedim ve telefonu kapattım. Patrick meraklı bakışlarla "O kimdi?" dedi. Ben ise gülerek "Mobilya mağazası, Boş boş şeyler işte. Hadi gitmiyor muyuz?" dedim. Evden çıktık... ama geçtiğim yollar bile bana o anda işkence gibi geldi. Normalde hiç böyle bir durum yaşamazdım. Ancak yaşadığım şeyler doğrultusunda bu durumu yaşıyordum. Uzun yolculuklar bile bana cehennem gibi geliyordu. Eve sonunda ulaştık. Ben, Patrick, Jack ve Leo ile beraber geldik. Jack ve Leo genellikle hep bizimle kalırdı. Anneleri çok meşguldü ve bu sefer anneleri yurt dışında olduğu için bizimle kalıyordu. Gece vakitleri olmaya başladı. Gene ilk gün yaşanan o gerginlik yaşanıyordu. Hepimiz sessiz bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Jack bir anda bana dönerek "Ellie, Patrick... biz çok üzgünüz aylardır." Ben ise anlamayarak "Neden üzgünsünüz anlayamadım." Leo ise bana "Anneniz bizim yüzümüzden..... öldü. Biz aylardır uyku uyuyamıyoruz. Sürekli rüyamda aynı depoyu ve Maureen'i görüyoruz. Patrick bizim yüzümüzden beyin kanaması geçirdi.." Patrick ise dayanamayarak "Saçmalamayı kesin... Kimse asla böyle bir durum yaşanacağını asla bilemezdi. O yüzden artık kendinizi üzmeyi kesin. Şimdi uyuyalım iyice dinlenelim yarını evde geçirelim." Jack ise gülerek "Bak bunu sevdim işte." Hepimiz uyuduk Rüyalar Alemi: Nancy bir anda tepemde belirdi ve bana "Neden olmayınca çok daha korkunç oluyor değil mi Ellie?" diye seslendi ve bıçağı boğazıma dayadı. Bir anda nefes nefese uyandım. Yavaşça ses yapmadan tuvalete gidecektim. Tam o sırada ışıklar yandı ve babam ayık bir şekilde "Nasılsın oğlum?" dedi. Ben ise sahte bir gülümseme ile "Kabus gördüm elimi yüzümü yıkayıp su içecektim." Babam ise "İşlerini hallettikten sonra terasa gelir misin?" dedi. Ben ise sahte gülümsememe devam ederek "Tabii ki gelirim." dedim. Yüzümü yıkadıktan sonra terasa çıktım. Babam ise bana bakarak "Yanıma otur." dedi ve bende dediğini hiç sorgulamadan oturdum. Babam bana "Ben sizi çok ihmal ettim değil mi Ellie?" dedi. Ben ise babama sarılarak "Hayır... Baba sen bize çok iyi bir baba oldun. Halen öylesin lütfen böyle düşünme. Ama bizi çok düşünüyorsan bu iğrenç şeyi bırak lütfen." dedim. Babam ise bana bakarak "Tamam oğlum, Bırakacağım sana yemin ediyorum ki bırakacağım bu içkiyi." dedi. Bende "İyi geceler." dedim ve odama geri döndüm. Yatmaya geri döndüm ve tam yatağa başımı koyduğum anda telefonum çaldı ve bu odadaki herkesin uyanmasına sebep oldu. Gelen arama satın aldığım vahşetin evinin telefonuydu. Telefon görüşmesi: Bilinmeyen Kişi: Ellie..... Ellie: Kimsiniz ve evimde ne işiniz var? Bilinmeyen Kişi: Bugün sizi o boş eve girerken gördüm de ne olduğunu merak ettim, arayayım dedim. Ellie: KİMSİN SEN DEDİM? Bilinmeyen Kişi: Çok merak ediyorsan gel gör..... |
0% |