Yeni Üyelik
41.
Bölüm

4.Sezon 9.Bölüm: Sessiz Avcı

@yazarruhluadam

Gece yarısı sessizliğini bölen bir çığlıkla başladı. Karanlık, yerini hızlı adımlara ve yükselen panik seslerine bıraktı. Ellie ve Patrick, dışarıda gerçekleşen saldırının ardından eve geri döndüklerinde, gözlerindeki korku ve endişe birbirini tamamlıyordu. Artık eminlerdi: Katil onların hayatlarını tamamen sarmış, her adımlarını izliyordu.

Ellie, kafasında dönen düşüncelerle mutfak masasının başına oturdu. Gözleri, gece boyunca aldığı tehdit telefonlarına ve daha önceki katilin bıraktığı notlara takılıydı. Bir şeyleri kaçırdıklarından korkuyordu, ama ne olduğunu bilmiyordu. Aralarındaki kimsenin bu kadar karmaşık bir planı fark edememiş olması, onun sinirlerini bozuyordu.

Tam o sırada, Patrick’in telefonu çaldı. Patrick, telefona bakarak ekrandaki numarayı inceledi. Tanımadığı bir numaraydı. İrkildi ve hemen açtı.

Patrick: "Alo?"

Telefondan gelen ses, buz gibi bir soğukluğa sahipti.

Katil: "Patrick... Seni izliyorum. Her an, her yerde... Artık nefesini ensemde hissediyorum."

Patrick hızla ayağa kalktı, Ellie de hemen ona doğru geldi. Odanın içi bir anda yoğun bir gerginlikle doldu.

Patrick: "Ne istiyorsun? Neden bizi hedef alıyorsun?"

Katil: "Geçmişin hayaletleriyle yüzleşmenin zamanı geldi, Patrick. Ailenin kaderi zaten mühürlendi. Siz sadece kaçınılmaz olanı erteliyorsunuz."

Telefon aniden kapandı. Ellie, kardeşinin yüzündeki derin kaygıyı fark etti.

Ellie: "Ne dedi? Ne istiyor?"

Patrick, derin bir nefes aldı. "Bu sefer bir planı var," dedi, "ama henüz ne olduğunu bilmiyoruz."

Melissa, Brandon, ve Sidney de odada toplandı. Herkesin yüzünde aynı ifade vardı: korku ve belirsizlik. Katilin bir sonraki hamlesinin ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Sidney: "Bu sefer bizimle oynamaya çalışıyor. Bizi manipüle ediyor, bizi zayıflatıyor. Onun amacına hizmet etmesine izin veremeyiz."

Tam o anda, kapı aniden çalındı. Herkes irkildi. Ellie, yavaşça kapıya yönelirken, diğerleri tetikte bekledi. Kapıyı açtığında, karşısında duran kişinin yüzündeki şaşkınlığı fark etti.

Dedektif Harper: "Beni hemen takip etmelisiniz. Az önce başka bir saldırı gerçekleşti."

Ellie ve Patrick birbirlerine baktılar. Gözlerinde korku ve merak vardı.

Patrick: "Nerede?"

Dedektif Harper: "Şehrin diğer ucunda, bir genç çift evlerinde öldürülmüş. Sahnede bırakılan izler, önceki cinayetlere çok benziyor."

Sidney, derin bir iç çekti. "Bu hiç bitmeyecek mi?" diye mırıldandı. Ama bu kez, herkes daha temkinli ve kararlıydı. Katilin planlarını çözmek zorundaydılar.

Grup hızla dışarı çıktı ve arabalarına binip olay yerine doğru yola koyuldu. Yol boyunca sessizlik hâkimdi. Patrick, direksiyonun başında dikkatini toplamaya çalışırken, Ellie yan koltukta oturup çantasındaki eski dosyaları inceledi.

Ellie: "1999'dan bu yana işlenen tüm cinayetler... Hepsinde bir desen var, Patrick. Hepsi belirli bir zaman aralığında işlenmiş ve belirli bir mesaj içeriyor."

Patrick, bir an için gözlerini yoldan ayırmadan düşündü. "Biliyorum," dedi, "ama bu kez çok daha sistematik ilerliyorlar. Sanki birileri, bu oyunu kontrol ediyor."

Olay yerine vardıklarında, polis arabalarının yanıp sönen ışıkları çevreyi aydınlatıyordu. Patrick ve Ellie, dedektif Harper'la birlikte içeriye girdiklerinde, sahne karşılarında tüm dehşetiyle duruyordu: kanla kaplanmış duvarlar, yerde yatan iki genç beden ve o soğuk sessizlik.

Dedektif Harper: "Bunlar, katilin yeni kurbanları. Dışarıda hiçbir iz bırakılmamış. Ama içeride, her şey apaçık ortada."

Ellie, duvardaki kanla yazılmış notu fark etti. Üzerinde titrek harflerle bir mesaj yazılmıştı: "Geçmişin gölgesinde yaşıyorsunuz. Bunu değiştiremeyeceksiniz."

Ellie, Patrick’e döndü. "Bu bir mesaj," dedi. "Bu katil, geçmişi ve geleceği birbirine bağlıyor. Hepimizi bu bağla avlıyor."

Patrick: "Ama nasıl durdurabiliriz? Bu oyun ne zaman bitecek?"

Ellie'nin gözleri kararlılıkla doldu. "Bu sefer kazanacağız," dedi. "Bu katili bulacağız ve bitireceğiz. Ne kadar zor olursa olsun."

O sırada Sidney içeri girdi ve notu gördü. Ellerin titreyerek cebinden eski bir gazete kupürü çıkardı. "Bu mesaj... 20 yıl önce, Woodsboro'da gördüğüm bir mesajın aynısı," dedi. "Bu katil, geçmişten daha fazla besleniyor. Ve biz geçmişi tamamen gömmeden geleceğimizi geri alamayacağız."

Sidney'in sözleri, odadaki herkesin omzuna ağır bir yük gibi çöktü. Artık sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda geçmişin hesaplaşmasını yapmak zorundaydılar. Katil onları tek tek avlıyordu, ama Ellie ve Patrick’in kararlılığı, bu kez sonucun farklı olacağını hissettiriyordu.

Yeni bir savaş başlıyordu.

Gece soğuk bir rüzgarla devam ederken, Ellie ve Patrick sahneye tekrar göz attılar. Her şey birbirine bağlanmaya başlıyordu. Katil, geçmişin hayaletlerini bugüne taşıyordu. Ellie, katilin bıraktığı mesajı tekrar okudu. Kelimeler içini ürpertti ama aynı zamanda bir anahtar gibiydi. Bir anlam içeriyor olmalıydı.

Ellie: "Bu mesajlar sadece tehdit değil. Bizimle konuşuyor, Patrick. Bize bir şey söylemeye çalışıyor. Bir deseni var."

Patrick, duvardaki kanlı yazıya bakarak düşünceli bir şekilde başını salladı. "Ama neyi bağlamaya çalışıyor? Bu kadar çok ölümün, geçmişten bugüne gelen bu zincirin arkasında ne olabilir?"

Tam o sırada Sidney yanlarına geldi. Elinde eski bir dosya vardı. Onun yüzündeki ifadeyi gören Ellie, Sidney'in bir şeyler bulduğunu hemen fark etti.

Sidney: "Bu dosya, Woodsboro’daki ilk cinayetler sırasında aldığım notlardan biri. Bakın, burada da aynı türden mesajlar var. Aynı tür tehditkâr notlar, hep geçmişle ilgiliydi. Ama o zaman bunu yalnızca kişisel bir mesele olarak görmüştük."

Ellie: "Yani katil, sadece Woodsboro'daki olayları tekrar etmiyor. Daha derin bir bağlantı var. Hepsi planlı, geçmişten bugüne kadar adım adım işlenen bir plan."

Dedektif Harper, bir adım öne çıkarak iç çekti. "Bu durumda, elimizde kimseye güvenemeyeceğimiz bir durum var. Katil, her zaman bir adım önde. Ama bir şey var... Geçmiş cinayetlerdeki tüm ipuçları, bu sefer daha fazla bağlantı gösteriyor."

Ellie, Melissa ve Brandon’a döndü. "Peki ya bir cemaat? Tüm bu cinayetler, sanki bir tür ritüelin parçasıymış gibi. Belki de bir grup insanın arkasındaki daha büyük bir güç olabilir. Belki hepsi birinin liderliğinde yapılıyordur."

Patrick: "Bu kadar vahşet, sadece bir kişinin ellerinden çıkmış olamaz. Katilin tek başına hareket etmediği ortada. Ama bu grup kim? Ve neden bizi hedef alıyorlar?"

O sırada dışarıdan bir ses yükseldi. Arabaların yanından geçen bir adamın telaşlı adımları duyuldu. Patrick aniden pencereye doğru yöneldi ve kapının önündeki yabancıyı gördü. Adamın yüzü tanıdık gelmiyordu ama sanki gözlerinde bir korku vardı. Dedektif Harper hemen dışarı çıktı.

Dedektif Harper: "Bir sorun mu var?"

Adam, nefes nefese kalarak Harper'a yaklaştı. "Az önce... başka bir saldırı oldu. Birisi ormanın içinde vahşice öldürülmüş. Aynı yöntemle..."

Ellie'nin içi ürperdi. Bu yeni saldırı, katilin hala onların peşinde olduğunun bir başka kanıtıydı. Patrick hemen harekete geçti.

Patrick: "Gidelim. Daha fazla zaman kaybedemeyiz."

Ellie, Patrick ve Sidney, dedektifle birlikte hızla dışarı çıktılar. Arabalarına atlayıp ormana doğru yol alırken, yeni saldırının nasıl bir vahşetle gerçekleştiğini düşünmek bile Ellie'yi huzursuz ediyordu. Yol boyunca kimse konuşmadı. Sadece gecenin karanlığında ilerleyen arabanın motor sesi duyuluyordu.

Olay yerine vardıklarında, yine kan, dehşet ve sessizlikle karşılaştılar. Patrick ve Ellie, ormanın derinliklerinde yer alan küçük kulübeye doğru ilerlerken, etraflarını çevreleyen sessizliğin içinde saklı olan korkuyu hissediyorlardı.

Kulübenin kapısını açtıklarında, içeride bir cesetle karşılaştılar. Cinayetin işlenişi, diğerleriyle aynıydı: vücut parçalanmış, kan her tarafa sıçramıştı. Duvarda ise yine o tanıdık mesaj yazılıydı: "Geçmiş asla peşimizi bırakmayacak."

Sidney, derin bir nefes aldı ve başını iki yana salladı. "Bu katil, sadece öldürmüyor. Bize bir ders vermeye çalışıyor. Geçmişimizi yüzümüze vuruyor."

Ellie, kulübenin içindeki izlere dikkatle baktı. "Bunu tek başına yapmıyor. Bizi köşeye sıkıştırmak için bir oyun oynuyor. Her adımı planlı. Ve bu sefer hepimizi hedef alıyor."

Patrick: "Ama bu kez farkındayız. Onu bulacağız ve durduracağız."

O sırada Ellie'nin telefonu çaldı. Telefonu açtığında, yine o soğuk ve tehditkâr ses duyuldu.

Katil: "Geçmişinle yüzleşmeye hazır mısın, Ellie? Artık oyun bitti. Sıra sende."

Ellie, telefonu kapatmadan önce bir an durakladı. Katilin sözleri içini ürpertiyordu, ama aynı zamanda bir kararlılık hissetti. Artık bu kabus sona ermeli ve katil bir an önce bulunmalıydı.

Ellie, Patrick, Sidney ve Dedektif Harper ormanda vahşice işlenmiş cinayet mahallini incelerken, ortamda derin bir sessizlik vardı. Herkes tedirgin bir şekilde ipuçları ararken, Ellie'nin telefonu tekrar çaldı. İçindeki ürperti daha da yoğunlaşmıştı, ancak bu kez kararlılığını korumaya çalıştı. Katilin tehditkâr sesi, karşısındaki sessizliği adeta parçalarcasına yankılandı:

Katil: "Zaman doldu, Ellie. Şimdi sıra sende. Gözlerinizin önünde her şey paramparça olacak."

Ellie telefonu kapattığında, içini bir korku kapladı. Bir şeylerin çok yanlış olduğunu hissediyordu. O sırada Patrick, dışarıdaki karanlıkta bir şeyler fark etti ve gözlerini kısarak etrafa bakmaya başladı.

Patrick: "Bir şeyler yanlış... Çok yanlış."

Tam o anda, karanlığın içinden bir hareket fark edildi. Bir gölge hızla yaklaşmaktaydı. Herkes tetikteyken birden kulübenin kapısı hızla açıldı ve içeriye doğru bir figür fırladı: Yüzü çelik ve kanla boyanmış bir maske takıyordu.

Katil, aniden elindeki bıçağı hızla Dedektif Harper'a doğru fırlattı. Bıçak havada hızla dönerek ilerledi ve Harper'ın gözünden içeriye saplandı. Harper bir anda çığlık attı, elini gözüne götürüp acıyla yere yıkıldı. Kan her yeri kaplamıştı.

Sidney: "Harper! Tanrım!"

Ellie, donup kalmadan harekete geçti, Patrick ise hızla masaya doğru koşarak eline geçirdiği bir sandalyeyi katile savurdu. Ancak katil çevikti, hızlı bir hamleyle sandalyeden sıyrıldı ve ortalığa kaos hakim oldu. Sidney, yerde kıvranan Harper'a yardım etmeye çalışırken, Ellie ve Patrick katile karşı savunmaya geçtiler.

Ellie: "Bu sefer kaçamazsın! Yaptığın her şeyin bedelini ödeyeceksin!"

Katil sessizce maskenin ardında gülümsüyor gibiydi, sanki olayın tadını çıkarıyormuş gibi. Bir an duraksadı, sonra bir kez daha saldırıya geçti. Ellie ve Patrick bir an için geriye çekildiler, katil aniden ortadan kaybolmuş gibi göründü.

Kan kaybeden Harper'ın durumu ciddiydi. Sidney ve Ellie, ne yapacaklarını bilmeden birbirlerine baktılar. Katilin yeniden saldırmaya hazırlandığını hissetmekten kendilerini alamıyorlardı.

Patrick: "Onu burada yakalamamız lazım! Yoksa bir sonraki kim olacak?"

Bu sırada dışarıdan, kulübenin karanlık ormanına doğru atılan bir adım sesi duyuldu. Katilin bir sonraki hamlesi için geri çekildiğini fark ettiler ama onun ne zaman yeniden saldıracağını kimse kestiremiyordu.

Ellie, Patrick ve Sidney, Dedektif Harper’ın kanlar içinde yerde yattığını görünce paniğe kapıldılar. O anda tek düşündükleri, bir an önce bu kabustan kaçmak ve kendilerini güvenli bir yere atmaktı.

Ellie: "Hemen buradan çıkmalıyız! Katil hâlâ etrafta."

Patrick başını onaylarcasına salladı ve hızla dışarıya yöneldi. Sidney, hâlâ şoka girmiş olsa da Ellie ve Patrick'in peşinden gitmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. Kulübeden fırladılar ve soluğu dışarıda, arabalarının yanında aldılar. Ormanın derinliklerine dalan karanlık yol, kaçış için tek umutlarıydı.

Patrick hızla direksiyonun başına geçti, Ellie ve Sidney de arabaya atladılar. Motoru çalıştırdı ve lastikler çakıl taşlarının üzerinde kayarak hızla ilerlemeye başladı. Arabanın farları, karanlık ormanda yalnızca birkaç metre ötesini aydınlatabiliyordu, ama zamanla yarıştıklarının farkındaydılar. Katil onları takip ediyor olabilirdi, ya da daha kötüsü, onları bekliyordu.

Ellie arka koltukta endişeyle geriye baktı, sürekli karanlığın içinden bir şeyin fırlayıp peşlerine düşeceğini hissediyordu.

Ellie: "Hadi Patrick, daha hızlı git! Bizi takip ediyor olabilir!"

Patrick ayağını gaz pedalına iyice bastı ve araba daha da hızlandı. Ancak tam o sırada, karanlık yolun ilerisinden gelen bir ışık fark ettiler. Gözlerini kıstıklarında, başka bir aracın hızla üzerlerine doğru geldiğini gördüler.

Sidney: "Birisi var... Aman Tanrım! Çok hızlı geliyor!"

Karanlığın içinden fırlayan araç, onlara hiç duraksamadan yaklaşmaya başladı. Sanki onları sıkıştırmak isteyen biri tarafından kontrol ediliyormuş gibiydi. Patrick direksiyonu kırarak arabanın yolun kenarına savrulmasına engel olmaya çalıştı, ama diğer araç da aynı hamleyi yaptı ve yanlarından tehlikeli bir şekilde geçti.

Ellie çığlık atarak arabanın içine sıkıca tutundu.

Ellie: "Patrick dikkat et!"

Diğer araç, tekrar hızla geri dönüp onların arkasına geçti. Farlar bir kez daha üzerlerine doğruldu. Saldırganın niyeti çok açıktı: onları yoldan çıkarmak.

Patrick, direksiyonu panikle kontrol etmeye çalışırken, karşıdaki aracın onları arkadan sıkıştırdığını hissetti. Çarpışma her an yaşanabilirdi. O an, kaçacak hiçbir yerleri kalmadığını fark ettiler. Araç bir kez daha çarptı ve Patrick direksiyonu toparlayamadan araba aniden savrulmaya başladı.

Sidney: "Tanrım, hayır!"

Araba, yolun kenarındaki ağaçlara doğru sürüklendi ve büyük bir gürültüyle bir ağaca çarparak durdu. Herkes sarsıntının etkisiyle koltuklara yapışmıştı. Camlar kırıldı, araba bir an için sessizliğe gömüldü.

Ellie, nefes almakta zorlanarak yavaşça doğruldu. Başını çarpmanın etkisiyle sersemlemiş haldeydi, ama Patrick ve Sidney'e baktı.

Ellie: "İyi misiniz?"

Patrick ve Sidney de ağır ağır doğrulmaya çalıştılar, ancak dışarıdan gelen ses onları yeniden alarma geçirdi. Katilin arabanın yakınlarında bir yerde olabileceği düşüncesi, korkuyu yeniden içlerine işledi. Farların zayıf ışığında, ormandan gelen adım sesleri duyuluyordu.

Patrick: "Burada kalamayız... Dışarı çıkmamız lazım."

Ellie, arabadan çıkmakla kalmak arasında tereddüt ederken, Sidney'in gözleri bir kez daha karanlığa daldı. Saldırganın onları burada tuzağa düşürmeyi planladığı çok açıktı.

Loading...
0%