@yazarruhluadam
|
Bölüm, sabahın ilk ışıklarıyla başlıyordu. Londra'nın gri gökyüzü, kısıtlı ışığı her köşeye yavaşça yayarken, dedektif Harper ve ekibi evden ayrılmaya hazırlanıyordu. Bugün, cinayetin ardındaki gerçeği çözebilmek için kritik bir gündü. Yapacak çok iş vardı, çünkü katil sadece bir suçu değil, bir hayatı çalmıştı. Ancak, bu cinayeti çözmek sadece adaleti sağlamak değil, aynı zamanda kaybolmuş bir masumiyetin geri getirilmesi anlamına geliyordu. Harper, bir an duraklayarak yavaşça derin bir nefes aldı. Harper: “Bu işin peşini bırakmayacağız. O küçük kızın yaşadığı dehşeti görmek ve ne kadar zor bir hayat sürdüğünü anlamak… Bu bizim görevimiz. İpuçları her geçen gün daha belirginleşiyor, ama hâlâ bir adım gerideyiz.” Harper, yanındaki not defterine göz attı. Bu defter, son birkaç gündür topladığı tüm bilgilerle dolmuştu. Her detay, her kişi, her görünmeyen ipucu şimdi birbirine bağlanıyordu. Harper (içinden düşünerek): Emma'nın geçmişi hakkında öğrendiklerimiz, bazı şeylerin farklı görünmesini sağladı. Fakat hala kızının ölümüne sebep olan kişinin kim olduğunu çözemedik. Bütün bu parçalar… hala bir araya gelmiyor. O sırada, dedektif Johnathan ile Melissa içeri girdi. Ellerinde birkaç yeni kanıt ve rapor vardı. Melissa: “Harper, yeni bir şeyler bulduk. Öz anne ile ilgili birkaç yeni detay. Emma'nın bir arkadaşı, dün gece garip bir şeyler duyduğunu söyledi. Bu kişi, Emma'nın eski iş yerindeki biri. Kendisini hala peşinden sürükleyen birinin olduğunu fark etmiş.” Harper: “Bize hemen bu kişiyi bulup konuşalım. Hızlıca hareket etmeliyiz.” Dedektif Harper, ekibini harekete geçirmek için hızla plan yapmaya koyuldu. Bu yeni ipucunun ne anlama geldiği konusunda herkesin şüpheleri vardı. Ancak bir şey kesindi: Bu cinayet, göründüğü kadar basit değildi. Şüpheliler arasında, Emma’nın eski işyerinden bir kadın, kızın eski dostlarından birisi ve öz annesi de vardı. Kimi masumdu, kimi ise parmak izi gizlemek için her şeyi yapacak kadar korkutucu. Saatler sonra, Harper ve ekibi, Emma'nın eski işyerine, eski dostunun oturduğu eve gitmek için yola koyuldular. Bu, cinayeti çözmek için atılan en kritik adımdı. Ancak, her bir adımda, gerçeği görmek için daha fazla karanlıkla karşılaşıyorlardı. Harper, arabada yol alırken içinden geçtiği karmaşık düşüncelerle meşguldü. Kimse güvenilir değil. Belki de katil tüm bunları gizlemek için çok zekice hareket etti. Biz hala karanlıkta dolaşıyoruz, ama her bir yeni adım bizi biraz daha yakına götürüyor. Harper’ın sesinden bir keskinlik vardı. Harper: “Arkadaşlarını bir şekilde suçlu yapmayı başarmış bir katil, pek çok gizli sırrı olan birini içeriyor. Sadece bir iş değil, bir işkence değil; bu bir savaş… Savaşta kalmak, gerçekleri görmek ve sonunda kazanmak zorundayız. Sadece Emma'nın değil, bütün kurbanların da hakları var.” İçeri adım attıklarında, Harper’ın gözleri hemen dikkatli bir şekilde her şeyi inceledi. İçerisi oldukça sıradan görünüyordu, ama her şeyde bir eksiklik vardı. Belki de gizli olan, her şeyin düzenli görünmesiydi. Gerçekten de… her şeyin arkasında bir şey vardı. İçeride yalnızca birkaç dakika geçtikten sonra, Harper hemen şüpheli olan kadının odasına göz attı. Yalnızca birkaç dakika önce konuştuğu kadın, ellerinde izler taşıyan biri gibi görünüyordu. Kadın (titreyecek şekilde): “Ben hiçbir şey görmedim, bana inanın. O çocuk hiçbir şeyden haberi olmayan biriydi. O kadına sahip çıkmam gerektiğini söyledi. Ama ben… ben de kendimi korumaya çalışıyordum.” Harper, içeri adım attığında, kadının ofisi tıpkı odası gibi soğuk ve düzenliydi. Her şey yerli yerindeydi, her şeyin bir düzeni vardı ama bir şey eksikti. O düzenin içindeki bozukluk, Harper'ın gözlerinden kaçmadı. Her bir eşya, her bir detay, her bir iz—Harper bu evde bir şeylerin çok yanlış gittiğini hissetmişti. Bu kadının korkusu, tüm evin havasına sirayet etmişti. Kadın, Harper'a gözleriyle birkaç kez bakıp, sonra yere doğru eğildi. O an, dedektif onun bu tavırlarında bir şeylerin gizli olduğunu anladı. Kadın (telaşla): “Ben… ben sadece yardım etmeye çalıştım. Bunu isteyerek yapmadım, ne olur inanın bana.” Harper: “Yapmadığın bir şeyi nasıl isteyebilirsin? Kendine bir şans verdin mi hiç? Neler oluyor? Bu kadar sessiz kaldığın sürece, katil yakalanmaz. O küçük kızın kanı hala ellerinde.” Kadın titreyerek, ellerini ovuşturdu ve kafasını tekrar aşağıya çevirdi. Kadın: “Benim onu öldürecek biriyle hiçbir bağlantım yoktu! O her zaman orada bir tehlike olduğunu hissediyordu, ama kimse dinlemedi. İnanın, bu sadece bir korku filmiydi.” Harper, kadının odasındaki her şeyi dikkatlice inceledi. Herhangi bir iz bırakmayan bir katil, gizemli ve soğuk bir planla her şeyin üstünü örtmeyi başarmış gibiydi. Ancak bir şey, tüm bu sıradışılığı bozmaya başlamıştı. Kadının masasının üzerinde bir not vardı. O notta, kadının birkaç hafta önce şüphelendiği birinden bahsediliyordu. İronik olan ise, bu kişinin isminin tam da Emma'nın katilinin adıyla örtüşmesiydi. Harper (söylerek): “Demek, her şey gizliydi… Burada yazanlara göre, o kişi Emma'nın annesinin eski kocası. Ve ondan hiç kimse bahsetmemişti.” Kadın: “Ona... Ona dikkat etmelisiniz! O, her şeyi görebilen birine benziyor. Ama o kişi, her zaman gizlendi. Beni kimse anlamadı. Beni kandırdılar.” Harper, kadının şüpheli açıklamaları üzerine notları incelemeye devam etti. Emma’nın katilinin geçmişine dair bulduğu her ipucu, onu daha da büyük bir karanlığa çekiyordu. Her şeyin başındaki gizemli kişi, her hareketiyle bir pusuda bekliyordu. Peki, kimdi o kişi? Neden kadın, sürekli ona dikkat edilmesi gerektiğini söylüyordu? Bir sonraki durağında, dedektif Harper ve ekibi Emma'nın annesiyle iletişime geçmeye karar verdiler. Bu, cinayet vakasında bir başka kilit nokta olabilirdi. Eğer annesiyle konuşarak onu daha yakından inceleyebilirlerse, belki de tüm bu gizemli planın ardındaki gerçekleri ortaya çıkarabilirlerdi. Harper (arabasını sürerken): “Hadi bakalım, şimdi doğru kişiyle yüzleşeceğiz. Bunu doğru yapmalıyız.” Melissa (yanında): “Ne diyorsun, Harper? Annede bir şeyler var mı? Bu kadar gizemli olmasının bir anlamı olmalı. Bize daha önce söyledikleri hiç inandırıcı değildi.” Harper (derin bir nefes alarak): “Evet, Melissa. Bir kadın çocuğuna ne kadar acı çektirirse, bu acının ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Ama tüm bu olayların ardında başka bir şeyler var. Emma’yı kaybettik, ama bir kadının bütün hayatını görmek için daha fazla delile ihtiyacımız var.” Emma'nın annesinin evine geldiklerinde, gerilim bir kat daha arttı. Harper, bir kez daha kadının geçmişine ışık tutmayı umarak kapıyı çaldı. Kapı yavaşça açıldığında, içerideki soğuk hava ve hâlâ uyanamamış bir kadının bakışları onlara kendini gösterdi. Emma’nın annesi (zayıf ve titreyerek): “Ne istiyorsunuz? Sizinle ne konuşabilirim ki? Kızımı kaybettim ve bana sürekli sorular soruyorsunuz. Herkes, her şey bir yıkım. Benim kimseyle ilgilenmeye gücüm yok.” Harper, kadının içindeki o korkuyu hemen fark etti. Emma'nın annesinin sesi korku ve suçlulukla titriyordu. Harper: “Emma’yı kaybettiniz, evet. Ama biz de bu cinayetle ilgili daha fazla bilgi arıyoruz. Sizinle ciddi şekilde konuşmamız gerekiyor. Emma’nın hayatının son zamanlarında kimlerle ilişki içindeydi? Kim ona zarar verebilirdi?” Kadın bir an sessiz kaldı, derin bir nefes aldı ve yavaşça konuşmaya başladı. Emma’nın annesi (gözleri buğulanmış): “Onu kimse anlamazdı, Harper. O, kendini başka biri gibi hissetmeye başlamıştı. Sürekli gizemli birileriyle iletişimde olduğunu söyledi. Ama kimseye anlatamadı… Ve sonra, onu kaybettik. Kimse ondan gerçek anlamda haberdar değildi.” Bir sonraki sahnede, Harper ve ekibi, Emma’nın annesinin söylediklerini daha derinlemesine araştıracaklardı. Ancak, yeni elde edilen ipuçları, bu cinayet vakasının karmaşıklığını daha da arttırdı. Kimse, kimsenin karanlık sırrını tamamen çözemezdi. Ama Harper’ın gözleri, her adımda, yavaşça doğruları ortaya çıkarmak için ışık tutmaya devam edecekti. Patrick ve Ellie, Londra'nın gece karanlığında, kasvetli bir sokakta ilerlerken, aralarındaki sessizlik daha önce hiç bu kadar ağır olmamıştı. Arka planda, şehrin gürültüsü, bir diğerinden gelen siren sesleri, ve bu sessizliğin içindeki korku gibi yoğun bir atmosfer vardı. Patrick'in, Ellie'yi düşünceli bir şekilde süzen bakışları ve Ellie'nin, yaşananların bir türlü kabullenemediği duygular arasında sıkışmış hali, her adımda birbirine daha fazla yakınlaşıyor gibiydi. Ne de olsa, bu kadar karmaşık olaylardan sonra en güçlü bağlar bile sarsılabilir. Fakat, yolda ilerlerken birden, bir arabadan gelen yüksek bir honk sesiyle irkildiler. Patrick, hemen refleksle Ellie'yi geriye çekti, fakat o anı bekleyen kişi çoktan harekete geçmişti. Bir aracın hızla yaklaşmakta olduğunu fark ettiğinde, Patrick ve Ellie, geriye doğru fırladılar. Fakat o hızda gelen arabanın durmasını bekleyecek zamanları yoktu. Patrick, Ellie'yi sıkıca tutarak, bir anda sağa doğru savruldu. Araba, birkaç santimetre kala geçip gitti. Ama bunun sadece bir ilk hamle olduğu açıktı. Patrick’in kalbi, hızla çarpmaya başladı. O anda neredeyse her şeyin sonlanmış olduğunu düşündü. Fakat korku, sadece bir başlangıçtı. Araba hızla geri dönerken, içindeki karanlık figür belirginleşti. Ellie bir adım geriye çekildi, ancak Patrick, hızlıca ona sarılarak, bir tehdit ihtimali karşısında en iyi savunma pozisyonunu almak için kendisini hazırladı. O arabadan inen kişi, yüzü maskelenmişti ve uzun siyah bir paltosunun altından birkaç farklı aletin, bıçakların olduğu bir el çantası görünüyordu. Patrick, o an anladı ki bu, onlara karşı başka bir planı olan birinin ta kendisiydi. Patrick (hızla ve derin bir nefes alarak): "Ellie, hemen sağa git, ben onu durdururum!" Fakat Ellie, Patrick'in hareketlerine tepki verirken, aynı anda gelen bir başka sesle irkildi. O sırada, maskeli figür hızla Patrick'e doğru yöneldi. Ellerindeki bıçaklar, ışığın yansımasıyla keskin bir şekilde parlıyordu. Patrick, ona doğru adım atarken, vücudundaki tüm kaslar gerildi, bu adam bir anda dövüş için hazır hale gelmişti. Ellie (panikle bağırarak): "Patrick, dikkat et!" Patrick, öncelikle hızla iki adım geriye gitmeye çalıştı, fakat saldırgan onun öne çıkmasını fırsat bilip, hızlıca bir bıçak hamlesi yaptı. Patrick, neyse ki son anda kendini savunarak, bıçağın hedefinden kaçtı. Ancak vücudunun bir yerinde hafif bir kesik oluştu. Bu anlarda, Patrick’in kafasında bir şeyler hızla yerli yerine oturdu. Maskeli adamın hareketlerinden, yalnızca onunla savaşmak için hazırlanmış bir profesyonel olduğunu anladı. Bu kişi, kesinlikle önceki olaylarla bağlantılıydı. Patrick (savaşçı bir tavırla): "Kim gönderdi seni?! Neden bize saldırıyorsun?!" Maskeli adam, gülümsedi. Bu gülüş, Patrick’in midesine bir soğukluk gibi oturdu. Bu kişi, onun ve Ellie'nin karanlık geçmişine dair bir şeyler biliyordu. Onların geçmişindeki en korkunç sırların farkındaydı. Birden, maskeli adam arkasını döndü, arabasına doğru koşmaya başladı. Patrick, gözlerini hızla ona dikerken, Ellie'yi de güvende tutmak için hızla hareket etti. Ama tam o sırada, maskeli adamın elindeki bıçağın parıldayan ucunu fark etti. Ellie (gözleri genişlemiş bir şekilde bağırarak): "Hayır! Patrick, gitme!" Patrick, tereddüt etmeden onu takip etti. Maskeli adam bir köşeye doğru dönerken, Patrick’in neredeyse hiç bir zaman alışık olmadığı bir hızda koşarak onu yakaladı. Bu kez, aralarındaki mesafe yok olmuştu. Maskeli adam, bir an durdu, Patrick’e döndü ve gözlerinden, uğursuz bir parıltı geçti. Maskeli Adam (soğuk ve tehditkar bir şekilde): "Sizler çok uzun zamandır bir şeylerin farkında değilsiniz. Ama artık zaman geldi. Size rahat bir ölüm vaat etmiyorum." Patrick, hiç düşünmeden saldırıya geçti. Adeta ölümle burun buruna geldikleri bir andı. Maskeli adam bir hamleyle, Patrick'in kolunu sıktı ve ardından kendisini bir kenara atarak hızla kaçtı. Patrick, son bir hamleyle, maskeli adamı yakalayamadı, ama Ellie’yi hemen güvenli bir alana çekti. Geriye döndüklerinde, geceyi gözlerinde ve kafalarında taşıyan ikili, sokakta kalmış birer gölge gibiydiler. Bu kadar uğraş, mücadele ve korkunun içinden sağ salim çıkabilmiş olmaları, onlara bir şeyler kazandırmıştı, ama bunun bedelinin büyük olacağını çoktan anlamışlardı. Patrick, kasvetli bir şekilde konuştu: "Ellie, bu sadece bir başlangıç. O kişi bizim peşimizde… Bunu bitiremedik." Ellie'nin yüzündeki korku, şimdi daha da büyüktü. Ancak Patrick'in yanında olmanın güveni ve her şeye rağmen hayatta kalmanın yarattığı duygusal karmaşa, ona bir umut vermişti. Ama Patrick, bu geceyi hala hazmetmeye çalışıyordu. Kafasında, maskeli adamın söyledikleri yankılanıyordu: "Sizler çok uzun zamandır bir şeylerin farkında değilsiniz." Ne farkında olmalıydılar? |
0% |