@yazarruhluadam
|
Karanlık, kasvetli bir gecenin ardından polisler ve dedektifler, bu dehşet dolu cinayet mahalline ulaşmışlardı. Ellie ve Melissa, dikkatle evin girişine bakarken karşılarına plastik ayakkabılık devrilmiş ve ayakkabılar düzensizce serilmiş bir halde çıktı. Her adımda gerilim yükseliyor, Ellie’nin içinde bastıramadığı bir korku tırmanıyordu. Yavaşça içeri girdiklerinde, mutfağa açılan kapı dikkatlerini çekti. Mutfakta, tezgâha saplı üç bıçaktan ikisi kanla kaplanmış, biri yere düşmüş haldeydi. Tezgahta kalan üçüncü bıçak ise yeni işlenmiş bir cinayetin izlerini taşıyordu; sapındaki kan izleri hâlâ ıslaktı. Yere bakıldığında bir makasın dikkatlice bırakıldığı göze çarpıyordu. Melissa, nefesini tutarak Ellie'ye baktı. "Bu vahşeti kim, neden yapar ki?" Ellie gözlerini mutfağın kanlı tablosundan ayırıp salonun içine ilerledi. İlk adımda, küçük bir bezin bidonunu ve kanlı bir çekiç gördüler. Plastik bidonun kokusu, dezenfektanla kan kokusunun karışımını anımsatıyordu. Ellie, çekici inceleyerek başını iki yana salladı. "Bu kadar çok iz bırakmak... Bu, tam anlamıyla bir meydan okuma." Koridor boyunca ilerlerken adımlarını dikkatle attılar. L şeklindeki koridorun dönemeçlerinde, kan izleri giderek daha yoğun hale geliyordu. Kanla kaplı duvarlar ve zeminde damlayan kan izleri, dehşet tablosunu tamamlıyordu. Hafifçe kıvrılmış bir halının üzerinde dikkatle yerleştirilmiş bir bıçak vardı, sanki biri onları izliyor ve bu izleri onlara göstermek için özenle düzenlemiş gibiydi. Ellie, koridorun sonunda banyonun kapısını aralayarak göz attı. Beklenmedik bir şekilde tertemiz olan banyo, Ellie’yi düşündürdü; sanki buraya biri özellikle dokunmamış, temiz tutmuştu. Melissa yanına yaklaşarak fısıldadı, "Bu sanki... bir ritüel gibi, her bir detay bir mesaj taşıyor." Son olarak yatak odasına yöneldiler. Oda darmadağındı; çekmeceler açık, kıyafetler etrafa saçılmıştı. Yatak başında, etrafa kan sıçramış haldeydi. Ellie ve Melissa dikkatlice yatağın diğer tarafına yaklaştıklarında, en korkunç tabloyla karşılaştılar: kurban, boğazı kesilmiş, vücudunda 13 derin bıçak yarası ve 36 çekiç darbesiyle vahşice öldürülmüştü. Bileği, kopma noktasına kadar getirilmişti; tüm beden acı dolu bir işkencenin izlerini taşıyordu. Ellie, odadaki her bir detayı hafızasına kazırken derin bir nefes aldı. "Bu kişi, sadece öldürmek değil... yok etmek istemiş. Bu, bir mesajdan daha fazlası." Melissa, titreyen sesiyle cevap verdi, "Bu, masum bir ruhun alınmasından çok, bir çeşit intikam. Ama neden? Neden bu kadar acımasız?" Ellie, gözlerini odanın soğuk duvarlarına dikip düşündü. Bu, sıradan bir katilin işi olamazdı; bu, bir tür saplantının, bitmek bilmeyen bir öfkenin yansımasıydı. O anda anladı ki, bu vakayı çözmek, geçmişle yüzleşmek demekti. Ellie ve Melissa, odadaki korkunç manzarayı sindirmeye çalışırken, arkadan gelen ayak sesleri dikkatlerini dağıttı. Diğer dedektifler de odaya gelmişti ve her biri gördükleri karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyordu. İçlerinden biri, "Bu nasıl bir vahşet," diye fısıldadı. Ellie, bakışlarını olay yeri inceleme ekibine çevirerek, “Her detayı dikkatlice toplayın,” dedi. “Bu kadar çok iz bırakmış olmaları, ya acele ettiklerine ya da arkasında kesin bir iz bırakmak istediklerine işaret.” Melissa, kurbanın yüzünde beliren korku ve acı ifadesine bakarak, “Bu tür bir ölüm… Sanki katil, acı çektirmek istemiş gibi,” dedi. Sesinde tiksinti ve çaresizlik vardı. Ellie derin bir nefes alarak düşündü. Bu tür bir cinayet sadece öfkenin eseri olamazdı; planlanmış, üzerinde düşünülmüş bir şeydi bu. O sırada aklına birkaç hafta önce yaşanan olaylar geldi: Geçmişte işlenen cinayetlerle bir bağ olabilir miydi? Melissa, Ellie’nin yüzündeki düşünceli ifadeyi fark ederek sordu, “Aklından ne geçiyor?” Ellie, gözlerini Melissa’ya çevirdi. “Geçmişte de bu kadar vahşice işlenmiş bir dizi cinayet vardı… Bu, onlarla bağlantılı olabilir. Ya da katil, aynı yolu izleyerek bize meydan okuyor olabilir.” O sırada, bir diğer dedektif, elinde kanlı bir fotoğrafla odaya geri döndü. Fotoğraf, eski cinayetlerden birinin gazete kupürüydü. “Bu burada bulunmuş. Aynı katil mi, yoksa bir taklitçi mi, bilemiyorum ama… Sanırım bu bağlantılar tesadüf değil.” Ellie, fotoğrafı eline alarak inceledi. Bu bir tesadüf olamazdı. “Bu eski cinayet, annemin ve kardeşimin de içinde olduğu vakaların bir parçasıydı,” dedi, gözleri bir an hüzünle dolarken. Melissa, sessizce Ellie’nin yanına yaklaşıp elini omzuna koydu. “Ellie, belki de bu katil seni bilerek buraya çekmek istiyor.” Ellie, başını hafifçe sallayarak, “Eğer öyleyse,” diye fısıldadı, “beni çok yanlış tanıyor demektir. Bu oyunun kurallarını değiştireceğiz.” Bu sırada, odanın penceresinden dışarıyı izleyen bir dedektif aniden seslendi, “Ellie! Buraya bak!” Ellie hızla pencereye yaklaştı. Sokakta duran bir figür, gölgeler arasında kaybolmuştu. Yüzü net seçilemiyordu, ama orada, karanlıkta onlara bakıyormuş gibiydi. Ellie, gözlerini kısmış halde bakarken, fısıldadı, “Bu daha başlangıç. Peşine düşeceğim ve onu karanlığın en derin köşesine kadar takip edeceğim…” Ellie, pencerenin önünde bir an için duraksadı. Dışarıdaki figür kaybolmuştu, ama onun varlığı mekânı hâlâ kasvetli bir gölge gibi sarmalıyordu. Ellinin içinde bir savaş vardı; hem peşine düşmek hem de bu oyunun bir parçası olmamak arasında. Derin bir nefes aldı ve kendini toparladı. Melissa, arkadan yaklaşıp omzuna dokundu. "Bu durumda duygularını bir kenara koymalısın, Ellie. Bunu yapan her kimse seni provoke etmeye çalışıyor." Ellie, Melissa’ya bakarak başını salladı. “Haklısın. Ama bu iş kişisel bir hâl aldı, Melissa. Bu adam sadece kurban seçmiyor, bize mesaj bırakıyor. Özellikle bana.” Bu sırada diğer dedektifler kanıtları incelemeye devam ediyordu. Dedektif Harper, yerde bulduğu kanlı fotoğrafı kaldırarak Ellie’ye gösterdi. “Bu cinayet dosyaları arasında daha önce de böyle mesajlar bırakılmıştı. Katil, her defasında eski bir cinayet dosyasına ait bir ipucu bırakıyor.” Ellie, fotoğrafa bakarak hafifçe iç çekti. "O zaman bu sadece bir cinayet değil. Bu bir zincir… ve o zinciri kırmamız gerekiyor." Melissa, "Peki ya neden bu kadar çok sembolik öğe kullanıyorlar? Kanlı bıçaklar, kırık eşyalar, belirgin izler... Bunlar sadece rastgele değil, bilerek bırakılmış gibi," dedi. Ellie düşündü. "Bu bir ritüel olabilir. Belki de katilin kendince bir amaca hizmet eden bir ritüeli var. Her ayrıntının bir anlamı olabilir. Bu izler, bizi başka bir yere götürmeye çalışıyor olabilir." Melissa, şaşkınlıkla başını salladı. “Bu iş gittikçe karmaşık bir hâl alıyor. Peki bu ritüelin amacı ne? Kurbanları tesadüfen mi seçiyor, yoksa onların da bir bağlantısı mı var?” Ellie, derin bir nefes alarak gözlerini uzaklara dikti. “Bunu çözmemiz gerek. Herhangi birimizin güvenliği tehlikede olabilir. Katil, sadece bir gölge gibi değil… adeta bizim içimizdeki en derin korkuları uyandırmaya çalışıyor.” Ellie'nin gözleri odayı bir kez daha taradı. Her kan damlası, her iz birer ipucu gibiydi; ama aynı zamanda bir bilmeceydi. Katil bu oyunun kurallarını kendi koymuştu, ama Ellie’nin kararlılığı artık sınırlarını aşıyordu. Dedektif Harper, katlanmış bir dosyayı Ellie’ye uzattı. Dosyanın üzerinde, kurbanın kişisel bilgileri dikkat çekiyordu. Harper, dosyayı açarken gözlerini Ellie’den ayırmadan konuştu. “Ellie, öldürülen genç kız... evde üvey anne babası ve henüz altı aylık bir kardeşiyle yaşıyormuş,” dedi. Bu bilgi, olayın aile bağlarına yönelik olabileceği yönündeki ihtimalleri kuvvetlendirmişti. Ellie, kaşlarını çatarak dosyayı inceledi. "Öz annesi nerede peki? Ailesiyle bağı kopmuş mu?" Harper başını sallayarak devam etti. "Hayır, öyle değil. Öz annesi hâlâ aynı şehirde yaşıyor. Ancak farklı bir evde ve kızla sık sık görüşmüyormuş. Ayrı bir hayatı var." Ellie, düşünceli bir şekilde başını salladı. “Bu ayrılık, aile dinamikleri ve genç kızın psikolojik durumu üzerinde nasıl bir etki yaratmış olabilir? Annesiyle aralarındaki mesafeli ilişki, kızın davranışlarında ya da yaşadığı çevrede bir tür boşluk yaratmış olabilir mi?” Harper bir an duraksadı. "Bu ihtimaller üzerinde durmamız gerekebilir. Üvey anne ve babasının onu nasıl kabul ettiği, annesinin hayatındaki boşluk... Bunlar, katilin hedef seçme kriterlerini etkileyebilir.” Ellie, derin bir nefes aldı. "Belki de katil, kurbanların ailevi zayıflıklarını araştırıyor ve onları hedef alıyor. Sadece kurbanı değil, çevresindeki ailevi yapıyı da çözmemiz gerekiyor. Özellikle de öz annesiyle yeniden konuşmalıyız. Bu katilin nasıl bir düzen içinde hareket ettiğini anlamamız için bize ipucu verebilir." Ellie ve Harper, cinayet mahallini adım adım incelerken, evin genel düzenine hayran kalmışlardı. Her şey yerli yerinde, düzenli ve pırıl pırıldı; adeta bir katalogdan çıkmış gibi görünüyordu. Ancak genç kızın odasına geldiklerinde karşılaştıkları manzara tam tersiydi. Bu oda, bir çocuk odasından çok, bir depo gibi kullanılıyordu. Duvarda asılı birkaç eski oyuncak, köşeye yığılmış kutular ve artık işlevini kaybetmiş, gelişigüzel yerleştirilmiş bazı eski eşyalar göze çarpıyordu. Bu yerleşim, odanın sahiplenilmemiş, ihmal edilmiş bir alan olduğunu ima ediyordu. Ellie, odanın diğer tarafında uzanan bedene dikkatle bakarken gözlerini kısmıştı. Küçük kızın cansız bedeni, yerde kıvrılmış bir halde yatıyordu. Bir elinde sıkıca tuttuğu eski bir terlik vardı; diğer eli ise ütü masasının arkasına doğru uzanmış gibiydi. Gözleri, ütü masasının hemen arkasında dikey bir şekilde duran ütüye takıldı. Bu ütü, sanki alelacele buraya konmuş ya da unutulmuş gibi bir izlenim veriyordu. Harper, yere eğilerek biraz daha yakından baktı. Halının üzerine buruşuk bir on dolar banknotu düşmüştü ve yanında kopuk bir bileklik duruyordu. Üzerindeki boncuklar eksikti, kopuk ip parçaları yan yana dağılmıştı. Harper, parmak izlerini tespit etmek için bilekliği dikkatlice eline aldı. Ellie, kırışık para ve kopmuş bilekliği incelerken kaşlarını çattı. "Sanki burada bir mücadele olmuş gibi," dedi düşünceli bir sesle. "Ama her şey bu kadar düzenliyken sadece bu odada böyle dağınık bir iz bırakmak… tuhaf." Harper, başını sallayarak onayladı. “Özellikle de kızın bu terliği neden sıkıca kavradığını anlamak zorundayız. Bu onun bir mücadeleye mi, yoksa daha önceki bir anıya mı işaret ettiğini çözmemiz gerek.” Ellie, gözlerini özenle yerdeki detaylara kaydırırken, olayın geride bıraktığı izleri anlamaya çalışıyordu. Terlik, kırışık para, kopmuş bileklik… Hepsi ayrı bir hikaye anlatıyor gibiydi ama aynı cümlede buluşmuyorlardı. Ellie, "Bileklik kopmuş, para buruşmuş... Bu odada o kadar çok şey yaşanmış ki; her ayrıntı birer ipucu olabilir. Ütünün yerleşimine, terliğin sıklıkla kavranışına kadar her şey bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yerleştirilmiş olmalı." Harper dikkatlice etrafa bakarken yere çömelip kızın bileğine baktı. Kopmuş bilekliğin izleri bileğinde kırmızı bir halka bırakmıştı. "Biri bunu ya hızla çekip kopardı ya da kız, kendisi çıkarıp savurdu." Ardından gözleri, ütünün bulunduğu köşeye takıldı. “Bu ütünün dikey pozisyonda bırakılması da mantıklı değil, sanki biri çok acil bir şekilde onu buraya yerleştirmiş.” Ellie, ütü masasının etrafında göz gezdirerek, "Belki de o an panikle buraya bırakıldı. Ütüyü bu şekilde bırakmak, normal bir durumda yapılmaz," dedi. Sonra eğilip ütünün hemen altına dikkatle baktı. Orada ince bir toz tabakası vardı; bu, ütünün uzun süredir orada olmadığını gösteriyordu. Bu arada Harper, on doları incelemeye koyulmuştu. Buruşuk, kenarları hafifçe yıpranmıştı. "Bu para, cebinden düşmüş gibi görünmüyor," dedi fısıltıyla. "Daha çok, sanki bir yere sıkıştırılmış ve sonra çıkarılmış gibi." Ellie dikkatini yeniden genç kızın odasına ve dağıtılmış eşyalara yöneltti. “Burası onun kişisel alanı değil gibiydi. Sanki bu oda ona ait olmaktan çıkmış ve evdeki diğer herkesin ihtiyaç duyduğu bir depo haline gelmiş.” Harper, derin bir nefes alarak, "Belki de kızın yaşam alanının bu kadar ihmal edilmiş olması, burada olup bitenlerin bir parçasıydı. Öz annesi evden ayrı yaşıyor, üvey anne ve babası bu kadar ilgisizken, bu odanın dağınık ve işlevsiz olması... Her şey birbirini tamamlıyor," diye düşündü. Ellie, odanın duygusal soğukluğunu hissederken başını salladı. "Bu oda, onun kimliğini kaybetmiş olmasını sembolize ediyor gibi. Olayı aydınlatmak için, buradaki her küçük detayı, her kırıntıyı tek tek incelememiz gerekiyor." Ellie ve Harper, olay yerinde daha derine inmeye devam ederken, evin geri kalan bölümlerini de dikkatle incelediler. Gözleri, her köşe ve her oda ile birlikte, her bir nesnenin anlamını ve olayın şiddetini çözmek için çalışıyordu. Mutfak: Mutfak, başka bir korku öyküsüne dönüşmüştü. Ellerin arasındaki gerginlik, mutfakta başlıyordu. Kütük, bıçaklar ve o bıçaklardan sadece iki tanesi kanlıydı; diğer bıçak ise mutfak tezgahında, lekelerle kaplıydı. Ellie, her zaman göz ardı edilemeyecek bir yer olan mutfakla ilgili dikkatini çekerken, Harper da yanında durmuştu, mutfak masasının çevresini inceliyordu. Birden, Ellie’nin dikkatini çeken bir şey oldu. “Burası, birileri tarafından aceleyle terkedilmiş gibi. Ancak, bu bıçaklar burada kalmaya devam etmiş. Bıçaklar, genellikle bir işin tamamlanmadığının göstergesidir,” dedi Ellie. Harper gözlerini devirerek, mutfakla ilgili daha fazla bilgi edinmeye çalıştı. Bıçakları kontrol etti ve üzerinde parmak izi olup olmadığını inceledi. Üzerindeki kan lekesi çok taze ve yoğun görünüyordu. “Bu kan, olayın hemen ardından bırakılmış. Yani cinayet anı çok yakındı,” dedi Harper. Koridor: Sonra, dikkatleriyle birlikte koridora yöneldiler. Koridor, eve dair her şeyin derinliğini, kaotik yapısını daha da somut hale getiriyordu. L şeklindeki koridorun duvarları, korkutucu derecede kanla kaplanmıştı. Kan izleri duvarın her tarafına dağılmış, bir zamanlar sakin olan evi sanki canavara dönüştürmüştü. Ellie, gözleriyle duvarda izler bırakarak, koridoru geçmeye başladı. Kan, sürekli olarak bir yerlere sıçramış ve duvarın üzerine damlamıştı. Ancak, sıçrayarak yapılan bir cinayetten çok, bir kişinin kontrolsüz bir şekilde hareket ettiği izlenimini veriyordu. "Bir yerlerde bir mücadele olmuş," diye mırıldandı. Harper yanına geldiğinde, parmaklarıyla duvarın üzerindeki kan izlerini izledi. “Birinin düşmesi ve tekrar kalkması... mücadele vardı ama bu işin şiddeti bir hayli fazla.” Ayakkabılık: Odaya yaklaşırken gözleri, ayakkabılığa takıldı. Ayakkabılık dağınıktı, bazı ayakkabılar fırlamış şekildeydi. Ancak bir şey dikkatini çekmişti. Ayakkabılığın en alt rafında, dışarıya çıkmaya çalışan bir çift plastik ayakkabı vardı. Onlar, dışarıya çıkan birisinin aceleyle giydiği türdeydi; aceleyle giyilen bir ayakkabı, suçun peşinden koşan biri için çok anlamlıydı. Ellie hemen diz çöküp ayakkabıları inceledi. Plastik ayakkabılar o kadar belirgindi ki, üzerlerinde bir tek damla bile kir yoktu. Bu, katilin, bir zamanlar evdeki tüm her şeyi yapmaya çalışan bir kişi olduğunu düşündürdü. "Burada her şeyin bir anlamı var. Bu ayakkabılar, suçlunun henüz gitmeye hazırlanmış olduğu, ama bir şeyleri fark etmesi gerektiği bir zaman dilimini gösteriyor," dedi Ellie, kafasında bir düşünceyi çözmeye çalışarak. Benzin Bidonu ve Çekiç: Ellie, sonunda salonun köşesine yaklaştığında, gördüğü şeyler karşısında bir an donakaldı. Benzin bidonu, salonda bir köşeye yerleştirilmişti ve yanına büyük bir çekiç bırakılmıştı. Çekiç, bir kaç darbe sonrası sanki yanlışlıkla oraya düşmüş gibiydi. Çekiç, kanla kaplanmış ve ağırlığının altında ezilmiş gibiydi. Yerde kırık dökük birkaç parça vardı. Çekiç kullanılarak yapılmış bir işin izlerini, saldırganın sakinliğini kaybettiği bir an olarak düşündü. Harper, her şeyi dikkatlice inceleyerek, “Çekiç, bu işin amacının sadece öldürmek olmadığını gösteriyor. Bir tür mesaj olabilir. Ama bu mesaj ne olabilir?” diye sordu. Ellie, bir süre duraksadıktan sonra, "Bilmiyorum ama dikkatlice baktığımızda her şeyin bir sebebi ve bir izi olduğunu görebiliyoruz." Yatak Odası: Son olarak, yatak odasına girdiklerinde, odanın dağınık hali onlara her şeyin bir öyküsü olduğunu düşündürüyordu. Yatak darmadağındı, yerlerde kıyafetler ve dağınık eşyalar vardı. Yatak odası, tıpkı bir savaş alanı gibi görünüyordu. Ama asıl şok edici olan, ölü bedenin bulunduğu yerdi. Genç kızın bedeninin üzerine örtülen kanlı örtü, oldukça vahşi bir cinayetin haberini veriyordu. Bedenin üzerinde yapılan boğaz kesilmesi, bıçak darbeleri, çekiç darbeleri... Hepsi genç bir kızın daha önce görmediği şiddetle karşı karşıya kaldığını anlatıyordu. Ellie, sarsılmaz bir şekilde bakarak, “Bu cinayet yalnızca öldürmekten ibaret değil. Bir tür intikam ya da kişisel bir nefret vardı,” dedi, gözlerinde beliren karanlık bir hisle. Harper derin bir nefes aldı. "Her bir detay, her bir an, her bir iz, bu cinayeti sadece çözmeye değil, katilin kimliğini bulmaya yönelik bir ipucu. Ancak o katil, tüm bu izleri sanki gizli bir mesaj bırakmak istermiş gibi bırakmış." Bir kez daha gözlerini, salondaki kan izleri ve odadaki korkutucu düzenin üzerine çevirdi ve nehrin karşısındaki karanlık yolda, daha bir yolculuk başlamak üzereydi. Dedektif Harper’ın söyledikleri akıllarda yankı yapıyordu. Evdeki her şey bir yıkımın ve düzenin ortasında kalmıştı; ama bir şey eksikti. Her şeyin gerisinde bir hikaye, bir bağlantı olmalıydı. Korku, kan ve karmaşa, bu evin her köşesinden sızıyor gibiydi. Odaya son bir bakış attı. Çekiç ve bıçak, her biri farklı bir anlatının parçasıydı; kimse birbirinden tamamen bağımsız değildi. “Bu çocuk sadece bir kurban mı?” Harper derin bir nefes aldı. “Ya da daha fazlası?” Lily’nin annesi, evin dışında olan ve kızının ölüme sürüklendiği o korkunç günden habersiz olan kadına son bir bakış attı. Harper, gözlerinde acı, kafasında karmaşık düşüncelerle, katilin izini sürmeye devam etti. Ama sanki her şeyin bir adı var, her şey bir planın parçasıydı. Görünmeyen bir el, evin geçmişinden gizemli bağlar kurarak, tüm gerçekleri ölüme ve suçlara bağlıyor gibi görünüyordu. Evdeki plastik ayakkabılar hala yerdeydi, ve her bir adım, katilin bir adım geride kalmış bir geçmişin yankısıydı. Dedektifler, katilin ayak izlerine bakarak daha da derinleşen bir labirente girmekteydi. |
0% |