Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Başlangıç

@yazarsilaaaa

Atlas’ın daveti beni gün boyunca huzursuz etti. Mesajı defalarca okudum, kafamda sürekli aynı sorular dönüp duruyordu: Gitmeli miydim? Onunla yüzleşmeli miydim? Yoksa bu sadece bir oyunun parçası mıydı?

Sonunda, merakım galip geldi. Ertesi gün öğleden sonra saat 15.00’te kafede olmayı kafama koymuştum. Oraya gitmezsem bu sorular zihnimde dolanmaya devam edecek ve asla ne olduğunu öğrenemeyecektim. Saat yaklaştığında, en sevdiğim deri ceketimi giyip evden çıktım. Kalbim hızlı atıyordu, ama bir yandan da bu gizemi çözmek için kararlıydım.

Kafe, mahallede küçük ama oldukça sevimli bir yerdi. Masaların birkaçı doluydu, ama içerisi sessizdi. Kapıdan içeri girerken gözlerim çevreyi hızlıca taradı. Atlas’a dair bir iz yoktu. Masalardan birine oturdum ve kahve sipariş ettim. Beklerken, telefonuma bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Sadece bir köşede oturup dışarıyı izledim.

Saat 15.10…

Sonra 15.20…

Atlas hâlâ ortalıkta yoktu.

İçimden bir ses bunun başından beri sadece bir oyun olduğunu söylüyordu. O gelmeyecekti. Zaman geçtikçe sabırsızlanmaya başladım. Birkaç kez etrafa baktım, ama kimse dikkat çekici değildi. Kafedeki herkes sıradan görünüyordu, sanki hiçbiri bana bakmıyordu bile.

Saat 15.30 olduğunda, içimdeki sabır taşmaya başladı. "Beni buraya boşuna mı çağırdı?" diye düşündüm. Tam masadan kalkmak üzereyken telefonuma bir mesaj geldi. Kalbim bir an duracak gibi oldu. Hemen ekrana baktım. Mesaj, Atlas'tandı.

**"Parla, gelmeyeceğimi biliyordun, değil mi? Yine de buraya gelmen ilginç. Bu hikayenin bir parçası olmayı mı istiyorsun? Şu anda seni izliyor olabilirim... Ya da belki de değilim. Bu oyunu oynamak istiyorsan, kurallarımı kabul etmelisin.

İyi oturmalar:)

*Atlas

Telefonu elimde sıkarak etrafa bakındım. Gerçekten beni izliyor muydu? Bu iş nereye varacaktı? İçim bir yandan ürperdi, bir yandan da daha fazla bu işin içine çekildiğimi hissettim. Bu adam cidden ne yapmaya çalışıyordu? Gizemli, tuhaf, ama aynı zamanda beni sürekli merak içinde bırakıyordu.

Beni izlediğini söyleyen bir mesaj almak, huzursuzluğumu ikiye katlamıştı. Çevreme dikkatlice bakmaya başladım, ama kimse şüpheli görünmüyordu. Sıradan insanlar kahvelerini içiyor, arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Fakat bir yandan da, Atlas’ın burada olup olmadığını gerçekten bilebilir miydim? Belki de uzaktan izliyordu, belki de mesajlarıyla sadece beni ürkütmek istiyordu.

Bir kez daha kafamda soru işaretleri dolanırken, masamdan kalktım ve kafenin kapısından dışarı çıktım. Güneş batmaya yakın, gökyüzü turuncu renge bürünüyordu. Eve dönmek için adımlarımı hızlandırdım, ama kafamdaki düşünceler peşimi bırakmıyordu.

Bu gizemli oyun daha yeni başlamıştı ve Atlas’ın kim olduğunu öğrenmeden bu işin peşini bırakmayacaktım.

Eve dönerken her adımda Atlas’ın söylediklerini kafamda döndürüp durdum. "İzliyor olabilirim... Ya da belki de değilim." Bu belirsizlik beni hem ürkütüyor hem de daha fazla çözmeye itiyordu. Gerçekten nerede olduğunu, neyi amaçladığını anlamadan rahat edemeyecektim.

Eve vardığımda, havanın hafif serinlemiş olduğunu fark ettim. Bahçedeki havuza bir göz attım. Gecenin yavaşça çökmeye başladığı o anlarda, sessizlik bana iyi gelirdi normalde, ama o gün tam tersine her şey daha fazla üstüme geliyordu. İçimde bir türlü geçmeyen bir huzursuzluk vardı. Sanki bir şeyler eksik ya da yanlış gidiyordu.

Kapıyı kapatıp içeri girdiğimde, bilgisayarımın olduğu odaya yöneldim. Hızlıca açtım ve masaüstünü kontrol ettim. Her şey yerli yerindeydi gibi görünüyordu. Ama bir şey beni daha dikkatli olmaya itiyordu. Bilgisayarıma giren biri dosyalarımı da değiştirmiş olabilir miydi? Gözlerimi ekrandan ayıramıyordum.

Sonra, bir bildirim daha geldi. Atlas’tan

**"Bugün seni izlemek ilginçti. Her adımında tereddüt ettin. Bu oyunda kazanmak istiyorsan daha cesur olman gerekecek, Parla. Senin ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyorum.

Bir sonraki ipucu evinde. Hadi bakalım, bulabilecek misin?"**

Mesajı okuduğumda nefesim kesildi. "Evinde." Bu kelimeyi tekrar tekrar okudum. Evimde... Yani, bu kadar yakında mıydı? Nefesimi kontrol etmeye çalıştım, ama kalbim hızla atıyordu. Atlas gerçekten evimde bir şey bırakmış olabilir miydi? Ya da sadece zihnimle mi oynuyordu?

İçimdeki merak ve endişe birden daha da büyüdü. Derin bir nefes alarak ayağa kalktım ve etrafa bakmaya başladım. Odadaki her şeye daha yakından dikkat ettim, ama görünürde bir ipucu yoktu. Adımlarımı yavaşlattım ve her köşeye, her detaya bakarak evi dolaşmaya başladım.

Mutfak, salon, yatak odası... Her şey normal görünüyordu, ta ki...

Merdivenin yanında küçük bir kağıt parçası bulana kadar. O kağıt parçası dikkatimi hemen çekti. Eğilip aldım ve ellerimin titrediğini fark ettim. Kağıdın üzerinde sadece bir cümle yazıyordu:

"Eğer beni bulmak istiyorsan, bu sadece başlangıç."

İçimdeki huzursuzluk artık dayanılmaz hale gelmişti. Bu adam gerçekten de benimle oyun oynuyordu ve oyunu kurallarıyla oynamamı istiyordu. Ama kuralları o belirliyordu.

Bir sonraki adımımın ne olacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Ama ne olursa olsun, bu işi çözecektim. Atlas’ın kim olduğunu ve ne istediğini bulmadan bu oyunu bitiremezdim.

Merdivenin yanında bulduğum o küçük kağıt parçası hâlâ elimdeydi. “Eğer beni bulmak istiyorsan, bu sadece başlangıç.” İçimdeki huzursuzluk dalga dalga yükseldi. Atlas’ın her adımımı izlediğini biliyordum, ama gerçekten beni ne kadar yakından izliyordu? Evime bir şey bırakacak kadar mı? Bu sorular kafamı meşgul ederken odayı tekrar gözden geçirdim.

Derin bir nefes alarak oturdum ve kağıdı dikkatlice inceledim. Basit bir kağıt parçası gibi görünüyordu ama Atlas’ın arkasında ne tür bir plan olduğunu bilmeden rahat edemezdim. Kafamda binlerce soru vardı. Beni daha ne kadar sürükleyecekti bu gizemli oyununa?

Kağıdı masaya bıraktım, ama gözüm hâlâ onun üzerindeydi. Sanki o küçük parça, bundan sonra yapacaklarımın kilit noktasıymış gibi hissettiriyordu.

Tam o sırada telefonuma bir bildirim geldi. Kalbim hızla çarparken telefonuma uzandım. Atlas’tan gelmişti.

Atlas:“Başladığını biliyorum. Sıradaki ipucu çok uzakta değil. Evinde dikkatle bak.”


Bir süre gözlerimi ekrandan alamadım. Bu adam gerçekten de beni her açıdan köşeye sıkıştırıyordu. İçimde bir an için paniğe kapıldım. Ya beni izliyorsa? Evimde bir kamera ya da gizli bir cihaz olabilir miydi? Düşünceler beynimde hızla dönerken kendimi toparlamaya çalıştım. Tamam, eğer bir oyun istiyorsa, ben de oyunu kurallarına göre oynayacaktım.

Telefonumu masaya bırakıp etrafı dikkatlice incelemeye başladım. Adımlarıma dikkat ederek yavaşça her köşeye, her detaya göz gezdirdim. Salondaki raflara, mutfaktaki dolapların içine, hatta banyodaki aynanın arkasına bile baktım. Ama hiçbir şey bulamadım.

Tam umudumu kaybetmek üzereydim ki yatak odama geri döndüm. Oda her zamanki gibiydi, ama bir şey beni durdurdu. Kitaplığın arkasındaki duvar… Hafifçe tıklatınca içinden farklı bir ses geldi. Kalbim daha hızlı atmaya başladı. Duvarda gizli bir bölme mi vardı?

Biraz zorlanarak kitaplığı yerinden oynattım. Ardında küçük bir kapak gizlenmişti. Nefesimi tutarak kapağı açtım ve içinden küçük bir kutu çıktı. Atlas’ın gerçekten de her şeyi planladığını fark ettiğim an o kutuya dokunduğum andı. Kutuyu açtığımda içinde bir zarf buldum.

Zarfın içinden çıkan notta sadece bir cümle yazıyordu:

"Bir sonraki adım için hazırlıklı ol. Yakında yüzleşeceğiz."

İçimdeki gerilim daha da arttı. Atlas, her adımımı tahmin ediyor, beni yönlendiriyor ve gizemi daha da derinleştiriyordu. Ama bu oyunun sonu neydi? Ve ben gerçekten yüzleşmeye hazır mıydım?

Küçük zarfı ve içindeki notu tekrar tekrar okudum. “Yakında yüzleşeceğiz.” Bu cümle zihnimde yankılandı. Bir an için ne kadar ileri gidebileceğimden emin değildim. Atlas, her hareketimi önceden tahmin ediyordu ve beni yönlendirdiği bu oyunun sonunu tahmin etmek neredeyse imkansızdı. Ama aynı zamanda içimde ona karşı koyulamaz bir merak da vardı. Gerçekten yüzleşmek istediğim şey neydi?

Yavaşça kutuyu kapattım ve zarfı tekrar içine yerleştirdim. Evin içinde dolanmaya başladım. Beynim, olasılıklar ve tahminlerle dolup taşıyordu. Atlas bu kadar planlı ve adım adım hareket ediyorsa, bir sonraki sürprizinin nerede olabileceğini kestirmek imkânsızdı.

Telefonuma bir daha baktım, yeni bir mesaj yoktu. Her şey çok sessizdi. Kendimi bir kez daha yalnız hissettim, bu yalnızlık beni daha da içine çekti. Evde geçirdiğim her an, her köşe, Atlas’ın varlığıyla dolu gibiydi, sanki bir gölge gibiydi, beni takip eden ama asla tamamen görünmeyen.

Biraz hava almak için terasa çıktım. Şehrin gürültüsü bu sakin mahallede çok daha az duyuluyordu. Terastan aşağıya bakarken yıldızlı gökyüzüne daldım. Cam oda aklıma geldi, çünkü o oda bana her zaman farklı hissettirmişti. Yıldızlara daha yakın olmak, belki de kafamı toparlamak için iyi bir yerdi.

Terasa geri dönerken, içeriye dönüp cam odaya çıkmaya karar verdim. Basamakları yavaşça tırmandım. Yukarı çıktığımda, oda her zamanki gibi sessizdi ama şimdi farklı bir aura vardı. Yıldızların ışığı, camlardan içeri süzülerek odayı neredeyse mistik bir hale sokuyordu.

Odaya girip pencerenin önünde durduğumda, içime bir rahatlama hissi doldu. Ancak tam o sırada telefonum titredi. Yine bir mesaj. Neredeyse içimdeki huzur kayboldu, tekrar gerildim.

Atlas: “Gökyüzü seni sakinleştirdi mi? Beni bulmaya hazır mısın?”

Hemen o an tüm vücudumda bir ürperti hissettim. Nasıl bilebilirdi? Burada olduğumu, ne düşündüğümü? Bu adamın beni izleyip izlemediğinden hâlâ emin değildim, ama bir şekilde attığım her adımı tahmin ediyordu. Ya da... belki gerçekten izliyordu.

Derin bir nefes alarak mesajı cevapladım.
“Evet, hazırım. Ne yapmamı istiyorsun?”


Mesajı gönderip beklemeye başladım. Bu sefer cevap hemen geldi.

Atlas: “O zaman sabırlı ol. İlk adımı sen değil, ben atacam.”


Bilinmezliğin getirdiği endişe içimde daha da büyüyordu. Sabırlı olmam gerekiyordu, ama sabrım tükeniyordu. Bu oyunun nereye varacağını bilmek istiyordum, ama Atlas buna izin vermiyordu. Ne kadar beklemem gerektiği ya da neyin geleceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ama bir şey kesindi: Atlas, yakında bir adım atacaktı ve o an geldiğinde bu oyun tamamen değişecekti.

O gece boyunca telefonuma bir daha mesaj gelmedi. Atlas’ın ne zaman, nasıl bir adım atacağını bilmiyordum, ama sabrımın sınırlarını zorlamaya başladığı kesindi. Oyununu kurallarına göre oynuyordum, fakat onun bir sonraki hamlesini tahmin edememek içimi kemiriyordu. Kafamda onunla yüzleşmeye dair farklı senaryolar dönüp durdu, ama hiçbiri gerçek kadar karmaşık olamazdı.

Ertesi sabah uyandığımda güneş odama dolmuştu. Bir süre yatağımda kalıp dün geceyi düşündüm. Odaya Atlas’ın mesajlarıyla dalmıştım ve uyuyana kadar telefonuma göz attığım her an bir mesaj beklemiştim. Ama sessizlik hâkimdi. Kalkıp yüzümü yıkadım, kahve yapmaya gittim ve mutfağa geçtiğimde cam kapıdan dışarı, bahçeye doğru gözüm takıldı. Bahçedeki havuzun kenarındaki sehpanın üzerine bir zarf bırakılmıştı. Bu zarfı dün gece gördüğüme emin değildim. Kalbim hızlanmaya başladı.

Hızla bahçeye çıktım, zarfı elime aldım. Yine Atlas’tan olmalıydı. Zarfı titreyen ellerle açtım ve içinden çıkan notu okudum:

"Bugün seni izlemeyeceğim. Ama bir şey bulacaksın. Sana bir anahtar bıraktım. Onu bulursan, beni bulma yolunda ilk adımı atmış olacaksın."


Bir anahtar… Etrafa göz gezdirdim, ama görünürde bir şey yoktu. Bahçeyi adım adım taramaya başladım. Çimenlerin, çiçeklerin arasına bakıyordum ama anahtarı bulmak düşündüğüm kadar kolay olmayacaktı. Atlas her şeyin bu kadar basit olmasına izin vermezdi, değil mi?

Aramaya devam ettim, terasın köşesine baktım, hatta havuzun kenarına kadar geldim. Hiçbir şey. Ama sonra, aniden, gözüm havuzun kenarına sabitlendi. Suya yakın bir yerde, hafifçe parıldayan bir şey vardı. Eğildim ve havuzun içine baktım. Küçük, altın renkli bir anahtar orada, suyun dibinde duruyordu. Nasıl oraya düşmüştü? Yoksa Atlas mı koymuştu?

Ayakkabılarımı çıkardım ve havuzun kenarına oturup suya uzandım. Anahtarı tam suyun dibinden alacakken, kolum dengesini kaybetti ve bir anda kendimi havuzun içinde buldum. Soğuk suyun şoku bütün vücuduma yayıldı. O an aklımdan geçen tek şey, Atlas'ın bunu planlayıp planlamadığıydı. Sanki her şey onun bir oyunu gibiydi. Suya düşmüş olmam bile... Bir an için sinirlerim bozuldu ve kahkahalarla gülmeye başladım.

Kendimi toparlayıp hızla sudan çıktım. Sırılsıklam olmuş kıyafetlerim su damlatıyordu, ama elimdeki küçük altın anahtarı sımsıkı tutuyordum. Havuz kenarına oturup nefesimi düzenlemeye çalıştım. İçimde garip bir rahatlama vardı. Suya düşmek belki de tüm bu gerilimin içinde biraz rahatlama getirmişti. Ama o anda fark ettim ki, bu oyunda sadece zihinsel olarak değil, fiziksel olarak da hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Bir yandan kıyafetlerimden suları sıkarken, telefonumun cebimde olup olmadığını kontrol etmek için hızla elimi cebime attım. Şanslıydım, telefonumu içeride bırakmıştım. Derin bir nefes aldım ve elimdeki anahtara tekrar baktım.

Bu anahtar bana neyi açtıracaktı? Atlas’ın oyunu giderek daha karmaşık ve tahmin edilemez bir hal alıyordu. Havuzun yanında biraz daha oturdum, üstümden damlayan sulara aldırmadan etrafı izledim. Bu anahtarla bir sonraki adımı atmam gerekiyordu, ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum.

Atlas’ın planlarının bir parçası olmak beni ürpertiyordu, ama aynı zamanda bu gizemli bulmacanın içine çekildiğimi de hissediyordum. Ayağa kalkıp eve doğru yürürken, bir yandan da anahtarın neyi açabileceğini düşünmeye başladım. Atlas’ın bana bunu buldurması boşuna değildi. Her şeyin bir anlamı vardı, ama bu anlamı çözmek benim işimdi.

Havuzdan çıkıp eve doğru yürürken üzerimden damlayan sulara aldırmamaya çalıştım. Anahtarı avucumda sıkıca tutuyordum; onun verdiği soğukluk beni bir an olsun gerçek dünyaya bağlayan tek şeydi. Atlas’ın bir sonraki adımını tahmin edemiyordum, ama elimdeki anahtarın ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Bu anahtar, sadece bir başlangıçtı.

Eve girdiğimde banyoya gidip üstümdeki ıslak kıyafetlerden kurtuldum. Hızlıca duş alıp üzerime rahat bir şeyler giydim. Yatağımın kenarına oturdum ve elimdeki anahtarı tekrar inceledim. Küçük, sade bir anahtar... Ama neyi açacağına dair hiçbir işaret yoktu. İçimdeki merak gittikçe büyüyordu. Bu anahtar bana nereye götürecekti?

Bir an Atlas’ın mesajlarını kontrol etmek için telefonuma uzandım. Beklediğim gibi, yeni bir mesaj yoktu. Sanki beni kendi halime bırakmış gibiydi, ama biliyordum ki o her an her şeyi izliyor olabilirdi. Ya da sadece benim zihnimde yarattığı bu oyunla kendi kendime oynuyordum.

Evde dolanmaya başladım. Belki de bu anahtarın bir yerlerde bir kapıyı açacağını düşünüyordum. Ama evimde kilitli bir kapı yoktu… Yoksa vardı da ben mi fark etmemiştim? Üst kata çıktım, cam odanın olduğu yere doğru yürüdüm. Cam odanın ışıkları her zamanki gibi yıldızların altında huzur verici bir hava yaratıyordu. Fakat odaya girer girmez, içimde bir huzursuzluk hissettim.

Gözlerim odayı taradı, ama bu kez farklı bir şey fark ettim. Odanın bir köşesinde, zeminin kenarına yakın bir yerinde, hafif bir çıkıntı vardı. Daha önce orada olduğunu hiç fark etmemiştim. Yavaşça eğilip çıkıntıya dokundum ve parmaklarımın altında gizli bir kapak olduğunu hissettim. Kalbim hızla atmaya başladı. Bunu nasıl fark etmemiştim? Kapak küçük bir yuvayla sabitlenmişti ve sanki... Evet, sanki bu yuva tam da elimdeki anahtarla açılacak gibi görünüyordu.

Anahtarı yavaşça yuvasına yerleştirdim. Elim titriyordu. Bir süre duraksadım, ama sonunda anahtarı çevirdim. Tık diye bir ses duyuldu ve kapak hafifçe açıldı. İçimde bir korku ve heyecan karışımı yükseldi. Kapağı tamamen kaldırdığımda, küçük bir kutu buldum. Kutuyu dikkatlice çıkardım ve yere oturup kapağını açtım.

Kutunun içinde bir mektup vardı. Üzerinde sadece iki kelime yazıyordu:

"Devam et"

🌻🌻🌻🌻🌻🌻🌻🌻🌻🌻🌻🌻

Oy vermeyi unutmayın aşklarım

🤩

 


 

 

 

 

 

Loading...
0%