Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Oyun

@yazarsilaaaa

Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Mektubu açıp okumaya başladım:

"Sadece bir adım daha. Eğer bu oyunu bitirmek istiyorsan, bir sonraki adımı bulacaksın. Ama her yol kolay değildir. Seni nereye götüreceğini bilmeden adım atmak zor olabilir. Cesaretin var mı? Zaman dolmadan kararını ver."


Mektubu elimde tutarken beynimde birçok düşünce dönüyordu. Atlas, beni bir sonraki hamlesine hazırlıyordu. Fakat bu sefer işin ciddiyeti çok daha fazlaydı. Zaman dolmadan... Ne kadar zamanım vardı? Ve hangi adımı atmam gerekiyordu?

Oyun gitgide daha karmaşık hale geliyordu, ama aynı zamanda bu gizem beni daha da içine çekiyordu. Şimdi elimde bir anahtar, bir mektup ve sayısız soruyla baş başaydım. Ama bir şey kesindi: Bu oyunun geri dönüşü yoktu. Devam etmeye karar vermiştim. Artık bu gizemin sonunu görmek zorundaydım.

Üzerimdeki şoku hala atlatamamıştım. Küçük kutunun içinde bulduğum mektup kafamı daha da karıştırmıştı. Yalnızca "Devam et" diyordu, ama nasıl ve nereye devam etmem gerekiyordu? Bu sorular beynimi kemirirken telefonum bir anda titremeye başladı. Gözlerimi ekrana kaydırdım. Tabii ki, Atlas'tan bir mesaj gelmişti

Su seni biraz serinletmiştir umarım. Daha dikkatli olman gerek, bazı şeyleri bulmak o kadar da kolay olmamalıydı, değil mi?"


Dondum kaldım. Beni izliyordu. Bunu biliyordum ama bu kadar yakından takip ettiğini fark etmemiştim. Sinirlerim iyice gerilmişti. Suya düşmem bile onun için eğlenceli bir oyunmuş gibi görünüyordu. Elimde telefonla, sinirden ellerim titreyerek hızlıca bir cevap yazmaya başladım.

"Eğlenceli mi buluyorsun? Suya düşmemi, beni böyle izlemeyi? Oyun mu oynuyorsun, Atlas? Bu oyunun bir sonu var mı, yoksa ben sadece senin eğlencen için mi buradayım?"


Mesajı gönderir göndermez, kalbimin daha hızlı atmaya başladığını hissettim. Bir yandan sinirliydim, ama bir yandan da Atlas’ın bana verdiği ipuçları ve bu gizemin büyüleyici yanını inkar edemiyordum. Merakım her geçen saniye artıyordu. Ama bu oyunun nereye varacağını bilmeden devam etmek beni daha da huzursuz ediyordu.

Telefonum yeniden titredi. Atlas’ın cevabı gelmişti.

Oyun mu? Belki. Ama unutma, bu oyunda sadece ben yokum. Her adımını sen seçiyorsun. Cesaretin varsa devam edersin. Ama düşmen gerekiyorsa, bazen düşmeyi de öğrenmen lazım. Her şey planlı değil, Parla. Sadece sonuca varana kadar neyle karşılaşacağını bilmiyorsun."

Bu mesaj beni daha da kızdırdı. Kendimi bu oyunda tuzağa düşmüş hissediyordum, ama yine de geri çekilemiyordum. Her adımda daha da içine çekiliyordum. Telefonu bir kenara bırakıp derin bir nefes aldım. Bu oyunun bir sonu olmalıydı, ama Atlas’ın zihninden geçenleri anlamak imkansızdı. Onunla uğraşırken kendimi kaybettiğimi hissediyordum.

Telefonu tekrar elime aldım, ama Atlas’ın son mesajını cevaplamadım. Bir süre beklemek istiyordum. Sanki ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok kontrolü kaybedecekmişim gibi hissediyordum. Atlas'ın beni takip ettiğini ve her hareketimi izlediğini bilmek tuhaf bir şekilde ürkütücüydü, ama bir yandan da içimde tarif edilemez bir merak vardı. Bu oyunun bir sonu olmalıydı.

Kafamı toparlamak için bir süre pencereden dışarı baktım. Şehrin sessizliği içinde kaybolmuşken telefonum bir kez daha titredi. İstemeyerek de olsa ekranıma baktım. Bu sefer Atlas’ın mesajı oldukça kısa ve direkt bir şekildeydi:

"Bu daha başlangıç. Eğer gerçekten merak ediyorsan, seni bir sonraki adıma götürecek olan şeyi bul. Evinde, her şeyin ortasında saklanıyor."


Kalbim hızlıca çarpmaya başladı. Bu defa ne demek istiyordu? Evin ortasında mı? Etrafıma hızlıca göz gezdirdim. Burası oldukça büyük bir evdi, her köşesini daha yeni keşfetmeye başlamıştım. Ancak bu mesaj, dikkatimi toplamak için fazlasıyla yetersizdi. Her şeyin ortasında olan neydi? Bir şey saklanıyordu ama nasıl?


Kafamda sorular dönüp dururken, aşağı inip salona geçtim. Evin ortası? Belki salon... Belki de başka bir şey? Etrafıma bakınırken, gözüm sehpanın üstündeki küçük vazoya takıldı. Masanın ortasında oldukça sıradan görünen bir vazo duruyordu. İçinde hiçbir şey yokmuş gibi görünüyordu, ama Atlas’ın ipucunu düşündükçe içimden bir ses bana bunun o kadar da basit olmadığını söylüyordu.


Yavaşça vazoyu kaldırdım. Altında küçük bir kağıt vardı. Atlas'ın tarzı buydu... Her zaman bir sonraki adımı düşünmeye zorluyordu beni. Kağıdı açtığımda yine bir not buldum:


"Zaman daralıyor. Eğer cevabı gerçekten öğrenmek istiyorsan, derine inmen gerekecek. En dipte, seni bekleyen daha fazlası var."


Derine inmek? Bu ne anlama geliyordu? Evde, en dipte neyi bulabilecektim? Zihnim iyice karışmıştı, ama bir yandan da içimdeki merak büyüyordu. Nereye bakmam gerektiğini tam olarak kestiremiyordum, ama bir şey kesindi: Atlas, her adımımı önceden planlamıştı. Derine inmek… Belki de bodrum?

Bu düşünceyle, aceleyle bodruma inen merdivenlere yöneldim. Her adımda, içimdeki gerilim artıyordu. Merdivenlerin sonunda, karanlık bir koridor beni bekliyordu. Orada ne bulacağımı bilmesem de, bir şeyin beni bu oyunun içine daha da çekeceğini hissediyordum. Belki de bu işin sonu beni asla rahat bırakmayacaktı.

Koridorun sonunda küçük bir kapı vardı. Kapıya yaklaştım ve elimle dokunduğumda soğuk metalin beni bir anda gerçeğe döndürdüğünü hissettim. Bu kapı… İçeride ne olduğunu bilmiyordum, ama Atlas’ın beni buraya kadar yönlendirmesi boşuna değildi.

Kapıyı açtım ve içeride bir kutu buldum .

Bodrumdaki kutuyu açtığımda karşıma ilk çıkan şey, eski bir harita ve birkaç tane solmuş fotoğraf oldu. Fotoğrafların üzerindeki tarihlerin bir kısmı silinmiş, ama bazılarına dikkatlice baktığımda bu evin çeşitli odalarının eski halleri olduğunu fark ettim. Bir tanesinde, şimdiki mutfağın duvarında asılı olan bir tablo vardı. Ama o tabloyu evde taşındığımdan beri hiç görmemiştim. Diğer bir fotoğrafta ise bahçedeki havuzun kenarında bir grup insan toplanmıştı. Yüzleri net değildi, hepsi flu çıkmıştı

Fakat beni asıl endişelendiren şey, haritaydı. Haritada evin planı çizilmişti, ama gördüğüm kadarıyla bilmediğim birkaç oda daha işaretlenmişti. Bu odaların bazıları benim evimde hiç fark etmediğim gizli bölmeler gibi görünüyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, haritanın arkasına iliştirilmiş küçük bir not fark ettim.


“En değerli hazineni burada bulacaksın.”


İçimdeki merak artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Neredeyse her şeyi bir kenara bırakıp bu sırrın peşine düşmek istiyordum, ama aynı zamanda kafamda başka düşünceler vardı. Oyun salonu projesi yarım kalmıştı ve çizimlerim dağınık bir şekilde bilgisayarımda duruyordu. Ayrıca, Deren'i de aramalıydım. Belki bu durumu ona anlatırsam, bana daha mantıklı bir bakış açısı sunabilirdi.

Hızla telefonumu aldım ve Deren’i aradım. Telefonda neşeli sesiyle bana hemen cevap verdi:

" parlağım, seni çok özledim , nasıl gidiyor tanışma,alıştın mı yeni sehrine,ee yaramazlık fln varmı.seni daha önce aramayı düşündüm ama bizim uykucu taşınma yüzünden bütün gün uyuyordur rahatsız etmeyim dedim ama sesine bakılırsa uykunu iyi alamamışsın gibi birşeyin mi var "

Bunların hepsini tek nefeste söylemişti deren

"Bende seni çok özledim, ve evet aslında uyumayı düşünüyordum bütün gün,fakat başıma olaylar geldi hepsini sana tek tek anlatacağım bekle üzgünüm ki bir yaramazlık yok yalnızlık sultanlıktir felsefesiyle devam ediyorum

Derin bir nefes alıp her şeyi ona anlattım. Atlas, veri aktarımı, gizemli notlar ve şimdi de bodrumdaki bu garip keşifler… Deren, her zamanki rahat tavrıyla:

“Biliyordum! Bu adam kesinlikle ilgini çekecek biri. Bence her şey çok romantik bir hal alıyor, Parla. Gizemli bir adam, gizli notlar ve haritalar? Şaka yapıyorsun herhalde! Heyecanlanmalısın.”

Kaşlarımı çatarak o an gülümsedim. Deren’in bakış açısı her zamanki gibi her şeyi romantikleştirmekti, ama ben bu işin ciddi ve ürkütücü yanına daha çok odaklanıyordum. Ona bu işin romantiklikten çok uzak olduğunu söyledim, ama Deren pes etmedi:

Belki de böyle düşünmelisin. Atlas, seni bir maceraya davet ediyor olabilir. Her şeyin gizemi belki de seni tanımak ve sana yaklaşmak içindir. Bu kadar tedirgin olma. Bırak işleri oluruna.”

Deren’le konuşmak içimi biraz rahatlatmıştı, ama aklımdaki sorular hâlâ çözülmemişti. Telefonu kapattıktan sonra bilgisayarımın başına geçtim ve oyun salonu projesine devam etmeye çalıştım. Giriş bölümünü neredeyse tamamlamıştım, ama aklım sürekli kutudaki haritaya ve Atlas’ın kim olduğuna kayıyordu.

İçimde iki zıt duygu vardı: Bir yanım bu gizemi çözmek istiyordu, diğer yanım ise korkuyordu. Ama ne olursa olsun, bu sırrın peşine düşmeye kararlıydım. Atlas’la olan bu tuhaf iletişim ve evimdeki garip keşifler, hayatıma bir tür heyecan katmıştı ve belki de Deren haklıydı. Bu macera düşündüğümden daha büyük bir şeyin başlangıcı olabilirdi.

İçimdeki huzursuzluk, merakla karışmıştı. Atlas’ın ne yapmak istediğini anlamak için birkaç ipucu daha toplamam gerekiyordu. Kağıdı ellerimde döndürürken, sanki odadaki her şey bir bulmacanın parçasıymış gibi hissettim. Atlas'ın bana ne mesaj vermek istediğini bulmalıydım. Ama bu ne kadar sürecekti?

İçimde bir dürtüyle oturma odasına geri döndüm. Bilgisayarımı açıp Atlas’a bir mesaj yazmak için parmaklarım tuşlara uzandı, ama durdum. Daha önce onunla yazışırken, kelimeler ne kadar çok olursa, o kadar az bilgi verdiğini fark etmiştim. Kısa ve net olmalıydım.

"Bu oyunun sonu nereye varacak?" yazdım.


Göndermeden önce bir süre ekrana baktım. Mesajın doğru olup olmadığını sorguluyordum. Kendi soruma cevabım yoktu; ama belki o, bir ipucu daha verebilirdi. Gönderdim

Saatler geçti, ancak cevap gelmedi. Bilgisayarımda boş bir ekran, mutfakta yarım kalmış bir çay, ve zihnimde belirsiz bir son… Bu işin peşini bırakamazdım.

Tam yeniden düşünmeye başlamıştım ki bilgisayarım bir kez daha titredi. Ekrandadaki "yeni bağlantı"
​​​​yazısı belirdi. Bir anlık tereddütten sonra bağlantıyı kabul ettim. Ekranda beliren mesaj basitti:

"Sana verdiğim tek şey ipuçları değil. Cevaplar, en başından beri etrafında. Bir sonraki adım için doğru yerde misin?"

Mesajı okuduğumda kalbim hızla atmaya başladı. Atlas bana sadece yönlendirme yapmıyordu, aynı zamanda zihnimi kurcalıyordu. O an anladım ki, sadece ona sorular sormak yerine, kendime sormam gerekiyordu: Gerçekten doğru yerde miydim?

Ayağa kalktım ve evin her köşesine daha dikkatli bakmaya başladım. Atlas’ın dediği gibi cevaplar belki de çoktan etrafımdaydı. Ama hangi cevaplar?

Oturma odasında birkaç tur attıktan sonra oyun salonu projesi ile ilgilenmek için bilgisayarım açtım ve proje ile ilgili birkaç detayı daha çizdim pencere Rüzgar yüzünden açıldı

Yazın sıcağı, pencereden içeriye sızarken derin bir nefes aldım. Bilgisayarımdaki dosyaları kapatıp birkaç gün boyunca üzerinde düşündüğüm oyun salonu projesine odaklanmaya karar verdim. Hem kafamı dağıtmam gerekiyordu hem de projenin ilerlemesi için alana gidip işleri gözden geçirmeliydim.

Bu yüzden hazırlanıp çıkmak için yatak odama doğru ilerlemeye başladım üstüme beyaz üstünde mavi minik çiçekler olan bir elbise , altına da rahat olabilmem adına beyaz bir spor ayakkabı giydim ve gümüş renginde kolye ve küpelerimi takıp dışarıya çıkmaya hazırdım kahverengi saçlarımı birazcık dalgalandırıp salık bıraktım

Ve bahçeye doğru ilerlemeye koyuldum

Üstü açık beyaz renk olan BMW marka olan arabama bineceğim sırada atlastan bir mesaj geldi

"Beyaz ve mavi senin rengin çok yakışmışlar ayrıca evde bir şey unutmadın mı"

Beni izliyordu hala birazcık endişelendim fakat bir şey unuttuğumu söylüyordu hemen üzerimi inceledim ve evet çantamı evde unutmuştum beni izlemesi ilk defa bir şey yaramıştı hemen çantayı alabilmek için eve doğru ilerledim dış kapıyı hemen açıp Hole bıraktığın beyaz çantamı aldım ve hızlıca arabaya doğru ilerlemeye devam ettim arabaya bineceğim sırada bu sefer şoför koltuğunun üzerinde bir şapka gördüm bunu "o"mu bırakmıştı etrafı hemen inceledim büyük ihtimalle yakınında bir yerdeydi eğer kendisini görürsem bu oyun biterdi etrafı incelemeye devam ettim sıcak güneş altında daha fazla durmak istemeyerek arabama bindim ve şapkayı da arka koltuğa koydum öz sırada yine atlastan bir mesaj geldi

"şapka kombinin için güzel bir aksesuar olacaktır bu sıcak havada başına güneş geçmesini istemessin değil mi"


Benim şapka takıp takmamdan kendisine ne ki belki ben kafama Güneş geçmesini istiyordum bu sinirle atlasa hemen bir cevap yazdım

"Belki ben başıma Güneş geçmesini istiyorum bu seni nereden ilgilendiriyor ayrıca beni artık izlemeyi bırak aksi takdirde başka yollara başvuracağım"

Mesaj yazıp " gönder "tuşuna bastım umarım bu sitemimi birazcık da üstüne alınır ve ben izlemekten vazgeçer aksi takdirde başka yollara başvuracaktım

Ve mesajın da verdiği sinir ile araba da gaza yüklendim Araba hızla hareket ederken, dışarıdaki şehir manzarası hızla geçip gidiyordu. İçimdeki merak ve endişe, her geçen dakika biraz daha yoğunlaşıyordu.

Ve sonunda proje salonuna ulaştım burası şehrin merkezinde bir yerdi etrafta bir sürü bina ve araba vardı kendi kendime bir kez daha iyi ki evimi şehirden uzak sakin bir yerden aldığım için sevindim çünkü şehrin sesi hiçte çekilmezdi

Arabadan inip binaya doğru ilerledim girişe geldiğim de ise güvenlikler adımı ve ne ile ilgilendiğimi sordular proje alanının güvenlik önlemleri çoktu çünkü proje tasarımının çalınmasını veya kopyalanmasını istemiyorlardı o yüzden herkes en ince detayına kadar tasarımı gizli tutmaya çalışıyorlardı, adımı ve projeyle ilgilendiğime dair kartımı göstererek içeri girdim

İçerisi çok büyüktü şehrin en büyük oyun salonunun buraya yapılacaktı ve ben de bu salonun iç mimarisi ile ilgileniyordum

Ve bekleme salonuna doğru yürümeye devam ettim ve beni Uraz bey karşıladı projenin sahibiydi ve genç bir adamdı yaşı 27'lerde bakımlı bir adamdı

"Hoş geldin parlacım"dedi samimi bir şekilde

"Hoş buldum Uraz bey " dedim bende

"Dilersen sana bir kahve ikram edeyim parlacım hem o sırada projenin detaylarını konuşuruz ne dersin"

"Bir kahveye hayır demem aslında hem o sırada dediğiniz gibi projenin detayları konuşuruz"dedim

Ve birlikte Uraz beyin odasına doğru ilerlemeye başladık odaya doğru ilerlediğimiz şey Uraz bey danışmaya odasına 2 filtre kahve söyledi

 

😻😻😻😻😻😻😻😻😻😻😻😻

Devamı yarın saat8'de yıldıza basarsanız daha erken bi saatte gönderirim

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

Loading...
0%