Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1 - İstanbul

@yazarzeyzeyella

Rüya bir şeyler atıştırıp merkeze geçti. Neşeyle asayiş katına geldi. Fakat ekip arkadaşlarının oturduğu masaya gelince küçük bir hayal kırıklığına uğradı. Yine de istifini bozmadan neşeyle konuştu.


"Herkese günaydın." dedi olabildiğince neşeli şekilde.


Ekip arkadaşları da "Günaydın." diyerek yanıtladı Rüya'yı.


Sandalyelerden birini çekti, oturdu. Meraklı gözlerle etrafa baktı


"Annem yok mu?"


"Yoo. Gelmedi daha." diye yanıtladı onu Ali. Önünde bır yığın dosya vardı ve hepsini kısaca gözden geçirip imzalaması gerekiyordu.


"Nasıl ya? Hiç mi gelmedi?"


Rüya şaşkındı. Aslında olasılıkların içinde bu da vardı fakat inanmak istememişti. Rüya'nın sorusuna orta masanın arkasında kendi küçük masasında oturan teknik takip uzmanı Sinem cevap verdi:


"Merkezden içeri adımını dahi atmadı."


"Offf. Yine mi ya?" derken bir yandan da gözü telefonundaydı. Belki bir anda Aylin arardı da geleceğini söylerdi.


Henüz iki hafta önce ekibe dahil olan Selim olayları anlamlandırmaya çalışıyordu. Aylin müdüre ne olmuştu? Üstelik belli ki sık sık oluyordu. Sormak istedi fakat çekindi.


"Belki de Hakan'ın yanındadır?" diye sordu Esra umutsuzlukla. Aylin'i o da yıllardır tanıyordu ve biliyordu ki Aylin ortada yoksa onu bulmak oldukça zordu.


"Değil." diyebildi sadece Rüya.


Gözleri dolmuştu. Annesini az da olsa tanıyorsa muhakkak bi işaret bırakırdı. Fakat bu sefer ne bir işaret, ne bir not bırakmıştı.


Kerem arkasına döndü.


"Emin misin Sinem? Gelmemiş mi merkeze?"


Sinem bilgisayarda bir şeyler karıştırdı.Birkaç dakika sonra kafasını kaldırıp ekibe baktı


"Yok gelmemiş. Etrafa bakan kameralara da baktım. Burdan geçmemiş."


"Aradın mı peki tatlım?" diye sordu Esra


Yardım etmeyi, Aylin'i bulmayı en az Rüya kadar o da istiyordu. Ama işte Aylin'di o. Ancak bulunmak isterse bulabilirdiniz.


"Kapalı." diye yanıtladı Esra'nın sorusunu. "Annem bu. Her ihtimali düşünür."


"Daha fazla zorlamanın manası yok. Aylin bulunmak istemedikçe bulamayız onu. Şimdi herkes işine baksın." derken elindeki dosyalarla masadan kalktı Ali.


"Ama ya bu sefer gerçekten başına bi şey geldiyse? Ya bu sefer gerçekten-"


"Sakın o cümleyi tamamlama Rüya Hepimiz çok iyi biliyoruz eğer Aylin'in başına bi şey gelmiş olsaydı muhakkak bi işaret bırakırdı" dedi Ali Rüya'nın cümlesini bitirmesine izin vermeden.


O da en az Rüya kadar istiyordu Aylin'in şu anda burda olmasını ama bazı şeyler olmayınca olmuyordu işte. Özellikle de Aylin söz konusuysa.


Yorgundu Rüya. Bedeni değil ruhu yorgundu. Yıllardır sürekli böyleydi annesi. Özellikle de babaannesinin vefatından sonra. Aslında annesine hak veriyordu Rüya. Sevdiği kim varsa elinden almıştı İstanbul. İstanbul muydu acımasız olan insanlar mı? Acıların şehri derdi annesi İstanbul'a. Dışardan bakınca İstanbul'u suçlar gibi dururdu ama asıl suçladığı insanlardı. Özellikle de İstanbul'un insanı. Yaşlı-genç farketmiyordu. İstanbul'un her insanı büyük-küçük bir çok acımasızlık yapmıştı.


Flashback


7 Yıl Önce (Aylin başkomiserken)


Aylin kafa dağıtmak için Kerem'le devriyeye çıkmıştı. O daha komiserken ekibe dahil olmuştu Kerem. Kerem hiçbir zaman Aylin'i üstü olarak görmemişti. Henüz küçükken kaybettiğini ablasının yerine koymuştu onu. Ondan öğreneceği çok şey vardı. Telsizden gelen sesle Ayline döndü. Yakınlarda küçük bir kız çocuğu kaçırılmıştı.


"Bakıyor muyuz abla?" diye sordu Kerem


"Başka bir şansımız mı var?" diye yanıtladı Aylin.


Aylin ve Kerem kısa bir süre sonra bahsi geçen eve geldi. Sakin adımlarla yukarı çıktılar. Anne baba sessiz sakindi. Kızın ablası olduğunu tahmin ettikleri kızın gözleri yaşlıydı. Sessizce içeri geçtiler. Kaybolan kızla ilgili birkaç soru sorduktan sonra annesi kızına çay getirmesini söyledi. Aylin kızın bakışlarını görmüştü. Beni burdan kurtarın dercesine bakıyordu.


Yaklaşık 15 dakikadır kardeşiyle alakalı konuşuyorlardı fakat kız sadece yerdeki halının desenlerine kilitlenmişti. Orda, gözlerinin önünde sessizce gözyaşı dökmüştü. Lavaboya gitme bahanesiyle mutfağa, kızın yanına gitti. En fazla 14-15 yaşlarında zayıf bir kızdı. Ellerinin titremesinden çayı dolduramadı bile. Aylin çaydanlığı kızın elinden aldı. Çayları doldurdu. Beraber sessizce salona geçtiler.


Kerem soru sormaya devam ettikçe kadın sinirlendi. Fakat bu sinir normal bir sinir değildi. Daha çok delirmişti. Kadın Ayline yaklaşınca Aylin kadının kolundaki iğne izini gördü, bakışlarını koltukta korkuyla oturan kıza yöneltti. Baba ise eşinin oturduğu kanepede sessizce ağlıyordu. Aylin kadının kolunu sertçe tuttu. Herkes şaşkındı. Kadın daha çok bağırmaya başladı. Tam kadının kocası Ayline saldıracaktı ki Kerem onu durdurdu.


Aylin "Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsunuz?" diye haykırdığında açık olan daire kapısından dolayı sesi iki kat aşağıdan bile duyulabiliyordu.


Aylinin haykırmasıyle kadın sustu. Çocuklar Aylin'in en hassas noktasıydı. Apartmandaki komşularla görüşen memurlar Aylin'in sesini duyunca yukarı çıkmışlardı. Fakat Aylin onları dışarı çıkardı


"Bi an için gözyaşlarınızı gerçek sanmıştım. Timsah gözyaşlarıymış meğer" diye devam etti sözlerine. Bu sefer ses tonu normaldi.


"Ne diyosunuz siz komiserim?" dedi şaşkınlıkla baba sıfatını Aylin'in gözünde hak etmeyen adam.


"Kerem, sehpanın altındaki kutuyu açar mısın?"


Kerem şaşkınca sehpanın altındaki kutuyu aldı. Kapağını yavaşça açtı. Birkaç fotoğraf vardır sadece


"Ne bulacağınızı zannediyordunuz? Bomba falan mı? Yanıldınız komiser. Biz sadece kızımızı bulmak isteyen bi aileyiz" dedi kadın gülerek. Aylin kadının kolunu sıkmaya devam ediyordu ama bu kadının pek umurunda değildi.


"Ne için peki? Daha çok işkence etmek için mi?"


Aylinin sözlerinin ardından odaya buz gibi bir hava hakim oldu


"Ne?!" dedi adam. Şaşkın gibi görünmeye çalışıyordu ama tedirgindi


"Bu sıcak yaz gününde bu kızın üstünde niye uzun kollu var? Kerem, fotoğrafları çıkar bak bakalım başka bir şey var mıymış?"


Kerem fotoğrafları kaldırır. Ardından kısa bir şok geçirir. En az 10 minik poşet uyuşturucu vardır. Poşetleri kaldırınca birkaç şırınga ve morfin görür. Şaşkınlığını gizleyemez.


"Size tavsiyem kolunuzdaki iğne izlerini gizlemenin daha etkili bi yolunu bulun" der Aylin ve memurları çağırır. Anne ve baba kelepçelenir.


"Gerçekleri öğrendiğinizde yüzümüze bakamayacaksınız komiser" der kadın çirkefçe


Flashback Son


Neden bilmiyordu ama aklına ilk gelen şey yıllar önce annesinin anlattığı bu anıydı. Güya anne ve baba olan iki insan kendilerine yüklenen bu sıfata layık olmanın yanından bile geçememişti. Çünkü sırf biraz daha uyuşturucu alabilmek için satabilecekleri şeyleri satmışlardı. Ve hatta o kadar canileşmişlerdi ki çocuklarını bile satmayı düşünmüşlerdi. Henüz 9-10 yaşlarında olan küçük kız da daha fazla dayanamamış, önce evinden uzaklaşabileceği kadar uzaklaşmış sonra da bir dükkana sığınmıştı. Anne ve baba hapise gönderilmişken çocukları da dayıları sahiplenmişti. Şu anda muhtemelen ikisi de mutlu bir şekilde hayatlarına devam ediyorlardı.


Düşüncelere dalmışken annesinin odasının önüne geldi. Yavaşça kapıyı araladı. Şaşkındı çünkü masanın üstü darmadağınıktı. Aylin ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka masasını toplar öyle çıkardı. Masa dağınıktı ama Rüya, annesi ve babasının olduğu fotoğrafı kaldırmıştı her zamanki gibi. Eli cebindeki anahtar tomarına gitti. İçlerinden biri çekti. Masanın kilitli çekmecesini nazikçe açtı içindekilere bir şey olmasından korkarcasına. Üçünün fotoğrafını eline aldı. Fotoğrafın çekildiği zaman Rüya henüz küçücüktü. Anne-babasının yüzlerini okşadı. Çerçeveye sanki onlara sarılıyormuş gibi sarıldı. Bir süre sonra yavaşça aldığı yere bıraktı. Tam çekmeceyi kilitliyordu ki birinin geldiğini farketti. Telaşla sandalyeden kalktı.


"Şey, Aylin müdürüm yok mu?" diye sordu çekingenlikle Ozan. Kapının önünde yüzüne daha önceden aşina olduğu kadından cevap beklediği o kısa anda elindeki dosyaları ikiye katlamıştı.


"Daha gelmedi. Bir sorun mu var?" diye soruya soruyla yanıt verdi Rüya. Anlık bir kalakalışın ardından verilebilecek en iyi cevap değildi belki ama kimse ona kızamazdı, annesinin odasıydı sonuçta.


"İmzalaması gereken dosyalar var da. Öğlene kadar savcılığa gitmesi gerek."


"Tamam alayım o zaman ben dosyaları." dedi Rüya Ozan'ın ona uzattığı dosyaları alırken. "Aylin müdür geldiğinde imzalar, size teslim ederim. TEM şube değil mi?"


"Evet. TEM şube. Teşekkürler." diyebildi sadece Ozan gülümseyerek. Gergin görünüyordu.


"Ne demek."


Ozan odadan çıkıp TEM şube katına doğru ilerlerken odanın kapısını kapattı. Sesli bir nefes verip sırtını kapıya verdi.


"TEM şubenin başarılı komiseri sensin demek." diye mırıldandı kendi kendine gülümseyerek. Aklına o zamanki TEM şube ekibinin cevheri olan babası gelmişti. Fakat çok geçmeden tatlı gülümsemesi buruk bir gülümsemeye dönüştü. Gözlerini odada gezdirip derin bir iç çekti.


Ardından annesinin anlattıkları geldi aklına.Babasını nasıl gözlerini dahi kırpmadan şehit edişleri, annesinin her gece sessizce ağlayışı, zaman zaman sinir krizi geçirip evi darma duman edişi...


Rüya daha fazla o odada kalmaya dayanamadı. Dosyaları masaya bırakıp çıktı. Arabaya atlayıp babasına gitti. Ne zaman bunalsa, içi daralsa önce annesine giderdi. Sonra da annesinin yaptığı gibi babasına. Mezarın üstünde her zamanki gibi yabani ot yoktu. Annesinin elleriyle diktiği çiçekler sonbaharın çoktan gelmesiyle solmuşlardı. Yanında getirdiği şişenin kapağını açtı, solmuş çiçekleri suladı. Kalanını da kuşların su içmesi için yapılan kaba döktü. Mezarın başucuna yaklaştı. Sanki babasının yüzünü okşarcasına Hakan Çınar yazan mezar taşını okşadı. Buğulu sesiyle konuşmaya başladı:


"Yapamıyorum baba. Olmuyor. Sensiz olmuyor. Dayanacak gücüm kalmadı benim. Annem desen sırf benim için dayanıyor, belli etmek istemiyor bana ama hissediyorum işte. Gerçi kesin gelmiştir bugün anlatmıştır sana her şeyi. Biz sensiz yarımız. Annem gibi güçlü bi kadın olacağımı söylermişsin ya hep değilim baba ben annem kadar güçlü değilim."


Gözlerinden birer birer yaşlar dökülmeye başladı Rüya'nın. Boğazına bir düğüm oturmuştu sanki. Titreyen sesini duymaya daha fazla dayanamadı. Sessizce mezarın başında ağlamaya devam etti sadece.


Rüya babasına içini dökerken Aylin çoktan benzer bir şekilde acısını dökmüş, aldığı haber üzerine merkeze gidiyordu.


Flashback


Yaklaşık bir saat önce


Aylin evden gece yarısı gibi çıkmış, İstanbul'un boş ve sessiz sokaklarında gezinmişti. Sonunda ayakları yine sevdiğine götürmüştü onu. Önce babasını, kardeşi gibi olan ekip arkadaşlarını ziyaret etmiş sonra da ait olduğu adamın yanına gelmişti.


Hakan'ın mezarına yaklaştı. Elleri titreyerek mezar taşını okşadı. Mezarın yanı başına buz gibi yere oturdu. Titreyen sesiyle konuşmaya başladı. Sessizce ve tane tane.


"Gecenin bu vakti burda ne işin var diyorsun değil mi? Yapamadım sevgilim uyuyamadım yine. Ne tarafa baksam sen varsın. Kaç yıl geçti üstünden ama yok unutamıyorum ben seni. Seninle geçirdiğimiz her bir saniye zihnime kazınmış sanki. Her an bir yerden çıkacakmışsın da her zamanki gibi güzelim deyip sarılacakmışsın gibi geliyor Hakan. Neredeyse her gece o an gözümün önüne geliyor, kabuslarla uyanıyorum. Ne başka bir eve taşınabiliyorum ne odamıza girebiliyorum. Yoruldum Hakan çok yoruldum, çok yıprandım. O eski güçlü Aylin yok. Hatta belki de hiç olmadı. Bana güç veren senmişsin Hakan. Sensiz bi kemik yığınından farksızım ben. O soğuk yere niye oturuyorsun, üşüteceksin deyip bana kızardın burda olsaydın. Ama yoksun Hakan yoksun. O şerefsizler yüzünden burdasın sen. Biz bunu hakedecek ne yaptık Hakan ne?"


Gözlerinden akan yaşlar mezarın üstüne toprağa düşüyordu. Sanki gücü tüm damarlarından çekilmişti. Bir iki saat sonra uyuyakaldı. Sabahleyin gözlerini açtığında güneş çoktan doğmuştu. Önemli bir şey olup olmadığını kontrol etmek amacıyla telefonunu açtı. Rüya, Ali, Esra ve birkaç kişi daha defalarca aramıştı. Fakat Aylinin gözü cinayet şube amiri Yaman'dan gelen mesaja takıldı. Mesajı okur okumaz ayaklandı. Hakan'a veda edip şehitlikten çıktı.


Flashback Son


Aylin İstanbul'u avucunun içi gibi bilirdi. Her semti, her mahalleyi, her sokağı, hele ki Beyoğlu ve Üsküdar'ı. Taksim Meydanına yakın sayılırdı evleri. O çevrede daha önce Hakanla beraber birçok kez el ele yürümüşlerdi. Sadece koordinatları bile verseler sisteme girmeden yaklaşık olarak neresi olduğunu bilirdi Aylin. Zaten hep en iyi tanıdıklarımız en çok ve en ağır acıyı yaşatmaz mıydı bize?


Hız sınırlarını zorlayarak kestirme yollardan giderek emniyete vardı. Sinirle arabayı kapalı otoparka parkedip merkeze geldi. Kapıdaki memurların haberi vardı Aylinin ortada olmadığından. Aylin kimseyi umursamadan sorgu odalarının olduğu kata yöneldiğinde memur telefona sarıldı. Odasında oturmuş Aylinin iyi olup olmadığını düşünen Ali çalan telefonun sesiyle kendine geldi. Masanın üstünde duran telefonu açtı.


"Amirim Aylin müdür az önce geldi." dedi telaşla polis memuru.


"Aylin mi? Nasıldı iyi miydi?" derken çoktan telaşla ayaklanmıştı bile Ali. Aylin'in ortadan kaybolmalarına her seferinde alıştığını sanıyordu ama alışamamıştı işte.


"Görünürde bir şeyi yoktu. Sadece çok sinirliydi." diyebildi çekingence polis memuru. Ali'den çekiniyordu ama Ali'nin de üstü olan Aylin'den çok daha fazla çekiniyordu.


"Allah kahretsin." dedi sinirle. "Nereye gitti peki?"


"Üst katlardan birinde muhtemelen. Nereye gittiğini söylemedi müdürüm."


Ali sıkıntıyla saçlarını karıştırdı. Bu kadının derdi neydi?


"Tamam sağol." deyip öylece kapattı telefonu.


O sırada Aylin sinirle sorgu katına gelmişti bile. Sakinliğini korumaya çalışarak bankodaki memura yaklaştı. Aylin'in geldiğini gören memur ise yüzünde beliren hafifçe korku ifadesiyle gülümsemeye çalıştı oturduğu yerden kalktığında.


"Buyurun müdürüm bir sorun mu var?" dedi yavaşça. Henüz uzun yıllardır Aylin'i tanımıyordu ama yeterince belliydi dışarıdan Aylin'in sinirli olduğu.


"Nerede o haysiyetsiz herif?" diye sordu sinirlice Aylin. Karşısındaki memurun tabiki de bir suçu yoktu ama olay onu yeterince sinirli hale getirmişti.


"Afedersiniz müdürüm kimi kastetmiştiniz?" diye sordu memur kıpkırmızı kesilirken.


"Kim olacak?" dedi sinirle başının ağrıyan tarafını ovarken. Aylin Sözer'in canına kıyan o adiden bahsediyorum."


"Bir numaralı sorgu odasında müdürüm." diyebildi sadece memur. Aylin hızla sorgu odasına doğru ilerlerken arkasından bakakaldı öylece.


Çoktan sorgu odasının önüne gelen Aylin önce izleme kısmındaki çekmecede duran yedek anahtarı aldı. Sonra da odanın diğer tarafına geçip kapıyı kilitledi. Katil masada soğukkanlılıkla oturuyordu. Aylin içeri girince kim olduğuna bakmak için kafasını kaldırdı. Fakat yüzüne çarpan Aylinin sert eli afallamasına sebep oldu.


"Şerefsiz herif. Ne istedin kadından ha? Ne istedin Allah'ın cezası?" diye haykırdı Aylin. Zaten normalde de gür sesli biriyken bu bağırışı metrelerce öteden duyulabilirdi.


"Ne?!" dedi sanki babasının eviymiş gibi sandalyede oturan adam.


"Ne diyor bir de? Haha. Ben mi öldürdüm o kadını gerizekalı?"


"Hangi kadından bahsediyorsunuz?" pişkince katil zanlısı. Aylin tam şu anda öldürmek istiyordu karşısındakinin adamı. Gerçi böylelerine adam bile denemezdi.


Aylin iyice sinirlenmişti. Masum canların katledilmesi onun kırmızı çizgisiydi. Ve hiç şüphesiz ki Aylin o kırmızı çizgiyi aşanların peşini bırakmazdı.


"Neyine güveniyorsun sen? Arkanda birileri mi var? Varsa eğer çok güvenme derim. Çünkü senin o arkandakiler bana sökmez. Şimdi konuş, niye öldürdün Aylin Sözer'i? Başarısı zoruna mı gitti? Onlarca hatta belki de yüzlerce gence ışık tutması mı sinirlendirdi sizi? Neden ya neden? Masum bi kadından ne istedin?" derken sinirle çıkan sesi yavaş yavaş titremeye başlıyordu Aylin'in fakat kendine gelmeliydi.


Zanlının sorularına cevap vermemesi üstüne Aylin iyice sinirlenmişti. Sonunda dayanamayıp adamın yakasına yapıştı. Duvara dayayıp birkaç yumruk attı. O sırada Ali de izleme bölümüne gelmişti. Aylin'in gözü dönmüş halini görünce bir an ne yapacağını şaşırdı. Sorgu bölümünün telefonunu tuşladı. Fakat sorgu odasında çalan telefon Aylin'in umurunda bile değildi. Ali telaşla çekmeceye yöneldi. Yedek anahtar her zaman orada bulunurdu ama bu sefer yoktu. Kafasını kaldırıp sorgu bölümüne baktığında Aylin'in sinirle bağırıp çağırmaya devam ettiğini gördü. Biraz daha vakit kaybederse herif Aylin'in elinde geberecekti ve bu sadece Aylin'in başına bela açardı. Telaşla izleme bölümünden çıktığında birkaç memur çoktan kapıyı zorlamaya çalışmıştı ama sorgu odalarını. kapısı normal odalardan daha dayanıklıydı. Ancak koçbaşı açabilirdi. Memurlara derhal koçbaşı getirmelerini emrettiğinde stresten ne yapacağını şaşmıştı Ali. Duygularını kontrol etmeyi iyi bilirdi ama söz konusu değer verdiği insanlar olduğuna kontrolden çıkıyordu her şey. Hele ki olayların öznesi Aylin gibi bir deliyse insan ne yapacağını şaşıyordu. Aradan neredeyse bir dakikadan fazla süre geçmişti ama ortalıkta ne giden memurlar vardı ne de koçbaşı. Biraz daha beklerlerse sinir krizi geçiren Aylin cidden adamı öldürebilirdi. Ali sesli bir nefes verdi. Başka çaresi kalmamıştı. Belindeki silahı ve ceketinin iç cebindeki susturucuyu çıkardı susturucuyu silaha takarken etraftakileri uzaklaştırdı. Aylin'in kapının arkasında olmamasını umut ederek kapının kilidine bir el ateş etti. Kilit paramparça olmuştu ama paramparça olan tek şey kapı kilidi değildi. Aylin de paramparça hissediyordu.


Loading...
0%