@yazdostum
|
Kül olmuşum Hala yanmaya devam ediyorum... "Ah!" vücudumda ağrımayan bir yer yoktu resmen, gözlerimi zorlukla açmaya çalışırken ışıklar hiç yardımcı olmuyordu, gözlerimi açtığımda bir depodaydım, kaşlarımı çatıp etrafıma baktım, etrafta hiç kimse yoktu, birinin olmasını geç etrafta çıt yoktu. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştığımda bileklerimdeki keskin acıyla birlikte kaşlarımı çattım, kafamı kaldırıp ellerime baktığımda ikisinin de tahriş olduğunu gördüm. Ellerimi tavandan sarkan zincirin ucundaki bileklerime tam oturan kelepçeyle kitlemişlerdi, ayaklarım yere tam değmiyordu, bir süredir baygın olduğumu düşünürsek vücudumun bütün ağırlığı omuzlarımdaydı, bundan dolayı omuzlarım ağrıyordu. Gözlerimi yavaşça kapatım, başım feci bir şekilde ağrıyordu ve bu yüzden de düşünemiyordum, en son ne olmuştu, neredeydim, hiç birini düşünecek halim yoktu. ... Soğuk bir ıslaklığın beni karşılamasıyla hızlıca gözlerimi açtım, elinde boş bir kova olan adam bana bakıyordu, az önce beni soğuk suyla uyandırmışlardı,vücudumu saran soğuklukla beraber üşümeye başladım, kafamı biraz daha kaldırıp elleri cebindeki adama baktım, bakışları az önceki su kadar soğuktu. Üstünde siyah bir takım elbise vardı, elleri cebinde bir şekilde bana bakıyordu, bense soğuk sudan dolayı irileşmiş gözlerimle ve titreyen çenemle olanları anlamaya çalışıyordum. YAZARIN ANLATIMIYLA Miray karşısındaki adama bir süre bakıp kendisini serbes bıraktı, uyuşmuş olan boynu yüzünden daha fazla acı çekmek istemiyordu, vücuduna yüksek miktarda uyku ilaç girmişti ve bu da onu sersemletmişti ama yine de her şeye rağmen pes etmemişti. Rüzgar kadına doğru iki küçük adım attı, elini kadının üşüdüğü için titreyen narin çenesine götürüp kaldırdı bu hareketiyle kadın istemeden inlediğinde Rüzgar çenesini daha çok kaldırdı, genç kadın boynunu bu ağrıdan kurtarmak için çenesini Rüzgar'ın elinden çekmeye çalıştı ama Rüzgar o kadar sert bir şekilde tutuyordu ki elini çektiğinde muhtemelen çenesi moraracaktı, genç kadınla göz teması kurduğunda karşısında sinirden deliye dönmüş bir çift göz bekledi ama tam tersi bomboş bakan bir çift göz görmeyi beklemiyordu, bu bakışını verdiği ağır uyku ilacına bağladı."Canın acıyo biliyorum, bu acıdan hemen şimdi kurtulabilirsin, yapman gereken tek şey kimin adamı olduğunu ve amacının ne olduğunu söylemek bu kadar." Rüzgar'ın sesindeki şefkat, genç kadını güldürdü. "Komik olan ne?" böyle bir tepki beklemeyen Rüzgar şaşırmıştı, kadının gözlerine inatla bakmaya devam ediyordu ama genç kadın hem ağrıyan boynu hem de başındaki sancıya rağmen cevap verdi "Benim ajan falan mı olduğumu düşünüyorsunuz?" alaycı bir şekilde söylediklerine karşılık Rüzgar ifadesiz yüzünü sabit tuttu. Genç kadının çenesini ani bir şekilde bıraktı, genç kadından sesli bir şekilde inleme duyuldu, muhtemelen boynu bu ani hareketle birlikte çok ağrımıştı, ayağıyla yere bir tekme attı. Siyah takım elbiseli iri yarı adamlardan bir tanesi genç kadının tam karşısına bir sandalye koydu, Rüzgar da bakışları genç kadının üstündeyken sanalyeye oturup sol ayak bileğini sağ dizine koydu ve cebinden bir sigara çıkardı, ejderha desenli çağmağıyla sigarasını yaktığında küçük bir nefes çekti "Hala ilacın etkisindesin sanırım." sesindeki aşağılayıcılık genç kadının umurunda değil gibi gözüküyordu "Sahiden ne tür bir ilaç verdiniz bana kafam bir milyon çünkü" kadın küçük bir kahkaha attı. Korumalar, kadının tavrı yüzünden şaşkınlardı, buraya getirdikleri erkekler ilk saniyeden yalvarmay, paralar teklif etmeye ya da inkar etmeye başlıyorlardı ama gördükleri kadarıyla karşılarında elleri kelepçeli kadında ne telaş vardı ne de korku. Bu sırada Rüzgar ağzındaki sigarayla ayağa kalktı, elini korumasına doğru uzattı ve koruma ona bir makas verdi, Rüzgar makasla genç kadının ıslak kazağının omuz kısmını kestiğinde omzu açığa çıkmıştı, elini sigarasına götürüp derin bir nefes çekti ve sigarayı eline aldı "Bana saplamaya çalıştığın zehirli iğneyi unuttun sanırım" genç kadın aklına gelen sahneyle birlikte kaşlarını kaldırdı, aklına gelen sahnelerle birlikte nelerin olduğunu hatırlamaya başlamıştı, "Demek hatırladın" Rüzgar tekrardan elini genç kadının kızarmış çenesine koyup yavaşça kaldırdığında yine göz göze gelmişlerdi "Sana söz veriyorum seni bırakacağım, yapman gereken tek şey itiraf etmek." Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demişler, Rüzgar da bu taktiği uyguluyordu ama karşısındaki kadın yılan değil, akrepti. Genç kadın Rüzgarın gözünün içine bakarak kahkaha attığında korumalar da dahil kadının akıl sağlığından şüphe ediliyordu, "Gerçekçi olalım mı, ben bu kapıdan çıktığımda beni bir taksiye bindireceksiniz, ben taksinin içindeyken artık bomba mı patlar, uçurumdan mı düşerim, trafik kazası mı olur bilemeyiz ama sonucunda ben ölür müyüm ölürüm ve sizde sözde bana zarar vermemiş oluyorsunuz." Korumalar hayretle birbirlerine bakıyorlardı, onlar bariz bir şekilde şaşkındı, genç kadın gözleriyle hepsinin yüzünü incelediğinde haklı olduğunu anlamıştı, haklı olduğunu anladığında aşağılayıcı bir şekilde gülümsedi, karşısındaki bir çift göze tekrar baktığında Rüzgar'ın dudağının bir kenarı yükselmişti "Ov! Sanırım pot kırdım!" genç kadın çenesini sert bir şekilde Rüzgar'ın elinden kurtardığında Rüzgar sigarasından bir nefes daha çekti "Herkes dışarı!" korumalar sırayla dışarı çıktıklarında depoda yalnız kalmışlardı. Rüzgar kadının arkasına doğru yavaşça ilerlerken konuştu "Sandığımdan daha zeki bir kadınsın" genç kadının tam arkasında durduğunda sıcak eli, kadının açıkta olan soğuk omzunu buldu "Ama bu benim işime gelmez!" elindeki sigarayı hiç acımadan genç kadının omzuna bastırdığında depoda sigaranın derinin üzerinde çıkardığı ses harici bir ses yoktu, Rüzgar kadının bağırmasını ve ya sigarayı çekmesi için yalvarmasını bekliyordu ama öyle bir şey olmadı, elindeki sigarayı yere atıp genç kadının tekrardan karşısına geldi, genç kadının yüzünde mimik yoktu az önce omzunda sigara söndürülmüş olmasına rağmen... "Aklınca beni cezalandırdın mı?" küçük bir kahkaha depoda yankılandı "İstersen as, kes, yık dök yine de konuşmam bu yüzden" genç kadın duraksama ihtiyacı hissetti "Beni öldür" Rüzgar bu sefer istemsizce kaşlarını havaya kaldırdı, aklından hiç böyle bir şey geçmemişti. Bu kadının buradan kurtulmak için her şeyi yapacağını düşünmüştü ama bu isteği onu istemsizce şaşırmıştı. Bu sefer de depoda Rüzgar'ın kahkahası duyuldu "Demek ölmek istiyorsun, hah! Seni daha cesur sanırdım ama sen korkak kadının teki çıktın." sonlara doğru sesinde bariz bir öfke vardı, sırf çalıştığı kişi için kendisini ölüme terk ediyordu, gelip onu kuratarabilirlerdi ve ya o kaçabilirdi ama o ölmeyi seçiyordu. Rüzgar belindeki silahı çıkardı ve genç kadının alnına dayadı, soğuk metal genç kadının alnına değidiğinde ürpermişti "Ölmek istiyordun değil mi, tamam sana istediğini vereceğim" genç kadın karşımda bir salak var der gibi Rüzgar'a bakıyordu "Yine lafı yanlış anladın biliyor musun ama yine de boşver ha doğru anlayıp öldürdün ha yanlış anlayıp sonuçta ölecekmiyim öleceğim" genç kadın yavaş bir şekilde gözlerini kapadığında yüzünde huzurlu bir ifade vardı, bu ifadeyi Rüzgar de fark etmişti. Rüzgar gözleriyle genç kadının yüzünü inceledi, küçük bir burun, ortalama bir dudakları ve solgun bir teni vardı, gözleri açıktaki omzuna değindiğinde az önce söndürdüğü sigaranın kızarıklığı vardı, eliyle silahın emniyetini açtığında istemsizce yutkundu, bu kadından şimdi kurtulabilirdi ama atladığı bir şey vardı, bu kadından kurtulduğunda hiç bir şey elde etmeyecekti. Silahı indirip deponun bir köşesine fırlattığında depoda yüksek bir ses çıktı, sesin etkisiyle genç kadın tekrar gözlerini açtı, hala aynı yerde olduğunu gördüğünde soru dolu bakışları Rüzgardaydı. Genç kadın kendisine ne yaparlarsa yapsınlar konuşmamaya hazırdı ama Rüzgar da şu andan itibaren bu kadını konuşturmaya yemin etmişti, "Sana istediğini vermeyeceğim" bakışları genç kadındayken kendinden emin bir şekilde devam etti "Bu işkenceye ne kadar katlanabilirsin ki?" Rüzgar bir yerde haklıydı, genç kadın sattlerdir bu pozisyonda durduğu için boynu, bilekleri ve ayakları ağrımaya başlamışken haftalarca bu işkenceye katlanamazdı. Rüzgar, depodan hızlı ve sert adımlarla çıkarken genç kadının sol gözünden bir damla yaş döküldü. RÜZGAR MORGAN Depodan çıktığım an bütün adamlarım hazır ol konumuna geçerken hepsine tek tek göz gezidirdim, net ve sert bir şekilde "İçeride ki kadın hiç bir şekilde kaçmayacak, eğer kaçarsa bunun hesabını hepinize sorarım, anlaşıldı mı!" hepsi aynı anda 'ANLAŞILDI' dediğinde kendi arabama doğru ilerledim, koruma kapımı açtığında bindim, kapanan kapının ardından pencereden son kez depoya baktım, aklımın karışık olması bir yana, bu kız hakkında bilmediğim çok şey oluğu kesindi. Araba hareketlenmeye başladığında ormanın derinliklerindeki depo arkamda kalmaya başlamıştı, içimden bir ses o kızı orada bırakmamam gerektiğini söylüyordu. ... Araba evimin önünde durduğunda arabanın yanına gelen koruma kapımı açtı, arabadan indiğimde korumam Cem yanıma hızlı adımlarla geldi "Hoşgeldin abi, Koray abi evde seni bekliyor." tek kaşım hayretle havaya kaldırdım "Neden gelmiş" bu sırada eve doğru ilerliyordum, Cem de arkamdan geliyordu "Bilmiyorum ama biraz sinirliydi, sana haber verecektim ama kendisi haber vereceğini söyledi, haber vermedi mi yoksa?" cebimdeki telefonumu alıp açma tuşuna bastım ama siyah ekranla karşılaştım, şarzım bitmişti, telefonu geri cebime koyup korumanın açtığı kapıdan eve girdim, Cem de benimle birlikte eve girdiğinde Koray'ı salonda ayakta kollarını bağlamış bir şekilde gördüm, yanına doğru ilerlerken "Hangi rüzgar attı seni buraya?" dedim, benim aksime yükses sesle karşılık verdi "Kızı kaçırmışın!" kendimi tekli koltuğa bıraktığımda yüksek sesi yüzünden yüzümü buruşturdum. Cem'e baktığımda "Sen çıkabilirsin." dedim, Cem evden çıkarken yine Koray yüksek sesle konuştu "Sana diyorum Rüzgar, kızı kaçıracağını bana neden söylemedin!" sesli bir şekilde oflayıp Koray'a baktım, her şeyi önceden bilmek istiyordu "Ani bir şekilde gelişti" Koray'ın aksine ben sakindim aslında Koray da sakin olmalıydı "Sen kızı kaçırmadan önce ben onunla konuştum, kız sadece senden hoşlanmış!" az önceye nazaran daha sakin konuşmuştu ama Koray'ın bilmediği bir nokta vardı o da benim bildiklerimi bilmiyor olmasıydı "Sadece hoşlantı öyle mi, sadece hoşlanıyor olsaydı bana zehirli ve uyku ilaçlı bir iğne saplamaya çalışmazdı, neyseki bana vermeye çalıştığı uyku ilacının daha ağırını ona dudaklarından vermiş olabilirim."sonlara doğru sesimi azaltmıştım ama sanırım duymuştu, Koray şaşkınlıkla bana baktığında kendini karşımdaki koltuğa bıraktı "Kızı öptün mü?" kafamı sallayarak sorusunu onayladım "Bir şey mi oldu?" Koray yerdeki parkelere odaklanmış kara kara düşünüyor gibiydi kızı kaçırmamla ilgili bir sorun olduğunu düşünmüyordum başka bir şey vardı. Koray kafasını kaldırıp bana baktı, eski halinden eser yoktu "Yok bir şey olmadı." Ne kadar bir şey olmadığını söylese de şimdilik uzatmak istemedim "Peki, sadece kızı kaçırdığım için mi bu kadar sinirliydin?" cebimden bir sigara çıkarıp içmeye başladım, Koray da sorduğum soruyla biraz afalladı "Yok, hayır sadece biraz afalladım sonuçta kızın hain olduğunu hiç düşünmemiştim." kafamı sallayarak Koray'ı onayladım ve konuyu daha fazla uzatmadım. Elimdeki sigarayı küllüğe bıraktığımda aklıma istemsiz o geldi, omzunda söndürdüğüm sigara canını çok acıtmış olmalıydı ama hiç ses çıkarmamıştı, aynı şekilde onun bedenine ne yaparsak yapalım konuşmayacağını söyledi, acıya bu kadar mı alışkın? "Rüzgar?" Koray'ın sesiyle ne zaman çattığını bilmediğim kaşlarımı kaldırdım ve ona döndüm "Efendim" Koray karşıdaki koltukta oturmuş dikkatlice bana bakıyordu "Daldın gittin bir anda." içime derin bir nefes alıp ayağa kalktım "Senin işin gücün yok mu Koray, hadi sen işine git artık." Koray sahte bir üzüntüyle ayağa kalkıp kapıya doğru yürürken "Ben istenmediğim yerde durmam zaten." dedi ve kapıyı arkasından kapatıp çıktı. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp, çalışma odama çıktım, masama oturduğumda gözüme bir dosya çarptı, dosyanın kapağını açtığımda onun yüzüyle karşılaştım, sayfaları inceledikçe aklımdaki sorular büyüyordu. Kapım iki kere tıklatıldıktan sonra içeri Cem girdi, elindeki dosyayı masama bırakırken "Şirketin bu ayki gelir gider tablosunu İpek Hanım gönderdi." elimdeki dosyayı masamın çekmecesine koyduktan sonra Cem'e döndüm "Otursana Cem." Cem masamın önündeki tekli koltuklardan birine oturduktan sonra dikkatle bana bakmaya başladı "Bir sıkıntı mı var abi?" elimi masanın üstünde birbirine kenetledikten sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladım "Bana birini bulmanı istiyorum..." MİRAY'IN BAKIŞ AÇISINDAN: Ellerimdeki acı her geçen saniye artıyordu, tek ellerim de değil neredeyse bütün vücudum ağrıyordu, ağrıdan dolayı sürekli hareket etmek zorunda kalıyordum. Yanağıma damlayan kanla beraber kafamı kaldırdım, iki bileğim de tahriş olmuş ve kelepçelerden dolayı kesilmişti, çok derin kesikler değildi ama ben hareket ettikçe bu sefer daha derin kesiliyorlardı,bü yüzden kesiklerden birindeki kan kolumdan yanağıma damlamıştı, pes edip hareket etmeyi bıraktım, kafamı açıkta olan boynuma yasladığımda yanağımda keskin bir soğukluk hissettim, omzumdaki yara çok acımıyordu ama kaşınıyordu. Davranışlarımı saçma bulup içinde olduğum olaya odaklanmaya çalıştım, Rüzgar'a yakalanmıştım, benim onu öldürmeye çalıştığımı anlamıştı ama nasıl? Tamam ben onu zehirlemeye çalıştım ama ilk o benim ağzıma uyku ilacı verdi. Tek sıkıntımız beni yakalaması da değildi, bunun üzerine bir sözleşme imzalamıştık. Sesli bir şekilde ofladım. Her türlü çıkmaz sokaktaydım, içimde hissettiğim sinirle beraber kelepçeleri zorlamaya başladım. Ben planımda gayet başarılıydım, Rüzgar'ın hiçbir açığımı yakalamasına imkan yoktu çünkü ondan hoşlanan bir kadındım ben ama birileri benim işime burunlarını sokup her şeyi berbat etmişlerdi, o kişileri bulup doğduklarına pişman etmezsem ben de Mavi değilim. Deponun kapısı açıldığında içeri bir koruma girdi, benimle göz teması kurmamaya özen gösterip arkamdaki bir yere gitti, umursamayıp tekrarden eski pozisyonuma geri döndüm, kafamı eğdiğimde yanağımdan bir kan damlası yere düşmüştü sanırım az önce iki bileğimi de kesmiştim. Koruma önüme geldiğinde kafamı kaldırmadım "Sana su getirdim." kafamı mecburi kaldırdım ve elindeki bardağa baktım, yarısına kadar dolu bardağı görmemle aslında ne kadar susadığımı anladım. Kafamı tekrardan eğip "İçmeyeceğim." dedim, bu sürede istemsizce dudaklarımı yalamıştım, "Rüzgar Beyin sana neden bu kadar acıdığını anlamıyorum, susuzluktan birkaç güne ölürsün." nefretle yüzüme haykırdıkları bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu "Bitti mi?" kafamı kaldırıp tekrar yüzüne baktığımda benden tiksinmiş bir ifadeyle yüzümü incelediğini gördüm, normaldi çünkü bileğimden damlayan kanlar yüzümü boyuyorlardı. Elindeki bardağı yavaşça dudaklarına götürüp inatla yudum yudum içerken bana bu görüntüyü yaşattığında acı çekeceğimi düşünüyor almalıydı, suyu bitirdiğinde hiç bir tepki barındırmayan sesimle "Afiyet olsun." dedim. Bu tepkimi beklemeyen koruma dişlerini sıkmaya başladığında onu sinirlendirmiş olmalıydım, acaba çok sinirlenirse beni öldürür müydü? Hiç beklemediğim bir anda elindeki bardağı yere atıp kırdı ve elini boğazıma sardı, sıkmıyordu sadece sertçe tutuyordu "Sen ne çeşit bir akıl hastasısın lan!" dedikleri komiğime gitmişti bu yüzden küçük bir kıkırtı bıraktım, bu onu daha da delirtmişti, boğazımdaki eli bu sefer bağazımı sıkmaya başladığında istemsizce ciğerlerime nefes çekmek için ağzımı açtığımda yarım yamalak nefes alabiliyordum "Tam dayaklıksın var ya!" nefes alamadığım için algılarım tek tek kapanırken son kez dudaklarıma bir gülümseme kondurdum, boğazımdan çıkan garip sesleri biri duymuş olacak ki deponun kapısı hızlı bir şekilde açıldı, kapıya bakmak istiyordum ama gözlerim yavaşça kapanıyordu, gözlerimi tam kapatmadan önce boğazımdaki el yok olduğunda derin bir nefes aldım ve ciğerlerim dışarı çıkacak kadar sert bir şekilde öksürmeye başladım, zar zor nefesimi topladığımda kafamı kaldırıp etrafıma baktım, bakışlarım ilk beni boğan adamın üstüne gitti, az ötemde dizlerinin üstünde oturuyordu ve kafasında bir silah vardı, irislerimi yavaşça silahın sahibine çıkarttığımda bir çift siyah göz gördüm, gözlerindeki bariz öfkeyle karşısındaki adama bakıyordu, konuşuyordu da sanırım ama ben duyamayacak kadar kendimde değildim. Bakışları bana kaydığında yüzümde ne gördüğünü bilmiyorum ama bakışlarındaki öfke gittikçe arttı, önündeki adamı boynundan tutup kaldırdı ve beni görecek şekilde önüme getirdi, bir şeyler diyordu ve bende boşboş bakıyordum, adamı ileri doğru itekledi ve başka bir koruma onu kolundan tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Olanları başından sonuna kadar izlemiştim ve hiç bir ses çıkarmamıştım, halen boş boş kapıya bakarken görüş açıma geçen Rüzgarla birlikte ona bakmaya başladım "Görüyor musun Cem, ben şimdi bu kızı nasıl konuşturayım, şu haline bak!" sonunda dediklerini algılayabildiğimde Rüzgar'ın neden bu kadar sinirlendiğini anlamış oldum. Rüzgar tam karşıma gelip çenemi kavradı, kafamı kaldırıp ona bakmamı sağladı "Kendinde olmayabilirsin ama az sonra göreceğin şeyler kendine gelmeni sağlar." çenemi kapıya doğru çevirdiğinde boynumun ağrısından dolayı yüzümü buruşturduğumda deponun kapısı açıldı, içeri iki koruma ve onların ortasında içeri girdiğinde ağzım istemsizce açıldı ve dudaklarımdan tek kelime döküldü "Barış..." Tekrardan merhaba arkadaşlar biliyorum çoook uzun bir süre sonra yazıyorum ama yazıyor muyum yazıyorum:) Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorumm. |
0% |