@yazimatik
|
Lacy bir yaşında... Hava her zamanki gibi parlak ve güneşliydi. Çiftçiler, havaların ısınmasıyla kışın ektikleri mahsulleri hasat etmeye başlamıştı. Kadınlar, evin işlerini sabahın erken saatlerinde halledip beyleriyle birlikte tarlaya gidiyorlardı. Bazen erkek kendi başına tarlaya gider, kadın ise evde hayvanlara ve çocuklara bakardı. Kasaba halkı ise havaların ısınmasından memnundu. Artık soğuk ve yorucu kış geride kalmıştı. Ağaçlardaki çiçekler sokaklara dökülüyor, kuşlar etrafta uçuşuyordu. Çocuklar dışarıda oyunlar oynarken yetişkinlerse kendi işlerine koşturuyordu. Sarayda ise durum farklı değildi. Kral, odasında kendisine iletilen raporlarla ilgilenirken kraliçe ise önemli bir çay partisindeydi. Orada bulunan kadınlarla sohbet ediyor, onların iyi karşılandıklarını bilmelerini istiyordu. Hepsi önemli kişilerin eşleriydi, her biri bu davete özenerek katılmıştı. Kraliçenin üzerinde ise ipekten yapılmış, altın işlemeli bir elbise vardı. Lacy'nin dadısı Maria da bu güzel havada bebeği dışarı çıkarmak istemişti. Saraya gelen misafirlere görünmemek için Lacy'i arka bahçede dolaştırıyordu. Kraliçenin kesin emriydi. Lacy'i gelen hiçbir kadın görmeyecekti. Kraliçe, Lacy'nin özel bir bebek olduğuna inananlardan biriydi fakat kız evlat olduğu için ondan pek haz etmiyordu. Her sabah oğullarının dersleri ve giyimleriyle ilgilenirken Lacy'i emzirdikten sonra Maria'nın kollarına bırakıyordu. Kraliçe onu emzirmek bile istemese de kralın kesin emriydi. Lacy özel bir bebekti ve krallık soyundan geldiği için onu kraliçe beslemeliydi. Kralın davranışları kraliçeden daha farklıydı. Her akşam Lacy'nin odasına gelir, ona katıldığı savaşları anlatırdı. Lacy ise o sevimli gözleriyle ona cevap verirdi. Savaşta yenilgiye uğramışlarsa gözleri turuncu, eğer kazanmışlarsa da tatlı bir sarı olurdu. Lacy de diğerlerinden garip olan tek şey bu değildi. Saçlarının rengi parlak koyu bir pembeydi. Krallıkta bulunan herkesin saç rengi birbirine benzerken Lacy yine onlara aykırı gözüküyordu. Kızının özel olduğunu düşünen kral, bu durumdan memnundu. Ona göre Lacy, her şeyiyle özel olan bir kadın olacaktı. Maria onu taş döşemeli yola bırakırken yürüyebilmesi için ellerinden tutuyordu. Lacy, her adım attığında neşeyle gülüyordu; minik ayakları yolda bir iz bırakıyordu. Artık kendi başına yürüyebilmesine az kalmıştı. Kızının arka bahçede olduğunu gören kral, yanında birkaç şövalyeyle onun yanına geldi. Maria kralı selamlarken bir yandan da Lacy ile ilgilenmeye çalışıyordu. Lacy babasını görür görmez ellerini birbirine vurup alkış tutarken krala doğru kendi başına yürümeye çalıştı fakat dadısı düşmemesi için tutmaya devam ediyordu. Dadısı hâlâ ellerini tuttuğu için sarı gözleri turuncuya dönmeye başlamıştı. Ellerini çekmeye çalışırken huysuzlanmaya başladı. Durumu anlayan kral dadıya bebeği bırakmasını söyledi. Özgür kaldığını hisseden Lacy gülücükler saçarak kralın yayına adımlamaya çalıştı. Bir adım, iki adım derken kral ona kollarını açtı. Lacy daha çok kahkahalara boğulurken kral da onunla birlikte güldü. Onu kucağına alıp sarıldı. "Aferin benim güzel Lacy'ime." Lacy alkış tutarken kralın en küçük oğlu yanlarına gelip kralı selamladı. Prens Fedor kralın kucağındaki Lacy'e kıskançlıkla baktı. Fedor, Lacy'den sadece altı yaş büyüktü. Artık her prensin alması gereken eğitimleri o da alıyor, varislerden biri olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Fakat hiçbir zaman kralın gözünde bir Lacy olamıyordu. Erkek olan o değil miydi, neden sırf gözü saçı farklı diye tüm ilgiyi Lacy görüyordu? Ayrıca babası onu Tanrı'nın hediyesi olarak gördüğü için ona bu ismi vermemiş miydi? Bu bebek nasıl Tanrı'nın hediyesi olabilirdi? "Baba, at sürme eğitimine benimle gelir misin?" Lacy, at kelimesini duyduğunda olduğu yerde hareketlenmişti. Sonunda kralın savaş anılarında anlattığı atları görebilecekti. Kral, Lacy'nin heyecanına gülümseyerek "Bugün binicilik dersinin olduğunu bilmiyordum. Madem Lacy istiyor, katılalım o halde." dedi. Onlar birlikte giderken Maria da prensesin eşyalarını toplayıp arkalarından yürümeye başladı. Atların bulunduğu ahır, saraydan biraz uzaktaydı. Ahırın taş duvarları, uzun yıllardır kullanılmaktan yıpranmış da olsa sağlam kalmıştı. Maria yanlarında kral olduğu için ahıra bebekle gitmenin sorun olacağını düşünmüyordu. Çoktan onları bekleyen öğretmen, prensin atını ahırdan çıkarmıştı. At büyük değildi; yedi yaşındaki bir çocuk için gayet uygundu. Öğretmen kralı selamlarken Fedor atları sürmek için çitle ayrılmış alana girdi. Öğretmeni ata binerken ona yardım etmedi. Prens yaklaşık bir yıldır eğitim aldığı için temel birçok şeyi biliyordu. İlk başladığı zamanlar o da at da acemiyken ikisi de kendini geliştirmişti. At artık söz dinliyor, prens de komutunu uygulatabiliyordu. "Hadi bin oğlum, kardeşin de seni izliyor olacak." Fedor son kez Lacy'nin parlayan sarı gözlerine baktı. Atın karnına ayaklarını vururken ilerlemeye başladı. Atın koşarken ayaklarından çıkan sesler, yelelerinin rüzgarda uçuşması Lacy'i daha çok heyecanlandırıyordu. Ağabeyine atın üstünde bu kadar cesaretli olduğu için alkış tutuyor, at her kişnediğinde sevinçle yerinde zıplıyordu. ''Sen de bir gün atlara binmek ister misin?'' diye sordu kral. Lacy sevinçle başını sallarken gülümsedi krala. Fedor onların baba kız yakınlaşmasına daha fazla dayanamıyordu. Aniden atın yönünü çevirdiğinde at şaha kalktı. Bu kadarını o da beklemezken at, çitlerin üzerinden uçarak kralın kucağındaki Lacy'e doğru koşturmaya başladı. Belki de at sahibinin duygularını hissetmiş, bu yüzden böyle davranıyordu. Fedor'un kıskançlıktan gözü dönmüştü. Sürdüğü yöndeki kralı görmüyor, sadece Lacy'nin ona korkuyla bakan turuncu gözlerine bakıyordu. Saçma göz renkleri miydi onu özel yapan? Öfkesinin ve kıskançlığının etkisiyle ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Lacy atın kendine doğru koştuğunu fark etmesiyle ağlamaya başladı. Babasının boynuna sarılırken şövalyeler durumu fark etmiş ve kralın önüne geçmişlerdi. Kral kızıyla geriye çekildi. Öğretmen ata ne kadar komut verirse versin at durmuyordu. Son çiti de atladığı sırada Fedor düşmemek için atın boynuna sarılmıştı. Artık o da atı nasıl durduracağını bilmiyordu. Şövalyeler atı son anda durdurup küçük prensi de attan indirdiler. ''Prens Fedor, iyi misiniz?'' diye sordu şövalyelerden biri. Fedor acıyla ellerine baktı. İpi çok sıkı tuttuğu için avuç içleri kırmızı çizgilerle kaplanmıştı. Avuç içlerine bakarken yüzünü buruşturarak ''İyiyim.'' dedi. O gerçek bir erkekse canı acımazdı, değil mi? Yaşadığı korkuyla gözleri dolarken başını eğdi. ''Lacy, korkuyor musun kızım?'' Kral kucağında ağlayan Lacy'i sakinleştirmeye çalışıyordu. Lacy, babasının kucağında ağlamaya devam ederken ''Baba!'' diye haykırdı. Kral, bu sesin şaşkınlığını yaşarken, Lacy'in ona ilk kez seslenişini duydu. Kralın yüzündeki hayret, Lacy'i ağlamasını kesmişti. ''Benim güzel Lacy'im. Sesin bu dünyada işittiğim en güzel ses. Sesin işitmeyen bir insana dahi huzur verebilecek kadar güzel, kızım.'' Lacy sakinleşirken tekrar baba diye ona seslenip başını kralın göğsüne koydu. ''Herkese haber verilsin, bugün kutlama yapılacak. Lacy bugün hem yürümeye hem de konuşmaya başladı. Bugünü en güzel şekilde kutlayalım.'' Şövalyeler aldıkları emirlere giderken arkalarındaki prens Fedor sinirden ağlamak üzereydi. ''Maria, Lacy'i al ve akşam için onu hazırla.'' Maria, Lacy'i alıp kralın arkasında saraya doğru giderken herkes Fedor'un varlığını unutmuş gibiydi. Fedor hırsla ayağını yere vururken ona el sallayan Lacy'e sırtını döndü. Binicilik öğretmeni yanında kendi atıyla karşısına dikildi. ''Kral görmemiş olabilir ama atı bilerek kralın üstüne sürdüğünü gördüm Fedor. Sanırım daha çok binicilik eğitimi almalısın ki başkalarına zarar gelmesin.'' |
0% |