@yaziyoruzbacimm
|
KASIMDA AŞK BAŞKADIR 10. BÖLÜM/ 🍂YOL, ÇOK İSTEDİĞİM YERE GELENE KADAR KOŞACAĞIM🍂
OLAYDAN OTUZ DAKİKA ÖNCE '' Gökalp!'' Ayaklarım yalındı, etrafımı göremiyordum. Baykuş sesleri ıssız ormanın sesiydi. Gökalp neredeydi? '' Gökalp!'' '' Beni bulamazsın, geri git Güzce'' '' Gökalp lütfen, bırakma beni!'' Şimdi de uçurumun köşesindeydim, arkamda varlığını hissettim, elimi ona doğru uzattığım da kafasını salladı. Beni itmeden önce ki son sözü yankılandı.. '' Git! Güzce!'' '' Güzce!'' Omuzlarımdan sarsılmam ile uzandığım koltukta sıçradım. '' İyi misin, rüya görüyordun. Su vereyim'' Sıla kocaman bir bardak su getirip sırtımı sıvazlayana kadar gerçeklik algımı yitirmiştim. Başım çatlıyordu, rüya beni bir girdap gibi içine alırken titrek ellerimle suyu kavradım. '' İki gecedir nöbettesin, neden eve gitmiyorsun?'' '' Çıkışım gelsin gideceğim'' Nefes nefese suyumu içerken bir nebze de olsa rahatlamıştım. '' İyi misin, ne görüyordun?'' Kesik anılar zihnime dolanırken kafamı iki yana salladım. '' Bilmiyorum, iyiyim merak etme. Eylül nerede?'' ''Onur manyağının yanında, çıkışını bekliyor oda'' '' Tamam ben hallederim toparlanın çıkın siz de, ben de geleceğim yarım saate'' '' Tamam, dikkat et'' Sıladan sonra toparlanıp saçımı başımı düzelttim, ayaklarım ağrıyordu artık takaatim yoktu. Koridora çıkıp dinlenme odasına geçtim, Onur ve Eylül ellerinde raporlar bir şeyler konuşuyordu. '' Müsait misiniz?'' Onur elinde ki kahveyi köşeye bırakıp ayaklandı. '' Müsaitiz, gel'' '' Güzce, çıkmadın mı sen?'' '' Çıkacağım, Sıla çıkıyor çık sen de'' Eylül yanında ki adama göz ucuyla baktı. '' İşimiz bitmedi'' dedi Onur omuzlarını dikleştirerek, kaşlarımı çatarak ellerimi göğsümde bağladım. '' Bitti, görev saati bitti. Onlarla çalışman ekibimi sana teslim ettiğim anlamına da gelmiyor! Seni bir daha uyarmayacağım Onur!'' Onur kıpkırmızı kesilirken Eylül benden cesaretle ayaklandı. '' Evde görüşürüz'' '' Görüşürüz güzelim'' Koridorun sonuna doğru yürüdüm, bir kaç evrak ve dosya takibini kapadıktan sonra kapım çalındı, içeriye orta boylu daha önce hiç görmediğim bir adam girdi. '' Doktor hanım?'' '' Buyurun'' '' İlaç deposuna gelen Zoreteninler için imza gerekiyormuş'' Gecenin beşinde ilaç mı taşıyorlardı,? '' Bu saatte mi? Hem, cildiye uzmanı yok mu?'' '' Maalesef, adamların acil işi varmış. İşiniz var ise Onur beye- '' Yok, gelirim zaten iğneleri kontrol edecektim'' Adam samimiyetten uzak gülümserken odadan çıktı. Dosyaları yerine yerleştirip masada ki telefonumu elime aldım kalçamı masaya yaslayıp. Mesaj: Napıyorsun? İyisindir umarım. İki gecedir eve gelmiyormuşsun. Konuşamadıkda, müsait değilsin diye aramıyorum. Ara beni müsait olduğunda. Nöbetten çıkacağım şimdi. Mesajı çekip çantamı masama hazır ettim ve indim aşağıya. Depo zaten soğuktu ama ilaç deposu ayrı bir soğuktu. Önlüğümü çıkardığma pişmandım! Ellerim giydiğim uzun örme elbisemin kollarını sıvazlıyordu. '' Kimse yok mu?'' Deponun kapısını açtığım da kimsenin olmayışı ile afalladım. İçeriye girip iğneleri kısaca kontrol ederken üst rafta ki ilaçları görmemle duraksadım. İlaçlar gelmişti zaten, öyleyse- Arkamda ki kapının kapanma sesi ile irkilerek döndüğüm de yediğim tokat sillesi ile dizlerimin üzerine düştüm tiz bir çığlık atarak. '' Merhaba doktor, sen tanımazsın Abu derler bana!'' Saçlarımdan sertçe tutulduğum da gördüğüm yüz, az önce ki adamdı. '' Kimsin sen! İmdat!'' '' Boşa bağırma, depoda kimse seni duyamaz! Rojda!'' Arkada ki yüzü peçeli kadın karnıma bir tekme savurduğun da bükülerek bir çığlık savurdum. '' Ne istiyorsunuz benden!'' Zorlukla konuşuyordum. Benden ne istiyorlardı? Kadın saçlarıma asılarak yüzümü az önce ki iğrenç herifin yüzüne çevirdi. '' Ne istiyoruz Abu? Hatırlat'' Abunun kalın kaşları havalandı, büyük pislik avucu ile suratıma yediğim ikinci tokat ile yüzüm sağa devrilse de gıkım çıkmadı. '' Gökalp denen orospu çocuğunun!- Bir tokat daha, kanın metalik tadı diş etlerime dolarken kafam arkaya çevrildi. '' Canını almak istiyoruz! Ağabeyimi nasıl öldürdüyse o kaşar evladı, onun da canı yansın!'' Bir tokat daha yediğim de dilimin altında toplanan kan adamın yüzüne sıçradı. '' Gökalp yüzbaşı hakkında düzgün konuş! Orospu çocuğu sana denir!'' Yüreğime dokunuyordu, vatana feda edilen bir evladın annesine giden küfürler! Karşımda ki iki teröristin ağzını dikmek için yanıp kavuşuyordum! '' Kaltak! Siktiğimin kaltağı!'' Sonrası bulanıktı. Karnıma, kasıklarıma yediğim tekmeler, atılan tokatlar, çekilen yerde sürüklendiğim saçlarım ve dahası ağzımdan boşalan kanlar beni sona getiriyordu sanki ama sustum, bağırmadım, çağırmadım! Türk evladının bu piçlerin elinde kepaze etmedim, laf ettirmedim hiç birine. Hırsı da bundandı, bağırmamam. '' Bağırsana lan! Yalvarsana piç! Kevaşe, bağırtmasını bilirim ama!'' Yerde iki büklüm yatarken kemerinin tokasının sesini duyduğum an büyük bir korkuyla titredi bedenim. ''' Abu!'' '' Rojda, çık dışarı bekle beni. Bu orospuyu inletmeden bırakmam!'' Bana doğru adımladığı an dizlerimden destekle kalkıp arkamda tutunduğum masadan neşteri aldım, ona doğru doğrulttum. '' Seni öldürürüm pislik herif!'' Kahkaha attı, lakin kadın onun omuzlarına tutundu. '' Selo, sadece pataklayın dedi. Dövün demedi, sen ne hale getirdin? Sırası değil, başımıza daha büyük bela alırız. Yüzbaşını üstüne çekmek mi istersin? İsmini zaten deşifre ettin salak! Yürü!'' Kadına bakarken bir anda elime tekme atınca, neşter elimden kaydı. '' Sadece beş dakika!'' '' Abu! Yürü, Hadi'' '' Tamam, ama görüşeceğiz orospu! Atın bunu Rojda karargahın önüne!'' Sonrası karanlık, sonrası yoktu. Başıma yediğim ikinci tekme ile sert bir kucağa yuvarlandım, başıma en son geçirdikleri kese kağıdından başka bri şey hatırlamıyordum.. 🍂Yüzbaşı Gökalp🍂 '' Sakin ol Türkeş otur şöyle!'' '' O orospu çocukları! Eminim, ağabeylerinin kellerini aldık kaşındılar!'' '' Gökalp! Otur bir Allah aşkına!'' Neredeyse iki saattir dört köşe Güzceyi arıyordu herkes. Eylül Rızaya hastaneden dönmediğini, hatta kızların hastaneye gittiğini ama bulamadıklarını söylemişti. Hastane de odasında ki hazır çantası, bana attığı mesajı, ona ulaşamamaız beni çıldırtıyordu. Elim burun kemerimde, ayakta volta atıyordum. Hastaneden çıkmamıştı, hastane de yoktu, delirecektim. '' Gökalp!'' '' Siktirtme Gökalpini! Güzce yok lan Güzce!'' Bu kadar saat onu ihmal etmemeliydim, aramalıydım. Gitseydim onu alırdım, nereye kiminle nasıl gitiğini bilmemek beni yakıyordu. '' Komutanım, kamera kayıtlarını izleyin'' Naim odaya getirdiği bilgisayarı önüme bırakırken gördüm onu. İlaç deposunun arkasındaydı, siyah geniş bir aracın içine başında ki kese kağıdı ile bindirildi, neden baygındı? Ah! O itleri çıktıkları ine sokmasını bilirdim ben! '' Gökalp, metanetli kal. Sende böyle öfke ile kalksan halimiz ne olur, Güzceyi bulacağız! '' Rızanın omzuna çarparak geçtiğim de koridordan Sıla geldi koşturarak. '' Buldunuz mu Gökalp?'' '' Sıla, eve gidin burada bir şey yapamazsınız. Getireceğim size Güzceyi'' '' Gökalp!'' Hem ağlıyor hem de duvardan destek alıyordu. '' Sıla! Eylülü, Duyguyu al git söz veriyorum sana getire- Bahçede yankılanan çığlık ile odadan çıktı hepsi. Asker koştura koştura bu tarafa gelirken, Rıza bir adım öne çıkıp Sılayı tuttu. '' Komutanım, doktoru getirdiler'' Ömrü hayatımda ki her anımda korkusuz olan ben önümde ki askerin dudaklarının arasında ki cümleye, tüm korkumu verdim.. 🍂 Acı, diri ve taze olan acı. Suratımda ki kurumuş kan lekeleri, midemi bulandırıyordu. Saç diplerimde yoğun acı, avuç içlerimde yanma hissediyordum. '' Karargaha fazla yaklaşma! Köşede at bunu!'' Duyduğum erkek sesi ve bir kaç anlamadığım dil eşliğin de duran aracın kapısı açıldı, soğuk dizlerime vururken kolumdan tutuldum. '' Şşş, eminim ki biz tekrar karşılacağız. Yüzbaşıda biliyor ağzının tadını ya!'' Pis nefesi yüzüme çarptıkça kusmak, onu boğmak istiyordum. '' Yüzbaşı seni bulup ağzının yerini değiştirdiğin de, tat alamayacak olman beni üzmüyor orospu çocuğu!'' Araçtan tabiri caiz ise, atıldım. Hatta, sert bir tekme savurdu boşluğuma, kafamda ki kese kağıdı yere savrulurken gözümü alan aydınlık ile kırptım gözlerimi. Her yerimde amansız bir ağrı vardı, üşüyordum. Yanan avuç içlerime bastırıp kalktım, dizlerimin bağı gevşemişti adeta. Ayak tabanlarımdan kuvvetle etrafıma bakındım, az ilerisi karargahtı. Yürüyebildiğim kadarı ile kapının önüne kadar geldim. Beni gören asker yanıma koşarken, dehşet içindeydi. '' Doktor hanım!'' Asker beni kolumdan kavradığı gibi dikeltti, düşecek gibiydim. '' Bu ne hal? Herkes sizi arıyor!'' Gökalpte arıyor muydu?.. '' Yar-yar- '' Yormayın kendinizi yalvarırım. Mustafa! Doktor geldi!'' Kapılar açıldığın da, bahçede gördüğüm Duygu ile artık yaşlarım patlamıştı. Duygu kafasını kaldırıp baktığında beni görmesiyle dudaklarından tiz bir çığlık savurdu, bana doğru gelmeye başlarken kapıdan herkes çıktı, bu halde olmak utanç vericiydi. Sonra onu gördüm, Gökalpi. Kaygılı bakışları, bakışlarımı buldu ama geri çekip bedenime, yüzümden akan kanları gördü. Adımları hızlandı, koştu. Ona doğru adımlar attım, askerin kolundan çıkmıştım. Elimi ona uzatırken beni koca iki adımda kavradı, dizlerinin üzerine çöktük. Acı her yerimdeydi. '' Gökalp!'' Sardı beni, yüzünde acı çekiyor ifadesi hakimdi. Çenemden kavradı yana döndürdü. '' Orospunun dölleri! Güzce, güzelim ah! Nasıl yaptılar, ellerinin!'' Avuç içlerimi öptü, kan dudaklarına bulaştığın da ambulans sesleri yükseldi. Herkes tepemdeydi, ama kimse Gökalpin geniş bedeninden görünmüyordu. Gözlerim kokusuyla kapandı, o ise saçlarıma öpücükler kondurup şükrediyor, sonra da küfürler yağdırıyordu. '' Rıza! O orospu çocuğunun yerini tespit edin!'' 🍂 Sere serpe uzandığım sedye de, bir yanımda Sıla, bir yanımda Duygu köşede Eylül oturuyordu. Hepsi endişeliydi, hepsinin göz yaşları kurumuştu. Gökalp beni kendi elleriyle sedyeye yatırmış, Sıla kanlarımı temizlemişti. Bütün tetkikleri yapmış, ufak bir bandajla ezilen bileğimi sarmış serum almıştım. '' İyi misin?''-Sıla '' İyiyim Sıla, merak etmeyin artık. Tamam geçti'' '' Senin nasıl geldiğini ne halde geldiğini hatırlıyoruz! İyi misin diye isterse milyonca soracağız!'' '' Duygu, tamam gitme üstüne. Serum bitsin de eve gidelim!'' '' Gökalp nerede?'' '' Sebep olduğu pisliği temizliyor!'' Duyguya döndüğüm de ayaklandı. '' Gökalp sana uygun biri değil Güzce! Sana tehlikeden başka bir bok getirdiği yok! Onu anla öncelikle! Onun yüzünden dayak yedin Allahın magandalarından!'' '' Duygu! Terörist onlar!'' '' Fark eder mi? Dağ ayıları! Güzce Allah aşkına etrafına bak! Ne işimiz var burada? Her an tehlikenin göbeğindeyiz!'' '' Sen değil miydin arazi böyledir, sabredeceğiz diyen!''-Eylül. '' O Gökalpin düşmanlarının Güzceyi dövmesinden önceydi. Aptal mısınız siz! Ölüyordu yahu!'' '' Ölmedim ama, Gökalpin bir suçu yok. Biz askeri tabibiz. Başımıza her an bir şey gelebilir zaten!'' Duygu isminin aksine duygusuz bir kahkaha patlattı. '' Ölmek için bekleyin o zaman!'' Eylül üstüne doğru bir adım attığın da Sıla durdurdu onları. '' Kızlar manyadınız iyice siz! Bir sakin mi olsanız?!'' Duygu Eylülün omuzlarına sertçe çarparak çıktı odadan. '' Dinleme sen bu salağı! Gökalp kaybolduğunu duyunca ortalığı yıktı.'' '' Duygu da korktu, gerçekten.'' '' Ya bırak şu salağı! Boş konuşuyor! Sıla! Tutup durma!'' Eylül bir hışımla çıkarken Sıla önüme gelen saçları savurdu hafifçe. '' Sen düşünme bunları, serumun bitmek üzere ben çıkış işlemlerini hallederim'' Kafamı salladım, bedenim hamlıydı sanki, kafam bir milyondu. Düşünceler beni girdabına çekiyordu. Gökalpin şu an benim yanımda, kollarının altında olmam lazımdı. O ise bana bunu yapanların peşine düşmüştü. Oysa tek ilacım tek isteğim onun yanımda olmasıydı. Sıla çıkış işlemlerini hallettiklerin de, koluam girerek beni çıkardı odadan. Eylül çantamı ve eşyalarımı alırken gelen asansöre binip -1 e indik. Otoparkın sonuna gelirken Rıza kalçasını dayadığı kaputtan bizi görünce ayaklandı. '' Güzce!'' Nazikçe kolumdan yakaladı, hasar tespiti yaptı baştan aşağı. '' İyisin, iyisin değil mi? Çok şükür'' '' İyiyim merak etme, gidelim mi?'' Kapımı açarken Eylülün da alnına bir öpücük kondurdu, onun da kapısını açtı. Eylül ve Sıla arkaya oturdular ben ise ön koltuğa yerleştim. O da kemerini bağlayıp direksiyonu kavradı, otoparktan çıkıp ana yola çıktık. '' Gökalp nerede?'' Kaçamak bakışlar atarken boş yola döndü, bakışları ne hatırladıysa ya da hatırlattıysam öfke ile kısıldı. '' O piçi bulmaya gittiler'' '' Rıza sende mi?'' '' Ne sende mi Güzce?! Az daha canından oluyordun! O piçler tehlikeli tamam mı! Bir daha ki karşılaşmanız da yaşatmayacak cinsten ki bu karşılaşma da Gökalpe uyarıydı! Elbette düşecek peşlerine. Gelecek ama endişe etme, Naim ve Rıfatı aldı'' '' O adamları tanıyor muydunuz?''-Eylül. Aynadan Eylüle baktı kısaca, bilgi vermek istemiyor ama onu da yanıtsız bırakmak istemiyor gibiydi. '' Endişe etmeyin artık olur mu, merak etmeyin sizin köşenizden bir daha asla geçemeyecek!'' Eylül tebessümle arkasına yaslandı, ve yol sessizce akıp geçti. Rızanın yardımı ile eve gelmiştik, beni Duygunun benim için yaptığı yatağa yatırıp aldığı ilaçları komidinin üzerine koydu. '' İlaçlarını aksatma, bizimkilerle yanındayım en kısa zamanda.'' Kafamı tebessümle sallarken son kez bakıp çıktı. Kapım kapandığın da kaldığım odada bir süre boş boş duvarları izledim. Hanzade teyzem sayısız arama bırakmış, kızlar ona telefonumun bozulduğunu söylemişti. Rehberden onu bulup aradım. Tek çalışta açtı. '' Güzce?!'' '' Hanzadem'' Dolan gözlerimi sildim, ağladığımı fark ederdi. '' Deli kız! Eşşek! Allah seni! Ödümü kopardın! Neredesin sen?'' '' Kızlar söylemedi mi? Bozuldu telefonum, nöbetime de denk gelince fırsatım olmadı kuşum affet!'' Derin bir nefes verdi, boğazıma oturan yumruyu yutarken o ise güldü. '' Ödüm koptu vallahi, sinirlerim bozuldu. İyisin ya önemli olan o'' '' Hanzadem'' '' Söyle balım.'' '' Ağabeyim, asker olduğun da nasıl dayandınız?'' Bir süre konuşmadı, hatta kapandığından şüphe ediyordum ki, burnunu çekti. '' Birilerinin fedakarlık etmesi lazımdı bu vatanı korumak için. O da vatani görevini yaparken hep asker olmak istediğini söyledi. Olmaz dedik, korktuk, annen ağladı günlerce ama sonra dedik ki, Rabbim tüm evlatlarımızı korusun. Amansız onca şehit evlat değil miydi? Rabbim asker sevenin, bekleyenin sabrını verir kızım. Ay eşek sıpası nereden çıktı?'' '' Sordum Hanzadem. Ağabeyimi özledim.'' Burnunu çekti, ağlıyordu bilmez miyim? '' Kimine dar, kimine yardır bu hayat kızım. Rabbim doğru insanlarla karşılaştırsın. Yüreğin karışık olduğunda, daraldığında ağabeyin hep dua ederdi. Rabbiyle konuşur ferahladığını söylerdi. Hadi annem tutmayyaım ben seni. Dikkat et kendine. Ara beni bol bol.'' '' Dikkat et Hanzadem, görüşürüz'' Telefon elimde gözlerim karşıda ki kapıdaydı. İçimde bitmek bilmeyen bir his vardı, onsuzluk.. Özlemiştim. Onun özlemi vücuduma yayılıyordu. Aşk bu muydu? Aşık mı oluyordum, kafam o kadar karışıktı ki, Gökalpin katran karası gözlerini görmeden rahatlamayacaktım. Saysıız cevapsız araması, mesajını baktım. Sesini duysam daha da harlanacak, duymasam delirecek gibiydim. Telefonu komodinin köşesine bırakıp uzandım, yorgundum, bitkindim, canım yanıyordu ama en çokda onsuzluk koyuyordu bana. Şuncacık zaman diliminde yüreğimin en başına taht kurmayı nasıl başarmıştı bilmiyorum ama pes etmeyecektim. Ölüm hepimiz için vardı, ölüm hepimizde kol geziyordu. Vaktimiz varken sevmek, vaktimiz varken yaşamak lazımdı. Şu yüreğim toprağın altında olduktan sonra atsa ne olurdu, atmasa ne olurdu? Ben, yollarım o çok istediğim yere gelene kadar koşacaktım! Çünkü pes etmek, şehit kıdemli üsteğmen Akın Çetinözün kardeşi Güzce'ye yakışmazdı!.. Çünkü benim ağabeyim, hayalleri olan evlatların hayalleri gerçekleşsin diye toprağın altına girdi.. Pes etmeyecektim.. 🍂 Saatler dakikaları, dakikalar saatleri kovalarken duyduğum tek ses saatin çınlamasıydı. Sılanın getirdiği çorbayı içmiş, ilaçlarımı almış geri yatmıştım. Gözüm kapıdaydı, telefondaydı ama ne kapı aralandı, ne telefon çaldı.. Uyandığım yerde kolumun ağrısını iyice hissetmiş, rahat edemeyince doğruluyordum ki kapım tıklatıldı. '' Güzce?'' '' Naim?'' '' Gelebilir miyim, müsaade var mıdır?'' '' Gel'' Solumdan destekle doğrulup battaniyeyi dizlerime çektim, kapı eşiğinden geçip yanıma adımladı. Üzerin de askeri üniforması, yorgun göz altları ile oturdu. '' Geçmiş olsun iyisin inşallah?'' '' İyiyim. Sen iyi görünmüyorsun.'' Gülümseyerek gözlerini ovuşturdu. '' İyiyim yav, nasıl iyi olmam. Sen iyisin biz iyiyiz. Yorgunum biraz. Sizinkiler mükellef bir sofra kurmuşlar görsen. Yiyeceğiz birazdan. Sen de gelip karşımıza oturacak, yemeğin yiyeceksin'' Gözleri mi doluyordu? Naim, yufka yürekli Naim. '' Naim'' '' İyi ol kardeşim, sen hep iyi ol'' Kardeşim.. Ne uzundu anımsamak, anımsamaya çalışmak. '' Naim!'' Kendimi iyice saldığım da ellerimi ona uzattım. Kollarından tuttuğum gibi kendime çektiğim de sırtımdan kavrayıp saçlarımın arasını öptü. '' Kardeşim ya, kardeşim! Güzce! Sen hep iyi ol kardeşim'' '' Teşekkür ederim Naim'' Dolan harelerini sildi. '' Kız kardeşim vardı, süslüydü bir görsen. Bir giydiğini giymezdi bir daha. Babam hep derdi, bu keretaya para yetişmez diye. Üniversite de, takıntılı bir manyağın kurbanı oldu. Yaşasaydı senin yaşında olurdu'' '' Bilmiyordum, çok çok üzgünüm.'' '' Sen benim kardeşim gibisin, oda bana tavuklu pilav yapardı hep.'' '' Ben de yaparım hep, söz!'' Gülümsedi burukça. Kapı tamamen açıldığın da, herkes buradaydı. O hariç... Rıfat, Rıza, Eylül, Duygu, Sıla.. Hepsi birden beni kucakladı, sarıldık, kimimiz salya sümük, kimimiz kahkahalar eşliğinde. İçimde ki hatrı sayılır burukluk geçmedi, o yoktu çünkü. O yoktu ama, biliyordum ki benim için yoktu.. 🍂Yüzbaşı Gökalp🍂 Kan damlayan ellerimi üzerimde ki koyu kırmızı kazağa silerken, önümde inim inim inleyen adama baktım. Elleri arkadan bağlanmış, yalvarıyordu. '' Abu nerede?'' Bu soruyu bininci soruşumdu, pezenk nuh diyor peygamber demiyordu. Sağ kaşını patlatmış, iki parmağını kırmıştım. '' Rojda?!'' '' Bilmiyorum! Bıraktım onları dediğim yerde bırakıp yoluma devame ettim yemin billah!'' Karnına sert bir tekme, kırdığım parmaklarımın sol ayağımın altında ezilişinin çığlığı karargahın sorgu odasının küflenmiş rütubetli duvarlarında yankılandı. '' Yalvarırım bırak! Yalvarırım, söyleyeceğim!'' '' Ha şöyle'' Onu yakasından tuttuğum gibi sandalyeye tekrar oturttum, kandan görünmeyen gözlerini kıstı. '' Tilloya bıraktım, Tillonun girişinde indirdim hepsini. Kayalık apartmanı, no sekiz de bir süre saklanacaklar. Yarın akşam da ilk uçakla Suriyeye!'' Kafamı salladım, öfke bedenim de hardı, Güzcenin o hali, ömürümden ömür götürmüştü. Hayır, o piçin ellerini tek tek kırmadan rahat yoktu bana. '' O piçin ebesini sikmezsem! O piçi orospu anasının amına yollamazsam bana da Yüzbaşı Gökalp demesinler! İt beyinliler!'' Kafasına geçirdiğim tekme ile yere bilinci kapalı düşerken, açtığım kapıda nöbet tutan askere döndüm. '' Temizle şu pisliği! Bir gram su, ekmek verilmesin karakola kadar!'' '' Emredersiniz komutanım!'' Sızlayan elleri üzerime sürerken, albayın odasının kapısı aralandı, hazır ola geçtim. '' Türkeş? Bitti mi? Soğudu mu için?'' '' Abu ve Rojdanın yerini öğrendim komutanım, yarın helikopterle Suriyeye gidiyorlar.'' Albay kafasını salladı, derin bir nefes verip etrafa bakındı. '' İki gün?'' '' İki gün yeter de artar da'' '' Sağ istiyorum!'' '' Rojda için söz veremem!'' '' Abuyu, sağ istiyorum Türkeş! Sen de dahil tek bir evladım yara alırsa, belanı sikerim! Git şimdi topla timini! İki gün sonra burada oluyorsunuz! Ve Güzcenin yanına git it! Böyle mi sahip çıkıyorsun sen sevdana?!'' Asker selamımım verdim. '' Haklıydınız, ben onu kendime yaren edemem, bu konumdayken'' Arkamı dönüp odama ilerlemek için adım atmıştım ki, omuzumda hissettim elini. '' Dönme arkanı, dönersen konuşamam! Albay Bahadır değil, bir evlat babası Bahadır olarak konuşuyorum. Sevgi temeldir, sevgi hayatın orta temel taşıdır. Eğer seviyorsan göğüs ger her şeye ikinizin yerine. Meryemi hatırlıyorsun değil mi? Meryem, sevdasına sahip çıktı'' '' Ama Akın gitti komutanım'' '' Meryem bunu bile bile kabul etti evlat. Güzce çetin bir kız, Akına çok benziyor. Bir şans ver Türkeş, bir şans her şeyi değiştirir.'' Sıcak elinin yerine hafif bir rüzgar gelirken arkamda kimsecikler yoktu. Odama girdim, görev için hazırlanırken aklım hala ondaydı. İçim acıyordu ona bakarken, benim suçumdu her şey. Yüzünde ki izleri gördükçe ruhum çekiliyordu sanki.. Lakin bu belayı, Güzceye daha fazla bulaştırmayacaktım.. 🍂 Aralık pencereden sızan rüzgar bedenimi diri tutuyordu. Duygu odaya gelmemişti rahat yatayım diye. Komidnin üzerinde duran telefonumdaydı gözüm. Gelmemişti. Gelmeyişine ayrı kırgın, aramayışına ayrı kızgındım. Üstelik beni o aldatan manyak eski sevgilim bile aramışken.. '' Güzce'' Kapının ardından bana bakan Duygu ile doğruldum. '' Ne oldu?'' '' Müsait misin? Gökalp geldi'' Az önce ona sitem eden kalbim onun için deli gibi çarpıyordu. Dağılan saçımı başımı düzeltip kafamı salladım, gelsindi bakalım. Duygu geri çekilince, kapı aralandı. Kominin üzerinde ki telefona baktığım kadarı ile saat üçe geliyordu, gecenin bir yarısı.. Ve girdi kapıdan içeriye, koca heybetli bedeni ile kapıyı kapattı ama ışığı yakmadı. Yatağımın solu çöktü. '' Güzce'' Kısılmıştı sesi, yorgundu bakışları. Sokağın cılız lambası yorgun katran karası harelerini göstermeye yetmiyordu. '' Sonun da aklına gelebildik yüzbaşı'' Kafasını kaldırıp harelerime baktığım da, acı içinde gülümsedi. Dudağımın kenarını sevdi baş parmağı ile. '' Utanıyorum, yüzüne bile bakamayacak haldeyim. Gelemezdim. Kendime çok kızdım'' Çenemde ki elini tuttum. '' Neden? Bu senin suçun değil ki, Gökalp lütfen beni bu halde yalnız bırakma'' Gözlerinde ki acının en koyu tonuydu. '' Lütfen gitme!'' diyebildim sadece. Derin bir nefes alıp çoraplarını çıkardı, ceketini çıkarıp diğer yatağın üstüne fırlattı ve koluma dikkat ederek yatağın içine girdi. Koksuu burnuma dolup beni mest ederken heybetli bedenine aldı beni. Başım göğsüne dayandı. Saçlarımı sevdi usul usul. Hayat buydu, nefes şimdi alıyordum sanki. '' Yerini tespit ettim. Sabah göreve gidiyoruz'' Hemen mi? Kafamı kaldırmama müsaade etmedi, camı kapatmak için ellerini uzattığın da elinin sırtının tamamen sıyrılmış olduğunu görmemle ayaklandım. '' Ellerin! Gökalp!'' İçim acıyordu, en az kendi yaralarım gibi. Ellerini aldığım da öpmek için dudaklarıma götürecektim ki, müsaade etmedi. '' Mikrop kapabilirsin!'' Dinlemedim, öptüm güzelce. Yanağından süzülen bir damlayı sildim. " Kendini suçlamayı bırak lütfen olur mu? Gökalp? " Yüzümü izledi bir süre, saçlarımı sevdi alnıma öpücük kondurdu. " Güzce, belki de gerçekten benden sana- " Hayır! O cümlenin devamını getirme. Gökalp göreve gidiyorsun ve geliyor sun sadece. Sonra beraberiz. Sonra hep beraberiz" " Zaafım olduğunu biliyorlar, rahat bırakmayacaklar. Kellerini alana kadar rahat yok. Düşman bitmez Güzce. Seni bu hayata nasıl dahil ederim? Aklın alıyor mu?! " Ellerini üzerimden çektiğin de boşluğa düşmüştüm sanki. " Beni terk mi ediyorsun?! " Sesimin yüksek çıkması ile burun kemerini sıktı. " Güzce kurbanın olayım sakin ol bileğin acıyacak," " Beni bırakıyor musun?! Söyle? " Bana doğru uzanan elini ittirirken sarılı bileğime giren sancı ile inledim. "Güzce! " Kolumdan kavrayıp bileğimi düz tuttu. " Acıyor mu hala? İyi misin? Allah aşkına sakin ol canını yakma ben zaten yaktım sen yakma" Onu iteklemeyi başardığım da kalktım. " Defol! " Gözleri şaşkınlıkla aralandı, bana tekrar uzanmak istese de izin vermedim. " Defol git Gökalp! Defol! Sevdasının arkasında olmayan adamla benim işim olmaz. Başlamadan bitsin! " Ağzını açacakken komidinin üzerinde duran bibloyu kapıya doğru fırlattım anında kapı aralandı. " Sakin mi olsanız karışmayalım dedik ama! "-Sıla " Çık dışarı Gökalp! Haklısın, ben ölümü ölümünü bile göze alıp seveceğim dediğim halde sen bu işe başlamadan korkuyorsan senden bir cacık olmaz! " Ağzı aralandı, kızlara baktı şaşkınlıkla ama Duygu devreye girdi. "Gökalp, çıksan iyi edersin. Zorlama istersen toparlanamadı daha" "Güzce önce bir konuşalım öyle demek istemedim! " Onu es geçerek kapıdan çıktım. "Geldiğim de burada olmasın! " Banyoya girip kapımı kapadım, bir süre kapımı çalsa da umursamadan klozetin üstüne oturdum. Bir süre sonra sustu, kapı açılıp kapandı ve gitti. Ben de Güzce Çetinöz'sem seni kapımda köpek etmesini bilirdim Yüzbaşı! Bu yoldan da senden de vaz geçmiyorum! |
0% |