@yaziyoruzbacimm
|
KASIMDA AŞK BAŞKADIR 13. BÖLÜM/ 🍂VE BENİM GİTTİĞİM YOLLAR, HEP SENİN GÖZLERİNİN İÇİNE DOĞRU🍂 Sevmek sevilince güzelleşir derlerdi. İnsanın ruh eşi insanı bulurmuş derlerdi. Ruh eşinin avuç içleri avuçlarının içine tam olur derlerdi. Doğruymuş meğersem. Gökalpten sonra aklıma dank eden gerçekler vardı. Ben sevmeyi unutmuşum meğersem. Ben sevilmeyi hak etmeyeceğimi düşünmüşüm ki sevmek bu değilmiş. Beni ben olduğum için seven, bir kadın, cinsel obje, doğurgan bir araç olarak görmeden seven biri vardı. Gökalp. Yüzbaşı Gökalp. Gönlünde ki vatan sevgisine beni de sığdıran koca kalpli Gökalp..
TRABZON 08.20 Birisi bu mevsim de Trabzona geldiğimiz için bize sövebilir mi?! Hayır yani, tavanın dibini mi sıyırmıştı bu kız da bardaktan boşanırcasına felaket yağış vardı? '' Araba gelir birazdan, Rıfat, ara bir daha şu dingili bir iş yapacak götümüze kadar ıslanınca yapacak herhalde!'' Duyguyu havalanına bir gün erken götürmüştük. Bilet saatleri değişmişti gece yarısı. Ona veda etmek zordu. O benim bu işte ilk asistanımdı. Vedalaşmak benim için kötüydü, ki kızlarla karşılıklı sarılmıştık. Hatta Naim de gelmişti sabah havaalanına. Duygu yerleştikten sonra bizi çağıracağını defalarca söylerken Naimi ve diğerlerinide davet etmişti. Onu yolcu etmiş, eve gelip bavul hazırlamıştık. Rıza çoktan gitmişti Trabzona. Kınaya katılamasa da nikahta ağırlayacaktı bizi. Eylül aramızda en heyecanlı olandı. Çünkü, Rızayla erkenden gitmişti. Rızanın ailesi ile ilk defa konuşacaklardı ve Rıza durumu ciddiye şimdiden bindirmişti. Ailesi Eylülden haberdardı. Sıla aramızda en mutsuzuydu sanırım, gelmek istemediğini dile getirmiş Gökalpin ricası ile son dakika bavul hazırlamaya katılmıştı. Evde durması onu daha kötü ederdi diye düşünürken, havaalanında Meryemi görmemiz ile sanki evde mi kalsaydı demiştik. Meryem tek başına kalamazdı bunu biz akıl edememiştik. Naim de Rıza ile önden gitmiştii bir şeye ihtiyacı olur diye. Biz de havaalanın çıkış noktasında aracın gelmesini bekliyorduk. İki araç ayarlamışlardı bizimkiler. Geniş avuç içinde ki elim heyecandan kasılıyordu. İlk yakınımızın davetine, ilk sevgili olarak gidişimizdi. Yolda iken bir kaç kere giyeceğim elbiseyi sormuş, tedirginliğini kamufle etmeye çalışmıştı beceremesede.. '' Yoruldun mu güzelim?'' '' Yokda, yağmur korkuttu.'' '' Buralar böyle. Rıfat, diyorum ki direk eve geçmeyelim. İnsanların telaşesi falan var. Kahvaltıya geçelim direk. Sıla kardeşim kuymak yersin değil mi?'' Sıla telefonda ki bakışlarını Gökalpe çevirirken Rıfat Sılayı süzüyor, Meryem ise burada olmak istemediği için surat asıyordu. '' Yerim enişte ya, neden yemeyeyim. Ne zaman gelir araç açlık-ha geldi'' Kapıda duran iki siyah araç ile kapıdan geçtik. Sıla ve ben Gökalpin aracına geçerken Meryem Rıfatın kullandığı araca geçti. Gökalp emniyet kemerini bağlarken Rıfata mesaj atmış, onu takip etmesini söylemişti. Yola çıkmıştık ama yağmurdan göz gözü görmüyordu, silecekler anlık çalışıyordu. '' Sıla, bak bana kızma ama o kadın hamile ve onu dışlıyormuşuz gibi hissediyorum. Rıfatla aranızda halletseniz, böyle gerginlik oluyor'' Telefonunu haki montunun cebine koyup elini Gökalp ile benim kotuğumun başlıklarına yaslayıp öne eğildi. '' O itle bir daha işim olmaz benim, kusura bakma enişte.'' '' Sorun yok, o bir it biliyoruz. Ama Meryemin bir suçu yok. Meryem bizim kardeşimiz ve hamile ki kaldı ki şiddet görerek kaçtı o evden. Söylemiyor ama vücudunda morluklar varmış'' Gökalpe göz ucuyla bakarken Sıla da dumura uğramıştı. '' Benim kadınla sorunum yok. Onun da benimle yok. Ama Rıfat hayatında ben varken, başkalarının yanında böylesine önemli konuda ilgi dışı yaptı beni. Kaldı ki pasta alıp gelmesem evde uyuyor bileceğim. O kadını eve götürüp gördüğümde ne olacaktı? İnan burada olmazdım.'' '' Haklısın kuzum, elbette sana hak veriyorum. Neyse boşverin, birlikte gezeceksek saygı şart. Trabzona gelmişiz, bir gibi bir kahvaltı edelim tık modumuzu yakalayalım!'' Gökalp üst dudağını kvırdı, direksiyonda ki elini uzatıp elimi tutarak avuç içimi öptü. '' Yakalayalım güzelim!'' Sıla telefonna geri gömülürken biz kısa süre için de büyük ağaçlarla çevrili bir ormanın içinde ki restorana gelmiştik. Gökalp araçtan inip Sılanın kapısını araladı, benim ise elimden tutup restoranın girişine ilerledik. Rıfatlarda arkamızdaydı, hatta bir ara yağmurdan kayan zeminde dengesini kaybeden Meryemi tutmuş, az da olsa sohbet etmişti. '' Hoş geldiniz'' Yağmur hala dinmemişti. Koca koca dağların manzarası mükemmeldi, hava mis gibi kokuyordu tertemiz havayı ciğerleirme son defa çekip içeri girdim. '' Kolay gelsin, beş kişiyiz. Yağmur da dinmedi, ilk defa geliyoruz manzaraya karşı yapalım kahvaltı dedik.'' Adam gülümseyerek Rıfatı dinledi. '' Yağmur çok yağıyor, terasta yiyemezsiniz ama sizi en güzel manzaraya sahip bölümümüze alalım. Madem ilk gelişiniz, misafirperverliliğimizi konuşturalım. Fahri, oğlum misafirlerimizi A8e götür.'' '' Hemen abi, hoşgeldiniz buyurun'' '' Sağ olasın'' Birlikte uzun bir koridordan geçerken tıklım tıklımdı restoran. Ufak garson çocuk bizi bir kapı eşiğinden geçirdikten sonra boş tek masaya ilerletti. Burası, muzazzamdı. Dört yani camla kaplı, altı kurumuş yapraklarla dizayn edilmiş, renkli lambalar, ortasından geçen bir ağaç gövdeli bir yerdi. Cama değen yağmur taneleri bir ahenk oluştururken içeride şömine de yanan odunun çıtırdama sesleri eskiyi anımsatıyordu ve içerisi sıcacıktı. Giydiğim gri eşofman takımın üstünde ki kabanımı çıkarıp ileride ki askılığa astım, hep beraber oturduk. Yanımda Sıla, karşımda Gökalp Rıfat ve Meryem vardı. '' Çok güzelmiş burası''-Meryem '' Öyle valla, iyi ki geldik''-Rıfat '' Koçum, bakar mısın.'' '' Buyur ağabey'' '' Serpme, doldur masayı'' '' Hemen ağabey'' Gökalp ellerime uzanıp tuttu. '' Üşümüşsün, ısınırsın şimdi.'' Meryemin gülümseyen gözlerine şahit olurken Sıla da telefonunu çantasına atıp bana döndü. '' Teyzeni ara istersen, unuttun herhalde aklı sende kalmasın'' '' Ah doğru'' Telefondan Hanzade kuşumu arayıp kulağıma götürdüm. '' Kuzum, vardın mı?'' '' Vardım Hanzadem vardım. Kahvaltı edeceğiz hep birlikte. Sen ne yapıyorsun?'' '' Napayım, aynı. Ne diyeceğim sana. Buraya uğrarmısınız?'' Gözlerim bana bakan Gökalpe kaydı. Sivasa ailesinin yanına gidiyorum dersem heveslenecekti, demesem de ona yalan söylemek içimi kemirecek, Gökalpi şüpheye itecekti. '' Gökalpin ailesini ziyarete gideceğiz Sivasa'' '' Yemin et, Ay Güzce ciddisiniz!'' '' Balım sonra konuşsak? Kahvaltı edeceğiz çok açım'' '' Ay tamam tamam bak kesin buraya da uğruyorsun! Mümkünse damadımı da al!'' '' Hanzoşum, kapatıyorum'' Sıla alttan alta sırıtıyordu duymuştu çünkü. Gökalp ise memnunca sırtını sandalyeye dayamıştı. '' Afiyet olsun ağabey'' Masa tamamen donatlmıştı. ortada geniş tava da kuymak vardı. Çaylar iki adet termosta gelmişti. Gökalp çaylarımızı doldururken Rıfatta Sılanın bardağına uzandı ama Sıla tepkisizdi. O da bundan cesaret almış olacak ki eğildi. '' Sıla, konuşalım mı kahvaltıdan sonra?'' Sıla tepkisiz bakışlarını Rıfata değdirmedi bile. '' Benim seninle konuşacak bir şeyim yok Rıfat'' Meryem huzursuzca kıprandı. '' Fotoğraflarımızı kaldırmışsın, beni her yerden engelledin ulaşamıyorum sana.'' '' Ulaşmak istediğim de de sen yoktun? Sen ulaşmışsın ulaşacağına. Bakın sizinle bir sorunum yok tamam mı? Bu kıskançlık meselesi değil Meryem beni en iyi sen anlarsın bence. Seni kıskanmadım çünkü kardeş gibisiniz, lakin o hayatını tek tabanca yaşıyor. Bencil ve bencil bri adamla olmak istemiyorum. Yoksa seninle problemim yok. Başımızın üstünde de yerin var.'' Meryem gülümseyerek kafasını salladı. '' Sıla- '' Rıfat! Sesini duymak istemiyorum, seni de istemiyorum. Bu burada konuşalacak şey değil ki kaldı ki insanlar bizi dinlemek zorunda değil. Afiyet olsun'' Rıfatın pişman bakışları yönünü değiştirdi, herkes önüne dönüp neşelice kahvaltısı etti. Hatta Meryem, ilk defa böylesine derin konuşuyordu. '' Sonra Albay haşladı bunları, görsen Güzce iki sıçan gibi ıslanmışlar birde. Bahçede on beş tur o soğukta ıslak ıslak koştular!'' '' Şımarık seni, gençliğinde de fenaymışsın ha?'' Kısık gözlerle gülüşümü izledi. '' Gencim hala güzelim.'' '' Hadi be oradan, geçti yaşın geçti''-Meryem. '' Konuşturma istersen, ıslak yatağa yatıp sabahına karargahta dolaşıp işek damgası yiyen sendim Meryem!'' Meryem sahte kızgın bakışlarla Gökalpe döndü. '' Mızıkcısınız! O zamanda dalga geçmiştiniz!'' '' Akın toplamıştı arkanı''-Rıfat. Kısa bir sessizlik, yüzde solan gülüşler.. Gökalp demli çayından bir yudum daha alıp tabağıma tahin uzattı. '' Ye, bitecek o'' Ona dilimi çıkarırken kahvaltı faslımız bitmiş, çaylarımzı içmiş ve hesabı ödeyip kalkmıştık. Restoran şefi bize burada yağmurunda dinmesi ile, Atatürk köşküne yarım saat uzaklıkta olduğumuzu mutlaka gezmemiz gerektiğini söylemişti. Rıza ile konuşmuş, nikahın beş gibi, yemeğinde altı da olduğunu söylemişti. Hatta aç gelmemizi, bizim için ayrı bir sofra kurduklarını da söylemişti. Eylülü sorduğumda annesi ile terasta kahve içtiklerini, hatta gelin ile de karşılıklı dedikodu yaptklarını öğrenmiştik. Arkadaşımız iyiydi, biz de iyiydik.. Gökalp sıcacık dudaklarını saçlarımın arasına yerleştirip derince öptü, öyle çıktık yola.Yağmur dinmiş, Trabzonun ağaçlarla çevrili alanıın güzelliği manzaramız olmuştu. Hafif camı aralamış temiz havayı ciğerlerimize çekmiştik. Upuzun bir yolun sonunda beliren ağaçlık alan giriş alanıydı. Beyaz demirlikte kapıdan içeri girip geniş otoparka araçları park ettik. Sıla heyecanla telefonuna sarılıp etrafı çekerken Rıfat uzaktan onu izliyordu. Gökalp belimden kavrayıp sarıldı. Katran karası gözleri her santimimde gezindi. '' Özledim seni bebeğim'' Lacivert sweatshirtinin yakalarından kavrayıp yanağından öptüm. '' Bende özledim yüzbaşım'' Kor düşen alevleri ile kulağıma eğildi. '' Gece, başka bir yerde kalacağız. Milletin içinde sıkış tepiş seni bırakmam. Otele geçeceğiz'' Yüzüm kızarırken omuzuna vurdum hafifçe '' Ayıp olur'' '' Olmaz, koynunda uyumaya ihtiyacım var! İkiletme yavrum.'' '' Hadi çekeyim sizi köşkün önünde durun!'' Sıla telefonu doğrultup heyecanla konuşurken Gökalp beni sağına çekip belime yasladı, kameraya poz verirken ben ise kocaman gülümsedim. İlk fotoğrafımızdı, ve Gökalpin heybetli bedeni yanında ufak kalmıştım.. Bu hoşuma gidiyor, sırıtıyordum. Gökalp ise yanağımdan makas alıp benimle dalga geçiyordu.. Köpek! '' Atsana bana da Sıla'' '' Airdropla yollarım. Hadi içine girelim!'' Hep birlikte güvenlikten Gökalpin askeri kimliği ile geçmiş, giriş ücretlerini ödeyerek içeriyi gezmeye başlamıştık galoş giyip. Geniş odalardan oluşan eski tip eşyalarla döşenmişti. Köşkün içi muazzamdı, Gökalp elimi kavrayarak odaları gezdiriyor, nereden bilmediğini bilmediğim köşkle ile ilgili bilgilerini aktarıyordu. Sıla telefonuna sarılmış her anı kareye alırken Rıfat ve Meryem arkadan geliyorlardı. '' Çok güzel ya, enişte! Gitmeden yaylalara gider miyiz?'' Gökalp elini belimden ayırıp telefonunu çıkardı Sılaya uzattı. '' Fotoğrafımızı çekersen neden olmasın?'' Sıla otuz iki diş sırıtıkrne önce üçümüzü selfie almış, sonra da ikimizi çekmişti. Biz odaları tamamen gezip bitirdiğimiz de Eylül aradı Sılayı. '' Tamam kuşum, biz de bir tatlıcıya uğrar bir şeyler alır geliriz. Sen odayı kaptırma!'' '' Ne diyor?'' '' Dönelim artık, yemek için herke yavaş yavaş toplanıyormuş. Konuma baktım bir saat gösteriyor. Eylül de biz kızlara hazırlanacak oda tutmuş'' '' İyi yapmış, tanımadığımız bir yer öyle giyinmeyin abiduk gubidik yerlerde''-Rıfat Sıla Gökalpe döndü. '' Çıkalım o zaman'' '' Çıkalım.'' Hepimiz araçlara geçip yola çıkmıştık. Yolda Sıla'nın araştırdığı bir tatlıcıda kısaca durmuş, beş kilo baklava, üç kilo da ekler alıp yönümüze devam etmiştik. Allahtan bu sefer biz de tatlıya ortak olmuştuk, aksi takdirde ellerimizi cebimize attırmıyorlardı. Yola çıkışımızın bir saatini devirmiştik. Konuma göre geldiğimiz, müstakil koca villanın kapıları açıldı, bir adam karşıladı bizi. '' Rıza beyin misafirleri değil mi?'' '' Evet'' Damadın babasının yolda ki muhabbetimiz de emekli binbaşı olduğunu öğrenmiştik. Gökalp koca bahçede bir sürü aracın park edildiği alanda boşluğa çekerken Rııfata camı indirip arkasından park etmesini de söyledi. Park edilen araçtan çantalarla indik, Gökalp elimdeki çantayı kavradı ve grişte bizi bekleyen insanlara yöneldik. Uzun boylu, geniş yapılı kır saçlı bir adam, yanın da ise orta boylar da, alımlı siyah düz bir elbise, krem rengi şalıyla tesettürlü bir kadın vardı. Önde takım elbiseleri ile Rıza, yanın da ise yine alımlı Rızanın tıpkısı uzun saçları ile annesi vardı. Gökalp elini belimden çekip Rıfatla bir adım öne çıktılar. '' 3.Komando Tugay Komutanlığı, Yüzbaşı Gökalp Türkeş, memnun oldum komutanım!'' Emekli de olsa saygısı, hem beni memnun etmiş hem de dik duruşlu adamı. '' Rahat asker, Allah razı olsun saygına sonsuz teşekkürler evlat. 14.Mardin Midyat, Komando Tugay Komutanlığı, emekli binbaşı Hasan Kılıç!'' '' 3.Komando Tugay Komutanlığı, Kıdemli başçavuş Rıfat Karaca, memnun oldum komutanım'' '' Memnun oldum evlatlarım. Karım Füsun.'' '' Merhaba gençler, kızlar hoş geldiniz'' Kadın sıkıca bize sarılırken Rıza da komutanına selam vermiş, annesi uzanmıştı bize. '' Yıldız bende memnun oldum çocuklar ayakta kalmayın, hadi hadi içeriye sofra hazır'' Gökalp kapıda ki erkek ayakkabılarına göz atarken beni belimden kavradı lakin Sıla araya girdi. '' Sonra elleşin! Eylülü görelim hadi!'' Biz villanın kapısından geçtik, lakin şok olmuştuk. Bu nasıl bir kalabalıktır? Geniş salonda ki koltuklar erkeklerle dolmuş, yan masada da bir yirmi yirmi beş kadın vardı. Hepsi takım elbiseli, hepsi iyi giyimliydi. Kız ve erkek tarafı karışık olduğundan kim kime ait bilmiyorduk bile. Sıla Meryeme ağzı açık bakarken Meryemin de farkı yoktu, eli istemsiz karnına gitti. '' Hadi geçelim durma çok ayakta Meryem'' Meryem Sılanın koluna girip önüme geçtiler, ben Gökalpe bakamadan binbaşı onu alıp birileri ile tanıştırmaya götürdü. Biz geniş merdivenden iki üst kat kadar çıktık, Eylül kapının önünde dikiliyordu. '' Hoş geldiniz!'' Sıkıca sarıldık, gülüştük, Meryem de dahil oldu. Eylül Sılaya kaş göz yaparak Meryemi işaret ederken ben onu cimcikledim susması için. Allahtan Meryem etrafı gözetlemekle meşguldü. '' Hadi gelin kızlar. Sizi görümcem ile tanıştırayım. Gelin'' Kapının aralığından kafasını eğen kıza döndük. Balon kol, inci işlemeli kabarık gelinliğini tuta tuta geldi yanımıza. Rızanın kopyasıydı adeta, çokta güzeldi su gibiydi. Upuzun saçları maşalıydı. '' Hoş geldiniz kızlar. Ağabeyim haberini verdiği zaman oda ayırdım hemen size. Nare ben, memnun oldum şimdiden'' '' Güzce, Sıla, Meryem.'' '' Ah, Güzce sensin. Gökalp ağabeyin sevgilisi'' Yüreğimde bir heyecan cereyan edince gülümseyerek elimi uzattım. '' Çok memnun oldum Nare, mutluluklar'' '' Çok çok sağolun kızlar, uzun uzun bir kahve molası yapmak isterdim ama sofra hazır. İsterseniz siz de inin hemen. Yemekten sonra hazırlanırken yanınız da olacağım'' Merdivenlerden bir kız onu alırken biz de odaya geçtik. Vakit kaybetmeden sohbeti sonraya bırakıp yemek için hazırlandık. Çantadan siyah saten uzun eteğimi, gri şardonlu sweatimi geçirip saçlarımı ensemde sık bir topuz yaptım. Gri saatimi de koluma takıp hazırlanan kızlarla indik aşağı. '' Bu ne ayak?'' Eylülün kaba etini cimcikledim sıçradı yerinden. '' Hamile kadın, duyarsa üzülür! Kardeşleri onlar gelecek tabii!'' '' Sıla?'' '' Konuşuruz Eylül duyacak şimdi.'' Salona girdiğimiz de iki koca masa da karışık doluydu. Füsun teyze yazmasını düzeltirken ayaklandı. '' Gelin kızlarım gelin, Mert kalkın teyzeciğim yer verin misafirlere'' Gökalp aşırı ciddi bir şekilde karşısında ki adamı dinliyordu. '' Buyurun'' Üç genç ayaklanırken içlerinden uzun boylu olanla göz göze geldik, ben gözlerimi çevirirken o oturduğu yere geri dönüp sandalyeyi çekti. '' Böyle gelebilirsin'' Sofrada ki bir kaç kişi beni süzerken Sıla omuzlarımdan kavradı. '' Teşekkür ederim'' '' Sağ üç yönüne dön'' Karşımda iki kadından sonra Gökalpler oturuyordu. Kafamı çevirdiğim de delici bakışlarını üzerimde hissetmiştim, gözlerimiz değince derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti. '' Susta yemek ye, haşlamasın senide!'' Füsun teyze tabaklarımıza sarmalar, börekler, pilav ve etler doldururarak meşrubatlar dizdi masaya. Gökalpe ne zaman dönsem göz göze geliyorduk, gözü hep bendeydi. Bir de bir kaç kez arkamda ki kanepeye dalıyordu, az önce bana yer veren genç oturuyordu. Önüme dönüp yemeğin anca yarısını yiyebilmiştim. Binbaşı Rıza ve Gökalple derin bir muhabbet içindeyken Rıfat ise ona habire bir şeyler veren teyzeye zoraki gülümsüyordu. Gözlerim Naimi arıyordu, gözükmüyordu ortalıklar da. İti an çomağı hazırla mı deniyordu? '' Vay hoşgeldiniz!'' Naim damatla birlikte içeriye girerken herkes selamladı onu. Aile içinde iyi anlaşıyorlardı demek. '' Nerelerdesin be Naim'' dedim gülerek, önce yanıma gelip benimle sarıldı ardından kızlarla ve Meryemle. '' Geldim be kardeşim. Damat tıraşını halletik. Arif, bana bir soğuk su bunaldım valla koçum.'' Naim Gökalpin yanına otururken az önce bana yer veren genç ayaklandı. '' Sizde içer misiniz?'' Bana doğru eğildiğinde Gökalp boğazını temizledi. '' İçmez o, sen Naim ağabeyine kap gel!'' Bariton sesi Arifi döndürdü, Arif bir bana bir de Gökalpe baktı, mutfağa gitmeyi tercih etti. '' Güzce, yediysen kalkalım anca hazırlanırız'' Eylüle kafamı salladıktan sonra ayaklandım. Arif de bu sıra suyu getirirken bana doğru döndü. '' Doydunuz mu? Ne çabuk, kuş kadar yiyorsunuz'' Ağzımı açmak için araladım ki Gökalpin masaya sertçe bırakılan bardağın sesi böldü. Rıza Gökalpin koluna dokunurken Naim boğazını temizledi. '' Suyu getir koçum, ayrıca bence çokta konuşma. Hadi Arif, sen git bak misairler salona geliyorlardır.'' Gökalp bana gözleriyle merdiveni işaret etti, arkamı dönüp kızlarla yukarı çıkarken son cümlesine de şahit olmuştum. '' Rıza dua et böyle bir ortamdayız, gömerim onu!'' Bizim için ayrılan odaya geçtiğimiz de Sıla çantadan bir takım çıkardı. '' Seninki delirdi!'' '' Sorma ya! Kim o Eylül?'' '' Damadın kuzeni. Genç yahu'' '' Başımıza iş açmasak bari Eylül!'' '' Hani kıskanç değildi?'' Meryem yatağına otururken güldü. '' Kim dedi onu? Gökalp bu dünyada görüp görebileceğiniz en kıskanç adamdır!'' '' Bize arabada öyle demedi ama'' '' Kandırmış Sıla demekki. Gökalp aşırı korumacıdır.'' Çantadan elbisemi çıkarırken Meryem de yakalı, pembe bir elbise çıkarıp zorlanmadan giyindi. Kolları balon kol, yakası kareydi. '' Çok yakıştı'' dedim şişik karnına bakarken. Eylül hazırlandığı boy aynasından bana bakarken Sıla üzerini giyiniyordu. ''Teşekkür ederim'' Karnını okşayarak oturdu, saçlarını toplayıp bizi bekledi. '' Kaç aylık?''-Sıla '' Yedi'' '' Cinsiyeti ne?''-Eylül '' Kız'' '' İnşallah sağlıkla kucağına alırsın'' Bana dönerek ellerimi tuttu. '' Teşekkür ederim, çok sağol.'' '' Eşin ulaşmaya çalıştı mı?''-Sıla '' Bir çok kez, tehditler falan. Naim açtı en son. Buradan döndüğümüz de boşanma davası açacağız'' '' İyi olur. Peki ne yapacaksın?'' '' Benden kolay boşanır, Gökalpten korkuyor. Tazminat istemeyeceğim, Sonra da dönerim. Ablam var İzmirde. Yanına çağırıyor'' '' Mesleğine döner misin?'' Kaşları şaşkınlıkla havalanırken, kafasını olumsuz anlamda salladı. '' Vatanıma sırtımı döndüm ben, evlendiğim de bıraktım. Mecburdum, yüzüm yok'' Sıla dizlerinin önüne oturduğunda dizlerini sıvazladı. '' Hayır, asla öyle düşünme. Biz rahat uyuduysak, uyuyorsak sizlerin sayesinde. Artık bu işi yapmıyor olman yüce bir mesleği hiç yapmamış olman demek mi? Asla! Bak bir kızın olacak. Ona iyi gel'' Meryemin uzanıp Sılayı sarmalamasını asla beklemiyorduk. Ağlaşmalar yaşanırken Eylül el çırptı. '' Kızlar! Zırlamanızı sonraya bırakın! Hadi hazırlanın artık'' O da ortamı dağıtmak istemişti. Sıla gözlerini silerek üzerini giyindi. Diğerleri hazırlanırken ben de üzerime tam oturan, dar, bedenimi ikinci bir deri gibi saran askılı elbisemi giyindim. Yırtmacı bacağımın yarısını dışarı çıkartıyordu. Düz sade bir elbiseydi. V inen yakası göğüslerimi sararken, askılarını daralttım. Saçlarımı jilet gibi fönleyip ince bir eyeliner sürüp rimelimi sürdüm. Bugün, koyu kırmızı ruj sürecektim. O yüzden cilt makyajımı yapmadım. İnce bir tabaka nemlendirici geçip dudaklarımı balmla yağladım. Koyu bordo kalemle çerçeve çektiğim dudaklarıma koyu kırmızı rujumu yedirerek gold küpelerimi, göğüs arama uzanan gold ince zincirimi de takıp arkamı döndüm. '' Hazırım!'' Sıla büyük bir ıslık döndürürken Eylül alkış tutmuş Meryem ise beğendiğine dair işaret çakmıştı. '' Gökalp, bitti bu gece!''-Sıla '' Kalp krizi!''-Eylül '' Delirecek!''-Meryem Omuz silkerek sırıttım. ' Kıskanmam' diyen oydu. Eylül üzerine parıltılı gece mavisi uzun bir elbise geçirirken Sıla mini bir elbise ile iddiasını sergilemişti her zamanki gibi. Herkes topuklusunu eline alırken gelin hanımla salonda bir kahve faslı yapıp artık çalan davulla çıkma vaktinin geldiğini anlamıştık. Kemençe getirmişlerdi, dışarı da ki kadın ve erkekler haykırarak horon tepiyorlardı. Kapının önünde tutunup siyah botlarımı ayağıma geçirdim, kabanımı elime aldım. Soğuk bir zemin gibi bedenimize işlerken gözlerim Gökalpi buldu. Önü bana dönük, Rıza ile bir şeyler konuşuyordu. Nefesimin kesildiğini hissettim.. Siyah önden açık iki düğmesi, vücuduna tam oturan kaslarını belirginleştiren gömleği ile bu ayaz da yakıyordu içimi. Bacaklarını tam saran pantolonu, siyah parlak kemerinin bende uyandırdığ aruzi hislerimle başa çıkmak zordu. Yüz hatları gergindi, kolunda ki pahalı bir markanıın deri siyah saatiyle sürekli oynuyordu. Gözleri havalandığın da denk geldik. Ben ona ilerlerken o beni görmesiyle karşısında ki Rızanın omuzuna vurup çıktı kalabalıktan, gözleri hızla bedenime tırmandı. Durdu adımları, ben devam ettim ona yürümeye. Gözleri bacağımdaydı, arada göğüslerime çıkıyor, dudaklarıma geldiğinde gözleri seyiriyordu. Eli gömleğinin ikinci düğmesine gitti, açtı ve derin nefes alıp etrafı süzdü. Bakışları deli dehşetti, karnımda kıramplar vardı... '' Hayatım'' dedim kollarının altına girerken, belimi sarmaladı. Eli sertti, bakışları göğsülerine yapışan göğüslerime kaydı. '' Güzcem, hayatım, hayatımın anlamı.. İllaha beynimi, irademi, sabrımı sikip atacaksın değil mi?'' Dudaklarına yalandan bir fiske vurdum. '' Ayıp yüzbaşı. Hem ne var? Kıskanmam diyen sen değil miydin?'' '' Ben benim beynimi sikeyim!'' '' Şşş biri duyacak. Hem kıyafetime mi karışıyorsun?'' '' Yoo, karışmıyorum. Ama, onca erkek, sikeceğim ama şu Arifi!'' Beni belimden kavradığı gibi sağına çekti. '' Dön lan önüne!'' Arif belimde ki ellere bakarken elinde su vardı. '' Ağabey şey, su iç- '' Lan yürü ayağımın altına almayayım!'' Onu göğsünden tuttum. Hem asıl kıskanıcak biri varsa bendim. Çünkü karşıda ki üçlü kız grubu Gökalpi kesiyordu.. Ben varım huhu görünüyor muyum? '' Sakin olsana!'' Arif topuklarına vura vura kaçarken Gökalp sabır dileniyordu. '' Sana değen ki birde bu haldeyken tüm gözleri sikip atmak istiyorum!'' Uzanıp çıplak boynumdan öptü. '' Üzerini giyin yavrum kurbanın olayım üşütme'' Lafını ikiletmeden giydim kabanımı, uzanıp önümü kapadı gülerken. '' Gülme! Yürü hadi geçelim bitsin gitsin şu gece!'' Horon sesi kesilip gelin ve damat araca bindirildi. Rıza da arkadaki araca yerleşti, biz de araçlara geçtik. Bu sefer Naim de vardı. Yol ilerlemiş, büyük bir davet salonuna gelmiştk. Her yer gold detaydı, şık ve gösterişliydi. Biz salona girerken elimi bir an bile bırakmamıştı. Oturacağımız sırada elini zorlukla çekmişti, kabanımı çıkarırken homurdanmasını görmezden gelerek oturdum, elini sandalyenin arkasına atıp etrafı kolaçan etti bir süre. Çalınan ufak tefek horon, çiftetelliye kalkan teyzeleri izlerken masalara meşrubatlar, çerezler ve tatlılar gellmeye başlamıştı. Rıza da en sonun da aramıza katıldığın da, masada tamdık. Gelin ve damadın anonsu ile genç kızlar başta durup telefonlarını çıkardılar, erkekler konfeti patlatıp ıslık çaldı. Biz de alkış tutarken ikisi de su gibiydi, mutlu ve gülüyorlardı. Nikah salonda olacağından hızlı adımlarla yerlerine geçtiler. Gökalp çıplak sırtıma başını dayayıp sürekli tenimi okşuyordu. '' Gecenin sonu bittiğinde, kucağımda istiyorum seni'' Tenime yayılan sıcaklıkla döndüm ona. '' Şşş, ayıp ayıp'' '' Ayıp yatakta olur!'' '' Gökalp!'' '' Güzce, sikeceğim şimdi kuran çarpsın şu masayı! Bak sana dönü dönüp bakıyorlar alacağım ayağımın altına!'' '' Bİraz sakin olsana sen şampiyon!'' '' Bak dalga geçme, yerim seni de!'' Gülerek önüme döndüğümde atılan imzalar eşliğinde alkış tutuldu. Takı töreni geldiğin de aile büyüklerinden sonra herkes zarfa atıp takı törenini aza indirgedi. Bizim tayfa Meryem hariç herkes takısını takıp fotoğrafını çekilirken sıra bize gelmişti. Ben de takı almak istemiştim ama Gökalp kendisinin aldığını bana gerek olmadığını söylemişti. Çeyreği kutusundan çıkarıp kıza taktı. '' Hayırlı olsun kardeşim, bir ömür mutluluk diliyorum'' '' Teşekkür ederim Gökalp ağabey ayağına sağlık.'' '' Sağ ol ağabey'' '' Mutluluklar canım'' '' Sağol Güzce, iyi ki geldiniz'' Kısa bir fotoğraf çekilip takı sırasından çıktık. Takıda çabucak bitmiş, erkekler bir tur horon dönmüştü. Gökalpi ne kadar zorlasalar da kalkmamış, dört gözle de gecenin sonlanmasını beklemişti. Biz Rıza ile konuşmuş, kızlara da otelde kalacağımızın haberini vermiştik. Rıza da sabah erkenden bizimkileri alıp dönecekti Siirte. Biz de direk Sivasa gidecektik. Gökalp Meryeme telefondan bir şeyler gösteriyordu, yüksek ihtimalle dava ile ilgiliydi. '' Hallederiz, gelene kadar dikkat edin. Güzce, hadi kalkalım'' Gökalpin götünde ki kurt kenidni belli edince güldüm, ayaklandım. Kabanımı üzerime geçirirken oda kaşe ceketini giydi. Elimi kavradı, Füsun teyzeye ve Rızanın annesine hoşçakal dedikten sonra kapıda Hasan amcayıda görmüş, veda ederek araca geçmiştik. '' Su verecekmiş, siktiğimin manyağı! Boş buldu ya dal hemen pezevenk!'' Aklı hala Arifteydi ki, yol boyu homurdanıp durmuştu. Çok ses etmesem de bıyık altı gülüyordum. Daha da sinirleniyordu. Büyük bir otelin önünde durduğumuz da aracın anahtarını valeye teslim ederek belimden kavradı. Katran karası hareleri alev alevdi, buraya kadar iyi sabretmişti. Asansöre bindiğimiz de belimdeki avucu ateş atıyordu sanki. Sürekli gömleğinin yakasını çekiştiriyor, dudaklarıma bakıyordu koyulaşmış gözleriyle. Asansör altıncı katta durduğunda on altı numaralı odaya geçtik upuzun bir koridorda yürüyüp. Kapıdan hızlı hızlı geçtiğimiz de kapı arkamda tok bir sesle kapandığın da kolumdan kavrandığım gibi kapıya itildim. Sırtım kapıda, Gökalpin eli belimdeydi. Dudaklarıma yapışıp gecenin hırsını dudaklarımdan aldıktan sonra kabanımı çözüp ayaklarımın dibine attı, kendi ceketi ile beraber. Ben onun gömleğinin düğmelerini çözerken o benim askılıklarımı indirmiş, kırmıızıya çalan dudaklarını boynumda gezdiriyordu.. Nefesimi kesiyordu dudaklarının varlığı.. '' Sikecem ama şu askılıklarını!'' Dar askılıklarımdan tenimi tam öpemediğinden sebep sinirlenmişti, şş sakin bebeğim.. '' Güzce, aç şu askılıklarını!'' Güzceye bir cesaret geldi dur yüzbaşım! Onu omuzlarından yatağa attığım da odayı inceleyecek baş aklımda yoktu. Gözlerimi bürüyen azu alev alev yakıyordu beni. İçimde kor alevler hakimdi. O yatağa otururken askılıklarımı yavaş yavaş indirdim. Tenimden süzülen elbise giydiğim siyah önü dantelli tangamı ortaya dökerken ağzı aralık bir süre kaldı öylecek. Gözleri çııplaklığımda geziniyor, siyah dantelli sütyenim de son buluyordu. Bacaklarının üstüne gelip dizlerine oturdum. +18 SAHNE UYARISI! Şaşkınlıkla ağzını araladı ama kulağına eğilip kulak memesini emdim. '' Gecenin sonunda kucağındayım yüzbaşım'' Kesik nefesi, elimin altında ki ritimsiz kalbi.. Her şeyi baştan çıkarıcıydı. Beni çıplak belimden kavradığı gibi ellerini tenime esir etmiştii. '' Sikip attın nefsini! Bundan sonra duran Gökalpi siksinler!'' Beni altına aldığı gibi doğruldu üzerimden. Botlarımı çıkarırken gözleri gözlerimden ayrılmadı, kenara fırlatıp bacaklarımı araladı, öpe öpe nefesini hissettire hissettire yukarı taşıdı öpüşlerini, kasıklarımda durdu. İç bacağıma sulu bir öpücük bırakıp iç çamaşırımı eliyle tabiri caiz ise yırttı. Odada yankılanan kumaşın yırtılışı, gözlerinde ki saf arzular kasıklarımı harekete geçiriyordu. Hızlı ve çabucak gömleğinin düğmelerini çözdü, oda çıplak kalırken gözleri bir süre kadınlığımda dolanıp, üstüne bir öpücük bırakıp geri çekildi. Pantolonunu da indirip boxerını çıkarırken heybetli karnına kadar uzanan kalınlığını görmemle içimde ki yangın büyüdü, tenim alevdi hissediyor muydu? '' Kurban olduğum mevlam, günahın hiç bu kadar çekici olmadı!'' Arsızca bacaklarımın arasına gelirken gözlerinin içine baka baka sütyenimi çıkardım, anın da başını iki göğüs arama bastırdı. Kokluyor, sağ eliyle kavrıyor, ucunu sıkıyordu. O dilini göğsümde gezdirirken ben bacaklarımı beline sarmış, saçlarından kavramıştım. Diliyle gögüs ucumu yalayıp tomurcuğuma dişlerini sürtüyor, çıplak uzvu kadınlığıma değdikçe sızlanıyordum.. Göğsümden kasıklarıma inen yangını, dişleriyle hzılıca çektiği göğüs ucum fitilellemişti. Ağzımdan firar eden inleme nefes seslerimize karışırken onu omuzlarından yakaladım, dudaklarıma yönelttim. Hırsını dudaklarımdan alırken elleri rahat durmuyor, kalçalarımı sıkıyordu. Çenemi emip ısırdı, geri çekildi nefes nefese. Dudakları, çenesi burnu tamamen kırmızı ruj olmuştu ve şu an yaramaz bir erkek çocuğunu andırması beni zevke getiriyordu. Saçlarımı alnımdan çekti, bir süre arsızca izledi dudaklarını yalaya yalaya. Göğüslerime, oradan karnıma, karnımdan kadınlığıma uzanan yolunda dudakları ustalıkla hareket ediyor her zerremi tüketiyordu. Dudakları kadınlığımın dudaklarında hareket ettiğinde bacaklarımı sertçe ayırdı, dilini boydan boya sürttü, kafam yastıkta arkaya düşerken ağzımdan sert bir inleme firar etti, dursa da dili durmadı. Beni sömürmeyi amaçlıyorsa amacına ulaşıyordu. Biri sanki boğazımı sıkıyor, nefesimi kesiyordu. Bacaklarıma tutunan ellerinin izinin çıkacağına emindim. Dizime değen erkekliği an be an büyüyüptaş kesilmişti. Saçlarını tutup onu ayırdım kendimden, büyük bir boşluğa düşsem de. Çünkü siktiğimin yatağında bağlanmış hissediyordum. Azgınlığım tepeme vurmuş olacak ki kalınlığını elime aldım. Sıkı bir küfür savurdu, dudaklarını ısırıp kafasını eğdi. '' Güzce! Lise oğlanına çevirdin amına koyayım beni, eline boşalacağım!'' Arsızca gülerken parmaklarımın altında ki damarlar şiştikçe bacaklarımın sızısı artıyordu. Üzerime eğilip kalınlığını elimden aldı, eliyle ayırdığı kadınlığımın dudaklarına sürttü, zevkten bağırırken o ise derince inlemişti. '' Siktir, erken boşalacağım!'' O kadar hoyrat, aceleciydi ki alnında ki tek damarı belirginleşmiş boncuk boncuk terlemişti bu soğukta. '' İçime gir'' dedim artık hırçın bir deniz uçurumunun kıyısındaydım. Gözlerimiz zevkten kararırken, iç bacaklarımı okşaya okşaya dudaklarıma geldi. Kalınlığını girişime dayarken gözlerime tırmandı. '' Duramam, boşalırken geri çekilemem! Prezervatif yok, aklımı başımdan aldın sikeyim aklımı! Bende sike sürelecek akıl yok şu an! Şuna bak nasıl ıslandığına bak! Kafayı yiyeceğim! Dayanamıyorum! Acırsa it beni'' Nefesim soluk borumda tıkanırken bir yanma peydah oldu kadınlığımda, damarlı kalınlığının içime girip duvarlarımı an be an genişletmesine şahit oldum. Omuzlarından sertçe tutup tırnaklarımı tenime geçirirken baş parmağı ağzımın içindeydi. '' Sikeceğim, Güzce kasma kendini daracıksın zaten! Koparacaksn benimkini! Lan, sıcacıksın!'' O aklını kaybedip gözbebeklerini kaydırırken ben ağzımı bile açamadım, dizlerimin bağı çözülmüştü, hayat buydu, hayat şimdi buydu... '' Şşş, kasma kendini güzelim. Güzel gözlüm Güzcem!'' '' Gökalp, ah!'' İçimde ki avaş hareketleri dakikalar sonra hoyratlaşıyordu. Bir ara çekmeceye uzanırken kendini iyice içime ittirmesi çığlığıma karışırken panikedi. '' Ha siktir! Ha siktir! Öküz Gökalp yüklenilir mi? Güzelim özür dilerim!'' '' Gök-ah! Gökalp dur!'' O hareketsiz kalırken neredeyse tüm kemiklerim sızlıyordu. Heybetli, kaslı göğüslerinin arasından terler damlıyordu. Kasıklarım yanıyor, kendimi sıkmaktan karnıma ağrılar giriyordu. '' Hay sikeyim vallahi ya! Boşalacağım şimdi!'' '' Yavaş ol!'' Kafasını sallayp çekmeceden peçete alırken, bir defa daha derinime sapladı kendini. Bir kaç dakikalık kasılmalarım sona erdiğinde oda hızını attırmıştı. İçimden çıkardığı kalın uzvuna bulaşan kan lekelerini sildi, peçeteyi köşeye fırlatıp devam etti. İçime ikinci kez girişi ile inlemelerimiz karşıklı devam etti. Aynı pozisyonda sona erecektk. Saçlarından tutunuyor, sırtına tırnkaklarımı atıyor, dudaklarımızı bitiriyorduk. Eli göğsüme çıktı, hoyratça sıkarken bir an da ensemden kavradı beni. '' Geliyorum! Ak bana! Siktiğimin dakikası! Ah! Güzce!'' Alnında ki damarı biraz daha zorlasa çıkacaktı sanki derisinden. Ensemi sıkan elleri kalçama indi. Benim içimde ki o konfeti, sanki bir anda patladı. İçime çiçekler yağdırmıştı, tomurcukları rahmime sızdı, ılık bir sıvı ağzından savurduğu edepsiz küfürlerle aktı bacaklarıma. Benim dizlerim titremiiş, kendi sıvıma karışan onun da sıvısının ıslaklığı üşütmüştü. Derince soluklarımızı birbirine karıştırırken vücudum anın da peltelemişmiş, başım yastığa, Gökalpin başı göğüs arama düşmüştü... Hayat buydu, nefes almak, yaşamak, tamamlanmak.. Tamamlanmıştım, şimdi onunla tamdım..
|
0% |