@yaziyoruzbacimm
|
KASIMDA AŞK BAŞKADIR 2. BÖLÜM/ 🍂 SABIR ÇİÇEKTİR, MUTLAKA AÇAR.🍂 Ağabeyimin hep bir sözü vardı, vaktin varken yaşa. Kendisi gençliğinin baharında kendisini vatana feda etmiş, yapamadığı çok şey vardı ve onların her birini gerçekleştiriyordum. Şu anda da ağabeyimin dilek fenerini uçurduğum yabancının hemen karşısında, elimde buz torbası ile oturuyordum. Aslında olayın geri sarımı yoktu, düştük kaldırdılar.. Bulunduğum çıkıntı da dört erkek bir de ben oturuyorduk. Hepsinin üzerinde askeri kıyafetleri, yabancının üzerinde ise yeşil, bu ayaza rağmen incecik bir body vardı.. '' Doktor hanım, buzla geçecek gibi değil isterseniz revire gidelim'' Kafamı yan yana oturan dörtlünün ortasında ki esmer, iri kalıplı adama çevirdim. '' Yok, yani gerek yok. Tenim hassastır, geçer birazdan'' Ellerimde ki kızarıklıkları görmüşlerdi. Hemen en solda oturan, kalıbı diğerlerine göre zayıf adam matarada ki suyu bardağa döktü. '' Temizdir ha'' Şivesinden anladığım kadarı ile doğuluydu. Yabancı sessizdi, beni inceliyor arada bir gözleri kızarık ellerime takılıyordu. '' Sohbetinizi yarıda kestim, affedersiniz ama şu yavruyu görünce dayanamadım'' Herkes bakışlarını usulca sarışın adamın dizine yatan yavruya döndürdü. '' Zeytin, adı zeytin doktor hanım ve hayır sohbetimizi bölmediniz. Olaya dan diye daldınız'' Gülüştük kafasını salladı. '' Ben Rıza, bu da zeytin. Biz bakıyoruz bahçede. Bulduğumuz da cansızdı resmen can olduk'' Rıza sarışın, masmavi gözleri olan beyaz tenli bir adamdı. '' Ben de Rıfat komut-ay doktor hanım.'' Rıfatta esmer, kara kaşlı kara gözlüydü. Yanında ki az önce ki şiveli asker bir fiske vurdu ensesine. '' Maratalar yandı bunun gene essah, geçen Eren komutana yavrim dedi! Neyse dohtor hanım. Ben de Naim, siz de isminizi buyur edesiniz?'' Naim de esmerdi, ama bal gibi gözleri vardı. '' Memnun oldum, ben de- '' Ben daha tanıtmadım kendimi doktor hanım'' Lafımı bölen gece karası gözler yerinden kalktı. '' Ben de kıdemli yüzbaşı, Gökalp Türkeş'' Saat epey geçmiş olacak ki yemekaneden sesler yükseliyordu. Yerimden kalktım. '' O halde hepiniz için memnun oldum yüzbaşım. Ben de askeri baş tabip Güzce Çetinöz'' Az önce ki adının Gökalp olduğunu öğrendiğim yüzbaşının kaşları havalanırken Naim kafasını aramıza eğdi. '' Çetinöz?'' '' Evet, Çetinöz'' '' Güzce! Buradaydın demek!'' Duygunun sesi ile duvarın dibine döndü herkes. Duygu ' ne ayak' bakışları atarken ona 'sonra' bakışı atıp bardağı uzattım. '' Teşekkür ederim, görüşmek üzere'' Duyguyu koluma takıp ilerlerken sırtımda ki bakışları hissediyordum. '' Ben bizim kızları hınzır bilirdim de seni dört askerin ortasında bulmayı hayal edemedim, ne onlar Güzce meteor mu? Maşallah'' Genizden bir kahkaha attım. '' Abart! Hadi yürü, midem gurulduyor'' Üzerimde ki kıyafetler neredeyse 24 saattir bendeydi, eminim ki leş gibi olmuştum. '' Üstümü değiştirsem?'' '' Kızlar seni parçalayacak gibi, baksana nasıl da aç kuş gibi bekliyorlar'' Bende aynı şekilde ona eğildim. '' Aç bir kuş değil de, avını arayan aslanlar gibiler!'' Duygu gülerken beni fark eden Sıla ayaklandı. '' Nerede kaldınız yahu? Açlıktan büzüştük. Hadi sıraya girelim'' Duyguyu koluna takarken biz de Eylülle arkalarından geçtik. Kısa süre içinde tablotta yemeklerimizi almış, askerlerin bakışı eşliğinde yerlerimize geçmiştik. '' Uf ama varya, ben bir afet gördüm. Rütbesini bilmiyorum ama aşırı yakışıklı'' Sıla da Eylül gibi eğildi fısır fısır. '' Ay kim? Kız bende buldum bir tane. Uf çoklar seçemiyorum'' Duygu bir kahkaha patlatırken onların bu haline tebessüm edip pilavımdan bir kaşık aldım. '' Oha, bunlar erkekse diğerleri ne?'' Sılanın abartılı bir ' voah anasını' ile hepimiz döndük kapıya. Az önce dan diye ortalarına daldığım adamlardı bunlar, yanların da ise yabancı, Gökalp vardı. Yemekhane de gezdirdiği bakışlarından beni buldu diğer askerler ayağa kalkıp hazır olana geçene kadar. '' Oha, adamın rütbesi ne?'' '' Afiyet olsun'' Ayakta ki askerler Gökalpe asker selamı verip hep bir ağızdan ' sağol ' derken Sıla ve Eylül büyülenmiş gibiydi. '' Adamlar tim mi?'' '' Yemeğinizi yer misiniz?'' dedim sinirlenerek. Hepsi hızla önüne dönerken yanımızda ki boş köşeye oturdular. '' Afiyet olsun doktor hanım'' İsimlerini henüz karıştırsam da esmer olana tebessüm ederek teşekkür ettik, ardından Gökalple gözlerimiz birleşti, baş selamı verdik. '' Tanışıyor musun Güzce?!'' '' Hah, bide bize der kaçık diye az şeytan değilsin he Güzce!'' Sıla ve Eylüle ' siz iflah olmazsınız ' bakışı atarak yemeğime geri döndüm. Ara da yanımızda ki masadan gülüşler, kısık sesli türküler, eğlendiklerini belli eden nidalar koparken bizim masa sessizdi. Çünkü iki gecedir doğru dürüst uyuyamamıştık. Yemeklerimizi bitirdikten sonra kantinden birer kahve alıp bahçeye çıktık kızlarla. Az önce ki çıkıntıya bu sefer çöken bizdik. '' Götüm kurudu yemin ederim ya, şu halime bak'' -Sıla '' Kızım sen bana bak bir de, yüzüm mayın tarlasına döndü stresten. İnan o kadar pis hissediyorum ki en son ne zaman yüzüme bakım yaptım bilmiyorum'' - Duygu '' Valla bebekler, askeri tabip olan biziz, bunları bile bile arazilere çıktık. Hem ben de berbatım. Napalım yani?'' - Eylül Sessizce kahvemi içerken Duygu omuz çarptı bana. '' Keyfin yok hayırdır?'' Omuz silktim. Ağabeyimin son nefesinin verdiği bu topraklar daydım. Onu özlemiştim. Onu çok özlemiştim. '' Güzce, plan belli mi iş ile ilgili?'' Sılaya çevirdim yönümü, kahvesi bitmişti. '' Belli. Bir kaç hafta revirde görevliyiz. Bu sürede köyleri dolanırız askerlerle. Bir tim verilecekmiş bize. Onlar eşliğinde olacağız. Sonra da ilk görevde arazideyiz.'' '' Güzce'' Sılada ki yönüm Duyguya döndü. '' Aradı mı seni hiç o piç'' O piç dediği üç dört ay önce onun tarafından aldatıldığım Onurdan başkası değildi. Hanzade teyzemin bul biri ithamları bitmezken karşıma çıkmıştı, bir kaç ay görüşmüş aramızdakilerin ismini koyamadan da ayrılmıştık. Aldatılmıştım, ve onu hiç bir ilişkiye zorlamadan, hatta en büyük sırrımı da paylaşarak bir ilişkiye adım atmıştık, ya da atamamıştık. Ben anne olamayacaktım.. Yani daha doğrusu normal yollarla hamile kalamazdım, tüp bebek belki de işe bile yaramayacaktı. Yaşım geçtikçe azalan yumurtalarım da sağlığımı bu yönden etkiliyordu işte, belki erken menapoz bile olabilirmişim.. Falan filan... '' Aradı, özür diledi falan filan'' O da benim gibi doktordu, hatta böyle görevlere çıkmışlığı bile vardı. '' Orospu çocuğuna bak ya! Ay affet Güzce ama yaptığı kahpelik. Hadi tamam alda, o boku ye de en yakın arkadaş ne be kızım!'' Omuz silkerek tepki verdim. Sonuçta insanlar hep aldatırdı, erkeklerin genel kuralıydı herhalde. Hem zaten uzun soluklu bir şeyimiz olamayacaktı. Emindim. '' Hadi hadi, kırık kalpler programına sonra devam edelim aşkolar. Yarın sabaha hazır olun, erkenden spor yapıp göreve devam ederiz.'' Hepsi bir ağızdan mırıldandı, lakin onları dinlemeden hızlıca bizim için hazırlanan odaya geçtik. Burası normal bir yatakhane idi. En alt ranzaya geçtikten sonra duşu yarın sabah spordan sonraya bırakmaya karar verdim, o kadar da berbat kokmuyordum. Üzerime rahat bir şeyler giydikten sonra kendimi uykunun en güzel koluna teslim ettim... ** Bir, iki, üç dur nefes al. Bir, iki, üç dur nefes al. Sayamadığım kadar çektiğimiz mekik, yaptığımız parkur hareketleri son bulduğun da kızların koşacak hali kalmamıştı. Sabah yedi de koğuşu uyandırmış, mis gibi bir kafein depolamış ve spor yapmıştık iki saate kadar. Saat dokuza geldiğin de dokuz buçukta ki kahvaltı için kızlar hazırlanmaya giderken ben yarım saat daha koşmayı planlayıp askerlerin eğitim alanına geçtim. Üzerimde ki dar siyah, mavi şeritli taytım, üstümde ki mavi sporcu bistüyeri ve hırkam ile Siirtin bu soğuk havasına rağmen alev alevdi bedenim. İyice ısınmıştım ve sıkı bir parkur için hazırdım. Belime dökülen saçlarımı toplarken kalabalıklaşan ses topluluğu ile kafamı arkaya çevirdim. Çevirmez mi olaydım, iyi ki mi çevirmiştim bilmiyorum ama tövbe haşa gerçekten bunlar erkekse diğerleri neydi? ''Korku nedir bilmeyiz! Biz dağların erleri Yuva yaptık göklere, baş döndüren yerlere Engel tanımaz aşarız yüce engin dağları El verir uzanırız mor siyah bulutlara!'' Gökalp ve artık tim olduklarına emin olduğum askerler hep bir ağızdan belirli tınıda söyledikleri marşla düşük düzeyde koşuyorlardı. Arkada kalan üç iri kıyım bedenin üzerlerinde kısa kollu bedenlerine yapışan açık yeşil body, altlarında ise siyah eşofman takımları boyunlarında künyeleri asılıydı. Hepsi terlemiş ecel terleri döküyordu. Gökalpin ise üstünde hiç bir şey yoktu. Hıhım, yoktu. Yabancı bir anda olmuştu Gökalp! Kırk yıllık ahbaptık sanki. Neyse, konumuza dönecek olursak evet üstü çıplak, terden sırılsıklam olmuş geniş pazuları, kalın kaslı kolları, şişik göğüsleri ile ve evet yine söylüyorum seksi derecede giydiği askeri yeşil kargo pantolonun izin verdiği kadar gördüğüm adonisler ile kahretsin ' vaoav anasını' idi! Bedenim kırmızı alarm veriyordu, hayır adam dı seksi olan benim bedenime ne oluyordu yahu? Gökalpin kaslı iki göğüs arasına sarkan künyesi şıngırdıyordu. ''Ben Türk Komandosuyum, düşmanı çelik pençemle ezerim Her yerde ben varım Havada, karada, denizde, çölde; çatakta ve batakta, Afrin'de, Cudi'de, Münbiç'te Her zaman ve her yerde Hazır! Daima hazır!'' Kendime gelerek saçlarımı topladım. Beyaz çizgide bir kaç tur yerimde hareket ettikten sonra koşmaya hazırdım. Derin bir nefes aldığım da Gökalp ile birleşen gözlerimiz beni esiri altına alırken bir yandan marşı okuyor bir yandan kıstığı gözlerle beni seyrediyordu. Bakışlarımı kara gözlerinden çektim, nefeslerimi düzene sokarak koşmaya başladım. Ben koştukça o daha çok bağırdı, iki tur atmıştım ki artık terler bedenimden süzülürken onlar da benimle hızlanmıştı. Elim fermuara gitti, bakışları kısıldı daha çok bağırdı. Aramızda sözsüz mü anlaşıyorduk emin değilim ama ben üzerimde ki hırkayı atmıştım çoktan bulunduğum bölgeye. Kulaklığımda ki şarkının dozunu attırıp sadece koşuya konsantre oldum. Spotify den çalan şarkı ise, cabasıydı. 'Kalpten kalpten kalbe bir yol varsa bu aşktır elbet Gökalp ile çapraz koşuyorduk. Arkasında ki üç adam ise hala marş okuyorlardı. Bedeninden süzülen terler, biçimli kalçasını saran kargo pantolonu terden ıslanmıştı. Onun gözü ise bendeydi. 'Kuş sütüyle beslerim seni Kalın sağ avucunu terli üç numara saçlarından geçirdi, ter saç diplerinde birikmişti. Normal bir görüntü olsa evet, leş gibi bir görüntüydü lakin bir ter bir adama bu denli mi yakışırdı? Bedenimde salgılanan bu heyecanı koşuşuma, adrenali ise deli gibi hızıma veriyordum. Ağaçların açıkta bıraktığı alanı izleyen yemekhanenin camlarında ki beş askerin beni izlediğini fark edince yerimde rahatsız olarak durdum. Ben nefeslenirken Gökalp ve diğerleri de yanıma geldiler. '' Günaydın dohtor hanım yav'' Naime kocaman gülerken diğerlerine de baş selamı verdim. '' Günaydın Naim. Kolay gelsin, baya yorulmuşsunuz'' Hepsi burnundan soluyordu. Gökalpte ise tık yoktu, nefes alıp verdikçe yükselen göğüs kasları dışında tabii ki.. '' Valla doktor hanım temponuzu kıskandı komutanımız herhalde, size de maşallah''-Rıza '' Kıskandınız mı yüzbaşım?'' Gökalp sağ omzuna asdığı tişört ile boynunda ki teri silerken gözleri ben ile arkamda gelip gidiyordu. '' Hırkanızı giyseniz iyi edersiniz doktor hanım. Siirtin ayazı çarpmasın'' '' Merak etmeyin daha kötü havalar gördüm'' Uzanıp hırkamı elime aldım. Göğüsümden akan teri silerken kısa süreli bakışları çıplak gerdanıma kaydı, oradan tekrar arkama kitlendi. Kafamı çevirmek için bedenimi oynattığım da elimde ki hırka sertçe çekildi, omuzlarıma örtünen hırka ile ben kalakalmış o ise sert mizacı ile hırkayı örttü.. '' Siirtin olan hava çarpar! Ve siz biraz daha böyle izlenirseniz bende askerlerimi çarparım! Siirtin çarpan havası çabucak geçerde benim çarptığım geçer mi emin değilim doktor, en iyisi giyin askerlerin sağlığı için!'' Arkamda ki askerleri kast ettiğini anlayınca hırkayı üzerime geçirdim. Tim ise gergince bizi izliyordu. '' Öhöm, doktor hanım vitamin depolayalım. Kahvaltı saati başladı'' '' Rıfat doğru söylüyor doktor hanım, leş gibi kokuyoruz bir duş alalım, bugün siz bizlere eşlik edin. Arkadaşlarınızla'' Rıza Rıfatın omzunu sıvazlarken Naim de melül melül bakıyordu bize. Gökalp burnundan soluyordu. '' Türkeş!'' Duyduğumuz bariton ses ile karşımda ki az önce makara adamlar dimdik hazır ola geçmiş asker selamı verdiler. '' Emret komutanım!'' Gökalpte dahil hep bir ağızdan karşıladılar. '' Güzce, maşallah spora da mı hakimiz?'' Bahadır Albay hafif bir tebessüm sergiledi, babacan tavrı askerlerinin yanında fazla yoktu ki onu anlayabiliyordum.. '' Günaydın albayım'' '' Günaydın kızım. Kahvaltı saati başladı, hayırdır Türkeş? Eğitim mi?'' '' Evet komutanım. On tur koşu, elli mekik, yüz yirmi şınav!'' Gözlerim açık onları izlerken Albayın ' rahat ' demesiyle hepsi eski haline aldı. '' Tanıştırmak istiyordum ama sanırım tanışmışsınız. Ben bir toplantı ayarlayalım demiştim ama gerek kalmadı anlaşılan. Gökalp Güzce ile tanış. Kendisi rahmetli şehit Kıdemli Üsteğmen Akın Çetinözün kız kardeşi'' O an onun bakışlarında ki hissetiğim duygu tam olarak ' emin değildim ama biliyordum ' bakışıydı. Ayrıca arkada ki üç adamın gözleri mi dolmuştu? '' Tanıştık albayım, izninizle ben artık hazırlanayım'' Arkamda ki şaşkın dört adamı arkamda bırakarak karargaha girdim. Kaldığımız odalara ilerledim ve kapıyı aralayıp bir adım atmıştım ki, bir anda kavranan kolum, kapanan kapı, belime sarılan eller ile ağzımdan ufak bir çığlık savurdum. Siktir! Terli bedenim ikinci terli bir bedenle kaplanmıştı. Neredeyse Gökalpin bedeni arasında sıkışmıştım. Sırtımda ki elleri sırılsıklam olan sütyenimin kopçasının altındaydı, ayrıca nemli bir hissi vardı bu sarılmanın. Hayır normalde olsa iter iğrenir bir vaziyette olurdum çünkü leş gibi terliydik. Lakın onun terle karışık kokusu beni mest etmişti, künyesinin sesi henüz durmamıştı, nefes aldıkça hırkamın fermuarına çarpıyordu. Dizlerim titriyordu, tutmasa düşebilirdim. Nefesi açıkta boynuma çarpıyor, nemli bölgeyi üşütüyordu. '' Borçlu kalmayı sevmem, sana ağabeyinin selamını getirdim''
|
0% |