Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@yaziyoruzbacimm

KASIMDA AŞK BAŞKADIR 3. BÖLÜM/ 🍂 KADERİN CİLVESİ SAKLIDIR.🍂

Şifayı beklemek hataydı, eğer şifam ellerimdeyse gocunmazdım ona adım atmaktan. Çünkü elemimi, kederimi bir ben bilirdim.

Şu an kolları arasında olduğum beden, beni tutmasa düşecek gibiydim. Kalbim ağzımda atıyordu, duyuyor muydu? Terine sinmiş kokusu, nemli bedeninin bıraktığı o his beni deli etmeye yeminli gibiydi. Hayvan gibi kasları vardı, bedeni arasında sıkışmıştım lakin memnundum halimden. Kulaklarım henüz duyduğunu hazdememişti. Ve ben düşünmeden hareket ettim, iki yana düşük olan ellerim çıplak sırtına çevirdim. Göğsü inip kalkıyordu, aramızda ki tek ses nefeslerimizin sesiydi. İlk ayrılan o oldu, gecenin binbir tonunu almış siyah incileri harelerimdeydi.

" Üstünü değiştir, gel hadi"

Soru sorma fırsatı bulamadan ellerini bedenimden ayırıp gitti. Ben arkasından bakakalmışken ne olduğunu idrak edemiyordum, kalbim neden böylesine delice çarpıyordu? Kalbim sancırken derin bir nefes alıp istemsizce kendimi kokladım, leş gibiydim. Hızlıca odanın içinde ki ufak banyoda imkanlar dahilinde duş aldım. Üzerime koyu kahve kotumu, açık kahve polo yaka bluzumu geçirip önlüğümü de giyindim. Saçlarımı hızlıca kurutmuş, ensemde sık bir topuz yapmıştım. Makyaj adına tenimde sadece nemlendirici, bir de rimel vardı. Odadan çıkıp yemekhaneye geçtim ama onların bizim kızlarla oturduğu masaya gittikçe ayaklarım geriliyordu. Hangi ara duş almıştı bilmiyorum ama sırtı bana dönüktü, o sırtı yapmak için kim bilir ne cefalar çekmişti.. Şimdi de sefasını sürüyordu işte adam.. Yüzü bana dönük olan Duygu hafifçe kaydı.

" Gel Güzce"

Masada ki herkes kafasını bana kaldırdı. Onun bakışlarını hissettikçe boğazıma kadar kızarıyordum sanki. Duygu zaten bana tabak almıştı.

" Afiyet olsun herkese"

dedim kısaca, karşılık alırken yumurtamı soyuyordum.

" Tanıştınız mı?"

dedim masaya ithafen. Sıla heyecanla kafasını salladı.

" Tanıştık, hatta biz üniversiteyi Rıza ile aynı okumuşuz da haberimiz yokmuş Güzce!"

" Hadi ya, sevindim"

Masada ki konuşulanları katiyen dinleyemiyordum. Aklım önce ki sarılıştaydı, beni süzen bir çift siyah gözün huzurunda yemek yemek haliyle gerginlik vericiydi.

" Sen ne düşünüyorsun Güzce?"

Eylülün sorusu ile kafamı kaldırdım. Ne hakkında ne düşünüyordum?

" Hı?"

" Burada mısın kızım, uçtun yine. Her Cuma, ateş yakıyorlarmış timler davet edildik, onu soruyordum"

Sıla melül melül bakarken Duygu kafasını ' bu iflah olmaz ' bakışı ile salladı.

" Yok, siz geçin."

Gökalpin karşımda ki bakışları bana değdi, sonra tekrar çayına yöneldi.

" Güzce, gel işte niye yok çekiyorsun bize. Tabii biz bir arkadaşların olamayız demi?"

Başlıyorduk, birazdan Eylül benim o zengin olan arkadaşlarımı ortaya koyacak vicdanımla oynayacaktı.

" Tabii biz bir Enes Kargal, Atife Şahin olamadık!"

Bingo!

" Af buyur, onlar kim ya?"

Naime gülen kalabalığa döndüm.

" Gülmeye gerek yok, onlar benim İstanbulda ki arkadaşlarım."

" Enes Kargal, Dubaide ve Kore de otellerinin sahibi olan Kargalların varisi. Atife ise özel Lacivert hastanelerinin sahibinin kızı. Bilmem anlatabildim mi?"

Sılanın taramalı gibi konuşuna derince soluklandık, Gökalp hala bana bakıyordu. Yerimde çivide gibi oturuyordum.

" Komutanım, yumurtayı yemeyecekseniz-

Naimin sözünü bölen tabağına koyduğum yumurta idi.

" Yiyebilirsin"

Gözleri parladı, kara kaşlı kara gözlü mert bir adamdı, biraz da iriydi.

" Voay! Doktor hanım sağolasın"

Duygu şivesine kıkırdarken Sıla hala bana bakıyordu.

" Ne var Sıla? Tamam, gelirim"

Yerimden kalktım, çayımı alırken benimle birlikte Gökalpte kalktı. Tabağına dokunmamıştı bile.

" Yarım saate eğitim alanında olun!"

Sert sesinin ardından ben önden o arkadan bahçeye çıktık.

" Doktor"

Kafamı çevirdiğim de durduğumuz koca ağacın dibine oturduk.

" Yüzbaşım bundan sonra sarılacağınız zaman haber verin lütfen"

Suratına özenle çizilmiş kaşları havalandı.

" Ne?"

" Diyorum ki ani oldu, şaşırdım kal geldi. Kaslar da maşallah o biçim"

Hep ikili ilişkiler de rahattım, bir sarılmaya, öpmeye anlam yüklemezdim, ama bu sarılma beynime kazımıştı. Hayır normalde utanamazdım da, nasıl da kalbim tekledi?

Adam da kas kimsede yok gibi, hayır o omuzlar, kıvrımlar çok çalışmış maşallah. Hoay maşallah, kiki..

" Kusura bakma, üzerimde yılların birikmiş sözü vardı. Emanete gözüm gibi baktım, şimdi sana vermek için sabırsızım"

Cebinden çıkardığı siyah kadife kutuyu elime tutuşturdu.

" Akın, kan dostum. Can dostumdu. Hala da öyle. O gün, görevden döndüm. O farklı timdeydi. O da o sabah göreve çıktı. Çıkmadan kahvaltı ettik, son lokmasını elimle verdim. Hak helal ettik her görevde hak helal ederdik, etti ama üzerime bir yük bindirdi. Boynundan künyesini çıkardı. ' Al, bunu olur da şehit olursam minik kuzuma ver, çillime ver. Büyüğü değil küçüğü Gökalp suratı çil dolu zaten tanırsın ' dedi. Tabii yediremedim, ne şehitliği de diyemedim. Tuttu sarıldı bana. 'Buda son emanetin, bir sarılma borçluyum ona. Yerime sarıl, sar onu ' dedi, adama bak cennetlik anasını satayım, hissetmiş. Mardindeydim, Siirte ayak bastığı gibi geldi haberi. Ufak bir bebeyi kurtarmaya çalışmış, vurulmuş. Tabip eksikliğinden dolayı orada can vermiş zaten"

Derince nefeslendi, onun asker arkadaşlarını bilirdim. Rafel vardı azeri, Musa vardı, bir de Berke ağabey vardı, onu hala görememiştim. Buradaydı biliyorum ama Gökalpi hiç hatırlamıyordum.

" Cenaze merasimine katılamadım, onu öldüren piçleydik çünkü. Geldim ama gitmiştiniz, ben aslında gördüm sizi, ablanla sarılmış ağlıyordunuz sen miydin bilmiyorum ama yüzünde de çil yoktu ihtimal vermedim."

Ağabeyimin ölüm haberini aldığım o sabah, çillerim bana küsmüştü. Bu imkansızdı belki de ama gitmişti..

" Sonra da bulamadım seni, Siirtte kaldım falan filan. Emanetini verdim devrem, aman görüyorsun"

Gökyüzüne bakarak konuştu, güldüm. Ağabeyimin konusu ilk defa keyiflenmiştim, güldüm kocaman gülüşüme takıldı.

" Çillerim küstü bana, artık çilli değilim. Cenaze de ablama sarılan bendim, seni görmedim. Yani hiç konuşmadıkda."

" Ben Berkeler gibi göz önündeydim aslında doktor, sen görmemişsin. Ben seni Boluya geldiğimiz de küçükken defalarca gördüm."

Hadi ya der gibi baktım. Meğer ne de görmüşüz birbirimizi.. Allahın işine bak.

" Öyle işte, alacak verecek kalmadı. Bir derdin sıkıntın bul beni, hoş gözümü üstünden ayırmam. Lakin sen yine de bak bana, kazı beni aklına doktor. Çünkü timini değiştirdim. Normalde Berkelerdeydin, ben bu sabah devraldım seni"

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, o da ne demekti?

" Berke ağabey nerede?"

" Görevde, yarın sabah dönüyorlar. Sen sizin kızları hazırla bir haftaya araziye geçiyoruz bizde. Bizdesin artık. Hadi kolay gelsin sana"

Eğitime gidiyordu oda, daha bu sabah onca tur koşmamış gibi.

" Size de"

dedim ayaklanarak, muhtar arıyordu.

" Doktor hanım, hele bir ev bulmuşam aman aman! Bah hem sizin askeriyede ki tüm askerlerin hakim olduğu mahalle. Kapı komşunuz da asker he bilesin"

Aklım hala ondaydı, nasıl olur da böylesine pervasızca, sormadan sanki bir eşyaymışım gibi beni aldı maldı konuşuyordu, hayır bu neden hoşuma gidiyordu, arsız herif! Kasıntı!

" Ha evet, yani?"

" Ev eşyalı, belki yatakları yenilersiniz anca fotoğrafları atmışam ha, gelip istersen yerleşin heman"

" Atın fotoğrafları, bakalım"

Telefonu kapatıp karargaha geçtim.

" Güzce, ecza odasında eşyalar yenilendi, imzan lazım"

Ercümentin elinde ki dosyayı imzaladım, verdim kendisine. İlaçları, sargı bezlerini kontrol edip çıktım odadan. Gün klasikti, Gökalp sürekli eğitimdeydi, canları çıkıyordu. Kızlara muhtarın attığı ev fotoğraflarını göstermiştim. Ev, koyu gri ve beyaz ağırlıklıydı. Salonda kocaman bir L koltuk, ortada masa ve duvarlar da şık tablolar vardı. İki oda bir salondu, eşyalar yeniydi, mutfak yeniydi sadece bulaşık makinesi yoktu, onu da hallederdik. Sıla ve Eylül bir odaya ben de Duygu ile bir odaya ayarladık kendimizi, evi tutup ilk depozito kira yatırıp bazaları değiştirmiştik.

Ey para nelere kadirsin, tek tuşla her şey okeydi. Mahalle nezih, askerlerin bulunduğu bir mahalleydi ki ismi de Askeri-1 mahallesiydi.

Karargah sandığımdan daha karışık bir çalışma alanıydı. Çıkış yapmak için listesine adımı yazdırıp imzamı atıyordum. Gözlerim Gökalpi arıyordu. Bunda ağabeyimin ona gözü kapalı güvenmesini öğrenmemde etkiliydi yada inanmak istediğim buydu ama yabancıda hissettiğim bu his snaki kırk yıllık danışan gibiydik. Gökalpi sorduğumda askerin biri ' bekleme boşuna doktor hanım, Gökalp yüzbaşı güneş batana kadar çalıştırır askerlerini, daha var göremezsin etrafta eğitimi de bölemezsin' dediği için beklemek boşunaydı ama listeyi süzerek oyalanıyordum olur da görürürm diye. Ama Duygunun ' bu araç öpücükle çalışmıyor Güzce, devletin hazinesinden gidiyor. Gel artık' mesajı ile çıkmıştım. Araziden Siirte kadar bizi getiren askeri şoförle birlikteydik yine. Kızların gelmeseydin triplerini çektikten sonra gerçekten isminin hakkını veren bir mahalleye girişmiştik. Mahallenin yan yana dizilen ikili üçlü daireden oluşan binaları bahçeliydi. Bahçe girişlerinde ise eskiler andıran postane kutuları vardı onların üzerlerinde de kıdemleriyle askerlerin ismini yazmışlardı.

" Geçerken mahalleye yakın bir arazide çiftlik gördüm"

" Doğru görmüşsün doktor hanım, kıdemlilerin yeri orası. At biniyorlar, ok atıyorlar aktivite işte. Sağınızda da okul ve marketler var."

Sıla cevabını almış olacak ki memnuniyetle duran araçtan indi, ardından biz. Biraz eskimiş bir binaydı, lakin okeydi bizim için. Bahçesi genişti. Ortak alandı sanırsam iki daire daha vardı.

" Teşekkür ederiz, kolay gelsin"

dedim bizi getiren askere o ise asker selamı vererek uzaklaştı bizden. Evin anahtarı posta kutusunun içindeydi. Duygu evi açarken evin bu kadar geniş olacağı aklımıza gelmemişti, aşırı tozluydu ve rutubet kokusu dört bir yandan boca etti üzerimize.

" Kadın mı tutsaydık?"

" Dağın başındayız, sanmam geleceğini"

Sıla ve Eylül münakaşa ederken Duygu elini beline yasladı.

" Saçmalamayın! İstanbulda da eve kadın mı tutuyordunuz? Hadi Sıla sen kap ekurini markete temizlik malzemesi almaya. Biz de evi havalandıralım, nevresimleri çıkaralım"

Kocaman bir çığlık! Çünkü bu ev neredeyse bizim saatlerimizi aldı. Getirilen malzemelerle odaları temizlemiş, mutfağı ve akıla gelebilecek her detayı pırıl pırıl ettikten sonra kendimizi salonda ki L koltuğa atmış, pertimizi çıkarmıştık.

" Bittim, bir daha temizlik hak getire elendim!"-Sıla

" Çok konuşma, çay koyun!"-Duygu

" Açım yemek yiyelim"

Market alışverişi yapmamıştık, saat zaten ona geliyordu.

" Yemek yiyelim dışarıda. Çarşısı açıktır şimdi"

Eylülün fikri ile hepimiz kalktık. Siirtin Kasımı titreyen cinsten olduğundan üzerime siyah önü kürklü ceketimi aldım. Saçlarmı da salıp çantamı alarak çıktık dışarı.

'' Kızlar açık tek yer sanırım şurası''

Seyyar bir köfteciydi, Sıla çoktan ufak taburelere oturdu. Bizimde sokak sokak gezip yemekçi bulacak halimiz yoktu.

'' Hoş geldiniz''

Kır saçlı, uzun boylu bir adamdı.

'' Merhaba, dört yarım alabilir miyiz. Birde ayran''

Eylül siparişleri verirken Duygu telefondan hava durumunu gösterdi.

'' Kar var Güzce, arazi de nasıl olacak?''

'' Bildiğim kadarıyla ufak bir köy, sınıra yakın.''

'' İş konuşmayı bırakın da yemeğinizi yiyin''

Eylülün uyarısı ile hepimiz köfteleri götürdük. Acıkmıştık, iyi gelmişti.

'' Çaylar ikramımız kızlar''

İşte şimdi akşam tamamlanmıştı. Güzel bir çay, tok karınlar mutlu yüzler eve döndük. Kızların perti çıktığından dolayı kendilerini direk yataklara atarken ben kısa bir duşun ardından bavuldan çıkardığım bornozu giyerek salona oturdum. Saçlarımın suyunu aldıktan sonra tarayıp omuzlarıma saldım. Ev sıcaktı, lakin dışarısı soğuktu. Bir yorgunluk vardı üzerim de, daha doğrusu bir bıkkınlık. Gözüme sürekli çarpan çöpü en sonunda kalkıp atmak için ayaklandım. Gecenin bu saatinde kimse beni görmezdi. Kalçamı zar zor kapatan bornozun ipini sıkıp çöpü kavradığım gibi kapıya yanaştım. Yavaş hareketlerle kızları uyandırmadan kapının önüne çıkıp poşeti kenara ittiğim de binanın kapısı aralandı, merdiven sesleri geliyordu ufaktan. Tamamen bedenim dışarıda olduğundan, çarpan kapı ile irkilerek arkamı döndüm, siktir! kapı kapanmıştı. Anahtarım yoktu, bu rüzgar da ben bile uçardım!. Zile basmak için eliim kaldırdığım da karşı evin kapısı açıldı, adım sesleri merdivenden daha net geliyordu. Biri ıslık öttürerek geliyordu. Gözlerim önce çıplak ayaklarına kaydı, oradan gri eşofmanına, oradan da üstü çıplak, kasları hoay maşallah cinsten göz doyurucu kabarıklarına daldım. Ta ki bizim katın trabzanı titreyene kadar yerimde dikiliyordum. Ortam garipti, çünkü zilin yanında ki ismi görmüştüm. Bir elin beni tuttuğunu anımsadım, çünkü ben henüz o bir çift kara gözdeydim. Binanın soğuğu yetmezmiş gibi kolumdan tutulup içeriye çekildiğim de ki rüzgar çıplak bacaklarıma dolanırken, ben sertçe kapanan kapının gövdesine yaslandım. Karşımda ki heybetli adamın damarlı ellerinin biri kapıya yaslı, biri de belimden tutunmuştu. Sıcak nefesi hızlandıkça yüzüme çarpıyordu. Uzanıp mercekten bakarken boynu dudaklarıma denk düşmüş, nefesimi tutuvermiştim. Yeni duş aldığı çıplak boynuma,saçlarından düşen damlalardan belliydi. Ve o zil çaldı. İkimizin arasında ki o tuhaf ortamda yankılanan zil; Yüzbaşı Gökalp Türkeşe aitti..

🍂

Bacım yeteringo! Bu kadar tesadüf iyi değil değil! Yaa Gökalpe aşığım orası ayrı ama Naimim ya! Sıcacık bir havası yok mu? Çizmelerinizi bağlayın kızlarım, at binmeye gidiyoruz bir sonra ki bölümde:) Esenle kalın:)

 

 

 

 

Loading...
0%