Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@yaziyoruzbacimm

KASIMDA AŞK BAŞKADIR 7. BÖLÜM/ 🍂ÖYLE ANİDEN, GÜZELLİKLE VE KENDİLİĞİNDEN🍂

 

🍂 ERMENİSTAN/ BİR GECE VAKTİ🍂

🍂Yüzbaşı; Gökalp Türkeş'ten..

''Gözlerin zehri şarap eder mi?
Alıp içsem beni sarhoş eder mi?
Bir hayale daldım uyan derler mi?
Beni böyle koyup gitme olur mu?''

Kısık sesteki şarkı, bir dağın tepesinde oturmuş yorgun bedenimin dizimde yankılanıyordu. Elimde ki demli çayım, ara da ' kendimi bilemiyorum ' dediğim zamanlar da içtiğim ince sigaram ve gecenin gurbette ki mahmurluğu bir çarşaf gibi serildi üzerime.

''Yine gel akşam üstü
Gece sabaha varmadan
İzin olsun üzerimde olur mu?
Yine gel akşam üstü
Gece sabaha varmadan
İzin örtsün üzerimi olur mu?''

Yüreğimin derinliklerine gömdüğüm Gökalp ile sert kalıpları olan Yüzbaşı Gökalp bir çatışma içindeydi. Güzce. Kalbimi heyecanlandıran, cesurluğu ile hem hayran ettiren hemde insanın aklını alan cinstendi. Onu ağaçta düşerken gördüğüm o ilk an kazıdığım kahve hareleri, sırtına uzanan, biçimli dolgun saçları ve kesinlikle bir daha dönüp bakılacak pürüzsüz teni.. Basit bir hayranlık gibi düşünebilirdim, ki düşündüm de. Bir tabur erkeğin içinde sivil birine denk gelmek basit bir hayranlıktı ama oan sarılıp kokusu aklıma mıh gibi kazındığında basit bir hayranlık değildi bu. Onur bornozla çektiğim gün hayranlıkla baktığım vücuduna bir başkasının bakacak olması damarlarımda adıın bilmediğim hisleri uyandırmıştı.

'' Komutanım''

Rıza nöbetini bitirmiş olacak ki, çöktü yanıma.

'' Çay?''

'' Güzel olur''

Termosumdan karton bardağa çayı döktüm, ince bir dalı da parmaklarının arasına verdim.

'' İçmezdiniz''

'' İçesim tuttu''

''Ellerin kışı bahar eder mi?
Tutuşunca yüreğimi örter mi?
Ey ruhuma kır alemi papatya
Beni böyle koyup gitme olur mu?''

Aldatıldığım da on sekizlerimde delikanlıydım. İstediğim tek şey babamın mesleğinden yürümekti. Emekli Albay Yalçın Türkeşin yüzbaşı oğlu Gökalp olmak istedim. Ama hayat bana sınavı kazandıktan sonra bir hediye vermişti. Büyüktü, oldukça büyüktü. O yirmi beşlerinde ben on sekizlerimde. Hayranlık mıydı, yada kimseye pas vermeyişinden yaptığım bir hırs mı bilmiyordum ama beş aylık büyük bir aşktı benimkisi. Onunkisi ise sadece vakit geçirmek, herkesin elle gösterdiği beni sahiplenmekmiş. Nur, beni terk ettiğinde on dokuzuncu yaş günümdü. Bana dönmek istediğinde yirmi birimdeydim. Pişman mıydım, belki yaşadıklarımı ders niteliğinde alıp yaşadıklarım için pişman değildim. Sadece, ona bahşettiğim tüm ilklerim için pişmandım. İlk öpücük, ilk sevişme, ilk hisler.. İşte burada çatışıyordum kendimle. Güzceyi gördüğüm andan beri, pişmandım, on iki yıl önce olanlar için. Şimdi otuz ikimde koskocaman adamdım, keşke on sekizimi kapsayan o kara dönem hiç olmasaydı.

'' Sabaha karşı dönüyoruz''

Rızanın yorgun gözlerine döndüm.

'' Bilgisi geldi.''

Bir de tüm bu çatışmalar olmamış gibi onu öpmüştüm! Siktir! Bir tokat beklemiştim. İtmesini beni askerlerimin önünde rezil etmesini, ama o ne yaptı? Ensemden kavradığı gibi beni aracın kaputuna yaslayıp öptü. Onun bu cesareti hem korkutuyor hem de zevklendiriyordu. Benim için endişelenmişti, işine aşıktı bana da aşık olsun istemiştim. Şahinden duymuştum, zorla o helikoptere binerken benim adımı sayıklamıştı.

'' Komutanım, herkes sizi konuşuyor''

'' Biilyorum. Sikeceğim hepsini! Aklım kalmadı Rıza!''

'' Seviyor musunuz?''

Seviyor muyum? Yani, hoşlantı, beğeni, hayranlık, nefes kesici güzelliğinin bıraktığı etkisi ve hepsinin toplamı aşk mı? Seviyor muyum?

'' Anladım ben seni komutanım, ama elini çabuk tutsan iyi edersin. Eymen yüzbaşını gördüm, ateş yakacağız dedi çalılıkların arasına götürdü kızı''

İşte bundan bahsediyordum, o büyük kıvılcımların damarlarımdan aktığını hissediyordum. Lanet olsun!

'' Adam evli, sikeceğim şimdi onun dalağını!''

'' Doktoru alt etmek, yanaşmak çok zor. Br tabusu var. Tıpkı..''

'' Akın gibi. Kardeşim de öyleydi, hatırlamıyor musun aramıza katana kadar götümüz çıktı!''

Güldük, belli belirsiz gecenin çöküntüsü içindeydik.

'' Çok benziyor Akına, gerçekten fazlaca benziyor. Yemek yerken kaşığı nasılda sert tutuyor, yumurta yemiyor. Koşarken hep sağ bacağını esnetiyor. Esnerken gözlerini kırpıyor, kaşları sürekli çatık. Fark ettiğinde hemen düzeltiyor, çok naif ince ama bir o kadar da sert.''

Rıza hayıflanarak baktı bana.

'' Yuh, oooo sen olmuşsun!'''

Olmuş muyum bilinmez ama, o itin de ona yanaşmasına izin vermeyecektim! Kalktım, sigarayı postallarımın altında ezip kenara fırlattım.

'' Kalk gidelim''

'' Nereye?''

'' O ite göz dağı vermeye''

🍂 Güzce'den

Tam anlamıyla kargaşa! Evet, kargaşa, karmaşa, his çormanı, bilinmezlik derken uzayıp giden listede kaybolmuştum. Beni öptüğünün üzerine sadece saatler geçmişti ama sanki ben hala öpüştüğümüz andaydım.

Evet, beni öptü onca askerinin içinde ve yine evet, onu öptüm..Pek tabii el ele gideceğimiz yere yürümedik, ben utançtan kıpkırmızı kesilmişken o ise sadece ensesini kaşıyıp ağzı açık timine baktı. Sonrası yok, o gitti ben ise ayrı bir yere..

Bütün sivillerin sağlık durumları kontrol edilmişti. Biz bizden sonra gelecek olan time devrediyorduk durumu. Eylül ve Sıla muhtemelen ateşin başında fısır fısır bizi konuşurken Duygu hala şaşkındı. Bulunduğum ateşin başında bazı askerlerin bakışlarına maruz kalırken Şahin solumda oturmuş, bana kaçamak bakışlar atıyordu.

'' Fındık yer misin Güzce?''

Eymen ateşin başındaydı, eliyle bana doğru uzandığı sırada Şahinin bakışları arkama kaydı, bir el uzanıp fındıkları aldı Eymenin elinden. Gökalp bir tanesini ağzına attığında bana bakmadan köşeye oturdu.

'' Sağolasın''

dedi gıcık bir şekilde. Yüreğim onu görür görmez dört nala koştururken ne tepki verebileceğimi, ne yapacağımı bilemez haldeydim.O da ben ona bakmadığım anlar da bana bakıyordu, kızlar ise yana kayıp gelen time yer açtı. Şimdi hem iki tim, hemde bilmediğim bir kaç asker oturuyorduk, hava buz, bizi ısıtan sadece teneke de yanan odun parçalarıydı.

Naim yeşil sırt çantasından herkese çay uzattı, ellerimi sıcak kartona dayadım. Hala heyecanlıydım, o anları düşündükçe boynuma kadar kızarıyordum ve arsızca, alevlerin gölgesinin yansıdığı dudakların gördükçe neden daha uzun öpmediğimin sorusunu soruyordum kendime! Yuh!

'' Bir tını verin yahu, eğlenelim az''

İleride ki orta yaşlarında ki adam ortaya konuşurken herkes birbirine bakındı.

'' Eee Güzcenin sesi çok iyi''

Aferim Sıla, sıçtın!

'' Yok canım ne güzeli, söyleyemem ben şarkı!''

'' Doktor hanım kırma bizi, söyle lütfen''-Eymen

Gökalpin ters bakışları Eymeni bulduğun da Sıla dürttü beni.

'' Hadi, eminim ki yüzbaşı da merak ediyordur sesini''

Sıvadın Sıla! Hangi yüzbaşı?

Gökalp delici bakışlarını Sılaya hediye ederken Şahin güldü.

'' Söylese söylese Hande Yener söyler bu doktor, fazla bir şey-

''Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neydem neydem geceden
Şavkı vurur pencereden bacadan
Dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben
Uykusuz mu kaldın dünkü geceden neydem neydem geceden;

Uyan uyan yâr sinene sar beni
Dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben
Uyan uyan yâr sinene sar beni
Dağlar harâmı açma yaramı perişânım ben,
''

Karşıma bakmak istemiyordum, mümkün mertebe sağa sola bakıyordum. Bir sessizlik çökmüştü etrafa, herkes pür dikkatti bana. Gökalpin bakışlarını üzerimde yoğun bir şekilde hissetsem de utançtan dönüp bakamıyordum.

Arsız Güzceye ne oldu?

Gitti!

''Yüce dağ başından aşırdın beni neydem neydem yâr beni
Tükenmez dertlere düşürdün beni
Dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben
Madem soysuz göynün bende yoğudu neydem neydem yoğudu

Niye doğru yoldan şaşırdın beni
Dağlar kışımış yolcum üşümüş perişânım ben
Niye doğru yoldan şaşırdın beni
Dağlar harâmı açma yaramı perişânım ben''

Akın ağabeyiminben küçükken, meraklanıp sahafcıları gezerken aldığı azı kısa sürede öğrenmiş her akşam bir duble çalardı. Tabii benim yatma saatim geldiğinden onunla doya doya vakit geçiremiyorum, ağlayarak odama gidiyordum. Her gece başıma gelip bu türküyü mırıldanıyor, sonra da sarılıp uyuyorduk. Şimdi anlamıştım, dağlar haramı, açma yaramı perişanım ben... Ve açtığım gözlerle Gökalpin katran karası gözlerine denk geldim. Hayranlık, kıskançlık, ya da ne dersek diyelim mest ifadesi sabitti. Dudakları hafif kıvrılmış, gecenin demi üzerine çökmüştü. Çok şey anlatıyordu hareleri. Seni öptüğüm için affet, seni öpmek mükkemmeldi, biz şimdi neyiz? Alkış tutulduğun da Sıla ' ben demiştim ' edalarına bürünürken Şahin de alkışlayanlar arasındaydı.

'' Of, kulaklarımın pasını silmişsin vallahi doktor''-Naim.

'' Valla ağzına sağlık doktor hanım. Gerçekten mükemmel bir sesin var''-Rıza

'' Biz dinleriz valla her akşam, nasıl olsa doktor bizle''-Rıfat

Rıfat son sözünü söylerken Eymene bakıyordu, bu tuhaf ortam katlanırken, Şahin boğazını temizledi konuşacak olmanın haberini vererek.

'' Kim bilir, bir bakmışsın Mardinde, komutanımın karargahında?''

'' O nasıl olacakmış pençe?''-Gökalp

'' Komutanım, Eymen komutanım albaya bilgi vermiş, Güzceyi Mardinde ki karargaha revir doktoru olarak görmek istiyorlar. Biraz erken bir sürpriz oldu ama olsun, yakında teklifi alırsınız!''

Gökalp kaşlarını çatarken dizinde ki eli yumruk haline gelmişti. Tim birbirine tuhaf tuhaf bakarken Eymenin gözü sadece bendeydi.

'' Teşekkür ederim, gözünüz de böyle yetenekli olmak gururlandırdı lakin ben takım arkadaşlarımdan memnunum. Siirtten de gitmeyeceğim''

'' Sebep?''-Eymen.

'' Sebebi var ya da yok, Siirte başka ile gitmeyeceğim''

'' Nereye kadar?''-Eymen.

'' Ben isteyene kadar!''

'' Seni Siirte bağlayan biri mi var?''

'' Evet, var!''

Ve kocaman bir sessizlik. Eymen ellerini cebine atarak ayaklandığın da Gökalpin boynuna kadar kızardığını görmüş, bir sorun çıkmaması için dua ediyordum içimden.

'' Anladım. İyi bakalım, gelmek isteyene kapımız açık. Ne zaman istersen bir alo yeterli. Kalk Pençe, hazırlanalım. Sabah karargaha dönüyoruz!''

Ve Eymenle kalkan, sesim için tebrikler eden timi gitti. Şimdi tam anlamıyla biz bize kalmıştık.

'' Bu piç, içime bir kurt düşürüyor komutanım!''-Rıza

'' Al benden de o kadar! İtin itleri de kendisi gibi ya essahtan huzursuzluk ediyorlar''-Naim.

'' İtlerin başını koparan bir kurt sürüsü elbet vardır, hazırlanın sizde yola çıkacağız yarım saate''

Duygu ellerini şişme montuna sokarak kalktığında, ardından kızlar dağıldı çil çavrusu gibi. Oturduğum yerden kalkmadım, tim de kalkınca bir ben, bir de Gökalp kalmıştı.

'' Seni öptüğüm için pişman değilim''

Dan diye mi denir dangalak!

'' Ben de pişman değilim''

Eee ne oldu?

Gözlerimde ki kararlıktan memnun olmuştu ki, gülümsedi. Dizlerinden destek alarak kalktı, yanıma kadar adımlarken her adımı kalbime bir tekmeydi sanki, yahu ne oluyor içeride?

'' Ben erkenden varacağım karargaha, toplantım var. Geldiğiniz de beni bekle. Konuşalım''

Eğilip buranın ayazına inat sıcacık dudaklarını alnıma bastırdı, tüm iliklerime kadar hissettiğim heyecan karnımda yoğunlaşınca, sırıtmadan edemedim.Kolumdan yavaşça tutup beni kaldırdı, çadırlara kadar kolu koluma değecek temaslıkta yürüdük, sanki onca kötülüğün içinde bir bu iyiydi. Ruhuma iyi geliyordu onunla yürümek, nefesimi kesiyordu. Arada bakışlarımı ona tutundursam da kaçırıyordum sürekli.

'' Dikkat et kendine Güzce ve o piçle konuşma!''

Eymenden bahsediyordu

'' Gökalp, o benimle konuşursa konuşurum, konuşmamak kaba olur ama o sınırını bilir merak etme''

'' Alla alla, hele bi bilmesin! Neyse ne o iti anma da. Hadi dinlen''

Madem her şeyi söyleyecek kadar cesurluk yapmıştık, şimdi de ayaklarım benden bağımsız cesurca ona doğru gitti. Ellerin askeri montunun yakalarını tuttu, hayali tozu silkelerken onun şaşkın suratını yakından izlediğim için şanslı hissediyordum.

'' Sen, iyi ki geldin. Bana böyle hep gel olur mu?''

Şaşırdı, daha doğrusu bu ıssız alanda koydukları cılız sokak ışığı onun çehresini aydınlattığı kadarı ile, kirpikleri titredi.

'' Sen bana böyle geldikçe, ben senden uzak durmayacağım''

O da önüme gelen saçlarımı incitmemeye özen göstererek sevdi. Kulağımın arkasına sıkıştırdığı saçımın açıkta bıraktığı yanağıma bakarken önce gözlerime baktı, izin ister gibiydi ama ben şu an o ne yapsa tamam diyecek kıvamdaydım. Eğilip yanağıma sıkı bir öpücük bıraktığında sanki düşecek gibi hissettim. Allahım, böyle bir şey mi bu hisler?

Utanç boynuma nüfuz ederken ona alalacele iyi geceler dileyerek çadıra fırladım, fırlarken de gülüşünü duydum.Pislik!

🍂

Ermenistanda ki son yarım saatim toplanmakla, saçımı başımı toplayıp giyinmekle geçmişti. Araçlar bizim için hali hazırdaydı ve başımızda dört asker vardı. Gökalpler gece gitmişti. Mari ve ailesi ile vedalaşmış, Eylül doğurttuğu bebeği görmüş ve Ermenistan dan gitmiştik. Helkopter bizi karargahın yakınlarında bırakmış, ordan sonra araçlarla devam etmiştik ve karargahta bizi bekleyen koca bir ekip vardı. Önce alkış, sonra tebrik sıralamaları bitmezken benim gözüm hep arkalardaydı. Onu arıyordum. Ama yoktu, Eylül ve diğer kızlar kadın teğmenlerle derin bir sohbet içine dalarken ana konuları ' kadın her şeyi başarır, her alanda kendini öne çıkarır ' dı.

'' Doktor hanım, Albay sizi odasında görmek istiyor!''

Gelen er ile birlikte karargaha girdim. Üstüm başım tozdu, beyaz yeleğim kir içindeydi. Mesleki hediyeler diyelim..

'' Buyurun, sonda ki oda''

'' Teşekkür ederim''

Odanın içine ilerlerken Gökalpin de geçtiği bu duvarlara bakmak, içimde ki aptal, amansız ve heyecanlı liseli ergen ruhumu ortaya çıkarıyordu.

'' Gel''

Vurduğum kapıdan gelen sesle içeriye girdiğimde, önünde ki evraklardan başını kaldırmayan Albay, eliyle koltuğu işaret ederek önünde ki evrağa geri döndü. Tekli deri koltuğa ilerlerken büyük yaprakları karşısında ki deri koltuğu kaplayan diğer koltuk görüş alanıma girdi. Sivri burunlu, parlak derili ayakkabıları girdi kadrajıma.

'' Gel kızım, bende seni biriyle tanıştıracaktım.''

Sonunda kafasını kaldırdı, adımlarım yerinde mıhlandı. Siktir! Koca bir siktir!

'' Onur?''

Dilimden dökülen kelimeler onu şaşırtmamıştı, biliyordu burada olduğumu. Ayaklandı, üzerine jilet gibi lacivert bir takım geçirmiş, kavruk tenini ortaya çıkarmıştı. O bal rengi gözleri gözlerime akarken inci gibi dişleriyle gülümsedi.

'' Selam, uzun zaman oldu değil mi? Naber Güzce?''

'' Siz tanışıyor musunuz?''

Onur konuşmadan önce lafa girdim.

'' Eski bir iş arkadaşım.''

'' Otur kızım kalma ayakta, konuşacaklarımız var''

Yerime adımlarken kafamda binbir konu dönüyordu. Bu zamana kadar hangi cehhennemdeydi de gelmişti? Ne yüzle, ne sebeple?

'' Güzce, kızım seni tebrik ederim. Araziden haberlerini aldım, bravo. Zaten ağabeyinin Akın olması bile gözünde ki ışığı anlamama yeterdi. Şehirde ki hastaneyi biliyorsun, doktor eksikliği var, sağlık bakanlığından gelen yazı da, askeri tabipleri hastaneye göndermemiz konusunda ısrarcı. Zaten elbette bir hastane göreviniz olacaktı biliyorsun ama arazi görevlerinde hala bizimle olacaksınız. Onur bey bugün İstanbuldan geldi. Yanında ki yardımcı asistanların üç hafta boyunca bir eğitimden geçmesi gerekli. Onur beyde seve seve kabul etti, gönüllü oldu. Asistanlarını, baş asistanın hariç Onura teslim edebilirsin. Hem şanslısın ki hastane oturduğunuz muhite çok yakın''

Yüzümden ayırmadığı gözlerine döndüm. Kafasını iki yana sallarken başıma giren ağrıları zapdetmek zordu.

'' Albayım, hastanede çalışacağımızı zaten biliyordum ama asistanlarımı Onur beyin komutasına vermeme gerek yok. Çünkü ben baş tabibim''

'' Onur bey kurul üyesi, elbet birini atayacaklardı, tanıdık olması daha iyi oldu''

Kabul etmeme şansım yoktu, kuruldan birini yollacakları kesindi ama bu Onur olmamalıydı.

'' Pekala, o halde ben tamamım. Hafta içi haberleşiriz. Benim çıkmam gerekli birine sözüm var, malum kir pas içindeyiz''

Albay ayaklandı, elini uzatttı, elimde ki tozları üstüme silerken gülümsedi.

'' O sabileri yalnız bırakmamışsın, çetin cevizsin belli, ağabeyinin yolunu gururlandırıyorsun. Uğra bana bir ara, seninle konuşuruz.''

Bana babacanca yaklaşan bu adama sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Kim bilir ağabeyimi nasıl seviyordu?

'' Teşekkür ederim, benim de soracaklarım var.''

Onura bakmamaya özen göstererek çıktım odadan. Öfke bedenimle canlıydı, zihnimde ki o iğrenç çıplak görüntüleri hala tazeydi midem bulanıyordu. Bahçeye çıktığım da Onur da bana bağıra bağıra ilerledi. Kızlar, üstü kapalı bir kamalyeda oturuyorlardı, yanlarında iki tane kadın asker, bir de timden Naim ve Rıza vardı. Duygu beni gördü, onlara hızlıca ilerlerken arkamda ki görüntüyü görmesiyle dudağını okuduğum kadarıyla sıkı bir küfür edip ayağa kalktı.

'' Güzce bu sikiğin ne işi var?!''

'' Kuruldan yollamışlar!''

'' Güzce!''

Rıza ve Naim şaşkınca bizi izliyorlardı.

'' Güzce!''

'' Ne var geri zekalı ne var?!''

'' Neden bakmıyorsun?''

'' Ne bakacağım sana ya, ne istiyorsun? Onur neden geldin?!''

'' Seni görmeye, Güzce beni bir dinlesen, bak hangi psikolojide olduğumu bilmiyorsun?!''

Koluma uzansa da onu ittim. Rıza ayaklandı.

'' Siiktir git benim asabımı bozma! Sen beni en yakın arkadaşımla aldatırken, seni aynı yatakta iğrençce basarken benim psikolojim normal miydi?''

Burun kemerimi sinirle sıkarken o tekrar koluma uzandı ama Rıza kolu sertçe savurdu.

'' San dokunma diyorsa, dokunmayacaksın!''

'' Sen kimsin birader?''

'' Onur git, git benim asabımı bozma. Benim seninle konuşacak bir şeyim yok. Sen tarafını seçtin, en yakın arkadaşımla yatmayı kabul ettin''

'' Hataydı, bak kafamız güzeldi zaten seninle tartışmıştık bak bir dinlesen!''

'' Neyini dinleyeceğim ya, her tartıştığımız da biriyle mi yatıyordun?''

Aslında şu anlık gelen bir aydınlanma vardı, o zaten beni en başından beri aldatıyordu. Gülümsedim burukça

'' Sen onunla birlikteydin değil mi hep? Aranıza sonradan gelen bendim''

'' Güzce bak dinl-

'' Neyini dinleyecek senin Onur! Siktir git dövdürtme kendini burada!''

Duygu da bir adım öne geçtiğin de artık Naim ve kızlar da kalkmıştı.

'' Güzce, çocukluk etme, gel yalnız konuşalım''

'' Ya bi bas, ya sen gel aldat gül gibi kızı, sonra Güzce gel!''

Onur Duygunun onun damarına basmasını kaldıramamış olacak ki derin bir nefes verdi.

'' Her şey benim suçum mu? Ha Güzce? Bana o lanet olası sırrını verene kadar biz mis gibi geçinip gidiyorduk! Ben seni çocuğun olmayacağı gerçeği ile kabullendim lan! Bu muydu hak ettiğim! Aldattım evet! Evet bir hataydı ama yaptım anasın satayım! Çünkü ailem öğrendi, soyun devam etsin bırak o kızı dedi, bırakmam dedim evden kovuldum kredi kartlarım elimden alındı ben yine bırakmadım seni!''

'' Aldatmayı tercih ettin''

'' Çocuğum yoktu çocuğun! Olmayacaktı, sindirmem lazımdı! Unuttun mu yaşadığımız o ateş-

Onu tamamen bölen okkalı tokadım, bacaklarının arasına attığım sert tekmeydi. Köşede kıvranırken eğildim aşağı.

'' Ben olmayan çocuğumu bir şekil oldururum anasını satayım, sen bu olmayan adamlığına bak! Onur seni benim etrafımda görürsem, nefesini keserim emin ol! Otur uslu uslu yap görevini! Ya oldu ki canımı sıktın, canını sıkarım! O kızı nasıl o yatakta yolduysam, seni de cümle aleme rezil ederim! Şu üç tel saçını da ben yok ederim bok herif!''

Ellerimden kayan yakası kafasını yere çarpmasını sağlarken kalktım ayağa. Kızlar gurur dolu bakışlar atarken arkama döndüğüm de gördüm katran karası gözlerini. Her şeye tanıklık mı etmişti? Siktir!

Gözlerimi sabır diler gibi kapayıp derince nefeslendim. Öfke hala hardı bedenimde. O elleri cebinde zıpkın gibi dikilmiş bana bakıyordu.

'' Mert!''

'' Emret komutanım!''

Nereden çıktığını kestiremediğim asker selam vererek hazır ola geçtiğin de Gökalp bende ki bakışlarını yerde yatan Onura çevirdi.

'' Yerleri süpür, bir daha ne idü belirsiz adamları da almayın içeriye. Yol geçen hanı değil burası!''

'' Doktorum lan ben!''

'' Dokorun yeri hastanedir, çıkart dışarı Mert!''

'' Emredin komutanım, hemen!''

Adımlarımı çıkışa yönelttim. İstediğim tek şey siktir olup gitmekti, kızların ismimi seslenmelerini görmezden gelerek gittim. Yola çıkıp taksi tutacak siktir olup gidecektim. Taki kolumdan tutulup döndürülene kadar.

'' Güzce!''

Damarları alnında genişçe yer almıştı, sinilirydi. Bende öyle, onun buna şahit olması böyle bu şekil..

'' Gökalp bırak beni ben gideceğim''

'' Gidersin, konuşalım!''

'' Konuşacak bir şeyim yok! Duydun!''

'' Neyi duydum? Güzce konuşacağım şey biziz!''

Gözlerinde ki o alev harlanıyordu gittikçe ve eli, sıklaşıyordu.

'' Biz mi? Biz diye bir şey yok! Bırak Gökalp!''

'' Öpüştük Güzce! Basit mi?''

'' Ne öpüşmesi ne konuşması az önce olanlara şahitlik ettin Gökalp!''

'' Yani? Güzce bana bak! Bana bak lan!''

Çenemi tuttuğu gibi çevirdi kendine, gözlerinden çıkan siyah kıvılcımlar, alnında ki o geniş damarları, çattığı kaşları ile böyle de kusursuzdu.

'' Ben sana bakarım, senin ağzından çıkan kelimeye bakarım! Bir piçin konuşmasını kaile almam! Yürü gidiyoruz!''

'' Nereye? Gökap bırak ben gitmek-

Ağzımdan kaçan ufak bir çığlığın sebebi, ayaklarımın yerden kesilip dünyayı ters görmemdendi. Beni sert omzuna sırtlarken ne kadar sırtına vursam da bana mısın dedi! Adam hayvan gibi kaslı, vurman sinek ısırığı olur Güzce! Ayrıca san lan dedi, nereye götürecekse sıç ağzına!

Geri karargahın içine girdiğimiz de, kızlar hala oldukları yerdeydi, Onur pisliği temizlenmişti yerlerden yoktu ortalıkta. Pek tabii bizi gören askerler benim kim olduğuma bakmak için eğilip bakıyorlardı, rezilikti yahu! Kalçalarımın altında ki eli, sımsıkı tutuyordu beni, lanet olsun kusacaktım şimdi.

'' Gökalp kusacağım indir beni!''

'' Sus Güzce!''

Sustum, hayır neden sustuysam! Koridoru hızlı geçmiştik, Allahtan ki kimseler yoktu. Bir odaya girdik, kapı ardımdan kapanırken ben sertçe indirildiğimde döndü başım ama bırakmadı beni, belimden kavradığı gibi kendine çekti.

'' Az önce car cardın şimdi ne oldu?''

'' Başım döndü geri zekalı! Ayrıca sen bana lan mı dedin?!''

'' Senin bana geri zekalı dediğin gibi''

Kokusu aramıza doluşuyordu, ne ara duş almıştı?

'' Önce sen dedin!''

'' Haticeye değil neticeye bak''

Aptal!

'' Bırak beni!''

Aaa, gerçekten de bıraktı! Sendeledim ama arkam da ki masaya yaslandım.

'' Gökalp! Bak benim seninle konuşacak bir şeyim yok, duydun işte benim çocuğu-

Tam anlamıyla üç saniye, üç saniye de ayaklarım yerden kesilmiş, belimden tutulan eller oturduğum az önce savurduğu eşyaların bulunduğu masa, açtığı bacaklarımın arasına girip beni ensemden kavrayıp tekrar sıcak dudaklarını dudaklarıma yaslaması, üç saniye...

Sıcak alt dudağı üst dudağımı hakimiyet altına alırken ensem deki eli cayır cayır yakıyordu. Bacaklarım beline sarılmış, ellerim omuzundan destek alırken, midem ki kebelekler uçurumdan atlayarak özgürlüğüne kavuşmuştu. Kanatları canımı acıtırken, kıpır kıpırdı kalbim. Gözlerim kararıyor, içimde ki arsız fazlasını istiyordu. Elimin altında ki kasları serleşmiş, bedeni gerilmişti. Bacaklarım titriyordu, belimi saran elleri önlüğümün altında ki tenimi okşuyor, sanki tüm o zaman kesintisi şimdi gibi oluyordu. Nefeslenmek için artık onu itmem gerekiyordu ama sanki dünyanın en uzun öpücüğüydü, başım dönüyordu ki dudaklarını dudaklarımdan ayırdığın da arsızca sesli bir nefes verdik ikimizde. Alnını alnıma dayadı, losyonunun kokusu, burnuma doldukça ciğerlerime bayram ettiriyordu.

'' Güzce, aç o güzel gözlerini''

Sanki az önce açlıkla onu öpen ben değil mişim gibi utançla açtım gözlerimi. Allahım, boynuma kadar kızardığıma emindim!

'' Gözlerime bak!''

Koyulaşmış hazlı gözlerine bakarken o kirpiğini bile titretmeden gözümün içine bakıyordu. Eli vücudumda tesirdi.

'' Ben kimseyi dinlemem. Orada az önce yaşanılan olay benim için bir şey ifade etmiyor. Ben sana bakarım. Onun dediklerine değil. Bir şeyler yaşamışsınız belli, bırak o utansın arsızca anlatan olarak. Senin ağzından duymam gerekiyordu, çocuğunun olmayışını ama o piçin ağzında duymam seni bırakacağım, sana hayıfla bakacağım anlamına gelmiyor! Günümüz de insanlar çocuk sahibi olmakta istemiyor olabilirler Güzce. Ben seni çocuk için benimle bir yola davet etmiyorum, ben seni sen olduğun için keşfetmek istiyorum. Bu benim için sorun teşkil etmiyor, Güzce ben geri kafalı, eski bir adamım tamam mı! Kıskancım, ama orada onun ağzını burnunu dağıtmadıysam sen ona haddini bildirdiğin için! Dua etsin bir uzvu elimde kalmadıysa, kendini gayet güzel savunduğun için. Ve Güzce, gözümde ki hayranlığını görsen kendini kıskanırsın. Cesaretin.''

Eliyle yanağıma çizgi çizerek çeneme geldi.

'' Güzelliğin''

Çenemi avucu içine aldı. Bedenim cayır cayırdı.

'' Kendini ezdirmeyeşin''

Çenemi sevdi usulca, dudaklarıma aynı açlıkla bakıyordu.

'' Bakışların''

Dudaklarıma kısa ama etkili bir öpücük bıraktı.

'' Senden hoşlanıyorum!''

Kalbime giren sancıları hiçmi hiç sayamadım, Dizlerimden boşanan bir sıcaklık beni pelte ediyordu. Tenime dokunuşları cezbediyordu, benim bu ruhuma dokunan Gökalp, sözleriyle sevmişti beni. Sanki eksikliğimi tamamlamıştı

'' Bir şey deme, hoşlanmak zorunda da değilsin. Bugün benimle yemeğe çık!''

Başım dönüyordu, aşk sarhoşu muydu bunun adı?

'' Tamam''

dedim. Gülümsedi kafasını ağır ağır sallarken. Serserice dudağını okşuyordu, ayrıldık birbirimizden. Yerini alan soğukluk kısa sürede üşütse de varlığı ısıtmaya yeterdi. Kendimden emin adımlarla, belimden destek vermesi ile indim aşağı. Dağılan evraklar, kalemler, baktıkça utançdaha fazla nüfuz ediyordu bedenime.

'' Hallederim''

dedi kağıtları göstererek serserice sırıtırken. Nefes almayı hatırlayarak yalpalasam da kapıya tutundum.

'' Ben gideyim, şey yaparım''

'' Hazırlanırsın''

dedi kalçasını az önce bacaklarımın arasında iken öpüştüğümüz yere yaslanarak.

'' Hazırlanırım''

dedim, yüzüm cayır cayırdı. Kapıyı açtığım an kapıya vurmak için hazırlanan Rıfat şaşkınca etrafa baktı.

'' Komutanım, ben imza için- siz kavga mı ettiniz?''

Yerde ki kağıtlar bunun göstergesi olsa da hayır Rıfat, dudaklarımız kavga etti!

Gökalp sırıtarak Rıfatı yanına çağırırken ben hızlıca arada sıvışıp koridora attım kendimi. Ellerim titriyordu, ah! Adımlarımı emin attım, çünkü istiyordum! Ben de Gökalple bir şeyler denemek istiyordum!

🍂

'' Yani, seni öptü!?''-Sıla

'' İnsanlar öpüşebilir Sıla, ne var bunda? Dillerinizle mi öpüştünüz Güzce?''-Eylül

'' Boş yapmayın, uykumun içine ettiniz. Siktirin gidin de odanızda konuşun!''-Duygu

Eve gelip kendimi duşa atmış, duştan sonra kızların radarına tutulmuştum. Öpüştüğümüzü söylemiştim, çünkü Rıfat Sılaya kavga ettiğimizin bilgisini vermişti. Hanım köylü!

'' Uf, nasıl öpüştüğümü mü anlatayım!? Hadi, kalkın gidin uyuyacağım ben akşama dışarı çıkacağım!''

Sıla ellerini birbirine çarparak yaklaşık beş dakika önce yerleştirdiğim dolabımı açtı.

'' Ne giyeceksin?''

'' Nereye gideceksiniz?''-Eylül.

'' Güzceyi bilmem ama siz odanıza gider misiniz!''-Duygu

Kızlar tabii ki umursamadı. Eylül dolaptan beyaz br gömlek, altına da mini siyah yırtmaçlı eteğimi çıkardı.

'' Bunlar?''

'' Sanki çok resmi olur bu. Buldum! Bu''

Sıla teyzemin bana doğum günümde aldığı, yakası gömlek, kumaşı triko sütlü kahve midi boy elbisemi çıkardı.

'' Saçlarını maşa yap!''

'' Tamam kızlar, yeterince ses yaptık, bırakın da dinlenelim. Söz hazırlandığım da sizi de çağıracağım!''

Anca ikna etmiştim, çokta ikna olmasalar da çıktılar odadan.

'' Uyudun mu?''

'' Cık''

Yatakta bağdaş haline gelip sırtımı dayadım yatak başlığına.

'' Sen bir şey demedin''

Sırt üstü uzanmış, gözü tavana dikiliydi.

'' En başından beri yakıştığınızı düşünüyordum. Senin yanına geldikçe, yan yana gördükçe de tasdikledim kendimi. Ve sana başka bakıyor bunun farkındayım! Ama içinde ki o şüpheyi, karanlık tarafı da görüyorum. O bir asker ve sen ağabeyini mesleğinden dolayı kaybettin''

Yüzüme çarpılan gerçekler, yüreğimin köşesinde ki Güzceyi incitmişti. Biliyordum, ruhumun bir şekilde incineceğinden.

'' Ağabeyim bir askerdi, asker olmayı o seçti ve şehit oldu. Gökalpte asker olmayı seçti, ben de seçebilirim birini. ''

'' Sende onu seçmek istiyorsun''

Sıkıntılı bir nefes verirken doğruldu yatakta.

'' Güzce, hayat geçiyor. Bir şekilde acısı tatlısı ile geçiyor. Bu zamanı birini bekleyerek, başına bir şey geldi mi diye bekleyerek geçirmek istemezsen kimse sorgulamaz. Lakin onu elinin tersi ile itersen, o adamın bir daha yanına yamacına yaklaşacağını sanmam. Bir de bunun geriye dönüldüğün de pişmanlığı var. Pişman da olabilirsin, her şeye rağmen onu sevmek için beklersin''

Allah kahretsin ki haklıydı, niye haklıydı ki?

'' Duygu! Beynimi, kalbimi siktin''

Güldü nefeslice.

'' Hadi yat şimdi ve iyice düşün. Sonra adamı ortada bırakma!''

Ve sessizlik, derin nefes alışverişleri... Duygu uyudu lakin aklımda bir sürü soru işareti bırakarak uyumuştu. Pek tabii uyuyana kadar düşünmüş, düşündükçe yeni soruların kapılarını aralamıştım. Sonra da kendimi bin bir türlü uykunun içinde bulmuştum. Uykumdan uyandığım da saat henüz beşe geliyordu. Duygu hala uyuduğundan yavaşça odayı terk ettim. Salonda televizyon karşısında elinde telefon sırıtıp duran Sılayı görünce uğraşmadan edemedim.

'' Rıfat mı?''

Bir an korksa da toparladı, elini damağına götürdü.

'' Ödüm koptu!''

'' Soruma cevap?''

Gözlerini kaçırıp telefonuna döndü.

'' HIhı''

'' Konuşuyorsunuz yani ciddi ciddi''

'' Sanırım hadi desem, yüzüğü takacak. O kadar ciddi''

'' Korkmuyor musun?''

Telefonda ki bakışları kalktı, yüzümü uzun uzun inceledi.

'' Neden korkayım ki? Asker diye mi, ölecek diye mi? Biz de askeri tabibiz, ve biz de öleceğiz. Ölüm askere değil sadece, vade doluyor ama biz hep bunu mesleğine yansıtıyoruz. Hatırlıyor musun bir adam vardı, Mardinde ki teğmen. Onca görevin içinde canına bir şey gelmedi ama izne memleketin de araba çarpmıştı. Yani demem o ki Güzce, korku diri tutar aşkı. Onun için endişelenmek bile bir lütuf oluyor zamanı gelince. Bizim de yarınımız belli değil ki. Yarınımız belli değilken, bugünümüzü hiç etmeyelim''

Samimi bakışlarının ardından kalkıp bana sımsıkı sarıldı, bir öpücük kondurdu yanağıma.

'' Gökalp, mert bir adama benziyor. Sevmekten korkma Güzce, Akın ağabey de eminim böyle söylerdi. Anı yaşamanı istiyordu, yerine getir isteğini''

Uzanıp saçlarını sevdim. Büyümüştü de beni mi teselli ediyordu? Gözlerimi doldurmadan bannyoya girip kısa sıcak bir duş alıp çıktım. Saçlarımı banyoda kurutup düz bir fön çekmeyi tercih etmiştim. Kızların istediği elbiseyi de giymiştim. Bedenimi ikinci bir deri gibi saran kahve elbisem hatlarımı ortaya çıkarırken, gömlek yaka detayı güzeldi. Sadece açık kahve bir göz farı, pembe bir allık, parlatıcımla hazırdım. Halka mini gold küpelerimi de takıp saatimi koluma geçirdim. Sılanın ısrarla çiçeksi parfümümü üzerime boca edişini bile sorun etmeyerek, kalktım masadan.

'' Mükemmel oldun!''

Bir tur etrafımda dönerek gülümsedim, heyecanlıydım ve acıkmıştım!

'' Geç gelirsin, biz yemek yeriz o zaman. Belki çıkarız bi. Sen eğlenmene bak! Çok heyecanlandım!''

Sıla ve Eylülün heyecanı eşliğinde yolcu edildim, kabanımı üzerime geçirip atkımı da takarak. Beni kapının önünde beklediğini billdiğimden hızlı hızlı indim merdivenleri, yüreğim bir kuş gibi çırpınıyordu. Dış kapıyı açıp bir adım atmıştım ki, siyah, kaba jeep arabasının kaputuna kalçası yaslanmış, elleri cebinde gözü kapıda Gökalp beni görünce kocaman gülümsedi. Giydiği koyu kahve, kolları ve yakası yünlü deri ceketi, içinde ki krem kazağı, kazağının içinde ki beyaz bisiklet yaka tişörtü ve yakasından sarkan künyesi apayrı bir hava katarken, altında ki koyu kahve keten pantolonu ile, sanki anlaşmışız gibi bir kombin ortaya çıkarıyordu. Onu formasının aksine ilk defa böyle gördüğüm için debelenen kalbim, kapıyı açıp beni baştan aşağı süzdüğün de daha da hızlandı. Gözleri, saklamadan bedenimde gezindi, memnunca alt dudağını dişlerken kafasıyla açtığı kapıyı işaret etti, adımlarım aracın içine geçene kadar ilerledi.

Araba onun muydu?

'' Hoş geldin, iyi uyudun mu?''

Yerine yerleşip kemerini bağlarken aynalarını kontrol ediyordu, bu hareketleri bir bana mı seksi geliyordu?

'' Hoş buldum. Uyudum sen uyumadın mı?''

'' Cık, vaktim yoktu''

Olanı da benimle kullanıyordu! Benimle..

'' Keşke uyusaydın, yani başka akşam da çıkabilirdik''

Çokta yola çıkmıştık.

'' Uyumaktan daha mühim şeylerim var''

Yolda ki bakışlarını kısa süreli gözlerime diktiğin de yanaklarımın ısındığını hissediyordum.

'' Şey, yani şey. Baksana bize, sanki biz sözleşmiş gibi giyinmişiz değil mi?''

İkimiz arasında mekik dokuyan hareleri, yola odaklanırken dudakları kıvrıldı

'' Kalp kalbe diyelim''

Diyelim, yüreğimi de hoplatalım!

Yol beklediğimden de uzundu. Hatta, merkez buraya baya bir uzaktı. Bir saatlik bir yolculuk, durduğumuz mavi beş katlı bir restoran da sona ermişti.

'' Seni daha güzel bir yere götürmek isterdim ama, malum Siirt. Ocakbaşı tarzı dışında pekte bir lükslük arama''

'' Saçmalama! Karnım zil çalıyor ve bir an önce yemek yemek istiyorum!''

Aracın anahtarını orta boylar da gelen genç bir çocuğa uzattı.

'' Komutanım, hoş geldiniz''

'' Naber Asaf, al koçum''

'' İyiyim komutanım''

Çocuğun başını okşayadı, o arkadan ben önden içeriye girdik. Burası, klasik, mis gibi et kokularının geldiği nezih bir yerdi.Oturduğumuz masa, yanan sobanın dibindeydi, üzerinde ki kestane kokuları, mest ediciyidi. Ben oturmaya koltuğumu çekiyordum ki benden önce çekti koltuğumu, teşekkür ederek kabanımı az önce ki gence uzattım oturarak.

'' Oooo, Gökalpim hoş geldin''

Orta yaşlar da kır saçlı adamla tokalaştılar.

'' Ruşit amcam, ne haber ya, konuşamıyoruz uzun zamandır. ''

'' Ne olsun iki gözümün çiçeği! Sağ ol var ol o bize yeter! Asafın okul maraflarını karşılamışsın! Utanıyorum evlad!''

Gökalp boğazını temizleyerek oturdu karşıma.

'' Duymayayım Ruşit amca! Bir durum yok.''

'' Sağol evlat. Bu hanım kızımız? İlk defa yanında bir kadın görüyorum''

'' Merhaba, Güzce ben''

'' Akının kardeşi''

'' Ah, Akınımın kardeşisin sen hoş geldin kızım''

Eğilmesiyle sarılacağını anlamış kalkıp sarılmıştım.

'' Hoş buldum''

'' Ben bir güzel masayı donatayım, Gökalp kardeşlerini alır gelirdi hep şimdi de seni getirmiş hemen donatıyorum''

'' Kardeşim değil!''

dedi Gökalp gözleri masada sabitken, Ruşit amca kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı, ben ise yerimde kızardım.

'' Kardeşim değil Güzce benim. Nasıl gördüysen o''

Ruşit amca memnunce gülümsedi başını ağır ağır salladı, ıslık çaldığı itibaren masa mezelerle donatıldı.

'' Burası çok güzelmiş''

El işlemeli danteller masalar da yerlerini almıştı, su takımları eski zamanları andırıyordu, sobanın tellerine astıkları portakal ve mandalina kabukları, kışın kokusuydu resmen. Sobanın üzerinde el işlemeli havlular asılıydı.

'' Ruşit amca, karısı Hevay teyze öldükten sonra oğlu Asaf ile işletir oldu burayı. Gece gündüz çalıştılar. Çok şükür toparlandılar. Hala karısının zevkini sürdüyor''

Etrafı incelerken de ara da bir ona bakıyordum, üzerinde ki damarları belli olan elleri masanın üzerinde birleştirmiş bana bakıyordu.

'' Buraya hep geliyorsun herhalde''

Kara gözlerini gözlerimden ayırmadı, bu beni heyecanlandırıyordu.

'' Buraya senin dışında bir kadın getirmedim. Timle geliyordum''

Onu anladık!

'' Anladım onu''

Sırıtma Güzce!

Gelen yemeklerin hepsini yemiştik. Bir ara fesat geçireceğiz sansakta gelen tatlılarla daha dolmamıştık anlaşılan. Bu yemeğin üzerine yediğimiz künefe son noktaydı.

'' Ben bir lavaboya uğrarım, oradan da kalkarız. Seni götürmek istediğim bir yer var''

Büyük bir merakla kafa salladım ve peçeteyle ağzımı sildim. Masanın üzerinde duran telefon Gökalpe aitti.

Vay, dümdüz bırakmış telefonunu, artı bir!

Telefonuna bakmak istememiştim, tamam azıcık göz ucundan baktığımda annesinin aradığını görmüştüm. Bir de ucuna iliştirdiği sarı çiçekler.. Ah romantik boy'um.

Telefon susmadığı gibi ardı ardına da mesajlar geliyordu. Bu sefer başka biri aradığın da onun da ablası olduğunu gördüm. Bu kadar ehemmiyetle aradıklarına göre acildi demek ki. Lakin açmadım. Gökalp henüz gelmemişti ama beşinciye çalan telefon ile artık etrafta ki müşteriler dönüp bakınca elime aldığm telefonu son kez koridora bakıp açtım.

'' Alo?''

Öhöm öhöm, bir iki ses kontrol!

'' Alo?!''

İnce bir kadın sesi, yükseldi.

'' Merhaba, Güzce ben''

'' Yanlış mı aradım, ay Gökçe koş! Yanlış aramışız!''

'' Anne, sakin ol Gökalpin numarası o, timdendir birileri, kim o?''

'' Ay yok, kadın sesi bu Gökçe!''

Beni mi dinlesen bir teyze?

'' Efendim, Gökalp la-

'' Ay çocuğuma bir şey mi oldu? Kim bu kız?''

'' Anne telefonu ver! Cemal, şu telefonu uzat Leylayı emziriyorum''

Telefon öyle bir hışırtı ile karşı tarafa verildi ki, eminim düşmüştür..

'' Alo''

'' Merhaba, ben Güzce. Gökalp şu an lavaboda. Siz ısrarla arayınca açtım''

'' Kayınçomun telefonunu ilk defa Rıza, Naim,Rıfat üçlüsünden başkası açtı, başımıza taş yağacak!''

'' A sus Cemal1 Sütüm aktı zaten em sende kızım! Ay Güzce, kusura bakma. Annem kardeşim açmayınca evham yaptı. Gelince söyler misin, arasın''

'' Elbette iletirim''

'' Sen timinden misin?''

'' Ah, hayır. Asker değilim''

'' Karargahta değil misiniz? O nerenin tuvaletinde?''

'' Restorandın, yemek yiyorduk''

Bu kadar detay vermesemiydin Güzce?

Kısa bir sessizlik, ve bir çığlık

'' Anne! Gökalp bir kızla yemekte!''

Ve kapanan telefon ile şok içinde kalmış bir şekilde etrafa baktım.

'' Yenge Gökalp ağabey geliyor merak etme''

Asafa tuhaf bakışlarımı atarken neye kitleneceğimi şaşırdım. Onunla ilk yemeğimde ailesi ile konuşmama mı, Asafın bana yenge demesine mi, yoksa elimin altında ki ' hemen beni ara eşek sıpası! Kim o kız, foto tc ne varsa dök bana. Sesi de pek güzel sen varya sen! Gökalp! Bak kıza sünnetini gösteririm, bilgi ver hemen!' mesajına mı?

'' Güzce''

Cüzdanına kartını yerleştire yerleştire geliyordu. Hesabı ödemişti demek..

'' Gökalp''

Elimde ki telefonuna bakınca kafamı olumsuz anlamda salladım.

'' Ailen çok aradı. Ulaşamayınca merak etmesinler diye açtım''

Kafasını ağır ağır salladı. Telefonu bıraktım köşeye.

'' İyi yapmışsın, annem ulaşamazsa arar sürekli''

Demeye kalmadan telefon çaldı.

'' Kalkalım mı?'

'' Olur''

Birlikte araca kadar yürüdük.

'' Efendim abla?''

**

'' Abla abartmasan mı? Hayır asker değil, doktor. Evet. Abla ayıp oluyor kıza da böyle abuk subuk konuşmadın herhalde? Abla! Kapatıyorum!''

Sessizdik arabaya bindiğimiz de bir süre bizleydi. Ana yola ger çıktığın da ışıklarla döşeli yola girdik.

'' Ablamın kusuruna bakma''

'' Hayır, yani kusurluk bir olay yok. Asıl sen kusura bakma açtım telefonunu''

'' Sorun yok''

Direksiyonu sağa çevirirken sert kollarını sergilemekten geri durmadı. Restorandan epey uzaklaşmıştık, burası dağlık bir yerdeydi. Dağların arasında ki yol ayrımından sağa döndüğün de, taşlık alandan devam etti. Yollar taş doluydu. Geldiğimiz alanın az ilerisine aracı park etmiş inmiştik. O bagajı açıp içinden iki tane kamp sandalyesi, bir de ne ara aldığını bilmediğim iki karton bardak.

'' Hadi gel''

Birlikte ilerlediğimiz de eşsiz manzarası ile, Rasıl Hacar Kanyonu karşımdaydı, burası inanılmaz bir doğa harikasıydı. Koşup ufak uçuruma bakarken ağzımdan kaçan heyecan nidalarına engel olamadım.

'' Güzce dikkat et düşersin. Gel buraya''

Sandalyeleri açıp karton bardakları koydu fileli yere.

'' Güzce, buraya gelir misin sakatlık çıkmadan''

'' Ne var, düşersem tutarsın!''

'' Buradan uzanana kadar beyin kanaması geçirirsin!''

'' Askersin sen!''

'' Askerliği ne sanıyorsun sen?''

Oflayarak yerime geri döndüğüm de o da manzaranın tadını çıkarıyordu.

'' Burası çok güzel!''

'' Öyle, burası çok güzel''

Gözleri gözlerime akıyordu, utanarak önüme döndüm.

'' Sıcak çikolata?''

dedim gülerek, oda bardağını işaret etti.

'' Sahlep''

Ben onu gördüğüm ilk ana giderken, o ise sadece beni izliyordu.

'' Güzce''

'' Efendim?''

Uzanıp çenemi elleriyle kavradı sıkıca.

'' Bak ben kafası eski bir adamın tekiyim, ne romantiklikten anlarım ne de bir boktan. Basit bir ailenin, basit bir evladıyım. Çabuk heveslenir, çabuk hayal kurarım. Biliyorum, ağabeyin, ölümü, küçüklüğün, nicesi daha belkide zordu. Benimle olmak istemezsen anlarım. Ben askerim Güzce, senin her anına şahitlik edemem, sende insansın, buna tahammül edemeyebilirsin''

Gecenin karasından aldığı hareleri harelerimden uzaklaşmıyordu.

'' Çocuk meselesi, bu benim için sorun değil. Bir amaç için sevilmez, hoşlanılmaz, evlenilmez! Güzce, ben otuz iki yaşında koca adamım, sana çıkma teklifi etmek için çok yaşlıyım nasıl yapılır bilmiyorum. Ben yanlış bir ilişkide olalı seneler oldu, geçmişimden bahsetmemi istersen-

'' Geçmiş geçmişte kaldı Gökalp, ilgilenmiyorum''

'' O yüzden diyorum ki, ben seninle bir yola girmek istiyorum. Deneyelim Güzce, bilmiyorum ben senin gözlerine baktıkça tek bildiğim sana hayran kalışım! Bırak seveyim seni Güzce, bırak deneyelim. İzin ver bana, her an yanında olamasam da dünyanın en mutlu kadını edeyim seni''

Serin hava dolan harelerimi sızlatıyordu. Ellerimi ellerine alarak kısa bir öpücük kondurdu, nefesi elimin sırtına nüfuz ettikçe içim ısınıyordu.

'' Gökalp ben-

'' Güzce, şimdi cevap vermek zorunda değilsin''

Ağabey, kasım bana en güzel şeyi getirdi. Haklıymışsın, hislerin doğruymuş.

'' İstiyorum Gökalp, seninle bir yola girmek istiyorum.''

🍂

Loading...
0%