Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@yaziyoruzbacimm

KASIMDA AŞK BAŞKADIR 8. BÖLÜM/ 🍂YILDIZLAR GİBİSİN, ZİFİRİ DE BİLE PARLAYAN🍂

Ağabeyimin ölümü bana beraberinde umutsuzluk da getirmişti. Hayat daha katlanılır kılınıyordu kendimi derslerime verdiğim de, lakin o sıralar da dirsek çürüten Güzceye şu anın bilgisini verseniz, sanırım güler geçerdi. Ben de güldüm, ama geçemedim..

'' Yani demem o ki, o itin tek bir harfi bile önemsiz. Merak etme, iki hafta bir eğitim verip siktir olur gider. O zengin bebesi buraya göre değil''-Sıla

'' Değildi, zaten o hiç bir meslek grubuna uygun değildi. Baba parası yiyen şerefsizin teki gözümde!''-Duygu

'' Sen bir sakin mi olsan, hayırdır yoksa Yusuf mu?''-Eylül

Kalçam hastanenin merdiven boşluğunda ki duvara yaslıydı, Eylül camın önünde ki geniş kenarlığa oturmuş, Sıla yanın da Duygu benim karşımda ellerimiz de çay yağmurun sesini dinliyorduk.

'' Ayrıldık, daha doğrusu ben. Yusufun babası eğer bu hafta sonu istenme olmaz ise bundan sonra kapıma gelmeyin demiş.''

'' Haspaya bak ya! Duygu mu kız Yusuf mu bilemedim!''

'' Boş verin Yusufu falan, akşam bir şeyler mi yapsak? Hep beraber?''

'' Aslın da diyorum ki tavuk pilav mevzusu?''

Ah, Naime sözüm olan tavuk pilav sözüm. Önlüğümün cebinde ki titreyen telefonu elime alırken bir yandan kızları seyrediyordum.

Gökalp: Napıyorsun, müsaitsen bir bahçeye çıksana.

Siktir! Burada mıydı? Yaslandığım duvardan fırladığım gibi merdivenlere yöneldim.

'' Ben çıkıyorum, tavuk pilava okeyim, Gökalp gelmiş ben plandan bahsederim!''

Arkamdan kıkırtıları duysam da hızlıca indim aşağı. Saçım başım dağılmıştı, yorgunluktan göz altlarım morarmıştı, ama önemli değildi! Çünkü, onunla yemeğe çıkıp, itiraflarını hatta itirafımı vereli neredeyse bir hafta oluyordu, hastaneye geçmem görüşmemizi aza indirgese de ertesi akşamı beni almaya gelmişti ki her gelişinde ki tarifi zor hislerle başa çıkmaz daha zordu...

Oradaydı, seke seke hastanenin kapısından çıktığımda onu arabasına yaslı, üzerinde ki askeri üniformaları ile görmek, ruhumun en ince köşesine işlenmişti. Pek tabii onu gören sadece ben değildim. Hemşire ve diğer doktorların da ilgisi Gökalpin üstündeydi. Beni fark etmesi ile aracından doğrulup yanıma yürüdü, iki koca adımda yanımdaydı zaten.Hala selamlaşma konusunda zayıftık, daha doğrusu ben yanağıa öpmeye eğiliyor o sarılıyor, ben sarılınca o ise öpmeye çalışıyordu ama bugün halletmiştik o işi, o uzanıp alnıma sıcak dudaklarını kaparken, bende belinden sarıldım. Ah, mis gibi kokuyordu.

'' Müsaittin değil mi, geldim böyle ama''

Sana her zaman.

'' Müsaitim ya, kantine geçelim mi?''

Eli hala belimdeydi,etrafı tarayan gözler gözlerimi bulduğun da kafasını iki yana salladı.

'' Yok ya, az ileride ki kafeye gidelim. Çok vaktim yok zaten''

Hava ayazdı ve ben kabanımı yanıma almamıştım. Kalın triko hırka takımım ile duruyordum sadece bir de önlük, ta ki Gökalp arabadan kalın kürklü deri ceketini çıkarana kadar. Omuzlarıa örttü nazikçe.

'' Üşüme''

Ah gel de düşme!

Ceketi giyinip ellerimi cebine soktum, birlikte hastanenin az ilerisinde ki kahve dünyasına oturduk. İkimize de sıcak çikolata almıştı. Hava gerçekten de buz gibiydi, yağmur bir hızlanıyor bir yavaşlıyordu.

'' Bir hafta kadar kar yağışı bekleniyor''

Uzun, komple camla kaplı köşenin kenarına geçmiştik.

'' Hadi ya, Siirtin kışı çetin diyorlar, doğru mu?''

'' Doğru, sen dua et bu soğuğa, sadece bir hafta veriyorum. Bu diğer kışa göre sıcak bile''

Geniş omuzlarını yasladığı sandalye de gerindi hafifçe, askeri ceketinin altından gözüken açık yeşil bodysinden ' ben buradayım ' diyen karın kasları çıkınca utançla yüzümü çevirdim.

'' Oh, maşallah''

Pek tabii o anlamadığıın ifade eden bakışlar atarken ben içimden düşündüğüme kesin verdiğim yanılgıyı kabul ettim ama tabii ki 360 derece de döndürmüştüm.

'' Kış yani, soğuk falan.''

'' İçsene ısınırsın''

Ellerimi karton bardağın verdiği sıcakığa yaslarken o ise hafifçe eğilmiş beni seyrediyordu. Kafenin içinde ki ufak tefek kızların da onu görmesini saymıyorum bile.. Biz şimdi neyiz, sorunun kökenine inemezdim. Sevgili değildik. O benden hoşlandığını dile getirmiş bir yola girmek istediğini vurgulamıştı, kabul etmiştim. Öte yandan ise ergen gibi çıkma teklifi etmeyecektik tabii ki, kazık kadar adamdan diz çöküp ' benimle çıkar mısın' demesini bekleyemezdim.

'' Güzce, daldın''

'' Ha, yok ya, öyle. Sen ne yaptın? Dün akşam aradım ama açmadın?''

'' Karargahtayız günlerdir, toplantı vs sabahlayıp duruyoruz. Hafta sonu müsait misin?''

Ay, ne olacak ne olacak?

'' Evet, sen peki? Sen müsait misin bu akşam?''

O da merakla kaşlarını havalandırdı.

'' Evet, plan mı var?''

'' Kızlar ne yapsak diyordu, diyorum ki Naime bir tavuk pilav sözüm vardı. Çıkacağım birazdan, bize gelseniz toplaşıp?''

'' Zahmet etme''

'' Ne zahmeti, sözüm var''

'' O zaman tamam, akşam geliriz. Hafta sonu için de iki günlüğüne seni bir yere kaçırmak istiyorum. Sonra yoğun bir döneme giriyoruz, vaktimiz pek olmayabilir.''

Nereye kaçıracak? Ay kelebeklerim hazırlanın!

'' Nereye diye sorsam cevap vereceğini düşünmüyorum söyleseydin başta söylerdin!''

Burnuma acısız hafif bir fiske vurarak yanağımdan makas aldı.

'' Aferim akıllı bıdık''

Yapma ama, alışırım, kalp kriz şu genç yaşımda aman aman!

Sıcak çikolatalarımızı içtikten sonra telefon gelmiş, Gökalpi çağırınca ben biraz daha oturmak istememe rağmen beni burada bırakmamış geri hastaneye geçmiştik. Ev ile hastane yakın olduğundan bende hızlıca üzerimi değiştirip nöbetimi devredip gelen taksiye atlayarak eve geçmiştim. Tavuk pilav için mutfağa girdiğim de telefonumu bardaklığın önüne koyarak teyzemi aradım. Üçüncü çalışta açıldı.Arkadan gelen müzik kısıldı.

'' Neredesin, ben olmadığım da bara mı gidiyorsun kız doğru söyle!''

Güldü bir süre, seslice nefeslenip cıkladı.

'' Spor yapıyordum kız, göbek aldı başını gidiyor. Sen napıyorsun kuşum''

'' Evdeyim, bir arkadaşa tavuk pilav sözüm vardı.''

'' Cinsiyeti?''

'' Erkek ama öyle değil. Yan bir şeyler var ama bu tavuk pilav yaptığım kişi değil''

'' Karışık be yavrum, sen olandan haber ver''

'' Verilecek bir şey yok. Deniyoruz, tanıma aşaması diyelim''

'' Sen ciddisin, kız doğru söyle gerçekten mi?''

'' Hanzadem, bağırma dur. Deniyoruz dedim, hemen şey etme''

'' Ay ne etmim, dur bakim kim bu neci?''

'' Tanıyor muşsun. Gökalp. Akın ağabeyimin arkadaşıymış, seninle de konuşuyormuş''

Bir süre ses gelmeyince telefon kapandı mı diye baktım ama kapanmamıştı. Teyzeme bir süre düşünme fırsatı verirken tencereye tavuğu koyup ocağa aldım.

'' Ha! Hatırladım! Ah o yakışıklı çocuğu diyorsun sen! Kız sen varya durdun turnayı gözünden vurdun seni gidi seni!''

'' Abartma be, deniyoruz dedik''

'' Deneyin çocuğum deneyin, ay gözüm arkada kalmaz mert bir çocuk o efendi efendi oynaşın, ay deneyin''

'' Teyze!''

'' Hadi kuzum soğudum spora geri döneyim sen de denemene bak. Benide haber et''

Teyzemin şu devrik cümlelerini bri türlü çözemiyordum

'' Tamam, kolay gelsin sana''

'' Öpüyorum''

Telefon kapanınca haşlanan tavuğun suyundan pilav yapıp tavukları didikleyip pilavla karıştırdım, altını kapatıp güzel bir salata yaptım. Kızlar bu sürede birer ikişer gelip duş almışlar ardından kendilerini salonda ki L koltuğa atıp dinlenmişlerdi. Sıla Rıfat geleceği için ekstra heyecanlıydı fakat Eylül küs olduklarını belirten ifadeler sergilese de Duygu köşe de elinde ki telefonla uğraşıyordu. Ben de duş almış, yemek kokusundan arınmıştım. Saçlarımı hızlıca kurutmuş, sweat ve taytımı üzerime geçirmiştim. Dışarı da berbat bir soğuk, sık yağış vardı. İçerisi sıcaktı ve Sılalar çoktan çay da koymuştu. Gökalpin dairesinden kapanma sesi geldiğin de, zilimiz çaldı. Duygu kapıya bakarken kızlar da sofrayı hazırlıyordu.

'' Hoş geldiniz'''

'' Hoş bulduk''

Gökalp önde, diğerleri arkada salona doluştular. Tabii bizim bakışlar anında kesişmiş, gülümsemeler verilmişti. Ah nasıl davranmam gerektiğine dair en ufak fikrim yoktu!

'' Sofraya geçelim hemen''

dedim. Onları nadir sivil görüyordum. Gökalp siyah bri sweat, kot pantolon geçirmişti üzerine. Diğerlerinde de hemen hemen aynı tonlarda koyu sweatleri, kot pantolonları vardı. Naim sofraya elinde ki kutuyu bıraktı.

'' Seversiniz umarım doktor hanım, baklava''

'' Zahmet etmişsin Naim, severim.''

'' Çayla servis ederiz, hadi oturun soğumasın''-Sıla.

Rıfat çekinmeden Sılanın yanağına bir öpücük kondururken Rıza Eylüle hiç bakmamış, Eylül de hayal kırıklığı ile yerine çökmüştü. Gökalple karşı karşıya geçmiştik. Sıla Rıfatın yanına, karşısında Naim ve Rıza, baş köşe de Duygu ve Eylül vardı.

'' Vallahi ellerinize sağlık, en son böyle sıcak bir evde ne zaman yemek yedik bilm-

Naimin tıraşlı ensesine uzanan Gökalp ile çıkan sese herkes gülmüştü.

'' Benim evim sıcak değil mi yavşak!''

'' Yav komutanım, bilirsin öyle demek istemedim!''

'' Evet komutanım, eviniz soğuk. Çünkü siz sıcağı sevmiyorsunuz!''-Rıza

'' Ben sizin yanınız da soğuğa da razıyım komutanım''-Rıfat.

'' Yalaka!''-Naim.

'' İstediğiniz zaman gelin Naim, ben de güzel yemekler yaparım''-Eylül.

Rıza kafasını hafifçe eğip ilk defa Eylüle baktı, bakışlarını geri tabağıa iteledi.

'' Allah razı olsun Eylül bacım''

Kısa bir sessizlik olurken herkes yemeğine gömülmüştü. Elimin lezzetine güveniyordum ki bunu yiyen herkes dile de getiriyordu. Lakin en çok onun yorumunu merak ediyordum.

'' Beğendin mi?''

Pilavını bitirmiş ayranını yudumluyordu. Masaya eğildi biraz daha. Diğerleri koyu bir sohbettelerdi.

'' Eline emeğine sağlık, çok güzeldi. Saklama kabına koyarsan,evde de devam etmek isterim''

Kocaman gülümsedim, Allahtan bir tencere yapmıştım. Hepsine giderken koyacaktım. O da gülümseyerek ayaklandı, sofrayı toplamak için kalkmıştık ki, bir anda dört erkek te birden ellerine bir şeyler alıp mutfağa Sılanın peşine takılınca kızlarla kısa bir bakıştık. Hatta Naim elinde sarı bir bezle döndü, Rıza kalanları Rıfatla toparlarken biz de mutfakta ki bulaşıkları makinaya dizip çayları hazırlamıştık. Getirdikleri baklavaları da tabaklara koyup salona geçtik. Naim, yere çökmüş, hemen arkasında ki koltukta Rıza vardı.

'' Naim, koltuğa neden oturmuyorsun?''

'' Yav, alışığız doktor hanım''

'' Güzce Naim, aynı yaştayız, resmiyete gerek yok''

'' Güzce, onların evinde de hep yerde otururlar. Yedi yirmi dört çay içip çekirdek te çitlerler!''-Rıza

Sıla kıkırdarken Eylül Naime baklavasını uzattı.

'' Nereliydin Naim?''

'' Diyarbakırlıyım, sen bacım?''

'' Mardinliyim''

'' Hadi ya, vay be.''

'' Neden bacım diyorsun sürekli?''

'' Bacısı olmaktan başka bir şeylerin mi var Eylül?''

Rızanın sorusu ortamı gererken Gökalp boğazını temizleyerek dikkati çekti.

'' Yoo, meraktan.''

Kısa bir sessizliğin ardından Sıla İzmirli olduğunu, Duygu Bartınlı olduğunu dile getirmiş, memleket konusu açılmıştı. Rıfatın Manisalı, Rızanın ise Erzincanlı olduğunu öğrenmiştim. Gökalp Sivaslı olduğunu belirtmiş, gözler bana döndüğün de çoğunun tahmini Egeydi lakin ben Erzurumlu olduğumu söylemiştim. İkinci bir şoku da Sıla patlatmış, ikizi olduğunu söylemişti. Hazır konu kardeşken Rıza montunun iç cebinden bir davetiye çıkarmış masaya koymuştu. Biz üstünde ki ' doktorlar ' yazısına kahkaha atarken o ise ensesini kaşıyarak utancını belirtmişti.

'' Kardeşim evleniyor. Kına, Erzincan, düğün Trabzonda olacak. Enişte trabzonlu. Sizi evime davet etmek istiyorum ama izin konusu malum, o yüzden düğüne hepinizi bekliyorum''

Gökalpin eli arada omuzlarıma değiyor, kısaca okşuyor saçlarımı seviyordu. O bunları yaptıkça benim içimde ki amansız fırtınalar kopuyordu. Sanki mayışıyordum.

'' Fazlalık olmalayım, yani şey sonuçta yeni taşındık falan''-Sıla.

'' Estağfurullah, lütfen''

'' Siz gidersiniz, ben müsait değiliim, tebrik ederim''

Rıza kafasını kaldırıp Eylüle baktı.

'' Tarihi bile bilmiyorsun''

'' Eminim müsait değilimdir! Ben biraz hava alayım size iyi oturmalar''

Ayaklandı, gerçekten de dışarı daki yağmura rağmen kabanını alıp çıktı. Kısa bir sessizlik sürdü.

'' Neden kavga ettiniz?''-Sıla

'' Anlatmadı mı?''

'' Hayır''

'' Ben onun yakın arkadaşından rahatsız oldum, o ise tek kalemde sildi.''

'' Yakın arkadaşı mı?''

'' Evet, Yüksel.''

Yüksel Eylülün en yakın can dostuydu.

'' Nedenini biliyor musun?''

Kafasını olumsuz anlamda salladı.

'' Bunu söylemek bize düşmez ama, belli Eylülün söyleyeceği yok. Eylülün böbrek yetmezliği vardı, uzun bir süre kaldı hastanede. Yüksel verdi böbreğini''

Rızanın kırmızıya çalan rengi yavaş yavaş düzelirken Naim dürttü.

'' Gitte özür dile hayvan herif!''

'' Ben bilmiyordum ki! Ulan, o kadar artistlik tasladım kıza! Ben kaçtım!!''

Dışarıda ki yağmurda öpüşecek çiftimiz çoktan belliydi bence, o kapıdan çıkıp giderken yerine kocaman bir sessizlik bırakmıştı. Kafamı döndürdüğüm de Gökalpin hali hazırda beni izlediğini görünce bir utanç vurdu yanaklarıma, onu şu an öpme isteği öylesine derindi ki, katran karası gözlerine tutulmamak elde değildi. O sanki benim içimi okumuş gibi yanağıma değdirdi dudaklarını, burnunu sürttü boylu boyunca.

'' Yarın sekizde, aşağıda bekliyor olacağım''

Kulağıma eğildiği vakit, nefesi kulak ve boyun boşluğuma dolarken içimde ki o arsızi duygular ortaya çıkıyordu. Yüreğim bir kuşun kanat çırpışı gibi savrulurken gecenin en can alıcı noktası, elllerinin tenimde sürdüğü hükümdü..,

🍂

Titreyen dizlerim, soğuktan kamaşan dişlerim ve donan ayak parmaklarım ile günü karşılamıştım. Saat yediye geliyordu henüz. Hazırlanmam için bir saatim vardı. Elektrikler kesilmişti gece, herkes yorganın altında büzüşürken geceden hazır ettiğim kıyafetlerimi alıp salona geçtim. Deri, boru paça pantolonumu bacaklarımdan yukarıya geçirdim, beli tam oturan kalçamı saran pantolonun üstüne çizgili beyaz belde biten bir body geçirip kalın çoraplarımı da ayağıma geçirdim. Sabah duş alırım fikri, elektriklerin gitmesi ile hayal olurken saçlarımı tarayıp sıkı bir at kuyruğu yaptım. Uzun saçlarımın salınan kısmını da örüp yüzüme kısa bir nemlendirici sürdüm, göz altlarımı kapadım. Pembe bir allık, rimel ve dudak parlatıcım ile hazırdım! Kulaklarım üşümesin diye kalın siyah kulak korucuyumuda takıp boynuma atkımı doladım. Kabanımı da üzerime geçirip çantamı koluma takıp çıktım evden. Aslında dediğine göre bir gece kalacaktık, kıyafete gerek yoktu. Nereye gideceğimiz hakkında fikrim yoktu, o yüzden klasik bir giyim tercih etmiştim. Kısa botlarımı da ayağıma geçirip binanın dışına çıktığım da her zamanki edasıyla beni bekliyordu. O da koyu bir kot, üstüne beyaz kapşonlu bir sweat ve siyah yünlü deri ceketini giymişti. Boynu ve kulakları kızarmıştı, çok tatlı duruyordu, gidip yanaklarını sevmek burnunu öpmek istiyordum. Adımlarım ona doğru giderken ellerim atkıma gitti. Pekala, paylaşabilirdik. O ise ona aheste aheste yürümemi izliyordu. Beni baştan aşağı süzüşü tenimi kızartırken Allahtan allığım kamufle ediyordu. Tam önün de durduğum da atkım boynumdan süzülmüştü.

'' Günaydın''

'' Günaydın güzelim''

Kulaklarıma dolan sevgi sözcüğü kalbimi eritirken atkıyı boynuna sardım. Yaa güzelinim miyim?

Gözleri şaşkınlıkla aralandığın da eli boynuna sardığım atkıya gitti, neden bu kadar güzel kokuyordu? Elleri belime dolandığında ellerim tutukluk yaptı adeta boynunda. Hala utanıyordum, bu durumu elbet aşardım lakin şimdi aşırı utançtan ölebilirdim.

'' Üşürsün sen ama''

dedi burnumu öperken, dudakları soğuk burnumla temas ederken dışım üşümüş bile olsa içim yangın yeriydi, eminlik verebilirdim!

'' Sende üşüme, hem olsun, arabaya geçeceğiz zaten''

Kara gözleri yavaş yavaş yüzümü tararken geceden kara gözleri parladı, gülümsedi. Öyle bir gülümseyiş değildi, hayran olunası, onunda hayran olduğu bir gülümseyişti. Açıkta kalan alnımı baş parmağı ile okşadı, uyuyabilirdim, mayııştırma etkisi vardı kesinlikle.

'' Gidelim hadi, üşüme daha fazla''

Asıl üşüyen oydu ama, ses etmeden bindik. Emniyet kemerimi takarken o arabanın önün de bir süre bekledi. Telefonla konuşuyordu ve konuşurken çatılan kaşları pek hayıra alamet değildi. Gözleriyle etrafı taradı, telefonu kapatıp arabaya bindi.

'' Sorun mu var, erteleyebiliriz''

'' Yok güzelim dert değil''

Direksiyonu kavrayan elleri sağa döndüğün de direk ana yola çıkmıştık bile.

'' Çok açmısın? Yarım saat idare edebilir misin?''

'' Ederim ya, günlerce aç kaldığımı bilirim arazide''

Gurur dolu gözlerle bakarken kafasını eğdi, Gökalpin ağırlığı, bakışları, elleri, vücudunun her santimi hayran olunasıydı. Bana da hayran olmak düşüyordu hoş!

Girdiğimiz yol gerçekten de yarım saat sürmüştü. Siirtin çıkışında, cadde üzeri klübe evlerin ortancasında durduk. Geniş alana park ederken ben etrafı inceliyordum. Dağlarla kaplı yollar, üzerlerine örtülmüş beyaz çarşaf misali karın, şehire yakın zamanda ineceğinin habercisiydi.

'' Nereye gidiyoruz?''

Emniyet kemerini çıkarırken etrafı izleyen gözlerime bakıyordu. Hafifçe sırıttı, ve aniden üzerime eğilip dudaklarını dudaklarıma yasladı. Aniden gelişmesi şaşırtmıştı lakin kocaman, sesli bir öpücük bırakması daha da şok etkisi yaratmıştı. Kalp var bende yüzbaşım!

'' Şöyle durma Güzce, öpesim geliyor!''

Nasıl durmayayım ya?

Kirpiklerim ardı ardına kırpışırken kocaman bir kahkaha patlattı, Ve indi aşağı, çok şükür ki allığm vardı! Hızlı hızlı arabadan inip ufak kafeden içeriye girdik. Kapının eşiğinde beni belimden kavrayıp adımlarını hızlandırdı. Tek tük masalar doluydu, onda da erkek çoğunluktaydı.

''Ooo, yüzbaşım hoş geldiniz'''

'' Kolay gelsin Agıp.''

Agıp dediği adamın bakışları bana kaydı ama ağzını açmakla açmamak arasında kararsız kalırken susmayı tercih etti.

'' Gel ağabey, bu masaya alayım sizi''

Kenarlarları çiçeklerle bezeli cam kenarına geçmiştik.Mis gibi çiçek kokarken cam kenarına ben, yanıma ise Gökalp oturdu.

'' Kahvaltı, ne varsa getir sen. Müsrif olmasın dikkat et''

'' Tabii ağabey, hemen''

Masayı silmeye 8,9 yaşlarında bir çocuk gelince Gökalp hemen elini cebine attı, ufak bir çikolata bir de iki yüzlüğü çocuğun gömleğinin cebine sıkıştırdı.

'' Naber len Samet''

Masmavi, cam gibi gözleriyle gülümsedi.

'' İyiyim ağabey, sağ olasın. Valla böyle böyle alacağım o bilgisayarı!''

Gökalp kısa bir kahkaha atarken çocuğun kafasını sevdi, çantamdan iki yüzlükte ben sıkıştırdım cebine.

'' Ne istiyorsun bakaym?''

'' Sağol yenge, bilgisayar''

'' Markası önemli mi?''

'' Yok valla, ekran versin yeter''

Yanağını sevdim ve telefonumu çıkarıp eline uzattım.

'' Yaz adresini buraya bakalım''

'' Neden yenge? Zahmet etme. Ağabeyim her geldiğinde bana veriyor zaten mahçup hissederim''

'' Güzce, ben alacağım zaten ona sen dert etme''

'' Hayır Gökalp, konuşuruz bunu. Yaz sen ablacığım adresini''

Çocuk adresini yazıp telefonu teslim etti. Ve uzaklaştı masadan.

'' İstanbulda ki arkadaşlarım yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmek istediklerini belirttiler''

'' Şu kahvaltı da şanları geçen zengin arkadaşların mı?''

Çatık kaşlarına gülmeden edememiştim.

'' Hıhım. O yüzden lütfen izin ver yardım edeyim''

Eğilip kulaklığımı çıkardı.

'' İçerisi sıcak''

Bu evet demekti sanırsam. Gelen kahvaltı ile guruldayan karnıma gülmüştü. Şimdi sırası mıydı?!

'' Anlaşılan çok acıkmışsın sen''

Omuz silkerek çayımdan bir yudum alırken o tabağıma peynir, zeytin ne bulursa doldurmuştu.

'' Bunlar bitecek Güzce, çok zayıfsın!''

'' Alla alla, beni şişko etme sonra sevmezsin!''

Avucunu kalbime bastırdığım da bir titreme geçti içimden. Bu adamın her hareketinde böyle mi olacaktım?

'' Burayı seviyorum''

Eriyip gidebilirdim avuçlarında, çünkü kokusu aramıza sızdıkça solumak için can atıyordum.Mesafemizi bozan ortaya gelen menemendi, eski haline gelirken çayını avuçları arasına aldı, ona hayran olmak mümkün değildi. Hoş bu zamandaki erkekler erkek değilmiş diyordum Gökalple vakit geçirdikçe.

'' O it rahatsız ediyor mu seni?''

Menemenden bir parça ekmek alıp ağzına götürdü.

'' Yoo, görmedim o günden sonra!''

'' O şerefsizi yanında görmeyeyim Güzce! Alırım onu ayağımın altına!''

Alnında ki damarı bile anında belli olurken parmağımla damarını okşadım, bileğimden kavradı.

'' Güzce, içimde ki bu depar koşan kalbimi yoruyorsun. Sen böyle yaparsan ben millet dinlemem, yapışırım sana. Seni böyle kucaklayarak göğsüme yatırasım var, kaşınma''

Bu sefer gülen taraf ben olurken o sadece gülüşümü izlemekle yetindi.

'' Tamam tamam, kahvaltıma dönüyorum''

'' İyi edersin''

dedi kısık sesle, önüme dönüp bal ve kaymağı ekmeğime sürdüm, ben ona uzatırken oda vişne reçelli ekmeği bana uzattı birlikte gülümseyerek yedik. Fark ettiğim bir husus, tahini kaşık kaşık yediğiydi. Tahinli kek yapma fikrini aklımın ucuna not ettikten sonra bitirdiğimiz kahvaltı ile kalktık. O hesabı bana bırakmadı, kasa da hafif tartışsak da adam Gökalpin kartını almıştı. Tüm fasılları hallettikten sonra arabaya geri geçtiğimiz de yaklaşık yirmi dakika sonra sıralı evlerden oluşan, sessiz bir mahalleye girmiştik.

'' Burası neresi?''

'' Genelde kamp alanına kullanıyorlar ama zamanımızı kampa vermeyelim dedim. Biz evde kalacağız''

Onunla aynı evde kalma fikri karnıma sancılar yüklerken o rahatça ne ara yaptığını bilmediğim alışveriş poşetlerini alıp durduğumuz evin kapısından içeri girdi. Burası kocaman bahçenin sardığı tatlı ufak bir evdi. Arka bahçesinde havuzu, barbeküsü de vardı. Evin içi klasik döşenmişti, bir salonu, salonun içinden geçen bir merdiven, bir yatak ve ufak bir tuvalet banyosu vardı. Evin içi soğuktu, ki dışarısı felaket rüzgarlıydı.

'' Güzce, hemen çıkarma üstünü. Şömineyi yakayım''

Hali hazırda ki odunları şömineye doldururken salonla birleşik ufak bir tezgahı olan mutfakta poşetleri açtım. Aldığı içecekleri mini buzdolabına koyup aldığı makarna ve sosları tezgaha koydum.

'' Güzce telefonun!''

Çantamda titreyen telefonumu aldığımda Hanzade kuşumun aradığını görünce hemen onu hoparlöre alıp masaya koydum.

'' Günaydın çiçeğim uyanık mısın?''

'' Evet, uyanığım Hanzade hazretleri hayırdır erkencisin''

'' Sende ki bu sabah sabah ne neşe kız! Normalde işekli raziyeler gibi asarsın suratını, hayırdır?''

Gökalp sırıtırken ben ise telefonu almak için elimi uzatıyordum ki, sesi yükseldi.

'' Asker damat ne yapıyor?!''

Gökalp şöminede ki bakışlarını bana çevirirken ben ise içimden lanetler ede ede telefonu kulağıma götürdüm.

'' Teyze! Ne alaka yahu? Sende sabah sabah varya!''

'' Ay ne var? Alla alla!''

'' Gökalp yanımda teyze!''

'' Hii, duydu mu? Ay Güzce, ne bileyim karga bokunu yemeden yanında olacağını!''

'' Teyze! Kapatıyorum ben, ararım seni sonra.''

'' Tamam kuzum tamam''

Telefonu kapatıp köşeye koyarken elimi burun kemerime götürüp sıktım, rezillik!

'' Teyzen beni biliyo herhalde, yani en azından o asker damadın ben olmasını temenni ediyorum''

Arkam dönüktü, yüzüne bakamayacak kadar utanç içindeydim çünkü.

'' Biliyor yani evet''

'' Bilmesinie sevindim, Güzce suratıma dön''

Boğazımı temizleyerek arkamı döndüğüm de elleri toz olmuştu, şömineden alevler yükseldi.

'' Benden çekinmeni, utanmanı istemiyorum! Benim saklayacak bir şeyim yok. Seninle deneme yolunda falan da değilim! Bir yoldayım, ben bunlar için utanmanı istemiyorum''

Kafamı olumlu anlamda sallarken o ellerini yıkamak için banyoya girdi. İçerisi kısa sürede ısındı, cama çiseleyen yağmur kendini fırtınaya döndürünce çıkan sesler yankılanıyordu ortamda.

'' Yağmur çok bastırdı, tam zamanın da gelmişiz.''

Yağan yağış, şebekeleri de götürmüştü anlaşılan. Telefon çekmiyordu.

'' Aynen, telefonlar da çekmiyor''

'' Film izlesek mi?''

Tam tedarikli geldiği belliydi, bilgisayarı da yanındaydı.

'' İzleyelim''

O hazırlıklı gelerek bir film indirmişti.

'' Bir film seçtim ben, hadi gel''

'' Bekle o zaman, sıcak bir şeyler yapalım. Elektrikler gitmeden''

O battaniyeyi salonda ki geniş koltuğa yayarken bende bize sallama çay hazırlayıp yanına gittim. Yorganın altına girip ayaklarımı uzatırken o beni belimden kavrayıp göğsüne çekti. Mis kokusuna kendimi yaslarken uzanıp kupasını aldı, ve film başladı.

Kasımda Aşk Başkadır/Sweet November..

( Yazarın Notu: Filmden spoiler uyarısı!)

Karşımızda ki camın yansımasından gördüğüm kadarı ile gülümsüyordu, tam da bize yakışır bir film..

Film ilerledikçe, odada ki tek ses, filmin sesi ve nefes seslerimizdi. Arada camdan yansımasına baktığım da saçlarıma bakıyor, onları derince soluyordu. Bu da kanımı kaynatırken, vaktin nasıl geçtiğini unutturuyordu.

'' Yaa! Ama kadına ne oldu? Açık uçlu bir film bu!''

Filmi durdururken elleri hala saçlarımdaydı.

'' Sen tamamla diye''

'' Dalga geçme! Adamın hemen vaz geçmesi peki?!''

'' Kadının hasta diye herkese kendini sunması?''

Bir bakıma ikimiz de doğruyduk. Saçımı seven elleri, beni mayıştırmaya yetiyordu. Karnım tok sırıtm pekti bu halde. Dudaklarımı kafama bastırdı, her bir tutamını sevdi incelikle.

'' Duş almak istiyorum''

Omuzlarımdan destekle beni kaldırıp sıcak dudaklarını alnıma yerleştirdi.

'' Gir güzelim, havlu var temiz kontrol ettim. Sen gir de ben de gireyim''

Birilkte girin, su israfı olmasın! Sus sen!

'' Bir tane mi var havlu, sen ne yapacaksın''

'' Sen kurulan, ben alırım''

Kalbim bir durur musun! Ananı avradını bir sıcak bastı!

'' Hadi gir sen''

O da benimle ayaklanıp mutfağa girerken hızlıca bir duş almış, kendimi durulamış, havluyu çok ıslatmadan üzerimi kurutmuştum.

'' Güzce, kapıdayım ben. Kapının önün de temiz eşyalar var''

Kapıyı hafif aralarken o da salonun kapısını aralayıp çıktı dışarı. Kapının önün de ki sweat, ve eşofmanı alıp çamaşırlarımı giyerek çıktım banyodan. Ocakta makarna pişiyordu. Hava iyiden iyiye de bozmuştu. Havluyu şömineye yakın masaya koyup ıslak saçlarımı şömineye doğru olacak şekilde oturdum köşeye. Kapı aralandığın da, Gökalple birlikte ıslak toprak kokusu doldurdu odayı. Sırtım ona dönük olduğundan göremiyordum.

'' Hava buz gibi, üşümedin mi?''

'' Üşüdüm.''

Koltukta ki çantasına uzandı, içinden ne çıkardıysa onu arkamda hissettim. Arkama geçtiğin de saçlarımı tutup suyunu şömineye doğru akıttı, ona bakmak için dönüyordum ki saçlarıma değen tarak ile oturduğum yerde mıhlandım.

Saçımı mı tarayacaktı? Saçım en son ne zaman şefkatle taranmıştı emin bile değildim. Sanırım en son annemin olmayışının ilk sabahında, ağabeyim taramıştı. Bir daha da kimse saçımı taramamıştı. Dolan harelerimi tutamayışımdan dolayı yanaklarım ıslandı, o ise saçlarımı büyük bir özveri ile acıtmadan taradı.

'' Bir yola çıkalım derken öyle basit bir eylem değildi bu, aramızda ki beğenti, hoşlantı, adını ne koyarsan koy deneme tahtası değil. Denedik oldu bittiye getireyemeyiz. İkimizin de hali ortada, İzin ver yaralarını sarayım, izin ver ruhunda ki küçük kalmış ama büyümek zorunda olan çocuğu seveyim, onun saçlarını okşamama izin ver Güzce!''

Ayaklarımdan aldığım destekle ona döndüğüm de, hızlıca uzanıp yaşlarımı sildi parmakları ile. Burnumu çekerken bir yandan da ona bıdı bıdı konuşmak istiyordum. Ama sanki mıhlanmıştı dilim.

'' B-ben, Gökalp''

Kekelememi anlamış olacak ki beni göğsüne çektiğin de ellerimi cesaretle doladım beline. Sıcaklık ikimizin de bedenine vururken belimi kavrayan avucu, sürekli okşuyordu.

'' Şşş, biliyorum. Çok zorlandın, çok acı çektin, çok üzüldün kimse anlamadı seni. Biliyorum güzelim, mis kokulum her şeyi biliyorum. Bundan sonra tek değilsin ben varım, biz varız''

Biz varız, o var Güzce...

'' İyi ki varsın''

dedim güçlükle, çenemden tutup dudaklarıma eğildiğin de büyük bir açlıkla kavradım onu. Elim açık ensesine gittiğin de ağzımın içine sızan dili dizlerimin bağını çözmüştü adeta. Belimden yükselterek beni kucağına çektiğin de oturduğum sertliğini bacak aramda hissettiğim de boğazımdan içime lavlar akacaktı sanki. Sweatin eteklerinden sızan eli çıplak sırtımı okşarken, durdu. Sütyen giymemem gerçeği sertliğini daha hissedilir kıldığın da, ensemde ki saçlarımı hafif sertlikle sıkıyordu. Gecenin bile gizleyemediği katran karası gözleri kapandı, kirpiklerini bahşetti. Dudaklarım da ki dudakları alt dudağımı tesiri altın da aldığın da eli aşağılara kaydı, arsızca dilini damaklarımda hissetmem ile ufak bir inledim. Daha da sertleşen elleri kalçam ile bel oyuğum arasında etimi kıstırması ile son buldu. Dudağımdan çeneme yaptığı ıslak öpücüklü yolları tek tek geri öperek dudaklarıma tırmandığın da elim onun göğüslerini okşuyordu. Kadınlığımda ki ince sızı kendini iyiden iyiye belli ederken sweatimin eteklerini kavradı, çıkaracağını anlayıp kollarımı iki yana düşürürken büyük bir gürültü ile sıçradım yerimden. Makarna taşmıştı, kapağı tezgahı boylamıştı. Beni belimden kavrayarak köşeye geri indirdiğin de küfürler ede ede kalktı. Pelteleşmiş vücudum, allığın bu sefer saklayamadığı kırmızı yanaklarım, titreyen dizlerimle köşeye çöktüm. Az önce ne olmuştu bilmiyorum ama, iyi ki olmuştu. Ellerimi kızaran yanaklarıma götürürken o küfür ede ede makarnayla uğraşıyordu. Arkasından kocaman sırıtırken parmaklarımı dudaklarımda hareket ettirdim.

Yüzbaşı Gökalp, kalbimi de gönlümü de çalan tek kişiydi. Beni tekrar ve yine tekrar olacağını belirtecek kadar öpmüştü..

🍂

Ah öpüştük bizzzzz! Bir sonraki bölüme Allah kerim! Haha:)

Loading...
0%