@yaziyoruzbacimm
|
KASIMDA AŞK BAŞKADIR 9. BÖLÜM/ 🍂YOL YÜRÜDÜKÇE OLUŞUR🍂 Huzur; anlamı geniş ve milyonlarca anlam çıkacak kelime. Sizin için huzur neydi? Bir el tutması, harelerin birleşmesi, güzel sözler, anlamlı davranışlar ve bir çoğu.. Benim için huzur, az önce göğsünde mayışıp uyuduğum adamın koynunda uyanmaktı. Çıplak ayaklarım buz kesmişti, sıcacık bacaklarının arasına aldı ayaklarımı. Elleri sweatimin altından çıplak tenimi okşuyor, göğsü nefes aldıkça sırtıma çarpıyordu. Nefesi boyun ve kulağımın açıklığına çarpıyor, midem hoş oluyordu temas çoğaldıkça. Bizi ayıran tencere ile kalkmış, yemek yemiştik dün gece. Ailemin her detayını anlatmıştım, vakıftı bir kısmına zaten. Ben anlattıkça o içerlendi, ben anlattıkça o sinirlendi ama yine en son koynunda uyuttu beni. Şimdi hafif bir esinti vardı, pencrenin boşluklarından sızan. Yatağın içi sıcacıktı, kalkmak dahi istemiyordum. Düzenli nefes alışverişleri kulağımda çınlıyordu adeta. '' Güzce'' Hayır, uyanmak istemiyordum. Lakin belimin altında ki kolunun uyuşmuş olduğunu varsayarak yerimde kıpırdandım. '' Hım'' '' Uyan güzelim, kahvaltıya gidelim'' Pek tabii güzelimin kelimesinin heyecanını sadece iki saniye yaşabildim, çünkü karnımın guruldaması Gökalpin kahkahalarına karıştı utanç yakama yapışırken.. '' Gülme ya! Pislik! Ne var, karnım gurulduyor senin karnın guruldamıyor mu?'' Dün gece her şeyimizi ortaya serişimiz mi, yoksa ona güvenip bir şeyleri aşmam mı etkiliydi bilmiyorum ama gözle görülen o mesafesi kalkmıştı, daha sıcak daha rahattık. Ona doğru dönmemi cesaret bilip tek kolundan destekle doğruldu, üzerime doğru eğilip sweatimin eteklerinden kavradığı gibi yukarı çekti. Çıplak karnıma değdirdiği dudakları ile zaman durmuştu adeta, utanmayı bile unutabilirdim.. '' Acıkmış mı bu göbüş'' Göbüş? Göbeğim mi vardı, hayır var da çok mu vardı? '' Acıktım'' dedim içime kaçmış bir sesle, o bundan keyif alıyordu sanki. Uyanınca şişen mahmur gözleri, kıvrık kirpikleri, şişik dudakları eşsiz bir manzaraydı. Heybetli adem elması yutkundukça hırçın bir dalga gibi hareketleniyordu. Avuç içleri genişti, elleri sertti, dokunduğu yeri cayır cayır yakıyordu adeta. '' Acıktıysan doyuralım'' Parmak uçlarını yanlarım da hissettiğimde gıdıklamaya çoktan başlamıştı. O beni gıdıkladıkça saçlarından tutuyor kahkahalarım eşliğinde itmeye çalışıyordum, göbeğimden dudakları çıka çıka boynuma geldiğin de yanaklarıma sert ama kısa öpücükler bıraktı. '' Yeter gülmekten ağlayacağım'' Geniş gülümsemesi yayıldı suratında. Saçlarımı dağıldığı yerden çekip alnıma, burnuma öpücükler kondurdu, oradan dudaklarıma indiğin de odayı dolduran telefon sesi ile geri kalktı. '' Sikeceğim telefonunu da sesini de! Ne var lan ne var, karga bokunu yemeden, ne arıyorsunuz?'' Yatağın köşesine çökmüş, ellleriyle saçlarını kaşıyordu. '' Komutanım, ne sabahı kurban olam, saat on ikiye geliyor. İçtima alındı, sizi bekliyoruz.'' Naimin sesi yankılanırken uzanıp telefonumu aldım. 11.45, Yuh! '' Geç geleceğim, halledersiniz. Bir daha da arama it herif!'' Telefonu kapattığında yataktan doğrularak kalktım. '' Saat çok geç olmuş, uyandırsaydın keşke'' '' Ben sekizde uyandım'' '' Şaka yapıyorsun! Ne yaptın onca saat?'' '' Seni izledim'' Utanç yok mu demiştim, bok yok! Yatağın örtüsünü düzeltip kalktı, kasları giydiği ince tişörtünden fırlıyordu adeta. Telefon sesi yükseldiğin de bu sefer daha da sinirlense de açtı. '' Sultanım'' Masada ki tarağıma uzandım, saçlarımı açıp taradım. '' Günaydın oğluşum, müsait miydin?'' '' Müsait değilim aslında bir şey mi oldu?'' '' Yok oğlum, biliyorsun ya hani Leylanın doğum günü var hafta sonu. Gelebilir misiniz?'' Saçlarımı ensemde sık bir topuz yapıp diş fırçamı aldım çantamdan, banyoya geçtim. Kapı açıktı, rahatça konuşulanları duyabiliyordum. '' Time sorarım ama, hepsini toparlayamam annem'' '' Yok annecim tim değil, şu güzel kız, hani telefonunu açan.'' Ağzımda macun kalakaldım, pardon ben mi? Gökalpin telefonunu kaç güzel açıyor? '' Anne, konuşmuştuk bunu'' '' Ay ne var anneciğim, ne var yani seneler sonra asker olmayan bir dişi gördük yanında tanımayalım mı, hem arkadaş olarak yavrum'' '' Anne seni duyuyor! Güzce ile beraberiz'' Siktir, söylemek zorundamıydın! Ah! '' Gece birlikte mi kaldınız? Gökalp, ay anneciğim ayıp oldu kıza beni duyuyor. Kapat! Eşşoğlu!'' Kapanan telefon ile ağzımı temizleyip çıktım banyodan. Gözlerimi ondan kaçırırken o ise rahatça elleri ensesinde uzanıyordu. '' Duyduğunu biliyorum'' '' Kadına birlikte olduğumuzu söyledin resmen, ne düşünecek kim bilir'' Yattığı yerden devirdiği gözleri ile beni süzdü. '' Ne düşünecekmiş? Benim annem eski kafalı biri değil Güzce, hakkında bir şey düşünmez!'' '' Onun için demedim, utanıyorum'' '' Farkındayım, bak Güzce benim annem görüp görebileceğin en sıcak kadındır, asla ama asla elinden kurtulamazsın, o yüzden uzak tutuyorum mümkün oldukça. Seni darlar, ablam da öyledir. Ben seni götürmek isterim ama sen gelir misin?'' '' Bilmiyorum, kimseyi tanımıyorum Gökalp ailenin içinde işim ne?'' Hızla doğrulup beni bileğimden kavradığı gibi dizine oturttu. '' Senin işin benimle, benim senin işin! Ne demek işim ne, seni aileme sokup köşeye çekilmem Güzce, yanımda dibimden ayırmam seni!'' Gözlerinde ki hevesi kırmak istemiyordum ama gitmek için de erken olur diye düşünüyordum. Lakin yine de onu kırmak istemedim. '' Hediye almadım'' '' Gerek yok, ama illa istersen alırız daha bir hafta var'' '' Kaç yaşında?'' Güldü kafasını sallayarak'' '' Bir yaşına basacak'' '' Yaa, daha çok küçükmüş'' Çenemi öperek kalktı, benide kaldırdı. '' Hadi artık gidelim. Yoğun bir hafta bizi bekliyor'' Odada ki eşyaları kısaca toparlayıp çıktık evden. Gökalp birini arayarak evden çıktığımızı da söylemeyi unutmadı. Arabaya geçtiğimiz de kızlara döndüğümüzün haberini verdim. Sıla ve Eylül nöbetteydi, evde sadece Duygu vardı. '' Eylül, Rızayı affetmiş'' Direksiyonu sağa kırarken ana yola çıkmıştı. '' Konuşmadık, yani affetmiştir.'' '' Rızanın Eylüle evlenme teklifi edeceğinden adım kadar eminim, sadece kardeşinin düğününün geçmesini bekliyor'' Bu kadar kısa sürede olur muydu, oluru var sa da oldururlarmıydı bilmiyorum ama Rıza iyi çocuktu, saftı. '' Daha birbirlerini tanımalılar'' '' Neden, bir süre beraberlerdi, meslekleri bekletmeye gelmez. Sen, evlilik düşünüyor musun?'' Yolda ki gözlerini ara sıra bana çekse de hevesle cevabımı bekliyordu. Yirmi altı yıldır bunun eğer 18 ine kadar çocuklukla değerlendirirsek, sekiz yıldır bu sorunun cevabı hayırdı. Kendimi mesleğime, kendimi vatanıma adamıştım. Şimdi ise vatanına kendini harcayan adama, duygularım kapılıp gidiyordu. Aşk mıydı şimdi elimi avuçları arasına alan adama beslediğim bu doluluk hissi? Lakin bir kuşku vardı, olmazsa? Ailesi, arkadaşları, ve nicesinin gözünde küçük düşmesini istemezdim. Onunla evlenme hissi içimi kıpır kıpır ederken ona evet demek, düşüncesizlik olacaktı, hayır dersem de neden birlikteyiz diye de sorgulayacaktı ki, çalan telefon kesti sohbeti. '' Ne var koçum, arama demedim mi?'' Karşıdan ne duyduysa kaşları çatıldı, garip bir tını da boğazını temizledi. '' Evrakları bırak sen masaya, çocuklar kaybolmasın bir yere akşam üstüne doğru geleceğim'' '' Gökalp'' Bakışlarını bana çevirmedi, sağ sapaktan dönerken anladım evin yoluydu, gelmiştik. '' Bir sorun mu var?'' '' Hayır, günlük işler.'' Kısa bir cevabın ardından park ettiği araçtan inip arka koltuktan çantamı aldım. O da çantasını sırtlayıp geldi peşimden. Binaya girdiğimiz de saat henüz ikiye geliyordu. Uykusuz değil aksine dinçtim.Merdivenleri çıkarken kapının önünde durduk, hatta o da durdu. '' Bu güzel kaçamak için teşekkür ederim, çok güzeldi'' Katran karası gözlerinde ki ışık parladı, dudaklarını hafifçe kıvırdı. '' Güzel olan sendin, ben ise sadece seyir aldım'' '' Dinlen sende, uykusuz günler bekliyor anlaşılan seni'' Avuçları arasından saçlarını geçirirken kafasını salladı. Arka cebimden çıkardığım anahtar ile kapıyı açtım, Arkamı dönüp son kez bakmak için gözlerimi çevirdiğim de kolumdan tuttu, beni göğsüne çekerken dudaklarını dudaklarıma dayadı, nefesimi tuttum o an. Dünya mı ayağımın altından kayıyordu, ben mi bayılacak gibiydim? '' Yedi de gideceğim karargaha. Bana gel işini bitirip, bekliyorum'' Dudaklarım dudaklarının çekilmesi ile cayır cayır yanarken elim kapının kulbunda buza dönmüştü. Kalbim sanki yerinden çıkacaktı, kolum alev alevdi. Gözlerimi gözlerinden çektim anın da, yanaklarıma hücumlanan kan, kendini belli etmişti çünkü yüzüm cayır cayır yanıyordu. Kapımı onun sırıtık suratına kapatırken sırtımı dayadım soğuğa. Elim istemsiz kalbime gitti, sanki depara koşuyordu. Öylesine derin bir çatışma içindeydim ki bir yanım onu elinden kavramak, ne istersen o demek istiyordu. Gökalp bu kısa sürede yüreğime tesir eden ilk erkekti. '' Kız!'' Bir anda duyduğum ses ile parmağımı damağıma vurdum. '' Çüş! Aklımı aldın kızım!'' Duygu gülerek gözleriyle bir yeri işaret ettiğinde anlamsız bakışlar attım. '' Senin aklını almış biri çoktan! Şu ağzını sil de gel!'' O yolunu mutfağa çevirirken ben hızla odaya gidip aynanın karşısına geçtim, siktir! Dudaklarıma rujum bulaşmıştı. O anın heyecanı ile Gökalpin dudaklarına da bakmamıştım! Çekmeceden ıslak mendil çıkarıp dudaklarımı sildim, saçlarımı açıp başımın ağrısını dindirdim. Dolaptan siyah sweat, eşofman takımımı geçirip gri çoraplarımı da giyerek çıktım odadan. Mutfağa geçtiğim de mutfak masasın da oturmuş, aralık balkon kapısına doğru sigarasını içen Duygu karşıladı beni. Duygu, çok nadir içerdi. '' Hayırdır, tüttüresin mi geldi?'' Masanın üzerinde ki keki gördüğüm de, aklıma gelen fikirle dolaba yöneldim. Her şey tamdı, Gökalp için tahinli kek yapabilirdim.Çünkü masada bitirdiği tek şey tahindi.. '' Hayırdır asıl sana, aşcılılığamı atıldın?'' '' Yoo, Gökalp için tahinli kek yapacağım'' '' Ha bir de dürüst! Vay, yakışır'' Yumurtaları ve şekeri çırparken bir dal da bana çıkardı. İnce sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirirken ateşimi yaktı, eğilirken alnıma öpücük kondurup serserice; '' Orospunun sigarasını şerefsiz yakar'' diyerek kahkahayı bastı. Ona gözlerimi devirirken omuz silkerek ' ne var' dercesine ikinci dalını yaktı. '' Neyin var?'' Sigarayı küllüğe yerleştirip derin bir kapta malzemeleri karıştırdım. '' Mesele ne biliyor musun? Benimle yıllardır bir ilişki içinde, yıllardır hep evlenmek için peşimde dolandı.İşim ve param varken el üstünde tuttu, ailem seni böyle kabul etmiyor dedi ve evet ağzıma sıçsan da söylüyorum. Kabul ettim, bırakıyorum mesleği dedim, komidinin üzerinde imzamı atmadığım bir istifa maili var. Ama gel gör ki ben aldatılmışım. Her yönden. Konum atan kız, beş aylık bir ilişki içindelermiş. Bana, işim var dediği her an soluğu orda alıyormuş. Beni görmeye bile gelmedi buraya. Ve asıl sorun ne biliyor musun? Ne aldatılmam, ne de hatalar. Asıl sorun evlenecek olması. O kızla evleniyor Güzce, evlilik teklif edeli bir kaç gün olmuş ve ben bunu kuzeninden öğreniyorum. Beni arayıp ' abla, durum bu lütfen aç gözünü artık. Bırak bu salağı' demese, istifa edip döneceğim! Elimde ne var sıfır!'' Tahini koyduğum harcı kenara iterek sigarayı parmaklarım arasına alıp yanına oturdum. '' Yusuf yalancı orospunun tekiydi zaten. O kız onu bıraktığın da tekrar sana dönmek isteyecek ama seni yerinde bulamayacak!. Kuşum, gerçekten iyi misin?'' Kafasını salladı, duman çektik ikimiz de. '' Ben gerçekten iyiyim, sadece üzüldüğüm tek bir şey var. Yusufun bir başkası ya da aldattığı kızla evlenmesi, beni üzmedi. Beni üzen kaybettiğim duyguları geç farkına varmam. Beni üzen buydu. Halmla konuştum ben Güzce, önce şu keki fırına ver hadi'' Parmaklarımla ezdiğim sigarayı küllüğe savurup kalktım, ellerimi yıkarken harcı kalıba döktüm, fırına verdim. Kalçamı tezgaha yasladım. '' Halam kuşadasında aldığı yazlığa yerleşiyor. Biliyorsun hastanenin dibi. Halam onunla yaşamamı istiyor. Biliyorsun onun da kimsesi kalmadı. Duurmu toparlamış baya, maddi açıdan çok iyi ve beni istiyor.'' '' Gideceksin?'' '' Gideceğim, ama bu Yusuf için acı çektiğim ya da hayatın sillesini yediğim için gitmek değil, kendim için bir şeyler yapmak istiyorum Güzce. Mesleğimden asla vazgeçmem, bunu biliyorsun. O yüzden kuşadası jandarma birliğine başvurdum. Revirde ki doktor eksilikiği varmış.'' Duygu, en yakınım, kızlar arasından sırdaşım, bazı zamanlar benimle ağlayan gülen dostum. Gitmek istiyordu çünkü onu bu zorlu hayata bağlayan bir şey yoktu. O hep güzel yerlerde çalışmak istese de vatanının her karışında görev almıştı. '' Kuşum'' Dizlerine çöktüğüm de dolan harelerini çevirdi, duvara bakıyordu. '' Sen ne istersen arkandayım, bırakmak mı bırak.Devam ama başka bir yerde mi senin için mutlu olurum, oluruz! Sen bizim dostumuzsun, mesafeler engel olur mu sence? Asla!. Hayat bu, düşürdü seni ama kalkmayı iyi bilirsin sen. Her darbe bir arbede, sen yeter ki çık bu savaştan. Yaralı ol varsın kan ağla ama sonra gül, hayat ağlamak için çok kısa'' Gülümsedi, yaşlar süzülürken ellerimi tuttu. '' Yanımdaydın hep Güzce, sanma ki bırakıyorum seni, kızları. Yeriniz apayrı. Zaten bir yerleşeyim, hemen odanızı yaptıracağım. Gelir kalırsınız, çünkü ben sizden ayrılmak istemiyorum. Görüşür konuşuruz, ir elim ayağım hep sizle olur.'' ''Bizde yanındayız, seni bırakır mıyız kızım hayırdır!'' Bir anda patlama noktasına gelmişti adeta, yaşlar hızlandı, bir feryat döküldü dudaklarından. Göğsüme bastırdım onu, öylesine bastırdım ki hıçkırıkları sakinledi, biz böyle ne kadar durduk bilmiyorum ama, arkadaşımın feryadı, yüreğimde dağlandı... 🍂 '' Kızım bak kuşadası diyorsun, yakışıklı erkekler, beachler, sahiller de konserler! Oh!''-Sıla '' Hayırdır oğlum Rıfatla aran mı bozuk erkek merkek?''-Eylül '' Hasbama bak, gören de dört dörtlük flört der. Sen değil miydin buraya gelirken 'askeriye de inşallah yakışıklı vardır' diyen?''-Sıla '' Rızamı buldum'' Duygu elinde ki pastayı keserken kahkahaları hiç peşini bırakmamıştı. Yüzüne gelen renkle mutluydu. Kızların gelmesi ile Duygu kızlara da bu konuyu bahsedince bir göz yaşı seli olmuştu ama kızlar da benim gibi düşündükleri için Duygunun destekçisi oldular. Hatta benim odada ki yatak hep açık kalacaktı, bizi ziyarete gelecekti, temkinimiz buydu.. Daha sonra Sıla halasının yanına taşınmasını kutlyacak bir işe çevirince pasta almış gelmişlerdi, şimdi de onu yiyor, tatlı tatlı atışıyorlar Duygu ise doya doya bu sahneleri izliyordu. Ben ise elimde ki tahinli kek ile kapıya yöneldim. '' Ben çıkıyorum, gelirim bir saate.'' '' Oh git bakalım sevdiceğinin yanına!''-Sıla '' Sıla!'' Onlar beni bırakıp kendi sohbetlerine dalarken ben çoktan çıkmış, kapısını çalmış bekliyordum. Kısa sürede açtı, kısa süre önce uyandığını belli eden mahmur gözleri, gri eşofmanı, dağınık yeşil tişörtü ve boynunda ki zinciri, delirmemek elde değildi. Dağınıık olan o, dağılan ben.. '' Hoş geldin güzelim gel'' Kapıdan geçmem için müsaade ettiğin de içeriye girerek hoşbeş faslını yaptık. Elimde ki üstü peçete ile örtülü tabağa baktı. '' Kek yaptım sana, tahinli'' O an tüm uykundan arındı, gülümseyerek aldı, dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktı. '' Ellerine sağlık, emeğine sağlık güzelim. Hemen çay koyayım'' Salona girdiğim de gördüğüm sırt çantası ile duraksadım, göreve mi gidiyordu, o gidiyorsa otomatik benim de gitmem gerek miyor muydu? Lacivert kanepeye oturup keki masaya koyduğum da, ağzı açık puzzle dikkatimi çekti. Üstünde ise bir dilek feneri figürü vardı. '' Çay uzun sürer, vaktimiz de yok, sallama yapsam? Su hazır'' Mutfaktan seslendiği için ona doğru eğildim. '' Olur'' O kısa süre sonra elinde iki kupayla gelip oturdu yanıma. '' Puzzle, sen mi aldın?'' Bir elini belime atarken beni göğsüne çekerek, uzandı yerinde iyice. '' Yeni aldım, bizim ilk uçurduğumuz dilek fenerini fiile dökmek istedim. Yaparız değil mi?'' Düşüncesi, inceliği gerçek misin sen yüzbaşı? '' Yaparız tabii ki, birlikte. Sen göreve mi?'' '' Benim çantam hep o köşede hazırdır, görev emri yok. Bu gece karargahtayız. Toplantım var'' Elimin altında ki karın kasları dikleşmiş, doğrulmuştu benimle beraber. Keke uzanıp eliyle aldığı ufak dilimi ağzına götürdüğün de kaşları havalandı, bir yudum çayından aldı. '' Beğendin mi?'' Ellerim birbirine kenetli yorumunu heyecanla beklerken burnuma bir fiske vurdu gülerek. '' Eline emeğine sağlık tekrar yavrum, çok beğendim. Tahini de çok severim'' '' Biliyorum, kahvaltıda bitirdiğin tek tabak tahindi'' Kekte ki bakışlarını çevirdi bana, karadan kara gözleri parlıyordu. Yüzümün her bir santimini incelerken tutulduğum ensemden çekildim. Dudaklarım dudaklarına büyük bir açlıkla kavuşurken beni belimden kavradığı gibi havalandırdı, kucağında ki yerimi aldım, ayağıyla masayı itip bana daha çok alan tanıdı. Dili arsızca dudaklarımın arasına sızmış sıcacık dilime bulamıştı, bir sıvı akıyordu kor alevler eşliğinde kasıklarıma. Elleri sweatimin altından tenimi avuçluyor, beni kucağında kıvrandırmamak için kendime işkence ettiriyordu adeta. Ellerim ensesinde ki saçlarını kavradığımda, sanki bu onun son noktası gibi beni koltuğa yatırıp bacak aramı açıp yerleşti, iki parça kıyafet ne onun sertliğini gizliyordu, ne de benim yangınımı. Ensesi ısınmıştı, elleri belimde, bacaklarımda dolanırken dişlerini geçirdiği dudaklarımdan inleme döküldüğün de zihnimi bulandıran göğsünde ki asılı künyenin birbirine sürtünüşünden çıkardığı sesti. Şıngırdama sesi kulaklarıma doluyor, göğsünü avuçladığım elime değen künyesinin pürüzlülüğü beni mest ediyordu. Mis gibi kokuyordu, heybetli bedeninin altında kaybolmuştum adeta. Siktir! Cayır cayırdık! Öpüşleri açlıkla yükseldiğinde çenemi, çenemden kapşonun açık bıraktığı boynuma izler bıraka bıraka giderken dudakları boynumun bitişinde ki köprücüklerimin oval geldiği boşluğa değerken ağzımdan arsızca bir inleme peydahlandı. Utanç terk edeli çok oluyordu. Onu tekrar ensesinden kavradığım da gördüğüm katran karası alevler yükseldi, sanki gözlerinin ısısı yakıyordu bedenimi. Yanaklarım alev alevdi, bacaklarım titriyor, onu daha çok kendime bastırmak istiyordum. Yaptım da, ona doğru yükseldiğim de bacaklarımı beline doladım, onu kendime daha çok bastırdığım da, çoktan o eşsiz yola girmiştik.. Alevler tenimi, tenimden kasıklarımı, dikleşen göğüs uçlarımı emri altına aldığında ikimiz de ilk günahın çamuruna bulanmıştık..
(+18 uyarısı, bu sahneden itibaren cinsellik içerecektir, okurların dikkatine! Okumak istemeyen aşağıda ki satırdan devam edebilir.) Ensesin de ki elimle dudaklarıma çektiğim de sweatin eteklerini kavradı, ılık eli yangın çıkan bedenimde, sütyenin alt kısmında doladı. Bir anlığına kesişen bakışlarımdan onay bekliyordu. Şu an ne istese yapabilecek konumdaydım, yüreğimin çırpınışları, alevlenen tenimin diken diken tüyleri, ona hazırdım.. Kollarımı kaldırdığım da ortamızdan akıp giden sweati köşeye atarken dudaklarıma tekrar açlıkla yerleşti. Önün de sere serpe uzandığım dolgunluklarımı taşıran toz pembe dantelli sütyenimle kaldığım için bir utanç yoktu, çünkü utanmayı unutacak kadardı bedenim. Ilık avucunu sütyenin altından alev alan göğsümde hissettiğim de ağzının içine inlememi durduramadım, bu sesler benden mi çıkıyordu, Allah aşkına!? Sertleşen sağ göğüs ucum avucunun içinde ufalandıkça kızgın şişler ciğerlerimde batıyordu sanki. Dizlerimin bağı çözülmüştü adeta. '' Gökalp'' dedim nefes nefese, onun benden farksız yanı yoktu. Dağılmıştı, incecik eşofmanından bacaklarımın arasında hissettiğim sertliği beni daha da zorluyordu. Alnında ki damarlar genişlemiş, ellerinin üstünde kiler ise belirginleşmişti. Parmak uçları buz atıyordu, tenimde ki alevi söndürmek göreviydi sanki. Göz bebeklerine dolan zevk, benim göz bebeklerimde de sabitti. '' Güzce'' Alnını alnıma dayarken avucu besbelli kalmıştı göğsümde, kalbim kımıl kımıldı elinin altında. Atışını hissedebiliyordu, kasıklarım sancılanıyordu. Göğüslerimiz birbirine çarpıyor, ortamın sıcak havasına rağmen çıplak üst bedenime değen nefesi üşütüyordu. O ise soğuk soğuk terliyordu. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurduğum da kararan gözleri ile çıplak omuzlarıma, gerdanıma bakıyordu. '' İrademi sikip atıyorsun anasını satayım! Sanırsın lise sırasında oturan ergenim!'' Gözlerimi devirip gülerken tekrar dudaklarma inmesi ile alev bizi baştan aşağı sardığın da, elleri göğsümden ayrılıp kaba etim ile içbacağım arasında ki o yumuşak uylukta dolandı. Allahım, tutmasa düşecek gibiydim! Eli, eşofmanımın lastiğine gittiğin de gözleri açıldı, hala dudaklarımı dudakları arasında eziyordu bu sırada. Gözlerimi geri kapatmamdan aldığı cesaret ile elini eşofmanımın içine sızdı, tenim ürperirken, çamaşırımın içine sızdırdığı eli kalp gibi atan kadınlığımın üstüne kapandığın da tiz bir çığlık savurdum, beynim karıncalanıyordu. Damarlı kalın ellerini kadınlığımın dudaklarında gezdirdi, bacaklarım ona yer açarak iyice ayrıldı, sağ eli bacağımdan destek alıyor, sol eli kadınlığımda süzülüyordu. Alt dudağımı dişlerinin arasına alıp ısırdığın da, ağzımdan artık sayamadığım kezinci inlemem dudakları arasında yerini aldı, işaret ve orta parmağını boydan boya iç kadınlığımda gezdirmesi, belimin kalkmasına kendimi eline bastırmama neden oldu çünkü içimde ki volkanik hisleri bastıramıyordum. Ben bastıramıyorsam o mu bastırsın dedin Güzce! Sus, sus ve git iç sesim! Klitorisimde hissettiğim işaret parmağı ile kaydı gözlerim, alnımdan ve iki kaş ortamdan süzülen sıcak sular sanki kanımı fokurdutuyordu. Dişlediğim dudakları ile eli daha da hızlanmıştı, Gökalp normalde elimi bile tutarken temkinli olan Gökalp avuç içleriyle parçalayacak gibiydi tenimi, dizlerimin titremesi boydan boya okşanmamla arttığın da uçurumn dibine itildim. '' Güzce!'' Dudaklarımdan ayrıldıığın da yüzümün aldığı şekli inceliyordu. Başımı eğdim, kayan gözlerimi görmesini istemiyordum. '' Güzcem, parmaklarıma bulan güzelim, ak bana, rahatla. Seni rahatlamadan bu koltuktan kalkmayacağız!' Otoriter sesi kasıklarımda ki alevi hızlandırmıştı adeta, onu yakalarından tuttuğum da parmak sayısını üçe çıkarmıştı, kasıklarımdan yükselen büyük bir alev iç bacaklarıma yayılırken ruhumun tepeden düşmesi, dizlerimde ki bağın tamamen çözülmesi, ağzımdan kaçan iniltiler, onun kor alevlerinin tenimde ki izleri, bu hengamede ki ' ak bana, gel Güzce, boşal' diye çırpınışları birbirine karıştığında sırtım koltukla tekrar buluştuğunda sona erdi. Bacaklarımda ki derman kendini kaybettiğinde indirdim bacaklarımı, kollarım düştü göğsüme, iç bacaklarımda ki kasıntı sona erdi, adeta başıma şimşekler çakıyordu.
(+ 18 sahne sonu, okumak istemeyenler buradan sonra devam edebilirsiniz.) Elini kadınlığımdan çektiğin de, parmaklarına bulanan beyazımsı, şeffaf sıvıyı gördüğüm de utanç kendini en belirgin haliyle belirtti, ellerimle yüzümü örttüm. Lanet olsun delice utanıyordum! Siktir! Pamraklarımın arasından ona baktığım da masada ki ıslak mendile uzandı. Önce ellerini sildi, kuruladı ve yeni bir peçete çıkarıp bana uzandığın da bacaklarımı hızla kapadım. O kadar da değil! '' Hayır!'' Kaşları havalandı, onun gözlerinde ki kor hala dinçti. '' Güzce aralar mısın güzelim bacaklarını'' '' Gökalp hayır! Bak zaten utanıyorum! Lütfen!'' Tam bir şey diyecekken kafamı salladım. '' Lütfen, ben hallederim'' Uzatmadan peçeteleri toplayıp ayaklandığın da, gözüm kumaştan fırlamak için çırpınan erkekliğine kaydığın da göz göze gelişimizle ben önüme o arkasına döndü. '' Ben bir soğuk duş alaıyım, anca paklar! Lavabo sağda'' Elindekiler ile salonu terk ettiğin de ayaklandım. Ah, vücudum pelteleşmişti sanki kök salacaktı! Hızla kendimi tuvalete attığım da aynada ki görüntüme kaydı bakışlarım. Çıplak gerdanımda ufak tefek kırmızılıklar, şişik dudaklarım, çenemde ki diş izleri ve yanaklarımda ki kırmızılık ile dağılmıştım resmen. Az önce neler yaşadık biz? Ah beynim zaman ve mekan kavramını yitirmişti. Elimi yüzümü yıkayıp lavaboda işimi bitirdikten sonra çıktım. Salonda ki saat yediyi geçeli yarım saat oluyordu, geç kalmıştı! Benim yüzümden.. O banyodan çıkmadan ben hızla sweati giyindim ve oturdum yerime, sessizlik beni içine almıştı adeta. Biraz zorlasak sen alacak mış gibiydin! Sus be! İç sesimle kavganın sırası değildi, beynim çalışmıyordu sanki, bir ağırlık çökmüştü sanki üstüme. Az önce bu ana şahit olan masanın üzerinde ki eşyalara baktıkça utanç yenileniyordu. Banyonun kapısı açıldığın da belinde ki incecik havluyla koridora çıktı Gökalp. Adonisleri, boylu boyunca baklavaları, kaslı kolları heybetli çıplak gerdanında ki künyesinin tenine ne de yakıştığına baktıkça yanaklarım kızarıyordu. Ağzının suyu da akıyor olabilir! '' Giyinip geliyorum'' Onun da gözü saatteydi. Bu beni suçlu psikolojisine iterken o kısa sürede askeri üniformaları ile çıktı. Saçını da kurutmuş, siyah bir bere takmıştı. Belinde ki silahı kendini bellli ederken yanıma adımladı. '' Benim yüzümden geç kaldın'' '' Memnunum, hayatımda ilk defa karargaha geç kaldığım özel bir durumum oldu'' Serserice gülümsedi, eğildi dizlerime. '' Çaylar soğudu, tekrar ısıtmak için canımı verirdim!'' Ben utançla imasıyla kafamı çevirirken o ise güldü, ittirdim omuzundan. '' Gökalp!'' '' Gökalpin Güzcesi'' Şaşkınlıkla gözlerimi çevirdiğim de ciddiydi suratı, elinin tersi ile yanağımı sevdi. Şey, az önce seni boşal- öhöm! Sırası değil. '' Güzce, benden utanma. Seni keşfetmek istiyorum. Duydun mu?'' Alnımda ki sıcak dudakları burnuma, burnumdan dudak ve burnum arasında ki çukura yol aldı. '' Hadi çıkalım'' Keki de aldı kalkarken, elime uzanıp benide kaldırdı ama elini çekmedi. '' Yanında mı götüreceksin?'' '' Evet, çayla yerim'' Gülümseyerek çıktık evden. Ben kapımı anahtarla açıp hafif aralık eşikten çıktığım da o sırtında çantası, elinde keki beni izliyordu. İçimde ki tarifi imkansız duygu yerini yavaş yavaş korkuya alıyordu. Bir anlık gelen korku, üzüntü ne dersem diyeyim tanımyalamaya yetmeyecek o his içime peydahlandı. '' Dikkat et kendine, toplantılar uzun sürebilir, yemeklerini eksik etme, nöbetin var yarın akşam, sabahına kapındayım. Olmaya çalışacağım ya da. Dikkat et kendine Güzce, vaktim olmasa da denk gelirsek karargahta odama gel. Kendine dikkat et güzelim'' Saçımı pamrakları ile kulağımın arkasına iterken neden dolduğunu bilmediğim gözlerime eğildi, öptü. Alnımı, dudaklarımı, yanaklarımı öpüp kokumu soludu derince. '' Dikkat et kendine, geldiğinde puzzle yapalım mı?'' Katran karası gözleri kısıldı, olumluca kafasını salladı. '' Yapalım güzelim'' Ve bir şey dedim, anın büyüsü, az öncenin cesareti her ne ise! Yüreğimden gelen o güzellikti her şeyin sebebi. Dudaklarına dudaklarımı bastırdım. '' Seni seviyorum Gökalp'' Karadan karasının gözlerinin donakaldığından sonra ne yaptığını görmeme fırsat vermeden içeriye daldım, kapıyı kapadım. Yapamazdım, utanıyordum zaten bir de bu cesaretimden daha da alevlendi yüzüm. Sırtım kapıda, elim kalbimde bacaklarım az öncenin verdiği pelteleşmişllikle çöktü. Adım sesleri kesildi, apartmanın kapısının tok sesi yankılandı. Gitmişti, lakin içimde ki o his bakiydi. Neden, kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum?.. 🍂YÜZBAŞI GÖKALP TÜRKEŞ🍂 '' Ne diyorsun sen Fırat!'' '' O sesinin ayarını kıs Türkeş! Karşında çocuk değil kıdemli Yüzbaşı Fırat Doğan var!!'' Korların hakim olduğu harelerim Fırata döndüğün de yumruğum masadaydı. Sağımda Rıza, solumda Fırat orta da Naim, karşımda Albay çaprazda Fırat ve timi vardı. '' Yüzbaşı oturun!'' Albayın bağırması ile ikimiz de yerimize mesken kesildik. '' Komutanım, en iyi çözüm bu. TSKya videolu mesaj yollamış bu orospunun dölleri! Basit bir anlaşma. Doktor ve esir askerler. Çökeceğiz diyorum. Sadece doktorların yardımı lazım!'' '' Komutanım! Esirlerin yüz yirmi birinci günü! Bu sayı şaka mı geliyor bize? Doktorları bıraktığımız an ölümlerini imzaladığımız andır!'' '' Komutanım Güzce Çetinöz! Eminim seve seve vatanına- '' Ne Güzcesi lan! Ne Güzcesinden bahsediyorsun oğlum sen! Seni varya burada hastanelik ederim! Yok Güzce Müzce!'' Tekrar büyük bir gürültü ile kalktığım da bütün günümü, gece ettiğim oda da bağırışlarım yankılandı. Fıratta benimle beraber kalkıp bordo beresini masaya sert bir şekilde koydu. '' Sen kiminle konuşuyorsun lan ibne! Senin ben o ağzını vara- '' YETER! OTURUN! BU BİR EMİRDİR! OTUR TÜRKEŞ!'' Albayın ayağa kalkması ile put kesildik hepimiz. '' Gökalp! Odama! Dağılın sizde, çarpacağım bir tane itlere bak! Mayın tarlasına düşmüşüz amına koyduğum piçlerle, düştüğünüz derde bak sizin! Yonca tarlasında it oynatıyoruz sanki! Dağılın lan!'' Rıza timi alarak çıkarken Fırat beresini taktığı hırsla selam verip çıktı odadan, albayın odasına adımladık, kapıyı ardımdan öylesine sertçe kapadı ki, karargahın camları titredi. '' TÜRKEŞ! Neyin oluyor Güzce senin?'' Ne denirdi? Sevdiğini söyledi, ben zaten çoktan tutuldum, seviyordum o bilmese de, duymasa da seviyordum! '' Seviyorum komutanım!'' '' Hazır ol lan!'' Hızla pozisyonumu alıp kafamı dikleştirdim. '' Neyin oluyor oğlum bu kız senin, sevmek yetmez it herif!'' '' Sevgilim olur komutanım'' dedim, fütursuzca. Derin bir nefes verdi, eli burun kemerine gitti. '' Aşık olacak kız yoktu dimi dangalak! Ağabeyi bu topraklar da şehit düşmüş kızın bu topraklar da askerlik ettiğin kendine yarenlik mi etsin istiyorsun?!'' '' Bencilce gelebilir komutanım, istiyorum.'' '' Konuş dedim mi Türkeş? Sesini kes!'' '' Emredersiniz komutanım!'' '' Bilirsin ki bu topraklar aşkı kabul etmez! İçinde bulunduğunuz bu durum, Selonun adamları şehire inmişken tehlikeli! Bilmemeli. Kimse bilmemeli! Karın olsa kafa rahat, dokunamazlar ama böyle sevgililik fasa fiso TÜRKEŞ! Bilirsin. Seviyorsan alırsın nikahına, evlenecek mi bu kız seninle?'' Arabadaki sorumun askıda kalışı gönlümde yaraya neden oluyordu. '' Konuşsana it!'' '' Sus dediniz komutanım!'' '' Şu dosyayı sana sokasım var Türkeş! Sikeceğim şimdi susuşunu! Evlenecek misin kızla it!'' Gözlerimi kararlııkla diktim gözlerine. '' İstesin anında nikah masasına giderim komutanım!'' '' Ha! İt herif! Gidersin bulmuşsun bu kızı! Türkeş, zordur buralar sen daha iyi bilirsin. Esir tutulmak ne demek sen daha iyi bilirsin! Yaran iyileşmiş ama içinde ki yaralar? Evlad, benim şanlı evladım! Ellerime teslim edildiğinde 20 yaşındaydın, tamı tamına yirmi. Senin kanının deliliğini bilirim ben. Güzce askeri tabib, Fıratın dediğini tam olarak olmasa da iletmemiz gerekiyor.'' '' Komutanım- '' Türkeş! Bak saate, sabahın beşi! Kaç saattir toplantıdayız? Dün akşamdan beri, iki koca günü devirdik. Esirleri kendin gördün, bırak yardım etsin bize. TSKdan emir gelirse, bu sefer bizim yetkimiz olmaz. Bzim gözümüz üzerinde olacak. Bak Selo Güzceyi öğrenirse- Kapının hızlı vurulması, albayın gelmesi için direktif vermesi ile son buldu. Kapı açıldığın da Rızanın bakışlarında ki o korkuyu aldım. '' Komutanım, doktor hanım, Güzce kayıp!'' 🍂 |
0% |