@yaziyoruzbacimm
|
12* GİDECEK YERİM YOK Teni tenimi, bedeni bedenimi sardı. Hissettiklerim bedenimde dört nala ilerlerken ben o olmaya karar vermiştim. O beni biz yaptı, kollarında nefeslenmek, kıvranmak, heybetinin altında zevkten deliye dönmekte bize dahildi. Ben şimdi o olmuşken ondan başka çarem, seçeneğim de yoktu şimdi. Benim gidecek yerim yoktu, yok... ** Elimde ki kekin harcını anca bitirmiş, kek kalıbının tabanına biraz yağ gezdirip dilimlediğim elmaları tabana yapıştırdım, üstüne de biraz bal sıktım. Harcı da içine akıttığım da çikolata damlalarını da aralarına serpiştirip fırına yolladım. İçimde ki sıkıntı büyüdükçe kendimi mutfağa atmış, bir tepsi patatesli börek, bir tepsi poğaça ve şimdi de kek. Kolumun ağrısı dinmiş, vücudumda ki izler neredeyse yok denecek kadar azalmıştı. Tezgaha kalçamı dayayıp ellerimi göğsümde bağladım. Dün bir hışımla giden Alpaslana ne kadar ulaşmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Evde de değildi üstelik. Kendimi nasıl ifade edeyim, kime ne diyeyim şaşırmıştım o gün. Ağabeyimle kavga etmiş, aileme de gerekli vetoyu koyup kendimi odama atmıştım. Aramalarımın cevapsız kaldığı Alpaslan kişisi ise, dün gece dörde gelirken eve gelmiş, ışığı altıya kadar yanarken altı çeyrekte mesaj atmıştı. Komutanın Teki: Yarın altıya doğru alırım seni. Ben de gideceğimiz yeri bilmesem de ona bir şeyler yapmak istemiş, kendimi mutfakta burada bu halde bulmuştum. Kapının eşiğinde ki hareketlilik ile Tunçun kafasını uzatmasını gördüm. '' Kuş'' '' Gelsene Tunç'' '' Döktürmüşün bebeğim. Bir sorun yok değil mi?'' Alnıma öpücük kondurup saçlarımı okşadı. '' İyiyim, merak etme bir sorun yok Alpaslanın beni aramaması, aramalarıma da dönmemesi dışında!'' Gözlerimi devirdiğim haline masumca gülümseyerek ellerimden tuttu. '' Firuze, biliyor musun aşk o kadar anlık ki, milim milime uymuyor bazen. Darılmıştır, çünkü bak Firuze seni kandırmayacağım. Alpaslan asker. Alpaslanın yaşantısına ayak uydurabilecek misin, göreve gidecek günlerce gelmeyecek narinsin incinirsin, yüreğinde hep bir korku, hep bir bekleyiş içinde kalacaksın. Hatırlıyor musun, sen sırf bekleme aşamasın sevmiyorsun diye hiç bir diziye bakmaz, final olunca izlerdin. Korkudan nefret edersin. Bilmez miyim kız kardeşimi! Ah yüreği güzelim. Ama seviyorsun gözlerinde görüyorum, o ışığı görüyorum, o kararlılığı. O yüzden sakın pes etme. Beklemekse sevdiğini bekle. İnan bana kaybedince beklemeyi bile özlüyorsun. Eğer sen başarabileceksen birini beklerken sevmeyi, arkandayım ama başaramasan da arkandayım. Alpaslan zor bir adam, ama güzel seven bir adam. Şimdi gururun sırası değil. Sen git, sen sevdiğini söyle, sen özür dile. Pişmanlık, ondan başka gidecek kapının olmadığını anlayınca yayılıyor. Kahır oluyor, üzülüyorsun'' Yüreğindeki derinliği anlayabiliyordum. Yanağını okşayıp şakağına bir öpücük kondurup sarıldım. Tunçtu işte, her daim yanım da olur, ne yaparsam desteklerdi. '' İyi ki benim ağabeyimsin!'' '' Bana da vermezsen ben ölürüm!'' dedi karnı guruldarken. Bu atmosfere gülerken ayrıldım ondan. Gidecektim, ona gidecektim! Tunç çay makinesinden çay alırken kendine ben de saklama kabına yaptıklarımdan koyup kalanı tezgaha bıraktım. '' Sen de ye, çayla iyi gider fırında kek var, al onu'' dedim büyük bir keyif içime dolarken. Saklama kaplarını bez çantama yerleştirip onları mutfakta bırakırken çıktım odaya. Dolaptan saten, askılı mini bir elbise çıkarmış, üstüne de kırık beyaz tonların da bir kazak giyip saçlarımı onun istediği gibi açık bırakmıştım. Dudaklarıma kırmızı bir gloss, yanaklarıma da hafif kırmızılık vererek gold detay küpe ve kolyemi takıp çantamı alarak indim aşağıya. Komodinin üzerin de duran, yeni aldığım parfümü de üzerime sıkıp saklama kaplarını alırken Tunça havadan bir öpücük attım. '' Ben çıkıyorum!'' Bir ıslık çalıp süzdü beni beğeni ile. '' Üf, efsanesin kızım sen, dikkat et kapmasınlar!'' dedi serserice. Ona 'Komutanım izin vermez!' demek istesem de kıkırdayarak yetindim. '' Geç gelirim haber verirsin onlara'' dedim isimlerini bile örseleyerek. '' Tamam kuzu, eğlenmene bak'' Askılıkta asılı olan siyah bileklerime kadar uzun kabanımı da giydim ve çıktım. Gelen taksiye binerek karargahın adresini verdim. Yarım saat sonra inmiştim. Hıçkıra hıçkıra ağlayıp kaçtığım bu yere içimde ki aşkla girmek bana tuhaf gelse de, içimde ki heyecanla askerin artık beni tanıdığından sorgusuz açtığı kapıdan içeriye girdim. Elimde ki tuttuğum bez çanta ile girişte ki kıza selam vererek Alpaslana geldiğimi söylüyordum ki, arkamdan tanıdık bir ses ile döndüm. '' Vay, yengem hoş geldin.'' Nazım arkamdan elinde ki ekmek arası ile, sokakta oynayan annesinden azar işitmiş küçükler gibi bana bakıyordu. Gülümseyerek açtığı kollarına sarıldım. '' Nazım, nasılsın'' '' İyiyim yengelerin gülü! Çok hem de! Sen hayırdır nereden bir sıkıntı yok dimi?'' '' Benim ki hayır hayır, sevgilimi görmeye geldim. Sana hayırdır?'' Sevgilim.. İnce bir sızı peydahlandı göğüsümde. Nazım en samimi gülümsemesi ile omzumu sıvazladı. '' Maaşım yattı da, dağıtıcaz akşam! Esecez!'' dedi kafasını sallayarak onun bu haline gülerken. '' İyi es es. Alpaslan odasında mı?'' '' Odasın da yenge Sahra da içeride'' Sahra neden içeri de! Çatık kaşlarımla Nazımın yönlendirmesi ile koridorda ilerledik. Odaya geldiğimiz de iki kere tıklattım ama ses gelmeyince kapıyı araladım. Alpaslan koltukta ciddi bir şekilde eli alnında, önünde ki kaleme dalmışken Sahra ise tepesinde dikilmiş bir şeyler okuyordu. İçeriye girmemle Sahranın şaşkın bakışları benim üzerime dolanırken Alpaslan bakmadı. '' Devam et Sahra'' dedi soğuk bir tonda. '' Komutanım misafiriniz var'' Alpaslan kağıttan çektiği bakışlarını bana direk değdirince, ayaklandı hemen. '' Firuze, senin burada ne işin var?'' Sahrayı ardın da bırakarak yanıma adımladı. '' Gelmek istedim, özledim çünkü'' Gülümsedi burukça, sarıldım kollarına. '' Hoş geldin yavrum, iyi ki geldin. Gel otur hemen''' Elimde ki beli gevşeyince arkasında kalan kızın bakışları kaçamakça bize değiyor, şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. '' Ben çıkayım komutanım'' dedi elinde ki evrakları kucağına alırken. '' Kek sever misin Sahra? Kek yaptım'' dedim ılıman bir tonda ama düşük suratı ile kafasını olumsuz anlamda sallayıp çıktı odadan. '' Kek mi yaptın?' dedi Alpaslan kapanan kapı ile dizlerimin önüne çökerken. '' Yaptım, bir şeyler daha yaptım. Yersin, yersiniz. Muratları da çağır- Cümlemi bitirmeden dudaklarıma yapışınca dilinin sıcaklığını ağzımın içinde hissettim. Dizlerim titredi, heyecan bastı bir an. Dudaklarını dudaklarımdan çekip alnıma yaslandı. '' Başlatma yavrum Murattan! '' Bana karşı donuk, asabi ve sinirli olacak sanıyordum ama o aksine ateş gibiydi. '' Nereye gideceğiz?'' dedim o bez poşeti açıp içinde ki kekten bir dilim alırken. '' Sürpriz yavrum, sürpriz. '' Suratın daki gülümseme yutkunduğun da daha da büyüdü. '' Uf, nasıl bir tad bu be, ellerine sağlık bebeğim'' Uzanıp yanağıma bir öpücük kondurdu, dudağında ki bal hafiften yanağıma bulaşınca hınzırca gülüp diliyle yanağımı sıyırdı. içimde ki bir şey etimi kaldırmışta, sızısı kalmışcasına titredim. '' Alpaslan'' '' Alpaslanın güzeli'' dedi gözlerimin en içine bakarak. '' Beğendin mi?'' '' Öldüm yavrum, beğenmek ne kelime. Ama sanki bu balın tadı- Uzanıp dudaklarıma değdirdi ballı dudaklarını. Sonra da diliyle dudağımdan sıyırdı. '' Dudakların da daha güzel'' Omzuna vurup nazlı bir edayla göz süzdüm. '' Serseri!'' '' Sana'' Saklama kabının kapağını kapatıp bez torbaya geri koydu. '' Çıkalım mı, anca gideriz'' dedi saatine bakarken. '' Muratları da görseydik'' dedim. Bana yolladığı kısık bakışların altında -kıskancım- tavrı yatmış, ben bu şirinliğine gülerek kalkmıştım. '' Ne bu Murat sevdası yavrum?'' '' Ya, yazık onlara da verelim işte'' '' Pezevenkler az yesin!'' '' Deme öyle Alpaslan'' '' İyi, çıkarken veririz gel'' dedi elini elimin içine hapsederken. Kapıyı ardımızdan kaparken koridorun sonunda ki Murat ve Akif bizi görünce, önce ellerimize sonra gülerek birbirine baktı. '' Yenge, hoş geldin.'' '' Valla bizim bu adamın yüzünde güller açtırdın demek'' dedi gülerek. Alpaslan Murata bez çantayı verdi. '' Boş yapma! Alın, Firuze yapmış. Yersiniz.'' '' Vaaaay, şimdi iniyorduk yemekhaneye hiç gerek yok, çay kap gel Akif'' '' Eline sağlık yengem! Sen hep gel'' dedi Akif sırıtır tonda, gülerek vurdum omzuna.. '' Siz nereye?'' '' Biz- '' İşimiz var koçum çıkıyoruz!'' '' Ben de akşam Nazlı ile sinemaya gideceğim'' dedi gülerek. Bunların arasında ki samimiyet iyice bağa dönüyordu. '' Selam söyle Nazoma'' '' Aleykümselam, hadi hoşçakalın'' Onu ardımıza bırakarak çıktık karargahtan. Alpaslan arabasının kilitlerini açıp kapımı açtı. Öne binerken o da üzerime doğru eğilip kemerimi bağlarken dudaklarıma ufak bir buse de kondurmayı ihmal etmemişti. '' Aklımı başımdan alıyorsun ya ya bu gece de ölmez sağ çıkarsak Allah kerim'' Gülerek kemerime titrek ellerimle sarıldım. O da bindiğin de hızla çıktık askeriye alanından. Aracın içinde sıcaklayan bedenim ile ellerim kabanımın düğmelerine gitti. Hızla açıp üzerimi çıkardığım da yolda ki gözleri bana döndü saniyelik, sonra tekrar yola döndüğün de bir daha bana döndü dehşetle açılmış gözlerle. '' Firuze..'' dedi kısık sesle. '' Hı'' dedim kabanımı arkaya atarken. '' Sakın bana kabanım üzerimde değildi deme içeriye girince'' Güldüm ve gözlerine şaklabanlık edasıyla baktım. '' Yoktu, ne var ki?'' " Firuze beni deli etmek istemezsin eminim ki araba kullanırken hele! " " Sıcaktı Alpaslan" " Başlatma sıcağına kızım bir karış etekle onca erkeğin arasında! Firuze! " Bu sefer gerçekten kızmıştı, daha fazla sürdürmeden güldüm "Hayır tabii ki Alpaslan kabanımı çıkarmadım" " Dalga geçmek ha gösteririm dalgayı! Senin şu karargah kombinlerini de bi el atıcam ramak kaldı" Huysuz bir çocuk gibi söylenmesine gülerken gözlerini yola çevirip hızını arttırmış ve biz İstanbul sınırından çıkmıştık. Beni nereye götürüyor bilmiyordum ama güveniyordum ona. Bir saat sonra vardığımız Tekirdağda bir market önünde durdu. " Yavrum ıvır zıvır bir şeyler alalım" Kafamı olumlu anlamda sallarken o inip kapımı açmış beni diziyle tutup inmemi engellerken kabanımı arka koltuktan alıp üzerime tutmuştu. Bu haline katıla katıla gülmek isterken sert çehresini görünce vaz geçtim ve hemen giyip indim. Elimi kavrayıp markete girdiğimiz de küçük bir el çantası aldık . " Diyorum ki soslu makarna mı yapsak? " Rafta ki makarnalara uzanıp çubuk makarnayı aldı. "Domates soslu severim" Bende sos raflarından domates sosu aldım. Bir kaç parça bir şey alıp içki raflarında durduk. " Kırmızı şarap alalım mı? " " Rose alalım, hem rahat iç hem de sarhoş olma" Güldüm ve dediğini alarak kasaya geçtik. Alpaslan ödemesini yapıp poşetleri taşıdı ve arabaya geçtik. '' Nereye gideceğimizi deli gibi merak ediyorum!'' '' Gidince görürsün az kaldı'' dedi dudaklarını kıvırtarak. Yaklaşık yirmi dakika kadar vardığımız bir yazlık önün de durduk. Burası sakin, villaların sıralı olduğu, tam kafa dinlemelik iki katlı villaların hakim olduğu bir mahalleydi. Kemerimi çözüp indim ve açılan bagajdan bir iki tane hafif poşeti yükledim. O da diğerlerini alıp arabayı kitledi ve biz üç villanın arasında ki villaya girdik. İki katlı, kocaman geniş camlı bahçesinde havuzu olan, kapalı kimsenin göremeyeceği nezih bir villa idi. Alpaslan cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp geçmem için kenara geçti. Ben ise etrafımı izleyerek eve girdim. '' Burası, kiralık mı?'' '' Benim'' dedi poşetleri bırakırken. Salonu geniş, şömineli ve ferahtı. Mobilya takımları, haki ve kahverenginin hakim olduğu bu salonda şöminenin yanında ki masada Azranın ve annesinin fotoğrafları da vardı. Mutfağı salonda birleşikti. Temiz ve düzenli bir mutfaktı, bir kaç parça da eşyası vardı. Belli ki buraya gelirdi, çünkü eşyalar kullanılmıştı. '' Yavrum, daha ne kadar dikileceksin orada gelsene bunları yerleştirelim'' Gözlerimi şömineden çekip mutfağa adımladım. Alpaslan dolabın fişini takıp poşetleri yerleştirirken bende ona ayak uydurup şarabı tezgahın üstüne koydum. '' Buraya geliyor musun?'' '' Evet, genellikle görev dönüşü iki günlüğüne geliyorum'' Buraya her hangi bir kadını getirip getirmediğinin hesabını yaparken bana çevrili yüzüne döndüm. '' Hayır güzelim, buraya tek geliyorum'' İç sesimi mi duydu, ben mi sesli söyledim acaba? '' Anladım canım'' dedim kısık sesimle, sonuçta buraya hep tek gelmesi cevabımı vermişti. Dolabın kapağını kapayıp arkama geçti, ellerini doladığı belimden kuvvet alıp beni tezgahla arasına aldı. '' Canını yerim'' Dudaklarım kıvrılınca görme rotası dudaklarım oldu. '' Alpaslan'' dedim ellerim boynuna dolanıp ensesinde ki saçları avuçlarım içine alırken. '' Alpaslanın sevdası, söyle'' Gözlerini karalığı elalarıma akarken duyduğum heyecan boğazıma tırmanmış, göğüs kafesimde ki kuşlar pır pır edercesine kanat çırpmıştı. '' Sevgilim'' Nazlı bir edayla söylediğim cümle karadan kara gözlerini daha kara yaptı mümkünmüş gibi. Dudaklarıma sert ama ufak bir öpücük bırakıp geri çekildi alnı alnıma yaslanırken. '' Bal dudakların ne de güzel söylüyor, sevgilim. Ah Firuze, yalvarırım oynama sınırlarımla, kurbanın olayım'' Üzerimde ki kabanı hala çıkarmayışımdan mı yoksa şu an belimde ki ellerinin kalçama inişinden mi sıcak tüm bedenimde bayram ederken titrek bir nefes verdim. '' Sınırların da gezinmek hoşuma gidiyor komutanım'' Dudağına bu sefer öpücük bırakan benken ayrılmak üzere olduğum kafamı ense kökümden yakaladığı gibi dudaklarına kapattı. Öpüşü sert, haşin ve dolu dolu iken ellerim boynuna geri döndü. Saçları avuçlarım arasında bir tüy kadar hafif gelip geçerken alt dudağımı dişlerinin arasında çiğnedikten sonra damağına doğru ittirmiş, zevkle emmişti ısırdığı yerleri. Dudaklarım esirinden kurtulunca ilk adımı çenem, çenemden ayrı boynum, ve kabanımın düğmelerine geldiğin de ise durdu, derin bir nefes alıp soluklandı. '' Firuze, yavrum ben kendimi durduramıyorum, açlıktan ölürken karnımı seninle doyuracağım!'' Durmak için kendini frenliyordu. Frenlemesini de hiç gerek yoktu. Onu istemek, onun beni isteyeceği kadar doğaldı işte. Kolları benden ayrılırken sıcaklığı aniden buz kesti bel boşluklarımda. Üzerimde ki varlığı tamamen koptuğun da tezgaha dayanan kalçamdan güç alıp doğruldum. Saçlarını sertçe avuçları içinden geçirirken koyulaşmış gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmadı. '' Yemek faslına geçebiliriz'' dedim üzerimde ki kabanı çıkarıp dolabın yanında ki askılığa asarken. Dudakları kıvrıldı, beni süzüp kafasını salladı sağa sola. '' Seni tercih ediyorum ama, neyse geçelim bakalım'' Kıkırdayarak yanından uzaklaşıp malzemeleri çıkardım. Bu süreç bizim için oldukça eğlenceli geçmişti. O makarnayı haşlarken ben sosunu tavada hazırlamış salata yı yapmıştım. Salatalıkları doğrarken bir parça elimden kaptığı gibi kaçmış, kahkahalarımız eşliğin de güzel bir yemek yapmıştık. Dolaptan şarabı çıkarıp bardakları hazırlarken o da şömineyi yakmış, içerisini ılıtmıştı. Ardımdan mutfağa girerken bende salona adımlamak için yürüyordum ki kalçama yediğim şaplakla yerimde kalakalmış, yanaklarıma kan otururken de büyük bir utançla sesimi çıkarmadan oturdum şöminenin önüne. İçimde ki utanç henüz tazeyken o ise serserice sırıtıp yanıma çöktü tabaklarla. '' Utanınca çok güzel olduğunu söyledim dimi!'' Küstah! '' Gıcık!'' dedim o gülerken. Makarnasından bir çatal alıp bana döndü hayran gözleriyle. Yanına bıraktığı peçeteyle ağzını sildi. '' Yavrum, eline sağlık mükemmel'' '' Elimize sağlık'' diye düzelttim dudağımın köşesine bıraktığı öpücükle. Bende bir çataldan sonra bir yudum şarap almış, hafif acısı boğazımı yaka yaka mideme ulaşmıştı. Sessiz bir yemekti. Boşalan kadehlerimizi, o mutfağa yediklerimizi götürürken doldurdum. Şöminenin önüne serdiğimiz ikili yastığın tekine oturup bağdaş kurdum, kalçama kadar çekilen elbisemin eteklerimi bacaklarımın arasına sıkıştırmış, çıplak bacaklarımı olduğu gibi gözlerinin önüne sermiştim. Garip taraf onun bana bakmasını, nefesini kesmemi istiyor oluşumdu. Daha önce böyle duygular hissetmesem de biliyordum ki, aramızda ki bu cinsel çekim ikimizin de sabrına uygun olmadığı idi. '' Geldim'' Yamacıma oturup kadehini aldı. '' Hoş geldin, sen hep hoş geliyorsun'' Gözlerimin içinde ki karalıklar bir aydınlığa çıktı, gözlerimde gezindi, uzanıp saçlarımı okşadı, çekti kendisine beni, mesafeyi sıfıra indirerek. Göğsüne uzandım, alevlerin ışığı karanlık olan bu evde yüzlerimizi aydınlatırken. '' Firuzem, göğsüm en son nasıl böyle aşkla kasıldı inan hatırlamıyorum, nefesimi kesiyorsun, sana olan duygularımı telaffuz edeceğim bir cümlem bile yok, sadece seni seviyorum, aşığım'' Göğsünde ki başım kalktı, yanaklarını avuçlarım içine aldım, yanakları hafif kızarmıştı. Yanaklarına birer masum öpücük bırakıp alnımı alnına yasladım. '' Hayatımdasın, en önemlisi ne telaffuz edilesi bu işte. Benimsin, benim olmaya devam edeceksin!'' '' Seninim, benimsin'' Gözlerimiz kapalı, alnı alnımda nefesleri yüzümü yalayıp geçerken dudakları aralandı. '' Babamı kaybettiğim de on yedimde kanı deli akan bir ergendim. Karaciğerinde bir hastalık onu çürütürken, huylarını, merhametini de çürütmüştü. Her gece içer, anneme sataşır dururdu. Onu engellemek isterken dayağı yiyip otururdum. Sonra iyice ilerledi hastalığı, para tutmaz oldu evde, tek lokma yiyecek bulamazdık, ananemden ordan burdan derken teyzem bir gün eniştemle geldi. Annemi ve beni almak istediler. Böyle olmuyordu çünkü. Bırakamadım babamı, annem gitti ama. Canına tak etmişti.'' Göğsü kabardı, elleri çıplak bacaklarımı okşarken ben omuzlarına tutundum. '' Gitti, kaldım onunla aylarca evde. Tabii okulu bahane ettim onu bunu derken her akşam dayak yiyen ben oldum. Annemin acısını benden çıkardı, ama durmadı hiç. Sonra bir gün, girdiğim sınavları kazandım. Kendimi askeriye de buldum. Annem döndü eve, babamı ise yatırdılar hastaneye. Ölüm kalım savaşı derken yıllarca süründü işte. Sonra da öldü. Gitmedim, helallik te istemedi benden bende helal etmedim. Bir and içtim, çocuğum olursa, asla asla ona babamın bana davrandığı gibi davranmayacağım! Asla!'' Son cümlesinde ki sertlik, bacağımda ki eline de yansımıştı. Baldırımda ki eli gevşedi, alnıma bir öpücük kondurdu. '' Alevlerin arasından babam beni kurtardığın da, annem o kadar ağladı ki, hepimizi suçladı. Günlerce kardeşiniz öldü diye eve tek lokma yemek sokmadı, beni teyzeme bıraktı, seni görmeye dayanamıyorum dedi, bu bir evlat için kolay mıydı? Annemin yıllarca bize uyguladığı psikolojik şiddeti kimse görmedi tabii. Ama ben evladıma annemin bana yaptığı gibi yapmayacağım! Yani diyeceğim o ki, biz çok güzel evebeynler olacağız. Sen çok güzel bir baba, ben çok güzel bir anne olacağım'' Kapalı hareleri aralandı, kirpiklerinin nemliliğine daldım, bir tablo gibi suratı ben ise ona hayran hayran bakan basit bir kadın... '' Firuze'' Kısık sesli bir şekilde söylediği tını kulağıma erişirken titredi göz bebekleri. '' Alpaslan'' '' Beni bırakmayı aklının ucundan dahi geçirme!'' Gülümsedim, onu bırakmak mı hangi kalple, cesaretle! '' B-ben dünkü olay için özür dilerim sana- '' Hayır yavrum, hayır ben eğitimin için ya da daha iyi bir yaşam elde etmen için attığın adıma değil, ben bana söylemeyeşine, bir yabancı gibi oturuşuma ve o adi ağabeyinin diretmelerine sinirlendim. Seni orada öylece bırakıp gitmek benim hatamdı. Sen istediğin yere gidebilirsin Firuze, seni engellemek benim haddime değil, bundan seneler önce ki Alpaslan için evet, ama şimdi değil! Seni bulmuşken, ben kaybedemem Firuze. Deli gibi zor olur ama- '' Gitmek istemiyorum. Oraya gitmek demek seni ardımda bırakmak demek ! Ben yapamam'' Konuyu daha sonraya bırakmak için sustuğuna o kadar emindim ki, fısıltı halinde ki cümlesine; '' Bırakma beni'' gür sesimle eşlik ettim. ''Gelse bile son günüm Senden sonra kalbimi Dilimden dökülen şarkı onu şaşırtmış, ilk defa söylediğim şarkının heyecanı ayrı, onun şaşkın, beğeni dolu harelerinin parıldamasının heyecanı ayrıydı. ''Son arzun nedir diye Açık gitmez gözlerim Dudakları kıvrıldı, alnımı, şakaklarımı, saç diplerimi usul usul öptü. '' Sesin, nefesin, kokun Allahım, neydi büyük sevabım, beni onurlandırdın'' Ona doladığım kollarımla omzuna uzanıp yanağımı boyun girintisine soktum. Burnumu usulca sürttüm tenine. Öyle güzel, ferah kokuyordu ki derince soludum onu. '' Bu gece burada mı kalsak?'' Gözlerime -ciddi misin?- der gibi bakıyordu. '' Kalalım mı?'' '' Kalalım, lütfen'' '' Firuzem'' Her bir harfine yaptığı baskı kalbimi heyecanlandırırken kafamı zor da olsa kaldırdım, çenesine, dudaklarına kondurduğum öpücük ile aldığım hoyrat karşılıkla ellerim tişörtünün eteklerine gittiğin de durdu. '' Yavrum, kendimi durduramam, lütfen. İrade diye bir şey kalmıyor!'' Alnım alnında yaslı iken, '' Durma'' diyebildim sadece nefeslerim kesikleşirken. '' Firuze, bu böyle basit bir konu değil, bak tenini tenime katmayı çok istiyorum, ama ben- '' Namusun iki bacak arasın da olduğunu savunan bir kesimden değilim'' dedim sesimde ki bir parça bozuklukla. '' Hayır, hayır asla!! Ne geçmişin, ne de namus konusu umrumda değil. Ben, yani ben sadece seni yatağa atma düşüncesi ile yanan bir erkek imajı vermek istemiyorum. B- '' Alpaslan, ben sevgilimle sevişmek istiyorum. Rızam var, alkolün etkisinde değilim ve hayır benim bir deneyimim geçmişim yok!'' Sonlara doğru yaşadığı şaşkınlıkla gözlerime baktı. '' Ben, yani sen yani bakire misin?'' Açıkça belirttiği cümle ile utanç yanaklarımda renk verirken ağzına vurdu eliyle. '' Affet, ben böyle pat diye, bak bakirelik takıntım yok. Yani sende yok Firuze konuşturma beni!'' Cesaret kırıntılarım henüz tazeyken yapıştım dudaklarına. Ellerim yeniden tişörtünün eteklerini kavradı. Çıkarıp atarken kasları, iri kıyım bedeninin alev alev yanan teli ellerime birer birer dağılırken avuçlarımı göğüslerine kapadım. Kalp atışı elimin arasında sıkışıp kalırken dudaklarımı hoyratça öperken temkinliydi. Hala vaz geçeceğimi düşünüyordu çünkü. Elleri de kazağıma ulaştığın da artık o yarı çıplak, ben ise askılıklarımın bıraktığı kadar çıplaktım. Durmak, durulmak yoktu artık. Uzandığı gibi beni şöminenin sıcaklığının etkisinde olduğu yünlü halıya yatırdı, ağırlığını vermeden üzerime uzandığın da elbisemin çıplak bıraktığı bacaklarımı kaldırdı, iki bacak arama girdi iri kıyım bedeninin izin verdiği kadar... +18 Sahne Uyarısı! Okuyacaklar için önemle duyurulur! Elbisemin altından kalçamı okşuyor, o sırada da boynumu emiyordu. Gözlerim apaçık tavana dikilmiş ellerinin altında öptüğü her yer sızım sızım sızlarken elim alev alan ensesine kaydı. Vücut ısılarımız artmış, biz alaz alaz yanmaya hazır ve nazırdık. Dudaklarıma geri çıktığında öpüşü sertleşti, dili dilimde hakim iken elleri çıplak omuzlarıma sürterken tenim ürperdi, indirdi askılıklarımı, beyaz dantelli sütyenim olduğu gibi ortaya çıkarken eteklerim, üstüm karnımda toplanmış, yine beyaz dantelli iç çamaşırım ile sere serpe uzanmıştım altında. '' Firuze, siktir!'' Gözlerinde ki ateş parçaları uzanıp beni baştan süzünce alev topuna dönmüştü, benim ise utançla dolmuştu her yerim. Onu istemek, onunla olmanın yarısı kadardı işte şimdi.. Göğsüm heyecanla kalkıp inerken o ise göğüs oluğuma bir öpücük kondurup nefeslendi. '' Kokun, kokun beni mahfediyor amına koyayım! Beni öldürüyorsun! Haberin var mı?'' O tamamen değişen yüz hatlarıyla gözlerime bakarken ben ise karnımdan kasıklarıma uzanan sızıyla meşgüldum. Ben bu gece hiç konuşamadım. Kenetlenmişti resmen dudaklarım dudaklarına. Göbeğimden kasıklarıma kadar diliyle hareketlenmiş titreyen bacaklarımı ise eliyle okşayarak sakinleştirmeye çalışmıştı. Elbise mi çıplak sırtımdan destekle çıkardı, şimdi bir iç çamaşırı ile kalmıştım. Uzanıp gözlerinde ki karalıkla izledi bir süre. Hırıltılı bir nefesten sonra sütyenimin kopçasını çözüp çıkardı ve fırlattı bir köşeye. Altımda ki iç çamaşırı sıyıran ellerinin sırtı tenime değdikçe nefeslerim kesiliyor, boğazıma tırmanan o yumru çıkacak gibi oluyordu ama asla çıkmıyordu. Baldırımlarımda ki eli boydan boya bacaklarımı sürterken kadınlığımda ki gözleri göğüslerime, oradan da gözlerime çıktı. Tamamen siyaha bürünen gözleri kısıkça aralandı. Altında ki pantolonu bir hamle ile çıkardığın da boxerı ile kalmıştı önümde. Alpaslanın vücudu zaten çok güzeldi. Onun biçimli tenine hayran olunasıydı, elde değildi takılı kalmamak. Üzerime geri uzandığın da ayrılmış bacaklarımın üzerine bu sefer ağırlığını verdi. Heybetli erkekliği bir kalp gibi atan kadınlığımın dudaklarına değdin de, aramızda ki bir kumaş parçasını varlığı sinirlerimi bozarken, bir o kadar da yokmuşçasına baskı uyguluyordu. Kesik bir nefes peydahlandı dudaklarımda. Kapadı mesafeyi, hırlarken dudaklarıma kapanarak. Dili damaklarıma birer darbe gibi çarparken o yumru boğazımdan çıkmaya hazırdı şimdi. Ellerinin soğukluğu, göğüslerimi mi kavrarken dikleşmiş göğüs uçlarımı parmağında yoğruldu. İçimde ki hırçın dalgalar kıyıya vurdukça su taşacakmış gibi bir his veriyordu. Her yerimi öpüyor, durmuyor ve duramıyordu da. Boynumdan göğüslerime uzanan ıslaklık üşütürken beni göğüslerimi kavrayan elleriyle destek vererek ağzına aldı göğüslerimi. Dili ile ucunu yalıyor, bir bebekmiş gibi emiyordu sorgusuz. Arada dişlerinin arasına alarak uçlarımı, '' Tam ağzıma layık'' Fısıltıları ne yapacağımı şaşırmış tavana dikili gözlerime, oradan kulaklarıma ulaşıyor ben ise tamamen aramıza giren sessizliğin utancı içinde zevkle karışık yoğun o hislerle boğuşuyordum. Ellerimi saçlarının arasından geçirip kafasını daha çok baskı uygulamıştım. Bu cesaret nereden geliyor diye sorgulamadım, halim de yoktu zaten. '' Firuze, sen çok güzelsin'' Kısık sesi beni daha da etkilerken artık dizlerim tutmuyordu, onu tamamen hissetmek istiyordum. Ki, onunda çok sakin olduğu söylenemezdi, kumaşın altında ki erkekliği heybetleniyor, sınırlarımı arıyordu. Uzanıp bacaklarından sıyırdığı boxer ile ikimiz de anadan doğma, çırılçıplaktık. Çıplak tenimize değen şömine sıcaklığı, içimizin buzlarını eritirken öpüşmemiz daha da coştuğun da artık bu saatten sonra ne konuşacak nefesim, ne hareketlenecek gücüm kalmıştı. Çıplak erkekliği tamamen ıslanan kadınlığıma sürtündüğün de inleyerek kafamı arkaya attım boynumu emerken. Bir eli göğüslerimi yoğururken diğer eli erkekliğini derinden kavramış bacaklarım aralık, dudaklarına sürtüp ittiriyordu. Kendimi bir uçurum dibinde bulmuştum adeta. Şimdi ben av, o avcı gibiydi. Çöllerde su arayan gezgin gibiydi emişi, bir serap mıydı gördüğüm yoksa bedenimin bana bir oyunu muydu? Elindeki varlığı rahat bırakıp işaret ve yanında parmağıyla kadınlığıma dokunduğun da nefesim kesilerek irkildim, dizlerimi çıplak kalçalarına bastırıp göğsümü kabarttım. '' Siktir, sen sırılsıklamsın, benim için, benim için ıslanmışsın'' Bu onu daha da delirtmişti, köprücük kemiklerime bıraktığı ıslak ısırıkların dozu artmış parmakları hızlı, klitorisimde ki baskın baş parmağı ile yoğun bir zevk verirken saç diplerinde ki ellerim daha da haşin davrandı. '' Canın yanarsa durdur beni, ben kendimi durduramam Firuze'' Dişlerinin arasında ki sık nefes yüzüme dağılırken kafamla onayladım onu. Kalçalarım kasılmıştı, ellerim titriyordu, boydan boya erkekliği ile sürttükten sonra içimde ki sanki akmaya hazır tohumlar yeşerdi, başını kadınlığımın girişine dayamış, gözlerimde en ufak bir geri çekilme arıyordu. Ama bu arzui duygular beni kavramışken yapamazdım. Dudaklarına hoyratça kapandığım da o da aramızda ki boşluğu doldurdu. Önce içime giren başı ile bir doluluk hissi bedenimi kaplarken daha da derinlerime, duvarlarıma çarpa çarpa ilerlediğin de derinlerimde hissettiğim sızlama ile, vücudumda ki bir boşluğun dolma hissi peydahlandı. Dudaklarım arasından ufak, ağrılı bir inilti kaçtığın da dudaklarımdan ayrılıp gözlerime döndü. '' Firuze! Çok darsın! Çok darsın kafayı sıyıracağım! Sıkma kendini zaten giremiyorum!'' Onun böyle fütursuzca konuşması normal zamanda beni kıpkırmızı kesecekken şimdi zevkten yoğunlaşmış gözlerime bir etkisi yoktu, aksine ateşimi daha da harlıyordu. İçimde ki heybeti bir kademe daha ilerleyince onu omuzlarından tuttum. '' Alpaslan!'' '' Alpaslanın canı! Canın yanıyor dimi?'' Geri çekilmeye yüz tutan dizlerini engelledim bacaklarımla onu sıkarken. '' Çıkma lütfen'' Sonlara doğru kısılan sesim, alnımda ki boncuk boncuk terler beni felaketin eşiğinden alıyordu adeta. İçimde ki varlığı hem acıtıyor, hem de duvarlarımı genişletiyordu. Yüreğimde ki senelerin boşluğu meğersem Alpaslanmış, onun beni doldurması, hayatımda yer edinmesi demekmiş bu boşluk. Şimdi tüm hücrelerimle yaşamayı hissediyor, kadınlığımda ki bu tatlı sızının karnıma dağılmasına tercümanlık ediyordum. '' Yavrum kasma kendini lütfen, giremiyorum'' Alnı alnıma yaslandığın da bir kez daha kendini içime ittirmesi ile ufak bir çığlık koparmıştım. O şimdi yarıdan fazla içimde hakim iken onunda alnı terlemiş, pazuları nemlenmişti. '' Alpaslan, seni tamamen hissetmek istiyorum'' İçimde ki çocuğun en arsız duyguları, acı vermesine rağmen istemekti. İçimde ki çocuğun da benden beklentisi tam olarak buydu işte. Onu tamamen benliğimde hissetmek istiyordum. Sorgulamadı, ya da canın acır mı demedi, bu anı beklermişçesine sınırlarımın duvarlarını tamamen yıkmış, ben derin bir inleme içinde o içimde tamamen hissettirmişti kendisini. O ince çizgi sanki geçilmiş, derinlerimde ki prangalarımı yıkmış, artık tamamen biz olmuş gibiydik. Dudakları inleyen dudaklarımda baskınlık kurarken elleri kalçalarımı havaya kaldırdı, sıktı ve içimde bir süre durduktan sonra gidip gelmeye başladı. Duvarlarıma çarpan sertliği içimde büyüdükçe aşındı sanki. Onun kısık sesli inlemeleri ağzımın içine dağılırken ne kadar gidip geldi içimde onun muhasebesini yapamayacak kadar yorgundum. Uçurumun kenarındaydım, o ise daha çok kıyılara ulaşmak isteyen hırçın sular gibiydi. '' Firuze'' Ağzımın içinde ki konuşması, sanki benim son sınırda olduğumu anlamış gibiydi. '' Ak bana'' dedi erkeksi bir tonda boğazından hırlayarak. Saç diplerini çekiştiriyordum, zevk gözümü kör etmiş bir kuyu gibiydi. Nefisim tamamen yok olmuş onu arsız duygularımla istiyordum. Beni itekleyen bir el kenara itti iyice, ben artık uçurumun tam da o biten bölümündeydim. Gittikçe ısınan erkekliği miydi, yoksa benim mi kadınlığım alev alevdi bilmeden sertçe vücudum izin verdikçe içimde hareketleniyordu. '' Sikerler böyle işi! Çok darsın! Gelicem galiba!'' Koca adam bir çocuk gibi büktü dudağını. Bu beraber gelmemiz demekti, durmadı. Göğüs oluğuma bıraktığı öpücük ile dudaklarımı hoyratça dişleri arasına gelirken içimde ki o sıcak sıvı, Alpaslanın kulağıma doğru kükremesi, ağzından çıkan hırıltılı nefesler, benim uçurumdan yuvarlanmama, onunla aynı anda gelmeme neden olmuştu. İçimden akan o sıcak, alev topu hisler akarken, boğazımda ki yumru ağzıma kadar uzanmış, nefeslerimi hızlandırmış sesli derecede inletmeye sebep olmuştu. Üzerime yığılan beden ile nefes almayı unuttuğumu anladım. Derin bir nefes soludum ciğerlerime. Ellerim gevşedi saldım saçlarını. Ellerim iki yanıma düştüğünde o göğüslerimin arasında soluduğu nefesi derinleştirdi. '' Ah, Firuzem'' Sesi boğuk, vücudumuz nemli şimdi nerede nasıl olduğumuzu idrak etmiştik. Nemli omuzlarını sevdim, okşadım. Saçında ki ellerimde az önceki hırçınlık yoktu. Nefesi düzenene girdiğin de suratına nasıl bakacağımın hesabını yaparken doğruldu, içimde ki erkekliğini seyirerek çıkardığın da bacaklarımın arasından süzülen sıvı ile utanç oturmuştu şimdi suratıma. O ise bana gözlerini değdirmeden uzandığı peçete ile bacaklarımın arasını sildi, erkekliğini temizledi ve dizlerinin üzerine çöküp göbeğimden dudaklarıma kadar nefesini değdire değdire öptü. '' Sakın, benden utanmanı, çekinmeni istemiyorum.'' Kafamı olumlu anlamda sallarken o beni çıplak baldırlarımdan kavradı, kucağına çekti. Boyun girintisine yasladım kafamı, alnıma bir öpücük kondurup merdivenin trabzanlarına tutunarak çıktık. Aramızda ki sessizliği tahtadan olan merdivende adım seslerimiz yükseldi. Bu katı sonradan bakacağımı aklıma not edip onun kucağında savrulan bedenimle banyoya girdik. Bir küvet, duşakabine göre oldukça ferahtı oda. Kucağından beni indirmeden küvette ki suyun sıcaklığını ayarlayıp benimle birlikte suyun içine oturdu. Beni dizlerinin arasına oturtup çıplak sırtıma öpücükler kondururken erkekliğini sırtımda an be an tüm çıplaklığı ile hissetmek az önce ki arsız duygularımı kımıldatıyordu. '' Seni çok seviyorum, çok hemde'' Çıplak ensemden öpüşleri, nefesi beni deli ederken, '' Bende seni çok seviyorum'' diyerek tasdikledim onu. Sonrası yoktu, bedenlerimiz, dudaklarımız birbirine bütün gece değdi, birlikte yandık, yandık, söndük, tutuştuk. Tüm gece bedeninin, bedenimin esiri olduk. Biz olduk... ** 😶🤭👀Tamam, farkındayım ne yazdığımın ama dayanamadım, aşk lazım, ateş lazımdı bu çifte! !! Yorumlarınızı, özellikle bu bölüm için +18 uyarısı vermemi göz önünde bulundurarak yazmanızı rica ediyorum. Okumak yada okumamak tamamen sizin tercihiniz:)
|
0% |