@yaziyoruzbacimm
|
13* AŞK MEZARA KADAR Tenim alev alev, etrafım karanlık, kolları beni sarmış bir şekilde uyanmıştık güne. Kışa veda güneşi camından çıplak sırtına değiyor, pürüzsüz tenine aşina olduğum o kusursuz güzellik içimi eritiyordu. Dışarısı felaket, Nisanın yaza merhaba diyen yağmur taneleri camlara değdikçe içimde ki bu kavurucu hissi çıplaklığımız karşılıyordu. Teni tenim de imza kalırken, harelerim kapandı, bu fani dünya da birine ait olma hissi, aklımı başımdan almıştı. Ben aşıktım, ben oydum. ** Tanıdık bir telefon tınısı, harelerimi aralandırmaya yetmişti. Kirpiklerim dahi yerinden oynanmayacak yorgunlukta iken güçlükle kalktım. Yanımda ki uyuyan beden hareketlenince onu uyandırmamaya özen göstererek hızla telefona döndüm, oda kafasını diğer tarafına çevirdi. Telefonu aldığım gibi sesini hızla kapadım. Sabahın daha sekiziydi ve Nazlı beni delicesine neden aramıştı bir çok kez anlam verememiştim. Şakaklarımı ovarak doğruldum yerimden. Çıplaktık tamamen, kokusu buram buram yatağın içine sızmıştı. Dağınık saçları, örtü yarısına kadar inmiş çıplak sırtı tamamen gözler önüne serilmişti. Yutkunmaktan başka bir çarem de yoktu galiba, onun o güzel teni elalarıma akarken elimin tersiyle çıplak sırtını okşadım, uyanmaması için bir kuş tüyü kadar hafif olurken. Sırtına da bir öpücük kondurup bacaklarımı sarkıttım. Bu odada kocaman, aşırı rahat bir yatak, dışarı da sağanak bir yağmur vardı. Dün alevlenen, sıcaktan elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırmışken şimdi içerisinin ılıman havasına rağmen bedenim ürperiyordu. Tamamen kalktığım da çıplaklığımın görünmüyor oluşuna rağmen bedenimde ki utanç yerini koruyordu. Dün gece ki duştan sonra defalarca yanmıştık, en sonunda da yorgun düşüp onun kollarında uyuyakalmıştım. Evin içinde ki çıplak dolaşımım garibime gidiyordu. Aşağı indiğim de şöminenin önünde ki kıyafetlerimiz, kırmızı koyu lekeli peçeteler dün gecenin izlerini taşırken aklıma gelen sahne ile kadınlığım daki ufak sızı dağıldı her yerime. Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp peçete ve kadehleri hemen temizledim ortalıktan. İç çamaşırlarımı üzerime geçirip elbisemi de giydikten sonra havuzlu bahçesine çıktım. Yağmur taneleri çatıya damlıyor, sesi kulak dolduruyordu. Nazlıyı hızla aradığım da ilk çalışta ekranda beni bekliyormuşçasına bekledi. '' Alo! Nazlı Allah aşkına geceden beri aramışsın!'' '' Kızım sen deli misin? Nasıl ya! Nasıl bana haber vermeden gidersin, annen aradı nasıl idare edicem diye şaşırdım. Tunçta sen telefonu açmayınca Nazlıda demiş. Hadi herkesi geçtim, bana neden demedin!'' Sesinde ki bir parça kırgın tona üzülmedim diyemezdim. '' Her şey ani gelişti, lütfen kızma'' Derince nefeslendi. '' Kızım dua et! Dua et akşama mangal partimiz var alırdım ifadeni! Ne yaptın, nerdesin, ne boklar yediniz bilmiyorum ama, korunmuşsundur diye düşünüyorum Firuze hanım!'' Evet, Nazlının gerçeği yüzüme dank diye vuruşu ile kalakaldım. '' Evet, delirtme!'' '' Seviştiniz yani!'' Bu bir tuzaktı ve dün gece ki beraberliğimizde korunmamış olmamız gerçeğini değiştirmedi. '' B-ben Nazlı lütfen! Daha yeni açtım gözümü!'' '' Tamam, tamam be! Gel de bakalım ne olacakmış gör. Çekeceğin var fingirdek!'' Telefonu suratıma tatlı bir tını ile kapattı, gülerek telefonu kapayıp elimle üşüyen kollarımı sıvazladım. '' Firuzem'' Sesi kulağıma dolarken belime dolanan ellerle irkildim arkaya doğru. Kavradı beni arkamdan tamamen. Saçlarımı çekip boynuma bir öpücük kondurdu. '' Günaydın'' dedim içime kaçmış bir sesle. Dudakları durdu ve muhtemelen kuru bir günaydına bozulmuştu. Beni omuzlarımdan tuttuğu gibi çevirince gözlerinde ki telaşeye üzüldüm. '' Firuze, uyandım yoktun, etrafı neden temizledin bensiz ve neden böylesin? Pişman mısın?'' Korku, şu an haline en uygun duyguydu, korkunun peydahlandığı gözlerine samimi bir gülümse yollayıp yanağına bir öpücük kondurdum. '' Seninle yaşadığımız, yaşayacağımız hiç bir şeyden mutsuz ve pişman olmayacağım! Lütfen artık bu soruyu katma aramıza! B-ben sadece utandım, sonuçta ilk defa oldu'' Alnını alnıma yerleştirdi, dudaklarıma ufak ama nazik bir öpücük kondurdu. '' Tamam yavrum, tamam. Sen ne dersen o'' Altında sadece boxerı vardı, yani çıplak göğsüne dayanan yanaklarım alev alev iken teninde ki soğukluğa bulanmıştı şimdi. '' Havuz, alttan ısıtmalı, acaba ısınsak mı?'' Suratında ki hınzır manzaraya gülerek bakarken çoktan üzerimde ki elbiseyi, çamaşırları sıyırıp onunla birlikte suya atlamıştım. Tabii ki, suyun ısıtması için bir hamle yapmak lazımdı, soğuk su bedenime değdiği an ağzımdan ufak bir çığlık kopmuş omuzlarına tutunmuştum. '' Şşş, sakin ol yavrum'' '' Alpaslan! Su buz gibi!'' Alpaslan beni bırakıp daldı suyun altına, saniyeler sonra çıkıp geri omuzlarına tutunmamı sağladı. Kesik kesik nefes verirken su gittikçe sıcaklaşıyordu. '' Dondum!'' '' Yavrum affet, seni öyle çıplak görünce aklım zaten yok, iyice yok oldu!'' Dudaklarının kenarında ki gülümseme büyüdükçe kendimi bir büyünün içinde hissediyordum adeta. Uzanıp dudaklarına bir öpücük kondurduğum da ufak bir uyarı hissettim kasıklarımda. Erkekliği kasıklarıma sürtündükçe, dudakları aralanıyordu. Havuzun köşesine sabitledi belimi, bacaklarım anında dolandı beline, kadınlığım göbeğine sürtündü. '' Firuze, ben seninle bu saatten sonra nasıl baş edeceğim sen söyle!'' Nefesleri hızlanırken kirpikleri aşağı yukarı inip kalkıyordu. '' Alpaslan'' '' Alpaslanın canı, sevdası'' Bakışlarında ki hayranlık her zerremde gezinirken büyüyor, kendimi ona dalmaktan başka çare üretemiyordum. Şu kısa sürede ki halimiz, bu anımız o kadar garipti ki, sanki kader bizi en başından bir arada olmak için yaratmıştı. '' Hasta olacağız böyle'' Yağmur çatıda şiddetini gösterirken belimde ki kolları gevşedi '' Doğru diyorsun, bekle burada havlu getireyim'' Cesurca çıplak bedenini havuzdan çıkardı. Teni kavruktu, kalçasının pürüzsüzlüğü gözlerimin önüne şölen misali serilirken bir kaç dakika sonra havluyla geldi. Havuzdan çıkıp onun açtığı havluya bedenimi sardım. '' Yavrum bizim çocuklar anca akşam gibi gelir. Buradan bir buçuk iki saatlik yolumuz var sadece. Yolda kahvaltı edelim, hem karargaha geçmem gerekebilir'' Buna alışmalıydım sanırım, her an gidebilecek olmasına. '' Asma suratını Firuzem'' Çenemi kavrayıp dudaklarıma naif bir öpücük bıraktı. '' Yok, yok asmadım da gidebilirim deyince'' '' Evraklar imzalanacak, merak etme bir problem yok. Hadi artık giyin de çıkalım'' Kapının eşiğin de ki boxerını alıp üzerine geçirdi. Ben de iç çamaşırlarımı ve üstümü alıp salona geçtim. Üzerimi değiştirdikten sonra havluyla saçlarımın nemini aldım ve evde ki kurutma makinesi ile saçlarımı kuruladım. '' Hazırım'' dedim kazağımı da elbisemin üstüne geçirip. '' Çıkalım yavrum' Şömineyi ve evi son kez kontrol ettikten sonra çıktık. Alpaslan ile yol boyu burayı sevdiğimizi, yine gelmemiz gerektiğini konuşup durmuştuk. Bir ara uykuya dalmıştım, araç bir yerde durunca gözlerim aralanmıştı. Alpaslan yanımda yoktu ve bir fırının önündeydik. Fırından çıkan Alpaslan elinde ki paketlerle geldi. '' Günaydın yavrum, uyusaydın daha'' '' Yok ya, sersem gibi oldum iyice. Ne aldın zil çalıyor karnım!'' Eğilip karnıma bir öpücük bıraktığında ki o hissiyat midemi sancılattı. Saçlarını okşadım ve bir öpücük kondurdum başına. '' Yerim senin karnını! Çikolatalı açma ile çay aldım'' Elinde ki paketi alıp kısaca kahvaltı ettik. Sonra tekrar yoluna devam etti. Yol artık tamamen bitmiş, neredeyse evin yakınlarına gelmiştik. Sokağın başın da durduğumuz da inmedik bir süre. '' Nazlıda biliyorlar seni, sıkıntı olmasın diye burada indireyim dedim'' '' Yoldan aldı beni de diyebilirim sorun yok'' Kısa bir sessizlik, modların aniden düşüşü.. '' Daha ne kadar böyle gizli aşıklar gibi devam edicez? Herkes bizi biliyor zaten, ağabeyinin ibneliği-özür dilerim'' Ellerimi saçlarının arasından geçirip yanaklarına birer öpücük bıraktım. '' Hayır, haklısın evet. Sabredelim olur mu?'' '' Olur'' dedi isteksizce. Çantamı aldım arkadan kabanımı da elime alıp inmek için hazırlandım. O sırada torpido gözünden çıkardığı eczane poşeti ile durduk ikimizde. '' Biliyorum, hazır değilsin. De ki ben istiyorum hemen, de ki istemiyorum zorlamam. Sen ne istersen o olsun. Evlenmek mi, böyle mi kalmak denerim! İnan olsun tek sen mutlu ol, yüreğimin şu köşesinde sana çiçekli bahçeler bahşediyorum, her zaman yanında olamayabilirim bu da benim ayıbım işte! Ama seni çok seviyorum, ben kimsenin arkasından böyle köpek yavrusu gibi bakmadım! Öküzün tekiyim! Ben öyle çetrefilli şeylerden anlamam, dümdüz seviyorum işte! Benim için geleceğini, tamamen çöpe atmanı istemiyorum. Amerika işini düşün, hem kaç sene ki bu eğitim, ben seni bir ömür beklerim'' Elimde ki eczane poşetine baktım. Doğum kontrol hapı. '' Eğitim iki sene, dört yılda staj istiyor'' Suratında mimik oynamasa da gözlerinde ki buhram içime yayıldı. '' Ben seni beklerim Firuzem, seni burada beklerim!'' O beklerdi şüphem yoktu ama benim gitmek isteme düşüncem var mıydı? Hayatım da hiç hedeflerim olmamıştı, çünkü hedef koyacak kadar uzun bir hayat değildi. Hep akışına, hep bir salmışlık içindeydim. '' Bunu konuşmak için çok erken, ben gitmek istemiyorum demiştim. Bunun seninle bir alakası evet çoğu seninle alakalı ama ben kendim için gitmek istemiyorum. Benim artık bir hedefim var, benim yaşamak için nedenim, sabahları mutlu kalkmak için bir sebebim var. Alpaslan ben hep boşuna yaşamışım, amaçsız bir gün geçirmek için işte, ama şimdi yaşadığımı hissediyorum!'' Beni dinlerken yer yer gülümsemiş, gözleri parlamıştı. Kafasını olumlu anlamda sallayıp şakağıma bir öpücük kondurdu. '' Akşam geç gelme, gül yüzüne doymak istiyorum!'' Yanağına kocaman bir buse kondurdum, nazlı bir edayla indim arabadan. Ben eve girene kadar durdu orada öylece. Eczane poşetini çantama sıkıştırıp eve girdim. Ses seda yoktu salonda. Sesler mutfaktan geliyordu. Gelen gülüşme seslerine eşlik ettim, mutfaktaydı herkes. '' Ooo, hoş geldin çocuğum'' dedi Babam en güzel sesinin tonuyla. Gülümseyerek yanaklarına birer öpücük kondurdum. '' Hoş buldum babam'' '' Nazlı gelmedi mi kızım?'' '' Yok, mangal var da karşıda ora da toplanacağız'' Annem kafasını sallamakla yetindi. Tabii ki ağabeyim bundan hoşnutsuz olduğunu surat ifadesinden yansıtıyordu. '' Hoş geldin Aylin'' dedim gülümseyerek. Aylinle son karşılaşmamızda ki gerginlikten dolayı hafif çekingendi. '' Hoş buldum canım, nasılsın?'' '' İyiyim, sen nasılsın?'' '' İyiyim, bir kahve içer miyiz?'' Ah, şu an şu yorgunluğumun uykusuzluğumun üstüne ne de güzel giderdi. '' Olur, yalnız değil mi?'' dedim ağabeyimin gözlerinin içine bakarak. '' Evet canım yalnız'' '' Üstümü değiştirip gelirim'' '' Bende kahveleri hazırlayayım'' Odama çıkıp mangala gideceğimi de hesap ederek siyah ispanyol paça bir tayt, üstüne gri bol sweatimi geçirip saçlarımı da tepen bir kuyruk yapıp göz altlarımı kapadım. Masamın üzerinde duran şakayıkları elimle sevip dün geceyi aklımdan geçirince zaten sızlayan kadınlığım, iyice sızlamıştı. Karşı odanın penceresine sırıtarak bakarken Aylinin -kahveler hazır-diye bağırmasından sonra gözlerimi çekip eczane poşetinden çıkardığım haptan bir tane alıp aşağı indim. Mutfak masasında bir kaç kurabiye, ekler ve kahveler vardı. '' Eline sağlık canım'' Aylin orta boylarda, kumral güzel bir kadındı. Kısacık saçları, kahküllü bukleleri vardı. '' Afiyet olsun, aslında ben sana bir şey diyecektim'' '' Neyle ilgili?'' '' Nazlıdan yardım almak istiyorum ama geçen nişanda da yardım etmişti, çekiniyorum'' '' Tırnak makyaj falan mı?'' '' Salonuna gitmek istiyorum, kınadan önce cilt bakımı vs biraz stres dağıtırım hem'' Gülümsedim en samimi şekilde. '' Sen merak etme eminim o teklif edecektir. Ayarlarız bir gün şöyle kız kıza bir date. Bir hafta var hem merak etme'' Elimde tuttuğum ilaçla masadan su alıp içtim. '' Rahatsız mısın?'' '' Başım biraz ağrıyor'' dedim yalandan. Aylini severdim, sır çıkmazdı ama onunla cinsel hayatımı konuşacak kadar da yakın değildim. '' Senin rapor da bitiyor yarın iş başı değil mi?'' '' Evet, maalesef yoğun bir hafta beni bekliyor, seminerlerim var şehir dışında'' '' Anladım, kınama nikahıma geleceksin değil mi?'' Sorduğu soruya gülerek başımı salladım. '' Elbette Aylin, geleceğim'' '' İnşallah bu tatlı telaşları sen de yaşarsın kuzum, gerçekten o kadar istiyorum ki mutlu ol, sen de tat bu telaşı.'' '' Ben şu anda da zaten çok mutluyum, merak etme. Hem her şey sırayla. Bir bakmışsın senden önce ben yıldırım nikahı ile evlenmişim!'' Bana dehşetçe bakarken omuzlarına dokunup şaka olduğunu söyledim. Aylin ile konuşmamız üzerine kalkıp bir şekerpare yapmış, artık yavaştan kararan ve Nazlının beni karşı bahçeye çağırması ile telefonumu da alıp anneme seslenerek çıktım. Kapının önünde ki kalabalığa adımladığım da neredeyse tüm tim buradaydı, beni gören Nazım elimde ki borcamı aldı. '' Vay! Yenge, döktürmüşün gene. Yemin ederim o kek neydi öyle ya! Tadı damağımda hala!'' Akif de poğaçanın güzelliğini dile getirirken arabadan elinde poşetlerle inen Eylül bana gülerek geldi. '' Hoş geldin Firuze, nasılsın?'' '' İyiyim sen?'' '' İyiyim bende. Geçelim hadi'' Hep birlikte bahçe kapısından içeriye girdik. Alpaslan büyük barbekünün üzerinde ki tavuk ve etleri harlıyor, Sahra ise köşe de salata yapıyordu. Murat ve Nazlı kıkır kıkır masayı hazırlarken Selma teyzenin şen sesi ile herkes bize döndü. '' Hoş geldiniz'' Herkes teker teker sarılıp hoşbeş ettikten sonra arkalarından adımlayan beni Selma teyze kollarını açarak sardı. '' Hoş geldin yavrum, gel'' Aynı şekilde ona karşılık verirken Alpaslan yanlarına giden timini çok umursamıyor, arsızca bedenimi süzüyordu. '' Firuze!'' Elleri belinde, saçları dağılmış tam bir kaçık gibi önümde dikilen Nazlıya baktım. '' Kız ne durdun öyle zebani gibi'' Selma teyzeye kısa bir gülüş yollayıp bana yine o deli tavrını takındı. Bu onun sen bittin tınısıydı. Boğazımı temizleyerek yanına gittiğim de beni kollarımdan tutup bir tur döndürdü. Beni inceliyor arkama bakıyor suratımı inceliyordu. '' Kızım manyak mısın ne yapıyorsun sen!'' Kısık sesle dişlerimin arasından söylediğim cümleme karşılık göz devirdi. Alpaslan ve Selma teyze bizi izliyordu. Ondan kendimi kurtarıp koluna girdim. '' Delirme! Mİllet bize bakıyor!'' '' En incesine kadar detay istiyorum!'' "Burada mı? " "Elbet bir araya geliriz! " Nazlı masaya ben Alpaslanın yanına geçtim. Elinde ki maşrafayı benden uzağa tutup yanağıma bir öpücük kondurdu. " Hoş geldin güzelim " "Hoş buldum canım. Ne de güzel yelleniyorsun öyle" Dudaklarının kenarı kıvrıldı, göz kırptı bana. " Yelleyeyim yavrum, dünden sonra harlanırsın" Gözlerim kocaman açılıp ona gözlerimi devirince güldü ve yellemeye devam etti. " Firuze işe yara gel buraya mezeleri masaya diz" Nazlının baygın bakışları eşliğinde Selma teyzenin elinde ki mezeleri alıp sofraya geçtim. Akif ve Nazım Eylülün aldığı ekmekleri doğrarken Sahra ve Eylül de ciddi bir mesele konuşuyordu. Her şey hazır olduktan sonra hep beraber sofraya geçerken ben de Azrayı kucaklayıp Alpaslanın yanına geçtim. Alpaslan önce bana sonra Azraya öpücük kondurduktan sonra herkesin hayran bakışları altında yemeklerimizi keyifle yedik. "Yaa öyle işte yenge, silah sesi duyunca üç buçuk attı götü! " Akif Nazımın omzuna hatrı kalır bir sertlikle vurdu. "Siktir pezevenk! Ay affedersiniz! Ya komutanım bakma öyle ne yapayım bu şerefsizin götten uydurma şeylerine dayanamıyorum" "Höst ulan! Yavaş gel kızlar var! Utanmıyor san Selma annemden utan;" Herkes Nazımın rollerine gülerken Azra da önde ki yeni yeni çıkan dişleri ile gülüyordu. Selma teyzenin yaptığı çorbadan Azraya azar azar yediriyor Selma teyzenin dolu gözleriyle bir araya geliyordum. "Maşallah yavrularıma ne de güzelsiniz. Ah yavrum inşallah sizin de yuvanız da güzel bir evladınız olsun" Masada ki sessizlik çığ gibi büyümüş, Sahranın Selma teyzeye yaptığı alınganlık ile kalktı. '' Ben doydum, size afiyet olsun. Murat ağabey beni bırakır mısın evime?'' Herkes birbirine tuhaf bakışlarla bakarken Nazlı Muratın elini tuttu. '' Murat yemek yiyor, bırakamaz. Nazım da Akifte yemek yiyor! Toplu bir alana geldiysen uyacaksın hepimize!'' Murat tuhaf bakışlarını Sahraya çevirirken yanımda ki beden hareketlendi. '' Ben bırakırım, madem gitmek istiyorsun'' İçimde ki bir miktar bozulma ile bana dönen gözlerden uzaklaşıp ilgilenmiyormuş gibi yaparak Azraya mamasını yedirmeye devam ettim. '' Kızım, çay içecektik daha, meyve falan olmadı böyle'' Sahra çattığı kaşları Nazlıdan alarak Selma teyzeye çevirdi. '' Sağol! Doydum!'' Vurgulu cümleleri karşısında Selma teyze de apar topar kalkarak poşete bir kaç bir şey koydu ve Alpaslana verdi. '' Yemedi doğru dürüst, anlamadım noldu'' '' Anam, dert edinme sen'' Benden taraf baktığı zaman kafamı çevirdim. '' Yavrum'' dedi bana hitaben. Kafamı el mahkum kaldırıp suratına baktım. '' Efendim'' '' Sen de gel beraber götürelim'' '' Kalkarken bana sormadın, şimdi de bu emrivaki mi? Gerek yok, götürebilirsin'' Azrayla birlikte kalkıp gerginliğin arasından açık evin içine adımladım Sahranın koluna çarparak. Anlamıyordum, çocuk gibi topluluğun huzurunu bozuyordu. Azranın elini ve ağzını suyla yıkayıp kuruladım. Mutfaktan da bir bardak su alırken araba sesi ile çıktım bahçeye. Herkesin keyfi kaçmış birlikte birbirlerine tuhaf bakışlarla oturuyorlardı. Nazlının beni görmesi ile kalkması bir oldu. '' Kuzum, kalkalım mı eve?'' Selma teyze sıkıntılı bir nefes verdi. '' Çocuklar ne oluyor? Bir mangal yaptınız keyifle oturacaktınız ne oldu ki şimdi?'' '' Selma teyze bu kızım triplerini hiç çekemem, hele hele çocukca davranışlarını asla! Anlamıyorum yaptığı salaklığı! Bundan sonra sakın! Bir araya gelmem!'' Nazlının Murata hitabı üzerine Murat hareketlenip Nazlının belinden kavrayıp alnından bir öpücük aldı. '' Şşşş, konuşuruz onunla yapma canım, buradayım ben'' Alpaslan yoktu ama... '' Oturun kızım bozmayın keyfinizi. Hadi gelin sofraya lütfen'' Selma teyzenin ısrarları üzerine sofraya geçip bir iki lokma yedikten sonra hep beraber sofrayı toplamış, çayı semavere demlemiş, oturmuştuk. Alpaslan da kapının önüne gelmiş arabayı park ederek içeriye gelmişti. Suratı düşüktü. Ona bakmadan Azraya önümde ki fındık ezmesinden almış yedirmiştim. Alpaslan yanımıza geldiğin de yanımda oturan Akifi omzundan destekle kaldırmış, kendi oturmuştu. '' Yavrum'' dedi boynumdan bir öpücük alarak. Selma teyze ve Nazlı aynı anda ayaklanarak çayları getirme bahanesi ile kalkmıştı. Eylülde Akif ile haşladıkları mısırı almaya gittiler. Murat ve Nazım ise sigara bahanesiyle kalkınca yalnız kalmıştık. Azranın saçlarına öpücükler kondurup bana döndü. '' Yavrum, Sahranın ağabeyleri şehit düşmüş geldiğin de savunmasız ne yapacağını bilmeyen bir kız çocuğuydu sahip çıktık. Düşündüğün gibi durum söz konusu olamaz'' '' Benim düşündüğüm ne ki söz konusu olamasın? Demek ki öyle düşündürüyormuşsun!'' Sık bir nefes alıp saçlarımı sevdi gözlerini kapatarak. '' Korkuyor, onu bırakırsak ne olur hali diye'' Bizimle zoru neydi de korkuyordu ki? Halbuki bizlerle konuşsa, sohpet etse hal böyle mi olurdu? '' İstemiyorum, ben varken onunla ilgilenmeni istemiyorum!'' Nettim, o ise hiç karşı çıkmadı, kabul etti. Yanağıma kondurduğu öpücükle dönüp dudaklarını hafifçe öptüm. Dahasını istemek için ağzını açıyordu ki bahçeye doluşan kalabalık ile ağzının içinde sıkı bir küfür geveleyip döndü önüne. '' Gençler, bizim bir kamp işi vardı ya'' Akif Murata göz kırparak Alpaslana döndü. '' Gidiyor muyuz?'' Murat Nazlının elinde ki saçını çekip omuz silkti. Nazım ise hevesle ellerini çırptı. '' Komutanım, gidiyoruz söz vermiştiniz!'' Alpaslan kafasını belli belirsiz salladı. Gözleri bana döndüğünde onu onaylarcasına göz kırptım. '' Ayarlarız koçum, şu toplantıyı bir halledelim de her şey hallolur'' Yaklaşık yarım saat boyunca hoş sohbetler eşliğin de çaylar içilmiş, şen şakrak bir geceye daha veda etmek için herkes ayaklandı. Nazlı ve Eylülle sofrayı toplamış Selma teyzenin Azrayı doyurup yatırması ile bulaşıkları da yıkamış çıkmıştık. Murat Nazlıyı, Nazım ile Akif Eylülü eve bırakmaya çıktı. Alpaslan da beni kapımın önünde kadar getirmiş, kapının eşiğin de kolunu kapının demirine yaslamış beni izliyordu. '' Git hadi, hava serin'' '' Gidemiyorum, havanın serinliği içimin ateşini söndüremiyor, sana hep hasretim Firuzem. Yüreğim de gömdüğüm o hisler şimdi bıcır bıcır seninle, filizlendi aktı büyüdü. Aşkım, aşkımız mezara kadar '' Yüreğim de ki ince sızı, havanın serinliğin de peydahlandı, aktı yüreğimin en derinliklerine. '' Artık mesafeler, yoğunluklar yoruyor, seninle olmak istiyorum. Hep seninle'' Gözleri parladı. Onun o gece parlayan gözleri eşliğinde onu öpmüş sanki tüm yılların hıncını çıkarıyordum. Ondan habersiz geçen onsuz yıllarım.. Ondan zor bela kopup artık gitme vaktinin geldiğini anlamıştım. Kapıda vedalaşıp eve girdiğim de kendimi yatağıma attığım gibi uyudum.. 🍃 '' İyi tatiller arkadaşlar'' Çantamın önüne attığım arabanın anahtarlarını çıkarıp arabama bindim. Havalar artık tamamen sıcak olmuştu ve yarın ki kına için aldığım elbiseyi terziden almaya gidecektim. Alpaslanla sanırım son görüşmemiz de beni o gün bıraktığında olmuştu. Sonrasında sabahlara kadar karargahta kalmış biz sadece gün için de bir kaç saatlik konuşma ile duruyorduk. Allahtan yarın kınaya geliyordu da suratını görecektim. Nazlı bu iki gündür bizde kalmış anneme yardımcı olmuştu. Aylin her hangi bir kuaför değil Nazlının onu hazırlamasını istemişti. Bu yüzden onların evinde hazırlanılacaktı ve evleri de bize yakındı. Terzinin önüne park edip içeriye girdim. '' Kolay gelsin'' Ellili yaşlarında ki kadın güler yüzle karşıladı beni. '' Sağol yavrum, buyur'' '' Amca yok mu? Elbisem vardı da'' '' İsim neydi kızım, eşim gelmedi bugün'' '' Firuze'' '' Ah bildim, tabii burada canım buyur ödenmiş parası'' '' Teşekkür ederim ellerinize sağlık, kolay gelsin'' Kadını gerimde bırakarak hızla arabaya geri bindim ve eve geçtim. Kına ve nikah için gelen akrabalarla doluydu ev. Annem etrafta pır dönüyor Nazlı ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Kapıda beni gördüklerin de hızlıca yanıma koşturdu annem. '' Yavrum, Ah geldin, ah ne yapacağız!'' Annemin telaşe ile koluma sarılması ile vücudu sarsıldı. '' Aman anne, ne oldu bi sakin ol'' '' Yavrum, ah yavrum! Senin o salak ağabeyin tatlı siparişini vermeyi unutmuş! İnsanlar bir saate burada yemekte. Ne yapacağız? Onca insan!'' '' Anne tamam sakin ol, kaç kişiyiz?'' Cebimden titreyen telefonumu aldırmadan annemi dinledim. '' Yavrum varızdır bir yirmi yirmi beş bilemedin otuz kişi'' '' Tamam anne, sakin ol sen ben şimdi bizim fırından yaptırırım hazır olur hemen'' '' Ay hemen yavrum'' Yorgunluk akıyordu ikisinin de suratından. Nazlı annemi salona götürürken bana göz kırpmış, sonra konuşalım demiştik. Cebimde ki telefonu çıkarıp Alpaslanı ararken kapıdan çıkıp arabama adımladım. '' Güzelim, açmadın meraklandım'' '' Canım burada durumlar karışık tatlıyı unutmuşlar fırına gidip alayım dedim'' '' Tamam canım, konuşalım mı söyleyeceklerim var karargahtan çıkıyorum şimdi yüz yüze- Yaklaşan kurye ile tüm dikkatim dağılmış, onu dinlememiştim bile. '' Firuze hanım?'' '' Benim'' '' Yavrum kim o?'' '' Firuze hanım çiçeğiniz var'' Ben çiçeğin Alpaslandan olduğunu sanarken; '' Firuze ne çiçeği? Ramak kaldı delirmeme! Kim yollamış kızım!'' Öfkeli sesi ile elimde ki çiçeğe baktım. Kimden gelmişti? İçinde ne bir kart ve bir mesaj yoktu. Beyaz jelatini sıyırdım, mor çiçekli dallar beni karşılarken Alpaslanın arkasından konuşan Akif ile donakaldım. '' Komutanım görev çıktı!'' Kulaklarıma dolan görev sözü ile sızlayan kalbim, sokağın ortasın da elimde ki iris çiçekleriyle kalakalmıştım. Evet İris Çiçeği, bunlar ölüm çiçeğiydi.. **
|
0% |