@yaziyoruzbacimm
|
17* NASIL BAŞLARSA ÖYLE BİTER İnsan sahipsiz kalır ya, o zaman anlar elindekinin kıymetini. O anlardan biriydi işte. Onsuz kendimi düşünemiyordum. Onsuz ben bir hiçtim. Şimdi yüzüklerimiz parmaklarımıza bir sembol misali asılırken kesilen makas darbesi ile inci taneleri dağılmıştı. İnanış şuydu, dağılan tanelerle birlikte sıkıntılarımız, yaşayacak buhramlarımız da dağılıp gidecekti. Nasıl başlarsa zaten öyle de biterdi. Sona, mutlu sona yakındık... Yüzbaşı Alpaslan T.
Basit bir blöf, belki de biraz da peşimden gelmesini sağlama ne derseniz deyin, şu an araçta nikah günü almaya gidiyorduk. Evet, kolumdan tuttuğu gibi beni nikah dairesine götürdü. Aracı yakınlarda bir yere park edip kapımı açtı. '' İn bakalım! '' Karadan kara gözlerine çekinerek bakıp indim. Elimi avucunun içine hapsedip içeriye girdik. Koridorda adımlarımızı hızlandırıp bir odaya girdiğimiz de herkes dönüp bize baktı. Alpaslanın üzerinde kamuflajı vardı. '' Buyurun'' '' Nikah tarihi alacaktık. En acilinden!'' ** '' Alpaslan zorlamayalım, yok işte'' '' Sen karışma! Beyefendi anlamadınız herhalde evlenmemiz lazım. En yakın tarih Ağustos diyorsunuz! Mümkün değil!'' '' Anlıyorum Alpaslan bey ama elimizde ki mevcut durum bu'' '' Zorlayalım, Zorlama yapılabilir'' Adam derin bir nefes alıp gözlüklerini taktı. '' Haziranın yirmisi Cumartesi. Başka da tarih veremem'' Mayısın ortalarındaydık. '' Alpaslan önce biz bir konuşalım'' '' Demedin mi tut elimden sevdana sahip çık diye! Sahip çıkıyorum işte! Bu iş fazla büyüdü Firuze!'' Sıkıntılı bir nefes verdiğim de adam gözlüklerinin altından bana baktı. '' İstenmeyen gebelik mi?'' Kafamı olumsuz anlamda salladım. '' Zoraki evlilik mi?'' '' Kardeşim! Sanane!'' '' Kadın istemiyor belli ki!'' '' Nereden vardın bu kanıya?'' '' İstiyorum!'' dedim. Adam belli belirsiz mırıldanırken biz kimliklerimizi uzatıp işlemi halletikten sonra süreç hakkında konuştuk. Ellerimiz bir şekilde kapıdan çıktık. Aracın yanında durup derin bir nefes verdi. '' Mesaj attım Tunça. Bizimkileri topladı bizim bahçeye. Orada açıklarız'' '' Konuşulması gerekiyordu Alpaslan böyle olmadı'' '' Er ya da geç, olacaktı. Bekleyecek sabrım kalmadı artık. Böyle flört evresinde, ipsiz sapsız senden faydalanıyormuş gibi durmak istemiyorum'' '' Öyle olmadığını sen de biliyorsun'' '' Ailem olsun istiyorum Firuze, artık bekleyecek zamanım yok'' Elimin tersini sesinin aksine nazikçe okşuyordu. '' İstemiyor musun?'' Gözlerime büyük bir yıkımla bakıyordu. İstemiyorum desem, sanki dünyası başına yıkılacaktı. '' İstiyorum'' Gözlerinde ki rahatlama büyüdü. Beni çekip göğsüne yatırdı. '' Ne olursa olsun her şeyden ilk benim haberim olsun istiyorum! Artık yalnız değilsin, şu yüzüğün sorumluluğu altındasın. Ben çekinmeden her şeyi paylaşacağın adam olmak istiyorum!'' '' Özür dilerim, düşünemedim.'' Saçlarımın arasına bir öpücük kondurup elimi serbest bıraktı, araca geçtik. Şimdi sıra en büyük engeldeydi.. 🍃 '' Ne!'' Annemin ağzından büyük bir nida koptuğun da babam sessizdi. '' Haziranın yirmisine aldık nikah tarihini.'' Annem elinde ki yelpazesini suratına tutarken; '' Allah bana sabır versin! Gerçekten! Tarık! Susma, hayatım susma!'' '' Anne!'' '' Kes sesini! Ya senin derdin ne? Kızım biz onca insana ne diyeceğiz, bugün nişan yarın kına sonra da düğün mü?'' '' Neriman! Tamam, olan olmuş zaten olacaktı. Böyle uygun görmüşler demek ki'' '' Hamile misin?'' Annemin sözü ile kafamı kaldırıp anneme baktım. Alpaslan elimi sımsıkı tutup öne atıldı. '' Çok ayıp Neriman abla! Şu gencecik kızı bizim önümüzde utandırman çok ayıp! O senin kızın! Evlenmek istiyorlar çocuklar illa hamile mi kalması lazımdı? Yetişkin onlar!'' Selma teyze önce atılınca annem inanamaz bakışlarla babama baktı. '' Tarık! Artık o çeneni açacak mısın yahu!'' '' Sende artık o çeneni kapatacak mısın! Neriman yeter! Yeter başım seni kaldırmıyor! Biri otuzunda biri yirmi dördünde eve kapatıp evlenmeyeceksiniz daha erken el alem ne der mi diyeyim? El alemin elli dili olsa ellisi de konuşur. Bu çocuklar zaten niyetlerini belli ettiler! Firuze, en azından bize danışman da güzel olurdu babacım ama olsun, madem böyle istiyorsunuz- '' TARIK! Ah Tarık! Nasıl yetişecek?'' '' Bu hafta sonu nişan yaparız, sonrası da gelir. Biz her şeyi ayarladık'' Annem gözlerimin içine öfke ile bakıyordu. '' Her şeyi hazırladıysanız elimi dahi sürmem! Ne haliniz varsa görün!'' Annem söylene söylene bahçeden çıkıp giderken babam da ayaklandı. '' Tansiyonu çıkmıştır şimdi, ben bir bakayım. Yavrum siz de konuşun. Biz en son duysakta olur'' Babam da lafını soktuktan sonra çıkarken gözlerimde ki doluluğu Selma teyzenin kalkıp sarılması ile boşalttım. '' Hep senin başının altından çıkıyor dimi Alpaslan! Sen zorluyorsun kızı!'' Alpaslan sessizce yerinden hareketle çıktı bahçeden. Ben, sanki terk edilmiş duygularımla kalakalmıştım. ' Gel yavrum, gel otur şöyle lütfen'' Selma teyze beni elimden tutup çardağa götürdü. Oturtup saçlarımı okşadı. '' Firuze, harap etme kendini kızım, bilirim ben şimdi seni için içini yer. İyi misin?'' '' Hamile değilim'' dedim. Aklım hala o cümlede idi. '' Şşş sakin ol yavrum, annenin patavatsızlığı işte aldırma. Kızım olan olmuş önüne bak geçmişe değil, arkana bakma'' '' Firuze!'' Kapının girişinde beliren Tunçla göz yaşlarım sicim sicim hızlanırken Tunç koşup sarıldı bana. '' Şşşş güzelim'' '' Tunç!'' '' Tamam tamam sakin ol geciktim! Lütfen sakin ol'' '' Tunç oğlum, yani annenin laflarına bozuldu.'' '' Tamam Selma teyzem ben kardeşimi alıp gidiyorum izninle'' '' Kızım, sakinleş gel öyle konuşalım'' Tunç beni kollarımdan tutup kaldırdı ve birlikte eve geçtik. Babam annemi mutfakta sakinleştirme çabalarına girerken biz direk odaya çıktık. '' Şşş sakinleş önce lütfen'' Gözyaşlarımı elinin tersi ile silip saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. '' Firuze, güzel kız kardeşim benim ne olur harap etme kendini'' '' Herkesin içinde bana hamile misin diye sordu'' Sıkıntılı bir nefes aldı. '' Annem ve lafları işte. Ağabeyim evlenmek istediğin de de Aylin hamile mi diye sormuştu'' '' Tunç, babam, o çok darıldı bana'' '' Babam sana darılmaz, darılamaz merak etme. Lütfen artık ağlama su getireceğim'' Odadan çıkarken benim aklım hala beni öylece bırakıp giden Alpaslandaydı. Ağlamam bağırışlarla bölündü. Hızla odamdan çıkıp aşağı indiğim de Tunçun sesi yükseldi. '' Seni son kez uyarıyorum anne! O kıza dünyayı zindan etmeyi bırak artık!'' '' Annene bağırma! Yeter yahu ailecek düzgün konuşamıyor muyuz?'' '' O kız dediğin benim kızım! Yahu ne bu acele anlamıyorum! Yok kesin hamile!'' '' Anne yeter! Yeter beni dinden imandan çıkarma. Ağabeyim bir gece geldi ben yurt dışına çıkıyorum dedi tamam dediniz. Bir gece geldi evleniyoruz dedi tamam dediniz!! Gücünüz aklınız bu kıza mı yetiyor? Bir kere ya bir kere de onun istediği olsun! Senin travmaların yüzünden istediği bölümü bile okuyamadı bu kız!'' Derin nefesler alarak anneme son sürati ile bağırmıştı. Annem ise beni yıkan o sözleri kullandı. '' Baban o gün keşke küçük kızımı kurtarsaydı, o benim eteğimden hiç ayrılmazdı!'' Hıçkırıklarım ağzımdan kaçtığın da babam beni görünce başını önüne eğip çöktü koltuğa. Tunç ise inanamaz bakışlarla bakarken kafamdan dökülen sular ciğerlerime ulaştığın da kesik bir nefes verdim. Annemin de tek derdi buydu işte. Annemin tek derdi tam olarak buydu işte! '' Sen değil miydin Alpaslanı bana yakıştıran, bizim olmamızı isteyen? Şimdi ne değişti? Keşke anne, keşke benim de senin gibi bencil bir annem olmasaydı!'' Kısa bir sessizlik, annemin beni görünce dağılan göz yaşları eşliğin de arkamdan seslenmelerine rağmen telefonumu ve çantamı almayı akıl edip attım kendimi dışarıya. Başımda ki ağrı kendini tamamiyle belli ederken Tunçun belli belirsiz arkamdan çıktığını gördüm ama gelen taksi ile onu bile göremeden uzaklaştım evimden. Burası evim miydi? Hayır, ben asıl evime gidiyordum. Cebimden telefonumu çıkarıp ezbere bildiğim telefonu tuşladım. '' Alo'' Hıçkırıklarım müsaade edemediği için derin bir nefes almakla yetindim. Taksici aynadan bana bakıp iyi olmadığıma kanaat getirecek oldu ki; '' Hanım efendi, iyi misin?'' '' Firuze kim o? Neredesin sen neden ağlıyorsun?'' Alpaslan telaşa bürününce ağlamam daha kuvvetlendi. '' Neredesin yavrum?'' '' Alpaslan!'' '' Alpaslanın canı, yavrum kimdi o neredesin sen Allah aşkına delireceğim!'' '' Alpaslan beni al'' '' Neredesin? Konum at hemen geleyim'' '' Sahil yolundayım'' '' Geliyorum hemen'' Alpaslanı kapadıktan sonra taksiciye sahil yolunda indirmesini söyleyip indim. Banklardan birine oturduğum da çantamdan çıkardığım peçete ile göz yaşlarımı silerken telefonum çaldı. '' Kuşum? Neredesin hemen bir taksiye atlayıp geliyorsun!'' '' Nazlı, annem bana- '' Şşşş sakın o cümlenin devamını getirme! Neredesin?'' '' Alpaslanı bekliyorum'' '' Çok şükür. Aklım çıktı Tunç aradığın da kızım! Manyak mısın sen! Nasıl aradığımı şaşırdım seni! Bak dinle beni, sen iyi ki benim arkadaşımsın iyi ki de o yangından Tarık amca seni kurtarmış! Sakın ağlayıp kendini harap etme! Annenin zamanında gösteremediği sorumluluğun suçunu senin üstüne yıkmalarına izin verme!'' Bir hıçkırık daha ağzımdan kaçtığın da derin bir nefes alıp kendimi toparladım. '' İyiyim, sen aradın daha da iyi oldum ben'' '' Daha da iyi olacaksın! Sen benim en iyi arkadaşımsın Firuze! Hemen bir iki söze süngünü düşüremezsin, güçlü kızım! Akşama mutlaka ama mutlaka bekliyorum! Tamam mı?'' Göremeyeceğini bile bile gülümsedim. Telefonu kapatıp cebime koyarken Alpaslanın sesini duydum. '' Firuzem!'' Oturduğum banktan kalkıp onun kucağına atlamam saniye sürdü. Beni belimden kavrayıp bacaklarımdan destekle beline sardı. Bir eli ensemde saçlarımı kavrarken beni göğsüne bastırdı ve arabasının kapısına dayadı sırtımı. '' Şşşş sakın! Sakın ağlama! Gözyaşlarına kurban olurum! Korkak adamın tekiyim seni orada öylece bıraktığım için affet!'' Gönül koymamın sırası değildi, ona deli gibi ihtiyacım vardı çünkü! '' Alpaslan, annem bana- '' Biliyorum, biliyorum ve inan bana ağızlarının payını aldılar!'' Ne ara bizimkilerle konuştu bilmiyordum ama bilmekte istemiyordum. Nefeslerimiz birbirine değdiğin de dudağıma nazikçe bir öpücük kondurdu. '' Yavrum gidelim, lütfen'' Beni kucağından indirip arabaya bindirdi. O da bindi ve asfalt altımızdan su gibi kayarken ben peçete ile göz yaşlarımı sildim. 🍃 Ağzıma attığım son lokma ile bana uzattığı limonatadan bir yudum aldım. Alpaslan deniz kenarında bir yere getirmişti beni. Zorla söylediği hamburgeri iştahla yemiştim. Kırgınlığım geçmemişti ama Alpaslanla havam dağılmıştı. '' Alpaslan. Biz nikah günü aldık ama ortada ne ev, ne de bir organizasyon var'' '' Yavrum ben Hulusi komutandan izin aldım. Bir kaç gün şu işlerimizi halledelim. '' '' Nazlı da akşam çıkarız diyordu'' Limonatasından son yudumu alıp telefonunu aldı. '' Murat, neredesin?'' ** '' Tamam biz şimdi çıkıyoruz size de adresi atarım'' Telefonu kapatıp beni kolunun altından çıkardı ve alnıma bir öpücük kondurdu. '' Her şey hallolucak, benim evim de benim ailem de sensin. Bundan sonra da kimse ama kimse sana ağzını açamayacak! Firuze sen benim elimi bırakma yeter ki bırakma'' Kafamı kaldırıp çenesine bir öpücük bıraktım. '' Alpaslan her şeyim senin, bundan sonra ben sensiz nefes alamayacak gibiyim.'' Saçlarımın arasından parmaklarını yumuşakça geçirdi. '' Sen benim canımsın'' Alnını alnıma yaslayıp nefeslendik birlikte. Onun kokusunu solumak onunla birlikte nefes almak benim için paha biçilmezdi. '' Kalkalım yavrum hadi yolumuz uzun'' '' Nereye gidiyoruz?'' dedim heyecanla. Hüzünlü buğum heyecanla çenemi öpünce dağıldı. ''Ağvaya, seni her şeyden buradan uzaklaştırmak istiyorum!'' Dudaklarıma minik bir buse bırakıp geri çekildiğin de gözlerinde ki o küçük erkek çocuğunun heyecanı vardı. Gülümseyerek kalktım ve elini tutup araya geçtik. 🍃 Yol sessiz değil aksine güleç geçmişti. Alpaslan görevde ki komik anılarını, timiyle olan bağını anlatırken ben gülerek dinlemiştim. Nazlı ve Murat bizden önce varmışlardı. Yan yana sıralı, led ışıklarla rengarenk bir alanın ortasın da kamp ateşleri, çadırlar ve ağaç evler vardı. Nazlı ağaç evlerin birinin merdivenlerinden inerken beni görmesiyle elinde ki market poşetlerini bırakıp kollarıma atlaması bir oldu. '' Kuzum, nasılsın? İyi misin ?'' Şanslıydım, yanımda Alpaslan gibi bir adamın yanı sıra Nazlı gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıydım. '' İyiyim, gerçekten çok iyiyim'' Normalde depresyon, üzüntü ve sinirleri kola atlatabilen biri değildim ama onlar yanımda böyle iyi olmam için pervane iken bu haksızlığı onlara yapamazdım. '' Çok şükür, gelin hadi bu gece buradayız!'' Güleç tavrına ek heyecanlıydı da. Alpaslanın belimden yönlendirmesi ile biz de hemen yanında ki ağaç eve çıktık. Burası tek odalı, içinde sadece banyo olan yerden ısıtmalı minik bir daire gibiydi. İçinde ki ağaçkakan amblemleri, şirinler bibloları ile küçük ama şirin bir yerdi. '' Sevdin mi?'' Elimde ki şirine biblosunu alıp belime sarıldı bibloyu yerine bırakırken. '' Çok sevdim'' Boyun girintime burnunu sürtüp derince nefeslendi. Nefesi boynumu yalayıp geçerken kalbim hormonlarıma tezat resme yerinden fırlayacaktı. Belimde ki elinin hakimiyeti beni deli ederken vardım bu kanıya, ben onun tesiri altındayken kendimi kaybediyordum. Belimden kuvvetle beni döndürdüğün de güleç yüzüyle burun buruna geldim. Nefesi şimdi yüzüme çarparken kokusu aramıza arsızca sızıyordu ve o, o yeni çıkan kirli sakalları, çenesinin sivriliği, kemikli surat hattı gözüme son hat safhada takılırken kesik bir nefes aldık, ikimiz de aynı anda. Yanağıma kocaman bir öpücük attım güldü gülüşüme eşlik ederek. '' Biraz daha aşağı inmezsek, seni bu yatağa yatırır, hiç çıkarmam!'' Boşluğuna dizimle acısız bir tekme attım. '' Çok ayıp! İyice alıştın bakıyorum yataklara! Alpaslan bey ben senin o bildiğin kadın- Cümlemi yarıda kesen dolgunluklarının dolgunluklarıma dayanması oldu. Alt dudağımı diliyle ıslatarak emerken çenemde ki eli varlığını attırarak beni oturduğu pozisyonda kucağına yan bir şekil de oturttu. Nefesim nefesine karışırken kaba etimde ki elleri rahat durmayarak zevkli bir şekilde sıktı. Şeker pembesi gömleğimin açıkta bıraktığı omuzuma dudaklarımdan ayrılarak ıslak bir öpücük bırakıp dişledi. '' Benim için sadece sen varsın, diğer kadınları bilmem ben sadece seni bilirim! O kalçanı kucağımdan ayırman için son beş saniye! Çünkü kendimi kontrol edemeyeceğim'' İkimizin de gözleri kabaran erkekliğine düştüğün de utanç yanaklarıma otururken hızla kalktım. O ise pis pis sırıtarak banyoya gitti. Giderken de, '' İn sen, benim senin kaldırdığını indirmem zor olacak çünkü'' diyerek o serseri yandan sırıtışını yaparak beni arkasında bırakarak banyoya girdi. Yanaklarımda ki sıcaklık ile melül melül etrafa bakınmakla geçti ilk bir kaç saniye. Sonra ise olayın komikliği altında gülmemek için dudaklarımı ısırarak indim aşağı. Nazlı ve Murat telefondan bir şeyler bakıyor dikkatle bir şeyler konuşurken Murat beni fark etmesiyle telefonu kapatıp cebine attı. '' Firuze, iyi misin?'' Alnıma iyiyim diye not geçecektim! '' İyiyim, turp gibiyim! '' dedim bıkkınlıkla. O da gülüp göz kırparak Nazlıyı kolunun altına aldı. '' Aslında diyoruz ki, saat daha 7. Burada yemek yerine kamp sandalyelerini kiralasak, az ileride kiralıyorlar. Markette dokuzda kapanıyormuş zaten. İleri de bir tabiat parkı varmış, akşamları mükemmel bir manzara sahip oluyor diyorlar. Barbeküler de varmış parkın içinde. Mangal mı yaksak? Aslında mangal değil de sucuk barbekü gibi? Ateş yakmak için büyük bir teneke de veriyorlar'' Nazlının tek nefes söylediği cümleler arasın da Murat onu öperek dikkatimi dağıtsa da, ben sabırla dinledim ve kulağa hoş gelince kafamı olumlu anlamda salladım. '' Olur güzel olur'' '' Güzel olan ne?'' Alpaslan siyah kısa kollu tişörtünü düzelterek aşağı indi. Yanım da durup elimi elinin içine iterek durdu. '' Of, anlatamayacağım uzun uzun. Özet geçersiniz yolda'' Nazlı bıkkın tonda önden ilerlerken ben Alpaslana olup biteni anlatınca o da kabul etmiş, biz kamp sandalyelerini kiralayarak Alpaslanın arabasıyla geçmiştik market yerine. Alpaslan akşam serindir diye hepimize kalın örme hırkalardan satın almıştı. Sucuk, içecek, ekmek ve bir kaç abur cubur alıp tabiat parkına geçtik. Burası serin, sessiz ve ışıklarla çevrili kocaman lambaların asılı olduğu, ağaçların süslenildiği bir alandı. Şansımıza gölün yakınların da bulunan bir barbekü alanı vardı üstü kapalı. Hava da zaten tamamen yağmur topluyormuş gibiydi. Gölün yakının da iple bağlanmış renklendirilmiş dekor ufak gemiler vardı. Alpaslan belimde ki elini çekip saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. '' Yavrum siz salataları halledin, biz de barbeküyü önce temizleyelim, sonra da yaparız'' Barbekü alanın biraz uzağındaydı ama mesafesi çok değildi. Üstü kapalı alan da iki kişi sığacak şekil de karşı karşıya deri koltuklar ve ortada genişçe bir masa vardı. Murat Barbeküyü temizlerken Alpaslan da sucukları doğrayıp aldığımız tatlı patatesleri alüminyum folyoya sardı. Nazlı ile birlikte aldığımız salata malzemelerini doğrarken o sosunu hazırlamak için poşetten limon suyu ve nar ekşisini aldı. Ben salatalıkları doğrarken omuzuma omzunu çarparak ona dönmemi sağladı. '' Nasılsınız?'' Omuz silktim, aslında ailem işin için de olmasa gayette iyiydik. '' Durum ortada, söylenecek çok bir şey yok'' '' Farkında mısın bizimkilerle aramız açıldı. Mert desen gruptan çıkmış zaten, Sezin de ailesel sorunlarım var deyip hattını değiştirdi ve yeni numarasını bizle bile paylaşmadı.'' '' Büyüdük, belki de gerçekten problem budur. Büyüdük ve artık birlikte olmak istemiyoruz'' '' Ben senden hiç ayrılmak istemiyorum ki'' '' Ben de öyle, demek ki doğru arkadaşlar değilmiş! '' '' Konuştunuz mu ev işini? Nerede tutacaksınız?'' '' İzin almış babandan bildiğim tek şey bu. Konuşmadık daha'' Nazlı olumluca kafasını sallarken Alpaslan ve Murat yiyecekleri masaya getirip herkesin tabağına servis ettiler. Nazlı ve Murat bir koltuğa biz bir koltuğa geçtik. Alpaslan ekmeğin arasına koyduğu sucuğu bana uzatarak önüme koca bir bardak kola koydu. '' Ah be, seni böyle hanımcı mı görecektim?'' '' Karım da karım!'' Nazlı kahkahaları arasın da Murata eşlik edince Alpaslan masada ki çatalı Murata fırlattı. '' Kes lan düdük!'' '' Alpaslan! Ya kafasına gelse?'' '' Bir şey olmaz bu gereksize!'' Dişlerinin arasından çıkan cümlelerle bende gülmüş, yemeğin geri kalanı sohbet eşliğinde güzel geçmişti. Nazlı ile yemekten sonra çöpleri toplayıp çöpe atarken onlar da barbeküyü temizlemiş, kamp sandalyelerini alarak gölün biraz daha ilerisine ufak bir masa kurup abur cuburlarımızı yerleştirmişlerdi. Bizde termosta ki sıcak su ile kahve yapıp oturduk kıyıya yakın bir yere. '' Kardeşim düşündünüz mü nişanı?'' Alpaslan kucağımda ki elimi tutup nazikçe elimin sırtını okşadı parmakları ile. '' Firuze nasıl istiyorsa, nerede ne zaman istiyorsa o zaman olacak'' Kararlı bakışlarına minnet dolu harelerimle bakarken elimi havalandırıp bir öpücük kondurdu. '' Diyorum ki, yani madem daha konuşmadınız ben düşündüm. Tabii isterseniz. Firuze zaten benim güzellik merkezimin orada ki davet salonunu biliyorsun. Mis gibi açık alan, konseptte mükemmel seçenek çok. Nişanı orada mı yapsak? Şimdi ev ister miydin bilemedim'' '' İstemiyorum, evde olsun istemiyorum. Onlarla her hangi bir diyaloğa girmek istemiyorum'' Alpaslan -ben buradayım- der gibi elimi sıktı. '' Bende öyle düşündüm. Ne dersiniz? Madem nikah tarihiniz bu kadar erken, gelin nişanınızı bu hafta sonu yapalım. Hem merkezime de yakın saç makyaj ben hallederim. Bu da benim sana basit bir hediyem olur'' '' Nişandan sonra da artık ev ve eşyaları halletmeniz gerekiyor. Alpaslan kardeşim keyfinizi kaçırmak istemem ama biliyorsun görev durumu. Her an bir şeyler çıkabiliyor ve Hulusi komutanın adam kayırmayacağını sen benden daha iyi biliyorsun'' Alpaslan sıkıntılı bir nefes verdi dışarıya. '' Hallederiz, el ele kardeşim hep birlikte hallederiz eşşek başımıyız biz burda? Siz halledin eşyasıydı osuydu busuydu ufak tefek şeylerinizi. Biz Nazlı ile emlakçıda güzel bir iki ev bulduk. Karargah ve hastane arası yarım saat.'' Alpaslan elimi bırakıp Muratın dizini sıktı. '' İyi ki varsın kardeşim hakkın ödenmez'' '' Lafı bile olmaz'' Nazlı ile benim ellerimi tutup; '' Halledeceğiz, emin ol. Hemen yarın Beykoza döndüğümüz de direk benim terzime gidiyoruz ve sana güzel bir nişan elbisesi diktiriyoruz.'' Gülerek onayladım onu. Muratta bize hava atar gibi Alpaslanın elini tuttu. '' Bizde yarın hemen ciks bir takım hazırlatıyoruz jilet!'' Alpaslan yarım ağız güldükten sonra Muratın eline vurarak çekti elini. '' Şımarma lan!'' Kahvelerimizi güzel sohbet eşliğin de bitirmiş, Nazlı ve Murat biraz gezineceklerini söyleyerek bizi yalnız bırakmıştı. Göle biraz daha yaklaşacak şekilde sandalyelerimizi düzelttik. Kafam onun göğsüne yaslı, o saçlarımı okşuyor bana güzel hayaller kurduruyordu. '' Arayacağım, ne yemek yapmış güzel karım, ne alayım ona? Ne ister?'' Gözlerim kapalı, dudaklarım kıvrıktı. '' Şakayık!'' '' Her akşam elim de şakayıkla geleceğim.'' '' Her akşam seni büyük bir özveri ile karşılayacağım'' Saçlarımda ki parmakları durdu, uzanıp kafama bir öpücük kondurdu. '' Seni hep seveceğim, seni hep koruyup kollayacağım. Ömrüm yettikçe'' Ömrüm yettikçe.. Ne kadar da acıydı ondan kopabileceğim gerçeği, ya da onun benden. '' Ömrümüz yettikçe'' dedim hafif bozulmuş tonda. Kafamı kaldırıp çenemi kavradı. Karalıkları bir kuyu gibiydi. Suyun sesi huzur verirken onun gözlerinin verdiği huzur hat safhada idi. Çenemde ki elini dudaklarımı değdirip yanağıma yaslattım. '' Firuzem, ah Firuzem.. Bende ki o güzel gözlerini bir görsen, bir daha hiç bir şeye güzel demezsin!'' Gözlerimi kırpıştırarak şımarık bir tonda kıkırdadım. Beni mest eden o gülücüğü sergiledi. Serseri! Uzanıp dudaklarımla buluştuğun da kendimi ona, anın büyüsüne bıraktım. 🍃 Gecemiz oldukça iyi, bol sohbet, kahkaha ve sabahında da sağlam bir yayla kahvaltısı ile son bulmuştu. Biz kahvaltı edip artık evlere dağılmanın vakti gelince Murat Nazlı ile biz Alpaslanla dönmüştük. Yolda Murat ve Nazlının bulduğu evlere bakmış, Alpaslanla birini çok beğenmiştik. Aslında ben 1+1 'in bize yeteceğini söylesem de o çocuk muhabbetini de düşünmüştü heyecandan titreterek beni. Çünkü ağzından çıkan her cümle beni heyecanlandırıyordu.. Bu baktığımız ev 3+1 di ve oldukça sağlıklı bir daireydi. Yeniydi ne önemlisi. Site içinde güvenilir bir daireydi. Alpaslanın görevinden dolayı da güvenlikli bir yerin daha iyi olduğuna kanaat getirmiştik. En güzeli de Nazlıya sadece on dakika mesafede oluşuydu. Alpaslan yokluğunda beni güvendiği birine emanet etme isteğini anlıyordum. Murat Nazlıyı bize bırakmış, ikimiz de bizden sonra geçecektik kıyafet diktirmeye. Alpaslan ve Murat eve bakmak için birlikte yola çıktılar. Ben önce Selma teyzeye uğramış, Nazlı ile planlarımızı söylemiştik ve oda biz nasıl istersek öyle olması gerektiğini söylemişti. Sorun da zaten bizimkilerdi. Tunç evde değildi ama onunla telefonda konuşmuştuk. Kararımızın arkasındaydı. Nazlı ile bizim eve geçtiğimiz de annem ve teyzem mutfakta, kahve içiyorlardı. Babam ile eniştem ise salonda televizyon karşısında meyve yemekle meşguldü. Nazlı ilkten gayet enerjik bir girişle çekti dikkatleri üzerimize. '' Hello! Çaov! Merhaba, Hola, biz geldik'' Babam sesi duyunca yerinden fırlayarak yanıma geldi. Kollarını açarak beni bağrına bastığın da annem ve teyzem de kapıda dikildi. '' Özür dilerim, bir evlat olarak bunları duyduğun için'' Sırtımı sıvazlayan babamın sırtını okşayarak ayrıldım ondan. Annem bir adım atarken kafamı enişteme çevirdim. '' Hoş geldin enişte'' '' Hoş buldum kızım, biz de nerede diyorduk'' '' Burada olduğunuz iyi oldu. Hafta sonu nişanım var. Siz haber verirsiniz vermek istediklerinize'' Annem elinde ki peçeteyi çekerek sık bir nefes aldı. '' Bahçeyi hazırlarız hemen'' '' Gerek yok, nişanımı burada değil Nazlının iş yerine yakın bir salonda yapacağım. Cumartesi düşündük.'' Nazlı omuzlarımdan tutup destekle dikildi yanımda. '' Her şey bizde Neriman sultan yorulmayın siz'' '' Aynen, ağabeyimin düğünün de çok yoruldunuz zaten! Evimizi de merkez de tutmayı planlıyoruz. Hadi Nazlı çıkıp üstümü değişip çıkalım'' Teyzem beni kolumdan tutarak kendisine döndürdü. '' Annenin halini görmüyor musun kızım, yazık!'' '' Teyze kalbini kırmak istemiyorum!'' '' Benimkini kır ama sizin için fedakar- '' Hayır teyze! Asla kabul etmiyorum bu lafını! Asıl biz ne fekadarlıklar yaptık hatırlamıyor musun? Ya ben Ayşe teyzemin evinde bir ay kaldım bir ay! Neden? Oğulları yanı başında iken neden ben teyze? Babam dışında hanginiz beni aradınız? Annemin dengesizliklerinin sonucu bana kesildi! Fedakarlık deme bana şimdi! Onun ağzıyla konuşma!'' Teyzemin kolunu ittirip yukarıya çıktım. Nazlı peşimden gelirken annemin hıçkırık sesleri yükseldi. Herkes işine gelene, gücünün yettiğineydi işte. Nazlı terziyi arayıp geleceğimizi söylerken ben de dolaptan siyah askılı uzun sırtı açık klasik elbisemi üzerime geçirip saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yapıp suratımı nemlendirdim ve güneş gözlüklerimi alıp Nazlı ile birlikte indik aşağıya. Babam arabamın anahtarlarını uzattı bana. '' Bunları unutma'' dedi güleç bir tavırla. Gülümseyerek anahtarları aldım ve çıktık evden. Nazlı adresi bana gösterdiğin de kemerini bağlayıp telefondan bir müzik patlattı ve biz eğlenceli bir şekilde yola çıktık. Yarım saat sonra şehrin göbeğin de, kalabalık bir caddeye geldik. '' Burası, hadi bakalım gelin hanım!'' Nazlı omuzlarımdan ittirerek beni bir pasajın içine soktu. Dört katlı bir pasaj, en üst katında ki pembe ile kaplı bir dükkana girdik. '' Revoş, ben geldim'' '' Ah kuzu hoşgeldin!'' Revoş dediği kadın sarışın, uzun boylu masmavi gözlü güzel bir kadındı. '' Revoş gelinimiz Firuze, Firuze buda Revan. Kendisi göçmen bir terzi. Yıllardır ailemizin elbiselerini diker. Ve ben daha yakışmayanı hiç bulmadım!'' Kadına gülümseyerek uzattığı elini tuttum. '' Memnun oldum'' ''Bende çok memnun oldum Firuze hanım. Ben size bir kahve söyleyedurayım, siz de lütfen içeriye geçin. Ölçülerinizi almakla başlayalım'' Kahveler gelene kadar ölçülerimi alıp elinde mezura ile beni süzdü. Nazlı nazar boncuklu fincan takımlarıyla içeri girdi. '' Kahveler geldi, kuzu bunlar damla sakızlı, bayılacaksın! Lokumlar özellikle!'' '' Bana güveniyor musunuz?'' Nazlı ile birbirimize merakla bakarken Nazlı benden önce; '' Ben inanılmaz güveniyorum ve arkadaşım da bana güveniyor. Yani aklında ki ne?'' '' Nişanınız ne zaman?'' '' Cumartesi'' dedim kahvemden bir yudum alırken. '' Okey, bir teklifim var sana. Elimde hali hazırda dikilmiş, tamamen benim tasarımım özel gün elbisem var. Ufak bir kaç iğne detayı, dikiş nakış derken sadece bir gecelik bir tadilatı var.'' '' Firuze istersen hazır bir elbise de bakabiliriz, lütfen aklındakini söyle canım'' Nazlıya sorun olmadığını anlatan bir bakış yolladığım da gülerek kahvesini yudumladı. '' Güveniyorum tabii ki, yalnız renk konusunda tereddüt yaşamak istemem. Cırtlak renklerden hoşlanmam, soft renkler, işlemeler güpür detaylı elbiseler daha çok severim'' '' O halde şanslısın kuzum, mükemmel bir güpürlü elbisem var. Bu gece klasik bir tadilatını bitireyim, kabataslak bir denersin yarın sabah on bir gibi gelirsen'' Nazlı randevu defterine ismimi yazdırırken istediği elbiseyi de söyleyedururken cebimde ki titreyen telefonu çıkardım. Komutanın Teki: Bebeğim, umarım işin güzel gidiyordur. Annem akşam yemeğe çağırıyor ve sana bir sürprizim var. Konum at geliyorum. Telefona güleç bir yüzle bakarken bir yandan da kahvemi içiyordum. Buluşalım canım, konum atıyorum. Revan hanımdan banka bilgilerini alırken o sırada Nazlı düğmeli, pembe bir elbise istediğini söylüyordu. '' Revoş güveniyorum sana! Kolları bombeli olsun, düz insin, midi istiyorum ve kesinlikle v yaka olsun'' '' Seksenler temalı falan mı?'' Nazlı gülerek kafasını salladı. '' Yaparsın Revoş!'' '' Yapmam mı, o zaman kızlar bana müsaade, yarın on bir de görüşürüz. Bir müşterim var yoğunum'' Teşekkür edip pasajdan çıktığımız da Nazlı Muratla buluşacağını söyleyince Alpaslanın da araçla geleceğini tahmin ederek anahtarı Nazlıya attım. '' Sabah alırım'' '' Getiririm akşam, babam çaya davetliymiş size'' '' Tamam'' Onunla vedalaşıp Alpaslanın da araması ile arka sokağa geçtim. Aracın içinde beni bekliyordu, görünce eğilip kapıyı araladı. Telefonumu çantama atıp arabaya bindim. '' Selam'' dedim yanaklarından öperken. Gülerek çenemi öptü. '' Ve aleykümselam hatunum'' Hatunum... Kalp gümbürtüsü.. Kıro! Gülerek kafamı salladım ve yanağından makas aldım. O da gülerek yerine doğruldu ve arabayı çalıştırdı. '' Seni önce bir yere götüreceğim, sonra da anneme yemeğe'' '' Tamam ama, çok oturmayalım çünkü Hulusi amca akşam bizde'' '' Tamam yavrum, şimdiden başladın mı yoksa kaynanandan kaçmaya'' Tok bir kahkaha saldım aramıza. O da hayran hayran bana baktı bir süre boş yoldan gözlerini çekerek. '' Delirme!'' '' Delirtme!'' Yol benim diktireceğim kıyafetle ilgili konuşarak geçmişti. Sonunda da tatil köy aurası veren, mor beyaz çiçeklerle kaplı bir mahalleye girdik. '' Burası neresi?'' '' Gel bakalım'' dedi park ettiği araçtan inip. Elini bana doğru uzatınca tuttum elini. '' Nereye geldik Alpaslan?'' Bir aile büyüğü ile tanıştıracağını düşünürken o sessiz kaldı. Birlikte güvenlikten geçerek asansöre binip beşinci kata çıktık. '' Kim burada? Hayır yani söyleseydin daha güzel giyinirdim'' Bana yandan bir bakış atarak güldü. Ama sessizdi. Elini elimden ayırmazken kum renginin hakim olduğu koridorda iki daire vardı karşılıklı. Sağdaki dairenin kapısında bebek var zile basma amblemi vardı. Diğer daireye yaklaştığımız da üstümü başımı düzeltirken Alpaslan eli cebinde beni izliyordu. '' Bassana zile!'' '' Sen bas sevgilim'' Kafamı kaldırmamla zilde ki isimlerimizi görmemle şok oldum. '' Evimizin ziline ilk sen bas'' - Firuze&Alpaslan Türkümdeyen- Üzerimden ilk şaşkınlığımı atmaya çalışırken o bana açıklamasını yapıyordu. '' Biliyorum, sana sormam fikrini almam gerekirdi ama ben bu evi gördüğüm ilk dakika içinde yaşayacaklarımızı hayal etmem an sürdü. Ve bu evde sıcak duygular hissettim sevgilim, affet beni başıma buyruk davrandım her zaman ki gibi.. Bu evi aldım'' Daha ilk şaşkınlığı atmaya çalışırken o ikinci bir şoku yaratmıştı. '' A-Alpaslan bu, yani'' '' Firuze hadi bas şu zile'' Elimi onun elinden ayırıp titrek elimle zili çaldım. Boş dairede zil sesi yankılanınca cebinde ki anahtarı çıkardı. Avucumun orta yerine bırakırken de çeneme bir öpücük kondurdu. Ben titreyen ellerimle kahverengi kapıyı açıp araladım ve tüm o enerjimle, okuduğum dualarla Alpaslanla el ele girdik. O ardımdan kapıyı kapayıp elimi bıraktı ve beni omuzlarımdan tutup kocaman ferah daireyi bana gezdirdi. '' Burası koridorumuz, diyorum ki ferah bir dolap. Montlarımızı botlarımızı vs asar koyarız. Birde boy aynası koyarız. Gel, bak burası salon'' Salon, sanki iki daireyi birleştirilmiş gibiydi. Ferah ve genişti. '' Boyayı karar veririz, mobilyalar için de katalog aldım, seçeriz ya da özel yaptırmak istersen yaptırırız. Televizyon ünitesinin altına da fotoğraflarımızı koyarız ve şu köşe'' Eliyle beyaz tavana asılı şeyi gösterdi. '' Şuraya da bir salıncak alırız, Yarın senin işinden sonra İkeaya gideriz!'' Omuzlarımda ki eli bir an olsun gevşemedi, heyecanla bana anlatıyor, yer yer dalıp gidiyordu. '' Bu mutfak! Mutfak biraz küçük'' Salona kıyasla küçüktü ama en azından üç dört kişi sığardı. '' Dolap kapakları için usta çağırırız. Ben diyorum ki beyaz eşyayı da ferah göstersin diye beyaz alabiliriz'' Beni tekrar boş bir odaya sürükledi. '' Burası da yatak odamız.'' Belime sarılıp boynuma kafasını soktu, burnu ile boydan boya sürtündü. '' Diyorum ki yatağımızın üstüne kocaman bir portremizi astıralım. Şuraya çiçekler zevkine göre eşyalar! Firuze!'' Muhtemelen sesimin çıkmayışı beğenmediğimi düşündürmüştü ama aksine ben, büyük bir duygu patlamasının içindeydim. O mükemmel derece de her şeyi düşünmüş ben ise o kadar duygusala bağlamıştım ki, boynuna atlayıp hıçkırıklarımın ardını getirdim. '' Şşşş, Şşşşş sakın ağla diye yapmadım! Sevgilim beğendin mi?'' '' Çok! Çok beğendim ama Alpaslan bu evde tek sen yoksun ki, her şeyi sen üstlenmişsin maddi olarak- '' Benim param senin paran mı var? Eşyaları da sen alırsın, ben alırım fark eder mi? Aramızda bunların lafı olsun istemiyorum'' Baş parmağı ile çenemi okşarken kafamı olumlu anlamda salladım. '' Şimdi bu evi biz, başından yaratacağız! Duydun mu beni birlikte!'' Dudağıma ufak bir buse bıraktığın da evin güzelliğinden bahsediyor, o ise gerekli tadilatları sıralarken evden çıkıp anahtardan bir tane daha yaptırdık ve ikimiz de de anahtar olmuş oldu. Evin yakınlarında ki market, ve gerekli yerleri gösterirken otobüs duraklarını vs tarif edip kısaca evin etrafında tur attık. Havanın da kararması ile artık dönüş vaktiydi. Ev ile bizimkilerin evin mesafesi arabayla yaklaşık bir saatti. Bu ev Nazlıya yakındı. Yol boyu yapacağımız şeylerin listesini çıkarırken heyecanımız da, duygularımız da ortaktı. El ele yol boyu gülerek gelmiştik. Kapının önünde durması ile bu anı bekliyormuş gibi, dudaklarıma yapıştı kemerini alalacele çözüp. '' Seni çok özledim'' Dudaklarımın üstünde dudakları, nefesi ağzımın içine akarken ellerim boynundaydı. '' Bende seni çok özledim'' Gülerek geri çekildi ve derin bir nefes alarak indi. Ben de inerek uzattığı eli tuttum ve birlikte açtığı bahçe kapısından geçtik. O zile basmak için elini havaya kaldırdığın da duyduğum isim ile yerimizde kalakaldık. '' Alpaslan Türkümdeyen!'' **
|
0% |