Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@yaziyoruzbacimm

20* BAHAR BİR İNSANLA GELEBİLİR İNSANA

Çok garipti, solunuzda ki kıpırtılar, yatağınızın dağınık köşesi, evde pişen aşların, aşkla harmanlanan kokusu, mutfağınızda yemek yapmak için, birlikte yemek için bekleyen bir adamın oluşu, yerdeki mahremiyetten yeni çıkmış, gecenin en güzel tonlarını üzerinize taşıdığınız bir örtü misali serilen aşıki duygular çok garipti. Şimdi yolumda yoldaş vardı, şimdi bir sıfatımız vardı. Biz karı kocaydık, biz senemizi devirmeye yüz tutmuş bir aşk romanıydık. Şimdi derin hisler taşıtan yatak odamızın camının köşesine sinmiş, onunla geçen koskoca bir kışımın baharının gelişini izliyordum. Bahar, bir insanla gelebilir insana. Benim baharım gelmişti. Ruhumun en çiçekli köşesiydi üstelik...

/1 Sene Sonra/

'Kıskanır rengini baharda yeşiller
Sevda büyüsü gibisin sen Firuze
Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
Üzüm buğusu gibisin sen Firuze'

Siyah ve beyazın hakim olduğu mutfağımda, siyah ankastremin üzerinde ki kaynayan domates çorbasının altını kıstım. Şimdi mutfağımızda, koca bir seneyi devirmenin, her şeyin başlangıcının günüydü bugün. Evlilik yıl dönümümüzdü. Koca bir sene eğlenerek geçirdiğimiz mutfakta şimdi ona özel bir sofra kuruyordum. Evlilik teklifi ettiği müziğin eşliği ile..

Acılı bir bakış yerleşirse eğer
Kirpiğinin ucundan gözbebeğine
Her şeyin bedeli var, güzelliğinin de-

Kırmızı çaycımın üzerine koyduğum telefon titreyince müzik kesilmiş, içeriyi zil sesim doldurmuştu. Çorbanın altını tamamen kapatıp telefonu da alarak salona geçtim. Tekli koltuğa çöküp telefonu kulağıma dayadım.

'' Kuzu''

'' Nazo! Hayırdır''

'' Kuzum sorma ya Muratın arabası bozuldu, yolda kaldık. Çekici bekliyoruz''

Nazlı ve Murat ilişkilerini ilerletme kararı alınca Muratın evlenme teklifini kabul etmişti. Muratın ailesi memleketten gelmişti, Hulusi amcalarla bir bağ oluşturmuştu ve söz, isteme, nişan benim nişanımın yapıldığı yerdeydi. Bir ay sonraydı kınası. Şimdi de bir bağ evinde vakit geçirmeye gidiyorlardı.

'' İyi misiniz siz peki?''

'' İyiyiz, haber vereyim dedim bağ evi iptal biz de kahvaltıya geleceğiz''

Selma teyzenin yaş gününü kutlamak için toplanacaktık.

'' Tamam canım''

Duvardaki saate takılmıştı gözüm. Alpaslan beş dakika sonra çıkacaktı.

'' Nazo, ben kapatıyorum, konuşuruz sonra. Malum sofrayı ancak kurarım''

'' Tamam canım''

Nazlıya veda ettikten sonra telefonu masaya koyarak mutfağa geçtim. Fırında ki biftekleri servis tabağına alıp karamelize ettiğim soğanı üzerine serpiştirdim, masayı aldığım kalpli mumlarla donatıp servis tabaklarını dizdim. Ortaya mezeleri, yanına da beyaz şarap ve iki kadeh dizip yatak odasına geçtim. Üzerimde ki saten takımı çıkarıp yerine yeni aldığım, kırmızı elbisemi geçirdim.

 Üzerimde ki saten takımı çıkarıp yerine yeni aldığım, kırmızı elbisemi geçirdim

(Firuze elbs. temsili )

Takılarımı da takıp yüzüme dolaptan nemlendiricimi çıkarıp yedirdim. Kırmızı rujumu da yedirip saçlarımı kalınca dalgalandırıp yatak odamın kısaca dağınıklığı topladım.

 Kırmızı rujumu da yedirip saçlarımı kalınca dalgalandırıp yatak odamın kısaca dağınıklığı topladım

(Yatak odası temsili)

Boy aynasından kendime şöyle bir baktıktan sonra çalan zille çıktım odadan. Anahtarı olmasına rağmen bir senedir her akşam zili çalmıştı. Benim onu karşılamam hoşuna gidiyordu, öyle söylemişti. Kapının merceğinden baktığım da askeri üniformaları ile kapıda dikiliyordu.

Ah kocam! Kocam da kocam!

Kapıyı büyük bir heyecanla araladığım da o da beni görmesiyle arkasına sakladığı kırmızı şakayıkları gösterdi. Tabii çiçeği gözlerinin önünden çekip beni boydan boya süzdüğün de kesik bir nefes verdi.

'' Sevgilim''

'' Sevgilim, hoş geldin''

dedim geriye çekilerek elinde ki çiçekleri alıp koklarken. Arkamda ki kapı kapandığın da beni kapı ile arasına alıp boynuma sürttüğü burnundan derin nefesler aldı.

'' Hmm, karım mis gibi kokuyor, çokta güzel olmuşsun. Üzerimi değişip dışarıya mı çıksak?''

Yanağına kocaman bir öpücük bırakıp cıkladım.

'' Gitmiyoruz bir yere! Bugün bizim için özel bir gece, evimizde olmak istiyorum''

Dudakları kıvrıldı ve istemeyerekte olsa benden ayrıldı.

'' Yavrum, ben bir duş alayım eğitim vardı hayvan gibi terledim. Ve kurt gibi de açım''

dedi ben önden giderken. Güldüm ve ona tam sofranın hazır olduğunu söylüyordum ki kalçama yediğim şaplakla gözlerim kocaman açıldı ve ona döndüm aniden.

'' Ama sana açım!''

dedi arsızca banyoya adımlarken. Güldüm ve çiçekleri masanın ortasına koyup mutfaktan ekmekleri ve çorbaları servis ettim. O da duş alıp yatak odasına geçtiğin de bende arkasından ilerleyerek kapının eşiğinde durup ona baktım fütürsuzca. Alpaslanın zorlu geçen bir kaç ayıydı, tim olarak sıkı bir eğitimdelerdi bir kaç aydır. Açıkcası beni şaşırtan göreve bir senedir gitmediğiydi. Bu bir yandan iyiydi. Bir senedir tam takır bir evlilik hayatımız vardı ama bir yandan upuzun bir göreve gidecek diye de endişeleniyordum.

Kalçasında duran havlu ile elini dolaba yaslamış kıyafetlerine bakarken, asker traşı saçlarından süzen su damlacıkları boynundan pürüzsüz sırtına ilerlerken onu her duş aldığında dikizlediğim gerçeği ile baş başaydık ikimizde. Çok ama çok güzeldi. Onun kocam oluşunu idrak etmek o kadar müthiş bir hareketti ki, parmaklarımızdan çıkmayan yüzüklerimize bakıp iç çekiyordum her akşam. Çünkü yanımda ki bu adamın beni koruması, kollaması, incitmemeye çalışması o kadar güzeldi ki, hayrandım ve bu büyünün bozulmasından deli gibi de korkuyordum.

Kaslı kolları, şişik adonisleri, mükemmel bel oyuntusu ile film izler gibi onu izlerken yandan serserice gülüp göz kırptı.

'' Çok mu hoşuna gittim karıcığım?''

'' Çok, kocacığım''

dedim aynı alayla. İnci gibi dişlerle güldü ve havluyu kalçasından ayırıp attı. Pürüzsüz bir kalçası vardı, bedenini çok seviyordum. Benimdi ya işte! Kıskançlık damarlarım yine kan pompalarken sıkıntılı bir nefes aldım.

'' Çok güzelsin''

dedim dayanamayarak. Dolaptan beyaz gömleğini çıkarırken gülümsedi ve üzerine gömleği geçirip kapıda ki bedenime adımladı. Belimden kavradığı gibi yatağa oturdu, beni de yan bir şekilde kucağına oturttu.

'' Senin güzelliğinin yansıması sevgilim''

dedi yanağıma öpücük kondurarak. Taze hindistan cevizi gibi kokuyordu, duş jeli buram buram burnuma dolarken ıslak saçlarında parmaklarımı dolandırdım.

'' Mis gibisin''

'' Karargahta görecektin sen! İt gibi terledim!''

'' Neden aylardır eğitimdesiniz anlamış değilim''

Elalarımda ki hareleri hüzün kaplandı. Biliyordum işte göreve hazırlanıyordu.

'' Düşünme bunları güzelim, yemek mi yesek artık çok acıktım Firuzem''

Cümlesi biter bitmez guruldayan karnı ile ikimiz de kahkahayı bastık.

'' Hadi o zaman kurut saçlarını gel''

dedim kalkarak. Ardımdan ayaklandı oda ben salona geçerken. Mutfaktan sürahi ve bardakları alıp masaya geçtiğim de o da saçlarını kurutmuş, altına salaş bir kumaş pantolon giymişti. En başa geçmiş her hareketimi büyük bir hayranlıkla izlerken kalçamı masaya dayadım çorbayı tabağına koyarken.

''Çok güzelsin, biliyorsun bunu ve bana karşı çokta güzel kullanıyorsun sevgilim!''

dedi kışkırtıcı bir tonda. Ona dönüp göz kırparak kepçeyi tencereye koydum.

'' Senin güzelliğinin yansıması kocacığım''

dedim cümleyi tersine çevirerek, tıpkı az önce onun yaptığı gibi. Belli belirsiz bir gülüş attı ve yerime geçmemi bekledi. bende tam karşısına oturdum, şimdi içerisi kapadığım lamba ile ortamda mumların ve kısık gece lambasının loşluğu vardı. Çorbasından bir yudum alıp tabakta ki biftekten bir çatal aldı.

'' Hmmm, karımın ellerine sağlık, mükemmel olmuş yine bu akşam da yemeklerin ellerine sağlık sevgilim''

dedi bir yandan ekmek atarken ağzına. Bende çorbadan bir yudum alıp güzel olduğuna kanaat getirince;

'' Afiyet olsun canım.''

diyerek yemek faslına başladık. Çorbaları içiyor, bir yandan da o karargahta ki değişiklikleri anlatıyordu. Bir ara kadehlerimizi yudumluyor, Murat ve Nazlının akıbetini yorumluyorduk. Bifteğinin son lokmasını da afiyetle yedi ve kadehini kaldırarak gözlerini gözlerime sabitledi.

'' Bütün güzelliğin ile soframda, kalbimde, evimde, ve-

elimi uzanıp kalbine götürdü.

'' Evinde olduğun için teşekkür ederim. İyi ki varsın, iyi ki benimsin, iyi ki seninim. Biziz, biriz bir tanem. Karım olduğuna hala inanamıyorum bazı geceler. Oturup seni seyre dalmak, o kadar güzel ki, o kadar keyifli ki..''

Kadehimi kaldırarak kadehine vurdum.

'' Ben teşekkür ederim, bizi biz yaptığın için.''

Kadehleri tokuşturduktan sonra bir süre daha sofrada oyalanmış, sohbet etmiştik. İlerleyen vakitlerde sofrayı birlikte toplamış, Alpaslan bulaşıkları yıkarken ben de masayı silip mutfağı toparlamıştım. Birlikte yatak odasına geçtiğimiz de o üzerinden beyaz gömleğini çıkarırken ben de çekmeceden kadife lacivert saat kutusunu çıkardım. Yatağa oturdu, üzeri çıplaktı ve bu nefes kesiciydi. Kucağına yan bir şekilde oturdum, kollarımı omzuna dayayıp yanağına bir öpücük bıraktım.

'' Bu sana koca adam''

dedim saat kutusunu verirken. Gözlerinde ki gülümseme daha da çoğalınca dünyalar benim oluyordu sanki.

'' Teşekkür ederim sevgili karım, bakalım ne almışsın o mis ellerinle''

Kutuyu elimden alıp elimin sırtına bir öpücük kondurduktan sonra açtı kutuyu. Saati görür görmez gülümseyerek eğdi başını.

'' Babamın ölümünden bu yana nadir kullanmışlığım var, o kol saati takmaya bayılırdı ve annemin suratını saatlerle çizmeye de öyle''

Acı bir yutkunuş peydah oldu boğazımda. Saçlarını usulca okşadım ve kafasına öpücüğümü bıraktım, elini belime sardı ve göğsümden derin nefeslendi.

'' Firuzem, sen iyi ki geldin bana, iyi ki evet dedin bana, iyi ki benimlesin''

'' Şşş, sesini titretme! Seninleyim, biziz, biriz sevgilim''

Derince nefeslendi, saati takmasına yardımcı olurken o da boşta ki eliyle yanımızda ki çekmeceye uzanıp bir mücevher kutusu çıkardı.

'' Sana layık değil, güzelliğinle ölçüşemez bile ama benden sana ufak bir armağan. Yıldönümümüz için bebeğim''

Uzanıp elinden kırmızı kutuyu aldım ve içinden minik, nazar boncuklu, zarif bir kolye çıkardım. Birde küçük halka küpeler.

'' Alpaslan, bu çok güzel''

dedim hevesle saçlarımı arkaya atarken, o da kolyeyi taktı ve alnıma, çeneme oradan da dudaklarıma uzun bir yolda uzandı. Şehvetle dudaklarımı öperken çıplak göğüslerine sıcacık avuçlarımı yerleştirdim, o yanıyordu. Aynı beni yaktığı gibi. Bacaklarımı beline doladığım da büyük bir iştahla boynumu emerken bir yandan eli eteğimin altından kadınlığıma sürtündüğün de kesik bir nefes verdim. Elleri, beni çıldırtacak derece de yavaştı, sırtımı yatakla buluşturdu ve bacaklarımı elleriyle gözlerimin içine arzudan deliye dönmüş hareleriyle bakarak açtı, arasına girmek için dizlerinin üzerine geçtiğin de uzanıp kumaşının düğmesini açıyordum. O da arkamda ki çekmeceden prezervatif almak için eğildiğin de çalan zille ikimizde birden durduk, Alpaslan sıkıntılı bir nefes verirken zil ikinci bir defa daha çaldı ve sıkı bir küfürle kalktı üzerimden elindeki kutuyu yatağa fırlatıp.

'' Umarım Nazlı ve Murat değildir bu saatte! Yatacak yer ararlar bak şimdiden söylüyorum!''

Öfkeli kalkışına gülerken dolaptan siyah taytımı çıkardım ve alalacele üzerimi giyindim, üstüme de bir tişört, salaş hırkamı alarak çıktım odadan. Alpaslan kapıdaydı, yanına adımladığım da karşımda ki iki çift endişeli göz yardım dilenircesine bana bakıyordu.

Karşı komşularımız yeni atanmış öğretmenlerdi. Onlarla bir sene içinde sıkı bir bağ oluşturmuştum. İki yaşında güzel bir kız çocukları vardı ve üstelik bir oğlan çocuğuna da hamileydi. Giydiği beyaz fitilli takımının nemlendiğinden anladığım kadarı ile suyu gelmişti, yanında ki eşinin kucağında ise alnında bezle kızları baygın bir şekilde yatıyordu.

'' Firuze, yalvarırım yardım et bize''

demesi ile kadın dizlerinin önüne düşerken Alpaslan onu kollarından kavramıştı. Acı bir çığlık binada çalkalandığında olayın sıcağıyla Alpaslanla birbirimize bakakaldık..

🍃

Esma ve Ozan karşı dairemizde oturan tatlı, nezih insanlardı. Esma tarih hocası, Ozan ise sınıf öğretmeniydi.

Esmayı kucaklayıp salona getirdi Alpaslan, ambulansı aramışlardı ama gelmemişti henüz. Onu yere serdiğim havluya yatırdı.

'' Firuze ateşi dünden beri kırklarda, acile götürdüm iğne verip döndürdüler geri eve, düşmüyor ateşi''

Alpaslan yerde yatan Esmaya bakışımı fark edince beni kolumdan tutup alnıma bir öpücük kondurdu.

'' Firuze, bebeğim sakin olman gerekiyor, kadının suyu gelmiş ve kim bilir daha ne kadardır bekliyorlar böyle, sakin ol sevgilim sana ihtiyaçları var''

Elimi alnıma koyup etrafa bakındım. Telefonum masanın üzerindeydi. Nereye oturacağını şaşıran Ozan Esmanın inlemeleriyle daha da telaşe içine giriyordu.

'' Alpaslan Ozan ve sen Ayşenuru ılık bir suya sokun, ben Jaleyi arıyorum''

Dediğimi hızlıca uygularlarken Esmaya eğildim Jaleyi ararken.

'' Esma, canım beni duyabiliyor musun?''

Elimi avuçları arasına alıp acısı kadar sıktı elimi.

'' Firuze, çok çok sancım var, bacaklarımın arasında doluluk hissi var, baş edemiyorum''

Telefon açıldığın da Jalenin sesi yükseldi aramızda.

'' Hayırdır bu saatte?''

'' Jale karşı komşum dokuz aylık hamile ve suyu gelmiş, ambulans yolda, ne yapmam gerekiyor, acı çekiyor''

'' Ciddi misin sen? Ah tamam ciddisin! Firuze önce senin sakin olman gerekiyor, anne adayımıza ver telefonu''

'' Duyuyor''

'' Tatlım, merhaba Doktor Jale ben. Şimdi sakin oluyorsun, ve Firuzenin açılmana bakmasına izin veriyorsun. Anlaştık mı?''

'' Tamam''

Esma acı içinde taytını sıyırırken ona yardımcı olup pantolonu çıkardım. İç çamaşırını da sıyırdığında bacaklarının arasından sızan kanı masada ki peçeteyle sildim.

'' Ne kadardır acı çekiyorsun?''

'' Öğlenden bu yana hafif aralıklarla sancım vardı. Suyum yarım saat önce geldi, ambulansı aradık, gelmedi da-aaaaa!''

Bir çığlık daha savurduğun da bacaklarının arasında gördüğüm tek kafa olamazdı değil mi?

'' Jale bacaklarının arasında ki kafa!''

'' Açılması var Firuze, bebeğin kafasını görüyorsan vakit yok, dinle beni, karnına bastır, steril bir makas lazım muhtemelen yok, makas bul, kolonya ile temizle, ılık suya batırdığın bezle sil. Çabuk!''

Jaleyi Esma ile bırakarak mutfağa koştum. Su ısıtıcısında ki ılık suyu küçük bir kabın içine alarak masadan makası alıp kolonya ile sildim, üzerinden de bezle geçtim. Alpaslan ve Ozan banyoda Ayşenur ile ilgilenirken ben de salona koşup acı içinde kıvranan Esmanın yanına çöktüm.

'' Jale, ne yapmam gerekiyor?''

'' Senin artık yapacağın bir şey yok, Anne adayımız, kuvvetle ıkın, ıkın ve bebeğini kucağın al''

Esma tüm evi inletecek şekilde ıkınıyor, yerdeki havluyu avuçlarıyla sıkıyordu.

'' Firuze, Esmanın karnını bastır, aşağı doğru''

Titrek ellerimle kocaman karnına baskı uyguladığım da daha da acı içinde kıvrandı ve kuvvetli bir çığlıkla doğrulduğun da bacaklarının arasına attığım elim yumuşak bir baş, gelmesi ile iki elimle çekerek minik bedeni ellerim arasına alırken Jalenin kalçasına vurmam gerektiğini bağırarak söylemesi ile hafifçe vurduğum minik can ciyak ciyak bağırınca Esma gönül rahatlığı ile kafasını arkaya attı, benim titreyen ellerimle tuttuğum bu minik can ile gözlerimden damlalar süzülürken kocamla yıl dönümümüzde karşılaştığımız bu olayın şoku hala üzerimdeydi.

🍃

'' Bebek çok iyi durumda, gerekli tetkikleri yapıldı zaten, Firuze sağ olsun her şeyi halletmiş''

Camın kenarında ki koltukta kucağımda minik bebeğin varlığı ile Jaleyi dinliyorduk hepimiz. Ambulansın gelmesi ile Esmayla bebeğini alıp götürmüştü bizim hastaneye. Ayşenurun da ateşi düşmüş, annesinin yanına ufak bir yatak koyulmuştu. Serumunun bitmesini bekliyordu kardeşini kucağına alması için.

'' Allah senden razı olsun Firuze''

'' Hepimizden Ozan, ne demek bunun lafı, teşekkürü olmaz''

Esmanın ağrıları çoğalmış, uyuyordu. Emzirdikten sonra da bebeği bana teslim etmişti. Ozanda çift kişilik koltuğa oturmuş yorgun argın oturuyordu.

'' Müsait mi?''

Kapının tıklatılması ile Alpaslanın sesi yükseldi odada. Ozan kapıyı açıp onu içeri buyur etti. Alalacele gelindiği için doğum çantası yoktu, karşı dükkandan bir kaç yenidoğan takımı almıştı.

'' Nasıl model seversiniz bilemedim, aldım öyle''

'' Kardeşim teşekkür ederim, siz olmasaydınız ne olurdu halimiz, ne rengi ne modeli önemli değil''

'' Estağfurullah Ozan''

Elinde ki poşeti bırakırken bebeği göğsüme yatırdım huzursuzlanınca. Mis gibi kokuyordu ve koltuktan ayaklandığım da Alpaslanın görüş açısına girmiştim. Bakışlarında ki özlem, dinginliğin yanı sıra bambaşka bir duygu daha vardı. Karalıkları parladı, adımları bana doğruydu.

Kucağımda ki bebeğin minik kafasını usulca sevdi, o sırada alnıma bir öpücük kondurduğun da gülümseyerek ona baktım.

'' Firuzem, ne güzelsiniz öyle''

Elleri hala yanağımdaydı, şu görüntünün yansıdığı camdan bakınca dolan gözlerimi fark etmesiyle saçlarımı okşadı, göz pınarlarımda baş parmağını gezdirdi, bir kez daha sıcak dudaklarını bastırdı alnımda.

'' Eve geçelim mi? Bizimkiler toplanmışlar bizi bekliyorlarmış''

Hastaneye gece gelmiştik ama Esma onu bırakmamam konusunda ısrarcı olduğundan kalmıştık. Alpaslanın da izinli günüydü, o yüzden sorun etmemişti. Minik adamı babasına uzattım.

'' Ayşenurun ateşi düştü zaten, minik adamın da gazı var muhtemelen. Hanımefendiden alışıksındır gaz çıkarmaya. O yüzden gerisi sende babası. Esma uyanınca Jale takviyelerini verecek. Emin ellerdesiniz sakın endişeniz olmasın''

'' Teşekkürler Firuze, Rabbim sizlere de tattırsın bu duyguları''

Alpaslan derince iç çekerek amin derken çalan telefon ile Alpaslan aşağıya indi. Bende Ozana bir kaç şey hatırlatıp Esmaya ufak bir not hazırlayıp çıktım odadan. Aşağı inerken asansörde, Esmanın ablasını arayıp durumu bildirdim, odayı süsletmek için de bizim asistanlardan birini yönlendirip çıktım hastaneden. Alpaslan duvarın köşesinde oturmuş, telefonla konuşuyordu.

'' Ne diyeyim kıza Murat!''

demesiyle durdum.

'' Ben baba olmak istiyorum, biliyorum erken daha bir sene ne ki, ama istiyorum! Sende anne ol, dünyamın en güzel ailesi olalım, ama hamileliğinde yanında olamam aylar sonra büyük bir göreve çıkıyorum sen hallet o aşamaları yanında olamam anca çocuğu kucağıma alınca gelirim mi diyeyim? Olmaz, onu o hallerinde yalnız bırakacaksam neden evlendim ben amına koyayım!''

Elini genişçe alnına atıp sıvazladı, şakaklarını ovdu. Onun bu sözleri ilmek ilmek içime işlerken anne olmaya henüz hazır mıydım onu düşünüyordum. Kendimi kendi çocuğumu kucağımda hayal bile edemiyordum. Ama Alpaslanın baba olma isteğinin her varlığı canıma değiyordu işte, korkuyordum. Onsuz bir çocuk büyütmek, onsuz bir sorumluluk altına girmek bana bencillik gibi geliyordu. Sıkıntılı bir nefes verirken telefonu kapatmasıyla yeni gelmiş gibi bir adım attım dışarıya.

'' Ah, hayatım burada mısın? Gidelim mi?''

Karalıkları kızarmış, saçlarını avuçlarından geçirerek gülümsedi zoraki.

'' Gidelim hayatım''

Suratımda ki mimiklerimi bozmamak için kendimle savaş verirken Alpaslanın açtığı kapıdan geçip oturdum ve kemerimi bağladım. O da oturup arabayı çalıştırdı ve bizden geriye motorun çığlığı kaldı.

🍃

Arabanın anahtarlarını cebine atarak arka koltukta ki pastayı alarak elini uzattı. Bebek mavisi, saten eteğimin eteklerini tutup indim ve elini tuttum. Selma teyzenin bahçe kapısını aralaması ile artık tamamen yürüyen Azra koşup ağabeyinin kucağına atladı.

'' Oh, miniğim''

Elimi hala bırakmamıştı, kucağında ki küçük kız diğer kolunuda bana uzatınca minik kollarını öpüp onlardan ayrılarak Selma teyzeye sarıldım.

'' Yavrum, hoş geldiniz. Firuze kızım, sen neden bu kadar zayıfladın?''

'' Aman Selma anne, ne zayıflaması turp gibiyim! Fitim''

Gülümsedi ve Alpaslana da sarılıp Azrayı çimenlere geri saldı. Bu sene yaz geç gelecek gibiydi, yalancı güneş tepede iken bir esinti hakimdi, soğuktu epeyce. Bahçenin girişinde kocaman bir masa atılmış, sofrada herkes vardı. Annem ve babamla sarılıp ağabeylerimle sohbet ederken Alpaslan da arkadaşlarının yanına oturmuş kucağında ki Azra ile sohbet ediyordu. Selma anne masayı zaten kurmuştu, Nazlı meyve sularını dağıtırken bende herkesin tabağına sarma, börek, atıştırmalık mezelerden doldurup dağıttım. Herkes hoş bir sohbetin eşiğinde iken Semra teyzenin sorusu ile herkesin hedefi biz olmuştuk.

'' Eee, çocuklar, çocuk düşünüyor musunuz?''

'' Eh ama anne! Evli çifte ne sorulmazdı? ''

Yanında ki Eda annesini dürtünce Semra teyze omuz silkti.

'' Ne var canım yabancı mı onlar, hem kötü niyetle sormadım ki''

'' Teyzem, öyle bir düşüncemiz yok''

dedi Alpaslan soğuk bir tonda. Selma anne kısa bir bakış atınca oğluna, Alpaslan önüne döndü.

'' Alpaslan, ne çok severdi bebekleri vallahi, ah bilsen''

Semra teyzeye gülümseyerek baktım ama cevap vermedim. Alpaslan ise ağzımın içine bakıyordu cevabım için.

'' Firuze de bebekleri sever ama daha bir seneleri anca doldu, biraz hayatlarını yaşasınlar''

Annem kaşları kalkık bir şekilde Ayline bakarken ağabeyim çayından bir yudum alarak bize döndü.

'' Yani çocuk evin neşesi ama Firuze önce bir kariyer yapsın''

'' Öyle canım, hemen çocuk ne alaka?''

Annem de işin içine katılınca işin içinde bir tek bu çocuğun anne ve babası, biz yoktuk. Nazlı elinde ki sürahiyi sert bir şekilde masaya koyması herkesi Nazlıya çevirtmişti.

'' İsterlerse şimdi, isterlerse sonra yada hiç! Size ne? Baydı bu konu hadi pasta keselim''

Alpaslanın kırgın bakışları, Muratın tebessümü ve babamında yerinden doğrularak,

'' Çocukların özel hayatlarına burnumuzu sokmayalım, hadi pasta keselim artık''

demesi ile herkes bir nebze darılmış, ayaklandık. Selma anne herkese ayrı ayrı teşekkür ederken aldığımız pastanın üzerinde ki mumları yaktık, Alpaslan sağa geçerek annem ve babamın yanına, ben solda Selma teyze ve Semra teyzelerin yanındaydım. Pasta kesildi, alkışlar tutuldu ve herkes hediyesini verdi. Nazlı kamerayı masada sabit tutarak kocaman bir aile pozu aldıktan sonra herkese atmakla meşgulken Alpaslanla birlikte ona hediyemizi verdik.

'' Ne zahmet ettiniz çocuklar, sizin varlığınız bana bir armağan zaten''

Aslında tam bu nokta da gülümseyip iyi ki doğdun demek istedim ama başıma giren feci bir ağrı tüm uzuvlarıma yayılırken zoraki bir gülümseme yerleştirdiğim suratım iyiden iyiye kasılmıştı.

'' Ah, çocuklar!''

Selma anne namaza başlamak istediğini söyleyince Alpaslanla kırmızı, orta boy bir kuran, iki adet namazlık, iki adet tesbih, ve bir kaç dini kitap seti yapmıştık. Dolan harelerle bize sarılırken Alpaslan elinin tersi ile elimi okşadı.

'' Çok çok teşekkür ederim yavrularım''

Selma annenin yanaklarını öpüp geç kalmış doğum günü kutlamasını yaptım.

'' Doğum günün kutlu olsun Selma anneciğim''

'' Sağol kuzum benim.''

Hediyesini hemen içeriye koymak için ayaklandı.

'' Araba işi ne oldu ya?''

Arkamı döndüğümde Murat ve Nazlı Alpaslanla birlikteydiler.

'' Valla hiç bilmiyorum, yani bir şeyi bozulmuş, bakımda zaten''

'' Haber verseydin kardeşim gelirdik alırdık sizi''

Bunu, o gün yataktan söylene söylene inen kocam mı söylüyordu?

'' Olsun hallettik işte, arayınca bir ton bıdı bıdı yapıyorsun anasını satayım! Yok karımla bir hafta sonum var, yok karımla bir pazarım var iznim var diye''

Alpaslan yarım ağız sırıtırken kasıklarıma giren ağrı ile duvara tutundum ve elimle karnımı tutup oturmak için temkinli davranarak kalçamı sandalyeye oturttum. Başımın dönmesi, terlerin basışı iyice vücuduma oturmuş, reglimin gelişinin habercisiydi.

'' Firuze''

Babamın kolunun omzuma değmesi ile ona döndüm suratımda ki o acı ifadeyi yok ederek.

'' Babacığım''

'' Nasılsın yavrum, nasıl gidiyor?''

'' İyi gidiyor babam, çok şükür''

'' Aman iyi gitsin babacığım, sen nasılsın asıl, betin benzin atmış iyi misin?''

'' İyiyim baba, birden bir sıcak bastı''

'' Hava basıyor gittikçe işte, serin olur burası kısa kollusun git bir hırka giyin''

'' Yok baba, ferahlıyorum, hem kalkarız birazdan''

'' Bizde yemek yerdik babacığım annen yolunu gözlüyor''

'' Gitsek iyi olur valla baba''

'' Olmaz kızım, biz de görelim seni az! İtiraz yok kocana söyle akşama yemektesiniz.''

Zorakice gülümseyip Alpaslanın yanına kalktım.

'' Alpaslan''

Alpaslan bakışlarını Murattan çekerek varlığımı görmesi ile belime sarıldı.

'' Yavrum''

'' Babam akşama yemekte bizdesiniz diyor''

'' Yorgun değilsen kırmayalım insanları''

'' Çok kalmayalım''

Suratıma tedirgince bakıyordu.

'' Bir şey mi oldu?''

'' Regl ağrım var''

dedim eğilip kulağına. Kafasını usulca salladı ve beni köşesine çekip elini karnımdan sardı, okşadı yavaşça.

'' Yenge valla bir senedir suratınızı göremedik doğru dürüst, hep bir işiniz var! Siz sevgili iken daha çok görüşüyorduk''

Nazlının yüzüklü elini tutan Murata gülerek baktım.

'' Ya, ya, her hafta soluğu bağ evinde biz alıyoruz zaten!''

'' Napalım, bizim Tekirdağlar da evimiz yok''

dedi Nazlı sırıtarak. Ona gözlerimi devirerek bakarken Alpaslan omzuma, saçıma öpücükler kondurup parmaklarını ensemde dolandırıyordu ve bu beni uykuya itiyordu. Aslında gün bizim için sakin geçmişti. Selma ve Semra teyzeler dışarı çıkmış, biz de annemlere yemeğe geçmiştik. Aylinler de gelmişti Nazlılarda. Murat, Alpaslan, Tunç ve ağabeyim babamla birlikte bahçede muhabbet ederken annem Nazlı, Aylin ve ben de mutfakta türk kahvesi içiyorduk.

'' Aylin, kızım bayram da neredesiniz?''

Haftaya gelen bayramın şimdiden muhasebesini yapmaya başlamıştık.

'' Sabah annemlerde kahvaltı yaparız, dönüşü de size geliriz dedik anne ama işiniz var mı?''

'' Yok yavrum, ilk gün evdeyiz, siz gelirsiniz Firuzeler gelir, Nazlılar derken anca kızım. Ama ertesi gün Tarıkla Boluya gideceğiz bayram boyu oradayız. Tunçta yokmuş zaten''

Tunç Eylülle olan samimiyetini hangi ara büyütüp seneye çevirdi, evliliğimin verdiği dış dünyaya kapanma hissiyatı ile bilmiyordum ama Bursaya tatile gidiyorlardı.

'' Biz de ilk gün akşama doğru geliriz''

dedim plana uyarak. Annem bundan memnunca kahvesini yudumlarken Nazlı da browniden bir çatal alıp Ayline döndü.

'' Gitmeyecek misiniz bir yerlere?''

'' Bodrum dedik ama mevsimi değil tam sanırım, Nevşehir Ürgüp dedik''

Birlikte şehir dışı planlamalarını yapmaları ne büyük bir lütuftu. Asla şikayetçi değildim ama özenmiyor da değildim.

'' Var mı sizin planınız?''

Aylinin bana dönmesi yerimde huzursuzca kıpraştım.

'' Yok, yani Alpaslanın iş durumu malum, belli olmuyor''

Annem gözlerimin içinde oyalandı bir süre.

'' Onlar daha yeni evli biraz evlerinde vakit geçirsinler, bir sene ne ki nice seneler devirecekler. İkisi de gezdi, gördü doydu biraz da birbirlerine doysun, hadi kızlar bahçeye çıkalım bizde''

Anneme minnettar bakışlarımı atarken Nazlının koluma girişi ile bahçeye geçtik hepimiz.

'' Canını sıkmıyorsun dimi?''

Fısıldayarak kulağıma eğildi, gülümseyerek kafamı salladım.

'' Hayır, niye sıkayım ki?''

Nazlı kolumu sıvazladı ve o Muratın yanına ben de Alpaslanın yanına geçtim. Masada ki sohbet uzadı uzadınca sürmüş, artık ağrılarım el vermeyince Alpaslanı dürtmüştüm. Sonrası yoktu, araba da uyuklamıştım ve sabahta gözümü yatak odasında açmıştım..

🍃

'' Evraklar için üç gününüz var.''

Elimde ki kapaklı dosyayı kapayıp masadan yaka kartımı alıp kalktım.

'' Elinize sağlık hemşirem''

Gülerek Uzay beye doğru bir adım attım.

'' Ne demek''

Başımın zonklaması an be an devam ederken sabah gözlerimi midemdeki çalkantı ile açmıştım. Regl günlerim de hep böyle olurdum.

'' Firuze hanım bir askeri kontrol programı var. Siz ilgilenin istiyorum, Ankarada ki tim burada''

Kafamı olumlu anlamda sallayıp evrağıma notumu aldıktan sonra Uzay beyle birlikte çıktık toplantıdan. O odasına ben ise bir kahve alıp yerime geçtim, ayılmam lazımdı çünkü dünden beri bir uyku hali mevcuttu. Titreyen telefonumla elimde ki fincanı masaya bırakıp telefonumu kulağıma götürdüm.

'' Sevgilim''

'' Hayatım, nasılsın daha iyi misin? Bak birazdan paket gelecek sana. İçinde yatıştırıcı bitki çayları falan var bak sakın kafein alma''

Alpaslanın tedirgin sesi masadaki fincanı görmemle vicdan azabım sızarken aklıma, kahveye doğru ters döndüm.

'' Yok hayatım, merak etme iyiyim. Bir türlü olamadım ondandır ağrılarım. Teşekkür ederim''

'' Tamam yavrum aklım sende, bu gün işlerim uzayacak gibi geç geleceğim.'

'' Yemek?''

'' Burada yerim sen ye bekleme beni''

Göremeyeceğini bildiğim halde kafamı salladım.

'' Tamam canım dikkat et sende''

Telefonu kapatıp camın kenarına geçtiğim de çatlayan başım ile hem bir ağrı kesici almak için hem de aşağıda gördüğüm kuryeden Alpaslanın gönderdiklerini almak için indim aşağı.

Bahçede kurye ile karşı karşıya gelmiştik.

'' Sanırım elinizde ki Firuze Türkümdeyen için''

'' Evet, siz misiniz?''

'' Benim, alabilir miyim''

'' Tabii, kolay gelsin''

'' Size de''

Poşeti elime alıp içine bakarken yaklaşan askeri araçla iki asker indi aşağı. Uzay beyin bahsettiği timdi bu. Cebime uzanıp telefonumu almak için bir hamle yaptım ki başıma giren karıncalanma ile beraber kasıklarımda hissettiğim amansız ağrı beni iki büklüm yaparken arkamda ki adım seslerini duyabiliyordum.

'' Pardon bakar mısınız?''

Tanıdık bir sesti ama gözlerimin kararması şu an umrumda olan tek şeydi. Duvara tutunarak şakaklarımı ovmak için bir hamle yaptığım da artık harelerimi kaldıramaz hale geldiğim de elimi duvardan alıp arkamı dönmemle tökezlemem bir oldu. Ben daha ne olduğunu anlamadan bir beden tarafından düşücekken tutulmuş, belimde ki ellerin varlığına bakmak için kafamı kaldırdığım da benden uzaklaşan bilincim ile harelerimin kapanmadan gördüğü tek surat tanıdık bir çift gözdü.

Oktay, ve Oktayın beni bacaklarımın altından tutup kaldırması ile göğsüne düşen kafam..

🍃

Ah üzümlü kekim Oktayı böylece kapamak hiç içime sinmedi:) Oktayım da Oktayım! Ortalığı karıştıracak Oktayım!

 

Loading...
0%