@yaziyoruzbacimm
|
21* RUHUMUN GÜNEŞLİ KÖŞESİ Karanlıklarım vardı, gölgelerimin peşimi bırakmadığı, bir elin boğazıma sarılan nasırlı tadı vardı ama şimdi o da vardı. Işığım, elimden tutup yol gösterenim vardı. Hayatımda bir şeyler için yaşama hissini iliklerime kadar hissettiriyordu, onunla o oluyordum. Teni tenime, ruhumun en güneşli köşesiydi Alpaslan... ** **YAZARDAN** '' Firuze nerede!'' Alpaslan yaklaşık yarım saat önce yabancı bir numaradan aranmış, karısının baygınlık geçirildiğini duyunca toplantıdan nasıl çıkacağını şaşırmıştı. Hulusi komutanı Muratı da peşine takmıştı çünkü Oktay komutandı Firuzenin haberini veren. O yarım saatlik yol ona nasıl geçti, bir Allah bir de kendisi biliyordu. İzin vermeyecekti, onun o sabahki bitkin halini gördüğün de evde kalmasını isteyecekti, pişmandı şimdiden. Hastaneye geldiğin de Murat bile hızına yetişememişti, Alpaslan asansöre binmiş kimseyi beklemeden yukarıya çıkmıştı. Alnında terler boncuk boncuk birikirken açılan asansör kapısı ile 405 numaralı oda ile karşı karşıya gelmiş, Oktay ve Jaleyi görmesi ile yanlarına adımlamıştı. '' Alpaslan, gel. Sakin ol lütfen, Firuze de çok korkmuş durumda'' '' Karım nerede Jale!'' '' İçeride, serum aldı dinleniyor. Lütfen yorma fazla'' Alpaslan Oktayla kesişen bakışlarını yok sayarak odaya girdi. Karısını sere serpe uzanmış görünce içinde ki bir şeylerin kırıldığını ifade edemiyordu, oysa Firuze canlı neşeli haliyle gönlünde yer edinmişti. Şimdi onu böylece görmesi ağrına gidiyordu. '' Firuzem'' İncitmekten, uyandırmaktan korkarak oturamadı bile yatağın köşesine. Dizlerinin üzerine zemine çöküp karısının ellerini elleri arasına alıp öptü elinin sırtını derince koklayarak. Mis gibi kokuyordu elleri bile, Allahım dedi içinden onu bana bağışla. '' Ne oldu yavrum birden, aklım çıktı!'' Karısının kapalı harelerine uzanıp kıvrık kirpiklerinin üzerine içini sızlatan bir öpücük kondurdu. Özlemi, korkusu, tedirginliği, aşkı karışmış bir buhram içindeydi şimdi. '' Alpaslan'' Onu uyandırmış olduğu için kendine sıkı bir küfür savururken elini Firuzenin alnına koydu önce ateş testi yaparak. '' Alpaslanın canı.'' '' Ne oldu?'' '' Asıl sana ne oldu canparem. Ömrümden ömür gitti bayıldığını duyunca. İyi misin?'' Firuzenin sesi öylesine yorgundu ki onu yormamak adına alnına dudaklarını değdirip ayaklandı. '' Dinlen yavrum, dinlen uyandığın da eve gidelim'' Firuzenin kapanmakta olan gözleri kocasının sesini, nefesini, kokusunu ve ellerinin varlığını hissettikten sonra güvenle kapandı. Alpaslan karısının elini nazikçe yatağa bırakıp üzerinde ki örtüyü göğüslerine kadar çıkardı ve başında ki şapkasını çıkarıp eline alarak çıktı odadan. '' Jale, neyi var?'' '' Endişelenecek hiç bir şey yok, tansiyonu düşmüş kan şekeri düşmüş, kansızlık rahatsızlığı var. Demir ilaçları yazdım toparla bir aya. Merak edilecek bir şey yok'' Alpaslan Jaleye güveniyordu, ferah bir nefes verirken elleri kamuflajının cebinde olan Oktayı görmesi ile kaşları tekrar çatıldı. Evet Jaleye güveniyordu ama bu adama asla güvenmiyordu. '' Senin ne işin var burada?'' Oktay bu tepkiye hazırlıklı olduğun dan ellerini cebinden çıkarıp yaslandığı duvardan sırtını çekti. '' Kontrol sürecimiz var, İstanbula geldik hepimiz, Firuze de kapıda baygınlık geçirince ben ilgilendim'' Ankarada hastane bitmişti zaten diye düşünüyordu içinden ama karısının adını bu adamın ağzından duyunca ayrı bir öfke duyuyordu. '' Sana mı kaldı karımla ilgilenmek!'' '' Yardım ettim Alpaslan yüzbaşım! Ne yapsaydım yerde mi bıraksaydım Firuzeyi'' '' Etme Oktay yüzbaşım! Sağolasın yardım etmişsin ama hemşiresi doktoru sedyesi var! Sana gerek yoktu!'' Alpaslan Oktaya bir adım attığın da Jale elini attı Alpaslanın omuzlarına. '' Alpaslan, lütfen'' '' Jale bırak!'' '' Oktay yüzbaşım!'' Muratın araya giren sesi ile ikisinin de dikkati dağılmıştı. '' Hulusi komutanım seni yanına bekliyor, bir gelsin göreyim onu dedi'' Alpaslan adımlamak için harekete geçen Oktayın kolundan yakaladı. '' Oktay! Benim karımdan uzak dur, selam verme, yüzüne bakma! Sabrımı sınama!'' dedi dişlerinin arasından. Oktay ise yarım ağız sırıtarak omzunun üstünden Alpaslana bir bakış attı. '' Alpaslan, o senin karın benim de arkadaşım! Onunla konuşup konuşmayacağımı sana soracak değilim, senin bileceğin iş değil bu! Şimdi çek kolunu'' dedi kolunu savurarak. Alpaslan öfkesini zehir gibi vücuduna yayarken Murat durdurdu onun adımlarını. '' Abi sakin ya! Sakin!'' Murat Alpaslanın kolundan tutarken sıkı sıkıya, Oktayın gidişini izledi hepsi. Alpaslan farkındaydı, bu adam başlarına iş açacaktı! 🍃 '' Su vereyim mi kuşum?'' Sırtımı yasladığım yastığı düzelten Nazlıya bıkkınlıkla ofladım. Saatlerdir darlıyordu, ve ben bunalmıştım. Baygınlık geçirmemden saatler sonra anca kendime gelebilmiştim. Alpaslan baş ucumda beni bekliyordu, o da oldukça yorgundu. Sonra annemlerin öğrenmesi ile hepsi gelmek isteyince Alpaslan müsaade etmemişti. İyi olduğumu odayı boş yere doldurmanın gereksiz olduğunu dillendirmişti ama Nazlı gelmişti. Şimdi Nazlı ben ve Murat odadaydık, Alpaslan ise ilaçları almaya çıkmıştı. Eve gidecektik. '' İyiyim Nazlı, az önce de sordun su vereyim mi diye yok dedim'' '' Tamam canım, kalkta artık çıkalım'' Murat gözlerime garipçe bakarken kafamı iki yana doğru salladım. '' Ne oldu size?'' Alpaslan da bir garipti, sinirliydi ama belli de etmemeye çalışıyordu. Nazlı boğazını yalandan temizleyince Murat ayaklandı. '' Bayıldığında kim vardı?'' '' Kim mi? Ha! Oktay, az daha unutuyordum Oktayı. Sağolsun ilgilendi benimle düşseydim eminim kırardım bir yerimi. Tuttu beni'' Murat Nazlıya bakındı tuhafça, Nazlı ise gözlerini kırptı. '' Alpaslanla Oktay kapıda biraz tartıştılar da'' '' Neden?'' '' Dur hemen heyecanlanma, bir şey yok Alpaslan biraz bozuldu Oktayın seninle ilgilenmesine'' Sıkıntılı bir nefes peydah oldu dudaklarımdan. Alpaslanın Oktayı sorun edeceği belliydi, ayaklarımı sarkıtıp yataktan doğrulduğum da Nazlı da koluma girdi ve kalkmama yardımcı oldu. Hala hafif baş dönmem vardı ama fazla değildi. Midem de ki hafif sallantıyı es geçerek dolaptan ince ceketimi çıkarıp üzerime geçirdim. '' Gidelim hadi, Alpaslan nerede?'' '' Kapının önündeymiş'' Nazlının koluma girmesi ile birlikte aşağı indik. Alpaslan aracın içindeydi, bizi görmesi ile hızla arabadan inip büyük adımlarla yanıma geldi. '' Hayatım iyi misin?'' Nazlı kolumdan çıkmış, Alpaslan beni belimden kavrayarak kendine çekmişti. '' İyiyim canım, endişe etmeyin artık biraz yorgunluk var tabii'' '' Rapor aldım başhekime teslim ettim, iki gün evdesin. Bende evdeyim'' '' İyiyim Alpaslan işinden geri kalma'' Alpaslan cevap vermeden aracın kapısını açıp beni oturttu ve kapımı kapatıp bir kaç dakika üçü arasında konuştu. Sonra Nazlı ve Murat arka araca geçtiler. Alpaslan da şoför koltuğuna geçti. '' İlaçlarını aldım, annem bizde. Sana çorba falan yapmış. Karadut özü falan getirdim dedi kan yapar dedi. Gelmek isteyince bende kıramadım. '' '' Saçmalama, iyi olmuş geldiği de kadın çocukla birde uğraşmasaydı'' '' Önemi yok hayatım yeter ki sen iyi ol daha iyisin dimi?'' '' İyiyim hayatım merak etme. Lütfen artık üzülme'' Göz altları hafif kızarıktı, üzerinde ki kamuflaj yorgun bedenini tam tur sarmıştı. Elimi yanağına sürtüp yanağına bir öpücük kondurdum. '' Şşş, ben çok iyiyim, yanım da sen varsın canım'' Elleriyle saçlarımı okşayıp derince burnuna sürttü. '' Hadi artık evimize gidelim'' Asfalt altımızdan kayıp giderken zaman da benim için öyle kayıp gitmişti. Eve gelip hazır bir sofraya oturmanın rahatlığını yaşarken Selma anne Azrayı annemlere bırakmıştı. Eve hiç dokunmamıştı, yanlış anlarım diye tek bir eşyama dokunmamıştı. Sadece yemek yapmıştı. O gece bizimle kaldı ama sabah ikna edememiştik kahvaltıya kalması için. Zaten erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamış ve gitmişti. Şimdi Alpaslanla beraber kahvaltı ediyorduk. '' O tabak bitecek!'' Gülerek tabağıma koyduğu zeytinden yerken o da çayını yudumluyordu. '' Alpaslan, alışverişe mi çıksak evde bir şey kalmadı'' '' Çıkalım yavrum, kahvaltıdan sonra çıkarız.'' '' Bayram biliyorsun ki haftaya, diyorum- '' Firuze, bayram için umarım kimseye geliriz gideriz demedin?'' Annemlere demiştim, huzursuzca kıpraştım yerimde. '' Neden canım?'' '' İzin aldım, geçen senelerden biriken izinlerim var iki ay kadar. Bir hafta izinliyim. Şehir dışına çıkalım, gezelim birlikte'' Birlikte gezme fikri o kadar cazip gelmişti ki mutlulukla sarıldım kollarına. Kanım kaynıyordu bu fikre, onunla birlikte bir şeyler yapmak, gezmek dolaşmak ve daha niceleri.. '' Dünyanın en mutlu kadınıyım! Nereye gideceğiz aklında var mı bir yer?'' Uzanıp dudaklarımın üzerine reçelli dudaklarını dudaklarımı sürttü. Dilimle dudağıma bulaşan reçeli alırken burnunu burnuma sürttü. '' Aklımda sen varsın sadece, dünyamın en güzel kızı.'' Düşüyordum kocama! '' Yaa, şapşal!'' Gözleri kocaman açıldı ve gür bir kahkaha patlattı. Alpaslan, gülüşü, bakışı adamın her yeri olaydı da benimdi benim! '' Deli kızım benim!'' Başımı göğsüne yaslandırdı, saçlarımın arasından büyük bir nefes aldı. '' Sen nereye istersin?'' Havalar bu senenin yazının geç geleceğini belirten serinlikleri vardı. Deniz kısımlarını elemiştim, ama küçük bir tatil köyü olabilirdi. Onunla doğada huzurla oturup sohbet edeceğim bir yer. '' Havalar hala serin, küçük bir tatil köyü olur mu?'' Dudakları kıvrıldı ve şakaklarıma öpücükler yağdırdı. '' Bavulumuzu hazırlayalım o halde güzelim, bayramın birinci günü öğleden sonra çıkacağız yola'' 🍃 Tamam hızlı bir geçişti ama kesinlikle bende bu kadarını beklemiyordum. O günden sonra neredeyse bir hafta geçmişti. Alpaslan izne çıkacağı için yoğundu, neredeyse üç gün karargahta sabahlamıştı. Bende raporum bitip işe döndükten sonra her sabah ona kahvaltı götürmüştüm. Bu esna da Muratta senelik iznini kullanmış Nazlı ile bayramda gidemedikleri bağ evine gideceklerdi. Arife günü benim için en yoğun geçen günlerden biriydi, Nazlı gelip yardım etmiş, evi bir güzel temizlemiştik. Kimseler gelemeyecekti ama olsun, temiz kalsındı. O gün biz yorgunluktan ölüp biterken sağ olsun kırkı çıkmamış bebeği ile Esma, bize kahve hazırlamış evine davet etmişti. O akşam kahvelerimizi içmiş, hoş bir sohbetin ardından Nazlı Muratın gelişi ile evine giderken ben de yine Alpaslansız bir geceyi geçirmiştim. Sabaha karşı kapıda ki hareketlilik ile araladım yorgun gözlerimi. Bedenimin üzerinden tır geçmiş gibiydi. O mutfak dolaplarını silmeyecektim! Anahtar sesini duymamla gözlerimi masada ki saate diktim. Yediye geliyordu. Yataktan güçlükle kalktığım da üzerimde ki beyaz saten askılı geceliğimin eteklerini düzelterek salona geçtiğim de kapanan kapının ardında ki Alpaslana baktım. Üzerinde ki askeri yeşili kısa kollu tişörtü, altında da kamuflaj pantolonu vardı. Sırtında kocaman bir sırt çantası vardı. Arkasını dönüp benimle karşılaştığın da dudakları üzerimi görmesi ile kıvrıldı serserice. '' Günaydın hayatım'' dedi büyük bir keyifle. Gözlerinin altı kıpkırmızıydı, günlerdir bir uykusuzluk halindeydi biliyordum. Ama ona rağmen bana olan neşesi göz doldurucuydu. Gülümseyerek ona kollarımı uzattım ve sımsıkı sarıldım göğsüne. Mis gibi kokuyordu, kokusun da boğulabilirdim gıkım çıkmazdı. '' Günaydın canım hoş geldin'' '' Hoş buldum mis kokulum, dağınık saçlı kızım benim'' Kendisi nasıl kokuyordu haberi var mıydı! '' Yavrum ben bir duş alayım, kaç gündür koktum resmen karargahta. Sonra kahvaltı eder çıkarız'' Bu bizim geçirdiğimiz ilk bayramımızdı aile olarak. Ama ailelerimizle de vakit geçirmek istiyordum. '' Alpaslan, bence sen duştan sonra dinlen biraz bir iki saat, araba kullanacaksın dinlen. Sonra da kahvaltı hazırlarım valize konulcak bir iki parça kaldı onu da halleder uyandırırım seni. Annemlere gidelim önce, bizi beklerler bayramlaşmadan çıkmayalım. Selma annem de dün yaptığı tatlı resimlerini atmıştı, ayıp olur. Sonra da yola çıkarız'' Cümlemin sonuna kadar sessizliğini korumuştu. Derin bir nefes alıp saçlarımın arasına öpücükler kondurarak belimi okşadı baş parmağı ile. '' Senin o güzel kalbin yok mu be güzelim, olur olur hayatım nasıl istersen ama eğer biraz daha böyle çıldırtacak gibi durursan kahvaltı değil seni yerim! Ve bu evden çıkamayız'' Arsızca kalçamı avuçladığın da gülerek ittim onu göğüslerinden. Belli belirsiz güldü. '' Serseri yaramaz çocuk! Hadi duşa'' '' Bu serseri yaramaz çocuğu yıkamayacak mısın?'' '' Alpaslan! Hadi oyalanma!'' '' Bavula siyah boxer takımımı da koy hayatım'' dedi banyoya geçerken. O duş alıp yatak odasına geçerken bende onun kapısını kapatıp kombinin ısısısın ayarını yükselttim. Dünden kalan temiz tabakları yerlerine yerleştirerek güzel bir omlet ve menemen yaptım. Kahvaltılık takımlarını masaya çıkardım, çaycıyı da alarak salonda ki masanın üzerine koydum, fişini takıp yavaş adımlarla yatak odasına yöneldim. Saat on bire geliyordu. Alpaslan sere serpe çıplak sırtı ile yüz üstü uzanmış, yorganı bacaklarının arasına alarak benim yastığımla uyuyordu. Kendi yastığı da yerdeydi. O öylesine uyurken omuzlarına bir öpücük kondurup saçlarını severken onu uyandırmadan kalktım ama herhalde ani kalkışımla dönen başım birden önümü karartmış, ben tutunmak için bir yer ararken çöktüm birden olduğum yere. Dizlerimin üzerine çöküp sırtımı sıcak peteğe yaslarken derin bir nefes aldım gözlerimin önünde ki karartının geçmesini bekledim, yavaş yavaş dağılan siyahlıklar aydınlığa dönüşürken rahat bir nefes alıp bayram dönüşü kesinlikle tam tur bir kontrolü aklımın köşesine not edip geri kalktım. Dolabın önünde ki orta boy gri bavulun içine Alpaslanın istediklerini ve makyaj malzemelerini yerleştirdim. Düzleştiricimin fişini takıp saçlarımı hallettikten sonra dolaptan havanın kapalılığı ile krem, polo yaka gold düğmeli bir bluz, altına da kahverengi salaş kumaşımı geçirip takılarımı takarak açıkta bıraktığım rimel ve glosla sade bir makyaj yapmış duyduğum çaycının kapanma sesi ile de demlendiğini anlamıştım. Hızla kalkıp Alpaslanı uyandırmak yatağın köşesine oturdum. Kapalı harelerinde bir tüy kadar hafif hareketlerle parmağımı dolandırdım. Şakaklarına öpücükler atıp çıplak sırtını elimle okşarken kıpraşan hareleri ağır ağır aralandı. '' Günaydın bebeğim, kahvaltı hazır'' Dudakları kıvrıldı ama hareleri hala açık ile kapalı arasında gidip geliyordu. Onun bu haline gülümseyerek bakarken kurumuş dudaklarına bir öpücük kondurdum. '' Günaydın'' dedi boğuk sesiyle. Mahmurdu hala, kıyamazdım ama ben bu adama. Bu adam benim kocam! Avuçlarını yatağa bastırıp uyandığın da sol yanağında ki yastık izi ile afallamış gözlerle etrafa bakınırken afyonunun patlamasını bekliyordu. '' Elini yüzünü yıka hayatım bir kendine gel sofraya gel sonra'' Başını belli belirsiz sallarken yatak odasından çıkıp salona geçtim. Çaycının fişini çekip kupa bardaklara doldurdum çayı. Ekmekleri makine de kızartıp geri geldiğim de oda banyodan çıplak üstü, altında ki eşofman ile çıktı. '' Yavrum, bu ne güzel bir sofra '' dedi en sevdiği menemeni görüp gülümseyerek. Çatalları dizerken ona omzumun üzerinden dil çıkardım. '' Koparırım o dili'' dedi eğilmiş olan bana yaklaşıp kalçama attığı şaplakla. '' Uslu dur!'' Belimin iki yanından tutarak beni masaya sabitlediğin de heybetli erkekliğinin kalçamda hissetmem ile kasıklarımda ki o tatlı sızı kendini belli etmişti. Günlerdir bana dokunmayışının doluluğu üzerimde kalırken onun da sertleşen erkekliği benden farksız sayılmadığının kanıtıydı. '' Duramam! Konu senken ben uslu duramam'' Hafifçe kendini sürttüğün de çalan zil ile sıkı bir küfür savurmuştu. ' Yarına bir uğrar bayramlaşır çıkarız'' Nazlının ayrılmadan önceki sözleri aklıma gelince ona söylemeyi unuttuğumu farkına varınca dudaklarımı dişlemeden edememiştim. '' Eksik kaldınız!'' dedi kapıyı aralarken. O direk yatak odasına geçerken bende onları karşılamıştım. '' Oooo, yengem be bize kahvaltı hazırlamış hemde omletli falan, sevgilim kaynanan seviyor bu arada seni tam sofra üstüne geldik'' Nazlı elindeki poşetle içeriye nefes nefese gelirken Murata gözlerini devirdi. '' Sus! Kuzum, iyi bayramlar'' Nazlı Murattan kızgın bakışlarını çekip bana sarılırken bende onu kollarım arasına alıp sardım. '' İyi bayramlar canım'' '' İyi bayramlar yengem'' dedi Murat Nazlıdan ayırdığım boşluğa geçip sarılırken. '' İyi bayramlar Muratcığım niye kızdırdın Nazo mu?'' Nazlı mırıldanarak masaya geçerken Alpaslan da üzerine geçirdiği krem keten pantolonu ve üstüne koyu kahve basic tişörtü ile içeri geldi. Kombinime benzetmesi ayrı hoşuma giderken Muratın ensesinden tutup önce sert bir darbe geçirdi. '' Bayramın senin de iyi olsun koçum!'' dedi imayla. '' Daha biz karımızla bayramlaşmadık ulan ne bu acele karga bokunu yemeden!'' Nazlı ise masadan tekrar kalkıp Alpaslanla sarıldı. '' İyi bayramlar enişte, bu hırbo anlamıyor yemin ederim katır inadı var! Dedim ki akşam üstü çıkarız insanlar bir evinde kendileri içinde bayramlaşsın, yok. Olmaz dedi kalktı sabahın köründe bize geldi. Babamlarla kahvaltı ettik babaannem falan, sonra onların ailesine gittik orda da bir tur çaylandık soluğu burada aldık!'' Alpaslan gür bir kahkaha atarken Muratta yalandan bozulmuş taklidi ile masaya geçerken belime dolanan sımsıcak elleri tuttum. '' İyi bayramlar karıcığım rabbim bozmasın neşemizi'' Alnıma sıcak dudakları değdi, kollarımı doladım beline. '' İyi bayramlar kocacığım, kocam ah!'' Kısık sesle gülerken saçlarım arasında ki elinin varlığı Muratın gür sesi ile kesildi. '' Yengem, çok affedersiniz bölüyorum ama menemenin güzelliği cezbedici, bir fincan çay alabilir miyim?'' Alpaslan sık bir nefes aldığında benden ayrılıp arkada duran Muratın kafasını bir tokat geçirdiğin de çıkan sesle hepimiz bir kahkaha attık. '' Benim karım senin hizmetçin mi it! Kalk kendin al'' '' Ayıp oluyor ama komutanım!'' dedi yapmacık bir sesle. '' Alpaslan karışma getiririm tabii'' '' Yengem be!'' '' Şımartma şu iti, Nazlıyı da üzüyor zaten'' '' O benim nazlım'' Nazlı homurdanırken mutfaktan iki fincan getirip servis açtım hemen. '' Siz ailelere dağıldıktan sonra yola çıkacaksınız herhalde'' '' Öyle olucak işte'' Herkes sessizce kahvaltısını ederken dönüşte birlikte de bir şeyler yapma planı yapmıştık. Nazlı ve ben Alpaslanla Murata kahvesini verdikten sonra sofrayı toplamıştık. Bulaşıkları yerleştirmiş, fişleri çekip kombiyi kapamıştık. Salona geçtiğim de Alpaslan kahve fincanlarını tepsiye koyup ayaklanmıştı. '' Ben bunları yıkar koyarım, sen bavulu getir canım'' Alpaslanın arkasından Murat fısıltı halinde; '' Hanım köylü dimi, doğru söyle yenge'' '' Bence fazla kaşınma sen!'' dedim sırıtarak fermuar çekti ağzına ve kalktı oda. Yatak odasından bavulu alıp etrafa şöyle bir göz gezdirdim. Alpaslan televizyonun fişini çekerek yanıma geldi ve bavulu aldı. '' Hadi inelim'' Nazlı ile önden ilerledik, Alpaslan kapıyı kitlerken karşı komşunun ziline basmıştım bende. Esma kucağında ki oğlu Pamir ile gülümseyerek açtı kapıyı. Pamirin üstünde mavi şirin bir yelek takımı, Esmanın üzerinde krem, uzun basic bir elbise vardı. '' Ah, kimler gelmiş oğlum? Hoş geldiniz geçsenize şimdi çıkardım fırından tatlımı'' '' Hayır, sakın zahmet etme çünkü biz çıkıyoruz. Annelere oradan da şehir dışına çıkacağız, evi sana emanet etmeye geldim. İyi bayramlar dilemek içinde ayrıca'' '' Tabi ki kuzum, bize emanet. Size çok çok iyi gezmeler. İyi bayramlar'' Yanaklarımızla bir selam gerçekleştirip arkada Ayşenura yemek yedirmekte meşgul olan Ozan ile de hep beraber bayramlaşıp indik aşağıya. '' Biz fırına uğrarız tatlı alırız, siz geçin direk ağabey'' Alpaslan usulca kafasını salladı. Bavulu arabanın bagajına yerleştirirken bende araca geçip kemerimi bağladım. O da saniyeler sonra şoför koltuğunda yerini aldı. Kısa süre sonra kapının önünde durduğumuz da Alpaslan annesinin kapısını teğet geçti. '' Annem annenlerdeymiş'' Öncelik derdi olmamasına sevinmiştim. Araçtan indiğim de o da aracı kitleyip anahtarı cebine atarken elimi elinin arasın alıp bahçe kapısından geçtik. Annemin açtığı kapı ile memnuniyetle geçmemiz için çekildi. '' Ah, hoş geldiniz yavrularım!'' dedi şen şakrak. Herkes salonda tatlılar hazır, kahveler yapılmıştı. '' Hoş bulduk'' Alpaslan belimden destekle beni içeriye ilerletti. Babamlar bizi görmesiyle ayaklandı, Alpaslan önce babamın elini öpüp bayramını kutlarken anneme dönmüş bende önce Selma annemin, ardından bizimkileri öpüp oturduk hep birlikte. Nazlılarda ardından gelmişlerdi. Annem, Aylin, Nazlı, ben ve Selma annem mutfağa geçtik. Nazlı bize türk kahvesi yaparken erkekler çay içiyordu. '' Firuze, Tunç bayram dönüşü eve birini getiriyormuş tanıştırmaya'' Biliyordum, ama Tunçun Eylülle bu derece de yakınlaşıp ciddi olacağı hiç aklımda yoktu. Sahra, ah Sahra. Eylülle de sohbetini bitirmişti, tamamen tek tabancaydı. '' Hayırlısı olsun anne, Tunçta küçük değil eminim kendine göresini bulmuştur'' '' Yok, o konuda endişeli değilim de kız askermiş kızım'' Tam asker sayılmazdı, aslında rütbelilerin sekreteri gibiydi ama üniforması ile gördüyse demek ki böyle anlamıştı. '' Olabilir, sonuçta kadınlar da her mesleği yapar tamirci kadınlar bile var Neroşum'' Nazlı yanımıza otururken Aylin de Nazlıyı destekler konuşunca annem sessizleşti. '' Siz yavrum kaçta çıkıyorsunuz?'' Selma annemin dizimdeki elinin üstüne elimi koydum. '' Valla her an kalka- '' Firuzem, yavrum hadi kalkalım'' Alpaslanın sözü ile sözüm askıda kalarak ayaklandım. '' Bize müsaade size doyum olmaz, yolumuz uzun. Allaha emanetsiniz hepiniz dikkat edin, annem Azrayıda öp yerime'' Azra teyzesindeydi anlaşılan. Hepsiyle teker teker vedalaşırken Nazlılar da bizden sonra çıkacaklarını söyleyerek ayaklanmıştı. Alpaslan son olarak bagajı kontrol edip aynaları düzeltti ve besmele çekerek bindi arabaya. Aslında yolculuğun nasıl geçtiğini çok idrak edemedim çünkü yaklaşık üç saat sonra Alpaslanın boyun yastığını damarlı elleri ile arkadan uzanıp görüşünü yoldan çekmeden uzatması ayrı bir seksi iken o yastığa koyduğum kafam ne ara gömüldü, ben ne ara ayaklarımı Alpaslanın ayaklarının üzerine serdim bilmiyorum ama uyumuştum. Öyle böyle değil, hayvan gibi. Aslında yol boyu uyuyana kadar sohbet etmiş, nereye gideceğimizi sorsam da söylememiş, kahve, çay, oralet bile içmiştik. Bir dinlenme tesisinde durmuş yemek yemiştik ama yediğim köfteler ağırlık vermişti bana çay bile içemeden uyumuştum. Saçlarımda hissettiğim tüy kadar hafif dokunuşlarla araladım yorgun gözlerimi. O kadar uykum vardı ki nereye geldik, ne yaptık hiç bir fikrim yoktu. Alpaslanın kolları bacaklarımın altından dolanıp beni araçtan çıkardığın da harelerimi açamayacak derece de mayışmıştım. '' Şş, uyu güzelim uyu ve sabah birlikte bu güzelliğe bakalım'' Kafamı geri gömdüm mis kokan göğsüne. Sırtım yumuşak bir yatakla buluştuğun da bilincim benden uzaklaştı. 🍃 '' Muğla, yazlık köy'' Aralık dudaklarımdan çıkan fısıltı ile etrafı püri dikkat seyrediyordum. Burası, fena halde güzeldi ve içim içime sığmıyordu. Sabahın erken suların da deniz sesiyle, kuş cıvıltılarıyla gözlerimi aralamış, yanımda ki beden derin uykuda iken çıplak omuzlarına bir öpücük kondurup ayaklanmıştım. Burası beyaz ve ekrunun sahip olduğu klasik bir odaydı. Yatak odasının hemen yanında dışarıya açılan bir kapı, kapının karşısın da beyaz yuvarlak minimalist bir masa ve mavi tahta sandalye vardı iki tane. Makyaj aynası, dolap ve beyaz puf halı ile sade bir odaydı ama asıl bomba aralık perdeyi tamamen açtığım da karşımda mavinin en güzel tonunun misafir ettiği çarşaf gibi serilen denizdi. Çığlık atmamak için zor duruyordum şayet Alpaslanı uyandırmak istemiyordum. Sessizce masanın üzerinde ki telefonumu alıp ekranı açtığım da saat henüz sekizdi ve Nazlıdan bir sürü mesaj vardı. Nazo: Kızım! Burası efsane! Vardık biz. Bu arada sen neredesin öğrendin mi yerini? Nazo kişisinden gelen görüntü; Fotoğrafa kalp atıp ses tuşuna bastım. '' Çok güzel, güzel bir tatil diliyorum hayatım ve burası da efsane Nazlı! Muğla Yazlık köye geldik'' Sesi atıp kapıyı hafifçe araladım ve dilim tutula tutula indim aşağı. Bir iki merdiven sonra kumsala açılan kapıyı ardımdan aralık bırakarak masmavi denize doğru adımlayıp eve uzaktan baktım. Şu güzelliğe bak Nazlı! Nazo: Ooo, baya iyi ve kıskandım... Hehehe şaka şaka, canım mutlu mutlu tatiller görüşürüz sonra öptüm. Telefonu cebime koyarken evlerin aralıklı boşluklarda olduğunu gördüm. Burası otelin özel bir mülkü olmalıydı, üç tane araları baya açık çitlerle kaplı villalar vardı tek daire şeklinde. Kumsalın yakınlarında herkesin evinin önünde renkli masa ve sandalyeler vardı. Burası cennetti resmen, esintiler hakimdi, sessizdi, kuş cıvıltıları, tepede aşırı ısıtmasa da mis gibi bir sarılık bırakan bir güneş ve parlak pürüzsüz bir gökyüzü altında duruyordum. İçeri geçmek için arkamı dönecektim ki belime sarılan eller ile yerimde irkilerek durdum. '' Günaydın karım'' Mahmur sesi açıkta kalan boynumu yalayıp geçerken belimde ki varlığı karnıma ulaşarak ellerini birleştirdi. '' Günaydın kocam, burası inanılmaz cennet!'' dedim heyecanla. Gülümsedi ve boynuma dudaklarını geçirdi. '' Asıl cennet burası'' dedi derince koklayarak. Kıkırdayarak birlikte bir süre denizi izledik ama guruldayan midem ile oda tok bir kahkaha atarak elini elime götürüp beni kendisine çevirdi. '' Acıkmış mı benim karım?'' dedi saçlarımı okşarken. Kafamı olumlu anlamda salladım ve ikimiz de el ele esinti eşliğin de eve girdik. Yatak odamız zaten kumsala açılıyordu. Alpaslan eve hakimdi, burayı tutarken burada olan bir üniversite arkadaşından almıştı fotoğraflarını. Hatta buradaki arkadaşları ile de bir gün yemek yiyeceğimizi söylemişti. Kahvaltı için hazırlanmamı söyleyerek duşa girdi ve bende ufak valizin içinden eşyaları dağıtmadan bej yazlık keten pantolonumu, ince salaş kırık beyaz uzun kollu gömleğimi giyerek içime de işlemeli crobumu geçirerek belime uzattığım saçlarımı taradım ve suratıma bir nemlendirici sürüp makyaj malzemelerimi hazırladım. O esnada Alpaslan da belinde tutturduğu havlu ile odanın içinde ki banyodan çıkıp yanıma adımladı. '' Sıhatler olsun sevgilim'' dedim elime aldığım kırmızı glosumu dudaklarıma yedirirken. Oturduğum için beni net göremiyordu, saçlarımı uzaktan parmaklarının arasından geçirip teşekkür etti ve havluyu heybetli erkekliğini gözlerime sunarak attı yatağın üzerine. Aynadan arsızca onu izlememe başını eğerek gülümseyerek tepki gösterirken o da önce üzerime bakmış, sonra da bavuldan çıkardığı temiz iç çamaşırlarının üzerine fitilli kahve tonlarında bir pantolon, üzerine de bej keten gömlek geçirerek ilk iki düğmesine kahve tonlarında bir gözlük iliştirerek saçlarını kurulamak için banyoya geri geçti. Ben de bu sırada sızlayan kasıklarımın etkisinden çıkmak için kafamı tamamen makyaja vermiştim. Klasik bir göz makyajı, ve kırmızı allığım ile temiz bir görünüm vermiştim kendime. Gold küpelerimi, Alpaslanın hediyesi olan incili kolyemi de takarak parfümümle tamamlandıktan sonra ayaklandım. Ortalığı kısaca toplarken Alpaslan da yana fönlediği saçlarıyla geldi yanıma. Çantamı masadan aldığım da ellerini cebine atarak beni baştan aşağı süzdü ve derin bir nefes aldı. '' Bu gün katil olmazsak iyi'' diye sessizce mırıldanırken gülümsedim ve belime dolanan ellerini öptüm. '' Şşş, sakin ol tatlım'' '' Sakinlik mi bırakıyorsun adam da! Siktir et kahvaltıyı ayağına getireyim gitmeyelim'' dedi beni bacaklarımdan kavradığı gibi kucağına alarak. Ani hareketi ile ufak bir çığlık atmış, gözlerini kocaman açmasına neden olmuştum. Bundan da tahrik olma be adam! '' Hayır! Gezeceğiz Alpaslan lütfen indir beni!'' '' İndiririm ama sen beni indirebilir misin orası ayrı!'' Fütursuzca çıkan kelimelerine utanarak gülsem de artık alışmıştım ona, neşesine, edepsizliğine. Beni yanağımdan öptükten sonra indirdi ve masadan cüzdanını, arabanın anahtarlarını, telefonunu alarak elimi tuttu. '' Kapılar kartla açılıyor, iki tane kart var vereceğim sana da. Biri hep cüzdanım da kalsın kaybederiz bir şey olur yedek olsun. Gel bakalım koca bebek!'' Yatak odasından çıkıp uzun bir koridora geçtik, odanın yanında ki oda küçük, karşılıklı mint yeşili kanepelerin olduğu şirin bir odaydı. Kocaman bir televizyon, altında ufak bir kitap standı ve yine deniz manzaralı boydan bir cam vardı. Kanepelerin ortasında ise ufak bir şömine vardı ama zaten sıcaktı burası. '' Yavrum mutfağı çok küçük ama zaten kahvaltı ve akşam yemeği buradan. Karşısında yaşam vadisi denilen bir restoran varmış ormanın içinde. Şehirden oldukça uzağız. Gezmeden döndüğümüz esna da buraya yarım saat uzaklıkta bir Migros dışında market yok. İçecek bir şeyler alsak iyi olur'' dedi mutfağa geçerken. Mutfağında küçük penceresi yola bakıyordu. Mini bir buzdolabı, tamamen gri mutfak eşyaları ile doluydu mutfak. Koridorun sonunda kapı, kapının yanında da yatak odasının banyosundan ayrı bir tuvaleti vardı. '' Burası minik ama şirin hayatım'' '' Öyle canım'' Ayakkabılıktan beyaz sporlarımı alırken o da kendi sporlarını alıp giydi ve kapıdan çıktık. Kapı çıkışı tamamen cadde üzeriydi ve pembe tabelalar, çiçekli sokaklar vardı. Hemen karşımız da büyük bir restoran yer alıyordu. Restoranın mavi kapısından sarkan mor sümbüllerin altından geçtiğimiz de üzerinde beyaz bir tulumu olan, yaka kartlı kız bizi karşıladı. '' Hoş geldiniz, kahvaltı saatimiz altı ve on iki arası. Hala kahvaltı mevcut, restoran tarafı kapalı yemek verilmiyor kahvaltı alanımız da asansörle ikinci kattadır efendim. Oda kartınızı okutabilir siniz girişlerde afiyet olsun'' Alpaslan ağırca kafasını sallarken ben teşekkür ederek gülümsedim. Birlikte tamamen çiçek ve yeşil uzun sarkık ağaçların arasından geçip restorana geçtiğimiz de Alpaslan kartı kapıda ki okuyucuya okuttu ve kapı açıldı. Burası klasik bir restoran olsa da asansörle çıktığımız ikinci kat ikinci bir cennet gibiydi. Yapay bir suyun üstüne klübe gibi tek odalı oturma alanları vardı. Ördekler suda gezinirken çiçeklerle döşeli yoldan geçip kulağında kulaklık ile bizi karşılayan çocuğun yanına geldik. '' Hoş geldiniz efendim, iki kişisiniz değil mi?'' '' Evet koçum iki'' '' Buyurun buraya alalım sizi'' Yönlendirme ile merdivenleri çıkarak içeriye girdik. Çok yüksekte değildi ama ördekleri net bir şekilde görebiliyordum. Burada çeşitli renkli cins kuşlar ve kediler de vardı. Yer sofrasına ayarlanmış iki tane beyaz puf yastıklar vardı. Alpaslanla karşı karşıya geçip oturduğumuz da hemen kahvaltı tepsisi geldi ve çeşitli kahvaltılıklar vardı. Ama masada ki patatesten aldığım koku midemi bulandırınca Alpaslan değişen surat ifademe odaklandı. '' İyi misin?'' '' Patates kokusu midemi bulandırdı'' '' Hayatım patates sadece, mideni mi üşüttün?'' '' Hayır, ama çok ağır koktu'' '' Kaju bahatarı var efendim rahatsız ettiyse sade getirebilirim'' '' Sade getir koçum sen'' Garson patatesi kısa süre de getirmiş biz kahvaltıya başlamıştık. '' Burası çok güzel ama ya'' dedim Alpaslan tabağıma kahvaltılıkları dizerken. '' Yine geliri güzelim'' dedi suratında ki neşesi ile. Ekmeğimin üzerine sürdüğüm vişne reçelini onun ağzına götürdüğüm de büyük bir keyifle yedi ve çayından yudumladı. Omleti ikiye bölüp yarısını onun tabağına koydum. Hafif slow bir müzik eşliğin de kahvaltımızı ettik ve aslında koca günün planını da konuşmuştuk. '' Bodruma gideriz dedim, önce kaleyi gezeriz, ardından müzeler var ama hangisine gitmek istersin?'' Telefonumdan kaydettiğim yerleri bularak Muğla konumunda olan yerlere göz gezdirdim. '' Zeki Müren Sanat Müzesine gidebiliriz.'' '' Tamam yel değirmenine geçeriz oradan sonra da eve geçeriz.'' Bir çok yeri konuşmuştuk, tamda dediğimiz gibi teker teker gezmiştik. Kahvaltı sonrası çıkmış arabaya geçmiştik. Asfalt altımızdan kayarken bu yazlık köyün baya baya uzak olduğunu anlamıştım. Bodruma ulaştığımız da kısaca kaleyi gezdik. Burası biraz turist ağırlıklıydı ve kalabalıktı da oldukça. Burada birlikte manzaraya karşı bir fotoğraf çekilmiş, ardından çiçeklerle dolu bir sokaktan geçerek müzeye gelmiştik. Turkuaz yeşili bir kanepenin üzerinde ki işlemeli örtüler, duvardaki tablolar, mükemmel bir odaydı. Alpaslan çaktırmadan fotoğraflarımı çekiyor beni izliyordu. Müzeden çıktığımız da güneş tam tepemizde iken, gezdiğimiz yel değirmenden sonra artık batmaya hazırlanıyordu. Alpaslan bizi Bodrumun merkezinde, mükemmel bir restorana getirdi. '' Rakı balık yapalım'' dedi muzipçe. Benimle iken içiyordu ama bensiz asla ağzına sürmüyordu ve bu benim oldukça hoşuma gidiyordu. Girişteki yerin fotoğrafını ve masamıza geçtiğimiz de ki o muhteşem manzarayı çekip yemekler gelene kadar instagram da post atmıştım. Haziranın sıcağı, Bodrumun güzelliği ve kocamın varlığı ❤️ Fotoğrafı kısa sürede bir sürü insan beğenirken sofraya mezeler ve rakılar geldi. Alpaslan elini yıkamak için lavaboya geçtiğin de telefonu kapatıp etrafı inceledim. Deniz kenarında, süslerle çevrili şirin bir yerdi. Restoranın girişin de bir grup genç plajdan çıktıklarını belli edercesine giydikleri kıyafet ve ıslak saçlarla gelirken tam karşımızda ki masaya yerleştiler. Alpaslan bir eli cebinde, diğer eli salaş gömleğinin cebine bir şeyler koyarken gözünde ki kahve tonunda ki güneş gözlüğünü çıkararak havalı bir şekilde masaya gelirken kızlardan gelen kıkırtılara döndüğüm de ikisinin Alpaslana bakıp bir şeyler söylediğini görmemle öfke bedenime yayılıyordu. Alpaslan masaya geldiğin de kızlardan biri -sarışın at gibi!- bana dönün ce keskin bakışlarımın sahibi olunca önüne dönmüş ama arkada ki çillinin bakışları hala kocamdaydı! Alpaslan bana ve bakışlarımın sahiplerine kafasını çevirince onu kolundan tutup kendime çevirdim. '' Ne bakıyorsun sen!'' dedim öfke ile. Alpaslan şaşkınca bana bakarken ne söyleyeceğini düşünüyordu. '' Nereye baktığına bakmak için baktım '' '' Bakma!'' dedim kızların kahkahası daha da gürleşirken. Balıkları getiren garsonla önüme döndüğüm de sık bir nefes aldım. Tamam, yakışıklı ve ne giyse o kaslı bedenine yakışıyordu ama kocam diye de kıskanmayacak değildim! '' Hayatım'' dedi nereye baktığımı anlayarak kıskandığımı öğrendi, dudakları büyük bir keyifle kıvrılırken elimi tuttu. '' Beni mi kıskansın sen?'' Ona göz devirirken naif bir hareketle elimi tuttu, gözlerimi gözlerine çevirdiğimde; '' Rahatsız olduysan kalkabiliriz'' '' Yoo neden biz kalkıyoruz! Elin evli adamlarına bakmasınlar onlar!'' Alpaslan yarım ağız bir gülümsedi ve biz yemeğe geçtik. Aşırı huzursuz olmuştum ve yemek benim için biraz kötü geçmişti. Alpaslan sürekli elimi tutuyor, yanağımı okşuyor, saçlarımı seviyordu. Hatta bir ara dudağımın kenarında ki sosa uzanıp dudağı ile alırken masamızda kenetli gözleri çekilmişti. Aman ne güzel! Yemek bitmişti zaten! Alpaslan son yudumunu da içmiş, hesabı istemişti. Birlikte kalkarken o hesabı ödemiş, elimi eline kenetleyip çıkmıştık restorandan. O gözlüklerini geri takarken araca geçmiş yola dönerken de bir eli direksiyonda bir eli de elimde o kadar seksiydi ki, uzanıp yanağına kondurduğum öpücükle sırıttı ve bana döndü kısa süreyle. '' Hayır, hayır kaza yaptırtma!'' dedi sırıtarak. Güldüm ve yol boyu onun o eşsiz suratını inceleyip ne kadar da şanslı olduğumu farkına varmıştım. Eve yaklaşık iki saat sonra anca varabilmiştik Yol üstünden girdiğimiz marketten şarap ve günlük içilecek şeyler aldıktan sonra geçmiştik eve. O direk üzerindekilerden kurtulurken ben de yatak odasının masasını silip aldığımız rose şarabı kadehe koyup kuruyemiş ve cipsleri de mutfakta bulduğum küçük kaselere koydum. Ev sıcaktı, kumsala açılan kapıyı tamamen aralayarak deniz manzarasını içeriye taşırken beyaz uzun perde esintiden havalanıyordu. Hava da kararmıştı yavaştan. Alpaslan üzerine siyah eşofman takımlarını geçirmiş sandalyeye otururken ayakta kalan benim belimden tutarak kucağına yan oturttu. '' Güzel karım benim, bu aralar özel olarak ilgilenemiyorum'' dedi saçlarımın arasına daldırdığı burnundan derin nefes alarak. '' Kadehlerimizi yudumladıktan sonra, özel olarak ilgilensen de olur'' dedim sırıtarak. Kalçama indirdiği eliyle kalçamı avuçladı ve gülümsedi. '' İlgilenirim özel olarak'' Kucağından kalktığım da söylense de bu gece şık olmak istiyordum. Bavuldan kırmızı, saten mini, askılı geceliğimi çıkardım yatağın üzerine. O manzaraya bakmak yerine beni izliyordu. Cesurca gözünün önünde kıyafetlerimi çıkardığım da anadan doğma bir şekilde kalmıştım. Hareleri alev alev yanarken karadan kara gözleri kısıldı ve dudağında yarım ağız bir sırıtma belirdi. İç çamaşırlarımı giymeden geceliğimi giyerken o da üzerinde ki fazlalık tişörtü çıkarmış kaslı bedenini sergilemişti gözlerimin önüne. '' Firuze! Sen var ya sen! Sabrımı sınıyorsun'' dedi gözlerini kapatarak. Gülerek yerime geçtim ve sandalyemi alıp arkasında kalan manzaranın karşısına döndürdüm onuda kendimide. Kadehlerimizi alıp birer yudum aldığımız da beni kendine çekerek kucağına aldı. Yan bir şekilde kucağına oturup ellerimi boynundan geçirdim boşta kalan elimle de kadehimi aldım. '' Asıl manzaram sensin benim güzel karım'' dedi gülerek. İnci gibi dişlerine hayranlıkla bakarken hiç beklemediğim bir şekilde karnıma koydu elini. '' Bir gün, senden güzel bir yavrum olduğun da da en güzel manzaram siz olacaksınız. Sen benim ailemsin, her şeyimsin sevgilim. '' Gözlerinde ki burukluk beni mahfediyordu. Baba olmak istiyordu bunu çok iyi biliyordum ama korkularımın da önüne geçemiyordum. Annem gibi bir anne olmak istemiyordum ama garip bir şekilde anne kelimesi de yabancı gelmiyordu kulağıma. '' Sen çok güzel bir baba olacaksın'' dedim saçlarını okşarken. Sohbetimiz devam ettikçe bilmem kaç kadehi devirdik ama ben iyiden iyiye çakır keyif olurken o sağlamdı. '' Seni şurama, şurama saklamak istiyorum! Senin bu ay teninin her köşesini öpmek istiyorum'' Hırıltılı sesi, açıkta kalan boynumu yalayıp geçen nefesi kasıklarımda ki var olan o sızıyı daha da beter hale getirirken altımda ki erkekliği de gittikçe kabarıklaşıyordu. '' Alpaslan,'' '' Alpaslanın canı, karım! Söyle'' '' Sen çok güzelsin, çok güzel seviyorsun, aramızda ki bu bağın yok olmasından korkuyorum'' Saçlarımı gözümden çekip yanağıma bir öpücük kondurdu. '' Sakın! Böyle konuşma canım yanıyor. Sensiz olmak istemiyorum, bak sen ne dersen o ama ben sensiz olmak istemiyorum! Duydun mu?'' Korkuyordu, bensizlikten. Bu yüzden de bir çocuk sahibi olmak isteğini geriye atıyordu. Kendi isteğini önemsemiyor beni kaybetmekten çocuk istemezsem giderim diye düşünmekten korkuyordu. Ben bu adamın kalbini öpmek istemek tüm vücuduma yansıyordu. Dudaklarına dudaklarıma sımsıkı bastırdım durmadan. Ve biz o saatten sonra da durmamıştık. Beni zaten zor durduğundan sebep belimden kavradığı gibi kaldırdı ve kendisi de kalktı. Bacaklarım beline dolanırken beni duvarla arasına alıp öptü. Dudaklarım dokunuşuyla ciğerimi yakarken sırtım lambaya çarptı ve biz karanlığın tonlarına büründük. Alpaslan beni sıcak yatakla buluştururken masanın üzerinde ki kırmızı loş masa lambasını açarak dudaklarıma geri eğildi. Karın kaslarımda ki elim altında geriliyordu. Ve artık sabrı yoktu, altını tamamen çıkarıp geceliğimin eteklerini karnıma kadar büzdü. +18 sahne uyarısı! dikkatlerinize!! Çıplak kadınlığımda oyalanan gözleri ile arsızca dudaklarını yaladı ve gözleri gözlerime çektiğin de kafasını eğerek sık bir nefes aldı. Hareleri karanlıkta parlıyordu, elleri kalçalarımın iki yanında sımsıkı sarılıydı, canım yanıyordu varlığının altında ama o çok zevkli bir acıydı. Bacaklarımı iki yana ayırdığın da parmağını girişime dayayarak hafifçe zorladı. Ağzımdan kısık sesli bir inleme kaçtığın da burnundan soluyordu. Aralık bacaklarımı elleriyle tamamen ayırdığın da hiç beklemediğim anda kafasını eğmesi ile yatakta çıkan ufak bir gıcırtı dikkatimi dağıtırken kadınlığımda hissettiğim dili ile sıkı bir küfür kaçırmıştım ağzımdan. Bir kaç saniye dursa da dudaklarının kıvrılışından güldüğünü anımsamıştım. Dili kadınlığımın dudaklarına değdiğin de kafam arkaya otomatik atıldı ve benim elim ayağım boşandı sanki. Ruhum çekildi, o emdikçe, onun emiş sesleri, tükürük sesleri odayı doldurdukça bir el boğazıma sarıldı sanki ve nefes almayı unutacak derecede boğdu beni. '' Alpaslan!'' dedim girişimde ki dilini boydan boya sürtüp beni inletirken. Durmadı, hatta kafası hala bacaklarımın arasında uzandı eliyle göğsümü avuçladı. '' Alpaslan!'' Uçurumdaydım, Sanki bir gondolun en tepesinde esintili bir rüzgar eşliğin de sallanıyordum. Sızlıyordu aman aman kalbim, kadınlığım. Midemde ki çalkantı da bundandı herhalde, başım dönüyordu. Daha fazla durmazsa boşalacaktım ve onu saçlarından tuttuğum gibi kendime çektim. O afallayınca dudaklarına yaslanarak onu altıma ben onun üzerine çıktım ve karnına doğru eğdiğim kabarık erkekliğine oturdum. Geceliği üzerimden çekip atarken o çıplak sırtıma elini bastırarak doğruldu ve dudaklarıma eğildi. Tadım dudaklarıma geri geldiğin de ellerimle onu ense kökünden yakaladım ve kalçamı ileri geri derecede eğdim. O ağzımın içinde hırıltılı nefesler verirken dudaklarımdan kaydı ve çeneme, eme eme boynuma geçti. Dudaklarını boynumda etime kıstırdığın da acı içinde kıvrandım. Saçlarımın kökünden tutup aşağı çektiğin de boğazımdan öperek gerdanıma eğildi ve erkekliği seyirince beni kalçamdan bir anda tuttuğu gibi yatağın altına aldı. '' Firuze! Sikeyim irademi kızım! Ne oluyor amına koyayım bana! Gelicem sanırım'' dedi afallamış bir şekilde. Şu an onu o kadar arzuluyordum ki kadınlığımda ki boşluk beni öfkelendirirken onu kolundan tutup bacaklarımın arasına geri aldım. '' İçimde istiyorum seni! İçime gir'' dedim arzudan kısık tonla. Kafasını sağa sola salladı ve dolu gözlerle bakarak içimi de bir an heybetli erkekliği ile doğruldu. Girişimden kayıp giren erkekliği duvarlarıma çarparken hafif çığlıklarım odayı doldururken o göğüslerime eğdiği burnundan nefeslenirken artık bacaklarımda ki dermansızlık ile kalçamı havalandırdım farkına varmadan. O tekrar dudaklarıma çıkarken içimde ki erkekliğinin seyirmesi ile benim kasıklarımdan inen o sızı tamamen dolduğun da ikimiz de aynı anda birbirimize akarken sık nefeslerimizin ağızlarımıza dağıldı. Her şeyden soyutlanmış bedenim sızım sızım sızlarken titrememi kontrol altına alamıyordum, her anlamda içimdeydi, yorgun bedenini terden nemlenen göğüs arama bıraktı ve göğsü inip kalkıyor nefesleri aramızda dalgalanıyordu. Nefesim kesilmişti, haz bürümüştü bedenimi, hala onu istiyor doymuyordum. O ise bana istediğimi verdi, gecemiz o kadar sesli ve derin geçmişti ki masadan titreyen telefona ne bakıcak durumum ne de halim vardı. O bir kez daha içime girmek için hazırlandı ve biz bu yabancı evde sabaha kadar birlikte olduk... 053********8990: Firuze merhaba, iyi bayramlar. Oktay ben mesajımı gördüğünde döner misin? 🍃 Ah! Komşu kızlarım çok çok güzel yerlere gittik!! Bodruma bayılıyorum! Güzel bir haberim var bu ve bir sonraki bölümde bol bol güzelliklere şahit olacağız!'
|
0% |