@yaziyoruzbacimm
|
22* DERİN BİR OKYANUSTAYIM Hiçlik duygusu, hayatınızın yaşamın en orta yerinde bir amaçsıza tutulmak, amansız olan her şey bir anda oluyordu. Sonra bir şey olurdu, sesiniz soluğunuz nefesiniz kesilir kendinize gelemezdiniz. İyelik eklerini şimdi ortadan kaldırdım, ben, o- biz. Derin bir okyanustayım, elimde bavulum içinde hayallerimiz, yanımda ise gözlerinde kaybolduğum adamım... ** '' Sevgilim, hayatımın anlamı uyanır mısın?'' Pamuklar içine sarılmış gibiydim, yorgun argın gözlerim onun çıplak boynuma öpüşleriyle aralandı. Yatağın içinde ki çıplaklığım, bedenime değen çarşafın esintisi ile gözlerimi tamamen araladım. Alpaslanın şampuan kokusu burnuma dolarken yorganı göğüslerimde tutup doğruldum. '' Günaydın'' dedim çatallı sesimle. Gülümsedi ve şakaklarıma bir öpücük kondurdu. Duş almıştı çoktan ve ıslak saçlarından damlayan sular çıplak bedenime düştükçe irkiliyordum. '' Günaydın güzelim, o kadar güzel uyuyordun ki uyandırmak istemedim ama kahvaltı saatinin yarım saati kaldı'' Duvardaki on bir buçuğa gelen saate baktım. O kadar uyumuş muydum? Alpaslan yataktan doğrulup belindeki havluyu bir çırpıda attı ve bavuldan çıkardığı kıyafetleri geçirdi üstüne. Dün gece duş alıp uyumuştum bu yüzden hızlıca kalkıp yataktan çıktım ve Alpaslanın vücuduma bakışları eşliğin de banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. İç çamaşırlarımı ve geceliğimi üzerime geçirip çıktım. Alpaslan yatağa oturmuş koluna saatini takarken ona bakmamak elde miydi? Damarlı elleri, kaslı kolları giydiği yeşil fitilli triko tişörtünden çıkan kasları, ah.. (Alpaslan komb.temsili) Yataktan doğruldu ve bana kısık bakışları eşliğin de adımladı. Belimden kavradığı gibi ayakta sarıldı bana, kolları belime dolandı burnu boynuma sürtündü. '' Vaz mı geçsek, evden çıkmasak mı? Seni böyle gördükçe ah..'' Özenle salaş bıraktığı uzamış saçlarını sevdim teker teker. Misler kokusunu içime çekip elimin sırtıyla yanağını okşadım. '' Cık! Olmaz! Evden çıkıp gidelim'' '' Böyle bu halde mi?'' dedi tenimi göstererek. '' Yoo, izin ver giyineyim Alpaslan bey'' Saçlarımı kenara itti ve yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. '' Giyin gel kapıdayım, komutanla görüşmem gerekiyor Muratta yok yoğunluk varmış'' '' Tamam canım'' Saçlarımın arasındaki son öpücüğü ile odadan ayrılırken üzerimde ki gecelikten kurtulup bavuldan kotumla beyaz sıfır kol beli açık bluzumu çıkarıp giydim. (Firuze komb. temsiil) Saatimi koluma takıp dün gece masanın üzerinde ki tek taşımı da parmaklarıma geçirip suratıma bir nemlendirici sürüp kırmızı allığımı göz kapaklarıma ve yanağıma uygulayıp rimelimi kirpiklerime uygulayıp gold detay küpelerimi taktım. Beyaz sporlarımı poşetten çıkarıp elime alırken sıktığım parfüm ve topladığım at kuyruğu saçlarımla hazırdım. Masanın üzerinden kırık beyaz çantamı ve telefonumu alıp kapıdan çıkmak için etrafa son bir kez bakıyordum ki telefonuma gelen çağrı ile duraksadım. Jaleydi arayan. '' Kuzu günaydın, rahatsız hiç etmek istemezdim ama acil senin plan dosyana ihtiyacımız var. Hemşirelerden biri acil izin isteği istemiş, kızlar tartışmaya girdi. Plan dosyanı bulamadık, odana da girmedik ama '' '' Günaydın canım, hiç sorun değil gir odama, ikinci çekmecede sarı klasörün içinde üçlü dosyada. Ayarlamaları geçen hafta fazladan izin kullanan hemşirelere göre yap'' '' Tamamdır canım görüşürüz'' '' Görüşürüz'' Telefonu kapattığım da ekranda ki mesajlara bakındım. Nazlıdan gelen bir kaç emoji, annemin paylaştığı resim, tanımadığım bir numaradan gelen mesaj. Mesaja tıkladığım da içimde ki huzursuzluk an be an büyürken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Oktayın bana yardımı çok dokunmuştu, ona sırtımı çeviremezdim. Arama tuşuna bastığım da hafiften odadan da çıkmıştım. '' Alo, Firuze'' '' Oktay, merhaba nasılsın?'' '' iyiyim, asıl sen nasılsın? Nasıl oldun?'' '' İyiyim daha, teşekkür ederim fırsatım olmadı konuşmaya'' '' Önemli değil, sen iyi ol. Hastaneye geldim ama yoktun, tatile çıktı dedi Jale doktor, ne zaman dönüş seni görmek istiyorum'' '' Oktay, aslında- '' Biliyorum, Alpaslanın onayı yok'' '' Ben kimseden onay almam, Alpaslan benim kocam elbette fikirleri önemli fakat ben bir bireyim kararı ben veririm. Alpaslan ile olan ilişkimi bozmak, huzursuzluk çıkarmak istemiyorum. Onun yerinde ben olsaydım istemezdim, o yüzden ben sana izninle sadece bir teşekkür etmek istiyorum. '' Bir süre karşı taraftan ses gelmese de bir nefes işittim. '' Pekala, haklısın. Teşekküre gerek yok. Yardıma ihtiyacın olduğun da beni arayabilirsin bunu söylemek istiyorum.'' Görüşmeyi teşekkür ederek sonlandırmıştım. Mesajı ve numarayı silip telefonu çantama attım. Çıktığım da Alpaslan hala telefondaydı. Beni önce süzmüş, elimi tutup hala telefonda iken etrafımda bir tur döndürmüştü. '' Anladım komutanım, dediğim gibi ikiye ayırırsak kolay olur. Timlerin genel komutası Yarbay da, eğer izniniz olursa o dosyaya da ulaşır size yollarım.'' Dudaklarını bana sessizce oynattı 'çok güzelsin' . '' Emredersiniz komutanım, size de iyi bayramlar'' Kapattığı dakika ağzından bir ıslık koparıp kalçama vurdu hafifçe Gülerek omzundan ittirdim. '' Dışarıdayız!'' Yarım ağız gülümsedi ve biz tekrar restoran geçip kahvaltı ettik. Alpaslan kahvaltı esnasında Muratla konuşmuştu, onlar yarın sabah dönüyordu eve, biz ise hafta sonunda evde olacaktık. Bir kaç iş meselesini konuştular, bizde Nazlıyla günlük sohbetlerimizi edip kahvaltıyı sonlandırdık. Bugün tekrar Bodruma inmek istemiştim ama Alpaslanın önceliği kelebekler vadisi olmuştu. Dönüşte de Barlar sokağına canlı müziğe katılacaktık. Altımızdan asfalt kayıp gitmiş, biz sonun da varmıştık kelebekler vadisine. Ufak bir kanyonu andıran havası ile her köşede çeşitli renkte kelebekler uçarken tek tük insanlar kanyonun suyunda yüzüyordu. Alpaslan aracı tepelik bir yere park ettikten sonra gözlüğünü tepesine geçirerek arka koltuktan kot ceketlerimizi aldı. Esiyordu ve su kenarı oldukça soğuktu. Ufak bir dükkan da kamp malzemeleri vardı. İki sandalye kiraladık ve marketten aldığımız soğuk kahveler ile taşların üzerine sandalyeleri koyup oturduk. Teneke kutunun ağzını açmış birini bana birini kendisine almıştı. '' Denize girmek için çok erken bir tarih ama, istersen yarın sabah gireriz'' '' Denize girmek için aşırı erken bir hava var ama dönüşte bence bir deneme yapabiliriz'' dedim beni kolu altına alıp göğsüne bastırırken. '' Deneyelim güzelim'' Saçlarımın arasında ki dudaklarından cesaretle; ' Oktay mesaj atmış dün gece, aradım sabah onu sen kapıdayken'' Kafamın altında ki göğsü inip kalktı, bedeni gerildi. '' Ne istiyor muş?'' '' Sağlık durumumu öğrenmek istedi. Görüşmek istiyorum dedi, bende ona senin düşüncelerini önemsediğimi evliliğimi bozmak istemediğimi güzel bir dille söyledim'' '' O heriften hoşlanmamamın nedeni ne biliyor musun? Senden hoşlanıyor!'' '' Alpaslan, biz evliyiz, birbirimizin düşüncelerine önem gösterip memnun etmek bizim görevimiz'' '' Seni bir kafese koyup insanlarla iletişimini engelleyemem, ne haddime? Ama anla, karımı seven, ona beğenti ile bakan bir adamla aynı odada aynı bölgede bulunamam ve gitmeni istemiyorum'' Saçlarımda ki elleri dikkatle seviyordu. Usul usuldu sevişi, çenesini kafama dayamıştı. '' Biliyorum, bu yüzden de istemiyorum'' '' Özledim, seni yanımdayken bile özlüyorum'' '' Dün gece, çok güzeldi'' Göğsü hızla inip kalktı, altımda ki bedeni saniyeler içinde kıprandı. '' Sen çok güzeldin, güzelim benim'' Bir kaç saat orada öylece durmuş, etrafın güzelliğini uçuşa kelebekleri, kuş cıvıltılarını dinlemiş derince nefeslenmiştik birbirimizin kollarında. Güneş batmış Bodruma dönüş için araca geçmiştik. '' Arkadaşlarımla yemeği bu akşama ayarlasak mı? Biri yarın dönüyormuş memleketine'' Saat zaten yediye geliyordu, ve acıkmıştım. '' Olur, güzel olur'' Bodrumda ki bir mekanın konumu attı arkadaşlarından birine ve biz hızla Bodruma doğru yol aldık. Arkadaşları ile tanışacağım için çok ama çok heyecanlıydım. Mekanın otoparkına aracı park ettikten sonra ceketleri araçta bırakıp el ele bir şekilde mekana giriş yaptık. Burası yine deniz manzaralı, renkli lambalarla süslenmiş, şık bir restorandı. Alpaslan etrafta arkadaşların olduğu masayı gözleriyle isabet edince hafifçe eğilip, '' Mavi kısa kollu adamın olduğu masa, gerilme hepsi kafa insanlar'' Masaya gözlerimi çevirirken bir yandan da masaya ilerledik. Üç erkek, iki de kız vardı. Kızların biri tesettürlü, diğeri ise uzun salaş mavi bir elbise giymiş esmer bir kadındı. Bizi görmesiyle arkadaşları önce bize ardından ellerimize bakıp gülümseyerek ayaklandılar. '' Vay vay vay! Koca yüzbaşıma bak sen be! Yakışır yüzük kardeşime!'' Mavi tişörtlü adam Alpaslanı elimden ayırıp derince sarıldığın da uzun zamandır toplanmadıklarını fark etmiştim. Teker teker hepsi ile sarılmıştı. Bana dönüp belimdeki elini sıklaştırdı. '' Hayatım, arkadaşlarım. Mithat, Mustafa, Kenan, Gülizar, Gülzade'' Hepsi sıcak bir şekilde bana sarılmak için kollarını açtığın da Alpaslan hiç tereddüt etmeden geriye çekildi. '' Merhaba'' '' Merhaba yenge, gel otur Allah aşkına bırak bu kibarlığı bizim hırboyu nasıl aldın adam ettin onu anlat!'' dedi Mithat. Gülzade ve Gülizarın kardeş olduğunu öğrendikten sonra ancak tepki vermiştim Mithata. '' Kocama hırbo demezsen, sevinirim'' dedim aynı dalga tınısında eğlenerek. Mustafa Mithatın boş ensesine geçirdi yumuşak bir vuruşla. '' Hahaha, aldın mı cevabını! Yengem be! Eee, yengemiz ne iş yapar nedir necidir, oğlum yazık lan düğüne bile çağırmadın püüü!'' '' Çağırdı lan, attı davetiyeyi siz çil yavrusu gibi dağıldınız'' Herkes hayıflanarak Kenana bakarken Gülzade menüyü bana güleç bir suratla uzattı. '' Canım sen onlara bakma büyümemiş çocuklar! '' '' Estağfurullah, hemşireyim ben sizler ne işle meşgulsunuz.'' Sırasıyla, Mithatta Alpaslan gibi yüzbaşıydı, Mustafa aşçı, Kenan ise trafik polisiydi. Gülzade bir şirkette satış destekte, Gülizarın ise kendine ait eşarp markası vardı. '' Selma teyzeye bir başörtü hediyesi, annen içinde var bir şeyler kabul et olur mu canım?'' Gülizarın uzattığı kutuyu gülümseyerek aldım. '' Zahmet ettiniz, iletirim annelerime'' Alpaslan gururla bana bakarken garson gelmiş, biz Alpaslanla biftek söylerken diğerleri de bir kısmı makarna, bir kısmı tavuklu yemek söylemişti. Ortaya mezeleri gelmiş Gülizar içmediği için saygıdan sebep hepimiz alkolsüz kokteyl almıştık. Yemek boyu hoş, keyifli ve bol bol sohbetli bir akşam geçirmiştik. Hatta yemekten sonra tatlıları da bir muhallebiciye gitmiş yemiş ve Bodrumun sokaklarında hep beraber eğlene eğlene dolanmıştık. '' Yenge, sen bunu nasıl adam ettin?'' '' Yani, ettik işte Mithat. Zor oldu ama..'' Dalga ile söylediğim şeye Alpaslan inanamaz gözlerle bakarken Kenan devreye girdi. '' Aaaa, kardeşimi ezdirmem adam gibi adamdı o zaten ulan!'' '' Nasıl tanıştınız?'' Gülzadenin sorusu ile bir sahil kenarında durduk ve banklardan birine oturduk. '' Alpaslanın görev yaptığı sınır bölgesinde sorumlu hemşireydim. Yaralı bir şekilde geldiler, artistlik tasladı tabii beyefendimiz sen işine bak hemşire benimle ilgilenme hemşire bende verdim ayarı. Dönüşte baktım ki karşı komşummuş'' Hepsi ağzı açık dinlerken Gülizar tok bir kahkaha patlattı. '' Vay be! Komşuculuk diyorsunuz'' '' Aynen öyle, komşu kızımdı kendisi'' Komşu kızı, o anlar anımsatan bu kelimeye gülümseyerek kafamı eğdim. '' Çok yakışıyorsunuz orası ayrı, ama maşallah yengemiz pek bir sıcak kanlı.'' '' Kenan sıcaktan iyi anlar! Bunun bir sevgilisi vardı Firuze, Allahım yarabbim baya baya sıcakmış gerçekten herkesle iyi anlaştı'' Gülizarın kinayesine Gülzade de gülerek onay vermişti. Kenanın olumsuz ilişkilerinden biraz bahsi açılmışken diğerlerinin de bekar olduğunu öğrenmiştim. Hoş sohbetimiz mutlaka İstanbula da davet ettiğimiz de sürsün istedik ve birbirimize sarılarak veda ettik. Onlar evlerine dağılırken bizde arabayla Barlar sokağına geçip canlı müziğin yapılacağı mekana geçtik. İki katlı, nezih bir yerdi aslında. Bar tarzı bir yer değil daha çok insanların eş, sevgilileri ile geldikleri bir mekandı. Biz üst kata çiçeklerle dekore edilmiş masalardan birine oturduk ve garson canlı müzik gecesinin sabit bir menüden oluştuğunu söyleyerek ortaya alkollü kokteyler, mısır, cips, çerez tabağı ve değişik cips sosları getirmişti. Alpaslan beni kollarının arasına alarak saçlarıma öpücükler kondurdu. Sahneye çıkan kadınla beraber arkasında duran iki kadın da enstrümanlarını açarak önce bir hoşgeldiniz konuşması ardından da müziğine vakit kaybetmeden devam etmişti. Önce tınısı yüksek, hoş müziklerle insanları coşturdu ardından da slow çalarak hafif bir dinlendirdi. 'Her veda edişimde düşünürüm Saçlarım arasında dolaşan elleri yanağımı okşayarak çeneme ilerledi. Çenemden tutup beni yüzüne yakın çekip şarkıya eşlik etti. 'Küçük civcivim, güzel kızım, dünyam benim
Alnıma, çeneme ve dudaklarıma götürdüğü dudaklarının sıcaklığı bedenime yayılırken kasıklarımda o bilindik his yeniden peydahlandı. Kollarında huzur bulduğum sevgilimin, eşimin, hayat arkadaşımın kokusunu solumak benim için yaşama sebebi iken onun da benden farksız olduğunu boynuma gömdüğü burnundan derince nefeslendiğin de anladım. '' Yavrum o güzel gözlerini alıp sadece kendime saklamak istiyorum!'' Gülümseyerek yanaklarına öpücükler kondurdum. Tekrar beni kolları altına aldı ve gecemizi birbirimizin himayesinde dinlenerek geçirdik. Mekandan çıkıp eve geçmemiz bir iki saatimizi almıştı, saat artık gece yarısına geliyordu ve bu gece bizim burada son gecemizdi. Yarın öğleden sonra yola çıkacaktık. Bu gece onun kollarında iken onunla özel ilgilenmek istiyordum, onun benle aylardır ilgilendiği gibi, keşfetmek, tatmak istiyordum. Otele geri döndüğümüz de Alpaslan duşa girerken ben de bavulu kısaca düzenleyip yarın ki çamaşırlarımı sandalyenin üzerine koyarken, siyah dantelli tül geceliğimi çıkarıp üzerime geçirdim ve altına da siyah tangamı, dantelli sütyenimi giyip saçlarımı belime saldım. Alpaslanı beklerken araladığım kapıda kalçamı kapıya yaslayarak manzaraya baktım, su çok güzeldi, hafif tatlı bir esinti vardı ve ben buraya aşık olmuştum. Saniyeler içinde kapı kapanma sesi ile Alpaslan duştan beline sardığı havlu ile duruyordu. Üzerine Boxer geçirirken gözü bendeydi, hareleri arzu ile aralandı, yumuşak sırtımda sıcak göğüslerini hissettim. Belime sardığı elleri ile onun da bakışları denize yöneldi. '' Çok güzelsin, asıl manzara bu'' dedi çıplak boynuma ıslak öpücükler kondururken. '' Denize giremedik, bir dahakine- sözümü tamamlayamadan beni kucağına kaldırdığı gibi çıplak ayaklarını kumsala bastı. '' Alpaslan!'' '' Şşş, aklında hiç bir şey kalmasın senin!'' Kolları arasında gülerken o denizin girişin de ayakları suya değince kafasını salladı sağa sola'' '' Hasta olacağız sevgilim'' Omuzlarına öpücükler kondurdum. '' İndir beni, hem olursak olalım, artık biz varız birbirimizin dermanı'' Parlayan gözlerle alnıma öpücük kondurup öyle indirdi. Ondan bir iki adım uzaklaşırken o suya girmişti bile. Genizden bir ses çıkarması, suyun ne derece soğuk olduğunun kanıtıydı. Kafasını sudan çıkarıp gözlerindeki suyu silip bana baktı usulca. Arsızca üzerimde ki geceliği çıkardığım da neredeyse kalçalarımın arasında ip gibi duran tangaya baktı, kaşları havalandı, dudaklarında serserice bir gülüş sergilendi. Ayaklarımın bir kısmını sokmuştum ama çok soğuktu. O ise yakınlarıma gelmiş beni belimden kavradığı gibi tiz bir çığlık eşliğinde suya sokmuştu. Omuzlarına tutunduğum da suratımda ki su birikintisini silerken o saçlarını sağa sola savurarak kıkırtılarımız eşliğin de su sıçrattı yüzüme. '' Alpaslan!'' '' Alpaslanın canı! Alpaslanı deli eden karısı!'' dedi çıplak kalçalarımı avuçlarken. Sinsice arkamı dönerek kalçamı heybetli erkekliğine dayamam ile bir hareketlilik hissetmiştim. Suyun altında bile alev alevdik ya! '' Sen varya Firuze! Tehlikeli karım benim!'' Saçlarımı boynumdan çekerken onun dudakları zaten ıslak olan tenimi iki dudak arasında daha da ıslatmıştı. Derince boynumu emerken kalçalarımla ileri geri çırpınıyor, erkekliğine her sürtündükçe nefesi sıklaşıyordu. Onu uyarmak isterken eli çoktan belimden kaymış, kadınlığıma iç çamaşırımın altından ulaşmıştı. Harelerim hazla aralanırken bedenimde ki o haz her yerime yayılıyordu ama hayır, durduracaktım kendimi. Bu gece ben onunla ilgilenecektim. Suyun altında durduğumuz vakitlerde dudaklarımız hiç birbirinden ayrılmadı, dakikalarca soğuğa rağmen alevlenen bedenlerimizin etkisiyle sıcacık olmuştu içlerimiz. '' Çıkalım Firuze, titriyorsun'' Beni bacaklarımdan kavradığı gibi kucağına alarak sudan çıktı. O eğilip geceliğimi aldı. Dizlerim esintinin etkisi ile titrerken odaya geçip beni direk banyoya soktu. Küvetin içine sıcak suyu doldururken önce kendi boxerını çıkarmış, ardından gözlerime arsızca bakarak tangamı ve sütyenimi çıkararak bizi çırılçıplak bıraktı. Onun gözleri alevden kararan hareleri her santimime uğrarken gözlerim sertleşen erkekliğine düştü. Birlikte küvetin içine girerken önce o girip oturmuş ben ise ters bir şekilde iki yana açtığı bacaklarının arasına oturdum. Kalçamda ki sertlik beni zorlarken odaklanmam gereken oydu. Kenardaki duş jeli ile vücudumu liflerken saçlarıma sürdüğü köpük kokusunu aramıza bıraktı. '' Çok güzelsin, çok güzelsin sevgilim'' Sesi kulaklarıma hoş, etkili gelirken kendi kokusundan, güzelliğinden haberi var mıydı? '' Bana güzel baktığın için güzelim'' Nefesi ıslak boynumu yalayıp geçerken elleri rahat durmuyordu, bacaklarımı iki yana ayırmış kadınlığımda parmaklarını gezdirirken amacım onu heyecanlandırmak iken kendim tuzağa düşmüş gibiydim. Güçlükle elini tutarak kendimden ayırdım, bir süre homurdandı ama kalkıp duşa kabine girdiğim de o da peşimden geldi. Arkama geçip ellerini belime sabitleyerek kalçama baskı yapıyordu. Suyu açıp durulanırken kalçamla önüne baskı uyguluyor fütursuzca hareket ediyordum. Sık nefesleri ile kalçamda sertleşen erkekliği uyarıldığının işaretiydi. '' Hayatım, izninle'' Önünden temasımı kesmemle elini duvara dayayıp suyu soğuk dereceye getirdi. Gülerek havluya sarıldım ve onu banyoda bırakarak içeri geçtim. Havluyla saçımın nemini aldıktan sonra kısaca kurutmuş yatağın üzerinde ki geceliğimi yeniden çıplak vücuduma geçirdim. Alpaslan da çıkmış, yatakta bacaklarım arsızca bağdaş kurmuş bana baktı, gözleri anlık bacaklarıma, geceliğin açıkta bıraktığı kadınlığıma kaydığın da heybetli adem elması zorlandı. Belinde ki havluyu atarak duvardaki kombinin ayarını yükseltti, saçlarını kuruladı çıplak bir şekilde. Kasıklarım isyan ediyordu, ama bu gece onunla ilgilenme gecesiydi. Yatağa geçip beni belimden kavradığı gibi kucağına alarak dudaklarıma yapışmak için eğildiğinde fırsat vermeden boynuna eğildim, derince kokusunu içime çekerken afallamıştı. Dudaklarım arasına kıstırdığım etini yalarken eli sırtımda sertçe hakimiyet kurmuştu. Sırtımda ki elini alıp kalçalarıma götürdüğüm de geceliğin eteklerinden tutup çıkardı bir hamle ile. +18 Sahne Uyarısı! Bedenlerimiz çırılçıplak kalırken kalçam altında ki erkekliğine düşen gözlerime düştü gözleri. Ne yapmaya çalıştığı mı anlamıyordu. Kendimi hafifçe bacaklarının arasında ki boşluğa atıp elime aldım kasılan erkekliğini. Gözleri kocaman açılmıştı, dirseklerini yatağa dayayarak kafasını kaldırdı. '' Yavrum, yapma'' Çok geçti, saçlarımı arkaya atıp eğildiğim erkekliğini ağzıma aldığım da boğukça inledi ve eli anında saçımı buldu. '' Firuze!'' Sesi yalvarırcasına kulaklarıma ulaştığın da başına uzanan dilim boydan boya yaladı ve dişlerimin arasından geçirdim sertçe. Sık nefesi boş odayı dolduruyordu, bacaklarını kasıyor saçlarımdan parmaklarını sertçe geçiriyordu. Ense kökümden yakaladığı gibi beni erkekliğine daha da itti, boğazıma değen parçası ile önce yüreğim hoplasa da bir kaç saniye sonra varlığına alıştım ve dilimle darbeler yaparak başına kadar geldim. '' Firuze!'' Onu duymuyordum, sanki ağzımın içinde ki varlığı yavaş yavaş doluyordu. Geleceğini anladığım vakit onu ağzımdan çıkardığım da arzudan delirmiş gözlerine, ağzımdan çıkardığım için söylenen ağzına baktım. Dizlerimin üzerinden kalkıp bacaklarımı iki yana açarak erkekliğinin üstüne oturdum. Onu içime almadan hafifçe sürterken o da göğüslerimi avuçlayıp sızlanıyordu. '' Firuze beni içine al'' Dayanamayacak kıvamdaydı farkındaydım. Hafifçe kalktım ve onu omuzlarından tutarak üstüme çektim. O beni belimden kavrayıp bir manevra ile arkamı döndürdü. Kalçamı kaldırarak ona doğru gittiğim de o kalçalarımı iki yana ayırıp arasında gidip geldi. Sarkan göğüslerime uzanarak çıplak göğsünü dayadı sırtıma. Bacaklarımın arasında ki ıslaklık iyiden iyiye kendini belli ediyordu. Kasıklarım alevlendi, kalp gibi atan kadınlığımın girişine kendini dayayıp bir anda girdiğin de duvardan çarpan dolu bir inleme sesi ile ikimiz de kasıldık. İçimde ki varlığı beni kör uçurumlara itiyor beni deli ediyordu. '' Alpaslan!'' '' Alpaslanın canı! Firuze kasma kasma hala darsın'' Kendimi gevşetmek için çabaladım ama nafile sınırlarımı zorluyordu. Saniyeler için de kalçama attığı şaplaklar tok bir şekilde ses çıkarırken etinin etime çarpma sesi aramızda bir sınır gibi çizilirken artık kendimi tutamayacak hale geldiğim de onun da kesik nefesleri çoğalmış biz birbirimize akmıştık. Erkeksi bir şekilde genizden çıkardığı sesi ile saçlarıma yapışmış, elleri göğüslerimi zonklatacak derecede acıtmıştı. O içimden çıkarken masanın üzerinde ki peçete ile bacaklarımın arasına akan sıvıları sildi ve kalçama bir öpücük kondurup dermanın bittiği dizlerimi yatırdı, önüme dönerek onu bacaklarımın arasına aldım. '' Beni deli ediyorsun!'' Kafasını kaldırıp çıplak vücuduma göz gezdirdi, kafasını sağa sola sallayarak güldü yarım ağız. Göğüslerimin arasına burnunu dayayıp derince nefeslendiğin de sertleşen erkekliği ile bunun ne ilk, ne son olmayacağını bir kez daha farkına vardım ve gecenin ayazı seslerimizle bitti... 🍃 Gözlerim yorgunlukla aralandığın da midemde ki çalkantı beni iyiden iyiye bunaltmıştı. Hafifçe yataktan doğrulduğum da Alpaslan sırt üstü yatıyordu, pencereden sızan güneş çıplak göğüslerine değerken onu izlemek o kadar keyifli idi ki, bu büyüyü bozan kasıklarımda ki derin ağrı, midemin ağzıma gelmesi hissi idi. Kendimi nasıl yataktan attım bilmiyordum ama elimin atıldığı yatak başlığı büyükçe bir ses çıkarmıştı. Tuvalete koşup kapıyı ardımdan kilitleyip klozete eğildiğim de öğürmem ile midemde ki su çıkmış, nefeslerimi düzene aldığım da kapı sertçe vurulmuştu. '' Firuze, güzelim aç şu kapıyı! Firuze iyi misin?'' Ona cevap vermek için dizlerimin üzerinden doğrulup lavaboda ağzımı çalkaladım. '' Kıracağım şimdi şu kapıyı Firuze!'' Elimde ki suyla yüzümü sıvazlayıp aynadan solgun görüntüme bakındım. Onu daha fazla bekletmeden çıktım. Alpaslan omuzlarımdan kavradığı gibi suratıma bakındı. '' Ne oldu?'' '' Kustum'' '' Yavrum iyi misin sen? Hayırdır ya?'' '' Bilmiyorum dokundu bir şeyler işte, iyiyim şu an'' Alpaslan elinin tersiyle alnımda ateş testi yaptı. '' Soğuksun halbuki'' '' Alpaslan, kahvaltı etmek istemiyorum çıkalım mı direk?'' '' Hayır, kahvaltı edeceğiz, güzel bir ilaç vereceğim yol boyu mideni rahatlatacak benim güzel karım olur mu? Korkutma beni'' Onu daha fazla endişelendirmemek için zoraki bir tebessümle kafamı eğdim. Beni belimden kavradığı gibi yatak odasına geri getirdi. Yatağın üzerine oturttu ve kafasını dokuza gelen saate çevirdi. '' Bavulu bagaja atıcam, kahvaltıdan sonra da direk çıkarız.'' Sandalyeden çıkardığım mavi kimono takımı bana özveri ile giydirip saçlarımı taradı ve alnımı her dakika öpüp ateşimi ölçtü. '' Bebeğim artık çıkalım mı?'' Kendisi de beyaz bir tişört siyah bir pantolon giymişti. Her şey topluydu, eksik yoktu bu yüzden son bir defa manzaraya bakıp çıktık evden. Girdiğimiz restoranda bu sefer bahçe katına çıkıp bir yere oturduk. Garson masayı hazırlarken Alpaslan sürekli midemi soruyor, ateşime bakıyordu. Ilık süt bile istetmişti benim için. Gelen kahvaltı ile tabağıma hafif şeyler koyarak sütü de önüme koydu. O esnada ufak bir kız çocuğu olan aile yanımıza oturdu. Alpaslan ekmeğe sürdüğü reçeli bana uzatırken gülerek yemiş, bende ona patatesten uzatmıştım. Sütten bir yudum alırken kafamı kaldırdığım da yan masaya baktığını gördüm. Gözü annesinin kucağında olan minik kızdaydı. Kız da ona bakıyor, masmavi gözleri ile gülümsüyordu. Harelerinde ki yoğun duygu geçişlerine hayranca bakarken önüne döndü ve çayından bir yudum aldı. Kahvaltı faslı bitince arabaya geçmiş, artık yola çıkmıştık. Alpaslan arkada ki poşetten ara sıra tuzlu bir şeyler vererek midemi bastırsın diye yediriyordu bana ama ne halim ne de midem müsaade etmiyordu. Yol boyu kafamı camdan kaldıramadım, hatta bir ara dinlenme tesisinde istifra etmiş artık Alpaslana bir hastaneye gitme konusunu açmam gerektiğine kanaat getirirken beni kapıda bekleyen kocamı görmemle elimi onun eline bıraktım. Kasıklarımda ki yoğun sancı bacaklarımın içine alev attırırken o beni belimden kavrayarak araca taşıdı. '' Bu böyle olmaz. İstanbula girdik zaten bir hastaneye gidelim'' Cevap vermek için kafamı kaldırdığımda kararan gözüm ile torpidoya yaslamıştım avuç içimi, midemi kemiren her neyse beni sona getiriyordu. Alpaslan dizlerimin üzerine çökerken kaşları çatıldı saniyelik. Ben daha ne olduğunu anlayamadan telaşlıca elini bacaklarımın arasına attı. '' Firuze, üstün neden kan!'' Gözlerimi bacaklarıma çevirdiğim de mavi pantolonun bacak kısımlarına sızan kan kahve bir leke bırakmıştı. O beni kollarımdan tutarken defalarca neyim olduğunu sorarken son hatırladığım şey artık daha fazla dayanamıyor oluşumdu... 🍃
|
0% |