@yaziyoruzbacimm
|
23* SAĞLIKLA GEL MİNİĞİM Anne olma hissini evvelden beri kız kardeşimin doğuşu ile içime hapsediyordum. Ta ki hayat onu benden alana kadar. Anne olma hissimi en derinlerime gömdüğümde lisede ürkek bir kız çocuğuydum, derin anlamlarımın olmaması aşikardı. Ben sevdiğim adamdan olan her şeye razıyken davetsiz bir misafirin gelişi ile içime yeniden umut tohumları serpiliyordu. Sağlıkla gel miniğim... ** **YAZARDAN** Yaşanılan hiç bir şey kolay değildi, insandık üzülürdük, sevinirdik, kazanırdık, kaybederdik ama isterdik ki hep hayat el ele kolay geçsin. Korku, insanı hem diri, hem ölü tutan tek duyguydu. Alpaslan karısını kanlar içinde gördüğün de yaşadığı tek şeydi korku, ölüm korkusu, kaybetme korkusu. Kırmızı kadınına böyle yakışmıyordu. Ağrına gidiyordu, eline bulaşan kanın karısına ait olmasından. Öyle ki ne badireler atlatmıştı askeriye de. Kolay mıydı bir olaydan hemen korkması ama iş karısına gelince oklar tamamen yönünü değişiyordu. Firuze kısa sürede kendinden geçtiğin de bin bir türlü düşüncelerle onu bulduğu en yakın hastaneye götürmek için hazırlanırken yolda Jaleyi aramış acilen gelmesini isteyince Jale bunun uygun olmadığını zaten yakınlarda olduklarını söyleyerek hastaneye getirmesini istemişti. Alpaslanın bir kaç saatlik yolu kullandığı azami hızın üstünde kısa sürmüştü yol. Yanında ki baygın kadın kendisine korku felci getirecekti resmen. Ne çalan telefonlara bakabildi, ne de gelen mesajlara. Son sürat hastanenin önünde ani frenle araçtan indiği gibi Jalenin getirdiği sedyeye kucağına narince aldığı karısını uzandırdı. '' Jale! Jale yalvarırım neyi var söyle?'' '' Alpaslan, lütfen sakin ol ona buradan bakarak anlatamam sana sağlık durumunu. Bırak insanlar yapsın işlerini. Söz veriyorum her bir detaydan anında haberin olacak'' Alpaslan elini sedyeden çekip karısının hastaneye gidişini izledi. Dolan harelerini güçlükle silip aracı otoparka park edip üst kata çıktı. Müdahale odasında ki karısını görmek istese de kapanan kapı ile dört duvar dibine sindi. Nasıl, nasıl fark etmedi bu denli kötü olduğunu. İçinin en derinlerinde ki vicdanı sızladı. Erkenden götürseydi, ilk kustuğu zaman böyle olmayacaktı. Üstüne bir de kızı yemek yemesi için zorlamıştı. Elini sertçe şakaklarına bastırarak kendine gelmeyi bekledi. Nazlıyı aramalıydı, Firuze arkadaşını görmek isteyebilirdi. Cebinden titreyen elleriyle telefonunu çıkardı ve Nazlıya durumu anlattı. Nazlı Muratı da alarak hastaneye yol aldığın da Jale kapıyı aralayıp elinde ki eldiveni çıkararak Alpaslanın yanına geçti. '' Alpaslan'' Alpaslan duvar dibinden kalkarak Jalenin yanına koştu. '' Jale hayırlı bir haber ver!'' '' Kanama kontrol altında, biliyorsun ki rahminde kistler vardı. Onlar da yapmış olabilir, bilmiyorum. Tansiyonu çok düşük. Ultrasonla görebilirim ancak. Şimdi arkadaşlar ultrason için hazırlar. Biraz daha bekle lütfen'' Alpaslan aldığı farazi konuşma ile memnun kalmamıştı. Kapı aralandığın da sedyede uzanan karısının halini görünce içi sızladı. Jaleyi kolundan kavradı. '' Yalvarırım, yalvarırım kötü bir şey olmasın'' Jale karşısında ki bu çökmüş beden için çok üzülse de şimdilik düşüncesini belirtmeyecekti. Alpaslanı geride bırakarak Firuzeyi odaya aldıkların da ultrason için maske ve eldivenlerini taktı. '' Hocam, vajinal kanaması, düşük kanaması gibi duruyor'' Başında duran hemşirenin gözlerine bir müddet baktığın da kafasını eğdi. O da aynısını düşünüyordu ama korkuyordu, dışarıda ki adama bunu nasıl açıklardı? Baba olmak için can atan, bir yolunu bulsa da anlatsa derdini karısına diye çırpınan adama ne diyecekti, karın hamileymiş ama düşürdü mü? Yapamazdı. Bir yandan da arkadaşının hamilelik evresinde çok sıkıntı çekeceğini biliyordu. '' Jeli döküyorum'' dedi kısık sesle. Tek dileğiydi, güzel şeyleri görmek istiyordu. Ultrasona baktığın da kasıklarının derinlerine inmiş, dudakları aralanmıştı. '' Aferim! Aferim güçlü kızıma!'' ** '' Alpaslan sakin ol, uyandığın da seni böyle görmesin'' '' Nazlı! Neler çektim sen biliyor musun? Ömrüm gitti, yaşlandım saniyeler içinde. Bir dert yumağının içine düştüm.'' '' Kardeşim anladık seni ama karının sana ihtiyacı var lütfen'' Bir karmaşa için de söylenenleri duyuyor ama tepki veremiyordum. Gözlerim açılmak istiyordu, parmaklarımı oynattığım da rüya da değildim. Buradaydım sapa sağlam. Kasıklarımda ki acı yoktu, omuzlarımda ki oturan bir yük yoktu, midemde ki çalkantı yoktu. Derin bir nefes alarak araladım gözlerimi. Radarıma yatağın köşesine çökmüş elim elinde, Alpaslan girdi. Arkasında telaşe içinde Nazlı ve Muratta vardı. Alpaslan hareketlendiğim fark ettiğin de aniden doğruldu ve kalktı. '' Firuzem, karım, iyi misin?'' Kurumuş dudaklarımı aralayarak derince nefeslendim. '' Alpaslan'' '' Alpaslanın canı kanı söyle kurban olduğum'' Gözlerinde ki korku yavaşca azalıyordu. Gülümsedim ve elimin içinde ki elini okşadım. '' İyiyim ben, su susadım'' Nazlı ve Murat yatağımın başına gelince Nazlı yastığa dağınık saçlarımı sevdi. '' Güzelim, iyisin değil mi ağrın sızın var mı?'' '' Geçmiş olgun yengem, çok korktuk çok'' '' İyiyim, iyiyim gerçekten'' Alpaslan arkamda ki butona bastı. '' Yavrum, Jalenin kesin emri var benden habersiz tek lokma, tek yudum asla vermeyin dedi. Zaten bir şeyde demedi! Saatlerdir onu bekliyoruz, uyanmanı bekliyormuş'' Alpaslanın endişesi içime işlerken onları çok korkuttuğumu farkındaydım. '' Jale gelir birazdan, az dayan'' Sesimi etmeden Alpaslanın yanıma çökmesini izledim. Ürkek bakışları beni üzerken uzanıp yanağını okşadım. '' Ağrım yok hayatım korkma lütfen'' '' Firuzem, sana bir şey olacak diye çok çok korktum'' Aralanan kapı ile Jale elinde ki dosyayla içeriye girdi. '' Geçmiş olsun kuzum, daha iyisin değil mi ağrın var mı?'' '' Yok, susadım Jale'' '' Kandan verilen ilacın vücuttan atmasını bekliyoruz, sonra yiyip içebilirsin. Bu evre de taburcu olup eve gittikten sonra olacak, benden daha iyi biliyorsun kuzum. '' Kafamı sallarken Alpaslan ise merakla bekliyordu Jaleyi. '' Ultrasonunu çektik'' dedi dosyanın içinden ultrason kağıdı çıkarırken. Biliyordum, kasıklarımda ki kistlerin büyüdüğünü, beni zorladığı- '' Firuzem, canım arkadaşım, çok tebrik ederim. Ailenize bir minik katılıyor. Altı haftalık, hamilesin'' Sessizlik, Alpaslanın gözlerime dönmesi, Nazlının Murata dönmesi saniyeler içinde olurken ben duyduklarımı sindirmeye çalışırken çok ama çok derin bir nefes işittim. Alpaslan eli şakaklarında göğsü derince inip kalktığın da ağzından şükür mırıltıları kopuyordu. Elim benden bağımsız karnımı bulduğun da Alpaslan titreyen ellerle ellerime uzandı, karnımın elinde ki elimi tutarken alnıma sıcak dudaklarını değdirdi. '' Şükür, rabbime şükür düşündüğüm kötü şeyler çıkmadı. Rabbime çok şükür, çok şükür'' Ben hala şaşkınca ona bakarken Murat ve Nazlı sevinçle birbirine sarıldı, Murat eğilip Alpaslanın sırtını sıvazladı. '' Baba oluyorsun lan! Baba oluyorsun!'' '' Kuzum tebrikler, '' Nazlı omuzumu tutunca idrak ettim her şeyi. Alpaslanın gözlerinde ki sevinci gördüm, korkunun yok oluşunu, huzurun gelişini gördüm. O benim gözlerimin en derinine bakarken ben onun yanaklarını avuç içime alıp gülümsediğim de Alpaslan ikinci bir nefesi verirken tepkimin korktuğu gibi olmadığını görmüştü. Yanımdan kalkıp Muratla sarıldıklarında Alpaslanı ilk defa ağlarken görünce benim de harelerim dolmuştu. '' Baba oluyorum! Baba!'' Hızla cebinden cüzdanını çıkarıp Murata uzattı. '' Git ve bir şeyler al, aklına ne gelirse al sokakta hangi çocuğu görürsen ver dağıt'' Murat hiç yadırgamadan cüzdanı alıp çıktığın da hala dualar ediyordu. '' Alpaslan, sizinle ayrıca da konuşmam lazım'' Jalenin dosyayı açmasıyla Nazlı telefonundan gözlerini çekip bize döndü. '' Selma teyze ve annenler gelmiş. Onları alayım ben'' diyerek ayrıldı odadan. '' Firuze, kistlerin çok küçük derecede, hiç zorlamayacak seni ama gebeliğinin düşük riski çok, bağışıklığın çok düşük. İlk bir kaç ay evde kalıp kendini toparlaman gerekiyor. Rahmin sıkıdan sıkıya tuttuğun da kullandığımız ilaçlar, kullandığımız toparlayıcılar ile daha da iyi olacaksın'' '' Jale, bir kaç aydan bahsediyoruz işim ne olacak?'' Alpaslanın çatılan kaşları bana döndüğün de Jaleye döndüm. '' Firuze, gebelik riskli diyorum iş mi gözüne geliyor! Evden çalışırsın, çıkarsın toparlarsın dönersin.'' '' Jale, ne yapmamız lazım?'' '' Şöyle ki öncelikle sıkı bir beslenme tablosu, bebeğin gelişebilmesi için. İlaçla değil, doğa ile güçlendirmemiz gerekli. Mevsiminde meyve yenilmesinden tut aldığın vitaminine kadar dikkat etmen gerekli. Ağır kaldırmayacaksın, kasıkların kesinlikle zorlanmayacak, birde şunu söylemem gerekiyor, cinsel ilişki, rahmin toparlanmasına kadar yasak'' Alpaslan tereddütsüz onu onaylarken aslında içinde ki bu babalık isteğinin ne denli olduğunu da görebilmiştim. '' Cinsellik konusu kesinlikle anlaşıldı ama besin, ne yer ne içer söyle bana'' '' Portakal, ıspanak, özelikle balık, prebiyotik yoğurt, laktozsuz süt. Sabah kahvaltısında üç tane cevizi, peyniri, öğlen meyvesi ve akşam hafif bir yemek sonrası bademi eksik olmayacak. Ek vitaminde yazacağım elbette.'' Bir kaç dakika böyle liste almış, aklına gelen her şeyi sormuştu. İşler benim için garipti, annemler gelmiş durumu öğrenince hepsi şaşkınca bizi tebrik etmişlerdi. Alpaslan annesine sarılarak şükürler dile getirmiş, yanımdan bir saniye ayrılmamıştı. Kalabalık çoğaldıkça hislerim karmaşa içindeydi. Ta ki, taburcu olup eve geçene kadar. Alpaslan beni kucağından eve getirmiş, beni yatağıma yatırmıştı. '' Canım ben şimdi yemek yapacağım, etrafı havalandırırım, güzel bir yemek yeriz, vitaminlerini aldık zaten'' Camları açarken dolaptan hırkamı çıkarmış omuzlarım üzerine örterek acele işlerle perdeyi aralamıştı. '' Hayatım, diyorum ki ıspanak kavururum, yoğurt ta koyarız'' İçimden taşan hislerim gözlerime vurduğun da bir hıçkırık firar etti ağzımdan, kurumuş dudaklarımı dilimle ıslatıp göz yaşlarımın çenemden süzülüşü ile ikinci bir hıçkırıkta Alpaslan ışık hızıyla kafasını çevirip bana baktığın da ağladığımı görmem onu dumura uğratmıştı. Güleç suratı bumbuz kesildi, kocaman adımlarla yanıma gelip yatağın köşesine oturdu. '' Hayatım, ne dedim neden ağladın? Ne oldu? Firuze, sen, şey bu bebeği iste- '' Hayır, hayır bebeği istiyorum ama'' Hıçkırıklarım çoğaldığın da içimde ki ağlak kız çıktı. O beni göğsüne yatırırken hıçkırıklarım arasında saçlarımı okşuyor, kafamı öpüyordu. '' Özür dilerim, özür dilerim, kendi heyecanımın telaşesine düştüm, hislerini örtbas ettim. Sen, sen hazır mısın değil misin sorgulamadım bile. Affet, düşüncesiz adamın tekiyim!'' Alnını alnıma dayadığın da göz yaşlarımı eliyle sildi. '' Kurban olurum senin tek damla göz yaşına'' Baba olmak istiyordu, olmuştu da ama heyecanını yaşayamadan ona bu korkuyu yaşatmak istemiyordum. '' Ben, ben istiyorum ama.. Senden bir parça kucağım da çok isterim çok ama benden nasıl bir anne olur bilemiyorum!'' Gözlerimin önünde ki saçları çekip yanağıma öpücük kondurdu. '' Sen, sen mükemmel bir anne olacaksın mükemmel bir eş olduğun gibi sevgilim. Hazır değilsin, biliyorum ne düşündüğünü. Korkuyorsun. Senden bir çocuk isteme hakkım yok, ben belki de aylarca yanında olamayacağım, acını sırtlayamayacağım, sen tek başına güçlü bir anne olmak zorunda kalacaksın. Omuzlarında ki yükü alamadığım için aciz bir adamım ben! Böyle de bunları düşünmeden safça seviniyorum, affet'' Harelerinden geçen endişe, içimi kemirirken kafamı olumsuz anlamda salladım. '' Hayır, hayır asla, sen aciz bir adam değilsin, sen benim eşimsin. Biz birlikte yaptık her şeyi, birlikte aşacağız her şeyi. Sen benim, bebeğimin babasısın'' Elini alıp karnıma götürdüğüm de inanamaz bakışları karnıma düştü. '' Beni duyamaz, ya da hissedemez dimi çok küçük'' '' Denemeden bilemeyiz'' '' Olsun, yine de ben onu severim, dimi babacım'' Karnıma öpücüğünü kondurdu çocukca sevinerek. '' İyi ki geldin, iyi ki bebeğim. Baban seni çok sevecek, annen gibi. Canımı veririm size'' Alnıma sıcak dudaklarını değdirdi, uzanıp dudağına yapıştığım da aniden kasıldı bedeni. Beni omuzlarımdan ayırırken kafasını dudaklarında hınzır gülümseme ile sağa sola salladı. '' Yavrum, Jaleyi duydun. Beni sınama, hiç sınanamam, bilirsin senin elinde yeni yetmelere döndük!'' Ağlamam arasında gülmüş onunda gülüşüme takıldığına şahit olmuştum. Rahatlamıştı. '' Çok şükür, çok şükür o cennet gülüşünü görüyorum'' Alpaslan artık kalkma vaktinin geldiğini söyleyerek kalktı. O mutfağa gidip yemek yaparken ben de başhekim ile konuşmuş, iki ay kadar evden çalışma raporu çıkartmıştım. Bu süreçte Selma teyze ve annemin ısrarlarına dayanamayarak haftayı bölüp iki kadında bana yardıma gelecekti. Selma teyze yanında kalmam için ısrar etse de Alpaslan beni göndermek istemedi. '' Karıma varlığım sürecinde ben bakarım anam, sağolun var olun ama karımı bir yere gönderemem'' demiş, sorunu kökten çözmüştü. Nazlı da Alpaslanın yokluğunda gelip kalacaktı yanımda. '' Hayatım yemek hazır, kalkabilir misin masaya getireyim mi?'' '' Kalkarım canım, geliyorum'' Ayaklandım ve dolaptan temiz çamaşırlarımı çıkarıp üzerimi değiştirdim. Kasıklarım da tuhaf bir hareketlilik olmasa da hafiften sızlıyordu. Yatağın üzerinde titreyen telefonuma uzandım. '' Alo, bir anne adayımızla mı konuşuyorum?'' '' Tunç! Nerelerdesin kayıp fare!'' Gri eşofmanımın üstüne yeşil hırkamı da geçirdim ve telefonla salona geçtim. Mükemmel bir sofra kurmuş, beni bekliyordu. Gözleri önce bana sonra telefona kaydığın da ayaklanarak sandalyemi çekti. Oturdum yerime. O da yerine geçip yaptığı domates çorbasını servis etti tabağıma. '' Balım, affet, projelerden kafamı kaldıramıyorum!'' '' Ve Eylülden mi?'' '' O kısmı konuşmak gerek uzun uzun, yarın sabah kahvaltı da sendeyim, annemle birlikte bende geliyorum. Kuzum, tebrik ederim bebeğimin bebeği mi olacak?'' Alpaslanın uzattığı çorbadan bir kaşık aldım. '' Teşekkürler, anne adayıyım artık, sen de dayı kendine gel ve kıçını kaldırıp bebeğim için en güzel şeyleri al!'' Elim karnıma gittiğin de Alpaslanın memnun bakışları karnıma düştü. '' Sen hiç merak etme, kapında olacak her şey ve kıçımı çok güzel şeyler için kaldıracağım. İznin var mı? Eylülü de getirsem?'' '' Getir, gelin adayımızı derinden tanıma vakti geldi ama benim bebeğimin önüne geçmesin bu konu zırlarım!'' '' Hahaha! Seni küçük fare! Enişteme selamlarımı ilet.'' '' Aleykümselam, kapatıyorum yemek yiyeceğim'' '' O halde seni öpüyorum minik anamız!'' '' Deli, görüşürüz'' Tunçun ardından Aylin aramıştı. Onu hoparlöre alıp yemeğime devam ettim. '' Firuze, ah en güzel anne adayımız, ilk torun unvanını kaçırdım tüh!'' '' Aylin! Haha, ilk torun benden.'' '' Çok tebrikler, senide Alpaslanı da tebrik ederim. Çok güzel bir aileydiniz, şimdi üçlediniz. Sağlıkla gelsin'' Sağlıkla gel miniğim.. '' Teşekkür ederim canım, banko unvanlar bende, yılın en iyi, en genç anne adayı, sıra kimde?'' Normalde böyle imalar evli çiftlere asla yapmazdım ama Aylinin ağabeyimin aksine çocuk sevdasını farkındaydım. '' Ağabeyinin şımarık çocukluğu yetiyor, ona veriyorum bu arada.'' '' Canım, nasılsın? İyi misin?'' '' İyiyim ağabey, sen nasılsın?'' '' İyiyim, tebrik ederim, çok erken olsa da, sağlıkla al kucağına'' Klasik ağabeyimdi işte, hür iradesini hemen söyleyiverirdi. '' Sağol ağabey, inşallah. '' '' Tamam canım toplanırız bir ara öpüyorum seni görüşürüz'' '' Görüşürüz'' Telefon kapandığın da düşen suratımı fark etmişti. '' Güzelim asma suratını, kimseyi ilgilendirmez bu. Firuze, çok heyecanlıyım ben içim içime sığmıyor'' Çocukca sevincine aşık olmamak elde değildi. '' Biliyorum, ben de bende çok merak ediyorum.'' Bu akşamki soframız daha kıymetliydi, karnımda ki henüz fasulye kadar olan çocuğumuz, ben ve canımdan can Alpaslan.. 🍃 '' Anneciğim, iyiyim ben lütfen ama artık bir salın ya'' Annemin ellinciye sorduğu soru ile artık bıkkınlıkla cevaplamıştım. Yediğimiz yemeğin ertesi günü annem ve Tunç kahvaltıya gelmişti. Alpaslan artık karargaha geçmişti, dakika başı arıyor, açmayınca ortalığı birbirine katıyordu. Hulusi amca ve karargahta ki herkes beni tebrik etmişti. Alpaslanın çok heyecanlı olduğunu, yerinde durmadığını söylüyorlardı. Tunçta kahvaltıya gelmiş, elinde ki ipadden bebek için araştırmalar yaparken annem ise koca evi bir güzel temizlemiş, birde iki üç günlük yemek yapmıştı. Nazlı da ona yardımcı olmuş, şimdi hepimiz oturmuş Eylülünde gelişi işe, annemin yaptığı magnolyalardan yiyorduk. Babam sabah kahvaltıdan sonra eve geçmişti. '' Senin doğum ne zamana denk gelir?'' '' Ocak-Şubat arası gibi, kış çocuğu olacak bunun ki'' Nazlıya gözlerimi devirdim. '' Bakma öyle, kış kadar güzel bir mevsim var mı kızım!'' Var, yaz! '' İsim düşündünüz mü?'' '' Bebek, altı haftalık Tunç!'' '' Ne var Eylül, isim düşünülür ki!'' '' Düşünmedik'' dedim. Eylül çok tatlı, hanım hanımcık bir kızdı. Tunç ile de iyi olmuştu, Tuncun inadını nasıl kırmıştı bilmiyorum ama iyi ki de kırmıştı. '' Kızım, iki üç gün yemek var. Dolapta büyük saklama kabının için de pırasa, bulgur pilavı var. Yarına da yoğurt çorbası ve patlıcan yemeği yaptım. Bir de analı kızlı pirinç pilavı var. Üç dört gün rahat, sonra Selma gelir'' '' Anne, gerek yok vallahi, kalkıp işimi yapabiliyorum. Ağır kaldırmam sadece'' '' Hayır Jaleyi duydun, izin veremem'' Bıkkınlıkla gözlerimi kaçırdım. Nazlının kasenin dibini sıyırması ile çıkan sesle ona döndük. '' Yavaş ye cadı!'' '' Eline sağlık Neroşum, uf nasılda güzeldi ama!'' '' Afiyet olsun canım şifa olsun. Kız, sizin de yaklaştı düğün ha'' Nazlı telefondan takvime bakarken bir yandan da anneme laf yetiştiriyordu. '' Kınaya son iki ay, Yarın elbisemi diktireceğim.'' '' Aklında bir model var mı?'' '' Cık, bakarız birlikte akşam'' Nazlı Alpaslan gelene kadar bizdeydi. Bundan sebep annemlerde rahatça ayaklandı. Bir daha geleceklerini söyleyerek hepsi birden çıktı evden. Nazlı ile kıyafetlere bakmış, model seçmiştik. Alpaslanın geliş saatine yakın sofrayı kurmuştu ve çıkmıştı evden. Alpaslan da dakikalar sonra elinde çiçeklerle gelmişti eve, bir de ufak bir kutu. '' Nasılsın hayatım, iyi misin ağrın sızın var mı?'' O elini yüzünü yıkayıp sofraya gelirken kucağımda ki pembe çiçekleri kokluyordum. '' İyiyim, çok iyiyim. '' '' İyi ol çiçeğim.'' Sofra da ki ufak kutuyu bana doğru ittirdi. '' Bu, bebeğimize'' İçinden çıkan küçük beyaz patikleri gördüğüm de ufak bir duygu geçişi olmuştu. Onun bana hülyalı bakışlarına gülerek bakarken hafifçe yerimden doğruldum, kollarımı ona doladım. O ise beni yan bir şekilde dizine yaslayarak saçlarıma öpücükler kondurdu. '' Kurban olurum size'' Bir eli karnımda, diğeri saçlarımda iken şimdiden Alpaslanın çok çok iyi bir baba olacağına emindim. 🍃 '' Senin bu karnının çıkışı şaka mı?'' Yatak odamın boy aynasının önünde dikilmiş, gri kısa kollu tişörtümün eteklerinden hafifçe kaldırmış çıkıntılı göbeğime bakıyordum. Neredeyse bir iki ay geçmişti hamilelik haberimi alalı. Alpaslan ile her hafta sonu çıkıp bebeğimiz için bir şeyler alırken annemler sürekli bir şeyler örüyor, neredeyse her gün öğlen bizdelerdi. İşlerimi evden hallediyordum, sağ olsunlar süremi bir ay daha uzatmışlardı. Alpaslan bu süreçte hep yanımda olmuştu. Şimdi ise Nazlı yatağa yaslanmış, aynadan iyiden iyiye belli olan çıkıntıma bakıyordu. '' Şaka değil, baksana şimdiden üç aylık bebeğin bende ki şişintisine! Kendimi ileriki aylarda düşünemiyorum!'' Güldü ve elinde ki kahve fincanını dudaklarına götürdü. '' Hamilesin normaldir.'' Omuz silkerek Alpaslanın eve verdiği kıyafet siparişinden bol bir yeşil keten bahçivanımı geçirdim. Evet, karnım hafiften daha da belirgindi burada. Önce Jaleye kontrole ardından Nazlının kınası için diktirdiğim elbisenin provasını yapacaktım. Çünkü Nazomun yarın kınası vardı ve şaşılır bir şekilde benim yanımdaydı. Nöbetler hala bitmiyordu! Saçlarımı ensemde bir topuz yapıp parlatıcımı yüzüme nemlendirirken çalan telefonum ile ekrana eğildim. Nazım beni neden arardı ki? '' Alo, Nazım hayırdır?'' '' Yengelerin gülü, biricik yeğenimin götünü yerim öncelikle!'' '' Çocuğun poposu gelişme çağında!'' dedim gülerek. '' Yengem, sen bu adamı neyle besliyorsun? Yorulmak bilmiyor, götümüzden kan getiriyor affet ama, kurban olayım nedir bu çektiğimiz yahu! Dünden beri eğitim adı altında bizi belledi'' Alpaslanın aylardır gelişen, kasları çoğalan vücudunu neye borçluydu belliydi. Nazlı fincanı mutfağa götürürken bende kıkırtılarımı yaydım telefona. '' Benim kocam sağlıklıdır!'' '' Senin kocanın, ah yengem. Nasılsın bir sorayım dedim. Akifte merak etti, ne zaman ellerinden kekler börekler yiyeceğiz dedi'' Benim değil ama annemin getirdiği koca bir tepsi keki kitleyeceğim ismi bulmuştum! '' Alpaslan orada mı?'' '' Burada, odasında bir saate çıkar yenge, bir durum mu var?'' '' Ha, yok, geleceğim de sürpriz olsun istedim'' '' Ha, yenge buyur gel.'' Telefonu kapayıp son rütuşları hallettim ve keki kaplara koyup birazda Selma annenin böreklerinden hazırladım. Nazlı ile çıkarken o kınanın yapılacağı salona müzik listesini vermeye giderken ben de bir taksiye binmiş, karargaha geçmiştim. Asla üşengeç bir insan değildim ancak üç aydır elimi hiç bir şeye sürmeyişimden, ailemin, eşimin bana itima ile baktığında erinir bir insandım artık. İndiğim taksiye ücretini ödeyip karargahın içine girdim. Tanıdık bir sima ararken birden önüme dönmemle çarptığım beden kolumdan tutunca yerimde sabitlendim. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken tanıdık bir çift gözün sahibine baktım. Oktay.. Gözleri harelerime, oradan boşta olan elimle tuttuğum karnıma kaydığın da şaşkınca aralandı dudakları. '' Yengem!'' O sırada aramıza dolan Nazımın sesi ile arkasından gelen Akif ve Murat kolumun hakimiyetinde olan Oktaya çatık kaşlarla bakarken Oktayın arkamda bir yerde sabitlediği gözlerinin radarına döndüm. Alpaslan, orta boylarda, kumral askeri üniforması ile bir kızın elinin üstünde bir buz torbası tutuyordu, gözleri bizde, daha doğrusu Oktaydı. Kolumda ki eline düşen alev topları elimi tutan karnıma yükseldiğin de bir yangın firar etmişti.. 🍃 Ah, dayanamadım, çerezlik bir bölüm idare edin:) Amanın Firuş anne oluyor! Nazomuz evleniyor, ah düğünümüz var!
|
0% |