Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@yaziyoruzbacimm

26* ONSUZLUĞUN HÜZNÜ

 

Tek kulplu bir kapı, önün de ben sedye de hayallerim. Camın kenarında oturmuş Alpaslanın çıplak vücudundan sızan kanı temizlemelerine şahit oluyordum. Karnımda ki kızımın huysuzluğu, sanki babasını durumundan haberdarmışçasına hırçınlığı beni dipsiz kuyulara iterken ruhuma hüzün çöküyordu. Onsuzluğun hüznü. Dilimde ki dualar eksilmiyordu. Bedenine şifa dileniyordum. Bedenine sağlık, dinçlik.. Rabbim ne olur bana onsuzluğun hüznünü gösterme. Alpaslanın canı'nın canı çok yanıyor...

 

**

 

'' Şşş, az biraz daha sessiz olsana! Zor uyudu zaten''

 

'' Tarık, Tarık ne yapacağız? Ah rabbim onu korusun!''

 

'' Kontrolleri yapıldı mı?''

 

''Yapıldı, Tunç, iyiler yavrum ikisi de iyi çok şükür''

 

Duyduğum sesleri zar zor süzgeçten geçirebiliyordum. Mahmurluğum üzerimdeydi çünkü iki gündür her akşam zorla serum yiyordum ve uykuya dalıyordum. Alpaslan ve Murat buraya geleli bir gece olmuştu. Çığın altında kalmışlardı, ekipler ancak bir gün sonra ulaştıklarında bulmuşlardı. Bir minibüsün için de hepsi dağılmış haldeymiş. İki şehidimiz oracıkta can verirken Murat ve Alpaslan ağır yaralı olarak getirilmişlerdi hastaneye.

 

Olayı öğrendiğim o ilk an yıkılışım, babamın benim karnımı tutması daha az önce kavga etmemiş gibi ağabeyimin beni kucaklaması an be an olurken devamı yoktu. Annem feryat eden Selma teyzeyi, Aylin Nazlıyı tutarken Eylül hemen telefonuna sarılıp karargahı ararken her yer yangın yeriydi. O akşam baygındım, uyandığım da Jale vardı yanımda. O bana Alpaslanın Tunceli de bir hastanede ilk müdahalesinin yapıldığını sabah karşı İstanbula geldiğini şimdi de bu hastaneye nakil olduğunu söylemişti ama tabii ki bana engel olamamıştı. Kalkmak istemiştim, kasıklarımda ki ağrı iyiden iyiye kendini göstermişti ama durmak istemedim, onsuz bir saniyemi harcamak istemedim. O saate hatırladığım tek şey Jalenin hemşirelere verdiği emirlerdi. Sonrası yoktu, sonrası hiç yoktu. Aralıklarla uyandığım da ilk Tunçu görmüştüm. Ona yalvar yakar Alpaslanı görmek istediğimi söylediğim de bana dayanamamış yardımı ile yoğun bakımın önüne gelmiştik. Selma teyze elleri başın da oturmuş sulak gözlerle karşıyı seyrederken babam ise kafasını duvara yaslamış gözleri kapalıydı. Apaçık camın önünde onun o baygın bedenini görünce bir an bir el içimi sıkmıştı. İçeride ki hemşire onun açık yaralarından sızan kanı temizlerken yeni bir sargıyla bedenini sararken ağzımdan firar eden hıçkırık herkesin ilgi odağı olmuştu. Tunç çoktan beni buraya getirmeye pişman olurken benim yüreğimde ki yangın büyüdükçe dilimden dökülenler feryatlaştı da, koridorda acı çığlığım firar oldu. Selma teyze kendi acısını bir kenara bırakıp yanıma koşarken annem Jaleyle gelmiş ve ben yine zorla o karanlık odaya hapsolmuş, üstüne bir de rızam dışın da uyutulmuştum.

 

Ne Nazlıdan ne Murattan hiç bir haberim olmamıştı ta ki öğlen uyandığım da Muratın normal odaya alındığı haberini duyurmuştu Tunç. Nazlının sürekli beni ziyarete geldiğini de söylemişlerdi. Jalenin ve bizimkilerin zorlaması ile bir iki lokma anca ya yemiştim ya yememiştim midemdekileri de çıkarmış, halsizliğim ile yine yatağa mahkum kesilmiştim. O uyanmamıştı, o neden uyanmamıştı? Bizi hiç mi merak etmemişti, beni kızımızı. Tüm bu buhramlar üzerimde bir karabulut misali dolanmıştı. Lina bu süreçte beni hamileliğimde zorlamadığı kadar zorlamıştı. Resmen tüm ağrıları, bulantıları iki güne sığdırmıştı. Ayaklarım şişmişti, ellerim ise zar zor gücü vardı. Ben, dağılmıştım..

 

'' Anne''

 

Kuruyan dudaklarımdan zar zor seslenmem ile Annem oturduğu yeşil deri koltuktan kalkıp yanıma geldi.

 

'' Annem, iyi misin?''

 

Yorgun harelerimi beyaz tavandan çekip annemin endişeli gözlerine çektim.

 

'' Alpaslan nasıl?''

 

Annem derin bir nefes verdikten sonra gözlerini Tunça çevirdi.

 

'' İyi, iyi kuzum iyi Cihat bugün çok daha iyi olduğunu söyledi. Normal odaya alacaklar''

 

İçimden şükürler ederken doğrulmak istedim ama artık belim bile doğru dürüst doğrulmuyordu. Annemin ve Tunçun yardımı ile doğruldum.

 

'' Yattığım yeter artık onu görmek istiyorum''

 

Tunç ağzını açacakken tıklatılan kapı ile içeriye koltuk altı değnekleri ile Murat, onun arkasında Nazlı içeriye girdi.

 

'' Yengem''

 

Muratın gözleri bana düştüğün de onda Alpaslanı gören harelerim akıtmıştı zehirlerini yine.

 

'' Yengem ağlama kurban olayım''

 

Nazlı Muratı itina ile koltuğa oturtup yanıma adımladı hızla, saçlarıma öpücük kondurdu.

 

'' Şşş, Linayı düşünür müsün?''

 

Bencillikse bencillikti, Alpaslandan başka düşündüğüm kimse yoktu. Anneliğimi sorgulamam gerekiyordu ama benim canım çok yanıyordu.

 

'' Alpaslanı gördünüz mü?''

 

'' Odaya alındı, uyutuluyor ama merak etme Cihat son kontrolden sonra uyanacağını söyledi''

 

'' Nazlı, ben onu-

 

'' Alpaslanı görmek istiyorsun tamam gideriz, ama önce yemeğini yemen gerekiyor, bak Jale değerlerinin düştüğünü söyledi. Alpaslan iyi, çok şükür iç kanama riski bitti, normal odada sadece son bir kaç test sonra açacak gözlerini. Ama senin karnın da bir can var be kızım''

 

Sesimi edemedim, haklıydı haklılardı ama midem almıyordu. Alpaslanın orada yatışı benim tokluğumdan daha önemliydi. Onlarda bunu anlamıyordu. Odaya gelen yemekle birlikte beni doğrultmuşlardı.

 

'' Yemeğini ye, gidelim''

 

Nazlının sözüne güvendiğimden annemin zorlaması ile bir kase çorbayı karnımı tuta tuta yemiştim.

 

'' Hadi, bak mis gibi türlü annem bir kaşık daha''

 

Bir an önce Alpaslanı görme isteğim vardı, sesimi etmeden bir kaç kaşık daha alıp artık istemediğimi söyleyince buna da şükretmişlerdi. Şişen ayaklarımı sarkıttığım da damarlarımda ki acı tüm uzuvlarıma yayılırken buruşan suratıma eş zamanla Tunç tekerlekli sandalye getirmişti.

 

'' Jale doğuma kadar sandalye kullanacak dedi''

 

Büyük bir duygu yoğunluğu başıma çökerken Annem ve Nazlının yardımı ile oturmuştum sandalyeye.

 

'' Ben götürüp geleceğim''

 

dedi Murata dönerek. Murat ise kafasını sallamakla yetindi. Odadan çıktığımız da onun odası iki oda yanımdaydı. Selma teyze ve Semra teyze düne nazaran daha iyilerdi ve beni görünce ikisi de ayaklanmıştı.

 

'' Firuze, yavrum Jale seni görmesin''

 

'' Eşimi görmek istiyorum Selma anne! Ben hasta değilim, orada yatan Alpaslan nasıl rahat uyuyayım? Zaten yeterince uyuttunuz beni''

 

Sitemime ses etmedi, Semra teyze saçlarımı severken gülümseyerek eğildi yanıma.

 

'' Merak etme, Alpaslan çok iyi, çok şükür yavrumuzu bize bağışladı cenabı hak. Üzme artık kendini, bir can var sizden ortak''

 

Gülümsemeye bile mecalim olmadı, Nazlının yönlendirmesi ile odaya girdiğimiz de gözlerim anında buldu kapalı harelerini. Sakalları uzamıştı, bembeyazdı suratı, parmaklarına kıstırılan aletler canını acıtıyor muydu? Nazlı beni onun yanına götürüp beş dakikaya beni alacağını söyleyerek çıktı odadan. Onunla ilk baş başa kalışım değildi ama hareleri kapalıydı, stresliydim. Elinin sırtına parmaklarım hafifçe sürttüm, korkuyordum canını yakmaktan. Çenesi belirginleşmişti, göz altları da kızarıktı. Çıplak bedenine sere serpe uzanan hastane çarşafını biraz daha çektim göğüslerine, üşürdü çünkü.

 

'' Hayatım, sakalların çıkmış ve beni böyle öpemezsin, kızımızı da öpemezsin. Kalkıp bir an önce tıraş olmalısın. Biz iyiyiz, Lina huzursuz, sesini duymadığı için, hissetmediği için seni. Doğum yakındır, ama sensiz doğurmayacağım uyanacaksın ve benim elimden tutup doğuma sen beni götüreceksin''

 

Yatağın başlığından tutunarak alnına bir öpücük kondurdum, buz gibiydi. Üşümüştü. Kasıklarımda ki hareketlenmeyi görmezden gelerek çarşafı daha çok çektim üzerine. Saçlarını sevdim, her bir tutamını hasretle.

 

'' Gözlerin kapalı, o kadar yakışıklısın ki böyle de nefes kesersin işte yüzbaşım. Aslın da Lina sen gittiğinden beri kıpırdanıp duruyor. Ne oldu bilmiyorum, sanırım ağrım var ama sen olmadan bu doğum olmayacak. Merak etme. Çabuk uyan, sana yemekler yapmak istiyorum, hava soğuk ama terasta birer kahve içeriz değil mi? Tenim teninin eksikliğin de çok zorlandı. Omuzlarımda ki bu yük, artık taşıyamıyorum. Sevgilim uyan artık. O güzelim koyuluklarını benden gizleme''

 

Elimin altındaki çıplak göğsü attıkça şükrediyordum. Saçları sertleşmişti, vücudu yer yer izlerle doluydu ve gözlerim artık dolan o ince tabakadan bulanıklaşmıştı. Elimin tersi ile sildim gözlerimi. Zaten çok çirkin olmuştum, bir de ağlamak istemiyordum. Burnumu silip son bir kez ona uzanıp şakaklarına öpücük kondurdum. Zaten Nazlının da gelmesi kısa sürmüştü. Beni alıp tekrar koridora çıkardığın da bu sefer oturma alanında koca bir tim ile karşı karşıya geldim.

 

Murat herkesi etrafına toplamış, oturuyordu. Nazım ve Akif hemen sağda, Eylül ve Sahra aralarında ki boşlukla solda oturuyordu. Hulusi amca ayakta duvara yaslanmıştı, Oktay ise elleri cebinde bekliyordu. Nazımın beni görüp yenge demesiyle herkes bu tarafa döndü.

 

Neydi hissettiğim? Öfke, utanç, adı neydi bunların? Neyin öfkesini kime duyacaktım ki? Hakkım yoktu ama içimde ki bu duygular arsızca beni yiyordu.

 

'' Nasılsın yenge?''

 

Bıkmıştım bu sorulardan, onu tersleyip odama gitmek istiyordum ama yapamadım..

 

'' İyiyim Nazım Alpaslan kendine gelince daha da iyi olacağım''

 

Akif ayaklanacağı sırada Oktay önce davranıp geldi yanıma.

 

'' Çok solgunsun, yemek yedin mi?''

 

Nazlı benden önce davranıp yediğimi dile getirirken Nazımın öfkeli bakışları Oktaydaydı.

 

'' Eve götüreyim mi seni? ''

 

'' Burada onca insan varken sana mı düştü yengemi eve götürmek?''

 

Akifin sert çıkışı ile Oktay tok bir kahkaha attı.

 

'' Firuze benim arkadaşım, size mi danışacaktım?''

 

'' Evet! Alpaslan ko-

 

'' Yeter! Herkes yerine geçsin! Kadın hamile ulan, sizinle mi uğraşacak? Nazlı, al götür Firuzeyi buradan odasına''

 

Kimseye bakacak güçte ve sabırlıkta değildim, Nazlının beni odama taşıması ile annemin yardımlarıyla yatağa geçip uzandım. Kasıklarımda ki sızı kendini iyiden iyiye belli etmişti ama korkuyordum, Alpaslan uyanmadan doğurmaktan, onsuz bebeğimizi kucağıma almaktan ölesiye korkuyordum. Annem ve babam yemek yemek için kalkarken Tunç yanımda kalmıştı. Ara ara beni konuşturmaya, annemin ve babamın torunları için aldıklarını sayarak beni keyiflendirmeye çalışıyordu ama nafile. Huzursuzluğum iyiden iyiye artmışken mutlu olmak mümkün değildi. Belim kopacak sanmıştım bir ara ağrıdan artık. Jalenin gelip tansiyonuma bakacağı sırada koridorda ki hareketlenme ile doğrulmak istedim ama Tunç izin vermedi.

 

'' Ben bakarım dur sen''

 

Alpaslanın odasının önünden gelen seslere kayıtsız kalmak o kadar zordu ki, kalkıp gitmemek için çok zor tuttum kendimi.

 

'' Tunç!'

 

dedim beni sona götüren nefesimle. Kasıklarımda ki ağrı kendini iyiden iyiye belli etmiş hatta ara ara da büyük sancılarla yokluyordu.

 

'' Sakin ol Firuşum''

 

dedi içeriye girerek.

 

'' Selma teyzenin akrabaları gelmiş memleketten. Alpaslan iyi merak etme''

 

Şu an onun akrabalarını bile çekmek istemiyordum. Birazdan hepsi odaya doluşacaktı ve ben kimseye gülmek istemiyordum. Tunç ise zaten benim uyuduğumu, kimsenin gelmeyeceğini söyleyerek yüreğime su serpmişti.

 

'' Kuzum, iyi misin?''

 

Duvarda ki saat neredeyse yediye gelirken artık ağrılarımdan bi haber olan bedenim ağırlaşmıştı. Kaçıncı kez tuvalete kalkmak için yardım istedim bilmiyorum ama mesanemi bastıran sıvı artık kalkmak için yeterli şiddetdeydi.

 

'' Tunç, beni kaldırır mısın, tuvalete gitmem lazım''

 

Tunç garibim asla gıkını çıkarmadan ne istersem yapıyordu. Beni belimden destekle kaldırıp sandalyeye oturttuğun da tuvalete gittim ve duvarlardan tutunarak klozete oturdum. Kapının önünde beni bekliyordu ve o da benim için endişe ediyordu. İşimi bitirip çıktıktan sonra artık elim yüzümü yıkamıştım ama midemin çalkantısı bir türlü dinmiyordu. Son çare Jaleydi.

 

Tunç kapıya iki kere tıklatınca onu telaşlandırmamak adına çıktım kapıdan.

 

'' İyiyim, merak etme''

 

'' Çıkmayınca endişe ettim''

 

dedi kolumu tutup sandalyeye oturturken. Yatağa dönüp yatmak istemiyordum, sıkılmıştım çünkü.

 

'' Alpaslana götürür müsün beni?''

 

'' Ağabeyimler yoldaymış, biraz daha dinlensen mi?''

 

'' Hayır!''

 

dedim kararlılıkla. Çünkü gitmek istiyordum sevgilimin yanına. Tunç üzerine ceketini çıkararak arkama geçtiğin de artık midemin bulantısı boğazıma kadar tırmanmıştı. Alpaslanın odasının önünde dikilen bir grup kadın, düğünümde gördüğüm kadınlardan birileriydi. İçlerinden siyahlara bürünmüş bir kadın dizlerimin önüne çöktü gözleri yaşlı.

 

'' Firuze, kızım nasılsın''

 

Yaşlı gözleri içimi titretirken zoraki bir tebessümlendim.

 

'' İyiyim, Selma anne Alpaslanın yanına gireceğim''

 

'' Doktor var kızım, gir annem gir''

 

Tunç kapıyı bir kere tıklattıktan sonra içeriye girdik. Cihat beni görür görmez arkasını dönerek yanıma adımladı.

 

'' Firuze, Jalenin kesin emri vardı bu odaya girmeyecek diye ama görüyorum ki Jale yanılıyor inadını bilmediğinden''

 

Kafamı olumsuz anlamda salladım. O gülüyordu ama benim gülecek, tebessüm edecek takaatim bile kalmamıştı. Alpaslan öylece yatarken bunun mümkünatı yoktu.

 

''Alpaslan nasıl?''

 

'' Çok iyi, ameliyatı zaten mükemmel geçti, kolu çok iyi durumda beklediğimden daha hızlı direndi ama dinlenmesi gerekiyor. İlacı kestik, uyanması an meselesi ve senin de yemek saatin. Bana kalırsa yemeğini yemeli, kontrolüne girmelisin. Seni böylece güzel ve enerjik görür.''

 

Yatakta öylece yatan adamın hareketlenen kapalı harelerine kaydı gözlerim. Ona uyumak hiç mi hiç yakışmıyordu, gözlerinin etrafım da dolanmasına ne de alışmıştım oysa.

 

'' Tamam, çok şükür, sağ ol Cihat. Lütfen aksatma hiç bir tahlilini, sık sık kontrole gel''

 

'' Merak etme, Alpaslanla özel olarak ilgileniyorum. Hadi çıkalım da dinlensin, enfeksiyon kapmaması gerekiyor. Yaraları açık şu an, hemşire pansumanını yapsın sen de karnında ki güzelin için sabret''

 

Cihatın rahatlatıcı konuşmasına minnet dolu teşekkürlerimi iletirken Tunç beni geri çıkardı odadan.

 

'' Firuze abla''

 

İnce bir kız sesi ile kafamı çevirdiğimde Selma annemin ellerinden ayırdığı ellerine odaklandı gözlerim. Orta boylarda, masmavi gözleri ile salına salına geliyordu yanıma. Giydiği siyah boğaz yaka uzun elbisenin fırfırları bacakları arasında dolanırken dolgunlukları parlatılmıştı.

 

'' Merhaba, Ece ben. Alpaslan ağabeyinin uzaktan akrabasıyım. Tanımazsın ama nasılsın?''

 

Çekingendi, halimden anlıyordu belki. Gözleri karnıma düştüğün de kesişen gözlerimle kaldırdı harelerini.

 

'' Merhaba Ece, hatırlayamadım ama iyiyim teşekkür ederim''

 

'' Firuze abla ben buradayım bir isteğin olursa çekinme, merak etme ben Alpaslan ağabeye de bakıyorum ara ara''

 

Boncuk gibiydi gözleri ama rahatsız ediciydi, ona karşı olan önyargımı derinlere gömüp gülümseyerek teşekkür ettim ve Jalenin de geleceğinden sebep odama geçtim. Annem ve babam çoktan ağabeylerimle odadaydı. Aylin beni görür görmez yanıma gelip kocaman sarıldı.

 

'' İyi misin canım?''

 

'' İyiyim canım merak etme''

 

'' Abim, Jale gelecek şimdi geçte yatağına fırça yemeyelim''

 

Ağabeyimin de yardımı ile uzandıktan saniyeler sonra gelmişti Jale. Ona ağrılarım olduğunu söylemek istedim, ama o zaten direk anlamıştı.

 

Beni muaeyene ettikten sonra çatık kaşlarla bana bakmaya devam ediyordu. Odada ki herkesi de dışarı çıkartmıştı.

 

'' Ne kadardır çekiyorsun bu ağrıyı?''

 

'' Arada gelip gidiyor''

 

Sinirle güldü. Karnımın kenarlarına sürdüğü krem sert tenimi yumuşatırken aklım hala Alpaslandaydı.

 

'' Küçük hanımefendimiz yolda desek yeridir, pozisyonunu almış. Firuze artık yemek yiyip son demlerini geçirir misin odanda rahatça''

 

'' Lina, Alpaslan uyandıktan sonra gelecek eminim ki!''

 

dedim sertçe. Hormonlarım beni öfke topuna çevirirken Jale zaten bu durumlara alışık olduğundan sessiz kaldı ve sırtımı sıvazladı.

 

'' İyisin, ama ağrıların için sana ağrı kesici veremem. Yemek yemen gerekiyor. Ben zaten doğumhaneyi olası bir durum için hazırda tutuyorum. Yapman gereken tek şey kızını kucağına alana kadar temkinli olmak''

 

Kafamı sadece sallarken gün sonuna kadar Jale gibi söylenmişti herkes. Dikkat et, yemek ye, Alpaslan seni böyle görmesin, üzülme bebeğini düşün.. Ben? Ben iyi değildim ki, onsuzluk düşüncesi uyutularak geçen saatlerim, kocamın ameliyatına bile girememiştim ben! Acımı bile yaşamama izin yoktu.

 

Gece yarısı mıydı bilmiyorum gülüş sesleri geldiğinde. Zaten tetikte olan bedenim gelen seslerle aralandı aniden harelerim. Odada sadece annem vardı. Bir köşede uyuyordu. Sancılarım arada girer olmuştu ama şimdi sık sık ve sancılıydı. Mesanem sanki daha az önce gitmemişim gibi dolduğunu hissediyordum. Kalkmak için bacaklarımı hareket ettirdiğim de bacaklarımın tabanında daha öncelerden beter bir ağrı kol geziyordu. Annemi uyandırmak istemediğimden yatağımın üzerinde ki kırmızı butona bastığım da anında biri geldi odaya.

 

'' Firuze hocam, iyi misiniz?''

 

'' Narin, dışarı da neler oluyor?''

 

Kısık sesle konuştuğumuzdan oda benim kalkmama yardımcı olurken Alpaslanın gözlerini açtığını söyleyince yüreğimde ki ferahlık ile kuruyan dudaklarım kıvrıldı.

 

'' Gerçekten mi?''

 

'' Evet ve seni sorup duruyor!''

 

'' Hemen götür beni''

 

'' Pansumanı var Firuze hocam, olmaz enfeksiyon ikiniz için de-

 

'' Narin! Beni odadan çıkar söz bekleyeceğim''

 

'' Jale hocam kapıda ama''

 

'' Narin! ''

 

Narin daha fazla sesini etmeden beni çıkardı odadan. Sandalyeden kalkmak için bir adım attım, kalçam batıyordu otur, yat derken. Narinin kolumdan tutuşu ile Jalenin ismimi haykırması karnıma giren ufak sancının git gide yerleşmesi bir olurken telaşlı gözler bana çevrildi.

 

'' Firuze!''

 

Jalenin ikinci bağırışı ile bacaklarımda hissettiğim o ılık sıvı ayaklarımı ıslatırken o an aklımdan bin ton soru geçti.

 

Altıma mı işedim, yoksa bu sıvı bakmaya korktuğum kan mı?

 

Bütün bu soruların arasında suyumun geldiğini aklıma bile getirememiştim. Dizlerimin üzerine düşmem artık dermansız dizlerimde son adımdı. Sert zemin kemiklerimi ağrıtırken Jalenin sedye çağırımı, Alpaslanın odasının kapısının aralanması ve Selma annenin ismimle dolu feryadı hastanenin duvarlarını titretirken ağzımdan sıkı bir çığlık koptu. Çünkü bu sancı tüm kemiklerimi kıracak kuvvetteydi, bacaklarımın arasında ki sızı genişçe arsızca yayılırken dilimden dökülen yalvarışlar, dualar birbirine karıştı.

 

Tanımadığım maskeli kadın ve bir genç hemşir beni kaldırmak için adım attıklarında sedyeye uzanmıştım bile ama yalvarıyordum.

 

'' Hayır! Hayır asla Alpaslan! Alpaslan olmadan doğurmayacağım!''

 

Sesimin attığım çığlıklarla karışmasına an be an şahit olurken odamın kapısı açıldı, annem telaşla çıktı. Aşağıdan gelen bizimkilerin telaşe gözlerinden okunurken günler sonra, onun sesi yankılandı.

 

'' Firuzem!''

 

Gözlerim aralandı, acıdan kısılmıştı, ama onun hareleri ile buluştu. Odasının kapısında kolları sargıda, bedenini tutan iki hemşire ve Cihattan sıyrılmak istercesine bağırıyordu. Bana gelmek için o bana bağırıyor, ona gitmek için ben ona bağırıyordum. Göz temasımız koridorun sonunda ki doğum hane kapılarını açılınca kesilmişti. Çığlıklarla girdiğim odanın kimsesizliği üzerime örtü misali çekilirken korku yayıldı uzuvlarıma.

 

'' Alpaslan olmadan doğurmayacağım!''

 

Son sözümdü, son kendimde olduğum sözümdü..

 

🍃

 

Ah, lütfen affedin. Günlerin yorgunluğu, işin yoğunluğu derken anca vakit buldum da bir kaç satır yazdım. Bu bölümden sonra ki bölümler düzenli olacaktır. Zaten acil bir durum haricinde hafta da iki bölüm atıyorum. Hadi bakalım teyzoşlarım, minik Linamız geliyor:)

 

 

Loading...
0%