Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@yazmakisteyenbiri0

"Güney!.. hayır olmaz, olmaz!.. koşma!.. Güney koşma diyorum!.." diye bağırırken peşinden koşuyordum. Hızla gelen araba ve Arabanın Güneye çarpmasıyla olduğum yerde çakılı kaldım. Donuk bakışlarım duraksayan arabayı buldu. Şoför koltuğunda oturan adam ve yanında beliren kadınla bir şok daha geçirirken arabanın basıp gitmesiyle kardeşimin kanlar içindeki görüntüsü gözümün önüne serildi

 

Ayağımı kaldırıp adım atmayı denedim. Adım atmak güç gelir miydi? Geliyordu. Atamıyordum. Bacaklarımda güç kalmamıştı. Titriyorlardı. Beynim uyuşuyor gibiydi. Gördüklerimin ve yaşadıklarımın şokunu atamıyordum. Zorla da olsa yerde, kanlar içinde yatan kardeşimin yanına gelmeyi başardım

 

Bacaklarım artık daha fazla dayanamadığında olduğum yere çöktüm. Gözyaşlarım arasında zorla "güney" diye mırıldandım. Yüzünü titreyen ellerimin arasına aldım. Bir kez daha mırıldandım adını. Ve bir kez daha gelmedi ses. "Güneyyyy!!!" Diye bağırdığımda boş sokakta yankılandı acı sesim

 

...

 

İrkilerek gözlerimi açtım. Zihnimde canlanan şeyin etkisiyle etrafıma bakındım. Hâlâ aynı yerdeydim. Vücudumu saran acıyla yüzümü buruşturdum. Doğrulmaya çalıştım. Daha fazla canım yanınca vazgeçip belimi duvara yasladım. Öksürdüm. Öksürdükçe kan kustum. Nefret ediyordum kandan. Nefret ediyordum kan kokusundan

 

Başımı eğdim. Karnıma baktım. Kan akmıyor gibiydi. Yerdeki kan birikintisine kaydı bakışlarım. Belkide akacak kan kalmamıştı. Sıcak gözyaşım soğuk tenime değince ürperdim. Etrafa bakındım. Yoktu. Kimse yoktu. Yine karanlık, yine yalnızlık ve ben

 

Çok düşünüyordum. Neden annem beni hiç merak etmemişti? Hiç mi gelmiyordum aklına? Hiç düşünmüyormuydu beni? Babam. Hiç mi sevmemişti beni? Hiç mi evladı olarak görmemişti? Neden bir kere bile sarılmamışlardı, saçımı okşamamışlardı, korkma biz buradayız dememişlerdi?!

 

Korkuyordum. Çok korkuyordum. Karanlıktan, kandan, soğuktan nefret ediyordum. Ve git gide daha da çok soğuyordum. Daha çok kan kokuyordu etraf. Ve daha çok karanlaşıyordu her yer. Kuruyan dudağımı yaladım. Ağzıma gelen kan tadıyla yüzümü buruşturdum

 

Çocuklar, kaya , Ömer, karan nerdeydi? Ne haldelerdi? Burdan sağ mı çıkacaktım ölü mü? Bunların hiçbirini bilmiyordum. Bildiğim tek birşey vardı. Yalnızlık hiç bu kadar acı vermemişti. Canım daha önce hiç bu kadar acımamıştı. Bir an odaya yayılan ışığın gözümü almasıyla yüzümü buruşturdum

 

Karşıma konulan bilgisayarın ekranında Karanı gördüm. Sonra ekran beşe bölündü. Kayanın elleri hâlâ kelepçeliydi. Ne yaptıklarını bilmiyordum ama bilinci kapalı gibiydi. Yan tarafdaki bölgeye kaydı bakışlarım. Loş bir ışığın aydınlattığı, kapalı alanda olan ömerdi. Sonra alt kısımdaki bölgeye kaydı bakışlarım. Ayşen'e. Onunda bilinci kapalı gibiydi. Sandalyesinde öylece oturuyordu

 

Ve yine onu buldu bakışlarım. Ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Sağına soluna bakınıyordu. Elleri yumruk olmuştu. Zor duruyor gibiydi. Ağladığımı yanağıma doğru süzülen göz yaşından fark ettim. Nefesim kesilirken son bir kez öksürdüm. Nefes almak zulüm gibi gelirken ağzıma gelen kanı tükürdüm. Gözümün önü karanlaşırken son gördüğüm karanın ekranı terk edişiydi

 

Karan'dan

 

Birşeyler yapmak zorundaydım. Yaklaşık on dakikadır ne o şerefsizden ses gelmişti ne de ben yerimden kıpırdayabilmiştim. Şu küçücük lanet yer kocaman bir labirent gibi geliyordu! Hiç ışık yoktu. Ve on dakikanın sonunda igrenç ses kulağıma doldu. "Daha ne zamana kadar böyle bekleyeceksin? Hayır yani benim için hava hoş ama onlar ne kadar dayanır bilemem" dediğinde dişlerimi sıktım

 

Pislik herif! Hızla sola döndüm. Zor da olsa geçiş yolunu buldum ve eğildim. Zoraki bir tünelden daha eğilerek geçtim ve ayağa kalktım. Etrafa bakındım. O kadar karanlıktı ki biri burnumun dibine girse göremezdim. Yavaş adımlarla ilerledim. Yüzümü teğet geçen darbeyle eğildim. Elimi öne uzattım ve yakaladığım şeyi var gücümle kendime çektim. Yere düşme sesiyle üstüne atladım

 

Yumruk yaptığım ellerimi yüzüne yüzüne indirdim. Görmesemde yakasından tuttum ve başının kalkmasını sağladım. "Nerde lan?! Nerde onlar?! Bana bak yemin olsun onlardan birine birşey olursa burayı ateşe veririm! Hem de içinde sizle beraber! " diye bağırdım dişlerimin arasından. Ses gelmediğinde elimle boğazını sıktım. "Konuş lan! Konuş yoksa tüm acım senden çıkacak konuş!"

 

"K-kendin bul" dediğinde sinirle ayağa kalktım. Yüzüne tekme attım ve üstüne basıp geçtim. Elimle duvarları yokladım. İlk kimi bulacaktım? Bu yolun sonu neye, nereye çıkacaktı deli gibi korkuyordum. Dişlerimi sıktım ve sesimin bana geri döndüğü boş odada bağırarak duvarları tekmeledim. "Seni bulmamam için dua et lan!!! Bulursam yaşatmam seni!. Dua et, seni bulmamam için dua et!!" Derken odanın içinde dört dönmeye devam ettim

 

Elime takılan şeyle Kaşlarımı çattım. Çekip aldığım şeyi elimin içinde döndürerek ne olduğunu anlamaya çalıştım. Anahtar gibiydi. "Bir kişiyi kurtarmaya yaklaşırken, diğer üç kişiyi ölüme sürüklüyorsun. Devam et" diyen adamın sesi odayı doldurduğunda dişlerimi sıktım. Kalbime giren sancılarla yüzümü buruşturdum

 

Adım atmak istedim, başaramadım. Kalbim ağırlığını vücuduma vermişti. Kimleri ölüme sürüklediğimi, kimi kurtaracağımı bilmiyordum. İkinci defa çaresiz hissediyordum. Tek farkla. bu çaresizliğim çok daha başkaydı. Yapamayacaktım. Bir kişiyi kurtarmaya giderken diğerlerini ölüme atamazdım. Gerekirse ben ölücektim ama bunu yapamayacaktım

 

"B-beni öldür onları bırak" diye konuştum zorla. "Yalvarırım bırak onları. Güneş daha fazla dayanamaz" derken sesim titremişti. Sevdiği söz konusu olunca düşmanına bile yalvarırmış insan. Sesi titrermiş meğer. "Vay. Karan Kandemir. Düşmanına yalvarıyor ha. Demek gerçekten seviyorsun. Onları bırakmiyacağım. Sana gelince sen zaten ölüyorsun. Bir kişinin hayatını kurtarmak varken devam et Kandemir devam et" dedi ve ses kesildi

 

Bu adam nasıl olsa benim elime düşer. Sinirle elimle duvarları yoklamaya devam ettim. Elim kapı koluna değdiğinde deliği bulmak için parmaklarımı kapının üstünde gezdirdim. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Öyle hızlı atıyordu ki göğüs kafesim sıkışmaya başlamıştı. Ne hissettiğimi bilemez hale gelmiştim

 

Nihayet anahtar deliğe girdiğinde yavaşça anahtarı çevirdim ve o "klik" sesi duyuldu. Açılmıştı. Kapıyı ittirip içeriye girdim. Aniden bacağıma verilen elektro şok tabancasının etkisiyle sendelediğimde aynı anda diğer bacağıma gelen tekmeyle dizimin üstüne düştüm

 

Bir daha gelecek olan darbeye karşı vücudumu sağa doğru eğdim ve elimi uzatıp adamı yakaladım. Tuttuğum kolunu kıvırıp ayağa kalktım. Dirseğimi sert bir şekilde ensesine geçirdiğim adam bayılarak yere serildi. Aniden gelen beyaz ışıkla gözlerim kısılırken o iğrenç ses duyuldu

 

"Arkana dön, oyun bitti" dedi güldüğünü belli eden sesiyle. Kalbim hızlanırken yavaşça arkama döndüm. Sandalyesinde korku dolu gözlerle bana bakan Ayşen'i görünce yutkundum. Ağlamaklı sesle "abi" diye mırıldandı. Boğazım düğüm olup nefesimi tıkarken zorla Ayşenin yanına doğru gittim. Eğilip hızla Ayşen'i kendime çektim ve sarıldım

 

Ayşen kendini daha fazla tutamayıp hıçkırarak ağladığında odayı dolduran o igrenç sesle geriye doğru çıktım. Duvarlarda beliren üç ekranla ayağa kalktım. Kaya, hâlâ aynı şekildi. Ömer desen görünmüyordu bile. Güneş, bir kez daha kalbime sancılar girdiren kadın. Yüzü ,önüne düşen saçlarından görünmüyordu

 

Yarasına kaydı bakışlarım. Artık kan akmıyor gibiydi. Bu kötü birşeydi. Gözümden akan yaş yanağıma doğru süzülürken "güneş" diye mırıldandım. Ömer'in bölümünde yanan ışıkla bakışlarım oraya doğru kaydı. Ekranda beliren bozan şerefsizi sırıtarak bana baktı. "Ve o büyük an geldi" dediğinde dişlerimi sıktım

 

"Lan! Şerefsiz!!!" Diye bağırdığımda kapı açılma sesiyle arkama döndüm. Bir adam gelip Ayşen'i alırken adamın üstüne doğru gittim. "Sakin ol karan sakin ol. Çocuk yanında kalsın da etkilensin mi yani? Arkadaşlarının yanına gidecek. Ben sözümün eriyimdir . Merak etme güvende" diyen Bozan'ın sesiyle duraksadım

 

"Abi, abi nereye götürüyor beni?!" Diye panikle bağıran Ayşe'nin yanına gittim ve ellerini tuttum. "Arkadaşlarının yanında beni sakince bekleyin tamam mı? Korkmayın" dedim ve ayağa kalktım. Ayşen giderken tekrardan ekrana döndüm. Ömeri koydukları şey bir tabuttu. Arkadaki adam elindeki elektrikli testereyle tabuta doğru yaklaşırken gözlerim açıldı

 

"Sen delisin" dedim hayretler içerisinde. Gözüm dolmuştu. Boğazım yanıyordu. Vücudum titriyordu. Birşey yapamamak delirtiyordu! Bozan'ın işaretiyle adam testeriyi çalıştırdı ve tabutun yanına geldi. Tabutu keserken göz yaşlarıma esir oldum. Acı içinde "Ömer!!!.." diye bağırdım. "Dur lan dur!!!" Bağırışım , haykırışım hoşuna gidiyordu

 

Tabut ortadan ikiye bölünürken testerinin ucu ve her yer kana bulanmıştı. Bacaklarım vücudumu taşımaya direniyordu. Yutkunmaya çalıştım. Yutkunamadım. Konuşmak, bağırmak istedim onu da yapamadım. Bozan şerefsizi halime bakıp sırıtırken kapıdan çıkıp ekranı terk etti. Yaklaşık bir dakika sonra güneşin olduğu yerde belirdi

 

"Kaya mıydı o kaya gibi olan çocuğun adı?" Diye sordu hatırlamaya çalışırken. "O zaten çoktan ölmüştür. Zehirli iğne enjekte etmiştim. Tabi onu bulsaydın panzehri vardı. Dedim ya sözümün eriyimdir" dedi ve güneşe döndü. Yanına doğru ilerledi ve önünde diz çöktü. Elini uzatıp çenesini tuttu yüzünü havaya kaldırdı

 

İlk defa net bir şekilde gördüm yüzünü. Bakmaya doyamadığım o güzel yüzü solmuştu. Dalıp gittiğim o gözler kapalıydı şimdi. Bacaklarım vücudumu daha fazla taşıyamadı. Olduğum yere çökerken elleri yavaş yavaş yarasına doğru kaydı. "Dokunma lan ona!" Dedim dişlerimin arasından. Elini yaranın üstüne bastırdı

 

Ellerim yumruk olurken sıkmaktan acıyan dişlerimi biraz daha sıktım. Benim dokunmaya kıyamadığım kadının canını yakıyorlardı. Gülüşü için herşeyimi vereceğim kadının gülüşünü solduruyorlardı. En kötüsüde Güneş tek bir tepki dahi vermiyordu

 

Bozan ayağa kalktı. Silahını çıkarttı ve güneşi hedef aldı. Parmağı tetiğe giderken bana baktı. "Şu halini görmek için yıllarca bekledim..." Dedi ve sırıttı. Ardından tekrar Güneşe doğru döndü. Hızla ayağa kalktım. Duvara yansıyan görüntünün dibine kadar gittim. "Yapma!!! Yapma zaten çok kötü yapma!!! " diye bağırdım. Parmağı tetiğe baskı uygulamaya Başlarken duvarları yumruklamaya başladım

 

Ellerim kanayana, kemiklerimi hissetmeyinceye kadar yumrukladım. Ve o an bir şey oldu. Kapı ardına kadar açıldı. girenin kim olduğunu göremeden odayı dolduran patlama sesiyle Ekran gitti. Vücudum taş kesti. Sesler susmuştu. Işık gitmişti. Dünya durmuş, kalbim durmuştu. Çöktüm olduğum yere çöktüm. Ağlıyordum sadece ağlıyor. Acı bütün vücudumu sarıyordu. Yer yer nefesim kesiliyor, yaşamadığımı hissediyordum

 

Burnuma gelen kan kokusuyla dudaklarımdan hıçkırık sesi çıkıp odada yankılandı. Yakınımdaydı. Belki de bir duvar ötemdeyi fakat ben hiç bir şey yapamıyordum. Kendimi zorlayarak ayağa kalktım. Gitmem gerekiyordu. Neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Zorda olsa geldiğim kapıyı buldum. Kapıyı açmaya çalıştım fakat açılmadı. Pislik adam! Kapıyı kitlemişti!

 

Kulağıma dolan silah sesleri şiddetleniyordu. Noluyordu? Kimdi o odaya dalan? O kurşun kime değmişti? Bütün bunları düşünmekten ve hiç birşey yapamamaktan çıldırmak üzereydim!

 

Silah sesleri giderek azalıyordu. Ve bu lanet kapı halâ açılmıyordu. Derken kapının ardında kıpırdanmalar oldu ve kapı biri tarafından açıldı. Karanlıkta kim olduğunu seçmeye çalışırken birden ışıklar yandı ve Ömer saçı başı dağılmış, dayak yediğini belli yüzüyle karşımda belirdi

 

"Ömer" diye mırıldandım. Sesim adeta içime akmıştı. Yaşıyordu! Ömerim, kan kardeşim yaşıyordu! "Abi Güneş, kaya!" Dedi nefes nefese. "Sonra anlatırım... gitmemiz lazım" dedi ve hızla ilerlemeye başladı. Tüm gücümü toplayıp bende hızla peşinden gittim

 

Nefes nefese başladığımız yere geldik. Benim adamlardan ve çok tanımadığım ama tanıdık gelen adamlar, etkisiz hale getirdikleri bozanın adamlarının başlarında duruyordu. "Ayşen'i ve çocukları alıp konağa gidin!" Dedi Ömer bizim adamlara. Hızla çıkıp giderlerken açık olan kapıya kaydı bakışlarım

 

Anında bende çıktım dışarıya. Son gördüğüm viranın kucağında Güneşle arabaya binip gitmesiydi. Ardından bir araba daha giderken koluma dokunan elle irkildim. "Hadi abi hadi!bin!" Diye bağırdı Ömer araba'nın kapısını açıp bana bakarken. Kendime gelip hızla arabaya atladım. Ömer kapımı kapattıktan sonra kendi de öne bindi ve direksiyonda olan adam hızla gaza yüklendi

 

***

 

Hastanenin önünde duran arabadan kendimi dışarıya attım. Aynı anda , kucağında Güneşle inen viran hastaneye doğru koştu. Ömer de kayayı kucağına alıp giderken hızla ömerin yanına gittim. "yaşıyor mu?" Diye sordum panikle. "Yaşıyor!.. sen git abi!" Diye bağıran Ömer'in Sesiyle son kez Kaya'nın solan yüzüne baktım ve son sürat viranın peşinden koştum

 

Güneş viran tarafından bir sedyeye bırakılırken götürülmek üzere olan sedyeyi tuttum. Yüzü solan ve tek bir yaşam belirtisi vermeyen kadına baktım. Gözlerim dolarken yalnızca "Güneş" diye mırıldanabildim. Sedye durmuyor, doktorlar "beyfendi müsade edin!" Diye bağırıyordu. Ben burda değildim ki. Duymuyordum sanki söylenenleri. Zorla elimi uzattım ve saçlarına dokundum

 

Saçları ellerimin arasından kayıp giderken karşıma geçip durmamı sağlayan bir hemşire oldu. "Sizi buraya alamayız. Lütfen zorluk çıkarmayın!" Dedi ve otomatik kapıdan girip gitti. Gözyaşlarıma esir olurken belimi duvara yasladım. Bacaklarım daha fazla dayanamayıp çökerken başımı havaya kaldırıp duvara yasladım

 

Aynı yerde, aynı acı, farklı zaman dilimleriyle yine buradaydım. Nefret ediyordum buradan nefret! Bu soğuk duvarlar dayanağım olsun istemiyordum. Yine birini benden alsın istemiyordum

 

Aynı odaya, sedyeyle getirilen kayayı görünce hızla ayağa kalktım. Kaya da içeriye alınırken Ömer duvara sağlam bir yumruk attı ve okkalı bir küfür savurdu. Adımlarımı zorla Ömer'e doğru attım. Kızaran bakışları beni bulurken kendime çekip sarıldım. "Abi" dedi titrek sesiyle. Ağlıyordu. Ömer ağlıyordu. Onu kolay kolay ağlarken göremezdiniz. Ama şimdi hıçkırarak ağlıyordu

 

"Abi kaya, yengem!.. " dedi. Cümlesini kesen hıçkırıkları olmuştu. Geri çekildi ve hızla yanımdan uzaklaşıp gitti. Arkama döndüğümde başından beri burda olduğunu unuttuğum adama baktım. Bakışlarını üzerime kitleyen viran, adımlarını bana doğru attı ve karşımdaki yerini aldı

 

"Bir daha yeğenimi bir yerlere götürmeyi deneme!" Dedi dişlerinin arasından. "Ona birşey olsaydı seni yaşatmazdım" dedi yine aynı tonla. Ve üzerime doğru bir adım attı. "Sen çevrendeki herkese zararsın karan kandemir. Sen güzel şeylerin katilisin! Bak..." Dedi kanlı kazağını tutarak"bu kan senin o çok sevdiğin kadının kanı! Bana ondan uzak dur dediğin kadının kanı! Güneşi başkalarından korumak yerine önce kendinden korumalıydın"

 

"Yeter" dedim tek düze sesle. Dinleyecek durumda değildim. "Merak ediyorsan geç bir köşeye bekle. Etmiyorsan git viran. Seni dinleyecek durumda değilim" dedim gidip belimi duvara yasladım ve beklemeye başladım

 

Kapının aniden açılmasıyla bir hemşire belirdi ve telaşla bize baktı. Kalp atış hızım iki katına çıkarken belimi yasladığım duvardan çektim ve korku dolu gözlerle hemşireye baktım. "acil 0RH+ kan'a ihtiyaç var. Tek kişiden değil bu gruba ait olan kim varsa ondan alınacak çok acil!" Dedi ve hızla çekip gitti

 

Ne zaman geldiğini bile görmediğim Ömer'in sesini işittim

"Abi ben bizim aşirete haber veririm" deyip aynı hızla çekip giderken bende az önceki hemşirenin peşinden gittim. Koşarak koridorda ilerleyen hemşirenin önünü kestim ve kolumu öne doğru uzattım. "Benim kan grubum, benden alabilirsiniz" dedim telaşla. "Harika!.. benimle gelin" diyen ve ilerlemeye başlayan hemşirenin peşinden gittim

 

***

 

"Herkese haber verdim abi" dedi Ömer yanıma doğru gelirken. Kolumu kapatırken başımı salladım. "Abi... Sen kaç tüp kan verdin?.. kolun baya kötü görünüyor" diye soran Ömere baktım. "Zorla sekiz tüp aldırdım. Daha fazlasını alsın diye yalvardım... Almadı" diye yakınırken kan alınacak odaya tanımadığım bir kaç adamın girdiğini gördüm. "bunlar bizden değil" diyen Ömer'in sesiyle Kaşlarım çatılmıştı ki karşıdan gelen viranı göreni kadar

 

Ameliyathane'nin kapısı açılırken hızla arkama döndüm. Hızlı adımlarla Kapıda duran ve bize bakan doktorun yanına doğru gittim. yalvarırcasına gözlerine baktım. "Güneş Girayın yakınları siz misiniz?" Diye sordu. Kalbim göğsümü delmek istiyormuşcasına hızlı atıyordu. Hızla kafamı aşağı yukarı salladım

 

"Kurşunu çıkarmayı başardık. ancak çok fazla kan kaybetmiş. Kan takviyesi yapıyoruz ama durumu hâlâ kritik. Diğer arkadaşa gelince, panzehri tam zamanında yapılmış. Biraz daha geç kalınsa ölebilirdi. Onun da henüz kendine gelmesi sürer. Güneş hanımı özel odaya alıcaz. Şimdilik ikisinide göremezsiniz . Geçmiş olsun" deyip giden doktorun arkasından bakakaldım

 

"Odaya girmeden camdan görebilirsiniz" diyen başka bir hemşirenin sesiyle kendime geldim ve hızla içeriye daldım. Camın önüne geçtim ve o çok özlediğim kadına baktım. Hâlâ öylece yatıyordu. Ve ben artık kalksın istiyordum. Elimi saçlarını okşuyormuşcasına cama götürdüm. "Özür dilerim...ben sevdiklerimi korumayı başaramıyorum... Affet beni Güneş'im affet...seni koruyamadığım, senin yerinde ben olmadığım için beni affet..."

 

Dedim ve burnumu çektim. Nefesim kesilirken zorla konuştum. "Kimsesizdik biz. Beni bizsiz, yine kimsesiz bırakma. Yalvarırım beni sensiz, ruhsuz bırakma" başımı eğdim ve alnımı cama yasladım. Ağlamamı durdurmak istercesine dudaklarımı birbirine bastırdım. Nefes alamıyordum. İçeriye girmem lazımdı, elini tutmam, kokusunu içime çekmem lazımdı. Bu kez yanında olmam lazımdı!

 

Başımı camdan çektim. Etrafa bakındım. Kimseyi göremeyince hızla odaya daldım . Allahtan odaya giriş için kart istemiyor. ve kapıyı kapattım. Kalp atışlarım yavaşlarken güneşin yanına doğru ilerledim. Eğilip dudaklarımı saçlarına bastırdım. Kokusunu içime çeke çeke öptüm. Geri çekildim. Elimi saçlarında gezdirdim. Göz yaşım süzülüp yüzüne düşerken mırıldandım. "Beni benden alıp gitme. Kimsesizliğimi unutturup tekrardan kimsesiz etme. Gitme kadın gitme. Benden hiç gitme"

 

Gözümden akan yaş tekrar güneşin saçlarını Islatırken birden kalp atışları hızlanmaya başladı. Panikle doğruldum. "Güneş" gözüm yandaki cihaza kaydı. Çizgi düzleşmeye başlamıştı. Yutkundum. Bakışlarımı tekrar Güneşe çevirdim. "Güneş hayır, olmaz hayır!" Diye bağırdım. "Sizin ne işiniz var burda?! Geri çekilin lütfen!" Diye bağırarak omuzlarımdan tutan hemşireyle geriye doğru sendeledim

 

"Dışarı çıkın lütfen!" Diye bağırsada aldıramadım. İçeriye giren doktorun bağırtısı doldu kulaklarıma. "Defibliratörü hazırla!"

Ayarlanan defibliratör güneşin göğsüyle buluştu. Etki etmiyordu. Kalp ritmini gösteren cihazdan gelen o tiz ses hâlâ kulaklarımı tırmalıyordu. "300 volt!" Diye bağırdı bu kez doktor. "Hazır!" Diye bağırdı ardından hemşire ve tekrar güneşin göğsüyle buluştu cihaz

 

On saniyenin ardından o beklediğim ses nihayet duyuldu. Kalp ritimleri geri gelmişti. Gözümden akan yaş yanağıma doğru süzülürken bacaklarım, bedenimi daha fazla taşıyamadı. Olduğum yere çöktüm. Bakışlarım güneşin üzerinde dolaşırken "şükürler olsun" diye mırıldandım. "Abi" diye panikle yanıma gelen ömer dizlerinin üstüne çöktü. Bakışlarını güneşe çevirdi. Gözünden yaş akarken burnunu çekti

 

Sesli bir şekilde nefesini bırakan doktor bize doğru döndü. "Geçmiş olsun" dedi. "Odayı boşaltalım lütfen. Söz gözlerini açar açmaz alıcam sizi içeriye" diyen doktor giderken zorla Ömer'in desteğiyle ayağa kalktım. Son kez güneşe bakıp dışarıya çıktım

 

 

Loading...
0%