@yazmakisteyenbiri0
|
"ayyy yiaaaa tiplere bakkk!!!" "Ses tellerine tüküreyim senin Ömer!.. oğlum az yavaş lan! Uyandıracaksın!" "Ay duyacaklarını sanmıyorum... Çok derin ve tatlı uyuyorlarrr!" "Kapıdan girdiğin andan itibarene kadar hiç birşey duymuyordum Ömer" Karanın oldukça yakından gelen sesiyle kaşlarım çatıldı. Zorla açılan gözlerim etrafta dolaştı
Ömerin tedirgin yüzü görüş alanımda belirirken kulaklarımı dolduran karanın sesi oldu. "Naptınız?.. bulabildiniz mi Uraz Girayı? "
Kaya kafasını salladı. "Yok abi... Yurt dışında olduğu kesin. Ama nerde olduğuna dair hiç birşey yok" Karan başımın altında olduğunu yeni fark ettiğim kolunu çekip uzandığımız koltuktan doğruldu. "Nerden biliyorsunuz kesin yurt dışında olduğunu?" Diye şüpheyle sordu Kaya'nın kaşları çatıldı. "Viran bulacağımızı bile bile elimizin altına adam koymaz diye düşündük"
"İşte bu yüzden Uraz Giray Türkiyede..." Karan ayağa kalktı. Kayaya doğru ilerledi. "Sen gibi düşünelim. hiç olmadık yerlerde arayıp hiç ummadığımız yerde çıksın diye... İyice bakın. O adamı bulamamak gibi bir durum söz konusu dahi olmayacak"
"Adamların durumu nasıl?" Diye sordu karan Ömerin yanına doğru ilerlerken. "Konakta durumlar nasıl?" Diye ekledi. "İyi abi... Sultânım arada delleniyor ama genel olarak iyi. Ayşen biraz panikli. Yinede adamların eşliğinde okuluna gidip geliyor. Yengemi çok özlemişler... Yeni gelen öğretmenlerini hiç sevmemişler"
Birden uzandığım yerden doğruldum. Uykulu gözlerim fal taşı gibi açılmıştı "Ayşen okula gidiyor mu?!" Ömer sırıtarak kafasını salladı. "Gidiyor gidiyor! Eminim siz gelince koşarak gidecek" İşte bu aldığım en mutluluk verici haberdi. Hızla ayağa kalktım. Odama doğru yöneldim "nereye?" Diye soran karanın sesiyle duraksadım. Sırıtarak karan'a çevirdim bakışlarımı
"Okula... Ayşeni ve çocukları görmek istiyorum artık" "Gidemezsin" Kaşlarım çatıldı "O niye?" "Daha yaran iyileşmedi çünkü. Üstelik henüz iznin de bitmedi" "İyiyim ama... Gidecem. Belli ki çocukların bana ihtiyacı var. Benimde Onlara"
"Güneş lütfen güzelim. Bak onca şey yaşadın dinlenmedin bile. Hem bugün benim sana sürprizim var" Kaşlarım kalktı. Karan adımlarını bana doğru attı. Omuzlarımdan tuttu ve odama doğru çevirdi. "Hadi güzelim hazırlan. Yarım saate kadar çıkalım" Ne olduğunu anlamadan kendimi içeride bulurken banyoya doğru ilerledim
...
Hazırlığımı tamamlayıp salona geçmek için kapıyı açmıştım ki önümde beliren bir buket papatyayla kaşlarım çatıldı. Hemen ardından papatyayı tutan karan , sırıtarak önümde durdu. "Dünyamı aydınlatan kadın'a" gülümseyerek uzattığı çiçeği aldım. Uzanıp yanağıma bir öpücük bıraktı
Afallayarak baktım karan'a. "Hayırdır?" "Ne hayırdır? Müstakbel karıma çiçek alamaz mıyım?" İstemsizce sırıttım. "Alabilirsin de..." Konuşmak yerine harika görünen papatyaları burnuma götürdüm. Kokusunu içime çektim. Kapanan gözlerimi açtım. Bana bakan karanı buldu bakışlarım
"Teşekkür ederim" Bana doğru bir adım atarken ne kadar şık ve Yakışıklı olduğunu fark ettim. Keşke fark etmeseydim. Kalbim hızlanırken bakışlarım üzerine giydiği; dar, siyah, kazaktan belli olan karın ve kol kaslarında gezindi. Altına bol kot pantolon giymişti. Omuzlarına attığı kot ceket ayrı bir hava katmıştı
"Aşık mı oldunuz öğretmen Hanım?" Karanın sesiyle kendime gelirken bakışlarımı gözlerine yönelttim Yanaklarımın yanması sanırım aşık olduğumun kanıtıydı. "İlk defa gömlek dışında birşeyle görünce... Yakışmış..." Gevelemeye çalışırken daha çok batırıp, kıpkırmızı olmuştum
Bana doğru bir adım daha attı. Bakışları üzerimde gezindi. "Yanına yakışmak lazımdı" göz kırptı ve uzanıp elimi tuttu. Kapıya doğru ilerledik. Elimi bırakmadan kapıyı kilitledi ve arabaya doğru yol aldı. Kapımı açtı, arabaya binmemi bekledi ve şoför koltuğuna geçti
Arabayı çalıştırıp hareket ettirirken nereye gittiğimizi oldukça merak ediyordum
Aklımı kurcalayan soruyla bakışlarımı yola odaklanan karan'a çevirdim. "Babamla ilgili gelişme var mı?" Bir anlığına bakışlarını yoldan çekip gözlerime baktı "Ömerle kaya arıyorlar. Viran söylememekte kararlı. Ama er yada geç Uraz Giray elime geçecek"
"Kardeşinin ölümü nasıl senin üstüne kaldı Güneş?.. anlatmak istersen dinlemek istiyorum" Sıkılarak sorduğu soruyla bakışlarım Karanı buldu
Yutkundum. Daha önce olayı sorgulayan polis hariç kimse böyle bir soru sormamıştı. Çünkü herkes direkt olarak beni suçlamıştı. "Bir akşam Güney çok sıkılmıştı. Annem ve babam yine ve yine işlerinden dolayı eve gelmemişlerdi. Çok ısrar etti. 'abla nolur parka gidelim, yürüyüş yapalım çok sıkıldım' dedi. Öyle güzel bakmış öyle çok ısrar etmişti ki dayanamadım..."
Boğazımın yanmasıyla durdum. Yutkundum. "Şoförümüzle çıktık. Parka geldik. Güney yolun karşı tarafında balon satan adamı görünce koşmaya başladı. Hemen ardından yakalamak için peşinden gittim. Koşma diye bağırdım ama dinlemedi..." Gözyaşım yanağıma doğru süzülürken hızla elimle akan gözyaşımı sildim
"Tam yolun ortasında, karşıdan son sürat bir araba geldi. Görmüştüm ama geç kalmıştım. Araba çoktan Güney'in küçücük bedenini yere sermişti. O an arabanın içindeki adamla... Babamla göz göze geldim..." Karanın bakışları anında beni bulurken, ağzımdan ufak bir hıçkırık sesi çıktı
"Yanında bir kadın, afallayarak ve öfke dolu gözlerle bana bakıyordu. Kanım donmuş, hayat durmuştu sanki. Anında basıp gitti. İnmedi bile. Bakmadı bile. Güney'in kanlı bedeni öylece kaldı yolun ortasında. Zorla Güney'in yanına gittim. Kanlı yüzünü ellerimin arasına aldım. Meğersem son tutuşummuş... Ne güney, ne de ben dönebildim bir daha o eve..."
Gözyaşlarım durmudan akarken sakinleşmeyi bekledim. "Güney hastaneye kaldırılırken polis geldi yanıma. Kimin yaptığını gördün mü diye sordu. Ben cevap veremeden babam çıktı ortaya. Üstüme doğru geldi. Duvara doğru ittirdi. Belim hızla duvara çarparken yere düşmüştüm..."
Karan direksiyondaki ellerini sıktı. "'sen yaptın! Sen ittin onu arabanın önüne! Ne istedin kardeşinden ha ne istedin!' diye bağırıyordu. Elleri yakamı kavrayıp bedenimi kaldırırken bile tepki veremiyordum. Polis araya girmese resmen öldürecekti beni... 'nerden biliyorsun kızının yaptığını?!' diye sordu polis babama. Şoför geldi sonra. Ayarlamıştı işte herşeyi... Güya şoför görmüş. Ben yapmışım herşeyi... Ben itmişim kardeşimi Arabanın önüne... Tabi kullanan kişi de babam değil...
"Kendini kurtarmak için beni yakacak kadar bencildi. Polis abi bana döndü. 'dogru mu bunlar?' diye sordu. Ağlamaktan bırak konuşmayı zar zor duyuyordum. Hayır anlamında iki yana Kafamı salladım. Konuşmadan inkar ettim. Tam konuşacaktım ki babam yine girdi araya. 'tabi inkar edecek' diye bağırıyordu. Polis kolumdan tutup dışarı çıkaracağı esnada babam polisin önüne geçti. Polisi tutup dışarı çıkardı. Neler söyledi ne yaptı bilmiyorum ama bir şekilde olayın üstü kapandı...
"Annem o günden sonra beni istemedi. Sanki çok umrundaymış gibi ölen çocuğu... Babam artık zaten beni evde tutamazdı. Birilerine söyleyebilirdim. Sanki söylesem nolucaktı? Kim inanacaktı bana? Gece yarısı öylece kapının önüne koydular beni. O geceyi kardeşimin mezarında sabahladım. Sabah olduğunu beni mezarın başından uyandıran bir teyzeyle anladım. İzmirli , tek başına yaşayan bir teyzeydi. O da arada oğlunun mezarına geliyormuş. Nerdeyse yarım gün boyunca ben onu dinledim o beni... Sonra teyze beni evlat edindi. Ben ona baktım o bana... Öğretmen olma kararını o teyzeyle verdim. Emekli öğretmendi o da. O anlattıkça yaralarım öğrencilerimle kapanacakmış gibi hissettirdi. Ben on sekiz yaşlarımdayken yani üniversitemin ilk yılında bana hayatı öğreten kadın hayatını kaybetti. Ondan sonrada ben kendimi büyüttüm..."
Sustum. Yaklaşık iki dakika ikimizde konuşmadık. Sessizliği bozan karan oldu. "Sana söz o adama senin sahipsiz olmadığını göstereceğim. O adama senin şu hayatta en değerli varlık olduğunu hissettirecem. Can yaktığı kadar yakacam canını!"
Güneye bir hayat, bana bir çocukluk borçluydu. Şimdi canı yanı yansa nolacaktı sanki?.. geri getirmeyecekti güneyi, çocukluğumu bana... Hem en az onun kadar annem de suçluydu. Sanırım dünyanın en gamsız insanı da annemdi. Arabanın durmasıyla kendime geldim. "Rahatla diye anlattırdım... Bu konu bir daha açılmayacak. Anlaştık mı?" Diye soran karan'a bakıyordum
Aşağı yukarı kafamı salladım. Dile getirmesemde kalbimde koca bir boşluk ömür boyu benimle olacaktı. Arabadan indi. Etrafını dolaştı ve gelip kapımı açtı. İnmem için elini uzattı. Elini tutup inerken boşta kalan eliyle kapıyı kapattı. Küçük, nostaljik bir mekana doğru ilerledik
ellili yaşlarının sonunda olan bir amca bizi görünce gülümseyerek ayağa kalktı "Ooo! Karan evladım hoşgeldin" Karan hızla elimi bıraktı ve uzanıp amcanın elini öptü. "Hoş buldum zafer amca" geri çekilirken zafer amcanın gülen gözleri beni buldu. "Bu hanım kızımız da kim?" "Müstakbel eşim diyelim" diyen Karanla gülümseyip zafer amcanın yanına gittim ve elini öptüm
"Maşallah. Maşallah. Sende hoş geldin kızım" "Hoş bulduk" Zafer amca bakışlarını karana çevirdi. "Eee... Davetiye için geldiniz o zaman" karan hızla aşağı yukarı kafasını salladı. "Sude! Kızım hele bakıver" Diye içeride birine seslendi zafer amca. "Geliyorum dedem!" Yaklaşık bir dakika sonra içeriye benim yaşlarımda , sarı saçlı, yeşil gözlü , oldukça güzel bir kız girdi
Karanı gören kızın gözleri ışıldarken hızla uzanıp karanın boynuna sarıldı. "Karan! Hoş geldin!" Karan tek koluyla kıza sarılırken kız geri çekildi. "Hoş bulduk Sude" diyen Karanla kızın bakışları beni buldu. Hafif kaşları çatıldı. "Karan oğlumun ve ..." "Güneş" diye adımı söyledim bekleyen zafer amcaya
"Güneş kızımın istediği gibi davetiye basılacak" kızın kaşları olabildiğince çatılmıştı. Hızla bakışlarını karana çevirdi. "Davetiye?" Kaşları yukarı kalkmıştı. Bu kezde bakışlarını bana çevirdi. "Nasıl birşey isterseniz hanımefendi?" Derken hanımefendiyi bastırarak söylemişti. Anında bakışlarım Karanı buldu
Aklımda birşey yoktu ki. Beni buraya getiren oydu. Bakışlarını gözümden çekmeden "Ben Güneşimi aldım, Dünya sizin olsun" bakışlarını kıza çevirdi. "Bu yazacak davetiyede. İçinede sen bilirsin ne yazacağını. Gününü de ben size atarım" zorla yutkundum. Vücudum alev almış gibi yanmaya başlamıştı. Bu cümleyi ne ara düşünmüştü?
Kız iyice bozulurken notunu alıp odasına doğru ilerledi. karan zafer amcanın yanına gitti. "Biz artık gidelim. Bir isteğin var mı Zafer amcam?" Diye sordu adamın ellerini tutarken. "Bu kıza birde kendine iyi bak. Başka birşey istemem evlat" karan gülümsedi. Uzanıp zafer amcaya sarıldı
Yanıma geldi ve elimi tuttu. Bana bakan Zafer amcaya gülümsedim. "Görüşmek üzere zafer amca" "Görüşürüz kızım" Dışarıya çıktığımızda arabaya gitmek yerine yan tarafa doğru yürüyünce. Kaşlarım çatıldı. "Nereye?" Elini belime koyan karan bakışlarını gözüme çevirdi. "Bugün sürpriz günü Güneş. Nereye diye sorma"
Sesimi çıkarmayıp bakışlarımı yola çevirmiştim ki aklıma gelen şeyle bakışlarım tekrar Karanı buldu. "O kız neden o kadar sinirliydi?" "Bana aşık çünkü" kaşlarım çatıldı. "Çocukluk arkadaşım. Bana olan aşkını biz lisedeyken söyledi. Ama ben onu hep kardeşim olarak gördüm. Bunu ona da söyledim. İnsan gönlüne söz geçiremiyor demekki" Bir müddet sessiz kaldım. Ne diyeceğimi bilememiştim. Zordu gönlü sende olmayana aşık olmak. Ama yinede karandan uzak dursundu
Bir gelinlikçinin önünde duran Karanla bende durdum. Karan tam konuşacaktı ki etrafımızı saran arabalarla kaşlarım çatıldı. İyice belimi kavrayan karan beni bedeniyle birleştirmek istercesine kendine çekti. Belindeki silahı boştaki eline aldı. Arabadan inen sapık Aydın bize doğru gelmeye başladı. "Ne o?.. " bakışlarını gelinlikçi dükkanına çevirdi. "Evlenmeyi mi düşünüyorsunuz?"
"Bas git Aydın. Yoksa ölümün elimden olur" dedi karan dişlerinin arasından. Aydın'ın kaşları çatıldı. "Sen daha beni tanımıyorsun karan Kandemir. Ben alırım dediğimi alırım" diye aynı şekilde karşılık verdi . Aydın'ın işaretiyle adamlardan ikisi bana doğru gelmeye başladı. Karanın tetikte olan eli mermiyi silahın ucuna getirdi. "Yaklaşma!" Diye kükredi
Duraksar gibi olsalarda yine de gelmeye devam ettiler. Karan iki adamında ayağına sıkarken adamlar anında yeri buldu. Diğer adamlar aynı anda silahlarını karan'a doğrulttuklarında sertçe yutkundum. Korkudan bacaklarım titremeye başlamıştı. Kendime birşey olacağından değil karan'a zarar verirlerse diye korkuyordum
"Ölmek istemiyorsan kızı bırak" diyen aydınla sinir katsayım tavan yapmıştı. "Rüyanda bile göremezsin" Aydın karanın verdiği cevapla sinirlenmiş olmalıydıki silahını karan'a doğrulttu. "Sakın! Ona birşey yaparsan katil olmayı göze alırım" diye atladım. Aydın'ın bakışları beni buldu. "sen onun için, ben senin için" başlarım lan böyle işe! Film çekiyoruz sanki! Şizofreni!
Aklıma gelen şeyle karanın kulağına doğru yaklaştım. "Şu sana aşık olan kızı mı ayarlasak Aydın'a. Hem sende kurtulmuş olurdun" karanın sırıtan bakışları beni buldu. "Zeki sevgilim benim. Bu şerefsizin istediği sen falan değilsin. Hırslı sapığın önde gideni bu adam! Ruh hastası!" "Bizi akıllısı bulmaz zaten" diye söylendim karana bakarken
"Kendi aranızda konuşmayın" diyen Aydın'ı buldu bakışlarımız. "Kamera nerde?" Sorduğum soruyla afalladı. "Ne kamerası?" "Film mi çekiyoruz s!ktiğimin adamı?! .." ben git gide karan'a benzer oldum ya! Karan ettiğim küfürle afallayarak bana bakıyordu. Uzanıp karanın elindeki silahı aldım. "Eeee! Yeter be! Valla yoruldum. Hep bir silah hep bir dövüş, hep bir vuruş!.. ne güzel mutlu mutlu gelinlik bakacaktım! İçine ettiniz!"
Derken silahı havaya kaldırdım. Birkaç el ateş ettim. Daha sonra silahı adamlara doğrultarak kendi etrafımda döndüm. Yani etrafımızı saran adamların üstünde gezdirdim silahımı. Her biri ellerini teslim olurcasına havaya kaldırmışlardı. "Atın lan silahlarınızı! Vallahi acımam hepinizi süzgece çeviririm!"
Aydın sapığı kahkaha patlattı. "Ah deli sevgilim... Bu kadar adama karşı mı?" Sevgilim mi dedi o? Karanın Aydın'a doğru gittiğini görünce gözlerim açıldı. "Karan dur!" Desemde tabiki dinlemedi. Adamlar durur mu? Onlar da karan'a doğru giderlerken hızla iki tanesinin önüne geçtim "Bunu siz istediniz?" Hızlı bir şekilde çantadan çıkardığım biber gazını gözlerine sıktım
Adamlar acıyla kıvranırlarken bana gelen diğer adamlara doğrulttum silahımı. Ayaklarının önüne bir el ateş ettiğimde küfür savurup geri çekildikler. "Yaklaşmayın cidden vururum!" Bakışlarım bir anlığına Karanı buldu. Aydın yerde yüzü gözü kan içinde yatarken karanda aynı anda üç adamla dövüşmeye çalışıyordu
Bileğimi kavralayan elle ancak kendime gelmiştim ki karşımdaki adam silahı elimden almış beni kendine tutsak etmişti. Silahı kafama dayayan adamla okkalı bir küfür savurdum. "Beni vurursan Aydın denen sapık patronun sonunu getirir. Ha yok sen karan'a birşey yapacak olursan ben senin sonunu getiririm"
"Amma konuşuyorsun be!.. ne çene var sende anlamadım ki?! " Diye sözümü kesen adamla kaşlarım havaya kalktı. "Sende de bir kadının sözlerine laf etmemen gerektiğini anlayacak beyin yok sanırım. Şimdi daha çok konuşup seni çenemle öldürecem" "Aydın abimin sevdiği olmasan şimdi sıkmıştım kafana" Kaşlarım çatıldı. "Yiyorsa sık şerefsiz. Alıştınız zaten... Gelen vuruyor giden vuruyor beni! "
Karanın bakışları beni bulduğunda kaşları olabildiğince çatıldı. Dudaklarının kımıldamasından küfrettiğini anlamıştım. Burdan sağ çıkarsak tövbe namazı kılmak farz oldu. "laaaannnn!!! Acilen silahı yengemin kafasından çek yoksa münasip bir yerine girmesine saniyeler kaldı!" Diye bağırarak bana doğru gelen ömerdi
Beni esir alan adam ne olduğunu anlayamadan Ömer'in kafası adamın yüzünü bulmuştu. Adam yere serilirken kaya da karana yardıma gitmişti. Evet şimdi ortalık tam bir kaos alanına dönmüştü. Harekete geçemeyen adamlar Ömer ve kayayla adeta şahlanmıştı. Ömer yere serdiği üçüncü adamın suratına yumruklarını indiriyordu
Kaya ve karan ise adamları birbirlerine göndererek dövüyorlardı. İçlerinden bir tanesinin bana doğru geldiğini gördüğümde Kaşlarım çatıldı. Çantamdaki içi dolu cam su şişesini çıkardım ve iyice yanıma yaklaşan adamın kafasına geçirdim. "Ananı satim bu kadınların çantası silahtan tehlikeli" diye mırıldanan adam yeri bulurken bakışlarımı adama diktim
"Herhalde. Siz güçlü olabilirsiniz ama ne demiş bir Güneş Giray atasözü güç erkeğe zeka kadına verilir, ve her güçlü erkek Zekalı kadına yenilir" "Güneş GİRAY atasözü mü?" Diye sordu Ömer yerdeki adamı yumruklarken. Aşağı yukarı kafamı salladım. "Evet. Şimdi buldum" "Baya iyi. Biraz biriktirince kitap yapmamız lazım"
Derken yerdeki adamı bayıltıp doğrulmuştu. "Ömer! Arabaya!" Diye bağıran kayayla bakışlarımız arabaya doğru koşan kayayı buldu. Karan koşarak bana doğru geldi ve elimi tutup arabaya doğru koştu. O kadar hızlıydı ki arabanın kapısını saniyede açmış beni kucağına saniyede alıp koltuğa oturmuştu. Daha ben ne olduğunu anlamadan kaya gaza yüklendi
Alandan iyice uzaklaşırken kucağında olduğum karan'a çevirdim bakışlarımı. Kaşı açılmış, dudağı patlamıştı. Alnına dökülen saçlarıyla hâlâ oldukça yakışıklı görünsede perişan bir haldeydi. Elimi açılan kaşına götürdüm. Hafifçe kanayan kaşına dokundum. Yüzünü buruşturup "ah" diye bağırdı. "Çok mu acıyor?" Aşağı yukarı kafasını salladı. "Acıyor. Ama öpersen geçer" Zoraki sırıtmaya çalışırken onun bu haline kaşlarım çatıldı
"Dalga geçme! Kaşın baya açılmış" Şoför koltuğundaki kayaya döndüm. Kaya'nın da dudağının kenarının parladığını görünce kaşlarım olabildiğince çatıldı. "şu halinize bakın. Bilsem yardım ederdim. Hemen hastaneye sür kaya" "Süremem yengeciğim. Çünkü vaktimiz yok. Yurt dışına gidiyoruz" Diyen kayaya öylece bakakaldım
"Yurt dışı mı? Sebep? Nereye gidiyoruz?" Belimi kavrayan elle karanın sesi kulağıma doldu. "Güneş'im normalde asla inmeni istemem ama adamları tekmelemekten bacağımda derman kalmamış" dedi ve beni hemen yanına otutturdu
Afallayarak karan'a bakıyordum. Kucağında olduğumu bile unutmuştum. İnsanda akıl bırakmıyorlardı ki! Başımı dönderiyorlardı! "Baban bu sabah Fransa'ya gitmiş. Aydın denen şerefsiz sapık desen peşini bırakmıyor . En iyisi bir süre uzaklaşmak. Hem babandan istediğimi alacaz , hemde tatil yapmış olucaz"
"Benim bir mesleğim ve çocukların bana ihtiyacı var farkındasınız değil mi?" Diye yönelttiğim soruyla karan arkasına yaslandı. "Sadece iki gün... iki güne döneriz" desede pek inandırıcı gelmemişti. Her gittiğimiz yerde başımıza bir olay geliyordu
"Peşimde sürüklemek istemiyorum ama Aydın Şerefsizi gibi bir tehlike varken seni arkamda bırakamam . Tabi yaşıyorsa" diyen karanın buldu bakışlarım. "ne demek yaşıyorsa? Öldürdün mü?!" Kaşlarım havaya kalkmıştı. Karan bakışlarını yoldan çekip gözlerime çevirdi. "Bence bayıldı"
Sustum. Bir müddet akıp giden yolu seyrettim. "Nereye gidiyoruz peki?" Diye sordum kayaya doğru. "Fransa'ya" "Ayyy çok heyecanlıyım ilk defa gidecem Fransa'ya" diye heyecanlanla atladı Ömer. "Uçuş ne zaman?" Sorduğum soruyla Kaya'nın aynadaki bakışları bana buldu. "akşam beşte" Kolumdaki saate baktım . üçü çeyrek geçiyordu! "Hemen eve sür çok yaklaşmış hiç bir hazırlığımız yok!"
Kaya aşağı yukarı kafasını salladı ve gaza yüklendi. Bakışlarımı karan'a çevirdim. Uzanıp hâlâ kanayan dudağına dokundum. "Hemen gidip pansuman yapmalıyız" "Diyorum ama yapmıyorsun ki. Öp diyorum sana... Geçer o zaman" derken bile muzipçe sırıtıyordu. "Öpücükle kapanıyormuymuş? Hangi doktor söyledi bunu?" Sırıttı. "Aşk doktoru" "Öyle doktor da var yani?" "Tabi... İnanmıyorsan deneyelim"
Yaklaşmaya başlarken yavaşça omzuna vurdum. Sırıtıp bakışlarımı yola çevirdim
Evettt!!! Nihayet nihayet yeni bölümü atabildim. Yazmayı çok istiyorum ancak artık neredeyse hiç vakit bulamamaya başladım:(
Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Benim için çok değerli yorumlarınız;)
Instagramı olmayanlar, daha önce Karakterleri görmeyenler için multiye koyacam:)
İlk olarak Güneş'imizi koydum;) kafanızda canlandırdığınıza benziyor mu???
Geç de olsa bölümler gelecek takipte kalınnn. Seviliyorsunuzzz💖
|
0% |