Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Otuz Bir (++18)

@yeagereen

ARKADAŞLAR SİZE Bİ HABERİM VAR

FİNAL YAKLAŞIYOORRR

ÇOK HEYCANLIYIMMMM

(ilk kitap finalim olcakkk... 🤧)

Bölüme geçmeden ★’ı parlatmayı unutmayınızzzzz

[|━|]

 

Aram Atakan

Bu bana verilen sikten bir isim.

Ozanın babam olduğunu kabul etmem konusundaki diretmeleri sonucu bir sahtekarlık. Eşinin çocuğu olduğum için rızam olmadan beni kütüğüne geçiremezdi. Bu yüzden sahte olduğuna emin olduğum bir belge çıkartmış, hem ismimi hem soyadımı değiştirmişti.

Ama ona kinimin sebebi yalnızca bu değildi.

Annemin beni kovduğu o evde bir şeyler oluyordu. O sik kafalı herifin yokluğumu fırsata çevirerek hâlâ annemi dövüyor olabilir mi düşüncesi uykularımı kaçırıyordu. Bir saniye izin vermezdim annemin ve kardeşlerimin o evde olmalarına lakin engelim annemdi. Ozanın onu benimle tehtit ettiğine de emindim.

Bir kısır döngü olarak çözemeyeceğim bir düğüm olmuştu ve kesip atamazdım da.

İki işte çalışmak ve Ozanın sik sik hareketlerini anlama çabalarım son bir kaç gündür ruhen ve fiziken çok yormuştu beni.

Magentada çalışmamı sürdürmemin sebebi ise hep Talyaydı. Bir kış gecesi göz göze geldiğim ve gözlerimin ondan başka herşeye kör olduğu bir gündü. Lakin şuan herşeyimiz oturmuş ve sevgili olmuşken bile orayı bırakamıyordum. Mekanın sahibi yaşlı bir amcaydı ve oğlu asla ilgilenmiyordu. Kendimi bir anda oğlu işleri istemediği için onun bütün yükünü üstlenirken bulmuştum. Bir kaç zaman öncesindeyse çalışan olarak sorumluluklarımı yapamadığım için tapusunu üstüme almış, restorana da işçi alımı talep etmiştim.

Kısacası sadece bir dur demek istiyordum hayatıma. Biraz bekle. Nefes alayım. Omuzlarımın geniş olması ağır yüklerin sırtımı kambur etmeyeceği anlamına gelmiyordu çünkü.

Sonra bir şey oldu.

Boktan geçen bir gecede beni rahatsız eden kişinin o olduğunu, onunda benimle konuşmaya çabaladığını öğrendim.

Hayat durdu. Zaman akmak için beni bekledi. İster burundan ister götünden, al o nefesi dedi. Bu kızı çıkar tepene bak kambur falan kalıyor mu dedi.

Hiç istemediğim lakin güzeller güzelimi kıramadığım için katılacağım bir açılışa hazırlanıyordum. Yalnızca haftalar önce tanıştığım Aziz'in sevgilisine yaptığı bir sürprizmiş. Mağaramdan yeni çıkmış bir ayı olduğum için iki erkeğin sevgili olduklarını anlamam uzun sürmüştü. Bu Acar elemanı için bir bale salonu tasarlanmış ve Talyanın yardımıyla dizayn edilmiş. Bugünde açılışı olacakmış. 'Erkek adamın öyle maskot gibi dans etmesi saçma' düşüncesindeydim ve epey sığ, biliyorum. Evet farkındayım.

Üzerime geniş yakalı beyaz bir gömlek altına siyah pantolon giymiş kısa kıvırcık saçlarıma şeklini verip öylece bırakmıştım. Boynuma ve gömleğime parfüm sıkıp ceketimi sırtıma geçirdiğimde cepten telefonumun klasik iPhone çağrısını duymuştum.

Alıp ekrana baktığımda daha da bekletmeden açtım. "Nerde kaldın la sünnetsiz?"

Asil Sertel. Talyanın evlatlık kardeşi. İspanyol olduğumu öğrendiğinden beri bana bu tarz kelimelerle hitap ediyordu. Onunla bir derdim yoktu ama benimle uğraşması sinirimi dürtüyordu.

"Çıkacağım şimdi, Talya ne yaptı?" diye sorduğumda arkadan onun tatlı sesini işittim, sanırım arabadalardı. "Çabuk gel Arammmm, başlayacak az kaldı. Of çok heyecanlıyım."

'Aram'ı bir o söyleyince rahatsız etmiyordu beni.

"Heyecanını geceye sakla güzelliğim." derken lafımı bitiremeden Asil araya girdi. "Tövbetövbetövvvbeee."

Fesat herif. Acar'ın sevgilime olan 'dostluğu' göz yeşertici olduğundan yöneticilik kısmını Talyaya vermişti ve kısa bir konuşma yapacaktı. "Salak! Az sonra konuşacağım ya, onu diyor." diye kardeşine kızan sevgilime gülümsedim.

Tam bu sırada odama dalış yapan Miray'ın "Abiiii!" çığlığı ortamın anasını s- neyse. Ve evet o da geliyordu. Asil'e bir eş olması konusunda Talya ısrar ettiğinde Miray da hayır dememişti.

"Nasıl olmuşum?" diyerek açık mavi eteğini tuta tuta etrafında döndüğünde kocaman gülümsüyordu. Abisi kurban.

Yalandan "Çok çirkin, her zamanki gibi." dediğimde gülüşü büyüdü. "Yani çok güzelim."

"Öylesin"

Hayır bunu diyen ben değildim. Telefonun ucunda olan Asildi. "Siktir lan ordan" diyerek aramayı kapattığımda kardeşim gülümsüyordu.

Doğru şeyi mi anlıyordum? Hayır. Yanlıştır. Çok yanlış hemde.

Ona dikkatli dikkatli baktığımı fark eden Miray "Ya abi ben güzelim de sen niye böyle pasaklı gibisin? Kravatın nerede?" diye konu değişmeye çalıştığında üste çıkmayı amaçladığını biliyordum.

Üstelemeden "Konuşma abim, konuşma." dememle evden çıktığımızda tüm düşüncelerimin üstüne birde Miray'ın o tipi bozuğa karşı tavrını düşünemeyecektim, ne istediğini bilecek yaştaydı.

Açılış salonuna gidene kadar Miray bıt bıt konuşmuştu ama tek bir kelimesini bile dinleyememiştim. Beynimin içi tam bir curcunaydı.

Gittiğimiz konum Armoni'nin sokak başındaydı. Kapı önünde durup "Miray sen in abisi, ben park edip geliyorum." dediğimde Miray'ın inmesi saniyeler sürmemişti.

Ben de ileriden, binanın yan tarafından dönerek otoparka girdiğimde telefonum çalmaya başladı. Bu kez Balerinim arıyordu. Konuşmayı arabaya bağlayıp açtığımda "Efendim güzelliğim." dedim.

"Ya Aram neredesin? Miray da geldi. Pislik olsun diye çağırdığımız Kubilay domuzu bile geldi. Bi sen eksiksin. Şimdi açılış bitti, ben çıkacağım birazdan." diye telaşla konuştuğunda gülümsedim. Bir ilkokul çocuğunun heyecanını yaşıyordu sanki.

Başımı kaldırıp biraz ileriye baktığımda "Sakin, geliyorum. Otoparktayım." diyerek boş bulduğum alana soktum arabayı. Kontağı kapattığımda bağlantı koptuğundan telefonu kulağıma yaslayıp onu dinlemeye başladım. Bir yandan da yürüyordum.

"Tamam bak ben seni kapıda bekliyorum. Acele et."

Asansörü çağırıp girdiğimde birinci kata bastım. "Tamaam, geliyorum."

"Geldin mi?"

Daha asansör yeni kapanmıştı. "Yok."

Bir kat sonra kapı tam açılırken yine sordu. "Şimdi geldin mi?"

Kabinden çıkıp yürümeye başlarken "Hangi kapıda bekliyorsun sevgilim?" diye sorduğumda etrafa bakındım onu arayarak. Sürekli koşuşturan birileri vardı.

"Asansörden mi geldin?"

"Evet" dediğimde nerede olduğunu bulmaya çalıştım. Kendi etrafımda döneceğim sıra arkamı döndüğüm an karşımdaki kişiyi tanıyamadım. Elim öylece havada kalırken üç adım geri gittiğimde hem kendisi hemde bir o kadar başkası gibi görünen sevgilime baktım.

Kahvenin koyu tonunu taşıyan saçlarını ensesinde toplamış, önden de iki tane bırakmıştı. Yüzü çok parlak görünüyordu. Hafif bir makyajı vardı lakin benim küçük diye tasvir ettiğim, kalbi anımsatan dudaklarında o kan kırmızı renk parlamıştı.

Parlak kumaşlı elbisesinin açıkta bıraktığı esmer teni sim dökmüş gibi parlıyordu. Çok hafif göğüs dekoltesinin aksine bacağındaki yırtmaç bayağı bir derindi. Uzun bacakları becerikli bir sanatcının elinden çıkmışçasına kusursuzdu. Ayaklarına ise topluklu ayakkabı giymişti. İlk defa.

Biraz fazla şey olmuştu. Şey... Kadınsı? Doğru tabir, doğru tabir... Neydi? Kelimeleri unutmuştum. İspanyolcası neydi peki?

Birden kollarını göğsümün iki yanından geçirip sıkı sıkı sarıldığında girdiğim bugdan çıkmaya zorladım kendimi. "Ah, nihayet geldin."

Destek vermek için elimi omzuna koyacağım sıra uzaklaştığında hâlen ağzımı açabilmiş değildim. Bir bakışına ölüp mezarım olacak o toprakları beni şöyle bir süzdüğünde hemen kaşlarını çattı. Aha geliyor fırça. "Bu halin ne? Serseri gibisin. Bugün sevgilin için önemli bir gün Aram bey. Nerede kravatın? Tak demiştim o kadar."

Elimi ceketimin cebine atıp katlanmış siyah kravatı çıkardığımda ona uzattım. Lazım olurdu kravat. Önemli.

Bana ciddi misin dercesine gözlerini açtığında dışarıda bıraktığım gömleğimin eteklerini katlayarak pantolonunun kenarına sıkıştırdı. Hemen sonra ise kravatı almış iki ucu birbirine geçirmeye başlamıştı. "Ya Aram cidden... Kravat bağlamak nedir bilmiyor musun?" diye kızarken kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Eğil"

Başımı eğip yaptığı düğümü boynumdan geçirdiğinde doğruldum. Yakamı düzeltip açık olan tek düğmemi de kapattı. Ardından kravatı boynuma göre ayarlayıp son dokunuşu yaptığında ayrılmadan parmak uçlarıyla yanağımı sevmişti. "Üff üf, yakışıklım be."

Elimden tutup koşar adımlarla yürümeye başladığında ona ayak uydurdum. Masalarla dolu kocaman bir salona girdiğimizde Talya Asil ve Miray'ın olduğu masayı gösterip beni onlarla bıraktığında arkasından onu izliyordum hâlâ. Ağzının suyu aktı lan.

Gözlerimi sıkıca yumup kendime gelmeyi denedim. Olmadı. Boğazımdan enseme doğru bir ateş bastı. Kravatın katlanmış kısmından çekerek biraz gevşettiğimde yine pek bir etki yoktu. Masadaki buzlu içeceği kafama diktiğimde ise alkollü olduğunu fark etmek için çok geçti. Neyse ki sarhoş edecek kadar değildi. Tam bu anda sevgilimin konuşmasıyla sen zaten sarhoş olmuşsun olacağın kadar, aklın havada geziyorsun haftalardır diyen iç sesimi bastırdım.

Ona baktıkça tütülü etekler, çiçekli elbiseler ve çocuksu duygular gelirdi aklıma çoğu zaman. Fakat bugün ona baktığımda çocukluğun yanından geçemeyecek duygularla doluyordum.

Kafamdaki curcuna durmuş, yerini sadece ona bırakmıştı. Zihnimin her bir köşesinde o vardı.

Birden koluma sarılan kollar ile ana gelerek önüme döndüğümde "Nasıldım Aram, nasıl?" diye heyecanla soran Talya'm vardı.

Ne ara konuşup da gelmişti? O kadar uzun mu dalmıştım.

"İyi, güzeldi yani." diye nihayet konuştuğumda yalan söylememiştim. İşin içinde o varsa herşey güzelleşiyordu zaten.

Gece ilerledikçe yabancı misafirler gittiğinde yalnızca bir masalık kişi kalmıştık. Herkes birşeyler içerken ben su ile yetiniyordum. Ayık kalmayı tercih ederdim. Tüm masa bir muhabbet içinde gülüşürken tanımadığım insanlar da vardı. Buna rağmen zaman benim için sakin ve güzel geçerken göz ucuyla Talya'ya bakıyordum tabiki.

Bugün taş gibi olmuştu olmasına da bu elbisenin sırtı da açıkmış. Kuyruk sokumuna kadar ulaşan yırtmacı tutan tek şey ince ince iplerdi. Az eğilse kopardı bile belki.

Toprak bakışları yüzünü benden yana çevirmesiyle onun bademe benzettiği gözlerimle buluşmuştu. "Niye içmiyorsun?"

"Araba süreceğim," dedim ama zaten en başta bir kokteyl içmiştim. Gözlerimle onun önünü işaret ettiğimde sorgularcasına kaşlarımı kaldırdım. "Sen neden içmiyorsun peki?"

Hafifçe kımıldayıp kafasını bana doğru eğdiğinde "Sarhoş kafayla olmayacak şeyler var kafamda, ayık olmam lazım." diyerek gülümsedi ve geri çekildi. Bana bir şeyler oluyordu. Hassiktirdi. Ben bugün neden sikimin derdiyle geziyordum amk? Bu kadının üzerimdeki etkisi korkutucuydu.

Talyayla şu geçen haftalarda pek vakit geçirememiştik. Aylık döneminde bile bana o edepsiz mesajlarından atmamıştı hiç mesela. Bugün için çalışmıştı hep.

Şuan bana ima ettiği şeyle kasıklarımda hissettiğim o boktan karıncaları yok saymaya çalışarak parmaklarımı çeneme yaslayıp ona baktım. Tatlı tatlı sırıtıyordu bana yüz çevirerek. Ama yüzünün aksi şekilde, elbisesine uyan parlak renk geçişli ojeli, zarif parmakları; bacağımın üstünden kayarak şuan hiç sırası olmayan yerlere gidiyordu. Yapma be sevgilim, zaten uçmaya yer arıyor o taraflar.

Tam elini tutacağım sıra anlamış gibi birden malafatı kavradığında tükürüğüm boğazımda kaldı. Öksürürken dikkat çekmemek için suyuma uzandığımda hareket eden parmakları hiç hayra alamet değildi. Bu kadınla aynı masaya oturmak neden hep bir olaylıydı Allah aşkına?

İki yudum suyu zor içtiğimde atabildiğim en sert bakışı üzerine diktim ama o, masumane bir ifadeyle gülümsedi. "İyi misin sevgilim? Bi rengin kaçtı senin."

"Yok değilim. Doktora gidelim ilaç yazsın." dediğimde lafımı havada kapmıştı.

"Gidelim de," diye cümleye başladığında devamını söylemeden masadakilere baktı usulca. Az önceki gibi ona hafif eğilip fısıldadım. "Kaçırayım mı seni?"

Şaşkın yüzünü hemen bana döndürdüğünde "Nasıl?" diye güldü. Gel de kaçırma amına koyayım.

Diğer yanımdaki Miray'ı dürtüp bana bakmasını sağladığımda "Ben Talya'yı eve götüreceğim, sen o yanındaki tekeyle git eve olur mu? Fazla da içme." dedim. Ve pek huysuz kardeşimin cevabı hiç şaşırtmadı. "Ben zaten eve gidebilirim."

"Tamam abisi, gidersin sen zaten." diye geçiştirdiğimde Talya'ya dönüp "Hatsa ol, acil bayıl, bişe yap" dedim ve bir anda ayağa kalktım.

Yan yana oturan kişilere bakıp "Aziz, Acar tebrik ederiz. Müsaadenizle ayrılıyoruz." diyerek elimi Talya'ya uzattığımda ayağa kalkmasına 'fazlasıyla' katkıda bulundum. "Sevgilim kendini iyi hissetmiyor, bugün fazla yoruldu anlaşılan."

Açıklamamla Asil bu tarafa baktığında Talyanın arkamdan yaptığı okey işaretini sırtımda hissetmiştim.

Diğerleri bizi sorgulamadıklarından tebriklerini kabul edip çok kısa bir sürede alanı terk ettik. Asansöre binip kapıların örtündüğü an birbirimize döndüğümüzde "Eee ne yapacağız şimdi?" dedi cıvıl cıvıl sesiyle.

Manalı manalı söylediği şey beni cezbetse de aslında beraber vakit geçirmek de iyi olabilirdi. Özlemiştim. "Evime gidelim?"

"Yuh" diye abartılı bir tepkiyle suratıma baktığında "Eve mi atacaksın beni şimdiden?" dedi sanki atacak olsam razı değilmiş gibi. Tavrına gözlerim çıkacakmış gibi göz devirirken gülmüştüm. "Nargile içeriz diye düşünmüştüm sevgilim."

Asansör bir dınk sesiyle açıldığında elinden tutup arabaya doğru yürümeye başladık. O sağ koltuğa yerleştiğinde bende binmeden ceketimi çıkartıp arka koltuğa attım.

.

.

.

Eve geldiğimiz gibi Talya'yı rahat etmesi için salona bırakıp mutfağa geçmiştim. Nargile takımını çıkardığımda kömürleri ateşleyip iyice yanmasını beklerken boş durmayıp iki kadehe de şarap doldurdum. Kömürler köz olduğundan sonrasını hazırlamak iki dakika sürmemişti.

Seti alıp Talya'nın yanına gittiğimde L koltuğun ortasındaki cam masaya bıraktım. Tepsiye koyduğum içecekleri de yerleştirdiğimde koltuğa yorgunca serilmiş sevgilimin yanına attım kendimi.

"İnanabiliyor musun artık bir iş yerim var Bir iş ortağım var." diye tatmin olmuş bir sesle mırıldandı. Sol kolumu kaldırıp başının altından geçirdiğimde o narin bedenini göğsüme çektim. "Hazıra konmuş gibi olmamak için çok çalıştım ve başardım da."

"Başardın bebeğim" dediğimde sol elimin parmaklarıyla omzunu okşarken masaya uzanıp ucuna sipsisini taktığım boruyu çektim. Ucu dudaklarına uzatırken "Açmak ister misin?" diye sordum.

Onaylamaz bir ses çıkardığında zehri çekmek için dudaklarımı araladım ve az az içime çektiğim aromalı dumanı rastgele havaya üfledim.

Ona uzatmak için baktığımda o ceylan bakışlarını kaldırmış beni izliyordu. O dumanın zehir olduğunu bilmesine rağmen içmeme, o görüntüye bayılıyordu. Yüzümü ona eğip topraklarına baktığımda hemen kaçırmıştı bakışlarını. Nedenini merak ederken "Bugün bir sessizsin. Sorun mu var?" dediğini işittim.

"Yok" ne alakaydı şimdi. "Niye sordun?"

Elleriyle oynamaya başladığında bakışlarım oraya kaymıştı hemen. "Sadece son zamanlarda hiç vakit geçirmedik ve zaten hakkında çok bir şey bilmiyorken şuan yine birşeyler kaçırmış gibi hissediyorum." diye mahcubiyetini belli ettiğinde ister istemez buruk bir tebessüm dolanmıştı dudaklarıma. Sıkıntılarımı ondan gizleyebildiğimi sanıyordum.

"Gözünden de bir şey kaçmıyor" diye mırıldandım bir dumanı daha içime çekerken. Çok bir tadı da yoktu açıkçası. Ağırlık nane ve limondaydı.

Bana doğru dönüp "Kaçmaz tabi." diye yükseldi. "Kızmazsan ne ile ilgili olduğunu da söylerim hatta."

"Kızmam" Ben ona kıyamazdım. Nasıl kızayım? Ama bakışları düşünür bir hal aldığında bir an kendimi sorguladım. Ne zaman kızmıştım lan? Öyle bir bok yemiş miydim?

Aklıma sadece bana haftalar önce hamileyim demesi geldiğinde kaşlarım çatılarak bir çukur oluşturmuştu. O zaman kızmak değildi, korkmaktı hissettiğim.

Evliliklerin ve çocukların aşkı öldürdüğüne inanırdım hep. Annemden böyle görmüştüm, iki evliliğini de severek yapmıştı ve sonuç epey bir hüsrandı. Hayatımda bir baba figürü ise hiç olmamıştı. Öz babam Nicole ayyaş herifin tekiydi. Evin yolunu bulamaz ne babalık ne kocalık ederdi. Ozan ise... Orospu çocuğunun sözlükteki karşılığıydı.

Ondan korkmuştum. Saçma kelimeler söyleyip sabahına da pişman olmuştum. Neyse ki Talya yüce gönüllü bir kadındı ve beni affedebilmişti.

Ben daldığım sularda kaybolurken "Kesin ailenle ilgili." diye bir fikir atan sevgilim tam ortasına parmak basmıştı. "Koskoca işler başarmış kendi işini, evini kurmuş bir adam da olsan ailende bir dert olduğunda bu hemen hayatına yansır sevgilim. Üstelik senin ailen de biraz karışık cidden."

İlgiyle söylediği sözlerini bir özenle kelime süzgeçinden geçirdiği konuşurken kullandığı çekinceli ses tonundan açıktı. Anlatmamı istiyordu. "Ozan" dedim hiç zorlanmadan. Ki bunu zaten biliyor gibiydi. "Anneme hala zarar veriyor ama annem asla onu savunmaktan geri durmuyor. Bende bu yüzden kanıtlayamıyorum. Bu hafta başı Ukde'yi ziyarete gittim habersiz, annem kapıyı açtığında yüzünde siktimin izleri vardı."

Sik kafalı herif. Onun parmaklarını kırıp götüne sokmak vardı da... Bazı şeyler yasal olmalıydı.

Duyduklarıyla bakışları ifadesizleşen Talya'ya baktığımda "Çözülür." dedi bir süre uzayan sessizlikten sonra. "Çözebiliriz. Aram düşünülmeyecek bir şey değil ama ağrıtma başını artık. Bu hafta annenle konuşmaya giderim. Olmadı Miray. O da aynı evde kalıyor. Babam boşanma avukatı. Şiddet varsa Ozanı içeri tıkması bir davaya açmaya bakar."

Saçma. Ağlanılacak hale gülerken "Kadın şiddetinden kaç ay yatar ki en fazla?" diye sordum. "Hiç. Tazminat öder çıkar."

Sıcacık ellerini avuçlarıma uzatıp parmaklarımı ısıtırken "Çıkamaz." diye ısrar etti. "Hiç mi açığı yok o herifin? En ufak bir şey bile yeter. Psikolojik veya fiziksel şiddet farketmez. En kısa zamanda babamla konuşacağım."

En ufak bir açık, açık, açık... Birden aklıma gelenle arka cebimden cüzdanımı alıp kimliği çıkarttım. Onu Talya'ya uzattığımda bu kez bir umut dolmuştu içime. "Açık bu." dediğimde sevgilim saf saf bakmıştı bana.

"Kimlik. Sen mi?" diye bağdaştırmaya çalıştığında yapamaması normaldi.

"Hiçbir resmi kurumda bu bilgileri taşıyan, Aram Atakan adında birisi yok." dediğimde daha bir kafası karışmış gibiydi. Bu yüzden açıkça anlatmaya çalıştım. "Sevgilim, ben annemin çocuğuyum, Ozanla tek alakam annem. Onun soyadını taşımıyorum. En başta Türkiye'de doğmadım."

Bu kez anlamış olmalı ki irice açtığı gözleriyle "Sahte kimlik mi? Evrakta sahtecilik!" diye mırıldandı şaşkınca.

"Heh ondan"

Heyecanla yerinde zıpladığında "O zaman net bir on yılı var." diye şakıdığında neşeliydi benim için. Ortak kullandığımız sipsiden keyifle bir derin nefes aldığında aniden fazla çektiği için dumanı burnundan çıkmış, ihtiyaçla öksürmüştü.

Elimle sırtını patpatlarken "Başım döndü lan, ne kattın buna?" diye tepki verdiğinde güldüm.

Keyfim yerini bulurken "Sevgimi" diye söyledim muzipçe.

Hemen lafını kıvırmak için "Baş döndürücüsün baklavalı çöreğim." dedi bir şiir dizesi okur gibi, cümlesini romantize ederek.

O ince parmaklarını göğsüme götürdüğünde oynaya oynaya gevşettiğim kravatımdan kavrayıp çekti, yüzlerimiz arasında santimler varken bacağını üstümden atıp kucağıma oturduğunda sol elimi çıplak sırtına destek ettim. O güzelim topraklarına bakarken "Kollarımda olduğuna göre bayılabilirsin sevgilim." dedim dudaklarına uzanarak. Küçük, kırmızı, baldan tatlı dudakları...

O koca gözlerini alttan alttan yüzüme diktiğinde çıkık omuzlarını sallaya sallaya göğsüme yaslandı. "Ayık kalmakta ısrar ediyorum."

Sarhoş kafayla olmayacağını söylediğim şeyler planlıyordu o zihninde. Bunu görebiliyordum. Ve ben artık kendimi geride bırakmak istemiyordum, sandığı gibi utangaç biri değildim. Tabiki istediğimce dokunmak, onu kendime katmak istiyordum.

Ama bir şey vardı beni tutan.

Ya annem gibi pişman olacak olursa? Ya bir gün beni sevmeyi bıraktığında pişman olu- aniden dudaklarımda keskin bir acı hissettiğimde düşüncelerimden sıyrılmıştım. Talya dişleriyle etimi sıkıştırıyordu, tam ona karşılık vereceğimde ise ayrıldı.

"Bana anlatmadığın şeyleri düşünmeyi kes demiştim Aram, üstelik şuan kucağındayım." diye çatık kaşlarıyla yaptığı isyanında haklıydı. Söylemişti. Arabada geçirdiğimiz günün ardından kendimi tutamadığım için öfkemden sebep ondan kaçınmıştım. Ve bunu fark ettiği an aklımdan ne geçtiğini sormuştu. Cevap vermediğimde ise bu kuralı koymuştu.

"Afedersin, sevgilim. Sendeyim." diye gözlerimi sıkıca kapayıp açtığımda belinden daha sıkı kavradım kollarımla. Yüzünü boynuma gömdüğünde huysuzca söylenmeye başladı. "Hakkında birşey bilmediğim için kendime kızıyordum sürekli ama sende hiç yardımcı olmuyorsun. Haftalardır bekliyorum, sen kendin benimle paylaş diye. Ama yok."

Ondan bir gizlim saklım yoktu. "Neyi merak ediyorsun?"

Dudaklarından sızan ateş nefesi boynuma vururken "Adın ne?" diye sordu.

Sorgulamadan "Aram" dediğimde ne ara oraya gittiğini bilmediğim parmakları kalçamı cimcimklemişti. "Çarpacağım şimdi ağzına, onu sormadığımı biliyorsun."

Aram. Ağzıma yapışan bir kelimeydi. İstemeden de, hoşlanmadan da olsa alışmıştım. Bir şeye alışınca onu sevip sevmemek kalbin için pek önem teşkil etmiyordu.

Asıl ismim. Asıl beni sormuştu.

Harfler zihnimde yanyana gelirken dudaklarımdan dökülmüştü usulca. "Mateo" diye fısıldadım, yıllar sonra ilk kez adımı. Sonrasında içimden tekrar ettim. Mateo Castillo Marquez.

Tepkisi için sevgilime baktığımda düşünür bir ifadeyi sahiplenmiş olduğunu gördüm. Ağzının içinde "Hmm, Mateo. Mateo. Mateo... Sanırım alışabilirim." diye mırıldanışını duyduğumda bu tatlı hareketi hoşuma gitmişti.

Birden kafasını kaldırıp, topraklarını yeşillerime katmak istercesine gözlerime diktiğinde "Sevgilim," diye seslendi. Dudaklarımı yanağına bastırırken gözlerim onu o çiçeksi kokusuyla kapanmıştı. "Güzelliğim." diye mırıldandım söyle dercesine.

Tınısına şiirler yazdıracak ince sesiyle "Fóllame" dediğinde öpücüğüm burnunda kalakalmıştı. Hassiktir. Ne demişti öyle? O öyle söyleyince nasılda makul bir istekti...

Vücudumun gerildiğini hissederken tekrarladı. "Duro fóllame, Mateo."

Büyük siktirdi. Joderdi. Bu nasıl naneydi? Gözlerimin içine içine ne dediğinin farkında mıydı?

Talya al al parlayan yanaklarıyla tatlı tatlı gülümserken bir karşılık bekliyor gibiydi. Kasıklarımda hissettiğim o boktan karıncalanma bedenime bir takım istekler verirken onu daha da kendime bastırdığımda tek kolumda belininin tümünü kavramıştım. Zorlukla yutkunup nihayet konuşabildiğimde "O kelimenin anlamını biliyor musun sen?" demiştim.

"Biliyorum tabi, özellikle Miray'a sordum." diye saçma bir şey konuşmuşum gibi burnunu kırıştırdı. "Ama sen bilmiyor gibisin."

Miray... Bacaksız Miray. Sen nerden biliyorsun bu kelimeleri Miray.

Sağ elim usulca kumaştan süzülürken son durağı uzun pürüzsüz bacaklar olmuştu. "Biliyorsun yani." Bilmediğine emindim. Telefonda belki ama yüzüme karşı öyle bir şey diyemezdi, utanırdı.

Parmaklarım elbisenin altına daldığında ise onun kusursuz kalçalarını sıktım hafifçe. Dokunuşumla mayıştığından "Hıhı" diye bir ses çıkardı ve tekrar etti. "Duro fóllame"

Boynuma bir sıcaklık intikal ederken nefeslerim zorlaşmıştı. Bir lisan bir kadına bu kadar mı yakışırdı? Söylediği kelimeyi içtenlikle dile getirmesi beni tutan o görünmez zincirleri parçalarken bir duman için sakince masaya uzandım. Ardından uzunca nefesimi çektiğimde zehir ciğerlerime nüfsediyordu.

Talya'yı omzundan çekip yüzyüze gelmemizi sağladığım an hızımı kontrol edemeden o kan kırmızı dudaklarına asıldım. O bu hareketimi beklemediği için yana doğru savrulacak olduğunda belinden destek vererek hızla koltuğa yasladım bedenini ve içimde taşıdığım zehri üfledim dudaklarımı araladığım o kısa boşluktan.

Nargilenin pek de övülecek olmayan aroması onun dudaklarıyla bütünleştiğinde enfes bir tat kazanmıştı. Dilimi o lezzeti hissetmek adına dudak çizgisine sürttüğümde bir gıdıklanma oluşmuştu sol tarafımda.

Üste göre büyük kalan, toplu alt dudağını dişlerim arasında emerken elleriyle pat pat kaburgama vurduğunda geri çekildim, zor da olsa. Talya sıkıca yumduğu gözlerinin üstüne kaşlarını çatmıştı. Rengi az öncekine kıyasla daha bir kızaran aralı dudaklarından verdiği hızlı soluklar göğsünün aceleyle inip kalkmasına neden oluyordu. Bakışlarım frikik veren dekoltesine iliştiğinde kontrolümde olmadan yüzümü oraya götürmüştüm bile.

Tenine yakışan dudaklarımla çatalına sokulduğumda sol göğsünün başlangıcına, tam kalbine tüm sevgimle bir öpücük bıraktım. Öyle hızlı atıyorduki, dudaklarımda hissetmiştim.

Ellerimi üstünde durmak için kullandığımdan kaygan kıyafetini dişlerimle kavrayıp sol göğsüne doğru çekiştirdim. Lakin karşılaştığım şeyle sidikli don gibi kalmıştım. Bu neydi lan?

"Talya? Bilmediğim bir yaralanma mı yaşadın? Burası iyi mi?" diye sorarken kafamı kaldırıp sevgilime baktığımda gözgöze geldiğimiz an kaçırdı o toprakları benden.

"Bir şey yok" dedi dişlerinin arasından zorlanarak. "Bant onlar, sütyen giymediğim için kullandım."

Tekrar önüme döndüğümde ağırlığımı tek elime verip ucunu kapayan o yuvarlak bandı yavaşça çekip çıkardığımda aynısını diğer tarafa da yaptım. Gerçekten de yaralanmış değil, daha çok öpülesi görünüyordular.

/Buradan sonrası +18 askimlar rahatsız olan kaçsın hemen xpkdğsls/

Dudaklarıma göğüs ucunu aldığımda ağzımın içinde sertleşmesiyle saç diplerimde bir takım çekiştirmeler hissetmiştim. Bedenimi dikkatle açtığı dizleri arasına bırakırken bir elimle çıplak bacağını kavrayarak kendini açmasını sağladığımda tam o anda sevgilimin o tapılası sesinden titrek bir inilti kaçmıştı. "Acele et, sabredemiyorum Mateo."

Özellikle ismimi kullanması gülümsememe sebep olurken parmaklarımı bacaklarından yukarı, eteğinin içine soktuğumda elime değen ıslaklıkla şaşırmıştım. Hızla aşağı kayıp koltuğun ucuna diz çöktüğüm an uzun eteğinin yırtmaç kısmını yana çektiğimde karşılaştığım şey bu kez daha çok şaşırmama sebep olmuştu. Altında herhangi bir iç çamaşır yoktu, zevkle şişmiş küçük kadınlığı apaçıktı. Bu sebepten zevk suları eteğine kadar akmıştı.

Tüm gece böyle mi gezmişti? Ya ben yokken rüzgar falan çarptıysa da eteği açıldıysa? Ya bir densiz sevgilime baktıysa? Hepsi bir yana üşümemiş miydi lan? Soğuk sevmiyordu.

"İç çamaşırımı sen mutfaktayken çıkarttım Mateo!" diye isyan eder, yeter der gibi bağırmasıyla anlamıştım. "Bir kez daha durursan seni çok fena yaparım! Duydun mu beni?"

Duymaz olur muyum? Eşyalar, tablolar ve duvarlar olarak duyduk hatta. Ama yalnızca son bir şey yapacaktım, görmek istediğim bir şeydi.

Elimi, masaya fırlatmak suretiyle bıraktığım marpuça attığımda ucunu dudaklarıma yaklaştırıp bağışıklılığım olmasa başımı ağrıtacak derecede yoğun bir nefes çektim içime. Ardından açtığı bacakları arasından yapacaklarımı izleyen Talya'ya gözlerimi diktiğimde bana yaptığı gibi nefesimi üfledim. Kadınlığına bıraktığım hava bulutunun arasına karışırken bacaklarıyla manzaramı bozacak olduğunda dizlerinden tutup engel oldum ve zevkiyle kasılıp gevşeyen deliğine odaklandım.

Ben dokunmadığım için muhtemelen dayanamadığından araya elini sokmaya çalıştığında hemen yakalayıp dizine bastırdım. Eli kolu bağlandığından ağlar bir sesle çırpınırken bağırdı. "Kahrolası adam, bana eziyet etmekten zevk mi alıyorsun?"

Yoo ne münasebetti? Sadece manzaram hoştu.

Tam ağzımı açacak olduğumda Talya sağ ayağını geriye doğru atıp bacaklarını tam ikiye açtığında öndeki dizini kırıp ne olduğunu anlayamadan üzerime zıplamıştı. Önceki hayatında ninja falan mıydı bu kız.

Dizlerim üstüne oturduğunda şuana kadar onda ilk kez gördüğüm bir ciddiyetle suratıma baktığında elleri kemerimin tokasında geziyor, beni deli edecek tıkırtılar çıkarıyordu. Kemeri kaşlarımı çatacağım bir hızla çözüp attığında gömleğimi iki yandan kavradı ve tüm gücünü kullanırcasına çektiğinde yalnızca bir kaç düğmemin açılıp kopmasına ters ters baktı. "Çıkar, çıkar şu gömleği ya. Yada makas yok mu? Parça parça edeceğim şunu-" diyerek bana sinirine gömleğe sardığında gülesim gelmişti lakin hiç yeri değildi. Onun yerine ensesinde topladığı saçından kavradığım gibi dudaklarıma çektim onu. Aynı hırsıyla üst dudağımı ısırırken dizlerinden kayarak kasıklarıma sürüneceğini anladığımda sol elimi arkadan geçirip vajinasını avuçladığım an kafasını geriye, kendini elime iterek kadınsı bir tınıyla inledi.

Ona dokunmak vücumdumdaki karınca sayısını arttırıyordu. Uyuşuyordum. Ve dahası şuan ne kadar ateşli göründüğünden haberdar mıydı?

Yok bu burada olmayacaktı.

Elim alt kısmında aynen dururken birden ayağa kalktığımda kolları boynuma, bacakları kalçama sarılmıştı. Adımlarım gecenin devamı için salondan ayrıldığında kapı tarafından üst kat merdivenlerini tırmanırken zaten yanan boynumda gezinen yaramaz öpücükler nefesimi kesiyordu. Ayrıca kemeri attığı için adım attıkça pantolon götten kayıyordu.

Aniden köprücük kemiğimde tatlı bir sızı oluştuğunda o sik karıncalar güçten düşürmüştü bedenimi bir anda, son basamağa Talya'yı bıraktığımda yanına çökerken nefes nefese kalmıştım. "Hemen yoruldun mu sevgilim? O kaslarının içi boş muymuş yani?" diye suçunu bilmezmiş gibi alay etti iri, ceylan gözlerini kırpıştıra kırpıştıra. Ama avucum hâlen kadınlığını tutarken böyle cesur konuşması bir hataydı.

"Yaramaz bir sevgilim var." dedim napalım der gibi. Ondan bir basamak altta dururken vajina dudakları arasına giren, ıslaklığıyla ıslak parmaklarımı ileri geri kaydırdığımda bedenini istekle elime iterken yavru, minik bir ceylana dönmüştü birden.

Dirsekleri üzerinde geriye, yere doğru uzandığında orta parmağımı usulca içine iterken hafifçe kıpraştırmamın sebebi onu kendime hazırlamaktı. İki yana açtığı bacaklarını kapatmamak için elleriyle tutarken bana doğru kızdı. "Biraz olsun acele et artık! N'olur?" Titrek inlemeleri dudaklarından taşarken dizlerim üzerinde doğrulduğumda boxerımı açıp sol elimdeki kayganlığı elemana yaymaya başladım.

Kendimi ona hizalayıp sürtmeye başladığımda çırpınmaya başlamıştı olduğu yerde. "Talya sevgilim, bana bak. Gözlerime." dediğimde zevkle bayıklaşan bakışları itaatkarca yüzüme ulaşmaya çabalarken birden kalçalarından tutup çektiğimde evi inleten çığlık atmıştı ve artık bayık bakmıyordu. Dudakları 'o' şekli alırken yanakları güneş yanığı olmuş gibi kıpkırmızı kesilmişti. Ben ise küfretmemek için dişlerimi sıkıyordum...

Yavaşça geri çekilirken darlığı sebebiyle beni zorluyordu lakin yaşattığı zevk de öylesine yoğundu. "Ahhhmm, Aram..." diye seslendiğinde Mateo demeyi düşünemeyecek kadar aklını kaybettiğinin farkındaydım. Dediğim gibi sorun değildi. Hiç olmadı.

Kollarımla Talyanın bedenini kavrayıp ayağa kalktığımda hızla kendi odama dalıp ayağımla kapıyı çarptım. Talyayı yatağa dizüstü bıraktığımda kaçmasına fırsat sunmadan göt deliğinden kayarak vajinal deliğine doğru masaj yaparken, ellerimle kalçalarını ayırıp yerine kendimi soktuğumda kayganlığı yeterli yapış yapış göründüğü için göt deliğini açtırıp erkekliğimi dayadım. İnce belinden aşağı inip kadınlığının zayıf noktası, klitorisine parmak uçlarımla bastırmaya başladığımda kesik kesik inlemeleriyle parmaklarımı hızlandırdım.

Bir elim altta onu okşarken diğerini omzuna koyup hızla çektiğimde sert birleşmemiz Talyanın beni daha fazlasına teşfik eden çığlıklıklarına çıkıyordu. Ayrılıp birleşmelerimizin oluşturduğu o ıslak sese alıştığımı hissedince Talyanın altındaki elimle açık vajinasına bir şaplak attım. "Mm-ahh! Acıttı."

Bu sızlanışı beni daha bir tetiklediğinden az önceye kıyasla daha hızlı vurdum, arka deliğine girip çıkarken. Bir çığlık daha atarken elimin altında kalp gibi atışlarını hissettiğim kadınlığını sertçe ovup sıktım ve parmaklarım oradan ayrılıp hızlıca dolgun kalçalarına ulaştı. Onları da bastırarak sıktığımda "Ah-Arammh. Acıdı." diye inlemesi atacağım şaplağı durdurmuştu.

Sesi öyle zayıf çıkmıştı ki, sonlarda olduğunu anında kavramıştım. Göğsümü sırtına eğip iki yandan diri memelerini kavradığımda onları kullanarak kendime çekip itiyordum. Talya birden titremeye başladığında geleceğini anlayarak sakince yavaşladım. Tam durgunlaştığımızda ise kadınlığı dışına hücum eden tatlı suları bacaklarına sızmıştı.

Rahatlaması için kalçasından çıktığımda kendini yatağa bırakmıştı. Ben ise... Çok fena bir haldeydim. Daha boşalmamıştım ve malafat sertleşmekle Everest'e çıktı çıkacaktı.

Yaşadığı duygu yoğunluğuyla terleyen teni, dolu gözlerinin nemi, misali bir tanrıça gibi siyah çarşaflar arasında parlayan ışıktı.

Basıyordular bana. Sıcak. Boynumdan fitillenen o küçük ateş bedenime yayılmıştı. Yangın vardı. Yanıyordum. Gömleğimi eteklerinden tutup çıkartıp rastgele attığımda, onunla birlikte kravat da uçmuştu.

Güzelimin yanına otururken onun bu görüntüsüne iç çekerken bulmuştum kendimi. "Mateo" diye dudakları arasından mırıldandığında gülümsedim. "Güzelliğim," diye seslendiğimde bir cevap vermemişti.

Onun yerine oturur pozisyona geçti. Ardından eziyetler ettiği ayaklarının üzerine kalktığında tam karşımda durdu. İncecik parmakları saçlarına gittiğinde çıkardığı tokasını alıp attığında uzunca saçları dağılmıştı omuzlarına. Elbisesinin askılarını çıkarıp ön kısmını aşağı indirdiğinde kumaş onun kavisli belinde durmuştu. Parmak uçlarıyla omzumu ettiğinde bakışlarım ortaya serdiği bedenini okşarken karşı çıkmadan geriye doğru yaslandım. Benimle birlikte bacaklarıma tırmandığında birden çavuşa uzanıp kavradı ve kadınlığını hizalayıp aniden oturduğunda aynı anda inlemiştik. Bağırmak da denebilir ya da.

"Ahhh, sevgilim."

"Oh mierda! Talya! Mi cariño caliente!" diye konuşurken hiç düşünmeden çıkmıştı kelimeler ağzımdan. *Ateşli sevgilim.*

Talya dizlerinden destek alıp zıplamaya çalıştığında parmaklarım yuvası gibi kalçalarını kavradı, ona hareket için destek olurken her zıplayışı, her kavrayışı, titrekçe sallanan diri göğüsleri başıma belaydı. Ama nasıl güzel bi bela...

"Talya'm..."

"Hıııı"

"Bu elbise önemli mi?" derken ellerim kalçasından sıyrılıp aramıza giren elbisesinin yırtmacına ulaşmıştı bile.

Anlam veremez gibi "Bu gece için almıştım." demesiyle kumaşı iki yanından ayırmam bir olmuştu. Elbise ince kumaşı nedeniyle iki parçaya bölündüğünde bedenlerimiz arasında bir engel kalmamıştı. Birden geleceğimi hissedince kadınlığından çıkmak için onu kaldırmayı denediğimde omzumdaki parmaklarını bastırdı, uzun tırnakları etimi sıkıştırırken "İçime gel." dedi, emreder gibi çıkan tonlamasıyla.

Kucağımda gerileyip birden oturduğunda engel olamadığım bir ses boğazımdan firar ederken sıcaklığım sıcaklığına, o çiçeksi kokusu kokuma karışıyordu. Üstümdeki bedeni yorgunca göğsüme koyduğunda ise çıplaklığı çıplaklığımla bir olmuştu. Tanıdık bir şarkıdaki gibi, teni tenimeydi.

Çeneme değen saçlarına minik bir öpücük bırakırken onu kucağımdan çevirerek yatakta döndüğümde yer değiştirmiştik. Yüzümü onda yaptığım izleri taşıyan göğsüne bıraktığımda kalbinin atışları kulağımdaydı.

Sayamadığım dakikaların ardından yavaşça kendimi içinden çektiğimde hissettiğim akışkanlıkla hafif doğrulup birleşme noktamıza bakarken Talya'mın ilgili gözleri üzerimdeydi.

İçinden çıktığımda kırmızının tonlarını taşıyan kadınlığından sıvılarımız akıyordu. Görüntü bedenime tekrar bir karıncalanma saldığında gözlerimi yumup o hissi atmak istedim. İkinci tur için hazır olmayabilirdi.

Ortaya çıkan dağınıklığı görmezden gelmeye çalışarak Talya'ya dönerken bacak arasında bir kızıllık görür gibi olduğumda hızla oraya baktım. Hayır, yanlış görmüyordum.

Kan. 

Kanıyordu.

Sikime sokayım, kızı parçalamış mıydım? Aklıma sıçayım, kendimi o kadar kaybetmiş olamazdım.

Korkuyla toparlanarak yerimde doğrulup sevgilime döndüğümde "Talya kan," dedim zorlukla. "Hay sangre. Está sangrando. Canın acıdıysa söylemeliydin. ¿Por qué no dijiste? No, no! Hastane gerek. Acıyor mu? Lo siento. Lo siento mucho." *Kan var. Kanıyor.* *Neden söylemedin?* *Özür dilerim. Çok üzgünüm.*

Endişeyle söylediğim kelimelere tatlı tatlı baktığında gülümsedi. "İyiyim, önemli bir şey değil o."

Nasıl değildi önemli? Kan vardı. Kan!

Ellerimle omuzlarından kavrayıp kucağıma çektiğimde "Hastaneye gidiyoruz" dedim kararlı bir sesle.

Lakin o birden kocaman bir kahkaha attı. İki eliyle yanaklarımı ısttığında "Böyle mi gitmeyi düşünüyorsun?" dedi çeneme bir öpücük bırakmadan hemen önce.

Doğru. Bu halde sokağa çıksak yolumuz karakol olurdu. "Bekle hemen tişört veriyorum sana." diyerek dolaba gideceğim sıra bir kahakaha daha attı. Güldüğüne göre canı acımıyordu.

Gülüşlerini zaptedebildiğinde "Sorun değil dedim sana... Yarın regl günümdü, erken olmuşum sadece." diye açıkladığında içime bir su serpilmişti.

Şükürler olsun.

Sevgilimi delmemişim.

 

[|━|]

Asıl smutu bu kadar uzatmamın sebebi asla otuz birinci bölüm olması değil, kesinlikle değil, hiç değil ne alaka yane eüzöjepbsıaü

Aramın ah pardon, Mateo'n ağzından yazmakta kararsızdım ve epey zorladım; sonuçta smut sahnesiydi ama yaptım bikere. Olduysa oldu olmadıysa da böle olsun, çok uzun süre bu bölümü yazdım yeter.

Sonraki bölümün gelmesi iki haftayı bulur bebsler (çakallık edip bu bölümü uzun yazdı)

Loading...
0%