Yeni Üyelik
34.
Bölüm

Otuz Bir (Asil & Miray)

@yeagereen

Asil ve Miray bölümüdür isteyen geçebilir

Kalanlar ise oy ve yorum yaparsa öyle sevinirim ki anlatamam

[|━|]

Aram ve Talyanın gidişinin üstünden saatler geçmiş birbirini kovalayan bakışlar başbaşa kalmıştı. Asil, iki arkadaşını tebrik edip Miray'ı da alarak ayrılmıştı salondan. İlk başta bu orman bakışlı kızı istediği yere bırakacak olan Asil biricik Talyası ve o gâvurun yalnız kalmak istediklerini düşündü. Ayrıca Aram'ın bu geceki bakışları hiç hayra alamet değildi de hadi hayırlısı.

Asil freni çekip aracı durdurduğunda yanındaki küçük kadın nereye geldiklerine baktı şaşkınca. Adam ona sormuştu evine bırakayım diye ama reddetmişti. Bu gece abisinde kalmaktı fikrindeki, eve gitmek değil. "Neden buraya geldik?"

Oğlanın safir bakışları özenle kızın yüzünü bulduğunda "Evini istemiyorsun. Abini söylememe gerek yok. Seni kendi kaldığım yere götürsem Talia hanımın sorgu sualinden nefes alamazdın." diye açıkladı uzun uzun. Lakin kızın kaşları cümlesiyle çatılmıştı. Kızgınca başını sola çevirdiğinde huysuzca söylendi. "Neden senin evine gidecekmişim be!"

Asil kızın çıkışmasıyla keyiflenirken onun kızmalarına razıydı; yüzüne bakmayıp, mesajlarını görmeyip, aramalarını açmamasındansa. Hastanedeki o günden sonra sobelemece oynarcasına kaç kovala yaşanmıştı. Miray, o hırçın kız Asil'in adının geçtiği yerde bile huzursuz oluyordu. Adamın sıcak kolları arasındaki güven, onu korkutuyordu.

"Gelme zaten. Haftalardır benden kaçan kızı bi anda kaldığım yere götürmem." diye güldüğünde arabanın kapısını açıp çıkarken kafasıyla işaret etmişti Miray'a. Kız simsiyah kirpikleri arasına sıvışan yemyeşil bakışlarını giden adamın arkasında tuttu. O çık dediği için inat edip oturası gelmişti lakin on beşinci saniyede sıkılıp kapı koluna uzandı.

Kısa ve küçük bacaklarını dışarı attığı an buz gibi soğuk tenini ısırmıştı. Elbisesi kısa olduğu için bacakları çıplaktı, önemsemeden kalkıp kapıyı kapattığında köprü kenarına doğru yürüyen adama yetişmek için topuklu ayakkabılarıyla pıt pıt koştu. Asil topuk seslerini işitirken yüzünde engel olamadığı bir tebessüm oluştu. Belini korumalığa yasladığında hemen yanında o vardı.

Kız adamın bakışlarını görmezden gelerek omuz silkip önüne döndüğünde yıldızların aynası olmuş denizi seyretmek çok hoş gelmişti. Gökyüzünden hiç bulut yoktu, parlaklığını sakınmıyordu çöken gecenin dipsizliğinde kaybolan bizlerden.

Denizin ve sessizleşmiş şehrin fısıltısı kulaklarına bağırırken derince nefeslendi küçük kadın. "Neden buraya geldik?"

Cevap apaçıktı. "Gidecek yerimiz olmadığı için."

Miray'ın gidecek yeri vardı. Asil'in gidecek yeri vardı. Öyleyse neden? Neden böyle demişti?

Miray usulca çevirdi yüzünü, merakla dikti ok bakışlarını. "Var benim yerim, sadece hava almak istedim biraz."

"Yalancı."

"Değilim yalancı."

"Öylesin" Asil yaslandığı demire rahatça kolunu yaslayıp belini neredeyse doksan derece büktüğünde Mirayla yüzyüzeydi. "Seni buraya getireceğimi bilmiyordun."

Miray alışkanlıkla itiraz adına dudaklarını araladığında verecek bir cevabı olmadığı için birbirine bastırdı. Yalan söylemişti, evet. Ama gidecek yeri yok da değildi. Vardı. Yani vardır.

Asil yanıtsızlığı bir yanıt olarak kabul ettiğinde yavaşça geri çekilip sırtıyla demire abandı, yüzü göğü karşılarken.

Aralarına bir süre sessizlik hakimiyet sağlarken Asil'in araladığı dudaklarından çıkan kelime bir balyoz vurmuştu o sükûnete. "Ağlama."

Bir dolu orman bakışlar hiddetle aptal sarı kafayı bulduğunda "Mal mısın? Niye ağlayayım?" diye çıkıştı. Mal mısın da soru muydu? Herif deli gibi köprü korumalığına abanıyordu.

Asil ise bambaşka bir evrende gibi davranıyordu, oradan buradan konu açıyordu. "O gün neden intihar ettiğimi düşündün Miray?"

Ne kadar içmişti bu? Sarhoş sarhoş konuşuyordu.

O gün neden intihar ettiğini düşünmesi ve hiç tanımadığı o adama bağırması insan sevgisi, yaşatma aşkından değildi. Sadece... Sadece tutup çekmişti işte. "İnsanlık yapıyoruz, suç." diye kesmeye çalıştığında Asil uzatmak ister gibi konuştu. "Ben kendimi öldürmem Miray, beni doğrurmak, yaşatmak için kendini parçalayan kadına saygısılık olur bu."

Sözlerini öyle bir netlikte söylemişti ki inanmıştı Miray. Bu kez bir çekinceyle "Köprünün tepesinden sallanırken kim görse-" diye konuşmaya başladığında Asil'in alaylı gülüşüyle sözleri aksamıştı.

Asil yaslandığı yerden doğrulup bakışları dosdoğru minik suratını buldu. Elini kaldırıp dokunma ihtiyacıyla yüzüne çıkarttığında beklediği gibi kaçmamıştı kız. Safir bakışları miniminnacık burnunu okşarken parmak uçları hafifçe sıktı ucunu. "Pinokyo olmakta emin adımlar atıyorsun."

Elini ayıramadığından omzuna dokunduğunda geekiğinden daha soğuk olması sebebiyle geri çekilip ceketini çıkardı düşünmeden Asil. Miray'ın önüne dikilip ceketi etrafından geçirdiğinde göğsünde birleşen iki yakasını iliklemek yerine elleriyle tuttu, ardından yüzyüze gelmek adına eğildi.

Safirlerini sonsuz ormanlara dikip "Kim görse öyle anlardı belki ama o kadar tepki vermezdi. Kendisini ikiye katlayacak adamı motoruna oturtmazdı. Ağlamazdı." diyerek üstelediğinde Miray kaçmak istedi. Ağlıyorsun diyordu sürekli ama Mirayın göz yaşları bile yoktu. Topukları götüne vuracaksa bile çok hızlı koşmak istedi. Anlaşılıyordu. Biri, onu açıkça anlıyordu. Hemde o anlatmadan. Hemde en istemeyeceği kişi.

Koşmak istedi ama yapabildiği bir santimlik bir ayak hareketiydi. Çıkan sürtünme sesine karşı bacaklarına kadar uzanan ceketinin ön kısmının sıkılaşıp çekiştirilmesiyle yüzleri arasında santimler kalmıştı. "Duygusal biri-"

Lafı ikinci kez kesildi."Değilsin. Duygularını açıkça yaşayan biri değilsin sen."

"Tamam sus. Sus ne olur?" dedi, gözlerini kaçmak için kapattığında. Çok yakındı. Çok yakın.

Susmadı. "Aksine kusursuz bir yalancısın. En yakınını, abini bile kandıracak kadar."

Sıkışmıştı. Miray çok sıkışmıştı. Yalan söyleyemiyordu. En iyi yaptığı şeyi yapamıyordu. Bir aydır yaptığı gibi kaçamıyordu ya da. Kaçamıyor, kandıramıyordu.

Sıkı sıkıya yumduğu gözlerinin ardından son kez çırpındı. "Seni kurtarmak isteyende kabahat zaten, Asilzade Sertel bey." ses tonuna katmak istediği dalgayı tutturamamıştı.

Söylediği sözler ise Asil'in dudaklarının kıvrılmasına sebep olmuştu. İsmini inatla söylemiyordu.

"Miray," diye fısıldadı burnunun dibinde gözlerini kapatarak kendini gizlemeye çalışan bu küçük kadına gülerek.

"Hıı" dedi sadece.

"Neden anlaşamıyoruz sence biz hiç?"

Miray cevap bulamadı. Neden onu ilk gördüğünden beri hiç sevmiyordu?

"Sevmek için bir sebebim yok."

"Nefret etmek için bir sebebin var yani?"

"Eve- Hayır" konuşamadı. Yoktu. Nefret de etmiyordu. Sadece sinir oluyordu.

Ceketi kavrayan elleri sıkılaştı. Asil yaklaştı, yaklaştı. Burnu Miray'ın yanağına değdiği an durdu. "Birbirimize benziyoruz Miray. Hatta dur... Birbirimizin aynasıyız. Sen benim, ben sensin."

Ayna. Birbirinin aynaları. Birbirinin aynıları.

"Eş kutuplar birbirini iter belki Miray ama sen yansımanı öyle sevmiyorsun ki... Aynayı tutan bana hiç bakmıyorsun."

Aynayı tutan bana hiç bakmıyorsun.

Bir itiraf mıydı? Beni görmüyorsun mu demekti? Kendini sevmezken beni sevemezsin mi? Anlamıyordu.

Dizilerindeki güç birden giderken düşecek sandı küçük kadın elleri güçsüzce santimler ilerisindeki göğsüne tutundu, lakin omzunda o eller varken düşmesi imkansızdı.

"Aidiyet." dedi Asil. Mirayı tutan avuçlarının yerini kolları alırken kavradığı bedeni kaldırıp biraz önce yaslandığı yere oturttu. Eğilmekten yorulmuştu. "Ev adidiyettir. Gidecek yerin elbette var ama evin yok."

Var dedi Miray içinden, konuşmaya mecali kalmamıştı.. Var, evim var. Sonra iç sesi dedi ki: Yok. Sen evin ne olduğunu bilmeden kardeşin yağmura yakalanmasın diye çatı olmaya çalışıyorsun.

"Evi oluşturan duvarlar değil birbirine ait kişilerdir. Temeli ise anne ve baba. Senin evinin temeli çökmüş, bir çatının olması onu kurtarmaz." diye kelimlerini sakınmadan konuşan Asil'e kulaklarını kapatmak istedi Miray. Söyledikleri o kadar doğruydu ki çıplak hissetti kendini. Apaçıktı.

Nefesleri ağlama ihtiyacıyla sıklaşırken "Bunları bana neden söylüyorsun?" dedi titreyen dudaklarıyla.

"Bil diye"

"İstemiyorum."

Safir gözlerini elinin altında titeren kadının yüzünde gezdirdi. "Bende kaçma istiyorum." dedi, ağlamamak için büktüğü dudaklarına bakarak. "Sürekli içine içine değil gerektiğinde dışına akıt o göz yaşlarını istiyorum."

"Ağlamak istemiyorum, benim evim topraktan. Ağlarsam çamur olur. Kardeşim altında boğulur."

Asil iç çekti bu hüzünlü görüntüye, ağlayanlara hiç dayanamazdı ama bazen göz yaşı dökmek bir ihtiyaçtı. Sonra aklına doldu, günlüğüne karaladığı sıra sıra cümleler. "O gün beni kurtardığını söylemiştin değil mi?"

Miray konunun değişmesine neredeyse sevindiğinde kafasını salladı olumlu anlamda. Asil ise "Hayır" dedi net bir şekilde. "O gün kızıp bağırdığın da, kurtarmak istediğin de sendin Miray."

Asıl intihar meyillisi sensin mi demişti o?

Dayanamadı bu yakınlığa. Dudaklarını alnına bastırdı güzel kadının. Yanıyordu. Patlamak üzre bir yanardağ gibi. "Bana bak Miray" diye söylediğinde sesi kadife bir kumaş gibiydi. Rica etmişti sanki.

Saniyeler geçerken kızın bukle bukle gece saçları esen rüzgarla salınıyordu. Miray her zamanki asiliğinin aksine usulca gözlerini araladığında görüşü bulanıktı. Kolunu düşmemesi için sırtına koyan Asil bir elini yanağına çıkarttığında kızın gözlerinin içine baktı, dudaklarını araladı. "Gözlerin birer orman, bakışlarına zehirli sarmaşıklar dolandıran. İçinde yalnız bir kız çocuğu var, büyükce ağacın birinden kendini sallandıran."

Seni görmemem için beni zehirliyorsun, sonrada kendi içinde kendini öldürüyorsun... İntihar ediyorsun...

Miray durdu. Zamanı durdu sanki. Kalp atışlarını kulağında çarparken nefesini tuttu. Kaçmayacaktı. O kaçmasın istiyorduysa, bu kez kaçmayacaktı.

Tüm bedeni gibi titreyen parmaklarıyla karşısındaki adamın yakasını kavradığında nereden geldiğini bilemediği bir güçle dudaklarına atıldı. Asil'in sıcak lakin şaşkınlıktan aralık dudakları Miray'ın sömürgeciliği altına girdiğinde şaşkınca kırpıştırdı gözlerini. Lakin yanağına değen ıslaklığın başlangıcını görmesiyle gözlerini kapattı. Avuç içi kenardan ıslaklığı temizlerken ağzına gelen tuzlu tadı almıştı.

Onu ağlatan aileyi yakıp, yok etmek istedi.

Dudaklarını hoyratça öpmeye çalışan kadına şefkatle, bir bebek narinliğinde karşılık verdi. Birbirini ezen dudaklarına ufak ufak geri çekilmelerle öpücükler bıraktı ve rahatça ağlaması için uzaklaştı Asil.

Hemen kızarmış gözleriyle safirlerin içine içine baktığında Asil'in içi gittiğini bilmiyordu Miray. Omuzları hıçkırıklarıyla sarsılırken onu kolları arasında saklayan biri vardı. Uzunca ağladı. Denize bağırdı. Yeter dedi. Yoruldum dedi. Zaman böylece aktı gitti.

Bir sürenin ardından "Birbirimizin aynasıyız." diye tekrarladı Asil, çenesini ağlamaktan helak olmuş kızın saç diplerine bastırırken. "Artık sen benim, ben senin."

Aidiyet. Sen benim, ben senin.


[|━|]

Asil ve Miray benim buruk çiftim...

Loading...
0%