@yeagereen
|
Hellüü Ladies and gentlemen Bölüme oşşgeldiniz (malesef düzenleyemedim ama hatam varsa süleyiverin) Oys ve yorumss bırakınuss Kitappadim bozuk biliyorsunuz her zaman açılmıyor, geç kalma sebebim o [|━|]
Koku hafızasının taşıdığı anlar kolay kolay unutulmazmış. Şu zamana dek onun kokusuna bir tasvir bulamamıştım, hâlen de öyleydi. Lakin ikimize ait olan bu uyumu unutacağımı hiç sanmıyordum. Kollarım ve bacaklarım sımsıcacık bir gövdeye sarılırken oldukça rahat bir pozisyondaydım ve hiç bozasım yoktu. Pek değerli sevgilim ise ısrarla beni yatağa itmeye çalışıyordu. Daha da karşı gelemeyerek kendimi bıraktığımda ayrılmıştık, gözlerimi açacak olsam tip tip bakardım ancak yalnızca kaşlarımı çatmıştım. Bir süre sonra yüzüme bir yağmur gibi damla damla düşen öpücükler son durakta, dudaklarımda durduğunda minicik bir öpücük bırakıp tamamen uzaklaştı. Masa başına para bırakıp gitmezse iyi. Ben tatlı uykuma, yanımdaki yastığını çekip sıkı sıkı sarılarak devam ederken odanın kapı sesini işitmiştim. Yanımdaki yokluğu beni huzursuz ederken belki tuvalete gitmiştir diyerek uyumaya çalışmıştım lakin ben döndüm, döndüm, döndüm yerimde. O gelmedi. Bi sıçış bu kadar uzun süremez. Usulca gözlerimi araladığımda çat diye yüzüme çarpan günışığına sevgimi yollayarak hızla yerimde doğrulurken hissettiğim acıyla donup kaldım öylece. Avuç içlerim kasıklarıma giderken sızısıyla dudaklarımı dişlemiştim. Zevk anındayken hissedememiştim fazla; hızlı, acele, tekrar edelim tarzında kelimeler söylemiştim ama baklavalı pastam asla dinlememişti. İyiki dinlememiş, yoksa götümüzün üstüne oturamazdık falan. Akşam banyodaykenki diretmelerime ve dokunuşlarıma rağmen ısrarla neden ikinci turu reddettiğini şimdi çok iyi anlayabiliyordum. Az öncenin aksine yavaşça yataktan çıkıp yürümeye başladığımda göz ucuyla dağınık ama temiz yatak çarşaflarına baktım. Çimen gözlerine piknik yaptığım sevgilim beni keseleyip durulanmam için duşta yalnız bıraktığında muntazam bir hızla odayı toplamıştı. Üstüne yerler de çamaşır suyu kokuyordu. Kapı kolunu indirip odadan çıktığımda sola, merdiven tarafına geçtiğimde bir kova detarjanlı su ve içinde bir bez ile karşılaştım. Bakışlarım anlamak istercesine basamaklara düştüğünde zeminin yer yer ıslak görüntüsü daha henüz temizlendiğinin göstergesiydi. Temizlik hastası olabilir mi? Geçen sefer deri koltuğu ağlatıyordu si- silmek, evet. Sile sile ağlattı koltuğu. Aşağıdan gelen tıkırtılarla bedenim komut almış gibi basamakları inerken yürümek ilk an ki gibi zor değildi. İpini imanıma kadar sıktığım eşofmanın paçaları ufak ufak yeri süpürüyor, kollarından bir türlü elimi çıkartamadığım sweatshirt ise beni sıcacık yapıyordu. Merdiveni bitirip salon tarafına geçtiğimde direkt gördüğüm koltuk ile durdum. Tertemizdi. Etraf oldukça simetrik bir şekilde derli topluydu. Birden mutfaktan gelen gürültünün ardından duyulan sövgülerle meraklanarak mutfağa koştum. Aram üstüne akşam geçirdiği sweatshirt ve eşofmanının önünde boynundan astığı önlükle çömelmiş, yere düşen üç yumurtaya bakıyordu. Ağzı içinde homurdanışlarını belli belirsiz işitirken sessizce kapıya yaslanıp "Seni döllemeyi beceremeyen horozu hoplata zıplata sikeyim ben, yumurta halinle nasıl kaçarsın amına koyduğum? İş çıkartıyorsun dururken." tarzında giden söylemlerine şaşkınca kulak kabarttım. Aram ne zamandan beri böylesine küfür ediyordu? Ayrıca zavallı yumurta. İkidir Aram diyorsun, Mateo'ydu onun adı. Alış artık. diye kafamda konuşan ses ile hatırladım. Mateo olacaktı. Aram'ı sevmiyordu, bunu gece ilk kez Mateo diye seslendiğimde görmüştüm yüzündeki memnuniyette. Telaşla kalkıp suyu fokurdayan çayı tezgaha çekti. Hemen sonra kuru çayı ıslayarak demlediğinde makineden fırlayan kızarmış ekmekleri gördü ve duyamadığım bir şeyler daha söyledi. Muhtemelen yumurtadan önce çıktığından soğuyacak olmalarına kızarken olaya el atmam gerektiğini hissederek adımlarımı mutfağın içine attırıp tezgahın bir o yanına bir bu yanına koşturmasına rağmen hiç bir şey yapamayan sevgilimin cüssesine kıyasla sarılabileceğim kadar ince beline doladım kollarımı "Günaydınn" diyerek. Yanağım geniş sırtına değerken gülümsüyordum. Göbeğinin üstünden soğuk parmakları ellerimi kavradığında "Günler hep seninle aysın sevgilim" dedi, kalbimi çarpıntıdan yoracak bir sesle. Ahh damn mutluluktan ölmemi mi amaçlıyordu? Makinede çıkarılmaya bekleyen ekmeklere, ayağımın biraz gerisinde yeri yalayan yumurtalara ve tezgahta bekleyen çaydanlığa baktığımda güldüm boş bulunarak. "Beni yatağa itekleyip kaçarsan böyle olursun işte, her yer dağılmış." "Telefonun çalıyordu, mecbur kalktım." O lanet aleti kapatıp yanıma yatabilirdin demek yerine "Hım, peki." diye mırıldandım. "Temizlik de yapmışsın, eline sağlık sevgilim." Birden sağ elimi çekip bedenini bana çevirdiğinde büyükçe elleri belimden kavrayıp kaldırdı ve sıcak tezgaha oturmamı sağladı. Yüzlerimizi hizalamak adına hafif kafasını eğdiğinde dudakları burnumun ucunundaydı. Yakınlığı bacaklarımın içinden kalçalarıma doğru bir ateş topu yollarken işittiğim düşünceli sözleri kalbimi ısıtmıştı. "Kardeşlerimiz geleceklermiş, birimizin kalkması gerekti. E sende peri gibi uyuyordun kıyamadım." Dudaklarımız birleşsin isteğiyle yüzümü kaldırdığımda kalçalarımın acıyla yanmasına dişlerimi sıktım ve bir daha akşam ki gibi gaza gelmeyeceğime dair söz verdim içimden. Bu ne oglim oturamıyoruz baya. Sıcak nefesi nefesime karışırken ellerimi ensesinden geçirdiğimde birden artan acıya dayanamayıp hızla üzerine atladım. "Ayhhh, acıdı!" İri avuçları hazır gibi hızla bacaklarımdan kavradığında bir şey fark etmiş gibi geri çekildiğinde bakışlarım Mateo'nun yeşillerinin hedefine, az önce oturduğum yere gitti ve kalçamdaki ateşin sebebini öğrendim. Elektrikli ocak... Bir yavaşlıkla yüzümü sevgilime çevirdiğimde beklemediğim şekilde hareketlerimiz eş zamanla olmuştu ve onun ne diyeceğini bilemez ifadesiyle yüzleşmek dudaklarıma ani bir kavis verdi. Ardından ise koca bir kahkahayı. "Ya Talya, gülme. Kapattım sandım." diye açıklamaya çalışmasıyla alnımı omzuna yaslıyordum ve her kelimesi daha da gülme isteği oluşturuyordu. Sırtını arkaya doğru bükerken yüzyüze gelmemiz için uğraşmıştı lakin ellerimle ensesine sarılıp yüzümü boynuna gömdüğümden bir sümük misali ona yapışmıştım ve ayrılmaya hiç niyetim yoktu. "Gülmesene kızım. Mutfağa girince stres oluyorum ne yapayım? Elimde değil." Gülüşümle bedenim sarsılırken kıkırtılarım zorlukla durabilmişti. "Ne pişirecektin ki?" Cevap vermek için tereddüt eder gibi durdu ve "Daha gülmek yok" diye şart koştuğunda kafamı salladım. "Haşlanmış yumurta, Google'da yedi dakika yazıyordu. Saniyesi saniyesine yaptım, sonuç: bok. Ekmek kızarsın diye makineye koydum o da yandı mı kurudu mu anlamadım." Yumurta dakikasını kaynamaya başladıktan sonra tutmalıydı, ekmekler için bir şey diyemeyecektim. Onları zaten makine yapıyordu! Bu kadar da olmazdı ya. Olmamalıydı yani. Bence tabi. Bacaklarımı inmek istediğimi belli edercesine çekiştirdiğimde desteğini çekip yere basmamı sağladı. Ona arkamı, tezgaha yüzümü çevirdiğimde çayın üstüne baktım ve güldüm. "Eh, en azından çayımız hazır." Bu kez onunda güldüğünü nefesini sesli verişinden anladım. İri, şiş pazulara sahip kalın kollarını az önce ona yaptığım gibi belime dolandığında elleri kendi bedenine değiyordu. Tutuşunun sıkılığıyla gülümserken soğuk parmaklarının üstüne ellerimi yerleştirdiğimde başımı göğsüne doğru bıraktım. Lakin "Ağrın var mı? Nasılsın?" diye konuşmasıyla sinirle kalkınıp yüzümü yandan ona çevirdim hırsla. Varsa bile yok. Yeter yahu. Akşamdan beri milyonuncu soruşu. Tahminimce ters bakışlarım etki etmiş olduğundan "Tamam. Sustum." dedi teslim olur gibi. Boş boş dikilmektense bir şeyler atıştırabilmek adına sağda kalan buzdolabına adım atmak için ellerini itmeye çalıştım lakin mühürlenmiş gibilerdi. Bunun yerine yavaşça, penguenleri anımsatan adımlarla beraber ilerledik. Dolabın kapağından üç yumurta alıp kapatacağım sıra tek kolunu kaldırıp kalan dört yumurtayı da o aldı. Yine penguen adımlarıyla tezgaha dönerken "Sen tek yaşamıyor musun? Yemek yapmayı nasıl bilmezsin?" diye sordum merak ederek. Lavabonun içine bıraktığı küçük tencereyi çalkalayıp içini doldururken "Ada abla var, bazen o yapıyor. Yoksa dışarıdan." dedi. Elinden yumurtaları alıp tencereye koyarken parmakları yuvası gibi bedenimde dolanıp kürek kemiklerimi buldu. "Ada abla kim?" "Güvenip evimin temizliğini emanet ettiğim tek kişi." dediğinde ocağı açıyordum. Bir anlık kal geldi. Zaten kendisi çamaşır suyuyla nefes alıyor gibiydi birde temizlikçi mi tutmuştu? O evde yokken havada uçuşan toz zerreciklerini toplatmak için mi? Bu takıntısını sormak için kolları arasında dönerken anında bir eli omzuma, boynuma ve çeneme uzandı sırayla. Baş parmağı dudaklarımın birleşim noktasını okşarken "Dudakların..." "Şişmişler," dedim hemen, sanki memnun değilmiş gibi. "Senin yüzünden." "İmzamı taşıyorsun, kıymetini bil canım." diye övünür gibi konuşmasına içten içe gülerken "Hıııı, sende çok yakışıklısın sevgilim." dedim kenarı patlamış, ben dün geceyi hareketli geçirdim diye bas bas bağıran dolgun dudaklarını işaret ederek. "Aynen. Sokak arası kavgaya karışmışım gibi görünüyorum. Belalı belalı." "Olsun ben belalı belalı da severim seni" "Hımm, sen bir de karşı tarafı gör de diyeyim mi?" diye güldüğünde muzırca bakıyordu. "İki taraf da epey yoğun has(ar)lar aldı çünkü." Hasarlar derken kullandığı ses tonu ve oyunbaz tavrıyla s'yi z gibi vurgulamış 'ar' kısmını alçak bir tınıyla söylemişti. Hazlar demişti. Pislik! Son zamanlarda epey arsızlaşmıştı bu adam. Birlikte geçirdiğimiz anlar çoğaldıkça sanki gerçek yüzü ortaya çıkıyordu. Eskiden böyle miydi? Hiç. Utanıklıydı en azından. "Arsızsın!" diye yalandan çıkıştığımda direkt karşılık verdi. "Öyleyim" "Övgü değildi." "Hakaret ettin yani? Hiç etik değil." Oha, konuyu bir anda bana mı getirmişti o? "Arsızlık" dedim neyi kastettiğimi bastırarak. "Kötü bir şey sevgilim, ayıp ayıp." Daha cümlemi noktalamadan pat diye "Ayıp dün geceydi." dediğinde, her soruma hızla cevap vermesi konuşmamızın tansiyonunu yükseltmişti. Bu söylediğine şaşkınlıkla bakakalırken birden bangır bangır bir ses duyuldu. Bahçeden geliyordu. Baklavalı pastamdan ayrılıp merakla koridora koştuğumda hemen kapıyı açtım. Ve gördüğüm manzara... Büyük bahçeli bu dubleks evin önüne gelen BMW E60 beyazın camından kafasını çıkartmış Asil geceden kalma haliyle keyifle şarkıya eşlik ederken tek eliyle içeride direksiyonu kontrol ediyordu. Beni gördüğünde sol elini kaldırıp işaret etti. "Dur, ne zannettin? Seni ben değil, Allah affetsin, mal." Son kelimesiyle kaşlarımı kaldırdığımda ise "Tamam, sensin, özelsin. Zora gelmeyen kendine gelsin." diye devam etti. Ardından elini, muhtemelen dış demir kapıyı kapattığından yürüyerek yanıma doğru yaklaşan Miray'a çevirdi. "Vay va-va-vay seni lale, lale. Düştük ne hâle, hâle. Başa bin bela geldi, geldi. Sen gelmedin hâlen, hâlen (hâlen, hâlen)" Miray ona doğru bağıran hipopotamdan hallice Asil'e göz ucuyla baktığında gözlerini devirip önüne baktı. Lakin yanıma geldiğinde Asil ısrarla ona doğru söylediğinden parmak uçlarını alnına bastırıp sinirleri bozulmuş gibi güldü. Birden "Bu hep böyle miydi?" diye mırıldandığında güldüm kafamla onaylarken. Asil mutluluğun anasını ağlatırcasına tadını çıkarırdı hep. Genel olarak neşeli bir yapısı vardı. Çok nadir bozuk olurdu ve o zaman yanına bile gidemezdim. Mutsuzluğunu da ebesini halledercesine yaşardı çünkü. Göz ucuyla Mirayın akşamdan kalma elbiselerine baktığımda onunda beni süzdüğünü görmüştüm. Muhtemelen sevişip sevişmediğimizi tartıyordu kafasında. İki takılalım bela Dedim, 'Neden olmasın ki fena?' (ey) İki takıldık fena Geldi buldu bizi bela "Bu antin kuntin şey ne?" diyerek yanımıza gelen çimenlerinde koştura koştura uçurtma uçurduğum ile ikimizde ona döndük. Kıstığı gözleriyle incir ağacının altında duran arabaya bakıyordu. Seni yerler, yerler Parlak, ne bu mafya tripler? Elde tesbih, kafaya bi' fes ver Bari cumalara gelsen yekten Birden ses gittiğinde nihayetki Asil sol kapı açıldı. Gülerek yanımıza gelirken Miray lavabo bahanesiyle içeri geçerken üstünü değişmek için gittiğinden emindim. Aram, yani Mateo ile bende kapıdan geçeceğimiz sırada birden arkaya çekilmemle düşeceğim sanarak koca bir çığlık attım. Lakin Asil'in kolları arasındaydım. "Günaydın yok mu be" "Günaydın," diyerek çırpındığımda gelecek hamleyi bildiğimden ondan kaçmaya çalışıyordum. Yine manyak sevgi saçıyordu. "Olmadı, ben söyleyince söyledin." Ya sabır. "Tamam, indir beni." "Tı, olmaz" "Ya bırak! Araaam! Yardım et! İmdat!" Bir cevap alamayınca hayretle baktım ona. Yanlıslıkla yine Aram dedin Talya, öğren artık. Hızla kaçar gibi arkasını döndüğünde "Kardeşler arasına girilmez." dedi ve gitti. "Heh evet, ablanım ben senin. Bırak hemen" evet aramızdaki bir yılı saymazsak yalnızca ay olarak, bir ay falan. Adamın sürekli onun yanındayken kerdeşsiniz demeleri artık gerginlik konusu değildi. Asil'in üstün kaçmaları sonucu hâlâ bu konuyu konuşamamıştık ama sanki içten içe kardeşliğimizi de kabullenmiş, kelimelere döküyorduk. "Benim boyum senin boyunu geçtiğinden beridir ne yazık ki üstünlüğün gitti Talyacım" dedi ve dağınık saçlarımı elleriyle karıştırmaya başladı. Yeterince gıcık olmamışım gibi yanaklarımı da sıkmaya başladığında çığlıklarım eşliğinde eve girmiştik. Bu çocuk neden keyifliyken acısını benden çıkartıyordu hâlen sebebini bulabilmiş değildim ama o an sinirlensem de sonrasında psikopat bir şekilde iyi hissettiriyordu... Nihayet ayaklarım yere bastığında yürümek yerine tam Asil'in önünde durdum. Ve sadece onun duyacağı şekilde fısıldadım. "Akşam ne oldu? Anlat hemen. Söyledin mi ona? Ne tepki verdi?" Birden "Öptü" dediğinde gözlerimi kocaman açtım. "NE!" "Baya öptü işte, dayanamadı cazibeme. Dedi ki; erkek sus, ağzını aç, karşılık ve-" diye anlatırken konuyu sapıtmasına karşım bir tane çarptım koluna. "Salak, sus, konuşcaz evde." "Zevkle anlatırım." dedi sırıtık ağzıyla. Keyfi epey epey yerindeydi. Beraber mutfağa ilerlediğimizde Miray'ı masaya simitler bırakırken gördüm, üstüne rahat görünen gri bir eşofman takımı giymişti. Mateo ise çayları dolduruyordu. Yerdeki zavallı yumurtalardan ise eser kalmamıştı. "Oo simit nereden geldi aklınıza?" diye gülerek köşedeki sandalyeye oturduğumda Asil de karşıma oturmuştu. "Aç kalmayın diye gelirken alalım dedim. Malum abim ve aşçılık yetenekleri." Mirayın kinayeli konuşmalarına güldüğümde baklava diyarı sevgilim yanıma, karşısına Miray oturmuştu. Klasik peynir, reçel, zeytin, çay yanına simit vardı. Kendimi bir an okul dönemlerinde hissetmiştim. Sabah simit çay yapardım gariban, sefil halimle. Göz ucuyla karşımdaki ikiliye bakarken ikisininde sabaha kadar uyumadıkları yüzlerinden okunuyordu. İçimdeki fesat yer sabahlara kadar ne yaptılar sence diyecek olduğunda hemen susturdum onu. Miray reşit olsa da, daha küçüktü. Kafamı dağıtmak için "Asilettam benim için ölüp bittiğinden bir kez daha arabada sabahlamış anlaşılan da Miray'ı niye kendine kattın a-centilmen." diye rastgele konuştuğumda dediğim şeyi anlamak için geç kalmıştım. Asil bana hayretle gözlerini belerttiğinde dudaklarımı dişledim pot kırdığımın farkındalığıyla. Miray gergin bir kahkaha attı. "Ahahah ne arabası? Evden geliyorum ben Talya." "Abla, Miray" diye düzeltti çatık kaşları onu sevimli gösteren sevgilim. "Ya da yenge, birinden biri." "Ehevet, Talya yengecim ablacığım" diye ciddiyetle konuşunca araya girme ihtiyacı hissettim. Utandın tabi. "Hayır saçmalama, gerek y-" "Var," Ve lafım bir bıçak gibi kesildi, cümlem düzeltildi. Badem gözlerini sinir olduğumdan katır kutur ezeceğim çimen bakışlıma baktığımda kaçar gibi önüne döndü. Oldukça rahat bir poziyonda ağzına bir parça simiti atmadan önce katı bir sesle sordu. "Tüm gece onunla mıydın?" Burada o kişisi Asil oluyordu ve cevabı yaslandığı kapıdan merakla bekliyordu. Gözlerimi hemen yanına çevirdiğimde Miray ise ecel terlerini arkaya doğru akıtıyor gibiydi. "Hayır, ne alaka?" "Sana değil," diyerek sola, safir gözlü bebişime baktı. Ama öyle bir bakış, ayakta düzecekti çocuğu. "Sana sordum. Tüm gece kardeşimle miydin?" Tıpkı Miray, ben ve sen gibi Asil de beklemiyordu bu soruyu lakin düşünmeden, cıvıklık etmeden "Evet" dedi. Oğlum desene sende benim kardeşimle birlikteydin, desene! "Eve gitmesini söylemiştim?" diye soruşturunca Miray katlanamazmış gibi ciyakladı. "Ya abi, çocuk muyum ben? Ya da o benim özel hizmetçim mi? Reşitim, nereye gideceğimi bilirim." Çöreğim gözlerini sinirle yumarken mırıldandı. "Haklısın, ama bir kez dediğimi yapsan ölür müsün sen? İnsan gibi söylemiştim ayrıca da." Eve gitmesi ısrarını anlayabiliyordum. Annesi ve kardeşi. O eve istediği zaman girebilse kendisi kalırdı lakin yapamıyordu ve yalnız kalmasınlar istediği için Miray'a söylüyordu. Çok geçmeden Miray abisinin bu isteğini anladığında "Gittim eve" diye mırıldandı. "Yalan söyleme" "Gittim," derken kafasını kaldırdı. Yavaşça Asilden yana baktığında ekledi, sadece ikisinin anlayacağı bir dilde konuşurcasına. "Asil sadece yol gösterdi, yemin ederim gittim. Buldum evimi." Bulduğun ev Asil olmasın Miray. Bana öyle geldi biraz. Ama biraz yani. İsmini duyan Asil daha bir ilgiyle dinlemeye başladığında daha fazla üstelememesi için elimi koluna attım, umursamazca çayına uzandı. Bu sırada Miray da Asil'in uzattığı suyu içiyordu ters bakışlarıyla, abisine sinir olmuştu belli ki. "Mateo," diye özellikle ismini kullandım, alışmak lazımdı bir de. Kupasını dudaklarına götürürken o muhterem çimenlerini kahvelerimle birleştirdi. Efendim demekti bu. "Sakin ol, Fóllame duro." Hafif sessiz tonla söylediğim kelimeyle birden çayını püskürttüğünde öksürerek yana doğru eğildi. Telaşla ona döndüğümde Miray'ın da aynı durumda olduğunu gördüm, öksürüklere boğulurken Asil endişeyle sırtını patpatlıyordu. O da mı duymuştu? Niye böyle tepki vermiştiler ki? Yanlış mı söylemiştim? Miray'ın abisinde odaklı olan bakışlarına doğru "Yanlış mı söyledim?" diye sordum. Sonra Mateo'nun sweatını çekiştirdim bana bakması için. "Seni seviyorum diyecektim sadece." dedim açıklama çabasıyla. "Dikkatin dağılsın diye. Önceki sefer işe yaramıştı ya." Mateo öksürüklerini zorlukla durdurup doğrulduğunda keskin, ok gibi bakışları ve kasılmış yüz hatlarıyla dimdik kardeşine baktı. Miray suçlulukla dudaklarını birbirine bastırdığında "Talya abla o öyle her yerde söylenmez." dedi. Kendimi acayip salak hissediyordum. "Niye ki?" Hemen yanımda sevgilim tehlikeli bir gülümsemeyle aydınlanan dudaklarıyla "Niyesini göstereceğim ben şimdi," diye konuşurken birden ayaklandığında Miray ondan önce davranmış, hızla salona doğru koşmaya başlamıştı. "Abi, şaka olsun diye. Güleriz diye yeminle. ABİĞİĞİĞĞİİİ!" Mateo da peşinden kalktığında ayağındaki ev terliğini çıkarıp bize döndü. "İki dakika konuşup geliyoruz," dedi ve elindekini kapı eşiğinde dururken hızla fırlattı. "Bende şaka yapacağım abicim gel buraya!" Uzaktan Miray'ın acılı inleyişini duyduğumuzda çimen bakışlım koca adımlarıyla acele etmeye gerek duymadan yürümeye başladı. "Las zapatillas de casa no son zapatillas, son medio metro de plomo, ¡joder!" *Terlikleri terlik değil, yarım metrelik kurşun amına koyayım!* "Duyamadım abisi?" "Annem böyle atmıyor, vicdansız! Uzak dur benden, gelme!" İkisi birden kalkıp gittiklerinde Asil ile mal olmuş bir halde bakışırken kalmıştık. "Ne oldu az önce? Yanlış bir şey mi söyledim ben?" Cebinden telefonunu çıkarıp "Az önce ne dedin sen? Yavaşça söylesene." dedi, oldukça mantıklı bir şekilde. Yukarıdan paldır küldür gelen koşuşturma seslerine eş Miray'ın 'abii' çığlıkları işitiliyordu. Asil'in Google'a translate'ine bakarken "Fõllame duro" diye söyledim tane tane. Ve çıkan Türkçe karşılığına ağzım açık kalakalmıştım. Asil ise şaşkınlıkla bir tepki vermişti. "Çüş ama yani." Sertçe becer beni. Anlamı sertçe becer beni demekmiş. Ben geceden beri adama bunu mu demiştim? Yemeğin ortasında sertçe becer beni dersem tabi boğazında kalırdı çayı. Şuan utançtan evi sırtlayabilir, Miray'ı ise pata küte dövebilirdim. Bakın, çok ama çok ama çok rezil hissediyordum. Bu tarz şeyleri aklım yerindeyken onun suratına suratına nasıl diyebilirdim ki? Demişin valla canım. "Yardım ediiiiin! Aaaaaaaaağğimdaaağt!" Miray'ın tüm mahalleyi inletecen çığlığıyla ayaklanıp sesin geldiği yöne yürümeye başladığımda Asil'in arkamdan geldiğini hissediyordum. Basamakları hızla çıktığımızda kapısı ardına kadar açık sol köşedeki odaya yürüdük. Balkon açılan yeni bir kapı ve içerisinde abisinin sırtına sülük gibi yapışmış kıyameti koparan Miray vardı. "Abi nolur abi valla yapmıcam bi daha, abi yalvarırım, annem yok burada, hem sen beni nasıl taşıyacan, dana kadar oldum on üç yaşında değiliz. ABİİİİ!" "Miray! İn tepemden! Bi fırlatırım seni, ta on üç yaşına gidersin." diye azarladı sert sesiyle, elleriyle arkadan Miray'ı çekiştirmeye çabalarken. Lakin şuan ikisinin çırpınışı da nedensizce komik görünüyordu. Ağlar bir sesle bağırdı Miray. "Abi valla özür dilerim, ekmek çarpsın, Ukde'nin bokunu yiyeyim yapmaağ!" Yanımdan bir gülüşü duyduğumda Asil'in sırıtarak onları izlediğini gördüm. Kızın bu hali onu keyiflendirmişti yine. Mateo birden çırpınmayı kesip "Tamam insan gibi konuşalım, in bir şey yapmayacağım." diye ateşkes ilan etti. Ancak Miray hiç de inanmamıştı. "Tamam buradan konuşalım, hem sana spor olur." "Hasbinallah, insene kızım!" "Sana hasbinallah, konuş işte." Ofladı Mateo. "O kelimeleri nerden öğrendin?" "Dizilerden tabiki, nereden olcak?" diye söylenirken ekledi. "Pisleşmeyelim" "O sevimsizle aranda ne var? Gece ne yaptın-" "Pisleşmesene lan!" "Tamam ciddileş diye sormuştum bunu. Talya'yı niye kandırdın?" Merak ederek kulak kabarttığımda Miray düşünür gibi hıım'ladı. "Sen fazla çekingensin be abi, bak sayemde mis gibi bir gece geçirmişsin. Sözlü tahrik sende bayağı etkilidir diye düşündü-" Aram birden savunması azalan Miray'ı sırtından çekip balkondan aşağı fırlattığında Asil ile beraber koşmuştuk bakmak için. Evet basbayağı kızı tuttuğu gibi aşağı attı. Gözlerim kocaman açılırken Mateo'nun iki yanına geçtiğimizde kızı iki eliyle rahatça tuttuğunu görmüştük. Rahatlayarak derin bir nefes verdiğimde hayretle ona döndüm, kardeşine eğlenir gibi bakıyorken ezikler bir sesle konuştu. "Bu da sende bayağı etkilidir, kardeşim. Uzun zaman olmuştu, özlemişim ha" Miray bu sözlerden sonra açtı ağzını yumdu gözünü. "Allah senin belanı versin! Firavun musun sen kodumun salağı! Perro rabioso! Hipopótamo! Cruel! Buey! Becerro! İnmundicia! Deshonroso!" *kuduz köpek, su aygırı, zalim, öküz, dana, pislik, şerefsiz* "Seni anlayabildiğimin farkındasın değil mi?" "Yeter tamam nolur" dedi Miray sımsıkı yumduğu gözleriyle. "Ben yorulana kadar buradasın" "Abi sen yoruluyor musun sanki, bırak beni ya!" Mateo çok rahat ve profesyonel bir zorba olarak "Peki hemen" dediğinde tek elini kardeşinden çekti. Miray düşme telaşıyla manyak gibi bağırırken milim kıpırdamıyor, tüm ağırlığını abisinin tek koluna veriyordu. Sanırım Asil'in yanaklarımı sıkması ve saçlarımı karıştırması büyük bir nimetti, Miray'ın yerinde olmayı pek istemezdim. Asil'im, canım benim. "Mal! Yukarı çekip öyle bırak on beş metre tepeden bırakılır mı?" "Tamam sen biraz sallan böyle, olur da elim kayar inşallah düşersin falan" "Estúpido!" *Gerizekalı* . . . Aram 'Fitnesscı' olarak değiştirildi Gece kuşu 'Güzel Perim' olarak değiştirildi Fitnesscı; Talya Güzel Perim; Buyurun senõr Mateo, dinliyorum Fitnesscı; Lütfettiniz mi senõrita Talya Fitnesscı yazıyor... Fitnesscı çevrimiçi Fitnesscı; Offf TalyaDMEKSNSOKWĞMLSHF Güzel Perim; Sus, gülme, kapat şu konuyu Fitnesscı; Hayır bana mi amor'un aşkım demek olduğunu biliyorum diye bilgiçlik yapıyorsun sonra seni seviyorum diye neler neler söylüyorsun Güzel Perim; Benim tek suçum vardı, o da insanlara güvenmek... Birde hatamı düzeltmek yerine onunla alay eden bir sevgilim. Güzel Perim; Fıstıklı baklava dedik bağrımıza bastık her gün geçtikçe gerçek yüzü ortaya çıkıyor Güzel Perim; Tı tı tı Fitnesscı; Abart abart, asla düşündüğün gibi olduğumu kabul etmedim ben Güzel Perim; Sen, sen... Kavga mı istiyorsun adam Fitnesscı; Yok, hiç gereği yok Fitnesscı; Çantana ilaç koydum sen gitmeden Fitnesscı; Sen almakla uğraşma bi daha Güzel Perim; Yaa ben hap içmeyi hiç sevmem. Fitnesscı; Tamam bu seferlik iç bir dahakine ben önlemi alırım. Güzel Perim; Bir dahaki derken? Bu bir teklif midir? Fitnesscı; Ayynen öyle. Fitnesscı; Haftalık hep doz istiyorum lütfen Güzel Perim; Sen gerçekten arsızlaştın, ben eski utanan bademli çimenli sevdiceğimi istiyorum Fitnesscı; Malzeme bu Talya hanım, işinize gelirse Güzel Perim; Gelir gelir Güzel Perim; Şey, benim uykum da geldi de Fitnesscı; İyi geceler güzelliğim Fitnesscı; İlacı unutma, bir sürprizle karşılaşmayı istemeyiz Güzel Perim; Tamammm, sende annenle olan mevzuyu unutma. Babamla yarın sabah konuşacağım, gün içinde de annenle konuşursun. Hafta içi de işlemlere başlanır tahminimce. Talya telefonunu kapatıp yatağına kıvrıldığında düşündü. Geçen hamileyim şakasına karşılık söylediklerinin bir sebepten dolayı fazla tepki olduğunu tamin ediyor, bir şeyden korkuyor olduğunu biliyordu. Ama baba olmayı bu kadar istemediğini hiç düşünmemişti.
[|━|] Oyyy barnaklarım ağrıdı umarım sevmişsinizdir :) |
0% |