Yeni Üyelik
38.
Bölüm

Otuz Üç

@yeagereen

Meraba askimlar, hoşgeldinizzz

Oy ve yorum bırakmayı unutmayın tımammi

[|━|]

 

Regl ağrısı çekmeyi çok isterdim.

Çünkü şu olduğum durumdan daha iyi olduğuna inanıyordum. Resmen içime bir canavar düşmüştü ve tek arzusu sevişmekmiş gibiydi.

Biricik, baklava diyarı sevgilimle geçirdiğimiz güzel gecenin ardından sıkı bir çalışma başlamıştı. O kendi işlerini toparlamaya ben ise yeni hayatıma atılmaya başlamıştım. Söylediğine göre Magenta artık onundu ve çalışan arıyordu. Salonu ise çok boşladığı için daha aktif olacaktı.

Ben... Ben artık iş kadını olacağım diye heyecanlanırken bu kadar kendimi paralayacağımı düşünmemiştim hiç. Yöneticilik üstümde olsa da ben öğreticilik de yapıyordum. Ve ilk hafta olduğu için kayıt işleri o'su bu'su derken hem Acar hem ben epey yorulmuştuk ama değmişti. Gerçi Aziz işleri bana yıkıp sevgilisini kaçırmıştı çoğu zaman, hoşafı çıkan ben olmuştum da neyse.

Tüm haftanın yorgunluğuyla kendimi eve attığımda yemek hazırlayan annemleri kapıdan selamlayıp hemen yukarı kaçmıştım. Hızlı bir duş alıp ev halime girdiğimde ise yatağa serilmiştim. Göğüs uçlarım fazlasıyla hassas olduğundan sütyenim yoktu, havalar soğuduğu için uzun bir gecelik giymiştim.

Yorgunluğuma rağmen gözlerimi kapattığım an aklımda o geceki anlar flashback geçiliyordu ve reglken hiç olacak şey değildi. Düşündükçe bedenimin sızısı arttığından dayanamayıp Mateo'ya yazdım.

Güzel Perim; Ahh delirecem artık delirecem

Güzel Perim; Duramıyorum

Güzel Perim; Çabuk bak şu mesajlarıma

Güzel Perim; Gel ve kafamı dağıt

Güzel Perim; Aram çok fena

Fitnesscı çevrimiçi

Fitnesscı; Ne fena

Güzel Perim; Aram

Fitnesscı; Efendim

Güzel Perim; Malsın ya

Güzel Perim; Dümdüz mal hemde, masmal, sapsalak

Güzel Perim; Sana biz Aram mı diyoruz artık?

Güzel Perim; Ayrıca ben ad olan aramdan mı bahsediyorum?

Güzel Perim; Off bak dururken sinir oldum ya

Fitnesscı; Heee

Fitnesscı; İnşallah sıçmadım, Allah'ım sen beni regl deccaliğindeki Talyadan koru amin

|Gönderilmedi|

Fitnesscı; Afedersin, alışamadım hâlâ öyle seslenmene

Güzel Perim; Bende ama farkındaysan alışmaya çalışıyorum

Güzel Perim; Neys bosver

Güzel Perim; Çok özledim seni

Fitnesscı; Bende seni mis kokulu bebeğim

Güzel Perim; Sende beni ne?

Fitnesscı; Bende seni özledim Talya'm

Güzel Perim; Hiiiii benim çıtır çıtır baklavam

Güzel Perim; Of ya biz niye kaç gündür ayrıyız ya

Fitnesscı; E çalışıyorsun sevgilim, yeni işin var ya

Güzel Perim; Ben bırakıyorum çalışmayı, baleyi, müdürlüğü, cartı curtu

Fitnesscı; Değil mi? Sen en iyisi mi gel benim evimin hanımı ol. Hem böyle ayrı da kalmayız. Evim seninle anlam kazanır.

Güzel Perim yazıyor...

Güzel Perim; Ayy

Güzel Perim; Ben utandım ya

Güzel Perim; Evlilik teklifi gibi şey etti sanki

|Gönderilmedi|

Fitnesscı görüntülü arıyor

Birden telefonum çağrıya düştüğünde şaşırarak cevapladım. Görünüşünden anladığım kadarıyla o da eve yeni gelmiş, duş alıp yatağa devrilmişti benim gibi. Bukleli siyah saçları kaşlarının biraz üstüne dağılmış, pürüzsüz yüzünde kısa kısa sakallar birikmiş, çıplak üstüyle yüzüstü yastığa sarılırken kadraja kendini alıyordu. O cüsse ve kaslarla değil kamera yatağa bile zor sığar da, neyse. İster istemez dudaklarım bir gülüşle dişlerimi sergilediğinde "Ne oldu?" dedim.

"Bakim"

"Neye?'

"Utanmışsın ya, nasıl utanmışsın ona bakim?" Biraz ekrana yaklaştığında burnu ve gözlerinin oluşturduğu görüntü çok komikti. "E hani yanakların kızarmamış, görünmüyor telefondan."

Bu kez cidden utançla kendimi yana attığımda yüzümü yastığıma gömdüm. "Ya ufff"

"Sana uff." diye tatlı tatlı kızdığında sebebini bilemediğim şekilde utanıyordum. "Açsana yüzünü, bakayim bi."

"Giit! Sus! Konuşma!" diye bağırdım ama sözlerimin anlaşıldığından bile emin değildim. Daha çok höö höö höhöö diye çıkmıştı senim.

Lafımı dinlemiş gibi bir süre sessizlik oluştuğunda gözlerim görüncek kadar kaldırdım kafamı. "Tamam, sadece onun için aramadım." Sesimizi özledi, ondan aradı kesin. "Birini eklesem olur mu?"

Başımı iyice kaldırıp sordum. "Kimi?"

"Annemi" diye söyleyince aklıma gelenle gözlerim kocaman açılmış garip bir ses çıkarmıştım. "Hiii, biz bu hafta annenle konuşcaktık. Ayy benim aklımdan çıkmış o. Özür dilerim ya. Hep aklın kalmıştır senin hiç de söylemedin ba-"

Ben kendimi açıklama çabasıyla hızlı hızlı konuşurken "Talyaaa," diye adımı seslendi, frekansına yaprak sarmalar sardığım sesiyle. "Sakin. O konu için değil. Anneme konusunu açtığım an kapı dışarı etti beni, lafı ağzıma tıktı. İstemiyormuş dava falan."

Ama neden? Kadın olduğu durumdan zevk almıyordu ya. Niye reddetmişti? "Tamam sen takma kafana halledeceğiz. Hemen babamla konuşmaya gidiyorum" diyerek ayaklarımı yataktan aşağı attığında kalkıyordum.

"Dur Talya, dur." diye söylediğinde dinlemeyerek üstüme ince bir hırka geçiriyordum ki "İstemiyorum şuan." demesiyle durdum. "Annemi düşünmek istemiyorum. Daha bugün tartıştık. Yarın konuşalım bunu."

"Yarın konuşalım ama tamam mı?" diye yavaşça yatağıma geri uzanırken istediği gibi sustum. Ama üzülüyordum. Annesini seviyordu. Annesi onu kapıdan kovmuştu. O da bana gelmişti. Tek ailesi annesi ve kardeşleri olmalıydı. İspanya'dan ve akrabalarından hiç bahsetmemişti.

Ekrana dalan gözlerimi kırpıştırdığımda üstüne yeşil bir kısa kol giydiğini görmüştüm. Ne ara la? "Mateo,"

Ona ismiyle seslenmem hoşuna gider gibi "Efendim" dedi gülerek.

"İspanya'da akrabaların var mı?" diye birden sorduğumda dudaklarımı birbirine bastırdım. Var mı denir mi salak Talya. Düzeltir gibi ekledim. "Yani konuşuyor musun?"

Yeşilli çimenli bakışları ekranda gezinirken daha bi gülümsedi. "Dedem var. Anneme kırgın, konuşmuyor. Ama benimle sürekli araşır."

Onun için sevinirken bende gülümsedim. Ağzınız yamulcak sırıtmaktan he. "Yaa ne güzel." Benim dedem zamanında bize hiç sahip çıkmamıştı. Babam annemi gözünün önünde döverken yüz çevirmişti. O şanslıydı. Annesine kırgın ama ondan kopamıyordu dedesi.

"Hıhım, dedem iyidir." diye konuşurken birden kameraya baktı merakla. "De, nereden çıktı şimdi?"

Yalancı bir ciddiyetle "Asil'e kız var mı diye bi yokladım ama dedeni alır mı bilmem." dediğimde tasvir edemediğim bir kıkırtı birden döküldü dudaklarından. Onu ilk kez sakallı görüyordum ve çok farklı bir havası olmuştu. Yakışmıştı sanki. Gülünce de bi hoş olmuştu. Ay geliyolar yine bize.

Parmaklarım yüzüne gittiğinde ekrandan dolayı hissedememek kaşlarımı çattırırken "Talya çok vaktimiz yok ekliyorum?" demesiyle onun güzelliğine büyükendiğin için ne olduğunu anlamadan hıhı'ladım.

Görüntü üçe bölünürken tek çalışta açılmış, Ukde ve kırmızı bonesi görünmüştü. Yüzünde maskesi yoktu bu kez kocaman gülüyordu. "Abi! Aaaa, Talya abla!" diye cıvıldadı neşeyle.

Baklavalı fıstığım "Kelebek? Senin dişine ne olmuş öyle ya?" diye sorduğunda "Fareler kaçırmış ama yenisi gelecek." diye verdiği cevapla ikimizide güldürdü. Tam ortadaki alt dişi yoktu.

"Tüh diş perisine verseydin ya keşke." dediğimle Ukdenin hafif çekik, iri ela gözleri ekranda yer değiştirdi, muhtemelen bana bakıyordu. "Yok, ablam fareler açmış dedi. Doysun onlar. "

Bu kez de Mateo konuşmaya katıldı. "Hıı, aferin o zaman sana"

Ukde acelesi varmış gibi önünde bir şeyler kurcalamaya başladı. Kamerayı çevirip ne olduğunu gösterdiğindeyse neşeyle şakıdı. "Talya abla baaaak! Resim bitti! Aslında biteli çok oldu ama anca görüyon işte."

Gerçekçi bir çizim değildi yaptığı. Animasyon çizimiydi, kağıttaki bir fotoğraf karesi gibi değildi. Ama bakınca da beni andırıyordu. Ve yanımda abisini de çizmişti. El ele tutuşuyorduk. Abisinin omzuna da kendini koymuştu. Yüzüne maske kafasına kırmızı bonesini çizmişti. "Çok güzel olmuş Ukde... Bayıldım."

İltifatımla gözleri parlamıştı adeta. "Yaaa... İstersen senin olabilir."

Heyecanla yükseldim. "Gerçekten mi?"

"Evet"

"Onu çerçeveleyip asacağım. Odama çok yakışacak!"

Mateo kıskanmış gibi "Bana verecektin hani o resmi?" diye sordu.

Ukde defterinin sayfaları arasında gezinirken "Sana bi sürü verdim abi" dedi.

"Ama hiç Talya ablanı vermedin"

"Tamam ondan da çizerim" dedi sonra açtığı bir sayfada durup bana seslendi. "Talya abla bak bunlar yeni çizdiklerim."

Biri kız biri erkek iki kasklı kişi çizmişti. Başka bir sayfa çevirdi. Simsiyah saçları kıvırcık, yeşil gözlü bir kız ve sarışın mavi gözlü bir erkek aralarına da kendini çizmişti. Bir ev içindelerdi. "Abisi, ben ne zamandan beri sarı kafalıyım?" diyen sevgilim huysuzca söylenmişti.

Ukde de tatlı tatlı çattı seyrek kaşlarını. "Bu sen değilsin ki abi"

Dağdan indiğini belli eder bir sesle sordu. "E kim o zaman?"

Beklemediğim şekilde "Asiletta. demesiyle dudaklarımı bastırdığım için burnumdan bir gülüş çıkmıştı. Küçükken, Asil ilk geldiği zamanlar ona onu çok sevdiğimi bir türlü kanıtlayamamıştım. Bu sebeple onun yalnız hissettiğini düşünüyordum çünkü annemlerin yüzüne bile bakmıyordu. Bende çözüm olarak ona en sevdiğim şeyin, çikolatanın ve ismin birleşimiyle sesleniyordum. Çocukçaydı evet. "Yanındakiler de ablamla biz."

Memnuniyetsiz ifadesiyle "O ne ya? Kelebek ben beğenmedim bu resmi. Saçlarımı siyah yapar mısın?" diye tam bir abi kıskançlığı etti.

"Ya abi! Asiletta o! Hem sus senden daha çok arıyor beni. Miray ablamla hep konuşuyoruz!" Ukde sevimli bir şekilde çıkıştığında ikimizi de şaşırtmıştı. Asil sürekli Ukde'yle mi konuşuyordu? Yuhtu. Benim niye haberim yoktu? Ekrandan sevgilimin bana kıyasla fazlasıyla şok ifadesine bakarken Ukde adımı sesledi. "Talya abla resmim güzel değil mi?"

"Çok güzel" dediğimde gülümserken kıyafetinin koluyla gözünü kaşıdı. Kumaşa bulaşan fondöten iziyle saniyelik bakıştığımda kaşlarımı çatmamak için zor durdum. Makyaj yapmayı küçük yaştaki çocuklar severdi, heves ederdi elbette ama bunlar renkli şeyler olmaz mıydı? Ruj, far, allık gibi...

Nedenini sormak için ağzımı aralayacağım an Ukde "Annem kapatmamı diyor," dedi mutsuzca. "Ya üf abi niye daha önce aramadın! Talya abla seni çok seviyorum, abi seni şuan," derken elini kameraya yaklaştırıp baş ve işaret parmağı arasında minnacık bir boşluk bıraktı. "Bu kadarcık seviyorum. Hadi ben kapattım, yine arayın olur mu?"

Cevap vermemize fırsat vermeden kapattığında yine ikimiz kalmıştık. Bir süre yüzümüzdeki buruk tebessümlerle birbirimizi seyrederken uyku bastırıyordu. "Saçların mı ıslak senin?"

Konuşmaya üşenip hıhım'ladım olumlu manada, yastığıma yanağımı yaslarken. Duştan sonra uğraşacak halim yoktu. Kurutmamıştım.

"Hasta olursun ama. Uzun senin saçların, sırtını ıslatır, üşürsün. Hadi kalk da kurut." diye söylenir gibi öğütlediğinde umursamamıştım. Üşeniyordum.

"Senin de ıslak saçların, ben bişe diyom mu?"

"Benimkiler kısa ama"

Sürekli hazırcevap olmasına sinirlenirken "Olabilir, başını ağrıtır. Ayrıca üşeniyorum çok istiyorsan gel kendin kurut." diye carladığımda gülümsedi. Kısacık sakalları çok güzeldi, dokunmak istiyordum.

"Geleyim"

Gelemeyeceğini bildiğim için "Hıhı" dedim, aynen öyle der gibi.

Birden odamın kapısı viyana kapılarını zorlayan Sultan Sülüman minvalinde zank diye açıldığında yerimde zıplarken annemin öfkeli sesinin ardından elinde salladığı Asil'in 49 numara terliğini gördüm. Asil'in terliği tehlike seviyesi S. Fena kızmış. "Kız ben kime bağırıyom sabahtan beri!"

Hızla yerimde doğrulurken "Anne duymadım, tel-" diye konuşmaya çalıştım ama nafile. Pıtı pıtı yanıma gelirken terliğini gösteriyordu birazdan kıçına yiyeceksin der gibi. "Sus kız! Ben evladımı bilmiyorum mu? Aç acına yatacaktın! Kalk aşağı geliyorsun"

Annem kolumdan tuttuğu gibi çekiştirirken terlik yemediğime şükrediyordum. "Anne tamam, geliyorum dur bi, telefonla konuşuyorum."

Dediğimle annem yüzü aha sıçtımifadesine bürünürken durdu. Sanki duyulmayacak gibi yüzüme yaklaşıp fısıldadı. "Telefon açık mı şuan?"

Başımı aşağı yukarı salladığımda sakinleştiğini hissederek sağ elimle sıkıca kavradığım telefonu kaldırdım. Mateo sırıtıyordu. Anamın gazabına tutulmam hoşuna mı gitti köpek!

Annem göz ucuyla telefona baktığında 'hii' diye bir ses çıkardı ve asla beklemediğim şekilde eğilip fısıldamaya başladı. "Kız bu ne böyle? Neyle beslenir bu? Doyuramayız biz bunu açlıktan seni yer çocuk. O ne öyle dev gibi. Ekrana sığmamış." Evet annem gördüğü herkesi yedirebileceği, doyurabileceği şekilde ölçüp puanlıyordu.

Ama anne onun seni duyduğunun farkında değil misin? Utançla kaşlarımı çatarken ekrandaki sırıtışı büyümüştü. "Anne duydu seni!"

"Hiiii cidden mi?"

Bu da soru dercesine baktığımda annem elime uzanıp telefonu çevirdiğinde artık kadrajda o da vardı. Baklavalı pastamın piç smileı anında düşerken efendi bir ifadeyle izliyordu olanları. "Ayy Talia ben, Talya'nın annesiyim."

Ekranda gezinen çim yeşili gözleri "Ş- Yani bende A-" diye kemküm ettiğinde az önce şey diyecek olması gözümden kaçmamıştı. Bir ara gülecektim buna. Ama şuan anneme dönüp "Mateo, erkek arkadaşım." dedim.

"Hiiii, gâvur mu bide?" dediğinde şokla baktım anneme. Sen medeni bir İstanbul hanımefendisisin anne, özüne dön hemen. Lütfen.

Mateo'nun hoparlörden gelen kıkırdamaya benzer gülüşüyle gerginliğim azalırken "Uzun yıllardır Türkiye'de yaşıyorum Talia hanım." dedi. Bu ne efendilik Talya, saygıdan kırılacak herif.

Annem az önce ettiği kelimeden utanmış gibi "Ay afedersin Mete oğlum," dediğinde çim bakışların yüzündeki tebessümün duyguları hüzne bulandığında annem söylediği kelimenin ona ne ifade ettiğinden bihaberdi. "Üst üste patavatsızlık ettim."

"Estağfurullah Talia hanım, sorun değil."

Annem mahçup bir şekilde "Aç mısın evladım? Yemek yaptım. Et var." diye sorgulamaya başladı. Anne senin bu besleme aşkın beni benden alıyor.

"Yok değilim, sağolun." Aç olduğuna kalıbımı basardım bu arada. İşten gelmişti ve yemek yapmakta beceriksizdi.

Aşağıdan babamın seslenişi duyulurken annem hızlı hızlı konuşup apar topar odamdan çıktı. "Tamam, sabah kahvaltıya gel o zaman. Böyle hiç olmadı. Güzelce tanışalım. Ananı babanı topla da gel hatta. Bekliyorum." diyerek koşarken geldim geldim diye iniyordu aşağıya.

Annemin son kelimeleri acıtmış gibi bakan sevgilime "Afedersin, o biraz tezcanlıdır." dedim. "Miray'ı da alıp gel sen istersen ben açıklarım ona."

Mateo gülümseyip "Sorun değil, garip hissettim sadece." dediğinde sorun olduğunu düşünüyordum. "Hadi sen yemeğe in, bekliyorlar."

Aklım kalsa da "Tamam ama sende yarın gel, hem babamla da konuşursunuz." dediğimde sözlerimi onaylayıp telefonu kapattı.

Ne konuşmuştuk he. Bir saat beş dakika.

Aşağı inmeden internetten bulduğum numarayla bir dürümcüyü arayıp onun adresini verdim. Aç uyumasındı çöreğim.

.

.

.

Hoş bir koku vardı.

Hiç unutamadığım o koku.

Ciğerlerim bayram ederken dudaklarım üzerinde gezinen bir şeyler vardı. Tüm yüzümü keşfeder gibi gezdikten sonra burnuma değdiklerinde huylanarak geri çekildim.

Ya da çekilemedim. Bilmediğim bir yere sıkışmıştım.

Avucum altındaki sert yerden kandimi itmeye çalıştığımda "Ya uuuf" diye homurdandım.

"Ama sevgilim" diye mırıldayan sesi işittiğimde kulaklarım açıldı. "Tuvalete diye çıkıp sana geldim uyan bence."

Şaşırarak kaşlarımı kaldırdım gözlerimi açmadan. "Sevgilim? Sen mi geldin?"

"Evet ama saçların kurumuş bile."

"Akşam sen kızınca kuruttum. Gerçekten bu yüzden mi geldin?"

Üzerime gelen ağırlıkla daha da sıkışırken göz kapaklarıma sırayla sıcacık dudakları değdi. Daha sonra burnuma ve dudaklarıma ulaştığında olduğum anı kavrayarak hızla gözlerimi açıp birden doğrulmaya çalıştığımda kafalarımız tokuştu. Cidden gelmiş, uyan artık.

"Ahğ" diye alnını ovuşturan sevgilim iki romantiklik edecektin sıçtın der gibi bakıyordu bana. Ama derdim başka olduğundan şaşkınca odama döndüğümde pisliğim ve dağınıklığım tüm ihtişamıyla ortadaydı. Günler için tek tek, özenle takılardan tut ta iç çamaşırıma kadar ayarladığım kombinler parça parça yeri öpüyordu. Allah beni kahretmesin. Ayrıca NEDEN KALKMAMIŞTIM BEN!

"Bence şu kırmızılı olan" diye birden kulağımın dibinden gelen sesiyle anında ona çevirdim yüzümü. Kıyafet yığınlarının en üstünde dantelli, kan kırmızı bir iç çamaşırını söylemişti. UTANMAZ. ARLANMAZ. ARSIZ.

Utançtan kan beynime hoplarken hızla yataktan aşağı zıpladığımda kirazlı geceliklerimle birlikte baklava diyarı sevgilimi iteklemeye çalıştım ve neyseki karşı çıkmadan edebiyle çıktı odamdan. "Git, git, geliyorum ben tamam."

Rezil bir insandım. Sevgilim kahvaltıya geliyordu, ilk kez ailemle tanışacaktı ve ben uyuyordum. Şaka gibi.

Hızla üstüme düzgün bir şeyler geçirip elimi yüzümü yıkayıp tipimi toparladığımda odamdan defolup çıktım. Aceleyle tahta merdivenleri inerken aşağıdan konuşma sesleri geliyordu.

"Doğu bey, şunları da masaya koy. Asil'im çayları dolduruver sende." diye adeta emirler yağdıran annemi duyduğumda güldüm. Resmen telaşe memuruydu.

"Bizde yardım edelim mi?" diye çekinceyle konuşan kişiye şaşırdım. Miray hiç birilerinden çekinecek bir kız değildi.

"Yok Miray kızım oturun siz Mete oğlumla." annemi akşam oğlum dememesi için uyarmıştım ama pek dinlememişti anlaşılan. Ayrıca isminin Mateo olduğunu söylediğimde 'ben diyemem medeo modeo, Mete işte' diye kızmış Asil'in götüyle gülmesine sebep olmuştu. Ama cidden Mete ne? Metehan olsun bari. Daha tipiyle uyuşur.

"Ya Talya nerede ya!" diye isyan bayrağı çeken Asil'e gözlerimi kısarken gülüyordum. "Burada burada" Hızla son basamakları indiğimde salona açılmış büyük masaya baktım. Sanırım bi tık abartmıştı anam.

Elinde çaydanlıkla homurdanan Asil'e sırıtık ifademi tutamayarak baktım. "Zahmet oldu"

Annemin en köşeye oturttuğu Miray Mateo'ya baktığımda görünüşlerinin zıtlığı uzunla huysuzu anımsatmıştı. Yanlarına gidip "Hoşgeldiniz" derken sevgilimin karşı sandalyesine yürümeye başladım. Bu sırada gıcıklık olsun diye "Benimki açık olsun hanım" dedim Asil'e. Bana abartıyla göz devirdiğinde keyifliydim. Ne, eline yakışmıştı ama.

Gözlerim nihayet, yerime otururken çimlerinde piknik yaptığımı bulduğunda orada tutuklu kaldım. Kıvrık saçlarını özenle şekillendirmişti benim aksime. Üzerine siyah bir kısakol ve hırka giymişti. Gözleri bana yeşil yeşil bakarken tek hayal kırıklığı olarak sakallarını kesmişti. Tabi bunu yüzüme yansıtmayıp içtenlikle gülerken "Seninki de açık olsun mu?" diye ima eden Asil'e döndüm. Yüzüne bakmıyordu ama Miray'a sormuştu.

Tam o anda Mateo'nun ifadesi 270 derece değişmişti, kendi boş bardağını Asil'in önüne koyup "Yok, benimki olsun ama. Seni net göreyim." dediğinde Asil somurturken ben sırıtık gibi sırıttım. Demek ki Asil tek Cemal Süreya bilen sen değilsin yani.

Bu sırada annemler gelirken babam elindeki içi kuymak dolu tavayı ortaya koydu. Miray mahçup bir sesle "Çok zahmet etmişsiniz Talia hanım" derken sevgilim iyi niyetli de olsa bir hata yaparak "Evet çok bunlar, kim yiyecek o kadar?" demiş bulundu.

Annem Miray'ın yanına geçerken durdu. "Ne demek kim yiyecek?"

Çimen kokulu bademli kurabiyem yanlış anlaşıldığını hissederk düzeltmek istediğinde "Yani, bizim için uğraşmışsınız boşuna" diye konuşması daha büyük bir hataydı. Asil yanımda gülmemek için masaya yasladığı dirseklerinden destek alarak elini ısırırken annem misafir demeden elindeki demir servis kaşığını kaldırdı. "Biraz daha konuşursan tabakları bile yediririm sana, Mete oğlum."

Sonunda eklediği isme Asil kahkahayı patlattığında annem ters ters ona baktı. Kızmak için kaşığını kaldırdı lakin ağzını açmadı. Asil onların yanındayken biraz soğuk olurdu genelde. Nasıl desem... Pek gülmezdi böyle işte. Ondan kızmadı.

Masaya nihayet hepimiz sığışırken annem, Miray ve Mateo karşımızda kalmıştı. Herkes çiftiyle eşleşmişti. Gerçi Asil ve Miray daha çift değillerdi ama olsundu.

Annem hepimizin tabağına yaptığı poğacalardan koyarken herkesin sevdiğine göre vermiş, babama ve Mateo'ya ise üç çeşitten de koymuştu. Birer tane su böreği ve birer kaşık menemen koyduğunda kuymak ortadan yensin demişti. Daha sonra ise Miraydan ve okul hayatından konu açarak sohbete başlamışlardı.

Tabağıma karışık zeytinlerden siyahlarını seçerek aldığımda onun bakışlarını küçük kaseyi tutan ellerimde hissetmiştim. "Demek siyah olanlar." Der gibiydi. Sözsüz bir şekilde kaseyi ona uzattığımda o da yeşilleri seçti. Ben de ona "Demek yeşil olanlar." dedim.

Bir yandan masadaki muhabbete kulak kabarttığımda Miray'ın hukuk okuma isteği olduğunu duymuştum. Bu sene iyi bir sıralama yapamadığından seneye tekrar sınava gireceğinden bahsediyordu. Babam işin içinde olduğundan bu konu anında dikkatini çektiğinde Miray'a ders çalışma için taktikler vermeye ve bir kaç yönlendirmeye başlamıştı bile. Ben üniversiteyi önü çok açık bir şey okumamıştım. Konservatuar baleydi bölümüm. Asil ise mimarlık bitirmişti ve bir firmaya kaydolmadığı için özel olarak müşteri gelmediği sürece boştaydı.

Tabağıma dönüp bir zeytini ağzıma attığımda bademli baklavalı fıstıklı sevdiceğimin dolu ağzıyla, dikkatle ailemi izleyişini gördüm. Yüzüne baktığımda ne düşündüğünü gizleyen bir ifadeyle annemin ve babamın kardeşiyle aktif olarak, bir ebeveyn gibi konuşmasına dikkat kesilmişti. Bir şeyleri sorguluyor olabilir miydi?

Biraz düşününce iki kez evlenen annesinin doğruyu bir türlü bulamamasının, oğluna böyle oldukça gündelik bir şeyi bile belkide hiç yaşatmamış olabileceği sonucuna ulaştım. Nedense Mehsa hanıma öfkelendim. Bencilce geldi bana. İki kardeşin arasında yaş farkı olsa da Mateo babasını hatırladığına göre annesi boşanmanın yaşattığı o boşlukta evlenmişti Ozanla. Oğluna hiç fırsat vermemişti. Ya da sormamıştı bile. Öylece sürüklemişti kendiyle birlikte.

Kalbim onun için hüzne bulandığında, ailem her ne kadar rahat olsalar da çekindiğim için masanın üstünden sevgilimin elini tutmak yerine çıplak ayaklarımı alttan ileri uzatıp yumuşak kumaşlı pantolonuna bastırdım. Ve o anda "Pöhhöhoö" diye hayvani bir şekilde öksürmeye başladı, kocaman açtığı gözleriyle Mateo. Lokması genzine kaçmış olabilirdi. Ama amacım öyle bir şey değildi ki benim.

Annem telaşla kalkıp "Doğu bey su, su ver! Mete oğlum ölüyo!" diyerek babamdan yanındaki sürahiyi istedi. Öksürüklerini zorlukla bastırmaya çalışan çöreğim ise "İyi-yim iyiyim" dedi çevresi kızarmış narin gözlerini herkesten itinayla kaçırırken. Altta ise bacağını benimkinin üstünden geçirip kendinden uzaklaştırmış topuklarımı zemine bastırmıştı ve bir daha yaparım korkusuna kapılmış olmalı ki Shrek ayaklarını benim zerafet timsali parmak uçlarımın üstüne koydu.

Annem bir elini çıtır baklavalımın omzuna koyduğunda su bardağını uzattı. Bardağı alıp anneme teşekkür ederken mahçup olmuş gibi gülümsedi. Bana döndüğünde ise annemler olmasaydı ‘Bir masada da rahat dur.’ diyeceğine emindim.

Yemek sakince ilerlediğinde -sakinden kastım, annemin hepimizin ağzına zorla yemek tıkıştırmasıydı- çok yedik şiştik demeden, ikinci posta çay faslına geçmiştik.

Annem, Asil ve ben sofrayı kaldırırken bu kez Miray da yardıma gelmiş işleri çarpı iki hıza bitirmiştik. Bu sırada Mateo ve babam salonda başbaşa kalmışlardı. Mutfaktan çıkmak üzre ellerimizi sırayla kağıt havluya silerken konuşma seslerini duymuştum boğuk boğuk. "Çok ani olacak ama birine dava açmak istiyorum ve güvenebileceğim bir avukata ihtiyacım var. Talya sizden yardım alabileceğimi söyledi."

Yanımda Asil çay doldururken Miray tepsiyi tutuyordu, işittiklerimi o da işittiğinde kaşlarını çatarak daha bir kulaklarını açtı.

"Boşanma avukatı olduğumu biliyorsundur öyleyse." dediğini duydum babamın. Asil çayları doldurmayı bitirdiğinde tepsiyi Miraydan aldı. Annem içeriye geçerek bize gel işareti yaptığında ördek yavruları gibi peş peşe içeri geçtik. Ben sevdiceğimin yanına kurulurken Miray tekli koltuğa geçmişti. Annem de babamın yanına geçtiğinde Asil herkesin önüne birer çay bardağı bırakmıştı. Ve sonra tam önümde durduğunda sinir olsamda konuyu dağıtmamak için huysuz bir ifadeyle yana kaydım, Asil'in sevdiceğimle arama girmesine izin vererek.

Mateo göz ucuyla onu pür dikkat dinleyen kardeşine göz ucuyla bakıp yeniden babama döndü. "Resmi evrakta sahtecilik... Yasalara sizin kadar hakim değilim ama yapabildiğim kadar hasar vermek istiyorum."

Babam açık, elaya çalan kahvelerine kaşlarını çattığında ilgisi artmış olduğundan öne doğru doğruldu. "Nasıl yani?" diye sordu.

Asil bile merak ederek alaycıl tavrından sıyrılmış şekilde dilim dilim bademli baklavalı çöreğimi odaklanmıştı. "Ebeveynlerim İspanyol, orada doğdum ve büyüdüm, sekiz yaşıma kadar. Türk vatandaşı değilim ama öyle olduğumu iddia eden bir kimliğim var."

Anlatmaktan rahatsız değil gibi görünüyordu ama ben ondan daha bi gerilmiştim nedense. Annem her an hani gâvur değildin diyebilirdi. "Ve evet evde bir takım sorunlar olduğuna eminim, lakin annem dava açmayı reddediyor. Bir şeylerden korktuğu belli. Talya olmasa belki bu işlere hiç yönelmezdim ama aklım başıma gelebildi. Onları boşayamıyorsam bile o adamı rahat bırakmayacağım."

Yapacağını söylese de sorarcasına babama bakıyor, onayını bekliyordu. Babam sırtını arkaya doğru gererek esnediğinde sol kolunu kaldırıp annemi omzundan çekti. "Anlaşırız. Bunları pazartesi büroda konuşalım," dedi ve kafasını anneme çevirip bana benzeyen yüz hatlarına baktı. "Eve iş taşımayalım."

Annemin iç içe geçmiş parmaklarına ve sessizleşmiş halini gördüğümde bu konunun onu etkilediğini fark ettim. Aile sorunları ona geçmişini hatırlatıyor olmalıydı. Mateo babamı onaylayan bir ses çıkardığında annemin yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Haneye bir puan, Doğukan Sertel. Klas hareketti, dişisini etkiledi.

Bende konuyu dağıtmak istediğimden Miray'a bakıp "Annem Ukde'yi çok merak etmişti resmi falan var mı sende?" dedim.

Miray kardeşinden bahsedilince kocaman gülümsedi hemen, kafasını salladı. Hemen yanımdan ise "Var" diye bir ses yükseldi. Asil'dendi.

Yana döndüğümde Mateo ile aramıza girmekle büyük hata yaptığını ve pişmanlığını yaşadığını gördüm. Bu gülmeme sebep oldu. Mateo dostça görünen ama parmak uçlarının beyazlığıyla nasıl sıkıştırdığını belli eden bir tutuşla Asil'in enseden kavramıştı. "Oğlum sen benim kardeşlerimin peşini bi bıraksana."

"Tamam Ukde'yi kardeşim yapayım, Miray benim olsun." diye gevşek gevşek fısıldadığında bir ben bir de Mateo duymuştu. Asil yavaş ablacım hızlı giden at seyrek sıçarmış, yavaşla.

Daha sonra Mateo bir sinirle dişlerinin arasından "Pues entonces déjame follarte y convertirte en mi puta. ¿Cómo?" dediğinde bizim yan tarafımızdaki Miray duymuş olmalı ki güldü. *he iyi o zaman, bende sike sike seni orospum yapayım. Nasıl?*

Asil alttan alttan ciddiyetsiz bir gülüşle sevgilime baktı ayıplar gibi ve "Pis cimri" diyerek ağzı içinde cıkcıkladı. Ardından geçen hafta aklımdan geçen o düşünceyi cümleye çevirdi. "Sen Talya'nın peşine kuyruk olurken ben bir şey demedim. Hatta ve hatta..." Düşünür gibi durdu ve birden yükseldi. "Bir dakika, neticede ikinizin çiftleşmesinin vesilesi benim! Kaç gece sokakta kaldım ben bu uğurd-"

Savsak savsak konuşması Mateo'nun ağzına çakar gibi tıktığı çay yanına kurabiyelerle bölündü. Eminim şuan yumruk atmak istiyordu. Ailemizin yanında herzaman suskun olan Asil'in bugün bülbül olası gelmişti ve fena pot kırıyordu. Ayrıca çiftleşmek ne Allah cezanı versin senin Asil. Çift olmak olmasın o? Annemlerin yanında yaptığın şeye bak salak.

Yüksek sesle söylediği sevgilim ve benim önce birbirimize dönmemize daha sonra da ağır çekim gerinliğinde karşıya bakmamıza sebep oldu. Annemle babam beklediğim gibi üçümüze bakıyordu ve tabiki kalkık kaşları, sorgular bakışları eşliğinde.

Elimi kaldırıp vücuduma onun için tek bir efor sarf ettirmeden Asil'e rastgele tokadı yapıştırdığımda "Gerizekalı" diye mırıldandım.

Ailem yobazlıktan uzak dedik de bu kadar demedim aq. Resmen çiftleştiniz demişti malak.

 

[|━|]

Otuz birinci bölümün sonunda Talya'nın regl olduğunu unutmuştunuz mu? Sizin hamile teorileri cumburlop suya ŞSNSJSPWOALĞSLWL

Bu arada fark ettiyseniz konular yavaştan toplanıyor... Ve benim final yazasım hiç yok (⁠╥⁠﹏⁠╥⁠)

Ama sonraki bölüm... Offfff acayip hot

Loading...
0%