Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Yirmi Yedi

@yeagereen

Arkdşlar yeni kitabımı buradan da paylaşmak istiorum ama kapak yüklenmediği için kitap da yüklenmio ya çildircam

Oy ve yorum yapın pls (istek değil ihtiyaç da değil, destek:)

[|━|]

 

Hafifçe ağrıyan kasıklarım sebebiyle bir iç çektiğimde aynadaki bakışlarımla saçımı fönlüyordum. Kendi kıyafetlerim battığından Aram'ın spor için getirip bıraktığı tişörtlerden lacivert olanı (en dar kalıplısı oydu) ve gri eşofmanını giymiş en son da görüntümü toplamak adına saçımı kurutuyordum. Aram kurutma için yardım teklif etmişti ancak onunda duş alabilmesi için reddetmiştim.

Makineyi kapatıp banyo dolabına bırakarak kapıya yöneldiğimde sesini duymuştum. "Bir şey mi oldu abisi?"

Kolu indirip sesine doğru gitmeye başlarken ısrarla sordu. "Üç kez aramışsın, emin misin bir şey yok olduğuna?"

Alnına dökülen nemli saçlarıyla az önce bi tık renklendirdiğimiz koltuğu nerden geldiğini bilemediğim, buram buram çamaşır suyu kokan bir ıslak havluyla siliyordu ancak karşı taraftan ne işittiyse hareketi durmuş, endişeyle konuşmuş hemen sonra devam etmişti. "Sen iyi misin? Öyle olmaz o, yarın bir ustaya gider değişiriz."

Merak ederek biraz daha ona yaklaştığımda telefondan gelen ses kardeşi Miray'a aitti.

"Neredesin sen? Hala eve gelmedin."

Aram yanında olduğumu yeni fark ederek geleceğimden daha da parlamış olan koltuğa, bezi, canını söke söke sürtmeyi durdurup kafasını sola çevirdiğinde bademleriyle göz göze kalmıştım. Bakışları ondan beklenilmeyecek bir arsızlıkla bedenime düştüğünde baştan aşağı süzmüştü iyice. Ardından "Salondayım, birazdan çıkarım." Diye konuşmayı sonlandırarak ayağa kalktığında hoş bakışları yüzüme ulaşmıştı sarhoşça.

Tam karşımda durarak birden eğildiğinde bende kafamı eğip ne yaptığına baktım refleksle. Baş ve işaret parmağını çenesine yaslayarak düşünür bir ifadeyle sütyensiz 'göğüslerime' bakarken yanaklarıma hücum eden bir kan akışı hissetmiştim.

"Talya,"

"Hım" dedim heykel gibi taş kesilirken.

"Bu kıyafet nasıl bu kadar dar gelebildi sana?" diye sorduğunda bakışlarının sebebinin göğüslerim olmadığını anlayarak fesatlığım adına utandım içimden. Etrafımda dönerek tişörtün arka kısmını göze batmayacak şekilde ikiye katlayıp ipini imanıma kadar sıktığım eşofmana sıkıştırdığım yeri gösterdiğimde "Böyle" diye cevap verdim.

Yani, paçaların uzun gelmesi dışında kötü görünmüyordum bence. Lakin tekrar ona döndüğümde ifadesinden pek olumlu bir tepki alamadım. "Kötü mü olmuş ya?"

"Güzeller. Ama," diyerek masanın yanındaki ayaklı askılıktan siyah bir hırka alıp tekrar yanıma döndü. Ardından hırkayı sırtımdan geçirip omuzlarıma bıraktığında içinde kayboldum desem yeriydi. "Dışarıda tişörtümün içine giremeyeceğine göre kesinlikle üşürsün." diyerek giymeme fırsat vermeden göğüs hizamda takmıştı çıtçıtını hırkanın. Anında bakışlarım düz bir hal alırken niyetini sezmiştim. Kesinlikle uçlarım göründüğü için yapmıştı.

Önümdeki çıtçıtı açıp hırkayı düzgünce giyerken tatlı tatlı gülümsedim. "Teşekkür ederim. Gidelim mi?"

Onaylar bir ses çıkardığında yaklaşık bir saat önce beynimi akıta akıta geldiğimiz yolu insani bir şekilde geri gidiyorduk. Asansörün kat tuşuna bastığımızda kapanan kapıların ardından bir sessizlik oluşmuştu. Hafif yan dönerek şekilli yüzüne baktığımda dümdüz karşıyı izleyen bakışları sekteye uğradı, çenesini eğerek yeşilleri beni bulduğunda gülümsedim. "Ne oldu?"

"Çok mu yorgunsun Aram?" dediğimde kaşları çatıldı anlam vermeye çalışır gibi. "Yani, biraz diyebiliriz."

Asansör kapıları açıldığında ikimizde resepsiyonun önünden yürümeye başlamıştık. Hınzır bir gülümsemeyle "Hımm, senin bu yorgunluğunu alalım en yakın zamanda." derken salondan çıkmıştık ki bir kaç adım attığımız an karşılaştığımız manzaraya artı Asil'in bağırışıyla kalbime korku dolmuştu.

"Hay bahtımı talihimi sikeyim!"

Asil sokak lambasına yasladığı bedenini ayakta tutmaya çalışarak ona doğru bakan canavar bir motorla yüzyüzeydi. Motorun korkutuculuğuna zıt çiçekli elbisesi, kasktan taşan kıvırcık saçlarıyla görünen kız arkadaşıma odakladığı bakışlarını keserek vizorünü indirdi ve birden motor sürat aldığında hedefi... Asildi!

Boş bir çabayla elimi ileri uzatarak ona yaklaşmaya çalıştığımda motor saniyeler içinde mesafeyi kapatmış Asil'e beş adım kala birden tekere kalkmıştı. Safir gözler korkuyla açılırken tek dizinin üstüne çökerek sağ elini öne doğru kaldırdı, parmak uçlarıyla teker arasında santimler kala motorun hareketi durdu. Asil kafasını kaldırıp sürücüye baktığında ise tekrar teker üstüne inmişti.

Ardından kız kaskını çıkarıp neşeli bir kahkaha patlattı. Keyifli gülüşlerinin arasından "ÇOK GÜZEL OLDU!" diye çığlık atarak motordan indiğinde simasından baklavalı çöreğimin kardeşi Miray olduğunu anlamıştım. Direğin dibinde nefes nefese kalan Asil'i görmezden gelerek kaldırım kenarından bir şey aldı. Telefon muydu o? Video mu çekmişti?

Yüzündeki gülüşle telefona bakarken ansızın elinden çekilip alınmasıyla şaşkınca yukarı baktı hemen sonra kaşlarını çatarak arkasını döndüğünde, aynı ifadeyle kendisine bakan bir Aram vardı. Ne ara gitmişti yanımdan?

Tavizsiz bir bakışla elini kardeşine uzattığında "Alayım." dedi.

Miray anında masum bir bakışa büründüğünde "Neyi alacaksın ki?" dedi tatlı tatlı.

Ama Aram ciddiyetinden asla ödün vermeyerek "Miray.." dedi 'ya sabır' der gibi. "Anahtarı alayım, seni eve ben bırakacağım"

"Ya abii noluuur, bi daha yapmam söz."

Onlar aralarında bir konuşmaya girdiğinde gözlerim ayaklanan Asil'e kaydı. Hızlı hızlı yanına yürüdüğümde elimi uzatıp kalkmasına yardımcı oldum. "İyi misin? Az önce ne oldu?" diye sordum telaşla. Lakin beni duymamış gibi eliyle kalbini tutuyordu.

"Talya... Sana anlatmıştım, kalbim yine öyle çarpıyor." demesiyle yüzümü ekşittim. Nasıl korktuğuna gözlerimle şahit olmuştum ve onun hoşuna mı gitmişti? Hey sabır ya, kimse akıllı mı olmaz hayattımda?

Bir dakika... Geçen bahsettiği motorcu Miray mıydı? Bunları acil konuşmamız gerek Asil, çok acil.

Aram ve Miray'ın anahtar atışması badem gözlümün zaferiyle son bulmuştu. Miray telefonunu cebine sıkıştırıp asık suratıyla yanımıza gelirken Asil'e tip tip bakıyordu, geçerken beni ve kıyafetlerimi süzdüğü de gözümden kaçmamıştı.

Minnacık boyuyla koca motoru iterek salon tarafına götürmeye başladığında Aram "Miray'ın kusuruna bakma, yeni ehliyetini aldı ve böyle tehlikeli şeyleri yapabileceğini sanıyor." derken gözlerinin hedefi safirlerdi.

Asil doğal bir tepkiyle ensesini kaşıyarak güldüğünde cevap verdi baklavalı çöreğime. "Sorun yok, onu tahrik eden bendim." Daha sonra bana dönüp "Arabada bekliyorum, acele et." dediğinde salonun hemen önünde park edilen arabaya gidiyordu.

Gülümseyerek başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Çimen bakışları dudaklarımda gezinirken mırıldandı. "Ne bu ikidir gülüyorsun sen?"

Sorusu gülümsememi genişletirken "Sana söylememi ister misin?" dedim. Onaylar bir ses çıkardığında elimi ona doğru kaldırıp yaklaş manasında salladım. Merakla belini hafif büküp eğildiğinde parmak ucumda yükselerek dudaklarına hızlı bir öpücük bıraktım ve koşmaya başladım. Evet bildiğimiz arkama bile bakmadan arabaya doğru kaçmaya başladım. Bu gece sınırı epey yukarılarda olan utanç çizgime ulaşmıştım.

.

.

.

Aram bu ailevi gerginliğe katlanmakta zorlanıyordu. Miray'ı eve götürecekken kardeşinin hatırlatmasıyla bugünün önemini hatırladı. Mecbur önce evine gidip hazırlanıp sonra o eve yol aldılar. Ve sonuç olarak mutlu görünmeyi bile beceremeyen iki insan arasında sıkışan çocukla yüzyüze gelmişti.

Miray, yine bir şeyleri paylaşamayan anne babasını görmezden gelerek kardeşi Ukde'ye onun için aldığı mandalayı gösteriyordu neşeyle.

Aram ise kapı kenarında tartışan anne babasını izliyordu sert bir ifadeyle. Annesi kurabiyeleri tuzlu yaptığı için babası şikayet ediyordu, Ukde tatlı sever diye. Annesi de ben kızımı bilirim tuzlu sever diyordu.

Tatlı, tuzlu tartışması sürerken Ukde feri kaçmış incecik sesiyle Miray'ın açtığı sayfadaki hayvanı göstererek "Abla, kuğuların neyi simgelediğini biliyor musun?" demesiyle Aram'ın dikkatini çekebilmişti.

Miray küçük bilge kardeşine ilgiyle gülümsedi. "Neyi simgeliyormuş?"

"Aşkı ve sonsuz sadakati." dedi Ukde, hemen sonra heyecanla ekledi. "Ve bence dansı. Balerinleri."

Aram düşündü. Ukde yeni dokuz yaşına girmesine rağmen bir çok bilgiyi saklayan bir beyni vardı ama daha önce hiç bale ilgili bir şey duymamıştı ondan. Yaslandığı yerden ayrılıp Miray'ın karşı tarafına oturduğunda yatak başlığına sırtını dayadı biraz. "Hımm," dedi düşünür gibi. "Acaba bu minik kelebek, bale öğrenmek ister mi? Tanıdığım çok iyi bir balerin var."

Ukde heyecanlı, iri ela gözlerini abisine kaldırdığında sıra sıra bir sürü soru sormuştu. "Talya abla mı? O mu? O çok güzelmiş? Resimdeki kadar güzel mi? He, o mu? Çok isterim abiiii."

Miray avucunu alnına bastırdığında Aram tek kaşını kaldırarak göz ucuyla bakmıştı ona. "Demek siz benim dedikodumu yapıyorsunuz he?"

Ukde çubuk kraker tabirine uyacak ince parmaklarını ağzına kapattığında yavaşça ablasına döndü. Ele vermişti kendilerini. "Özür dilerim abla, sırrımız artık üç kişilik oldu."

Aram bu sevimliliğe dayanamayıp güldüğünde Miray ve Ukde de katılmıştı ona. Birden öksürüklere boğulan kız ile anne baba figürü olacak insanlar kavgalarına es verip hemen yatağın başına üşüştüler. Ukde derin öksürükleriyle cebelleşirken Miray sızlayan gözlerle baktı kardeşine.

Öksürükleri dinen küçük kıza pamuk bezi uzatıldığında hemen alıp burnuna bastırdı sıkıca. Mehsa hanım Miray'a ve Aram'a bakıp kaşlarını çattığında "Güldürmeyin Ukde'yi, yaramıyor ona." diye kızdı.

Bezi daha bir sıkarak gözlerini yuman Ukde iç geçirdi sessizce. Aram annesinin uslübuna öfkelense de bunu sonraya ertelemeye karar kıldı. Miray'ın çantasına tıktığı poşeti çıkarıp küçük kelebeğine doğru adımladı. Yatağın çok kenarına oturarak az öncenin aksine mesafeyi arttırmıştı. Bu sırada annesi de Ukde'ye o hiç sevmediği maskelerden birini takmıştı.

"Kelebeğim," diyerek paketli hediyeyi uzattığında kardeşinin gözleri parlamıştı sanki. Hemen alıp dikkatle açtığında gördüğüyle saniyelik bir hüzne bürünmüş ama hemen toparlanmayı da başarmıştı.

Aram bir terslik olduğunu anlayarak "Tam istediğin gibi değil mi? Hem ışıklı kalemi de var. Dediğin gibi kırmızı aldım. Neyi unuttum ki?" diye merakla sordu.

Ukde defterin altından birbirine geçirdiği ellerine baktığında "Çok güzel, sayfa kenarlarında mikasa resimleri bile var." diye sevincini yaşayamayan bir sesle konuştu. "Ama sayfalar çok fazla..."

Aram çocuğun ne dediğini anlayamadı. "E abisi bunun nesi kötü."

Ukde sessizce mırıldandı. "Bu sayfalar kadar yaşayabilsem ne güzel olurdu abi." Söylediği şeyi tek duyan Aram olmuş ve dokuz yaşındaki bir çocuğun bunları söylemesine kahrolmuştu.

Dudaklarını sertçe birbirine bastırıp kardeşine sarıldığında bedeninin tek kolunda küçülmesi içini yakmıştı. Azıcık uzaklaşıp kardeşinin kaşık kadar suratına yakından baktı biraz. Alnına minik bir öpücük bıraktığında "Abisi be-" diye söze girecekken lafını Ukde tamamlıyor. "Gitmen gerekiyor?"

Aram hiç iyi hissetmiyordu. Biraz daha kalsa kimseye iyi gelemeyecekti. "Hıhım" diye ses çıkardığında tenininin solgunluğunu yok etmek için bu yaşta makyaj yapan Ukde'ye baktıkça içi gidiyordu. Yerinden kalkarken yanağından bir makas alırken "Makyaj yakışmış, arada yap sen bunu." dedi. Ve kimseye bakmadan koca evdeki bu küçük çaplı hastane odasını terk etti.

Arabasına binip otoban yoluna sürdüğünde daha fazla tutamayarak frene bastığında sinirle vurdu direksiyona. Aracın yol çizgisi bir an dalgalanırken Aram ikinci bir yumruk attı, bu kez korna çalmıştı. "Çok adaletsiz, çok acımasız, çok, çok, çok ağır. Bu yük onun küçük omuzları için çok ağır..." diye fısıldadı, başını arkaya yaslarken.

Bu yükü tamamıyla ona taşıtan anne babasına öfkelendi. Elinden gelse, elinden gelse bir saniye tutmazdı onu o evde.

Talya, Asil'in ardı arkası kesilmeyen sorularından ve yedikleri bir çeşit baharatlı patatesten sonra odasına çıkıp yatağına atladı. Şiş göbeğini ovuştururken keyifle sırıttı. Yatağının kenarındaki pufa fırlattığı telefona ulaşmak için o koca götünü kaldırmaya öylesine üşeniyordu. Kendi etrafında dönerek yatağın ucuna geldiğinde telefona uzanmaya çalıştı ama bir parmak kadar mesafeyle yetişemiyordu. Tekrar öne atılıp ulaştığında paldır küldür yeri öpmüştü şükür.

Ekranı açtığında bir görüntülü arama ve iki mesaj bildirimi vardı. Mesajlar iki saat önce arama ise yirmi sekiz dakika önceydi.

Aram; Talya,

Aram; Müsaitsen konuşalım mı?

Neredeyse sabaha karşıydı, bu saatte hala uyumamış mıydı? Öyleyse... Hemen arama tuşuna bastı Talya, kameradan tipini kontrol ediyordu bir yandan da. İkinci çalışa geçmeden cevaplandığında sokak sokak lambasına benzer turuncu bir ışıkla aydınlanan baklavalı çöreğini gördü. "Aram?"

"Talya," diye bitkince adını seslendiğinde kız uykulu olduğunu düşündü.

"Neden aradın beni? Özledin de mi?" diye gülümsediğinde tebessümü Aram'a da bulaşmıştı. Talya onun uyukladığını düşünerek hem ara deyip hem de uyumasına sinir olmuştu. Planını ortaya atıp "Sana çok önemli bişey söylemem gerek Aram." dedi ciddiyetle.

"Neymiş o?" diye konuştuğunda telefonu yan çevirerek ışığın yüzünü aydınlatmasına izin verdi.

Talya bademlerin içine içine "Hamileyim" dedi.

Sokak lambasının turunculuğunu yansıtan yeşil irisleri şaşkınlıkla açılırken kaskatı kesilerek "N-n-ıne? Nasıl?" diye tepki vermeye çalıştı ancak kekelemekle kalmıştı.

Kız dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü tuttuğumda soğukkanlılığımı koruyarak "Salondayken yaptın ya" dedim.

"Yahu ne yapt-" derken durdu Aram. "Parmaklarım seni hamile mi yaptı?" diye ciddiyetle sorduğunda bu kez koca bir kahkahayı Talya saldı.

Ama Aram telaştaydı. "Talya gülmesene, açıkla, soğuklar diye mi oldu?" dediğinde kız gülüşlerinin hayvanatlığını bastırmak için ellerini dolayarak sarıldığı yastığa yüzünü gömdü.

This is karma.

"Şakaydı. Ayrıca mininacık intikam" evet bugün çüküyle alakalı konuda güldüğü içindi bu şaka.

Deli gibi gülmesi sona erdiğinde "Ayh" diyerek doğrulup sırtını başlığa yasladı rahatça. Huzurla gözlerini kaparken Aram'ım kısık tonlu konuşması sebebiyle dikkatini ona vermişti. "Bu ne kadar sürecek?"

"Hım? Ne, ne kadar sürecek?"

"Bu durum." dedi nefeslenerek, dikkatle ona baktı Talya anlamak için. "Sevgili değiliz olsak bile asla evlenmeyeceğiz, neden anlık hisler adına gönül eğlendiriyoruz öyleyse?"

Daha bir kaç saat önce onu sevdiğimi söylemişti...

Dedikleri göğsüne paslı, kör bir hançer saplarken konuşmaya çalışarak sordu genç kız. "Gö...Nül eğlendirmek, mi? Ben... Ben, seni..." gözlerini ekrandan ayırıp karşıda makyaj masasına özenle koyduğu pointelerine bakındı. "Aram yaptığım şakaya mı sinirlendin? Şakaydı. Ciddi ciddi inanmanı beklemiyordum."

Onun aksi kaybolmuş bir sesle "Sinirlenmedim." dedi. Gerçekten sinirlenmemişti.

"Öyleyse neden böyle bir şeyi konuşuyoruz Aram," kırılıyordu. Kızın ona hissettiklerini bile bile kullandığı kelimeler kırıcıydı.

Lakin birden "Çünkü seni seviyorum Talya." demesiyle, yaptığı itirafla kalbi şuan bile tutuklu kaldığında nefesimi tutmuştu, bir yandan da anlamıyordu kız. Aram kendisiyle çelişiyordu resmen.

Yüzünü ekrana çevirince bademler kahvelere bağladığında bakışları birbirine değiyordu sanki. "Ama sandığının aksine ilk görüşte olmadı bu. Yavaş yavaş, damla damla, işledin ruhuma. Aylardır fark edilmediğini düşünerek peşimde dolanan dünyalar güzeline usul usul, her anda aşık oldum ben. Belki bir sokak kedisini severken, belki aç karnını doyurmak için yanında gezdirdiğin öksüzleri magentaya getirirken, belki o tütülü eteklerinle bir peri kızı gibi görünürken, belki o dalgalı saçlarını savururken..." kız buruk bir heyecanla noktalayacağı kısmı beklerken sözlerine devam etti.

"Ama Talya aşkın ebediyeti yoktur. Garantisi yok. Çabuk tükenir. O yüzden sakınıyorum senden. O yüzden zor olmasına rağmen uzak durmaya çalışıyorum. Çaresizce bekliyorum içimdeki senin bendeki yerini terk etmesini." diye düz ve monoton bir sesle söylediği cümleler burnunu sızlatmıştı Talya'nın.

Anlayamıyordu onu, ne istediğini...

Seni seviyorum ama belki bir ay sonra da seveceğimin garantisini veremiyorum mu demek istiyordu? Gerçekten kafası almıyordu. Neden onu terk etsin istiyordu?

Muhteşem geçen bu geceyi nasıl şu hale getirebilmişti onu da bilmiyordu. Dengesiz Aram, iki dakikada alt üst etmişti Talya'yı.

İkisinden de çıt çıkmazken yanağına akan gıdıklama hissiyle düşen damlayı Aramın tişörtüne silerken çağrı kapanmıştı. Aram kapatmıştı.

Her şeyi mahfettiğinin farkındalığıyla bakışları bir boşluğu aratmazken bir süre sonra tekrar telefonu çaldı. Bakmaya gerek duymadan yan tuştan kapattı. Uykusuzlukla kızaran bakışları yeni yeni aydınlanan gökyüzünde gezinirken hasarlı avuç içini kalbine bastırdı. Ve mantığını tekmelemek için çırpınan o organa seslendi:

Mutlaka gidecek, ona alışmaman lazım. Alışılan bitmez lakin sevginin yitip gittiği yerde de sağlıklı bir yaşam olmaz. Çünkü aileyi yitirir sevgi yoksunluğu. Ona alışamazsın, zaten duvarlar üstlerine yıkılmasın diye yükünü sırtladığım bir ailen var senin.

Aram arabasının içinde saatler süren bir uykunun ardından yine bir telefonla uyandı. Uyku mahmuru sesiyle cevapladığında duyduğu bitkin ses afallamasına sebep olmuştu.

"Abi, Talya abla yakından da çok güzelmiş."

 

[|━|]

Bölümden akıl sağlığımın hâlâ havalarda uçuştuğunu tahmin edersiniz bence xlsmsodp

Şaka bir yana uzun süredir eklemeyi düşlediğim Ukde karakteri benim için çok özel umarım sevmişsinizdir.

Abe bir sonraki bölüm benim içimi parçalıyor, ne yapıcaz

(Bu arada motor akımını aynen bu sekilde yapmayı çok isterdim...)

 

Loading...
0%