Yeni Üyelik
2.
Bölüm

GEÇMİŞİN KÜLLERİNDE SAVRULMAK

@yektavaveyla_11

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Geçmiş her zaman karanlık mıdır? Yoksa herkesin unutmak istemeyeceği ama kalbinde bir sancıya sebep olan acı var mıdır?

 

 

Mutlu bir anının geri gelmeyecek olması mı daha çok kalp kırar yoksa geçmişin küllerinde arasında kötü hatıralar mı?

 

 

Sevmek mi yoksa seni seven birini unutmak mı daha kırıcı?

 

 

Sevdiklerini hatırlamamak insanın kaburgalarının her birinin teker teker kırılmasıyla eşdeğer bir acı.

 

 

Ölümün soğuk nefesinide hissettim ensemde, ölüm derin ve sık nefesler alırken benim nefesimi kesiyor, yaşama hevesimi öldürüyordu. Ensemde hissettiğim o soğuk nefes devrimi söküp atma isteği uyandırıyordu bende.

 

 

Ama ölüm ha demeyle gitmiyor, hissettiklerimde bir türlü geçmek bilmiyordu.

 

 

İnsan ne yapacağını bilmiyordu.

 

 

Dert olan sevmek mi? Yoksa aşık olmak mı?

 

 

Bilmiyorum...

 

 

Daha doğrusu hatırlamıyorum.

 

 

Evin kapısının önünde anahtarları çantama koydum mu yoksa unuttum mu? Çantamı kurcalarken en alttan çıkan anahtarla gülümseyerek evden içeriye girdim.

 

 

Sonunda...

 

 

İçeriye girer girmez dış kapının üzerindeki anahtarı aldım, kapının arkasına takarak kapıyı kapattım ve iki kere anahtarı çevirerek kapıyı kilitledi keten sonra dışarıdan acılmasın diye kapıyı dışarı doğru iktirdim. Kapının açılmayacağına ikna olduktan sonra oflayarak ışıkları yaktım ve içeriye girdim.

 

 

Koridorda dümdüz yürüyerek Amerikan mutfağın hemen karşısında bulunan koltuklardan birine çantamı fırlattığım gibi mutfağa girerek kendime bir bardak su doldurup kafama diktim.

 

 

Bugün çok yorulmuştum haliyle de yüksek ihtimal bugün de yemek yemeyecektim.

 

 

Mesleğimden dolayı herhangi bir öğünü atlamanın kötü sonuçlarından bazılarını biliyordum ve ben bunu bile bile öğün atlıyorum.

 

 

Kısaca üşengeçliğim tuttuğu için kendime yemek yapmaya üşeniyor ve onun yerine aç kalıyordum ama kendime çeki düzen vermek gerektiğinin farkında olduğum için bugün bu zinciri kıracaktım.

 

 

Yavaş ve sakın adımlarla buzdolabının yanına geldim ve uyuşuk bir şekilde iki kapağın sadece birini açtım ve içine bakmaya başladım. Buzdolabında ki hiç bir şeyi şu anda yemek istemiyordum. Yani insanın canı istemeyince yapmakta istemiyordu.

 

 

Canım hiç bir şey istemediği ve geç bir saat dilimi olduğu için kolay bir şey yapmak istedim yani...

 

 

Peynirli makarna.

 

 

Buzdolabının kapağını kapatarak erzak dolabını açtım ve bir paket fiyonk makarna çıkartıp tezgahın üzerine koyarak suyunu da ocağa bıraktıktan sonra üzerimi değiştirmek için odaya geçtim. Kettleda yapabilirdim makarnayı ama ocakta uzun sürüyordu ve benim biraz zamana ihtiyacım vardı.

 

 

Odaya geçerek gece lambasını açtım ve kıyafetlerimi hazırlayarak banyoya geçtim. Beş dakikalık bir duşun ardından bir kaç işimi hallettim, kıyafetlerimi giydikten sonra saçlarımı kurutmadan havluyla sararak odadan çıktım.

 

 

Ellerimi ani bir dürtüyle beyaz t-shirt'ün üzerini kapattığı siyah eşofmanımın ceplerine soktum.

 

 

Koridorda sakin adımlarla ilerlerken cebimde hissettiğim kağıtla birlikte kaşlarımı çatarak olduğum yerde durdum ve sağ cebimdeki kağıt parçasını hızlıca çıkarttım.

 

 

Hatırladığım kadarıyla benim cebimde hiç kağıt yoktu. Çamaşırları makineye atmadan önce her zaman ceplerimi kontrol ederdim. Yani kağıt olması imkansıza yakındı.

 

 

Düşünmeye son vererek dörde katlanmış kağıdı açmaya başladım.

 

 

İçinde bir şiir yazıyordu ama ne anlama geldiğini anlamamıştım.

 

 

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

 

Çekilmiş umudun ipleri!

 

Ortalık yangın yeri,

 

Zihninin prangalı hapishanesi,

 

Katletmiş içindeki sevgiyi...

 

 

İnançlar yalan,

 

Düşünceler yanlışmış.

 

Verilen sözler,

 

Her zaman tutulmalıymış...

 

 

Sevdiklerini unuturken sen,

 

Ben unutamadım seni.

 

Sana mühürlü kalbimi yaktın,

 

Hiçliğe koydun beni...

 

 

Bir gram olsun azalmadı sevgim.

 

Bırakamadım ben seni,

 

Aşkımı sorgulama,

 

Ölümüm senin elindendi...

 

 

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

 

Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum ama kesinlikle geçmişimle bir alakası vardı. Çünkü unuttun beni diyordu ki kesinlikle geçmişimdendi.

 

 

Bu kadar derdin tasanın arasında birde unuttuğum biri mi ortaya çıkıp cebime not bırakmış hatta içine şiir yazmıştı?

 

 

İçime derin bir nefes çekerek sağ elimle gözümü ovuşturdum ve mutfağa gidene kadar elimdeki kağıdı çoktan tekrar dörde katlayıp salonumdaki beyaz L koltuğun çaprazında bulunan siyah sehpanın üzerinde bulunan süs olarak satın aldığım deniz kabuklarının üzerine bırakmıştım.

 

 

Bu kişi benim evime bile girebiliyorsa kim bilir bana neler yapabilirdi?

 

 

Ocağa baktığımda makarnanın çoktan olduğunu fark ederek makarnaları içine koydum ve tekrar geriye dönerek kağıdı alıp odama geçtim.

 

 

İçeri girdiğimde kapıyı kapatıp ışıkları açtım ve bir değişiklik var mı diye olduğum yerde etrafıma bakınmaya başladım.

 

 

İlk önce bakışlarım örtüsü hiç dokunulmamış, bozulmamış, kırmızı ve beyazın süslediği yatak örtüsünde gezindi.

 

Oradan bir şey çıkmayacağını fark edince bakışlarım hemen solumdaki beyaz, kapıdan bir karış uzaktaki, duvarı boylu boyunca kaplayan kıyafet dolabıma doğru yürüdüm.

 

 

Kapaklarını iki yana açtığımda asılmış, katlanmış ve düzeninden hiç bir şey eksilmeyen kıyafetlerimin hepsine göz gezdirdim. Yeri değişen ya da düzeni bozulan kıyafetim yoktu.

 

 

Dolabımın kapaklarını kapatarak başımı dolabın tam karşısında bulunan, duvarı boylu boyunca kaplayan, çift kişilik yatağın sağ çaprazında bulunan cam balkon kapısına çevirdim.

 

 

Balkonda çok bir şey yoktu, bir tane küçük masa ve sandalyelerden vardı ama camda parmak izi falan yoktu.

 

 

Belki fark etmemişimdir.

 

 

Cama daha da yaklaştığımda masanın üzerinde bir paket gördüm.

 

 

Gözlerim şaşkınlakla büyürken balkona bir göz attım. Camda parmak izi yoksa balkona gelmesi nerdeyse imkansız gibi bir şeydi.

 

 

Ya yan komşunun balkonundan atlamıştı ya da evimin içinden girmişti. Hangi çılgın üçüncü kata kadar tırmanabilirdi ki?

 

 

Yan balkonda birinin olmadığına kanaat getirince gergin bir nefes bırakıp tedirgince kapıyı açtım. Korku filmlerindeki o aptal insanlardan hiç olmamaya çalışmıştım ama insan bir yerden sonra merak ediyordu dimi.

 

 

Kapıyı açarak tekrar etrafa baktım ve masama doğru adımladım. Kutuyu inceleyince bunun lacivert, üzeri yıldız gibi görünen beyaz noktalarla bezenmiş olması hoş bir görüntü sunmuştu.

 

 

Bu sefer tereddüt etmeden iki elimle kutuyu açtım. İçinde cam bir fanus ve bir kağıt parçası duruyordu. İlk olarak kağıdı alıp okumaya başladım.

 

 

Sen seversin bunu, nereden biliyorsun diyeceksin...

 

 

Souls don't mery bu accident...

 

 

Şaşkınlıkla elimde duran kağıda bakıyordum.

 

 

"Ruhlar tesadüfen buluşmaz mı?"

 

 

Şaşkınlıkla kaşlarımı çatarak alnımı kaşımaya başladım.

 

 

Kağıtta açık açık ruhlar tesadüfen buluşmaz yazıyordu. Derin bir nefes bırakarak kağıdı kutunun yanına koydum ve içindeki cam fanusu elime aldım.

 

 

Elimde bir kar küresi duruyordu. Kar küresinin içinde ise bir kadın eldivenli elleri ile gözlerini kapatarak gülümserken bir adam arkasından sarılmış bir şekilde duruyordu. Onların arka çaprazlarında da ağaçlar vardı. En garip olanı ise bir tabela vardı kız ve çocuğun önünde çaprazlarında ve şunlar yazıyordu.

 

 

"HATIRALAR ASLA ÖLMEZ..."

 

 

Dikkatimi kar küresinin altındaki beyaz, plastik, kar küresinin altını tamamen kaplayan şeye attım. Onu alıp çevirince içinden hoş bir melodi çıkıyordu ve üzerindeki cam fanus yavaşça dönüyordu.

 

 

Aniden aklıma ve gözlerimin önünde bir anı belirdi.

 

 

 

 

GEÇMİŞ

 

 

"Al bakalım." Kız heyecanla yeşil gözlü çocuğun elinden hediye kutusunu aldı.

 

 

"İçinde ne var?" Kızın heyecanla sorduğu soru üzerine çocuk sadece gülümsedi ve, "Seveceğin bir şey," diyerek geçiştirdi.

 

 

Kız elindeki hediye kutusunu masaya bıraktı ve çocuk daha ne olduğunu anlayamadan onun boynuna atlayarak sıkıca ona sarıldı.

 

 

Boyu kısa olduğu için ilk önce zıplamış ondan sonra da çocuğun ayaklarına basmıştı.

 

 

Çocuk kız ona sarıldığında burnunu kızın boynuna sürterek onun kokusunu içine çekti, bunu bir kere değil, bir sürü kez yaptı.

 

 

En sonunda birbirlerinden ayrıldıklarında kız hızla hediyesinin yanına geldi ve hediye kutusunu kaldırarak içindeki kar küresi şeklindeki müzik kutusu gibi olan aleti parmaklarının arasına aldı.

 

 

Plastik alt kısmını çevirdiğinde ise hoş ve yumuşak bir melodi kulaklarını yaladı. Sakin ve çok yumuşak bir melodiydi, kızın çok hoşuna gitmişti bu hediye.

 

 

Çocuk kızın arkasında, kızın gülümsediğine emin bir şekilde içi huzurla dolarken kızın arkasına başka bir hediye kutusuyla durduğunu görünce çocuk küçük bir şok yaşamıştı.

 

 

Kız gülümseyerek elindeki kutuyu çocuğa uzattığında çocuk gerçek, içten gülümsemesiyle kızın elinden kutuyu alarak kendini arkasında duran tekli koltuğa bıraktı.

 

 

İçinde tarifi olmayan bir mutlulukla sevgilisinin verdiği kutuyu açınca içinden iki adet pusula çıktı. Birisi lacivert diğeri koyu yeşil olanı eline aldı ve elinde tuttu.

 

 

"Bunu sana uzun süre önce almıştım daha doğrusu bize, doğru zamanı bekliyordum. Sen bana hediyeyle gelince bende doğru zamanın bu zaman olduğuna karar vererek getirdim işte." Kızın söyledikleri ile çocuğun gülümsemesi büyürken bakışlarını elindeki pusuladan karşısındaki sevgilisine çevirdi.

 

 

"Teşekkür ederim," çocuğun gözleri duyguyla hafifçe dolmaya başlayınca çocuk gözlerini elindeki pusulaya çevirdi tekrardan çünkü kimse bu yaşına değer vermemiş, bir sevgiyi çok görmüşlerdi.

 

 

Çocuk pusulanın anlamını çözmüştü, zaten çözmemesi neredeyse imkansızdı. Kızın da gülümsediğine emin bir şekilde kutunun içinde kalan iki zincirden birini alarak, diğer eliyle de koyu yeşil olanı eline aldı ve zincirlerden birini lacivert olana diğerini de koyu yeşil olana geçirdikten sonra lacivert olanı hemen yanındaki tekli koltuğa koydu, koyu yeşil olanı tekrar eline alarak ayağa kalktı ve kıza doğru yürümeye başladı.

 

 

Kızın arkasına geçince kız tek eliyle saçlarını topladı ve çocuğun boynuna pusulayı takmasına izin verdi.

 

 

Çocuk pusulayı taktığında kızın ensesinden elini çekip beline sarıldı ve başını boynuna koyarak kokusunu içine çekti.

 

 

"Teşekkür ederim."

 

 

Çocuk tekrar teşekkür ettiğinde kız bu seferki teşekkürünü görmezden gelmişti çünkü ona teşekkür etmesi için değil yolları hep birbirlerine çıksın diye, hep birbirlerini bulsunlar diye almıştı.

 

 

"Yollarımız hep birbirlerine çıksın, birbirimizi hiç kaybetmeyelim, hep birbirimizi bulalım." Kızın söyledikleri ile çocuk kızın kokusunu içine çekerken içten bir şekilde gülümsemişti.

 

 

Çocuk zaten anlamıştı ama bunu onun anlatmasına izin vermiş, onun dediklerini sadece içinde değil benliğine de kabul ettirmişti.

 

 

"Seni ne kadar sevdiğimi sana ne anlatabilirim ne de gösterebilirim nasıl yapacağım bilmiyorum ama sana sevgimi tamamen hissettirene kadar sana sadece sarılıp, öpebilir, gülümsetebilir ve seni ne kadar sevdiğimi söyleyebilirim ama şunu bil ki sevgimin ne sonu var ne de başı o hep vardı ve var olmaya devam edecek."

 

 

Çocuk itiraf ettiklerinden bir gram bile pişmanlık duymazken kızın boynunu öpüp, "Seni seviyorum, hem de çok seviyorum." Diyerek dikleşti ve kızdan bir iki adım geriledi.

 

 

Kız duyduklarıyla donma yaşarken tek bildiği kendisininde onu onun gibi sevdiğiydi.

 

 

Sevgisinin bir başıda yoktu bir sonuda.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞİMDİKİ ZAMAN.

 

 

Hatırladıklarımla geriye doğru adımlarken beni sevdiğini dile getiren adamın sadece orman yeşili, koyu yeşil gözlerini hatırlıyordum.

 

 

İçimden bir ses 'O gözlerde yaşam buldun gözlerin sahibini nasıl hatırlamazsın?' derken içimde de bilinmez bir pişmanlık vardı.

 

 

Yüzü çok pusluydu sanki yüzünü simsiyah bir duman sarmış ve yaşamın olduğu gözlerine erişememiş gibiydi.

 

 

Derin bir nefes alarak elimdeki kar küresi görünümlü müzik kutusunu aynı zamanda da kağıdı hediye kutusunun içine koyarak kutuyu elime aldım ve içeriye girdim.

 

İçeriye girer girmez cam balkon kapısını iki kere kilitledim.

 

 

Hemen arkama dönerek kutuyu yatağımın yanındaki, küçük, çekmeceli masaya koydum ve mutfağa giderek makarnayı yaptım.

 

 

Makarnayı yiyerek yemek masasından ayağa kalktığımda bir anda başım dönmeye başlamıştı ve gözlerim yavaşça kapanıyordu. Ellerimi ve tırnaklarımı masaya sertçe geçirdim ve oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım.

 

 

Bir anda elektrikler gidince ne olduğunu anlamadım. Başımı çevirip camdan dışarıya bakınca herkesin evinin elektriğinin gittiğini gördüm.

 

 

"Tam da zamanı."

 

 

Mırıldanışımın hemen ardından ellerim sanki masayı tutamıyordu ellerimi sıktıkça ellerim kayıyordu resmen.

 

 

Gözlerimi son kez kırparken karşımda dev gibi boyuyla yüzünde sadece gözlerini açık tutan bir maske takan bir adam gördüm.

 

 

Gözleri koyu yeşildi...

 

 

Gözlerim şokla kocaman açılırken başımın daha fazla dönmesini kaldıramayarak kendimi bıraktım.

 

 

Son bildiğim yeşil gözlerin sahibinin beni kucağına aldığıydı.

 

 

 

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

 

Selamünaleyküm

 

 

İlk bölümden fazla heyecan kalbe zarar dbsjdnskd

 

 

Ee nasılsınız?

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Benden bu kadar...

 

 

Seviliyorsunuzzzzz

 

 

 

 

Loading...
0%