@yeliz_.esan
|
Elif, hafta sonu Milano’ya vardığında, elinde bavullarıyla ilk işi Alessandro’nun mezarını ziyaret etmek oldu. Yol üstünde küçük bir çiçekçi dükkânına uğradı, birkaç güzel çiçek ve bir adet kırmızı balon aldı. Çiçekleri ve balonu alıp mezarlığa doğru yürürken içindeki duygular yoğunlaşıyordu. Alessandro’nun anıları zihninde canlanıyor, her adımda kalbinin bir parçası ona doğru yaklaşıyordu. Mezara vardığında, çiçekleri yavaşça Alessandro’nun mezar taşının yanına bıraktı. Kırmızı balonu ise baş ucundaki fidana bağladı. Derin bir nefes aldı, boğazına düğümlenen kelimeleri bir araya topladı ve sevgilisiyle konuşmaya başladı. “Uzun süredir sana gelmediğim için özür dilerim,” dedi hüzünle karışık bir tebessümle. “Ama biliyorsun, çok zor zamanlardan geçtim. Artık her şey daha iyi, merak etme. Bugün uçarak geldim, mecazi anlamda değil, gerçekten uçarak geldim,” dedi ve kendine has bir kahkaha attı. Küçük esprisi Alessandro’ya olan özleminin sıcak bir yansımasıydı. Ardından biraz duraksadı, duygularını kontrol etmeye çalışıyordu. “Tamam, kabul ediyorum, bu şaka gerçekten kötüydü... Özür dilerim,” diye ekledi, gülümsemesi hafif bir hüzne dönüştü. Gözleri dolmaya başlamıştı, ağlamamak için kendini zor tuttu, derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. “Her gün seni ziyaret edebileceğim için mutluyum, hem de çok mutluyum. Ama ağlamak yok, değil mi? Şimdi gitmem gerekiyor, çünkü bugün çok işim var. Önce eve gitmem lazım, sonra da kafenin açılacağı yere bir göz atacağım. Belki daha sonra anneni ve babanı da ziyaret ederim. Şimdilik hoşça kal... Yarın yine gelirim. Seni seviyorum.” Elif, içini rahatlatan bu kısa vedanın ardından bavullarını alıp mezarlıktan ayrıldı. İlk durağı yeni evi olacaktı. Milano’da geçireceği yeni hayatına ilk adımı atmak için sabırsızlanıyordu. Eve vardığında, apartmanın kapısına büyük bir keyifle yaklaştı. Evi, babasının yardımıyla önceden özenle dekore edilmişti ve Elif’in zevkine göre düzenlenmişti. Evin kapısını açıp içeriye girdiğinde hafif bir huzur hissetti. Bu yer, onun yeni başlangıcının simgesi olacaktı. Bavullarını açıp kıyafetlerini yerleştirdikten sonra annesini aradı. “Alo, anne?” “Elif? Kızım, Milano’ya vardın mı?” diye heyecanla sordu annesi. “Evet anne, az önce eve geldim,” dedi Elif, etrafına bakarak. O sırada babasının sesi arkadan duyuldu: “Daireni beğendin mi? Oradaki insanlar çok mütevazıdır kızım, bir şey hakkında yardıma ihtiyacın olursa onlara güvenebilirsin.” Elif gülümsedi. “Evet babacığım, ev gerçekten harika. Ve tamam, yardıma ihtiyacım olursa birilerine sorarım. Ama şimdi kapatmam lazım. Kafenin bulunduğu yere gidip bir bakacağım.” “Tamam kızım, bir şey olursa bizi haberdar et,” dedi annesi nazik bir tonda. “Tamam anneciğim, sizi öpüyorum. Babamı da öp benim için.” Elif, telefonu kapattıktan sonra sıcak bir duş almaya karar verdi. Uzun yolculuğun yorgunluğu ve son günlerde biriken tüm stresi, sıcak suyun altında akıp gitmesine izin verdi. Su, bedenini ve ruhunu sakinleştiriyordu. Alessandro’nun anıları, mezar başındaki vedası, içindeki tüm hüzün, suyla birlikte akıp gitmiş gibi hissediyordu. Duştan çıkıp rahat bir nefes aldı. Milano’da geçireceği yeni hayatın ilk günü için hazırlanması gerekiyordu. Müzik açtı, evin içini yumuşak melodiler sardı. Elif için müzik, her zaman en büyük motivasyon kaynağı olmuştu. Ritimle birlikte hareket ederek giyindi, saçlarını taradı ve her zamanki enerjisiyle hazırlıklarını tamamladı. Bugün kafenin yerini inceleyecek ve hayalini kurduğu o mekanı şekillendirmeye başlayacaktı. Bu, onun için yepyeni bir maceranın başlangıcıydı. Milano sokaklarında yürürken içi kıpır kıpırdı. Arada sırada yanlış bir yöne gidip gitmediğinden emin olmak için telefonundan navigasyonu kontrol ediyordu. Kafenin bulunduğu caddeye ulaştığında derin bir nefes aldı. Burası oldukça işlek ve enerjik bir caddeydi, tam da istediği gibi. Kafenin önüne geldiğinde heyecanı doruktaydı. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtı ve geniş boş mekanın içerisine adım attı. İçeri girdiği an, boş mekanın yankısı kulaklarında çınladı. Her adımı, büyük bir heyecanla doluydu. Etrafına bakarak mutlu bir çığlık attı ve kendini tutamayıp etrafta döndü. Hayalindeki kafe, gözlerinin önünde şekillenmeye başlamıştı bile. O sırada, kapının tıklatılmasıyla Elif'in dansı kesildi. Merakla arkasına dönüp kapıya baktı ve ellerinde dosyalar olan birkaç adam gördü. Hızlı adımlarla kapıya yöneldi ve kapıyı açtı. “Merhaba?” diye sordu, İtalyanca’yı zar zor kullanarak. Adamlar içeriye girip kafeyi incelemeye başladılar. Belli ki dekorasyon firmasında çalışıyorlardı. Elif düşük seviyedeki İtalyancasıyla iletişim kurmaya çalıştı. “Yardımcı olabilir miyim?” diye sordu. İçlerinden biri, İtalyanca olarak, “Biz kafenin iç dekorasyonu için geldik. Nasıl bir şey düşündüğünüzü öğrenmek istiyoruz,” dedi. Elif, adamın söylediklerini tam anlayamadı ve hemen telefonunu çıkarıp çeviriyi açtı. “Tekrar söyler misiniz? İtalyancam pek iyi değil,” dedi gülümseyerek. Adam cümlesini tekrarladı, Elif de hemen telefonundaki çeviri yardımıyla konuşmayı takip etmeye çalıştı. Ardından istediği kafe tarzına uygun birkaç görseli adamlara gösterdi. Adamlar, Elif’in çabalarına güler gibi bakarken, içlerinden biri beklenmedik bir şekilde Türkçe konuşmaya başladı. "Biz de Türküz Elif Hanım. Türk bir firmadan geliyoruz." Elif, şaşkınlıkla bir an durakladı, ardından yüzünde beliren gülümsemeyle, “Keşke baştan söyleseydiniz,” dedi. Adamlar şakayla karışık bir gülüşme tutturmuşlardı. “Şaka yapmak istedik,” dedi biri. Elif’in yüzü bir anda ciddi bir ifade aldı. “Dikkat edin de bende şaka yapıp sizi işten kovdurmayayım!” dedi. Adamların yüzü bir an ciddileşti, ama Elif’in bir anda gülmeye başlamasıyla hepsi rahatladı. “Şaka yaptım, şaka,” dedi. Bu kez tüm ekip kahkahalarla gülmeye başladı. “Ya da belki de değildir, kim bilir?” diyerek hafif bir tehdit tonuyla ekledi. Ardından işlerine dönmeye hazırlandılar. “Menüde Türk ve İtalyan tatlıları ve içecekleri karışık olsun. İtalya’da son zamanlarda hangi tatlılar popüler, ne kadar fiyatla satılıyor, bunları öğrenelim. Böylece fiyat aralığını doğru yapabiliriz. Ayrıca, Türk mutfağı için burada bulunan Türk pastacı ve tatlıcıları bulup onlara iş teklif edelim. Diğer her şey, daha önce konuştuğumuz gibi olsun. Müzik köşesi için plakları ben satın alacağım ama nostaljik bir köşe yapalım. Anlaşıldı mı?” Adamlar hep bir ağızdan, “Anlaşıldı Elif Hanım,” dediler. “Peki, sorusu olan var mı?” diye sordu Elif. Adamların biri çekinerek, “Kafenin ismi ve logosu ne olacak?” diye sordu. Elif bir an düşündü. “Logo hakkında pek düşünmedim ama ismi ‘Dolce Memoria’ olacak. Logoyu ona göre tasarlayın ve örnekleri yarına kadar bana gönderin.” Adamlar notlarını aldıktan sonra işlerini tamamladılar ve kafenin kapısından çıktılar. Elif de bir süre sonra kafeden ayrıldı, sırada Alessandro’nun ailesini ziyaret etmek vardı. Taksiye binmeden önce küçük bir pastaneye uğrayıp bir kek aldı ve ardından adresi taksiciye verdi. Yol boyunca Alessandro’nun ailesiyle olan ilk karşılaşmalarının nasıl olacağını düşündü. Sonunda taksi, geniş ve klasik bir İtalyan villası önünde durdu. Elif derin bir nefes alarak arabadan indi, üzerini düzeltti ve kapının ziline bastı. Kapıyı, Alessandro’nun annesi açtı. İlk başta şaşkınlıkla Elif’e bakan Bayan Maria, kısa süre sonra yüzünde kocaman bir gülümseme ile ona sarıldı. “Elif! Bu ne güzel sürpriz! Hadi içeri gel,” dedi Bayan Maria, Elif’in elinden tutup onu içeriye aldı. Oturma odasına geldiklerinde, Alessandro’nun babası Paolo'yu gözlükleriyle gazete okurken buldular. Elif usulca selam verdi. Paolo, gazetesini indirip gözlüğünün altından Elif’e baktı. “Merhaba Elif,” dedi, hafif bir hüzünle. “Baban İtalya’ya geleceğinden bahsetmişti ama seni burada görmek beni şaşırttı. Ne zaman geldin?” “Daha bugün geldim,” diye yanıtladı Elif, yavaşça kanepeye otururken. Uzun bir sohbetin ardından, Elif Alessandro’nun odasına gitmek için izin istedi. Odaya girdiğinde, tanıdık koku burnuna çarptı. İçini bir huzur kapladı. Fotoğraflara göz gezdirirken artık gözleri dolmuyor, ağlama isteği duymuyordu. Aksine, burada olmak ona huzur veriyordu. Sanki tamamlanmıştı. Bir süre daha odada kaldıktan sonra, eve geri döndü. Yatağına oturup biraz kitap okudu ve ardından günün yorgunluğuyla gözlerini kapattı, huzurlu bir uykuya daldı. |
0% |