
Hayalinden vazgeçme,
Ama izin ver değişmesine.
2. Bir Büyük Bir Rakamdır
Dedem ile konuştuktan bir hafta kadar sonra ecrinler Ankara' ya taşınmıştı. Okulların açılmasına bir ay kala yerleşmeye karar vermişlerdi. 'Taşınma işleri, eşyaları yerleştirme ve çocuklar derken çok zaman alacak. Yardım eden var ama ancak yerleşiriz.' dediğini duymuştum Ayşe ablanın.
Ecrin ise neredeyse her gün arayıp bir şeylerden dert yakınıyordu. Orayı sevmediğini, ailesine karşı hala protestoda olduğunu anlatıyordu. Evden çıkmadığını, hiçbir şey yapmadığını yine de kardeşi huysuzlaşınca kıyamayıp onunla oyun oynadığını söylüyordu.
Oraya geldiğimde onunla aynı odada kalacağımı ve beraber gezeceğimizi, çok güzel planlar yaptığını söylüyordu. Yalnız olduğunu, kimseyi tanımadığını, zaten buna da gerek olmadığını söylüyordu. Karşı komşularının çok ses yaptığını, sürekli kalabalık olduklarını söylüyordu. Zaten huysuz olduğunu ve onların da sesinin onu daha da sinirlendirdiğini söylüyordu. Çok fazla söyleniyordu. Ecrin'in böyle davranmasına neden olanın tam alıştığı bir ortamdan şuan hiç bilmediği bir ortama girmek zorunda olmasına bağlıyordum.
Bu konuda hassastı. Hatta sırf bu yüzden hayatına sayılı insan alır ve sadece onlarla iletişimde olmayı severdi. Kalabalık ve karmaşa onu sinirlendiriyordu.
Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı. Benim de artık bu şehirdeki yeni hayatıma adım atma zamanım gelmişti.
Yeni okul, yeni insanlar ve yeni bir şehir. Bir maceranın daha sonuna geldiğimi bu şehire gelince anladım. Ecrin'e hak vermiyor değildim. Bu döngü nereye kadar böyle gidecekti ki?
Beni hava alanında karşılayan Engin abi ile eve geldim. Ayşe ablalarla selamlaştım. Ecrin beni görünce zaten direkt üzerime atladı. Elimden tutup hemen odasına çıkardı.
Odasına girdiğimde etrafa biraz göz gezdirdim. Duvarlarda daha önceki odalarından da olduğu gibi beni karşılayan fantastik dizi ve film karakterleri vardı. Kurt adamlar ve vampirler vardı. Çoğunu beraber izlemişliğimiz vardı. Favorileri bile vardı. Stiles ve Damon. Bu duvarda benim için havalı diyebileceğim karakter ise Derek'ti.
Köşede bir çalışma masası vardı. Ecrin ders çalışmaktan nefret ederdi. Okulun yüzünü görmek istemez ödev yapmayı sevmezdi.
Engin abi işini iyi yapan, başarılı bir polis memuruydu. Keza Ayşe ablada işindi iyi bir öğretmendi. Bunu düşününce de Ecrin'in ailesi ile olan tezatlığına karşı gülesim geliyordu. Anne ve babasına göre inanılmaz farklı duruyordu.
''Senin için sorun olmazsa beraber uyuyalım mı? Hı?''
Sorunun kendisi bile olurdu! Ben çok fazla temas sevmezdim. Ecrin temas bağımlısı bir kızdı.
Beni boğacak gibi sarıp sarmaladığını hayal ettim bir an.
Tam başımı iki yana sallayıp konuşacakken Ayşe abla geldi.
''Ceylancım, taşınırken bazı eşyalarımız zarar gördü canım. Ne yazık ki sana yeni bir yatak yapamayacağım. Bir süre Ecrin ile beraber uyur musun? Senin için sorun olur mu?''
Olurdu. Ama misafirdim burada. Ne yapabilirdim. Benim için fazladan bir çaba harcamasını istemiyordum.
''Yok. Sorun olmaz. Uyurum ben Ecrin ile.''
Çok güzel. Mecbur beraber uyuyacaktık.
Ecrin'e baktım. Sırıtıyordu hain. En mutlusu o. Beni yatakta ezmese bari.
''Harika!'' dedi ecrin.
Gerçekten harika.
Akşam yemeğine kadar eve yakın olan yerleri Ecrin ile gezdik. Yürüyüş veya bir koşu yolu aradık. Ecrin amatör bir atletti. Koşmayı çok seviyordu. Düzenlenen yarışlara katılıyordu.
Bende en az Ecrin kadar severdim. Onunla yarışmaktan da açıkçası zevk alırdım. Ama yarışlara katılmaktan hoşlanmıyordum.
Telefonun uygulamasından yakınlarda bir spor alanı olduğunu gördük. Oraya gittik. Eve çok uzak olmadığını fark ettim. Farklı alanlarda spor için gelen insanlar vardı. Bu kadar kalabalık olmasını beklemiyordum.
''Bi 200 metre yapsak mı Ceylan?''
''Yapalım.''
Sporu severdim. Zamanında sert sporlar yapmışlığımda vardı. Vücudumuzu esnetip çizgilerin olduğu yere geldik. Ecrin bana baktı.
''Hazır mısın?''
''Her zaman.''
Eşyalarımızı başlangıç çizgisinin yanındaki bekleme alanına koyduk.
Ecrin saymaya başladı.
''1, 2, 3!''
Aynı anda çizgiden ileri atıldık. Başta ritimli, normal hızda koştum. Bitiş çizgisine elli metre kaldığını tahmin ettiğim mesafede hızımı arttırdım. Bütün gücümü bacak kaslarıma verdim.
Bitiş çizgisini Ecrin'den önce geçtim. Hemen arkamdan o geldi.
''Of ya. Yine mi!''
''Bütün gücünü başta kullanıyorsun ve çizgiye yaklaşınca gücün yavaşlıyor. Ayrıca nefeslerin düzensizdi Ecrin.''
''Koşucu olan ben miyim sen misin ben anlayamıyorum ki! Hayır bu kadar iyisin madem niye katılmıyorsun antrenmanlara ve yarışlara?''
''Canım istemiyor.''
''Ceylan ne kadar iyisin biliyor musun? İstesen Türkiye birinciliğine oynayabilirsin. Belki daha fazlası.''
''Abartma. İstemiyorum Ecrin. İyi olduğumu kimseye kanıtlamak zorunda değilim.''
''Hıh! İsteme sen. Kimse bilmesin yeteneklerini.''
''Evet. Hadi eve gidelim sıkıldım.''
Saçımızı ve üzerimizi düzeltip, eşyalarımızı aldık ve oradan uzaklaştık. Eve yaklaştığımızda Ecrin'lerin hemen bitişiğindeki daireden sesler geliyordu.
''Sana bunu buraya koyma demedim mi Şevket?''
Çat diye bir ses geldi.
''Şevkeeettt..''
''Şevket sen şimdi naneyi yemedin mi?'' dedi Ecrin. Sonra bana döndü.
''Ceylan burada bir kadın bir Şevket var. Sürekli kavga ediyorlar. Pata küte sesler hiç susmuyor. Benim asıl anlamadığım bu kadından onca ses çıkıyor da bu Şevket bey niye bu kadar sessiz anlamıyorum.''
''Belki konuşamıyordur ya da bir kabahati vardır. O da suçlu olduğunu kabul edip susuyordur.''
''Her neyse hadi eve geçelim.''
Eve geçtik, akşam yemeği yedik. Ecrinin kardeşi ile biraz oyun oynadık. Sonra yanımızda uyuya kalan kardeşini kucaklayıp odasına götürdü.
Benim kardeşimde doğmuş olsaydı bizde böyle eğlenceli vakit geçirebilirdik. Sonra yanımda uyuya kalırdı. Babam almaya gelirdi belki...
Ama olmazdı. Olamazdı...
Ben artık yuvası olmayan bir göçebeydim.
Ne göğsüne başımı yaslayacağım annem, ne kanatlarını omuzlarımda hissedeceğim bir babam vardı. Ben abla olmanın, bir kardeş tarafından benimsenmenin nasıl bir şey olduğunu artık bilemeyecektim...
Ecrin gelene kadar etrafı toparladım. Pijamalarımı giydim. Ecrin gelince yatağın sağ tarafını geçip gözlerimi kapattım. Hemen ardından aklıma gelen şey ile hızla geri açtım.
''Ecrin.''
''Efendim.''
''Ben yarın şehitliğe gideceğim.''
''Bende geleyim mi? İster misin?''
''Hayır.''
''Peki.''
''İyi geceler.''
Sabah olunca hazırlandım. Kahvaltıdan sonra yola çıktım. Dolmuşa bindim uzun bir yolculuğun ardından istediğim yere geldim.
CEBECİ ASKERİ ŞEHİTLİĞİ
Bir süre başımı kaldırıp girişteki yazılara baktım. Benim ailemin burada olması kalbimi acıtıyordu. Kalbime çok ağır geliyordu. Bütün gücümün çekildiğini hissediyordum.
Yürüdüm. Ağır ağır ilerledim. Sanki ayak bileklerime bağlı ağırlıklar vardı. İlerlemek öyle güçtü benim için.
Sonunda aradığım yeri buldum. Usulca mezarların ayakucunda durdum. Başımı kaldırıp mezara baktım.
Bu ülkede yarınlar var olsun diye yarınlarından vazgeçen yiğitler vardı.
Yaşadığımız ülkenin sınırları kan ile çizilmiş çelikten etlerle örülmüş görünmeyen askerlerin ruhları ile kalkanlar tarafından sarıp sarmalanmıştı.
Ben Ceylan Kınalı. On yaşımdan bu yana ailemin ardından defalarca kez gözlerimi yaş, sol yanımı boş bırakmıştım.
Ölüm denilen olgu ile erken tanışmıştım.
Ölenin geri gelmeyeceğini de çocuk yaşımda öğrenmiştim.
Annemin sıcak ellerini hisseden yanaklarım bir daha ısınmayacak gibi geliyordu.
Babamın kollarının arasına sığınan bedenim, bu dünyada bir toprak parçasına sığamayacak gibi geliyordu.
Ailemden güç alan kalbim bir daha o kadar güçlü atmayacak gibi geliyordu.
Yaşadıklarımı ve hissettiklerimi anlatmaya kelimelerim yetmiyordu.
Kimisi arkasında bir anne, baba, kardeş, eş, çocuk bırakırdı.
Geride kalanlara ise koca bir boşluk kalırdı.
Şehit aileleri için bir büyük bir rakamdır.
Yerleri doldurulması imkansız bir boşluktur.
Babam..
ŞEHİT P.YÜZBAŞI
FERHAT KINALI
Annem..
ŞEHİT P.Ö.H
NUR KINALI
Onlar gittiğinden beri anlatacak çok fazla bir şeyim olmuyordu. Sessizce dakikalarca oturdum orada. Orada ne kadar zaman geçirdiğimi hatırlamıyorum.
Eve geç gitmek istemediğim için anne ve babama sessizce veda edip ayağa kalktım sonrasında oradan uzaklaştım.
Şehitliğin çıkışına yakınlaştığımda bir ses duydum ve durdum. Sol taraftan gelen sesler vardı. Yaklaştım.
Arkası dönük olan adam mezarın ayakucundaydı. Başı önde, omuzları çökmüştü. Sesi boğuk geliyordu.
''...Özür dilerim amca. Ben ısrar etmeseydim belki de sen şuan yaşıyordun...''
Başka şeylerde söyledi ama duymadım. Ona bakmak bazı anları kafamda canlandırıyordu.
Çünkü o an benimde aklımda şöyle olsaydı annem yaşardı. Bunu yapsaydım babam da gelirdi ve ona bir şey olmazdı gibi birçok düşünce geçmişti.
Sonra burnunu çekip başını dikleştirdi. Elleriyle yüzünü ovuşturdu.
Artık gitmem gerektiği için arkamı döndüm ve oradan usulca uzaklaştım.
Henüz yürüyeli iki dakika olmamıştı ki birisi sol tarafıma çarparak yanımdan hızla geçti. Kafamı kaldırdım. Yüzünü göremedim ama az ileride yerde parlayan bir şey dikkatimi çekti. Yaklaştım ve elime aldım.
Siyah ve beyaz boncuklardan oluşan bir bileklikti. Belki de birisi için önemlidir.
Çıkarken mezarlık görevlisinin yanına gittim.
''Bunu birisi düşürdü. Belki almaya gelirler.''
''Buraya gelenler bazen eşyalarını dalgınlıktan unutuyor. Onlar için çok önemliyse gelip bulmak istiyorlar. Bulamayınca da haliyle çok üzülüyorlar. Kim bilir kimin nasıl bir hatırası vardır şu boncuklarda.''
''Önemliyse gelirler o zaman. Size kolay gelsin.''
''Sağolasın kızım.''
Mezarlıktan çıkmak üzereyken kafamı kaldırdım.
Burasının bir şehitlik olması, ailemi görmek için buraya geliyor olmak yüreğimi eziyordu.
Benim bayramlarım yarımdı.
Anneler günü ve babalar günüm diye bir günüm yoktu.
Doğum günlerim eksikti.
Bu ülkede milleti özgür olsun diye özgürlüğünden feragat eden insanlar vardı...
Canından, kanından, ailesinden giden insanlar vardı...
Bazıları can verirdi yurdu yaşatmak için.
Ey şehit; duyar mısın beni, anlar mısın bilemem.
Ama siz yine bilin isterim bu millet size minnettar...
Vatan size minnettar...
TÜRK ÇOCUĞU: SENİN VE YURDUN İÇİN CAN VEREN ULU ŞEHİTLERİNİ UNUTMA !
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |